Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kölelik


Misafir birce

Önerilen İletiler

piccajxtjq0.jpg

 

 

Tarihte bugün köşesindeki önemli notlardan biri, ‘19 Haziran 1862

 

Birleşik Devletler’de kölelik resmi olarak kalktı’şeklinde.

 

Arka planda ise yüzyıllar süren bir mücadele tarihi var

 

Birleşik Devletler’de kanlı sömürü tarihini takip eden büyük mücadeleler sonrası köleliğin kaldırılması da

 

‘kanlı’ olmuştu.

 

Köleliğin kaldırılması fikrinin tetiklediği ve sonucunda da köle düzenini kaldırıldığı Amerikan İç savaşı’nda

 

toplam 600 bin kişi yaşamını yitirdi

 

ve savaşa katılan askerlerin yüzde 35’i yaralandı.

 

1442’de bir grup Portekizli kâşif, Afrika’nın batı kıyısından getirdikleri köleleri Portekiz’ de sattı.

 

Bu, başta Avrupa ulusları olmak üzere en acımasızı Amerika’da yaşanacak olan

 

400 yıldan fazla sürdürülen bir ticaretin başlangıcı oldu.

 

 

DERNEKLERLE MÜCADELE DÖNEMİ

Ancak 18. yüzyılda Avrupa ve Birleşik Devletler’de köle ticaretine karşı tepkiler yoğunluk kazandı,

 

dernekler kuruldu. 1804’te Maryland’ın kuzeyindeki eyaletler köleliğin kaldırılmasına karar verdi.

 

1807-1808 yıllarında İngiltere ile Birleşik Devletler’de köle ticareti yasaklandı.

 

1833’te İngiliz sömürgelerinde kölelik kaldırıldı; 1846’da Birleşik Devletler’in özgürlük yanlısı

 

eyaletlerinde hiç köle kalmamıştı.

 

Kölelik Batı Hint Adaları’nda 1848’de kaldırıldıktan sonra Portekiz, Hollanda

 

ve İspanya’ya bağlı topraklarda da yasaklandı.

 

Ne var ki, Birleşik Devletler’in güney eyaletleri bu akımın dışında kaldı.

 

Buradaki büyük pamuk plantasyonları için kölelerin yaşamsal bir önemi vardı.

 

Güneydeki kölelik sorunuyla öncelikle kuzey eyaletleri ilgilendi.

 

Amerika Kölelikle Mücadele Derneği gibi dernekler birçok kentte şubeler açarak örgütlendi.

 

Köleliğe karşı olanlara özellikle güneyde tepki duyuluyordu.

 

Georgia’da kölelik karşıtı düşünceleri savunmak ölümle cezalandırılabilecek bir suç sayıldı.

 

 

KAÇMAK BİLE ZOR

Kuzeye gitmek isteyen kaçak köleler Yeraltı Demiryolu Örgütü’nün yardımıyla yolculuk ediyor,

 

gündüzleri ise köleliğe karşı olan insanların evlerinde ya da ahırlarında saklanıyordu.

 

Üstelik köleliğin olmadığı bir eyalete kaçan kölelerin, ‘sahibi’ tarafından resmen geri alınabilmesine

 

olanak tanıyan yasalar bile vardı.

 

 

İÇ SAVAŞLA GELEN OY

Kuzey ve güney eyaletleri arasında özellikle kölelik konusundaki ayrılık, sonunda Amerikan İç Savaşı’na

 

yol açtı.

 

Savaş 1865’te kuzeyin zaferi ile sonuçlanınca, yapılan anayasa değişikliği ile ülkede kölelik tümden

 

kaldırıldı, güneydeki bütün kölelere özgürlük hakları verildi.

 

Kısa bir süre sonra da köleler oy kullanma hakkını kazandı.

 

 

Köle gemileri

 

150-600 köle taşımak üzere tasarlanmış özel gemiler, İngiltere’den yola çıkar ve Afrika’ya giderdi.

 

Burada, köle tüccarları tarafından ele geçirilen, bazen de siyah kabile şeflerince tutsak edilerek

 

beyazlara satılan erkek, kadın ve çocuklar gemilere bindirilirdi.

 

Köle gemilerinde koşullar çok kötüydü. Köleler sıkışık bir düzende yerleştirilirdi.

 

Kötü havalarda güverteye çıkarılmayan tutsakların, bulundukları yerde değil ayağa kalkmaları,

 

sağdan sola dönmeleri bile çok zordu.

 

Gemide herhangi bir ayaklanmayı önlemek için erkek köleler ayaklarından zincirlenirdi.

 

Sadece 1680-1786 arasında 2 milyondan fazla Afrikalı, köle olarak satıldı.

 

Köle ticaretinin sürdürüldüğü 400 yıl boyunca Afrika 75 ile 90 milyon arasında genç erkeğini yitirdi.

 

Bu dönemde Afrika’dan Amerika’ya 15 milyon köle getirildi.

 

Aradaki fark, köleleştirilen Afrikalıların 21-90 gün süren bu yolculuklarda yolda ölmesinden kaynaklanır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

5420.jpg

 

 

Küba'da kölelik müzesi açıldı

 

Küba'da, Afrika kökenli halkın 4 asır boyunca maruz bırakıldığı kölelikle ilgili müze,

 

UNESCO himayesinde, ziyaretçilere kapısını açtı.

 

Küba Ulusal Enformasyon Ajansı (AIN) tarafından yapılan açıklamada, müzenin başkent Havana'ya

 

170 kilometre uzaklıktaki Matanzas kentinde, 18. yüzyılda inşa edilmiş San Severino Kalesi'nde açıldığı belirtildi.

 

Müzenin açılışı Küba Kültür Bakanı Abel Prieto ile UNESCO temsilcisi Olabiyi Babalola Joseph Yai tarafından yapıldı.

 

1503 ile 1873 arasında 1,5 milyona yakın Afrikalı, başta şeker kamışı tarlalarında olmak üzere,

 

köle olarak çalıştırılmak amacıyla Küba'ya getirilmişti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Köleliğin kaldırılması kapitalizmle-feodalizmin Amerika'da ki savaşının konusu idi. En nihayetinde, iç savaşla birlikte iki ekonomik sistem arasında ki mücadele savaşa döndü ve kapitalizm kazandı.

 

Kuzey köleliğe karşıydı çünkü, sanayiye dayalı bir ekonomi kuzeyde hakimdi artık. Kölelerin varlığı kapitalizm için hayati olan bir kaç unsuru imkansız kılıyordu. Sermaye dolaşımı ve arz talep dengesi.

 

Köleler karın tokluğuna çalıştırılan insanlardı. Maaşları yoktu, ve maaşları olmadığı için piyasayı canlandıracak şekilde harcama yapamıyorlardı. Köleler talebi oluşturmuyordu. Oysa işçiler hem iş gücünü sağlıyorlardı hemde maaşlarını harcayarak sermaye dolaşımını. Artı onların harcamaları ve harcama yaptıkları kalemlerde ki tercihleri, piyasanın arz talep dengesini oluşturuyordu. Bir fabrikatör için, bir işçi bir köleden daha karlı idi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Köleliğin kaldırılması kapitalizmle-feodalizmin Amerika'da ki savaşının konusu idi. En nihayetinde, iç savaşla birlikte iki ekonomik sistem arasında ki mücadele savaşa döndü ve kapitalizm kazandı.

 

Kuzey köleliğe karşıydı çünkü, sanayiye dayalı bir ekonomi kuzeyde hakimdi artık. Kölelerin varlığı kapitalizm için hayati olan bir kaç unsuru imkansız kılıyordu. Sermaye dolaşımı ve arz talep dengesi.

.

.

 

Ilginizden dolayı teşekkür ederim sayın CYRANO...

 

 

KÖLELİKTEN KâR SAĞLADIK, ŞİMDİ ÇOK ÖZÜR DİLERİZ’

Financial Times’ta yer alan bir habere göre Rothschild ve Freshfields aile şirketleri geçmişte kölelikten kâr sağlıyordu.

 

Rothschild’lerin 19. yy’daki babası Nathan Mayer Rothschild

 

ve Freshfields Hukuk Firmasının kurucusu William Freshfield kölelik üzerinden finansal kârlar sağladılar.

 

Üstelik bu kişiler köleliğe karışı oldukları şeklinde bir imaj çiziyordu.

 

Geçmişi yüzyılı aşan günümüz finans şirketlerinden pek çoğu kölelik düzeninden kâr elde etti.

 

Üzerlerindeki bu kara lekeyi temizlemek isteyen çoğu şirket, geçmişteki tavırlarından ötürü özür diledi.

 

Örneğin; JP Morgan, 2005’te özür diledikten sonra Louisiana’da eğitim gören siyahi öğrenciler için 5 milyon dolarlık

 

bir burs fonu oluşturdu.

 

Kölelikten kâr sağlamış olan firmalar arasında, Lehman Brothers ve Wachovia Bank da bulunuyor.

 

Birgün Ekonomi Servisi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Marx bu konuda Aristote'ya katiliyor. Aristote bir yerlerde gemilerde kolelerin oneminden bahsediyordu. Yanlis olabilirim - eger geminin ilerlemesi icin kolelere ihtiyac olmasaydi koleliginde belki olmayacagindan bahsediyor. Marx'da bu fikri alip, kapitalizm rejimde koleler ortadan kaldirilmali diyor cunku, zarar ediliyor. Bunun adinida ozgurluk koyuyorlar. Koleler ozgurluklerini elde ettiklerini sandilar. Geriye gittigimizde, efendi kolenin herseyinden sorumluydu, yemesi icmesi, hastalaninca iyilestirilmesi onun sorumlulugu altindaydi, oysa kapitalizmde oyle mi? Patron istemedigi an isciyi kapi onune atabilir. Hersey alis ve veristen ibaret.

 

Kolelik konusu benimde bayagi ilgimi cekmisti. Hegel'in bu konuyu ele alis bicimide cok enteresan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Marx bu konuda Aristote'ya katiliyor. Aristote bir yerlerde gemilerde kolelerin oneminden bahsediyordu. Yanlis olabilirim - eger geminin ilerlemesi icin kolelere ihtiyac olmasaydi koleliginde belki olmayacagindan bahsediyor. Marx'da bu fikri alip, kapitalizm rejimde koleler ortadan kaldirilmali diyor cunku, zarar ediliyor. Bunun adinida ozgurluk koyuyorlar. Koleler ozgurluklerini elde ettiklerini sandilar. Geriye gittigimizde, efendi kolenin herseyinden sorumluydu, yemesi icmesi, hastalaninca iyilestirilmesi onun sorumlulugu altindaydi, oysa kapitalizmde oyle mi? Patron istemedigi an isciyi kapi onune atabilir. Hersey alis ve veristen ibaret.

 

Aslında, bugün de benzer bir durum var; üretimin artması için teknoloji geliştiriliyor, buna karşın teknoloji geliştikçe işçi sınıfına gerek kalmıyor, tüketim yapacak işçiler azalıyor. Bu da Kapitalizmin çelişkisi. Peki, alış-veriş mantığı ile bu çelişki nasıl aşılacak ? Aynı mantıkla nasıl bir üst sisteme geçilebilir acaba ? Ya da geçildi de benim haberim yok mu ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Marx bu konuda Aristote'ya katiliyor. Aristote bir yerlerde gemilerde kolelerin oneminden bahsediyordu. Yanlis olabilirim - eger geminin ilerlemesi icin kolelere ihtiyac olmasaydi koleliginde belki olmayacagindan bahsediyor. Marx'da bu fikri alip, kapitalizm rejimde koleler ortadan kaldirilmali diyor cunku, zarar ediliyor. Bunun adinida ozgurluk koyuyorlar. Koleler ozgurluklerini elde ettiklerini sandilar. Geriye gittigimizde, efendi kolenin herseyinden sorumluydu, yemesi icmesi, hastalaninca iyilestirilmesi onun sorumlulugu altindaydi, oysa kapitalizmde oyle mi? Patron istemedigi an isciyi kapi onune atabilir. Hersey alis ve veristen ibaret.

 

Kolelik konusu benimde bayagi ilgimi cekmisti. Hegel'in bu konuyu ele alis bicimide cok enteresan.

 

dostum aristo'nun köleler hakkında ki düşüncelerini hiç katmayalım bence :)

 

Aristo kölelerin ruhu olmadığını, sanatla, felsefe ile ilgilenmediklerini (günde 20 saat ölesiye çalıştırılan birisi sanat ve felsefe ile nasıl ilgilenecekse) ruhu ve iradeleri olmadığı için insan sayılamayacaklarını,böyle doğduklarını ve ancak başkalarının iradesi ile yaşamlarını sürdürebileceklerini söylüyordu. Aristo'nun kölelerin önemine ilişkin yaklaşımı; özgür insanların rutin işleri ruhu olmayan kölelere bırakarak, sanat ve siyasetle ilgilenebildiği idi.

 

Yani köleler olmasaydı, yunanlıların sanatta ve felsefede gelişemeyeceğini düşünüyordu.

 

Aristo'nun bu düşünceleri hem yunan hem de roma hukuğunda etkileyici olmuştur. Artı ortaçağ köleciliği ve koloniciliğine de etkisi büyüktür. Koloniciler de kendi iradeleri altında olmadıkça koloni insanlarının gelişemeyeceğini savunuyorlardı.

 

Aristo köle-efendi ilişkisini modern çağ ekonomik görüşlerinden liberalizme yakındır . Liberalizm, patron-işçi , zengin-fakir ayrımını bireysel yetilere dayandırır. Liberalizme (tabiki saf liberalizmden bahsediyorum) göre, devlet piyasaya ve gelir dağılımına hiçbir müdahelede bulunmamalı, herkesin yeteneklerine göre fırsatları değerlendiriği serbest piyasa da herkesin, hak ettiği ekonomik konuma kavuşacağını savunur. Yani liberalizme göre patron, işçi, zengin, fakir, mülk sahibi, mülksüz olup olmamak insana bağlıdır. Ve toplum içerisinde ekonomik açıdan bulunduğu konum, onun hakettiği konumdur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslında, bugün de benzer bir durum var; üretimin artması için teknoloji geliştiriliyor, buna karşın teknoloji geliştikçe işçi sınıfına gerek kalmıyor, tüketim yapacak işçiler azalıyor. Bu da Kapitalizmin çelişkisi. Peki, alış-veriş mantığı ile bu çelişki nasıl aşılacak ? Aynı mantıkla nasıl bir üst sisteme geçilebilir acaba ? Ya da geçildi de benim haberim yok mu ?

 

Dediginiz bir bakima dogru ama su da unutulmamalidirki. Teknoloji gelistikce yeni meslek dallari ortaya cikiyor. Isci sinifi ortadan kalkiyor ama bunun yerini bir diploma savasi aliyor. Insanlar bir meslekle hayatlarini tamamlamiyorlar, yeni formasyonlar yapiyorlar, yeni sisteme ayak uydurmaya calisiyorlar. Teknoloji isci sinifinin yerini aliyor ama herzaman onu oraya koyacak beyinlere ihtiyac olacak.

Bilmem dediginizi dogru anladimmi? ;)

 

Sayin Cyrano, ben zaten antik cag filozoflarinin koleler hakkindaki dusuncelerini bildigim kadariyla metrise ediyorum, ve bunu felsefede teknik, calisma, ozgurluk gibi konularda da islemistik, hatta felsefeyi gectim, bu konuya ekonomide butun bir yari yilimizi verdik, degindiginiz icin yine de tesekkur ederim. Ama benim demek istedigim, Marx'in Aristote'nun ornegini ele almasiydi kitabinda. Ben nerede yanlis yaptigimi utanarak anlamadim diyecegim :(

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin Cyrano, ben zaten antik cag filozoflarinin koleler hakkindaki dusuncelerini bildigim kadariyla metrise ediyorum, ve bunu felsefede teknik, calisma, ozgurluk gibi konularda da islemistik, hatta felsefeyi gectim, bu konuya ekonomide butun bir yari yilimizi verdik, degindiginiz icin yine de tesekkur ederim. Ama benim demek istedigim, Marx'in Aristote'nun ornegini ele almasiydi kitabinda. Ben nerede yanlis yaptigimi utanarak anlamadim diyecegim :(

 

Dostum yanlış yapmaktan bahsetmiyorum :) Marks'ın hangi noktada Aristo'ya katıldığını anlamadım sadece.

 

Senin kastettiğin Aristo'nun örneği, bir geminin ilerlemesi için, orsalara ve kaptana ihtiyaç vardır. Kaptan ve orsalar kendindeki şey sayesinde bulundukları yerdedir. İradesiyle gemiye yön verecek kaptanın sahip olacağı kendinde şey ile orsaların sahip olacağı aynı olsaydı. kaptan kürek çeker , orsalar gemiye yön tayin ederdi.

 

Yani, Aristo'ya göre özgür insanlar, ağır rutin işleri kölelere bırakmalı ki, sanat ve felsefeyle ilgilenebilsinler. Kölelerin ruhları ve iradeleri olmadığı için, onlar ancak ağır rutin işleri yapabilirler, sanatla ve felsefeyle ilgilenemezler.

 

Anlamadığım kısım burası. Ücretli kölelik hakkında söylediklerin açık , marx'ın görüşleri. Ve köleliğin kaldırıldığı çağda, bir sanayici için, bir kölenin bir işçiden çok daha maliyetli olduğuda gerçek.

 

Ama dediğim gibi aristoyla örtüşen yanlarını anlamadım sadece

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dostum yanlış yapmaktan bahsetmiyorum :) Marks'ın hangi noktada Aristo'ya katıldığını anlamadım sadece.

 

Senin kastettiğin Aristo'nun örneği, bir geminin ilerlemesi için, orsalara ve kaptana ihtiyaç vardır. Kaptan ve orsalar kendindeki şey sayesinde bulundukları yerdedir. İradesiyle gemiye yön verecek kaptanın sahip olacağı kendinde şey ile orsaların sahip olacağı aynı olsaydı. kaptan kürek çeker , orsalar gemiye yön tayin ederdi.

 

Yani, Aristo'ya göre özgür insanlar, ağır rutin işleri kölelere bırakmalı ki, sanat ve felsefeyle ilgilenebilsinler. Kölelerin ruhları ve iradeleri olmadığı için, onlar ancak ağır rutin işleri yapabilirler, sanatla ve felsefeyle ilgilenemezler.

 

Anlamadığım kısım burası. Ücretli kölelik hakkında söylediklerin açık , marx'ın görüşleri. Ve köleliğin kaldırıldığı çağda, bir sanayici için, bir kölenin bir işçiden çok daha maliyetli olduğuda gerçek.

 

Ama dediğim gibi aristoyla örtüşen yanlarını anlamadım sadece

 

 

Buldum :)

 

Haklisiniz ben yanlis bir sekilde yorumlamisim.

Tekrar baktim, kitaplarima yanliz bu saatte, ekonominin hic cekilmedigine de karar verdim, Marx yunanlilarda iki seyi taktir ediyordu bir sanati ikincisi de teorideki ilerlemelerini. Aristote ile baglantisi ise elestiri soz konusu, cunku Aristote ve yunan toplulugu koleligi dogal bir yasa haline getirdiler. Kolelerin dogasinda olan birseydi calismak onlara gore, cunku vucut hayvansallik ile ortusuyordu. Adam Smith'in ortaya koydugu " Division of Labor" yani is bolumu yunanlilar tarafindan cok onceden kesfedilip Platon tarafindan da République'de ele aliniyor.

 

Yani ozetleyecek olursam, ortusen yan su oluyor division of labor takdir ediliyor. Olayin teknik bolumu. Kolelige bakis acilarini elestiriyor. Hatta bunu en buyuk hata olarak ele aliyor ( yanliz anladigim gibi ceviri yapmaya calistim, kelime kelime yapamiyorum, anlamada hata varsa, artik kusuruma bakmayin, sonucta daha ogrenciyiz :) )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Köleliğin kaldırılması kapitalizmle-feodalizmin Amerika'da ki savaşının konusu idi. En nihayetinde, iç savaşla birlikte iki ekonomik sistem arasında ki mücadele savaşa döndü ve kapitalizm kazandı.

 

Kuzey köleliğe karşıydı çünkü, sanayiye dayalı bir ekonomi kuzeyde hakimdi artık. Kölelerin varlığı kapitalizm için hayati olan bir kaç unsuru imkansız kılıyordu. Sermaye dolaşımı ve arz talep dengesi.

 

Köleler karın tokluğuna çalıştırılan insanlardı. Maaşları yoktu, ve maaşları olmadığı için piyasayı canlandıracak şekilde harcama yapamıyorlardı. Köleler talebi oluşturmuyordu. Oysa işçiler hem iş gücünü sağlıyorlardı hemde maaşlarını harcayarak sermaye dolaşımını. Artı onların harcamaları ve harcama yaptıkları kalemlerde ki tercihleri, piyasanın arz talep dengesini oluşturuyordu. Bir fabrikatör için, bir işçi bir köleden daha karlı idi.

Ben Köleliğin kaldırılmasının temellerini büyük oranda Sanayi Devriminde arıyorum açıkçası.

Sanayi devriminden önce iş alanında çalıştırmak üzere Afrika kökenliler özellikle Avrupa ve Amerika'ya götürülüp çalıştırılıyorlar;

Süreci biliyoruz işte...

 

Ama Sanayi Devriminden sonra insanın yerini makineler alıyor ve köyden kente göç başlıyor.

Köyden göçen halk, kölelere sempati ile yaklaşmıyor ve köleler bu sefer ülkede "İnsan Fazlası" olarak bakılıyor.

Örneğin Amerika'da sanayi artıkça ve beyaz halk bu sektöre kaydıkça, köleler için Liberty devleti kuruluyor Amerika'nın eli ile.

Afro-Amerikanlar "Size özgürlüğünüzü veriyoruz" denilerek bu ülkeye ve diğer Afrika ülkelerine gönderiliyorlar;

Bu tabii ki bir çeşit kılıf...

 

İşe yarıyor mu?

Yarıyor...

Bu giden Zenciler, Amerika güdümlü olarak gidiyorlar ve "Beyaz Ülke Görmüş Zenci" olarak, yerli halktan da üstün görüyorlar kendilerini.

Bu sefer yönetimde yer alıyorlar ve Amerika'nın bölgedeki kuklacıkları oluyorlar; kontrol mekanizmasının parçası...

Kölelik neden kaldırılıyor?

Köleliği kaldıranların, özgürlük sevdalısı olmalarından değil; kölelere ihtiyaçları kalmadığından...

Ama tabii ki Kölelerin işine yaramıyor mu?

Yarıyor; adamlar sonuçta özgür kalıyorlar...

Peki köleliği kaldıracak kadar özgürlükçü zihniyet, neden 1970lere kadar Zencilere demokratik ve eşitlikçi haklar vermedi?

Ee dedik ya işte!

Asıl sevdaları Köleliğin kaldırılması ya da Hürriyet idealizmi değil ki!

 

Ha ama dostum senin söylediğin de Kapitalizm açısından geçerli tabii ki; işin o yönü de var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dediginiz bir bakima dogru ama su da unutulmamalidirki. Teknoloji gelistikce yeni meslek dallari ortaya cikiyor. Isci sinifi ortadan kalkiyor ama bunun yerini bir diploma savasi aliyor. Insanlar bir meslekle hayatlarini tamamlamiyorlar, yeni formasyonlar yapiyorlar, yeni sisteme ayak uydurmaya calisiyorlar. Teknoloji isci sinifinin yerini aliyor ama herzaman onu oraya koyacak beyinlere ihtiyac olacak.

Bilmem dediginizi dogru anladimmi? ;)

 

Doğru anlamışsınız. Ama ben beyin takımını da yani, mühendisleri, yöneticileri de işçi sınıfı içerisine sokarak düşünmüştüm. Neticede teknoloji gelişirken, onu ortaya koyacak olanlar yada tasarlayıp, işletmeye alanlar da işçi sınıfından olur.

 

Teknolojinin gelişmesiyle de özellikle yapay zeka çalışmaları ile giderek teknolojik üretim araçlarını tasarı, işletmeye alma işlevleri de insanların elinden alınacak, bu alanlarda insan emeğine gerek kalmayacak gibi görünüyor. Üretilen ürünleri tüketen insanlara ihtiyaç duyulacağına göre, bence gelecekte büyük ölçüde duygusal zeka gerektiren hizmet sektörü, işçi sınıfı istihdamı için önem kazanacak gibi görünüyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğru anlamışsınız. Ama ben beyin takımını da yani, mühendisleri, yöneticileri de işçi sınıfı içerisine sokarak düşünmüştüm. Neticede teknoloji gelişirken, onu ortaya koyacak olanlar yada tasarlayıp, işletmeye alanlar da işçi sınıfından olur.

 

Teknolojinin gelişmesiyle de özellikle yapay zeka çalışmaları ile giderek teknolojik üretim araçlarını tasarı, işletmeye alma işlevleri de insanların elinden alınacak, bu alanlarda insan emeğine gerek kalmayacak gibi görünüyor. Üretilen ürünleri tüketen insanlara ihtiyaç duyulacağına göre, bence gelecekte büyük ölçüde duygusal zeka gerektiren hizmet sektörü, işçi sınıfı istihdamı için önem kazanacak gibi görünüyor.

 

Deginmek istedigim bir husus olacak, isci sinifi dedigimiz olay uretim yapan kisileri olusturur. Bu sinifin beyin gucune ihtiyaci yoktur. Beden gucu yeterlidir. Ve bu uretimin nasil yapilacagina karar veren kesim ise, dusunen kesimdir. Yani iki antagonist gurup soz konusu. Bunlari karistiramayiz.

 

Ayrica, teknolojik gelisme ilerledi diyoruz. Mesela, kahve makineleri o kadar yayginlastiki cafe'ye gitmekten daha basit makineden almak. Ya da internet uzerinden siparis olayi. Ancak burada atlanmamasi gereken bir husus var. Siz makineye paranizi atip, bu makineden aldiginiz kahveyi oraya yerlestiren insandir. Makine bozuldugununda tamirine kosan yine bir insan. Ya da interneten herhangi birseyin siparisini verdiginizde, siparisinizi alanlar, paketleyenler, postaya verenler, postada bunlari duzgun bir sekilde il il, ilce ilce, ulke ulke ayiran yine calisan insanlar. Yani teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin insanlarin yerini alamaz. Bence sonumuz Terminatordeki gibi olmaz diye dusunuyorum.

Ancak hizmet sektoru konusunda haklisiniz. 20 yil oncesiyle bugun arasinda yapilan istatistiklerde hizmet sektorune karsi inanilmaz bir ragbet var.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ilk hepinize katkılarınızdan dolayı tesekkür etmek istiyorum... :clover: sonra 2 Temmuz 1839 geri gideyim

 

 

 

amistadrevoltz.jpg

 

ADI ‘DOSTLUK’, ROTASI İSE TAM YOL KÖLELİK...

Kölelik düzeninin taşıyıcılarından olan ‘Amistad’ adlı geminin 2 Temmuz 1839 tarihli seferinin

 

‘yolcu’ları, verdikleri özgürlük mücadelesi ile bu geminin ve yolculuğun adını tarihe geçirdi

 

 

Amistad (Dostluk) adlı geminin, tarihe geçmesi, 1839 yılında bir sevkiyat sırasında Afrika’dan getirdiği 50 kadar kölenin,

 

Küba yakınlarında ayaklanmasıyla başladı.

 

 

Daha sonra Birleşik Devletler’de...cinque.jpg... Joseph Cinqué olarak tanınacak olan Sengbe Pieh liderliğinde

 

 

2 Temmuz 1839’da isyan eden yerliler, mürettebatla savaşarak gemiyi ele geçirdi.

 

 

Esirler geminin kontrolünü ele geçirme ve rotayı ‘evleri’ne çevirme taleplerinde başarılı olmuştu.

 

Fakat geminin subayı Don Pedro Montez onları ilerledikleri güzergâh konusunda aldattı ve Kuzey Amerika

 

sahil şeridi boyunca New York, Long Island’a doğru yelken açtı.

 

Evlerine geldiklerine inanan esirler, New York’ta gemiden indiklerinde isyan çıkartmak

 

ve cinayet suçlamasıyla tutuklandı ve Connecticut’ın New Haven şehrinde hapse atıldı.

 

Amistad ile ilgili haberler Birleşik Devletler başkanına, İspanya kraliçesine kadar gider, kraliçe o geminin

 

ve içindeki kölelerin İspanya’ya ait olduğunu söylemekle kalmaz, kölelerin en ağır şekilde cezalandırılmasını ister.

 

 

 

KÖLE SAHİBİ JÜRİ ÜYELERİ

 

Kölelerin Connecticut’ta başlayan hukuk mücadelesi Federal Yüksek mahkemenin önüne kadar geldi.

 

Esirlerin ‘korsanlık’ ve ‘cinayet’ ithamıyla yargılandığı dava, kamusal bir etki yaratmak için tüm halka bildirildi.

 

Ancak devletin kendi çıkarı için aldığı bu karar, köle karşıtlarının örgütlenmesine yaradı. Gemi

 

ve Afrikalıların yasal statüsü hakkında olan bu dava, Birleşik Devletler’deki kölelik karşıtı insanların

 

sesini duyurmasına yol açtı.

 

Dava, kölelik karşıtı görüşlerin de yükselmeye başladığı bir ortamda görüldü. İtirazda, Amistad davası yüksek

 

mahkemeye taşındı ve Afrikalıların yasadışı tutulduğu ve serbest bırakılması gerektiği yönünde karara bağlandı.

 

Mahkeme ile ilgili önemli noktalardan biri de, kölelerin yargılandığı bu mahkemenin

 

9 jüri üyesinden 7’sinin köle sahibi olmasıydı.

 

Bir diğer noktası da, uzun süren dava boyunca esirlerin İngilizceyi öğrenmeye başlamaları oldu.

 

Esirlerin ilk kurdukları cümle, ‘Bizi serbest bırakın’ idi.

 

Uzun ve zorlu bir süreçten sonra kölelerin özgürlüklerini kazandığı bu dava, Birleşik Devletler’de kölelik karşıtı Kuzey

 

eyaletleri ile ekonomisi tarım sektöründe çalıştırdığı kölelere dayalı Güney eyaletleri arasındaki iç savaşın

 

kıvılcımlarından biri oldu.

 

 

Yeniden yelken açtı

Ondokuzuncu yüzyılın ünlü köle gemisi Amistad’ın adını taşıyan ‘müze gemi’ 2007 yılında Atlantik’e yeniden yelken

 

açmıştı.

 

1839 yılında Amerika’ya getirdiği köleler tarafından Karayiplerde ele geçirilince tarihin en meşhur gemileri

 

arasına giren Amistad’ın kopyası, bağlı olduğu New Haven limanından Afrika’ya doğru yola çıkmıştı.

 

Gemi, 19. yüzyılın köle ticaretini gündeme getirmeyi hedeflediği 14 bin millik ‘yeni’ yolculuğunda,

 

Atlas Okyanusu’nda bir zamanlar köle ticaretlerine yataklık yapmış tüm limanları tek tek ziyaret etmişti. Gemi,

 

seyahatini, şöhretini borçlu olduğu olayın kahramanı kölelerin geldiği Batı Afrika ülkesi Sierra Leone’de sonlandırmış

 

ve Birleşik Devletler’e geri dönmüştü.

 

SEMİN SEZERER

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Buldum :)

 

Haklisiniz ben yanlis bir sekilde yorumlamisim.

Tekrar baktim, kitaplarima yanliz bu saatte, ekonominin hic cekilmedigine de karar verdim, Marx yunanlilarda iki seyi taktir ediyordu bir sanati ikincisi de teorideki ilerlemelerini. Aristote ile baglantisi ise elestiri soz konusu, cunku Aristote ve yunan toplulugu koleligi dogal bir yasa haline getirdiler. Kolelerin dogasinda olan birseydi calismak onlara gore, cunku vucut hayvansallik ile ortusuyordu. Adam Smith'in ortaya koydugu " Division of Labor" yani is bolumu yunanlilar tarafindan cok onceden kesfedilip Platon tarafindan da République'de ele aliniyor.

 

Yani ozetleyecek olursam, ortusen yan su oluyor division of labor takdir ediliyor. Olayin teknik bolumu. Kolelige bakis acilarini elestiriyor. Hatta bunu en buyuk hata olarak ele aliyor ( yanliz anladigim gibi ceviri yapmaya calistim, kelime kelime yapamiyorum, anlamada hata varsa, artik kusuruma bakmayin, sonucta daha ogrenciyiz :) )

 

Sonradan örneği yanlış hatırlamış olabileceğinizi tahmin ettim zaten :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sonradan örneği yanlış hatırlamış olabileceğinizi tahmin ettim zaten :)

 

Forumda pek sorun olmuyorda sinav kagidinda aristote ile platon'u karistirmistim birkeresinde. Hatta kimin dedigini unuttugum bir sozu nasil olsa demistir diye Socrates'in uzerine atmistim :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Deginmek istedigim bir husus olacak, isci sinifi dedigimiz olay uretim yapan kisileri olusturur. Bu sinifin beyin gucune ihtiyaci yoktur. Beden gucu yeterlidir. Ve bu uretimin nasil yapilacagina karar veren kesim ise, dusunen kesimdir. Yani iki antagonist gurup soz konusu. Bunlari karistiramayiz.

 

Bence, kol gücü ya da beyin gücü arasında kesin bir ayırım yok. Yani, bir işçi sadece bir robottan da ibaret değil. Bunu zaten diğer paragrafta siz de söylüyorsunuz. Mühendislerin 20 sene önce yaptıkları bir işlemi bugün paket programlar yapıyor. Yöneticilik açısından ele alıyorsanız, biliyorsunuz bunun da bir çok kademesi var.

 

 

Ayrica, teknolojik gelisme ilerledi diyoruz. Mesela, kahve makineleri o kadar yayginlastiki cafe'ye gitmekten daha basit makineden almak. Ya da internet uzerinden siparis olayi. Ancak burada atlanmamasi gereken bir husus var. Siz makineye paranizi atip, bu makineden aldiginiz kahveyi oraya yerlestiren insandir. Makine bozuldugununda tamirine kosan yine bir insan. Ya da interneten herhangi birseyin siparisini verdiginizde, siparisinizi alanlar, paketleyenler, postaya verenler, postada bunlari duzgun bir sekilde il il, ilce ilce, ulke ulke ayiran yine calisan insanlar. Yani teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin insanlarin yerini alamaz. Bence sonumuz Terminatordeki gibi olmaz diye dusunuyorum.

Ancak hizmet sektoru konusunda haklisiniz. 20 yil oncesiyle bugun arasinda yapilan istatistiklerde hizmet sektorune karsi inanilmaz bir ragbet var.

 

Ben de zaten 20 yıl sonrası için bir öngörümde bulunmadım. Siparişi alanlar ile paketleyenlerin işlevinin niteliksel olarak çok farklı olduğundan duygusal zeka bağlamında bahsetmiştim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İşçilerle patronlar karşı karşıya

 

 

İşverene geçici işçi kiralama imkanı veren yasa büyük kavga çıkaracak gibi görünüyor

 

İşçiye göre: Modern kölelik

 

İşçi örgütleri ve CHP, özel istihdam bürolarının hukuki altyapısını oluşturan yasaya şu sebeplerden dolayı karşı çıkıyorlar:

 

- Her isteyen, İŞKUR’dan izin almak koşulu ile 20 bin TL’lik teminatı yatırıp özel istihdam bürosu kurabilir. Ancak kimse büronun mali gücünü denetlemeyecek. Oysa patronlara kiraya verilen işçiler, bu büroların elemanı haline gelecek. Sigorta primi borcu olan büro kapatıp giderse işçi ortada kalacak, mağduriyeti kim ortadan kaldıracak?

 

- Kanun kıdem tazminatı ile ilgili bir düzenleme de yapmıyor. Yani işçinin kıdem tazminatı hakkı ortadan kaldırılıyor.

 

- Patronlar fabrikalarındaki belirli alanları tasfiye edecek. Şayet orada 1.000 liraya işçi çalıştırıyorsa, aynı işi özel istihdam bürosundan kiralayacağı işçi ile 800 liraya yaptıracak.

 

- Fabrikanın çalışanlarına “Ya sizi çıkarırım, ya da daha düşük maaşla özel istihdam bürosunun elemanı olun, aynı işi yapmaya devam edin” denecek. İşini kaybetmek istemeyen işçiler gelir kaybını göze alıp bu teklifi kabul etmek zorunda kalacak.

 

- İçinde bulunduğumuz dönem gibi kriz dönemlerinde işveren, talep durduğu anda özel istihdam bürosu ile yaptığı anlaşmayı dondurabilecek. O zaman “Biz iyi günlerde beraber kazandık. Zor günlerde birbirimize destek olacağız” diyerek hiç kazanmadığı halde işçisine maaş ödemeye devam eden patronlar azalacak, hatta ortadan kalkacak.

 

- İşler bozulduğu anda, kıdem tazminatı, ihbar gibi sorumlulukları olmayan patron “Nasıl olsa benim işçim değil” diyerek anında, ay sonunu bile beklemeden işçiyi kapının önüne koyacak.

 

- Özel istihdam bürosu da sonuçta kâr etmek isteyen bir kurum. Yani işçi Ahmet’i aylığı 700 liraya çalışmaya zorlayacak. Ahmet’i bir fabrikaya 800 lira maaşla kiralayacak. Aradaki 100 lirayı da işçi Ahmet çalıştıkça özel istihdam bürosu kazanacak. Bu modern kölelik değil de nedir?

 

Patrona göre: Büyük tasarruf

 

Kiralık işçi çalıştırma anlamındaki bu düzenleme özellikle kriz ortamında işverenlerin AKP Hükümeti’nden talep ettiği konuların başında geliyordu:

 

- Özel istihdam büroları ile çalışan şirketler çalışanların maliyetlerinde yüzde 30 hatta yüzde 50’ye varan avantajlar elde edebiliyorlar. Örneğin bir otelde bir oda için housekeeping’in maliyeti işverene 5 TL ise, hizmet şirketleri ve özel istihdam büroları bunu 1 TL’ye yapıyorlar.

 

- Tüm personelin planlaması, malzemeler, yapılacak işle ilgili eğitim, hizmet şirketleri ve özel istihdam büroları tarafından karşılanıyor.

 

- Çalışanların SSK’sını danışmanlık bürosu ödüyor. Hatta işçinin işverene verdiği zararın maliyeti de özel istihdam bürosunun sigortasından karşılanıyor. Yani kiralık işçi çalıştıran kuruluşlar görünen maliyetlerden de kurtuluyor. Örneğin otomotiv şirketinde çalışan bir kişi kendi hatasından dolayı hattın durmasına, üretim kaybı yaşanmasına neden olursa, bu üretim kaybının maliyeti, özel istihdam bürosuna fatura ediliyor. Büro da bu maliyeti sigorta şirketine havale ediyor. Oysa işveren kendi eleman çalıştırdığında işçisinden kaynaklı üretim kayıplarında maliyeti kendisi üstleniyor.

 

- Diyelim ki bir şirket için ayda sadece 10 gün yapılacak bir taşıma işi var. Bu iş için 10 gün çalışan 20 gün iş yapmayan forklift elemanı istihdam etme lüksünden kurtuluyor. Özel istihdam bürosundan sadece o günler için işçi kiralayabiliyor.

 

- Kriz ortamında üretimi düşürüyorsa, kapattığı bantlarda görev yapan ve açığa çıkan işçileri başı ağrımadan işten çıkarabiliyor.

 

KİRALIKLAR YÜZDE 25’İ GEÇEMEYECEK

 

Geçici iş ilişkisi, yasada “özel istihdam bürosunun geçici iş gücü talebinin karşılanması amacıyla iş sözleşmesi düzenlediği işçisine iş görme edimini yerine getirmek üzere ücret karşılığı bir başka işverene devri” şeklinde tanımlanıyor.

 

Bu işi yapmaya da Türkiye İş Kurumu tarafından izin verilmiş özel istihdam büroları yetkili kılınıyor. Şu ana kadar 264 firma İŞKUR’dan özel istihdam bürosu kuruluşu için izin aldı. Ancak bunların 91’inin izinleri çeşitli sebeplerle iptal edildi.

 

Yasaya göre geçici iş ilişkisi sözleşmesine dayalı olarak çalıştırılan işçi sayısı, iş yerinde çalıştırılan işçi sayısının dörtte birini geçemeyecek. Bu kapsamda çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalıştırmaya dönüştürülecek.

 

Aynı işçi için, aynı işverenle yapılacak geçici iş ilişkisi sözleşmelerinin toplam süresi 18 ayı geçemeyecek.

 

Devredilen iş yerinde grev ve lokavt olması ve özel istihdam bürosunun işçiyi bu süre içinde başka yerde istihdam edememesi durumunda işçinin asgari ücretten az olmamak üzere sözleşmede belirtilen ücretinin yarısı ödenecek.

 

Kiralık işçi uygulaması kamu kurum ve kuruluşlarında geçerli olmayacak, sadece özel firmalar işçi kiralayabilecek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğrucudavut, bence de üretim ilişkileri çok farklı bir noktaya gidecek zamanla.

İnsanların, bu ilişkiler çerçevesinde nerede durmak isteyeceği çok önemli:

Üretim yapacaklar mı?

Üretimi kontrol mü edecekler?

 

Modern Çağın köleliği artık "kol gücü"nü aşıyor.

Dediğin gibi Beyin Gücü de bir kölelik unsuru yaratıyor.

Örneğin Hindistan;

Dünyanın en iyi bilgisayar programcıları oradan yetişiyor ama büyük oranda Amerika ve Avrupa sömürüyor.

 

Sadece Bilişimde değil, Akademik ortamda da kölelik aynı biçimde ilerliyor;

Zeka ve Zihinsel faaliyetler, üretim ilişkilerini biçimlendirdiği kadar

Sömürünün de hedefi oluyor.

 

Ancak besin, giyim-kuşam ve diğer ürünler açısından gidişat, insanın neredeyse tamamen elini çektiği bir ortama doğru akıyor.

Ben Kapitalizmi falan sevmem, Sosyalizmi benimsiyorum ama yine de gelecek için, "İşçi Hakları"ndan bahsedebileceğimiz bir ortamın var olup olmayacağını kestiremiyorum o kadar kesin bir biçimde.

Hak talep edebilecek bir işçi sınıfı bile olmayacak belki...

 

Artık bir çok insan; en azından gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde, paraya elini sürmüyor bile...

Herşey kartlarla hallediliyor.

Paranın karşılığı ise ne ile belirleniyor?

2nci Dünya Savaşından önce Altın ileydi, 2nci Dünya Savaşından sonra Petrol ile belirlenmeye başladı...

 

İyi ama Petrolden sonra ne ile belirlenecek?

Şu an Petrol ile birlikte Amerikan güvecesi yani dolar ile belirleniyor...

 

Yani demek istediğim;

Gelecek, tüm üretim ilişkilerini ve para piyasasını, insanın elinden insan eliyle alacak başka bir sisteme gebe gibi geliyor bana.

İşte bu noktada nefret ettiğim Kapitalizm'de, sevdiğim Sosyalizm'de bugün kendi gerçekliklerini ortaya koyan temelleri kaybedecek gibi duruyor.

 

Denilebilir ki;

"Para hep var olacak!"

İyi ama paranın hep var olması, artık temel değişim aracı olacağı anlamına gelmiyor.

Değişim araçlarının artması da üretim ilişkilerini de etkileyecektir elbette;

Yeni kontrol mekanizmaları oluşacaktır...

 

Ee tabii ki bu süreçte hayatımıza yeni üretim araçları da girecektir...

Kol gücü, beyin gücüne çevrilecek bu süreçte...

Makineleri kontrol eden insanlar...

 

Daha da ileride belki bu da daha bir üst seviyeye çıkacak ve makineleri kontrol etmemize gerek kalmayacaktır; bilemeyiz...

Belki de Robotlar, hayatımıza Yapaz Zeka olarak girecekler...

 

Ama bu sürecin en büyük düşmanı yine Kapitalizm olacak.

Çünkü Cyrano'nun dediği gibi;

Kapitalizm hep bir pazar ihtiyacı hisseder...

Onun ürettiklerini üretemeyen ve o üretilenlerden yoksun; o üretilenleri almaya ihtiyaç duyan bir kitlenin olması gerekir Kapitalizmin yaşaması için.

Birilerini mutlaka para karşılığında çalıştırması ve o parayı tekrar elde etmesi; bu döngüyü hep sağlaması gerekir...

Hatta parayı satması ve o parayı tekrar kazanması...

 

Bu yüzden Kapital kurmaylar bu süreci öngörüyorlardır ve mutlaka her zaman sömürülmeye hazır bir insan kitlesinin var olmasını sağlamaktalar...

Ama birgün bir kırılma noktası elbette yaşanacak...

Ne kadar uzun bir süre sonra olacak bu; bilmiyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben Köleliğin kaldırılmasının temellerini büyük oranda Sanayi Devriminde arıyorum açıkçası.

Sanayi devriminden önce iş alanında çalıştırmak üzere Afrika kökenliler özellikle Avrupa ve Amerika'ya götürülüp çalıştırılıyorlar;

Süreci biliyoruz işte...

 

Ama Sanayi Devriminden sonra insanın yerini makineler alıyor ve köyden kente göç başlıyor.

Köyden göçen halk, kölelere sempati ile yaklaşmıyor ve köleler bu sefer ülkede "İnsan Fazlası" olarak bakılıyor.

Örneğin Amerika'da sanayi artıkça ve beyaz halk bu sektöre kaydıkça, köleler için Liberty devleti kuruluyor Amerika'nın eli ile.

Afro-Amerikanlar "Size özgürlüğünüzü veriyoruz" denilerek bu ülkeye ve diğer Afrika ülkelerine gönderiliyorlar;

Bu tabii ki bir çeşit kılıf...

 

İşe yarıyor mu?

Yarıyor...

Bu giden Zenciler, Amerika güdümlü olarak gidiyorlar ve "Beyaz Ülke Görmüş Zenci" olarak, yerli halktan da üstün görüyorlar kendilerini.

Bu sefer yönetimde yer alıyorlar ve Amerika'nın bölgedeki kuklacıkları oluyorlar; kontrol mekanizmasının parçası...

Kölelik neden kaldırılıyor?

Köleliği kaldıranların, özgürlük sevdalısı olmalarından değil; kölelere ihtiyaçları kalmadığından...

Ama tabii ki Kölelerin işine yaramıyor mu?

Yarıyor; adamlar sonuçta özgür kalıyorlar...

Peki köleliği kaldıracak kadar özgürlükçü zihniyet, neden 1970lere kadar Zencilere demokratik ve eşitlikçi haklar vermedi?

Ee dedik ya işte!

Asıl sevdaları Köleliğin kaldırılması ya da Hürriyet idealizmi değil ki!

 

Ha ama dostum senin söylediğin de Kapitalizm açısından geçerli tabii ki; işin o yönü de var...

 

Her tarihsel olay bir çok yön ve bakış açısı barındırır. İşin kapitalistler açısından önemi, özgürlükçülük ya da kölecilik gibi felsefi değerlerde değildir. Derebeylerinin köylülere ihtiyacı olduğu gibi sanayicilerinden işçilere ihtiyacı var.

 

İşçinin köleden avantajlı yanları, ücret alıp harcama yapması gibi sermaye dolaşımını, piyasada fiyat ve neyin ne kadar üretileceğini belirleyecek arz-talep dengesini oluşturması gibi makro ekonomik avantajlarının yanında iş gücü olarakta avantajlı. Bir köleyi motive edecek, verimini arttıracak tek şey kırbaçtır. Ya da ödül olarak fazladan bir öğün, bir somun. Fakat işçilere umut satılabilir. Yetki, görev, amirlik, ustabaşılık gibi diğer işçilere oranla daha iyi şartlarda çalışma hedefi verilebilir. Parça başı ücretlendirme ile daha çok çalışmaya sevk edilebilir. Her yönüyle sanayi üretimi işçilere ihtiyaç duyulan bir üretimdir. Ama bu sanayicilerin ve onlara bağlı siyasetçilerin bakış açısıdır.

 

Kuzey'li, sanayiciler için önemli olan işçi sınıfı yaratmak iken, entellektüel kesim arasında köleliğe felsefi ve ideolojik gerekçelerle karşı olanlarda çoktu. Binlerce öğretmen, doktor, mühendis, hukukçu, öğrenci gönüllü olarak mesleklerini bırakıp orduya katıldılar köleliğin kaldırılması için, iç savaşta. Bir çoğu geri dönemedi. Güney'de bile , savaşa, zafer kazanıldığında köleliği zaman içinde ortadan kaldıracak düzenlemere gidileceği şartıyla katılan komutanlar da vardı ( efsanevi güney'li general Stonewall gibi)

 

Yani Amerikan iç savaşında, sanayicilerin ve burjuva ideolojisine mensup siyasetçilerin bakış açısının yanında, köleliğe sistemin gerekleri merkezli değil, insanı ve felsefi merkezli olarak karşı çıkan kesimin bakış açısınıda yok saymamamız gerekir.

 

Tabi dini kimi faktörlerde vardı. Ve etkileri az olmadı. Bugün beyaz Amerikalılar dediğimiz göçmen ingilizler arasında yaygın olan Puritenlik, "herkesin tanrı önünde eşit olduğu" temel fikrine sahip calvinist bir mezhepti.

 

Deri renkleri yüzünden, köle olarak kullanılması zencilerin, puritenler tarafından tanrının ilkelerine karşı gelmek olarak yorumlanıyordu.

 

Yine Amerikan devrimi sırasında , ingilizlere karşı bağımsızlık savaşı verirken ve zaferden sonra oluşturulan özgürlükçü ilkeler aydın kesim arasında köleliğin sorgulanmasına yol açmıştı.

 

Kuzey'li sanayicilerin ve onlara bağlı siyasetçilerin, güney'li toprak sahipleri ile ekonomik kaygılarla giriştikleri mücadelede, bu kesimlerle, sanayiciler aynı cephede buluştular. İkisininde istediği aynı şeydi. Köleliğin kaldırılması.

 

 

Örneğin Amerika'da sanayi artıkça ve beyaz halk bu sektöre kaydıkça, köleler için Liberty devleti kuruluyor Amerika'nın eli ile.

Afro-Amerikanlar "Size özgürlüğünüzü veriyoruz" denilerek bu ülkeye ve diğer Afrika ülkelerine gönderiliyorlar;

Bu tabii ki bir çeşit kılıf...

 

İşe yarıyor mu?

Yarıyor...

Bu giden Zenciler, Amerika güdümlü olarak gidiyorlar ve "Beyaz Ülke Görmüş Zenci" olarak, yerli halktan da üstün görüyorlar kendilerini.

Bu sefer yönetimde yer alıyorlar ve Amerika'nın bölgedeki kuklacıkları oluyorlar; kontrol mekanizmasının parçası...

Kölelik neden kaldırılıyor?

 

Dostum bu pek mantıklı ve mümkün görünmüyor. Amerika ikinci dünya savaşından sonra dünya da yayılmacı politikalar izleyen bir devlet. İkinci dünya savaşı sonrası soğuk savaşa kadar ABD, müttefiki İngiltere'yi savunması gerektiği durumlar dışında, Avrupa, Asya, Afrika ile ilgilenen bir devlet değil. Çok zorunda kalmadıkça (etnik yapısı ve bu etnik yapıların gücü yüzünden) sınırları dışında olup bitenlere bulaşmaktan kaçınan bir dış politikası vardı, ikinci dünya savaşına kadar. Amerikan yayılmacılığı da, İkinci dünya savaşında Amerikan orduları tarafından ele geçirilen , ve fiilen idaresi Amerikan ordusunun eline geçmiş topraklarda tahakkümün kalıcılaştırılmasını ön gören Truman doktrini ile başladı.

 

Yani köleliğin kaldırılmasında bir çok faktör var. Bu büyük mücadele'de bulunanların hepsi kendi pencerelerinden yaklaştı olaya. Şöyle örnek vereyim dostum, Kurtuluş savaşı'nda Ankara ordularını komuta eden komutanların, kuvayı milliye şeflerinin hepsinin amacı bir Cumhuriyet kurmak mıydı?

 

Amerikan sermayesi açısından bakış dediğim gibi belli. İşçi olmadan sanayi olmaz. Ve kölelerden de işçi olmaz.

 

Fakat bu büyük mücadele onlar ve onların bakış açısından ibaret değil. Bu dostum biraz haksızlık olur, o mücadele de hayatını kaybetmiş binlerce aydın insana.

 

İç savaştan sonra eşitlikçi sloganlarla iktidarı tamamen ele geçiren Kuzey'li burjuvaların, daha sonra yaptıklarına değinmişsin. Dostum bu işin doğası böyle işte. Fransız ihtilali'nde büyük özgürlük ve eşitlik destanları yazan burjuvalar ile, ihtilalden yüz yıl sonra Paris Komünü'nde ki işçileri tabiri caizse bir tarlayı bir daha ot yetişmesin amacıyla biçer gibi biçenler aynı kişiler değil mi zümre olarak ? "eşitlik, özgürlük, barış" fransız ihtilalinin sloganı ve ana teması iken, Cezayir'de insanlık tarihinde kanlı birer leke olarak kalacak sayfaları yazanlar aynı değil mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her tarihsel olay bir çok yön ve bakış açısı barındırır. İşin kapitalistler açısından önemi, özgürlükçülük ya da kölecilik gibi felsefi değerlerde değildir. Derebeylerinin köylülere ihtiyacı olduğu gibi sanayicilerinden işçilere ihtiyacı var.

 

İşçinin köleden avantajlı yanları, ücret alıp harcama yapması gibi sermaye dolaşımını, piyasada fiyat ve neyin ne kadar üretileceğini belirleyecek arz-talep dengesini oluşturması gibi makro ekonomik avantajlarının yanında iş gücü olarakta avantajlı. Bir köleyi motive edecek, verimini arttıracak tek şey kırbaçtır. Ya da ödül olarak fazladan bir öğün, bir somun. Fakat işçilere umut satılabilir. Yetki, görev, amirlik, ustabaşılık gibi diğer işçilere oranla daha iyi şartlarda çalışma hedefi verilebilir. Parça başı ücretlendirme ile daha çok çalışmaya sevk edilebilir. Her yönüyle sanayi üretimi işçilere ihtiyaç duyulan bir üretimdir. Ama bu sanayicilerin ve onlara bağlı siyasetçilerin bakış açısıdır.

 

Kuzey'li, sanayiciler için önemli olan işçi sınıfı yaratmak iken, entellektüel kesim arasında köleliğe felsefi ve ideolojik gerekçelerle karşı olanlarda çoktu. Binlerce öğretmen, doktor, mühendis, hukukçu, öğrenci gönüllü olarak mesleklerini bırakıp orduya katıldılar köleliğin kaldırılması için, iç savaşta. Bir çoğu geri dönemedi. Güney'de bile , savaşa, zafer kazanıldığında köleliği zaman içinde ortadan kaldıracak düzenlemere gidileceği şartıyla katılan komutanlar da vardı ( efsanevi güney'li general Stonewall gibi)

 

Yani Amerikan iç savaşında, sanayicilerin ve burjuva ideolojisine mensup siyasetçilerin bakış açısının yanında, köleliğe sistemin gerekleri merkezli değil, insanı ve felsefi merkezli olarak karşı çıkan kesimin bakış açısınıda yok saymamamız gerekir.

 

Tabi dini kimi faktörlerde vardı. Ve etkileri az olmadı. Bugün beyaz Amerikalılar dediğimiz göçmen ingilizler arasında yaygın olan Puritenlik, "herkesin tanrı önünde eşit olduğu" temel fikrine sahip calvinist bir mezhepti.

 

Deri renkleri yüzünden, köle olarak kullanılması zencilerin, puritenler tarafından tanrının ilkelerine karşı gelmek olarak yorumlanıyordu.

 

Yine Amerikan devrimi sırasında , ingilizlere karşı bağımsızlık savaşı verirken ve zaferden sonra oluşturulan özgürlükçü ilkeler aydın kesim arasında köleliğin sorgulanmasına yol açmıştı.

 

Kuzey'li sanayicilerin ve onlara bağlı siyasetçilerin, güney'li toprak sahipleri ile ekonomik kaygılarla giriştikleri mücadelede, bu kesimlerle, sanayiciler aynı cephede buluştular. İkisininde istediği aynı şeydi. Köleliğin kaldırılması.

Amerikan tarihinin bu yönünü çok iyi bilmiyordum açıkçası dostum.

Ancak dediğim gibi; sistemler de uygulamalar da değişiyor;

Sonuçta olay beleşe çalışmaktan, emeğini para karşılığında satmaya geçiyor.

Haa, bu köleler için kötü olmuştur demiyorum.

Sonuçta ileriye yönelik bir adımdır;

İdeolojik olarak onaylarız ya da onaylamayız ama Kapitalizmin bu yöndeki gelişimi

Ve Abd'nin Kapital bir sisteme bürünmesi süreci, kölelik için iyi olmuştur.

Kölelik kalkmıştır nihayetinde.

Ama şu geliyor aklıma;

Amerikan İç savaşında ölen aydınlar ardıllarını bırakmamış olmalı

Ya da ardılları onlar kadar etkili değildi.

Sonuçta 1970lerde o yaşlı zenci teyze, otobüste arka sırada oturmayı reddedip fitili ateşlemeseydi

Daha ne kadar zenciler ikinci sınıf vatandaş olarak kalacaklardı...

 

Dediğine çıkıyoruz:

Hürriyet, o kadar da umrunda değil Kapitalizmin...

 

Sanırım Amerika'da o aydın kesim savaşa gittikten sonra

Savaşı kazananlar sistemi kendilerine göre yapılandırdılar...

 

Kısa Amerikan Tarihi dersi için sağol :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Amerikan tarihinin bu yönünü çok iyi bilmiyordum açıkçası dostum.

Ancak dediğim gibi; sistemler de uygulamalar da değişiyor;

Sonuçta olay beleşe çalışmaktan, emeğini para karşılığında satmaya geçiyor.

Haa, bu köleler için kötü olmuştur demiyorum.

Sonuçta ileriye yönelik bir adımdır;

İdeolojik olarak onaylarız ya da onaylamayız ama Kapitalizmin bu yöndeki gelişimi

Ve Abd'nin Kapital bir sisteme bürünmesi süreci, kölelik için iyi olmuştur.

Kölelik kalkmıştır nihayetinde.

Ama şu geliyor aklıma;

Amerikan İç savaşında ölen aydınlar ardıllarını bırakmamış olmalı

Ya da ardılları onlar kadar etkili değildi.

Sonuçta 1970lerde o yaşlı zenci teyze, otobüste arka sırada oturmayı reddedip fitili ateşlemeseydi

Daha ne kadar zenciler ikinci sınıf vatandaş olarak kalacaklardı...

 

Dostum aydınların ardılları iktidarda olmuyor genelde, ya da iktidara geldiklerinde eskisi gibi olmuyorlar. Dünya gerçeği böyle malesef. O aydınlarda ardıllarını bıraktı elbette, amerika tarihinde 19. ve 20. yy larda ki eşitlik mücadelelerinin mimarı oldu onlarda. 1 Mayıs , 8 Mart gibi günler ABD'de ki eşitlik mücadelelerinde sembolleşti.

 

Irkçılık konusunda Kuzey ve Güney arasında ciddi farklar oldu ABD tarihinde. Kuzey hem ekonomik hemde siyasi-kültürel yapı yönünden ırkçılığa daha uzaktı. Daha açık bir örnekle 1905 yılında Kuzey'de yaşayan bir zencinin durumu, 1950 yılında Güney'de yaşayan bir zenciden çok daha iyiydi. İç savaşta Kuzey'in zaferiyle dişleri sökülen Güney, ekonomide ve buna bağlı olarak genel siyasette etkisini kaybetmişti. Para Kuzey'de idi, güç Kuzey'de idi. Fakat petrolün en değerli gelir kaynaklarından birisi haline gelmesi herşeyi değiştirdi. Bir sanayi toplumu haline gelen ABD'de , binlerce dönümlük tarlalara sahip bir toprak beyine bu büyük tarlalar ortaboy bir fabrikatör kadar gelir ve güç getirmezken, bu tarlalarda çıkan petrol oturduğu yerden milyoner yaptı bu adamı. Petrol zenginlerinin ülkenin en üst gelir grubu haline gelmesi siyasal gücü de getirdi. Aslında köleliğin kaldırımasına karşı çıkan güneyli toprak sahiplerini engellemek için kurulan Cumhuriyetçi Parti, bu değişimden sonra petrol zengini güneyli toprak sahiplerinin partisi haline geldi. Ülkenin iç ve dış politikasında petrol zenginlerinin belirleyiciliği büyük oldu. Kuzey'in partisi Demokrat Parti ise, sosyal demokrat bir çizgiye oturdu.

 

Yani dün kapitalizme karşı savaşan Güney'liler petrolle birlikte ülkenin en büyük kapitalistleri haline geldi. Sermaye el değiştirdi.

 

Bu adamlar çok güçlü ırkçı baskı grupları haline geldiler. Zaten ABD tarihinde ki ırkçı vahşetler, linçler, katliamlar, işte köpekler ve zengiler giremez vs Güney'de yaşanmıştır.

 

 

Kısa Amerikan Tarihi dersi için sağol :)

 

yok artık daha neler dostum :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

Günümüzde en yoksul ailenin bile mutfağında tencere, tava gibi eşyalar bulunur. Ancak eskiden bunları edinmek öyle kolay bir iş değildi. Örneğin günümüzden üçbin yıl kadar önce, bu topraklarda büyük bir bakır kazan alabilmek için 12 öküz vermek gerekirdi. Oysa köleler kazanlardan ucuzdu. Çünkü bir köle için biçilen ölçü 4 öküz karşılığıydı. Yani büyük bir bakır kazan verilmesi halinde rahatlıkla dört köle alınabilirdi. Hitit kanununun 196. maddesindeyse erkek ve kadın kölenin bedelinin bir koyun olduğu belirlenmiştir. Koyunun fiyatı da 1 gümüş şekelmiş. Mavi yün elbise 30 gümüş şekel, koşum atı 20 gümüş şekel, bir büyük öküz ise 10 gümüş şekel olarak belirlenmiş.

 

Köle fiyatı yere, zamana ve toplumlara göre değişiyordu. Bugün nasıl ki alışverişe gidecek olanlara gereksiz şeyler alıp çok para harcanmaması için basında çeşitli öneriler (markete tok karınla gidin gibi) yer alıyorsa, köle pazarına gideceklere de öğüt veriliyordu. Örneğin, Keykavus Kabusname de; "Bir kaç kez cima edip şehvet arzusunu defetmeyince köle satın alma ki, şehvet galebeliğinden ol demek çirkin dahi güzel görünür" diyor. Yani cariye almayı düşünüyorsan, pazara çıkmadan önce birkaç kez cinsel ilişkide bulunup, cinsel isteğini köreltmezsen hata yapıp çirkin birini alabilirsin diye uyarır.

 

Osmanlı imparatorluğu'nda bir dönem en güzel kadın köle, yani cariye 70 riyal karşılığında alınabilirdi. Bu da, yuları ve semeri de dahil edecek olursak aşağı yukarı bir eşek parasıydı. II. Murat bir savaştan çok sayıda tutsak ile dönünce köle fiyatları iyice düşmüştü. Aşıkpaşazade güzel bir cariyenin bir çizme ile değiş tokuş edilebildiğini söylüyordu. Hatta padişah tarafından kendisine verilen dokuz cariyeyi büyük zorluklarla elinden çıkarabilmiş, çok zor satabilmişti.

 

Buna karşılık köle fiyatları III. Murat döneminde fırlamıştır. Daha önce bir cariye 200 altına satılırken, bu padişah döneminde 1000 altını bulmuştur. Mesela Rodos Mutasarrıfı Maşuk Paşa gencecik bir bakire cariyeyi 750 altına almıştı. Buna karşılık kölenin çok daha ucuz olduğu ülkeler de vardı. Evliya Çelebi'nin belirtiğine göre, Mısır'da Habeş bir kölenin fiyatı çıksa çıksa 10 altına kadar çıkabilirdi.

 

Osmanlı döneminde çıkarılan Ceride-i Havadis gazetesinin 2 Ocak 1841 tarihli sayısında yer alan bir ilanda, yeni doğum yapmış, sütü gür olan bir Arap cariyenin 3000 kuruşa satılacağı bildiriliyordu. Bu gazetenin 57. sayısında saz çalma, raksetme gibi yetenekleri olan bir Arap cariye için de 3000 kuruş isteniyordu.

 

Hukuk sistemi içersinde köle insan olarak görülmezdi. Tarla, karasaban, öküz, kazan ne ise o da öyle bir şeydi. Yani mal ya da eşya olarak değerlendirilirdi. Alınıp satılır, kiralanabilir, hatta hediye edilebilirdi. Tartışılan, kölenin menkul mü, gayrimenkul mü olduğudur. Kimileri kölenin taşınır mal olduğunu söylerken, kimileri de taşınmaz mal olduğunu kabul ediyorlardı.

 

Köleler savaşta tutsak edilenleden, ailelerinin sattığı çocuklardan, korsanların kaçırdığı insanlardan oluştuğu gibi kimi toplumlarda borcunu ödemeyen yoksullardan oluşuyordu. Antik Yunanistan'da ana babanın bazı durumlarda çocuklarını satabileceği yönünde bir adet vardı. Ancak her toplumun kendine özgü kuralları vardı. Örneğin Sümerler'de savaş köleleriyle yerli köleler arasında fark görülürdü. Yerli köleler en fazla 3 yıl bu statüde tutulabliyordu. Savaşlardan elde edilen köleler ise ömür boyu köle olarak kalıyorlardı. Ayrıca Sümerler'in sahip olabilecekleri köle sayısına da bir sınırlama getirilmişti ve bir ailenin en çok altı kölesi olabiliyordu.

 

Kimi yerlerde kölelerin damgalandığı da olurdu. Örneğin Babil'de eğer efendisinin izni alınmamışsa bir kölenin damgasını silen berbere tırnaklarının sökülmesi cezası verilirdi. Babil'de başkasının kölesini istemeden öldüren kimsenin yerine bir başkla köle vermesi gerekiyordu. Hitit kanununun 2. maddesindeki düzenlemeye göre bir kölenin öldürülmesi halinde iki köle vermek gerekiyordu.

 

Köleler hemen her işte kullanılırlardı; ev işlerinde, ekip biçmede olduğu gibi fuhuş işlerinde de bunlardan yararlanılırdı. Ünlü filozof Aristotales köleliği savunuyor, köleleri bir mal, eşya ve alet gibi değerlendiriyor, "Köle bir hayvan gibidir, çıkarlarımızı göz önüne alarak ona çok sert davranmamalıyız" diyordu.

 

Günümüzde ucu öldürmeye varan tek eğlence boğa güreşleridir. Boğa güreşleri İspanya'da doğdu. Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi Avrupa'da Portekiz ve güney Fransa'da yaygınlaştı. Boğa güreşi; "vahşi boğalarla dövüşme sanatı" olarak da tanımlanıyor. Halkın hoşlandığı bir eğlence olarak bu geleneksel gösteriler belirli kurallara bağlı olarak yapılır. Gösterinin sonunda ise boğa, matadorun son kılıç darbesiyle öldürülür ve hayvan ölünce alanın dışına çıkarılır.

 

Eskiden de sonu ölümle biten gösteriler yapılırdı. Ancak bu gösterilerde ölen de öldüren de insanlardı. Antikçağda köleler eğlence sektöründe kullanılırdı. Roma'da gladyatör dövüşleri halkın eğlencelerinden biriydi. Hatta Roma Senatosu gladyatör dövüşlerini halk için bir eğlence aracı olarak kabul etmiş ve bu dövüşleri düzenleyen yasalar çıkartılmıştı. Bazen özgür insanların da gladyatör olduğu görülürse de gladyatörler genelde satın alınan savaş esirlerinden oluşurdu. Gladyatörler, dövüşlerin düzenlendiği bir arenası olan amfitiyatroda mücadele ederlerdi.

 

Halk arasındabu dövüşler büyük coşku ile izlenirdi. Herkes tuttuğu gladyatör için tezahürat yapardı. Halkın "gırtlağını kes", "gebert", "yak" diye bağırarak izlediği dövüşlerde, yenen yenileni öldürürdü. Yenilen gladyatörün yattığı yerden elini kaldırarak bağışlanma dilediğini ifade ettiği görülürdü. Yaşayıp yaşamayacağı konusundaki son karar izleyiciler arasında bulunan imparator tarafından verilirdi. Halk yenik düşen ve çok sevdiği gladyatörün bağışlanması için "bağışla" diye bağırırdı. İzleyiciler arasında bulunan imparatorun başparmağını yukarı doğru kaldırması halinde halkın istediği yönde gladyatörün canı bağışlanmış olurdu. Şayet başparmağını aşağı doğru tutarsa öldürülürdü.

 

Gladyatör dövüşlerinde vahşi hayvanlar da yer alırdı. Sonu ölümle biten dövüşlerde kimsesi olmayan gladyatörlerin cesetleri bu vahşi hayvanlara verilirdi. Dövüşü kaybeden öldürülürken, dövüşün galibine kimi zaman para ve değerli eşyalar verilirse de en önemli ödülleri bir palmiye ağacı yaprağı idi. Bu çok onur veren bir ödüldü.

 

Gladyatör dövüşleri konusunda antik dönemde bazı ülkeler Roma'dan etkilenmişlerdi. Bu eğlenceler Suriye, Mısır ve Anadolu'da da benimsenmişti. Anadolu'da MS 1. yüzyılda gladyatör dövüşleri için amfitiyatrolar yapılmıştı. Anadolu halkı tarafından benimsendiği, o dönem içinde Nysa(Sultanhisar) ve Laodikeia(Denizli) gibi şehirlerde amfitiyatrolar yapılmış olmasından anlaşılıyor.

 

Köleci toplumlar devrinde köle emeği öyle yaygın bir kullanıma dayanıyordu ki, köle sayısı toplumun özgür insanlarından kat kat fazlaydı. Söz gelimi antik Yunanistan'da en parlak çağını yaşayan Atina'da kadın, erkek ve çocuklar da dahil olmak üzere, özgür yurttaş sayısı 90 bin civar iken, 365 binden fazla köle, 45 bin de yabancı ve azat edilmiş insan vardı. Her yatişkin özgür erkeğe karşılık 18 köle bulunuyordu.

 

İlk köleci devletler günümüzden 6 bin yıl öncesinden başlayarak 4 bin yıl öncesine kadar Mezopotamya'da, Hindistan'da ve Çin'de kurulmuştu. Daha sonra tüm kıtalara yayıldı. Köleci toplumların ortadan kalkmasıyla köle emeğinin ekonomik sistemdeki yaygın kullanımı sona ermişse de önemli bir öğe olarak yeniden kullanılmaya başlanması Avrupalı'ların Amerika kıtasını ele geçirmesinden sonra gerçekleşmiştir.

 

Köle ticareti Avrupa, Amerika ve Afrika üçgenindeki deniz ticaretine bağlı olarak gelişmiş ve 18. yüzyılda en yüksek noktasına ulaşmıştı. Amerikan topraklarının tarımsal üretime açılmasıyla birlikte köle sayısı da artmıştı. Afrika'ya gemileriyle giden Avrupalı'lar zencileri çeşitli yöntemler kullanarak esir ediyor ve Amerika'ya götürüyorlardı. Bu yolla, bir ticari eşya olarak kaç insan götürüldüğü kesin olarak bilinmiyor. Politik eğilimlerine göre farklı sayılar veren araştırmacılara göre Amerika'ya götürülen toplam Afrikalı sayısı üç milyon ile elli milyon arasında değişiyor.

 

Bilim adamı ve kaşif Dr. Livingston'a göre köle ticaretinin yapıldığı zamanlarda her yıl 350 bin zenci Afrika'dan götürülmüştü. Doktor Livingston bunların ancak 70 bininin Amerika'ya ulaşabildiği, geri kalan çoğunluğunun ise bakımsızlık ve hastalıktan yolda öldüklerini söylüyor. Köle ticaretinin iyi kazanç getiren, karlı bir iş olduğu anlaşılıyor. 1971 yılında köleliğe karşı çıkan bir kurumun Benin'de yaptığı bir araştırmaya göre, burada 17 İngiliz, 15 Hollanda, 4 Portekiz, 4 Danimarka ve 3 tane de Fransız köle istasyonu bulunuyordu.

 

Köle işleriyle uğraşan şirketlerin çok büyük bir kapasiteye sahip oldukları anlaşılıyor. Örneğin, iki küçük İngiliz şirketi Amerika'ya 2 milyondan fazla köle taşımıştı. 18. yüzyılın sonlarında Bristol, Londra, Liverpool limanlarına kayıtlı 47 bin köleyi taşıyabilecek kapasitede 200 gemi kayıtlıydı. Bunlar Amerika'ya düzenli seferler yapıyorlardı.

 

Köle ticareti yapan İngiliz'ler en başarılı olanlardı. Bristol ve Londra'da köle ticaretinin metalarına, yani sattıkları zencilere "Siyah Fildişi" diyorlardı. Köle ticaretinin yarısı onların elindeydi.

 

ABD'nin bağımsızlığını ilan ettiği sıralarda 780 bin civarında olan köle sayısı sonraki yıllarda giderek arttı. Köle sayısı 1830 yılında 2 milyon olurken, 1860'da 4 milyona ulaşmıştı. Bir taraftan ABD'nin bağımsızlaşması ve özgürleşmesi gerçekleşirken diğer gtaraftan da bu ülkede korkunç möiktarda bir köle kullanımı söz konusu oluyordu. Kölelik ABD'de uzun yıllar sonra büyük mücadelelerin sonunda kaldırıldı. Ancak köle zencilerin torunları olan zenciler acılar çekmeye devam ettiler. Siyah insanla beyaz insan ayrımı çok uzun bir süre belli bir çizgi izleyerek ve yoğunluğu azalarak devam etti.

 

Ayrımcılık yasalarla destekleniyordu. Örneğin 1875 yılında Tenesee'de zencilerle ilgili bir yasa çıkarılmış ve ardından güney eyaletlerinde kabul edilmişti. Yasa, trenlerde ve tramwaylarda ırk ayrımı uygulanmasını getiriyordu. Siyahlar ve beyazlar ayrı ayrı yerlerde seyahat etmeye mecbur ediliyordu ki, aslında yasanın yaptığı, daha önce var olan fiili durumu resmiyet kazandırmaktan başka bir şey değildi. Yasal düzenlemeler sadece seyahate ilişkin bir sınırlama ile kalmıyordu elbette. Farklı ırktan olanlara evlilik yasağı da getiriyordu. Yine çıkarılan yasalarla okullar, cezaevleri, hastaneler ve hatta mezarlıklar bile ayrılıyordu. Aslında bu zaten var olan durumun yasalara aktarılmasından ibaretti. Fiiliyatta kütüphaneler, tiyatrolar, oteller ve hatta asansörler bile ayrı kullanılıyordu. Bütün bunların dışında aynı dine inandıkları halde siyahlar ve beyazlar ayrı kiliselere gidiyorlardı.

 

Hoşgörü yoksunluğu ve ırk ayrımcılığı geçen yüzyılda, yirminci yüzyılda da devam etti. Ayrımcılık üniversitelerde dahi görülüyordu. Örneğin, 1962 yılında James Meredith isimli bir siyahın Mississipi Üniversitesi'ne girmesi öyle büyük olayların çıkmasına neden olmuştu ki sonuçta iki kişi hayatını kaybetmişti.

 

Yakın zamanlara kadar gazetelerimizde, ABD'deki bazı işyerlerinin kapılarında "Köpekler girebilir, zenciler giremez" şeklinde yazılar bulunduğuna dair haberler görülürdü.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 ay sonra...

Nedense köle deyince akla zenciler ve Amerika geliyor. Başlangıcı belirsiz olan bu kurum, en azından tarihin başlangıcında var.Devşirme usulü de bir çeşit kölelik olduğundan Hıristiyanların çocuklarını kendi elleri ile bu kuruma teslim ettikleri yaygın inanış.

Günümüz insanın düşüncelerine göre çok kötü olan kölecilik, İslamda mubah. Eş yerine kullanılan köle cariyeler de, erkek köleler de yasaklanmamış. Suç işleyince bir köle azad ederek günahından kurtulma, köleliğin o zamanlar da insanca davranış olmadığının kanıtı olmasına rağmen İslam bunu yasaklamamış. Osmanlıda yasaklanışı Abdülmecid tarafından. Acaba o bu yasak sonrası haremini azat etti mi bilmiyorum.

 

Türklerin tarihinde ise İslama geçişte köleliğin önemi büyük. Savaşlarda asker olarak kullanılmak üzere yakalanan aşiret erkekleri, arapların Memluk dedikleri kölelerdi. Sonra bunlar yönetimi ele geçirip Memluk veya Kölemenler devletini kuran Türk kökenli artık müslüman olmuş ve yönetimi ele geçirmiş kölelerdi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

Başlangıcı belirsiz olan bu kurum, en azından tarihin başlangıcında var.Devşirme usulü de bir çeşit kölelik olduğundan Hıristiyanların çocuklarını kendi elleri ile bu kuruma teslim ettikleri yaygın inanış.

Efendim, öncelikle, '' Köleci toplumlar ''dan önce var olan, bugün Afrika'da, Amazonlar'da, Avustralya'da, Borneo'da örneklerini gördüğümüz gibi, '' İlkel Komünal Toplumlar '' da, henüz META ortaya çıkmadığından, dolayısıyla kölelik de yoktu.

 

Öte yandan, Avrupa yani Batı tipi köleci toplumla, Arap toplumunun dahil olduğu Doğu tipi köleci toplum arasında önemli farklar vardır. Batı'da kölecilik tarım toplumlarında ortaya çıktığından üretim aracı olma işlevi daha önemlidir ve bu sebeple köleciliğin kaldırılması zaman almıştır.

 

Oysa, özellikle hayvancılıkla uğraşan doğu toplumlarında hem '' Asya Tipi Üretim Tarzı '' nedeniyle hem de kölenin üretim aracı olma işlevi, ağırlıkla hayvancılıkla uğraşan bu toplumlarda daha önemsiz olduğundan, İslam'dan sonra daha çok askeri amaçlarla kullanımın gündeme gelmesi dolayısıyla, yalnızca askeri ve dini bir işlev kazanmıştır.

 

Fakat, savaşlarda ele geçirilen esirleri köle yaparak asker olarak kullanmak, feodal mantığın gerektirdiği savaş olgusunu daha çok tetiklemiş olmasına rağmen diğer yandan köle azat etmeyi sevap hale getiren hükümler dolayısıyla kölelerin hür olmasının teşvik edilmesi, köleciliğin sömürü niteliğini asgariye indirmiştir ve giderek azalmasına yol açmıştır.

 

Yani, Avrupadakinin aksine zenginleşmek için köleleri kullanmak değil, zengin olunca ev işleri için köle satın almak daha önemlidir doğuda. Ve azat olması da daha kolaydır. Mesela, Osmanlı'da "kurtulmalık" denilen parayı bir şekilde toplayıp, sahibine veren özgür bırakılırdı. Halk da bu parayı toplayan köleye yardım yapar, onu kendisi sahiplenmeye, istismar etmeye kalkmazdı.

 

 

 

Saygılar sunarım

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.