Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

12 Eylül 1980 : Evren’in Konuşması


İstanbul

Önerilen İletiler

00:32

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in 12 Eylül 1980 günü öğle vakitlerinde televizyonda yaptığı açıklamadan bir parça...

 

Yüce Türk Milleti,

 

30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla sizlere radyo ve televizyondan hitap etmek imkanını bulmuş ve ayrılan kısıtlı süre içerisinde mümkün olduğu kadar, yurdumuzun içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumu ile anarşik ve bölücü eylemleri; alınması gereken tedbirleri çok kısa olarak izah etmeye çalışmıştım. Yine çok iyi hatırlayacaksınız ki, iki yıldır her fırsattan istifade ile muhtelif defalar verdiğim beyanat ve radyo-televizyon konuşmalarımda da bu hayati önemi olan konuları dile getirmiştim.

 

Kalbi bu vatan ve millet için atan sağduyu sahibi vatandaşlarım kabul edeceklerdir ki; ülkemizin halen içinde bulunduğu hayati önemi haiz siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar, devlet ve milletimizin bekasını tehdit eder boyutlara ulaşmış ve bu hal devletimizi, Cumhuriyet tarihinin en ağır buhranına sürüklemiştir.

 

Yine hepinizin bildiği gibi; anarşi, terör ve bölücülük, her gün 20 civarında vatandaşımızın hayatını söndürmektedir. Aynı dini ve milli değerleri paylaşan Türk Vatandaşları siyasi çıkarlar uğruna, çeşitli suni ayrılıklar yaratılmak suretiyle muhtelif kamplara bölünmüş ve birbirlerinin kanlarını çekinmeden akıtacak kadar gözleri döndürülerek, adeta birbirlerine düşman edilmişlerdir.

 

Atatürk ilkelerini esas alarak kurulan Cumhuriyetimizin bu duruma düşürülebileceğini, bundan 10 sene evvel tasavvur dahi etmek mümkün değildi.

 

Bugüne kadar iktidara gelen çeşitli hükümetlerin, her yıl artan bir hız ile yaygınlaşan ve dünya tarihinde sayısız örnekleri görülen özel harbin sızma ve çökertme harekatına karşı iç güvenliği sağlayacak kararları ve tedbirleri birinci öncelikle alacaklarını vadetmelerine rağmen; sonuç alacak teşebbüsleri, siyasi çıkar çatışmaları ve basit parti hesapları, kaprisler, hayaller, gerçek dışı talepler ve Türk Devleti'nin niteliklerine ters düşen gizli ve açık emeller arasında kaybolup gitmiştir.

 

Düşmanın amaç ve yöntemleri, anarşi, terör ve bölücülüğün ulaştığı düzey; özel hukuki tedbirlere, idari düzenlemelere, sosyal koşulların geliştirilmesine milli eğitim ve iş hayatının düzenlenmesine ihtiyaç göstermekteyken; milletin vekaletini taşıyan milletvekilleri ve senatörler Meclislerde aylardan beri, hiçbir sorumluluk duymadan yalnız parti menfaat ve disiplini uğruna bu olaylara seyirci kalabilmişlerdir. İktidarların başarı ümit ederek aldıkları her tedbir, muhalefetler tarafından kınanarak ve hatta memleket yararına da olsa baltalanmıştır. Milli birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz dönemlerde bile kutuplaşmalar ve bölünmeler adeta teşvik edilmiş; yangını beraberce söndürmek yerine, üzerine benzin dökülerek memleket bilerek veya siyasi çıkarlar uğruna, sırf iktidara gelebilmek pahasına bir yangın yerine çevrilmek istenmiştir.

 

Ağızlarından düşürmedikleri hukuk devleti kavramı, bir kısım anayasal kuruluşlarca, devletin parçalanması pahasına da olsa yalnız kişilerin müdafaası olarak yorumlanmış, devletin ve milletin savunulması ise sahipsiz kalmıştır.

 

Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesinin birlikte getirdiği sorumluluk, uygulamada kuvvetler çatışmasına dönüştürülmüştür.

 

Düşüncelerimiz, dinimiz üzerinde ve akla gelebilen her konuda dış ve iç kaynaklı bölücü ve yıkıcı faaliyetler bütün şiddetiyle sürdürülürken ne hazindir ki; bir kısım gerçeğe uymayan özerklik, dar görüşlü, sahibinden başkasının inanmadığı bilimsellik ve koşulları dikkate almayan salt hukuk savunucuları, yıkılacak devletin enkazı altında kalacaklarının, yok olup gideceklerinin idraki içinde olamadıkları görünümünü vermişlerdir. Bu acı hakikatleri görüp çare arayanların veya Türk Ulusunu uyaran ve milleti bütünleşmeye davet edenlerin ise seslerini duymak mümkün olamamıştır. (Bir kısım kıymetli Türk basınının bu konuda zaman zaman yaptıkları uyarıları burada şükranla belirtmek isterim.)

 

Siyasi partiler, bu kritik dönemde milletin özlemle beklediği önlemleri almak yerine; iç gerilimi devamlı olarak arttırarak, yıkıcı ve bölücü mihrakları büsbütün kışkırtarak, onlara cüret ve cesaret verecek beyan ve eylemleri ile adeta yarışırcasına seçim yatırımları için zemin yaratma yollarını tercih etmişlerdir.

 

İktidara gelen siyasi partiler, devlet teşkilatının bütün kademelerini kendi görüşleri doğrultusundaki kişilerle doldurarak, kamu görevlilerinin ve vatandaşlarımızın bir tarafa girerek kamplara bölünmesini zorunlu hale getirmişler, giderek anarşi ve bölücülüğü destekleyen kaynakların şekillenmesine ve kamu kuruluşlarında çalışanlarla, polis ve öğretmenlerin dahi birbirine düşman kamplara ayrılmalarına neden olan partizan tutum ve davranışlardan vazgeçmemişlerdir. Böylece tarafsız halkımız, devletten beklediklerini parti kapılarında aramaya mecbur bırakılarak devlet otoritesi yok olmaya, vatandaşların hak ve hukukunu korumak ve ona tarafsız hizmet götürmek yerine, devletin saygınlığı yavaş yavaş erimeğe mahkum olmuş ve dolayısıyla ülkemizde tam otorite boşluğu teşekkül etmiştir.

 

Bir kısım bedbahtlar Türk Milletinin bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini temsil eden İstiklal Marşımıza, koyu taassup veya sapık ideolojik amaçlarla protesto maksadıyla oturarak veya İstiklal Marşı yerine Enternasyoneli söyleyerek açıkça saygısızlık gösterebilmişler ve buna doğrudan sorumlu kişiler tevil yoluna sapmak suretiyle savunmalarını yapabilmişlerdir.

 

Uzun zamandan beri bu fevkalade üzücü olayları yakından takip eden Türk Silahlı Kuvvetleri hatırlayacağınız gibi; milletin kendisine verdiği yetkileri kullanamayan ve bu korkunç gidişi acz içinde seyreden anayasal kuruluşların tümünü Cumhurbaşkanımız aracılığıyla uyararak, alınması gereken tedbirlere de yer vermek suretiyle büyük Türk Milletine karşı yüklendiği sorumluluğu dile getirmiştir. Aradan geçen 8 aylık süre içerisinde yaptığımız sayısız uyarmalara rağmen hemen hemen bu tedbirlerin hiç birine yasama ve yürütme organları ile diğer anayasal kuruluşlardan yeterli bir cevap alınamamış ve bu konuda müspet faaliyetleri de izlenememiştir. Bu uyarı mektubundan sonra bir kısım yasaları etkisiz hale getirerek çıkaran Meclislerimiz 22 Mart 1980 tarihinden beri siyasi çıkar hesapları ile çıkmaza sürüklenen Cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı içinde bulunduğumuz buhran ile mücadelede en kıymetli unsur olan zamanı fütursuzca harcamışlardır. Dünyanın hiçbir ülkesinde Cumhurbaşkanlığı makamı ve seçimi bu kadar hafife alınmamış ve bu kadar zaman boşa harcanmamıştır.

 

Asayiş ve ekonomik bunalıma çareler getirmesi ve kanunlar yapması beklenen yasama organlarımız, memleket üzerine çöken bu kabusa karşı kayıtsız kalmışlardır.

 

Anayasamız, Türk Vatandaşlarının dini inançlarından ötürü kınanamayacağını, açıkça belirtmiş olmasına rağmen, tek bir oyun peşinde koşan siyasi partilerimiz, yüce Atatürk’ün Cumhuriyeti Döneminde unutulmuş mezhep ayrılıklarını kışkırtmakta faydalar görerek Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş, Tunceli ve Çorum illerinde siyasi çıkarlar uğruna vatandaşlarımızın birbirini katletmelerine neden olmuşlardır.

 

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan ve kendini Türk Vatandaşı kabul eden herkesin tek bir vücut halinde Türk Milleti'ni oluşturduğu unutulmuş ve değişik mezheplere bağlı vatandaşlarımızın tam bir kardeşlik bağı ile kaynaşmalarını engellemek isteyen kışkırtıcılar siyasi destek görmüşlerdir.

 

Bir kısım anayasal kuruluşlar muhtelif etkiler altında anarşi, terör ve bölücülük karşısında tarafsız, adil ve ortak bir yol izlemek yerine, bizzat Anayasanın ihlali karşısında dahi sesiz kalmayı tercih etmişlerdir.

 

Bütün bu şartlara rağmen; hukuk devletinin temel ilkelerini savunmakla görevli anayasal kuruluşlarımız, devletin en üst kademesindeki anarşizmin yarattığı tehlikenin büyüklüğünü idrak edemediklerinden veya terör odaklarının tehdidinden çekindiklerinden, devletin temellerine konan dinamitle her an parçalanma tehlikesi karşısında olduğunu gözlerden kaçırmaya çalışmışlardır. Devlet çökertildiği zaman Anayasanın kanatları altına sığınan tüm hukuk kurumları ile özerk, bilim ve müessese ve derneklerinin bu enkaz altında yok olacağı unutulmuştur.

 

Son iki yıllık süre içinde terör 5.241 can almış, 14.152 kişinin yaralanmasına veya sakat kalmasına sebep olmuştur. İstiklal Harbinde, Sakarya Savaşındaki şehit miktarı 5.713, yaralı miktarımız 18.480’dir. Bu basit mukayese dahi Türkiye’de hiçbir insanlık duygusuna değer vermeyen bir örtülü harbin uygulandığını açıkça ortaya koymaktadır.

 

Sevgili Vatandaşlarım,

 

İşte bütün bunlar ve buna benzer sayılabilecek ve hepiniz tarafından yakinen bilinen daha birçok sebeplerden dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin ve milletin bütünlüğünü, milletin hak, hukuk ve hürriyetini korumak, can ve mal güvenliğini sağlayarak korkudan kurtarmak, refah ve mutluluğunu sağlamak, kanun ve nizam hakimiyetini, diğer bir deyimle devlet otoritesini tarafsız olarak yeniden tesis ve idame etmek gayesiyle devlet yönetimine el koymak zorunda kalmıştır. Bugünden itibaren yeni hükümet ve yasama organı kuruluncaya kadar muvakkat bir zaman için yasama ve yürütme yetkileri benim başkanlığımda, Kara, Deniz, Hava Kuvveti Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı’ndan oluşan Milli Güvenlik Konseyi tarafından kullanılacaktır.

 

Büyük Atatürk’ün deyimiyle "Ulusal kültürümüzü, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak yurdumuzu dünyanın en mamur ve en uygar araç ve kaynaklarına sahip kılmak" hedefine yönelik hızlı bir kalkınma döneminin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi zaruretine inanıyoruz. Bu inancımızın gerçekleşmesi için yüce ulusumuzun, bağrından çıkardığı ve yurdumuzdaki kutuplaşmada hiçbir tarafı tutmayan, sadece Atatürk ilkeleri doğrultusunda yürüyen Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimine güveneceğinden kuşkumuz yoktur. İçinde bulunduğumuz buhrandan çıkmamız için ulusça arzu edildiğine inandığımız, disiplinli ve her türlü tasarrufa ağırlık veren bir yaşam ve dayanışma ortamına girilmesini ve milletçe gücümüzün tümünü ortaya koyacak bir çalışma hızını bekliyor ve yüce Türk Milleti'ne güveniyoruz.

 

Vatandaşlarımızı kaderde, kıvançta ve tasada ortak bir bütün halinde milli şuur ve ülküler etrafında birleştirmenin iç barış ve huzurun sağlanmasında vazgeçilmez faktör olduğu düşüncesiyle, Atatürk Milliyetçiliğinden hız ve ilham almanın, politikada "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine bağlı kalmanın, milli mücadele ruhunun, millet egemenliğine Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılığın tam şuurunu yerleştirmek ve geliştirmekle ülkemize yönelik tehditlerin ulusça göğüsleneceğine inanıyoruz.

 

Türkiye Cumhuriyeti, NATO dahil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak, başta komşularımız olmak üzere bütün ülkelerle kar-şılıklı bağımsızlık ve saygı esasına dayalı, birbirlerinin iç işlerine karışmamak kaydıyla eşit şartlar altında ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirme kararındadır.

 

Uluslararası sorunların barışçı yollarla çözümlenmesinden yana bir dış politika izlenmesine devam edilecektir.

 

Birçok tutum ve davranışlarıyla demokratik özgürlükçü parlamenter sisteme inancını defalarca kanıtlayan Türk Silahlı Kuvvetleri, en kısa zamanda Bakanlar Kurulu’nu kurarak, yürütme sorumluluğunu bu Kurula bırakacak ve hür demokratik parlamenter sistemin şimdi olduğu gibi dejenere edilmesine ve tıkanmasına mani olucu ve Türk toplumuna yaraşır bir Anayasa ve Seçim Kanunu ile Partiler Kanununu hazırlamayı ve bunlara paralel düzenlemeleri yapmayı müteakip insan hak ve hürriyetlerine saygılı, milli dayanışmayı ön plana alan, sosyal adaleti gerçekleştirecek, ferdin ve toplumun huzur, güven ve refahına önem veren özgürlükçü demokratik, laik ve sosyal hukuk kurallarına dayalı bir yönetime ülke idaresini devredecektir.

 

Sayılan bu hazırlıklar tamamlanıncaya kadar Yurdumuzda her türlü siyasi faaliyetler her kademede durdurulmuştur. Zorunlu olarak faaliyetleri durdurulan siyasi partilerin yeniden hazırlanacak Anayasadaki düzenlemelere ve yeni Seçim ve Partiler Kanununa göre zamanı, koşulları ilan edilecek seçimlerden yeterince önce faaliyete geçmesine müsaade edilecektir.

 

Parlamento üyeleri, siyasi faaliyetlerden dolayı suçlanmayacak ve yeni yönetime karşı suç teşkil edecek tutum ve davranışlarda bulunmadıkları sürece haklarında herhangi bir işlem yapılmayacaktır.

 

Ancak, kanunların suç kabul ettiği fiilleri vaktiyle işlediği saptanan parlamenterler hakkında gerekli kovuşturma yapılacaktır. Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partilerinin parti başkanları şimdilik can güvenliklerinin sağlanması amacı ile Silahlı Kuvvetlerin koruma ve gözetiminde belirli yerlerde ikamete tabi tutulmuşlardır. Durum müsait olunca serbest bırakılacaklardır.

 

Memlekette idarenin tam bir tarafsızlık içinde vatandaşın hizmetine koşması sağlanacaktır. Devlet hizmetinde bulunanların siyasi etkiler dışında çalışmaları kanun hakimiyeti altına alınacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu şu anda devletin yanında tarafsız ve adil hizmet görecek yöneticiler, eski zamanın siyasi davranışlarına yönelmedikçe hizmet ve görevlerine devam edeceklerdir.

 

Kanun ve nizam hakimiyetini sağlamada tecrübeli ve yetenekli kişilerden oluşan mahkemelerin süratle ve doğru kararlar vermelerini ve bunları korkusuzca uygulayabilmelerini sağlayacak yasal ve idari tedbirler alınacaktır.

 

Memleketin ekonomik koşullarını kendi gücümüzle iyileştirmek için her alanda elden gelen gayret sarfedilecektir. Çalışkan ve vatanperver Türk işçisinin mevcut ekonomik koşullar çerçevesinde her türlü hakları korunacaktır.

 

Ancak temiz Türk işçisini sömüren, onları kendi ideolojik görüşleri istikametinde kullanmak için her türlü baskı oyunlarına başvuran, işçinin hakkı yerine kendi menfaatlerini ön planda tutan bazı ağaların bu faaliyetlerine asla müsaade edilmeyecektir.

 

Tüm işverenlerin iş barışının koşullarını sağlayacak esaslardan ayrılmadan üretimin arttırılması ve ihracata yönelik gayretlerin gelişmesine yardımcı olmaları için her türlü tedbir alınacaktır.

 

Köylünün, milletimizin efendisi olduğu inancını, kuvveden fii-len çıkarmak için tarım alanında üretimi artıracak bir tarım seferberliği ve fiyat politikası ile gerekli diğer önlemlerin alınmasına, bilhassa önem verilecektir. Türk köylüsünün tarlasından ayrılıp şehir-lere göç etmesini zorlayan ekonomik ve sosyal nedenlere çare aranacaktır.

 

Eğitim ve öğretimde Atatürk Milliyetçiliğini yeniden yurdun en ücra köşelerine kadar yaygınlaştıracak tedbirler en kısa zamanda alınacaktır.

 

Yarının teminatı olan evlatlarımızın Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist olmasını önleyecek tedbirler alınacaktır. Bu maksatla hepimizin tek tek saygıyla andığımız öğretmenlerimizin Der’li, Bir’li derneklere üye olarak bölünmelerine müsaade edilmeyecektir. Her düzeyde öğrencinin amacı Atatürk ilkeleri ve milliyetçiliği ile pekişmiş ve üretime yönelik bilgi ve becerisini kazanmak olacaktır.

 

En kıdemsiz erinden, en üst komutanına kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tüm personeli, bu amaçlara ulaşmada devletin iç ve dış tehditlere karşı kollayıcı ve koruyucu gücü olarak siyasetin dışında kalacaktır.

 

Aziz Yurttaşlarım;

 

Bir defa daha belirtiyorum ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan Devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır.

 

Komutan, subay, astsubay ve erler olarak hepimiz vatan ve. milletin refah ve mutluluğu uğruna her şeyimizi, bu arada hayatımızı dahi seve seve feda etmeye hazırız. Memlekette her zaman bulunabilen ve özellikle son zamanlarda çoğalan kötü niyetli birçok kişi ve kuruluşlar sizlere yalanlar düzerek, bunun aksini söyleyebilecekler ve menfi propagandalara başvurabileceklerdir. Bunlara asla inanmayınız. Bütün uygulamalar milletin gözü önünde yapılacaktır.

 

Kıymetli Vatandaşlarım;

 

Her zaman milletiyle bir bütün ve Türk milletinin emrinde olan Türk Silahlı Kuvvetlerine ve yeni yönetime karşı yapılacak her türlü direniş, gösteri ve tutum anında en sert şekilde kırılarak cezalandırılacaktır.

 

Yurtta kan dökülmemesi için bütün vatandaşlarımın tahriklere kapılmaksızın sükunet içinde yayınlanacak bildiriler doğrultusunda hareket etmelerini ve ikinci bir bildiriye kadar sokağa çıkmamalarını rica ederim.

 

Vatandaşlarımın birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı olmalarını, sevgi içinde kırgınlıklarını unutmalarını, hepimizin bu mübarek topraklar üzerinde aynı haklara sahip bir Türk vatandaşı olduğumuzun idraki içerisinde olarak yeni yönetime yardımcı olmalarını vatanperverlik ve asil karakterlerinden bekler, mutlu ve aydınlık yarınlar dilerim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorulması gereken,bu haklı görünen gerekçelere rağmen;1960 ve sonrası,1980 ve sonrası...darbe çözüm oldu mu?

 

Siyasi partilerin basiretsizlikleri ortada,halkın tepkisizliği,sloganlara olan tutkusu ortada.

 

Buna diyecek laf yok,ama sormadanda geçemiyorum;

 

neden çözüm olmayan darbelere rağmen ısrarla darbe,

 

neden askeri otorite ile çözülecek sorunlar yığınında tek çıkar askeri darbe,öncesinde nerede askeri otorite?

 

askeri otoritenin yolu darbeden mi geçer!

 

bugün hala partilerimiz askerin kontrolünde iken,hukukun gerekçe olarak sunulması bana pek inandırıcı gelmiyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gecenin bu saatinde bundan güzel bir yazı okumayacağımı hiç sanmazdım, okurken eğlendim bayağı; Netekim ne kadar eğlenmişse bunu okurken ben de o kadar eğlendim... İhtilal -darbe değil efendim ihtilal- yapmış bir Onbaşı gibiyim, daha önce okumamıştım, dinlediğim olmuştu ama genelde bazı kısımları vermişlerdi.

 

Psikoloji bilimi açısından bakarsak giriş ve sonuç muhteşem; önce "Çok iyi bildiğiniz gibi" diyerek kendisini dinleyenleri söylediği şeyin doğru olduğuna ve onların da Netekim Paşa gibi düşünüdüklerine dair katılımını sağlamış; eminim ki bu bildiriyi o tarihlerde duyanlar mutlaka Paşa'ya hak vermişlerdir... Aksi görüşte bile olsanız bile bu gibi durumlarda sanki o kişi sizi duyacak ve onun yanında olduğunu hissedecek baskısı altında kişiler bu gibi durumlarda o kişiyi olumlar sözler söylerler ve bunu da yanındakilerin duyacakları şekilde olumlarlar.

 

- Evet Paşam aynen öyle..

- Yediler Paşam bunlar bu ülkeyi

- Biliyoruz tabi Paşam, haklısınız gibi nidalarla destekleyenler olmuştur...

 

Benzer bir tepkiyi 28 Şubat sürecinde de duymuşsunuzdur ama daha alt düzeyde...

Böyle bir konuşma tarzı ile başlarsanız gerisi kolay gelir, bir iki küçük örnek ile herkesi peşinize katarsınız; ama unutulmamalıdır ki peşinize takılanlar silahlı gücünüzden dolayı peşinizdedirler ve asıl istedikleri "güvenlikleri"dir ve bu en doğal harekettir. 0-1 yaşındaki bir çocuğun güven sorunu gibi sorunları olur bu kişilerin ve "silahlı güç" bu sorunu çözer onlar için, artık kitle arkanızdadır ve istediğiniz şekilde gerisini doldurabilirsiniz... Ve unutmayınız ki bunlar söylerken Askeri Elbisesini giymiştir, görüntü olarak izleyenlerin etkilenme düzeyleri çok daha fazladır.

 

Nitekim -netekim de olur-, Paşa Hazretleri de öyle yapmış ve sonrasında resmen sallamıştır ama dinleyenlerin bunu dinleyecek halleri yoktur, zira onar "güven" bunalımındadırlar ve 0-1 yaş gurubunda olduğu gibi sözlerinizin hiçbir anlamı yoktur, zira onlar kelimeleri bilmezler. Dinleyici grubu öyle yapmış ve maval maval dinlemişlerdir, güvendeler ya o yeter...

 

Ama şimdi okuyunca eminim ki bir çoğu "bunu da mı demişti" diyeceklerdir, evet bunu demiş:

Vatandaşlarımın birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı olmalarını, sevgi içinde kırgınlıklarını unutmalarını, hepimizin bu mübarek topraklar üzerinde aynı haklara sahip bir Türk vatandaşı olduğumuzun idraki içerisinde olarak yeni yönetime yardımcı olmalarını vatanperverlik ve asil karakterlerinden bekler, mutlu ve aydınlık yarınlar dilerim.

 

Vay be...

"Hak ve hukuk" diyen biri hukuku çiğniyor, üstelik ne çiğneme...

Sevgi ve saygı diyor, işkence kültürünün gelişmesi için bu kadar katkı yapan biri için fazla iyimser bir açıklama...

Bir de aynı haklar demiş ki o zati insanüstü bir tabir...

 

"Yeni yönetime yardımcı" derken de "ispiyonculuktan" bahsediyordur, ki bu bahis çok rağbet görmüştür 0-1 yaş gurubundaki vatandaşlarından; zaten 0-1 yaş gurubu olmadıkları bu tepkilerinden anlaşılmıştır kanımca...

 

Yatayım gari...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

...........................

 

 

Vay be...

"Hak ve hukuk" diyen biri hukuku çiğniyor, üstelik ne çiğneme...

Sevgi ve saygı diyor, işkence kültürünün gelişmesi için bu kadar katkı yapan biri için fazla iyimser bir açıklama...

Bir de aynı haklar demiş ki o zati insanüstü bir tabir...

 

"Yeni yönetime yardımcı" derken de "ispiyonculuktan" bahsediyordur, ki bu bahis çok rağbet görmüştür 0-1 yaş gurubundaki vatandaşlarından; zaten 0-1 yaş gurubu olmadıkları bu tepkilerinden anlaşılmıştır kanımca...

 

Yatayım gari...

 

Ben de teşekkür ederim gari...çok güzel cümleler,elinize sağlık!

 

Bütün darbeler,birbirine benzer,giriş-gelişme ve sonuçlarda.........!Hadi bakalım,kutsamaya son hız devam!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

00:32

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in 12 Eylül 1980 günü öğle vakitlerinde televizyonda yaptığı açıklamadan bir parça...

 

Yüce Türk Milleti,

.

.

.....

Cuntaci Evren hak, hukuk ve kardeslikten bahsediyor, ama kedisinin yargi önüne cikmasini engelleyen kanunlar cikartiyor. Mademki yaptigi cunta, iskenceler, idamlar, hapisler tümü hak ve hukuka aykiri degildir, mademki yaptigi her türlü eylem vatan ve millet icindi neden Pinochet gibi kendisini yargidan kaciriyor?

Bu günki durumumuzun yegane sorumlusu Evrendir. Terörün ve PKK nin tek sorumlusu Evrendir. Seriatcilarin yükselisinin tek sorumlusu bu sahte Atatürkcü cuntaci Evrendir. O insankani dökmeyi seven ve hatta cocuk yastaki insanlari delil bile olmadan idama yollayan bir canavardir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

erdal1qz7.jpg

 

 

 

Bana 17 yaşında bir çocuğun, tabutunu resimleyebilir misiniz Sayın Evren? Tarih:12 Eylül 1980.CIA’in Ankara İstasyon Şefi Paul Henze o gün her zamankinden daha heyecanlı ve hareketli görünüyor.Alelacele, merkeze bir bilgi notu gönderiyor.’Our boys have done it!’(Bizim çocuklar işi bitirdi!)

Evet bu memlekette ‘onların çocukları’ oldu hep kötü seneryolarının başrollerinde.Yapımına milyonlarca dolarlar harcandı belki.Ve hasılat rekorları kırdı; zulüm ile.Süleyman Demirel, Kenan Evren, Alparslan Türkeş, Turgut Özal, Fethullah Gülen, Recep Tayyip Erdoğan...Bizim insanımıza rol düşmedi hiç.Hoş verseler de kabul etmezlerdi zaten;bölüm başına ne kadar para alacakları umurlarında olmazdı hiç!

‘Our boys have done it!’Hayır; iş bitmemişti.Tersine daha yeni başlıyordu!

İç savaş yeterince körülenmiş, halkın can havliyle bir kurtuluşu(!) beklemesi öngörülmüştü.Bir yandan Alparslan Türkeş’in öncülüğünde ‘Büyük Yürüyüş’ adı altında çeteler sokaklara dökülmüştü.Camiler, faşistler tarafından bombalanıyor böylece alevileri yoketme propagandaları yapılıyordu.Bir yandan da Tetikçi Abdullah Çatlı solcu öğrencilere yönelik katliamlarını gerçekleştiriyordu.Gençlere Ülkü Ocaklarında Judo öğretiliyordu.Kimi faşist öğrencilerin komando eğitimleri aldığı ortaya çıktı sonradan.Solcular da bu harekete karşı silahlandılar.

Sağ-sol, alevi –sunni, Kürt-Türk her inanç, her kimlik, halklar... Her şey bölünerek iki kısıma ayrıldı.Taraflar oluşturulup bunların arasındaki gerilim tırmandırıldı.Ve sonunda büyük kurtacı(!) devreye girdi.Paul Henze’nin çocuklarıydı onlar:Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenen Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun.

Lakin iş bitmemişti henüz.Aksine yeni başlıyordu: Önce Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kapatıldı.Ardından Kürtçe konuşma yasağı ile kürt hareketi gerekçelendirildi.

80’li yıllar Sovyet-Amerika mücadelesinin şiddetle arttığı dönemlerdi.Amerika’nın emperyalist ve militarist dünya politikasını tehlikeye sokan tek devlet Sovyetler’di.Kapitalist topluluklar, diğer ülkeleri bu örgütlenmeden uzak tutmak için insanları bir şekilde bağlayabilirlerdi ancakin ve Milliyetçilik.

Ne hikmetse Türkiye’de Ülkü Ocakları kurulmuştu bu dönem.Yine ne hikmetse bu kuruluşla darbe ortamı tırmandırılmış,ve darbeden sonra İmam Hatip Liselerinin sayısında büyük bir artış gözlenmişti.Buna paralel olarak ,yine üniversiteleri, dolayısıyla genç beyinleri denetim altında tutmak için ‘YÖK’ kuruldu.Bu sayede artık üniversiteler merkezi ve hiyerarşik bir anlayışla yönetilicek, üniversitelerin üst düzey yönetim kadroları YÖK tarafından seçilcekti.

Bunlar sadece başlangıçtı tabi.İşte darbenin kanlı bilançosu:

*650 bin kişi gözaltına alındı ve 90 güne varan gözaltı sürelerinde ağır işkence gördü,

* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi,

* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde yargılandı,

* 7 bin kişi için idam cezası istendi,

* 517 kişiye idam cezası verildi,

* 124 kişinin idam cezası Askeri Yargıtay tarafından onaylandı,

* Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı,

* İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi,

* 71.500 kişi Türk Ceza Kanunu'nun 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı,

* 98.404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçlamalarından yargılandı,

* 388 bin kişiye pasaport verilmedi,

* 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı,

* 18.525 kamu görevlisi hakkında soruşturma açıldı,

* 14 bin kişi “yurttaşlık”tan çıkarıldı,

* 30 bin kişi “mülteci” olarak yurtdışına gitti,

* 366 kişi “kuşkulu bir şekilde” öldü,

* 644 cezaevindeki toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 52 bin kişi,

* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi,

* 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi,

* 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü,

* 14 kişi açlık grevinde öldü,

* 16 kişi “kaçarken” vuruldu,

* 95 kişi “çatışmada” öldü,

* 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi,

* 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi,

İşte Böyle kanlı bir tablo bıraktı geride Kenan Evren önderliğinde, Paul Henze’nin çocukları.Ne de olsa Ressamdı Kenan Evren.İyi resim yapardı.

Sadece ‘Bilim ve Sosyalizm’ yayınlarına ait 133,607 kitabı imha ettiler.

Anayasanın tamamına yakını değiştirdiler bu dumanın altında.Bunlardan en göze çarpanı ise 15.maddeydi.Bu maddeye göre cunta üyeleri ömür boyu yargılanamayacak; yani işkencelerin, ölümlerin hesabını kimse onlardan soramayacaktı.Diğer bir deyişle ömürlerini ipotek altına aldılar 15.maddeyle.Ve ezici bir üstünlükle kabul edildi Anayasa.Bunda, şeffaf oy sandıklarının ve oy pusulasının önüne dikilen askerlerin etkisi var mıydı bilinmez.Ama halkın Eyvah komünistler!’,’Vurun dinsizler!’ naralarıyla kandırıldığı kesin.Hiç bir hükümet de bu maddeyi kaldırmak için çaba sarfetmedi.Ne de olsa onlar da burjuvanın,kapitalist çarkın partileriydiler.

1980 darbesiyle ‘Özelleştirme’ adı altında başlatılan pazarlama AKP hükümetiyle devam etmektedir.AKP de CIA’in bu topraklarda ‘din tohumunu’ ektiği tarlanın son bereketidir.Ve bunlar sayesinde şimdiye kadar yaklaşık 320 bin dönüm toprak yabancıların eline geçmiştir.

Evet böyle bir darbecidir Kenan Evren.İyi ressamdır aynı zamanda.Yaptıklarından hiç mi hiç pişman olmayacak kadar da kararlıdır.Şimdi Muğla Üniversitesi’ne kitap bağışlayan , saçlarına aklar düşmüş bu adamcağızın , bunları zamanında yaktığı sayısız kitaptan utanç duyup yaptığını sanmayınız sakın.Çünkü ‘Yine olsa, yine yaparım’diyebilecek kadar pişkindir.

Der tabii. Çünkü bilir ;yargılanmayacak.Elinde ‘kapı gibi maddesi’ var.Burası da Türkiye hem.Nitekim eski Adana Savcısı Sacit Kayasu, Evren’in yargılanması için bir iddaneme hazırlamış,dava reddedilmekle kalmayıp üstüne Sacit Kayasu’ya "iddianame düzenleyerek görevi kötüye kullanmak" gerekçesiyle hapis cezası verilmiştir.

Böyle olunca da Kenan Evren’in dünya umurunda olmaz tabi.Onun derdi Sibel Can’ın nü resmini yapmaktır.Ne de olsa iyi ressamdır.Kolay beğenmez de hani.Öyle ki İkinci Paylaşım Savaşı ve İç savaş ortamında sanatını icra etmeye çalışan, insanlık onuru adına baskılara, zulümlere direnen, kendine has çizimiyle dünyaca kabul gören ,Hitler’in bombaladığı sivil toprakları ‘Guernica’ eseriyle faşistlerin yüzüne tokat gibi vuran, Bu uğurda zindanlarda yatan Picasso’nun resimlerine bakıp ‘Ne var, bunu ben de yaparım’diyebilecek kadar iyi eleştirmendir.Mütevazidir..Hayal gücü de Fikret Otyam’ın fotoğraflarını resme dönüştürcek kadar güçlüdür.

Yalnız Sayın Kenan Evren’le aynı görüşleri paylaşabiliriz kimi zaman.Bir insanın hayatında hiç mi doğrular olmaz canım?Ama ‘3 idam bir doğruyu götürüyor’ işte.Bir düşüncenin ardında yatan niyettir bana göre önemli olan.Bu nedenle hiç mi hiç gocunmam.Çünkü Elif şafak’la Hrant Ağabey ‘in arasındaki kesin net çizgidir Kenan Evren’le beni ayıran.Evet Kürtleri kayırmamamız gerektiğini düşünüyorum bende.Evet baraj düşmelidir.Herkes mecliste söz sahibi olabilmelidir.Yanı başımızda bir Kürt Devleti kurulmaktadır.

Ama ben bunları söylerken cebime dolarlar girmiyor işte!

Şimdi soruyorum size:Kenan Evren bize Diyarbakır’ın Mamak’ın,gözü bağlı, ayakları kan içinde insanların,rahmine elektirik kablosu sokulmuş kadınların, copla tecavüz edilen çocukların, satılan toprakların resmini çizebilir mi ? 17 yaşındaki Erdal’ın ipte sallanan mor cesedini resimleyebilir mi? Filistin Askısında ,domuz bağında bir Kürt çocuğunun ya da ‘kart kurt kürt sesleri çıkaran bir Türk çocuğunun acısını anlatabilir mi?

Sayın Evren’in ağzından çıkanı kulağı duysaydı ; 20sene evvel göndermez miydi kendini darağacına?

Şimdi ne oluyor? Bunları size kim söyletiyor? Ne değişti? Biz şimdi sizi ‘Asmayalım da besleyelim mi’ Sayın Evren

 

(alıntı)

erdal1.jpgmid.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

.

 

Bana 17 yaşında bir çocuğun, tabutunu resimleyebilir misiniz Sayın Evren? Tarih:12 Eylül 1980.CIA’in Ankara İstasyon Şefi Paul Henze o gün her zamankinden daha heyecanlı ve hareketli görünüyor.Alelacele, merkeze bir bilgi notu gönderiyor.’Our boys have done it!’(Bizim çocuklar işi bitirdi!)

Evet bu memlekette ‘onların çocukları’ oldu hep kötü seneryolarının başrollerinde.Yapımına milyonlarca dolarlar harcandı belki.Ve hasılat rekorları kırdı; zulüm ile.Süleyman Demirel, Kenan Evren, Alparslan Türkeş, Turgut Özal, Fethullah Gülen, Recep Tayyip Erdoğan...Bizim insanımıza rol düşmedi hiç.Hoş verseler de kabul etmezlerdi zaten;bölüm başına ne kadar para alacakları umurlarında olmazdı hiç!

‘Our boys have done it!’Hayır; iş bitmemişti.Tersine daha yeni başlıyordu!

.

.

......

Sn Yayamaz kayimca, o kadar güzel bir 12 Eylül tahlili yapmissinizki gercektende eklenecek bir nokta bulamadim. Benim diyecegim sadece 12 Eylül ve onun basi Evren bizlere öyle bir nesil yetistirdiki onun acisini hala cekiyoruz ve aslinda bu yeni nesillerin durumu 12 Eylülü yasayanlarinkinden dahada vahim. Cünki bu yeni nesil öyle bir nesilki tam Evren'in ve onun cete mensuplarinin istedigi sekilde egitilen ve devlet erkanina asla karsi gelmeyen, onlar ne derse dogru kabul eden birer birey olarak bizlere sunuldu. Dolayisiyla bunlarin davranislarini 90 yillarda operasyonlarda sorgusuz sualsiz kursunlananlari alkislayan bir topluluk olarak karsimizda gördük, kendi insanlarini gene kendi düsmanlarina ihbar edenler olarak yasadik, daha sonra Susurluk cete mensuplari icin hic ayrim yapmadan "vatan sizinle Gurur duyuyor" karsilamalariyla yasadik ve en son günümüzde derin devletin bir gelismesi olan Ergenekon icin, bunlar Atatürkcü, yurtsever ve asla yanlis yapmazlar diye karsi duran bir topluluk olarak yasiyoruz. Gene 12 eylül bizlere öyle bir nesil biraktiki, inkarcilikta ve anti-tolerans konusunda sinirlarini asan bir davranis gösteren ve kendilerini dev aynasinda gören insan kalabaligi olarak hayatimizin icine girdiler.

 

Sadece etrafiniza bakarsaniz göreceksiniz, hakkini arayan herkes ya bölücü ya Türkiye düsmani olarak fisleniyorlar. Irkcilik ve sövenislik artik Atatürkcülük ve yurtseverlik olarak karsimiza cikti. 12 Eylül Evren cetesinin bizlere mirasi bu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.