Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türkiye-Irak İlişkileri -1


İstanbul

Önerilen İletiler

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türkiye - Irak İlişkileri

 

 

 

 

 

Yüksel KAŞTAN

 

ÖZET

II. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere dünyada süper güç olma niteliğini kaybetmiştir. Artık

İngiltere’nin yerine ABD ve SSCB olmak üzere iki kuvvetli devlet oluşmuştur. Bu iki devletin

önderliğinde savaşın sonrasında barışı sağlamak amacıyla Yalta ve Postdam Konferanslarında BM

Güvenlik Konseyi’ndeki oylama sonucunda beş ülkeye (ABD, Çin, SSCB, İngiltere, Fransa)

sürekli “temsil” ve “veto” hakkı verilmiştir. Zirveler sonunda Avrupa’da demokratik rejimlerin

kurulacağı ortak bir demeçle açıklanmıştır. Buna göre dünya ABD ve SSCB arasında paylaşılarak her iki devletin arka bahçeleri belirlenmiştir. Bu nedenle Türkiye her iki ülke için de stratejik bir önem arz etmiştir. ABD SSCB’nin Karadeniz’de önünü kesebilmek için Türkiye’yi yanında görmek isterken, SSCB’de Türkiye’yi atlayarak Orta Doğu ülkelerinde nüfuz bölgeleri oluşturmuştur.

Bu çalışmada II.Dünya savaşı sonrasındaki süreçte Türkiye’nin Orta- Doğu ülkelerinden sınır

komşusu Irak ile arasındaki siyasi ilişkiler incelenmiştir. Siyasi ilişkiler içinde Irak’taki siyasi süreç,

Türkiye’nin Irak dış politikası, Türkiye’nin Irak’la olan meseleleri, Irak’taki Türkmenlerin

meseleleri ve Türkiye’nin izlediği siyaset yer almaktadır. Çalışmanın sonunda bu süreç incelenerek

bir sonuca varılmaya çalışılmıştır.

 

ABSTRACT

England has lost to be quality super power in the world after the II. World war. Any more

USA and SSCB are strong states instead of England. Five countries are given for the sake of

representiny and veto for supply peace after the war in Yalta and Postdam lecture in the end of

voting the United Nations’s Security Council USA and SSCB leaderships. It have been explained

with partner decleration that democratic regime will be established in the Europe after the

summits. According this declaration world is shared between USA and SSCB and these states are

designated their back garden. So Turkey win strategical feature for USA and SSCB. When USA

want to see Turkey near themself because of the fact that USA can be cut SSCB’s front in Black

Sea SSCB form influence district with to jump Turkey.

In this work is examiend politician relations of Turkey with Iraq in the middle East. In

politicial relations is examinated; political process in these country, Turkey’s outside politics

between these countries and Turkey, Turkey’s and these country’s problems, Turkmen’s problem

in these country and Turkey politics have been present at.

Keywords: Turkey, Iraq, political, relation, After the II.World war.

 

GİRİŞ

II. Dünya Savaşı’na kadar Irak’ta İngilizler, Ruslar, Fransızlar söz sahibi iken,

II. Dünya Savaşı sonrasında Amerikalılar ve Ruslar hakimiyetini devam

ettirmiştir; en büyük pay ise ABD’nin olmuştur. ABD Irak’taki bu nüfuzunu

1958’lere kadar devam ettirmiştir. Irak’ta Kasım ihtilali sonrasında Baas Partisi

ile birlikte SSCB’nin etkisi görülmeye başlanmış ve bu süreç 1980’e kadar devam

etmiştir. İran- Irak Savaşı sırasında ne ABD, ne de SSCB Irak’a destek

vermemiştir. ABD 1990’dan sonra SSCB’nin parçalanma sürecine girmesiyle

bölgedeki nüfuzunu kaybetmeye başlaması ile bölgenin tek hakimi konumuna

gelmiştir.

Asırlar boyunca her zaman önemini kaybetmemiş olan Mezopotamya daima

birçok ülkenin sahip olmaya çalıştığı topraklar olmuştur. Osmanlı Devleti’nin

I.Dünya Savaşı sonunda yenik kabul edilmesi ile bu topraklar Osmanlı

Devleti’nden ayrılmıştır. I.Dünya Savaşı sonunda işgal edilmemiş Osmanlı

toprakları son Osmanlı Meclis’i Mebusan’ının almış olduğu Misak-ı Milli ile

vatan kabul edilmiştir. Türk Kurtuluş Savaşı’nın meşruluğu bu sınırların savaş

sonunda haksız yere işgal edilmesinden kaynaklanmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı

sonunda uluslararası siyasi arenada kabul edilen Lozan Barış Antlaşması ile

Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi sınırları belirlenmiş se de Irak sınırı daha sonra

yapılan anlaşmalarla yeniden yapılandırılmıştır. Türkiye’nin sınır komşusu Irak’ın

II. Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi gelişimi ile dış siyasetinde Türkiye’yi

yakından ilgilendiren hadiseler meydana gelmiştir.

 

A.IRAK’IN SİYASİ GELİŞİMİ

Orta-Doğu’da İsrail Devleti’nin kurulması sonucunda İsrail, Filistin ve Arap

devletleri arasında bir husumet doğmuştur. Bundan sonra İsrail ile Arap ülkeleri

arasında çatışmalar başlamıştır. 15 Mayıs 1948 günü İsrail Devleti’nin

kuruluşunu hazmedemeyen Arap ülkeleri (Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak)

İsrail’e savaş açmış ve Arap- İsrail Savaşları başlamıştır. ABD ve SSCB İsrail

Devleti’ni hemen tanımıştır. 1950- 1955 yılları arasında Ürdün’den Gazze’ye

veya Lübnan’dan İsrail’e sızma çalışmaları olmuş, fakat İsrail tarafından şiddetli

misillemeyle karşılanmıştır. Bu savaşlardan sonra İsrail’e diğer Arap ülkeleri

Yemen, Fas ve Irak’tan yaklaşık 700 000 Yahudi göç ettirilmiştir (Özel,2002: 5-

11; Armaoğlu,1984: 486,702-703; Hale,2000: 176-182; Shaw, Shaw,2000: 505-

509; Gönlübol,1996: 277-279; Armaoğlu, 1991: 28-93).

Türkiye ile Irak arasında 24 Şubat 1955’te imzalanan “Bağdat Paktı” Arap

ülkeleri arasında bölünmeye yol açmıştır. Mısır devlet başkanı Nasır Bağdat

Paktı’ndan rahatsız olmuş ve Suriye ile beraber Rusya yanlısı bir dış siyaset

izlemeye başlamıştır. Suriye ile Mısır’ın aralarında birlik oluşturması nedeniyle

Ürdün ve Irak’ta aralarında bir Arap Birliği kurmayı kararlaştırmalarına karşın

başarılı olamamışlardır. Bu nedenle Irak içinde bir bölünme ve muhalefet

hareketi başlamıştır. Mısır- Suriye, Türkiye- Irak blokları oluşmuştur. Ürdün ve

Lübnan her iki gruba da katılmamıştır. Bu pakta 4 Nisan 1955’te İngiltere, 23

Eylülde Pakistan, 3 Kasım da İran dahil olmuştur. Bağdat Paktı Arap

ülkelerinde bir kutuplaşma oluşturmuş ve bu kutuplaşmadan Rusya yararlı

çıkmıştır. Rusya böylece Orta- Doğu’da daha etkin bir duruma gelmiş, Mısır ve

Suriye Rusya’nın etkisine girmiştir. 1955 yılında Bandung’ta (Endonezya) yapılan

Asya-Afrika Konferansı’nda Türkiye, Irak ile birlikte, Ürdün ve Lübnan’ın da

desteğiyle “Bağlantısızlık” hareketine karşı çıkmıştır (Armaoğlu,1984: 491;

Sander 1998: 219-240; Gönlübol,1996: 534-537; Hopkirk, 1994:20-50).

 

 

Lübnan’da başlayan iç kargaşalıklar ve buhran Irak’ı yakından ilgilendirmiştir.

Lübnan Cumhurbaşkanı Camile Chamoun Türkiye ve Irak’ın Lübnan’a

müdahale etmesini istemiştir. Lübnan’a bir müdahale hazırlığında olan Irak

Başbakanı Nuri Said Paşa askeri birlikleri Irak’ın güneyine sevk ederken General

Kasım ve Abdüsselam Arif bir darbe girişimi ile 14 Temmuz 1958’de hükümeti

ele geçirmiştir. Bu darbe esnasında Kral Faysal ile Prens Abdülilah

öldürülmüştür. Darbe esnasında çıkan kargaşalıkta Başbakan Nuri Said Paşa da

halk tarafından öldürülmüştür. Böylece Orta- Doğu’da dengeler tekrar değişme

trendine girmiştir. İran ABD, Irak, Türkiye ABD yanlısı iken Rusya’nın Irak’a

sızabilme imkanı oluştururken ABD’yi endişeye sevk etmiştir. ABD derhal 15

Temmuzdan itibaren Lübnan’a asker çıkarmaya başlamıştır. Bu hadiseden

Ürdün de etkilenmiş ve derhal Kral Hüseyin ABD ve İngiltere’den yardım

istemiştir. İngiltere bu çağrı üzerine 2200 kişilik askeri bir kuvveti Ürdün’e

göndermiştir. Suudi Arabistan Kralı da Bağdat Paktı’na üye ülkelerin derhal

Irak’a müdahale etmesini istemiştir. 14 Temmuz 1958 yılında Irak’taki darbeden

sonra Kasım yönetimindeki Irak Pakt’tan çekilmiştir. Bu paktın adı artık

“Merkezi Antlaşma Teşkilatı (CENTO) olmuştur. CENTO daha çok üyeler

arasında ekonomik, kültürel ve teknik işbirliğinde etkili olmuştur

(Kürkçüoğlu,1972: 51-80; Eroğlu, 1960: 23-64).

Türkmenler Irak’ta Kasım döneminde çok büyük eza ve cefa görmüş,

Kürtlere ise büyük ayrıcalıklar tanınmıştır. Hatta bu dönemde Irak’ta Kürtlere

bölgesel faaliyetlerinde yardımcı dahi olunmuştur. Irak yönetimi bölgedeki

Türkmen nüfusunu her zaman bir tehdit ve tehlike unsuru olarak görmüştür. Bu

dönemde Irak’ta nüfusun % 55’ini Şiiler oluşturmuştur. Batı Şiilerin

örgütlenerek İran gibi dini karakterde bir yapıya bürünme tehlikesinden oldukça

tedirgin olmuştur. Özellikle güneyde girişilen Şii harekâtı Hükümetin aldığı

tedbirlerle amacına ulaşamamıştır. Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin

ülkesinde çıkabilecek olası bir Şii harekâtını önlemek istemiştir. Saddam bu olası

Şii isyanına karşı Kuveyt ve Suudi Arabistan’a güvenememesinden dolayı

1980’den sonra Irak’ta laiklik yerine, dini bir misyon üslenerek Şiileri ve

Sünnileri bir arada tutma politikasını yürürlüğe geçirmiştir (Öztürk, 1999, 167-

187; Ülker, 1995: 105- 117).

Abdulselam Arif Irak’ta 8 Şubat 1963 tarihinde bir hükümet darbesi ile

milliyetçi Kasım yönetimini devirerek yönetimi ele almıştır. Ancak Abdulselam

döneminde Irak’ta karışıklıklar ardı ardına devam etmiş ve sükunet bir türlü

sağlanamamıştır. Irak’ta bir kaç yıl sonra bir helikopter kazasında Abdulselam

hayatını yitirince yerine kardeşi Abdurrahman Arif geçmiş, fakat O’da 17

Temmuz 1968’de Baas Partisi lideri Ahmet Hasan Elbekri’nin yönetime el

koyması ile yönetimden uzaklaştırılmıştır. Fakat bundan sonraki süreçte bu defa

da Baas Partisinde iç huzursuzluklar baş göstermeye başlamış ve Saddam

Hüseyin yapılan bir hükümet darbesi ile yönetimi eline geçirmiştir (Demirci,

1990: 18-36; Nakip,1996: 37-45; Elekdağ, 1995: 516; Irak Sığınmacıları ve

Türkiye 1988-1991,1992; Shaw,2000: 505-509).

Suriye ve Irak 1980’li yıllardan sonra SSCB’ye güvenerek PKK’ya destek

vermiştir. Beyrut’ta PKK kampı kurulmuş ve yıllarca örgüt buradan

yönetilmiştir. Suriye devamlı Türkiye’ye karşı Yunanistan ve Bulgaristan kozunu

kullanmış ve buradaki Türkmen azınlık zor durumda kalmıştır. Hatta Suriye

Yunanistan’a ülkesinde bir üs dahi vermiştir. Yine Yunanistan ile kıta sahanlığı

ve Kıbrıs konularında çıkan anlaşmazlıklarda devamlı onların yanında yer

almıştır. Böylece Yunanistan ve Bulgaristan Türkiye’ye Arap kozunu oynarken

Araplar da Yunanistan ve Bulgaristan kozunu oynamıştır. Türkiye bu nedenle

bu dönemde İsrail ile ilişkilerini geliştirmiştir. Daha sonraki dönemde Suriye ve

Irak’la Türkiye arasında su meselesi ortaya çıkmış ve uzunca süre devam etmiştir

(Kürkçüoğlu,,1972: 41; Tartanoğlu,1990: 157; Sezgin,1996: 141; Okçu,1993: 25-

70; Lawson,1995: 23; Musevilerle 500 Yıl,1992; Köni, 1995: 427; Can,1993: 167-

174).

Irak 1980 sonrası İran’la devam eden amansız savaşı nedeniyle güç

kaybetmiştir. Kürtler, Irak’ın içinde bulunduğu durum nedeniyle Kuzey Irak’ta

oluşan otorite boşluğundan faydalanmaktan gecikmemiştir. 1982 yılında

Lübnan’da PKK terör örgütü 2. Kongresini yapmış ve Kuzey Irak’ta yerleşme

kararı almıştır. Suriye Devlet Başkanı Hafız Esat PKK terör örgütünün Kuzey

Irak’ta yerleşebilme iznini bölgedeki Kürt özerk lideri Barzani’den almıştır. Bu

tarihten sonra Barzani ve PKK işbirliği yaparak Irak-İran-Türkiye üçgeninde

“Lolan” (Lolan bölgedeki en büyük kampdır)kampında örgütlenmeye

başlamıştır. Bu kampta radyo ve gazete yayını bile yapılmaya başlanmıştır. PKK

terör örgütünün bu harekâtından edişe duyan Türkiye 1983 yılında Saddam

Hüseyin’le Sınır Güvenliği Anlaşması yaparak sınırlardan içeriye 10 km

girebilme imkânı sağlamıştır. Bunun hemen arkasından Şam’da PKK terör

örgütü lideri Abdullah Öcalan ile KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) lideri

Mesut Barzani arasında “KDP ve PKK Dayanışma İlkeleri Anlaşması” nı

yapmıştır. Ama KDP ile PKK arasında yapılan anlaşma kısa bir süre

bozulmuştur. PKK terör örgütü Barzani’den ayrılır ayrılmaz bu defa KYP

(Kürdistan Yurtsever Partisi) lideri Celal Talabani ile diyaloğa girerek anlaşma

yapmıştır (Özdağ,1996: 81-105; Özmen, 1996: 55-61; Çay, 1996: 406-419;

Armaoğlu,1984: 773-779; Hopkirk, 1994:50-70).

Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin 1980 ile 1988 arasında uzun süre

devam eden İran-Irak savaşı sonuçlandıktan sonra savaş sırasında İran’ı

destekleyen Kürt aşiretlerini affetmeyerek KDP ve KYP yönetimindeki Kürt

bölgelerinin üzerine yürümüş ve cezalandırma operasyonuna girişmiştir. Saddam

Hüseyin Halepce’ de zehirli gaz dahi kullanarak binlerce kişinin ölmesine neden

olmuştur. Halepçe hadisesinde ölmeyenler de Türkiye ve Suriye’ye iltica etmek

zorunda kalmıştır. Bu olaya Irak yönetimince “Enfal Operasyonu” denmiştir. Bu

harekât sırasında Saddam Hüseyin PKK terör örgütü ile anlaşmıştır; Buna göre

PKK terör örgütünün görevi KDP ve KYP’yi bölerek etkisiz hale getirecek,

Saddam Hüseyin de PKK terör örgütüne destek olacaktı (Sander,1998b: 219-

240; Şalvarcı, 2003: 299; Gönlübol,1996: 654-656).

1985 yılında SSCB devlet başkanlığına gelen Gorbaçov’un ılımlı bir politika

izleyerek Batı’nın karşısında değil yanında yer almayı tercih etmiştir. Bunun

sonucunda 1958’li yıllardan beri Moskova’ya güvenen ve desteklenen Irak ne

yapacağını ve nasıl bir politika izleyeceğini kestirememiştir. 1991 yılında

COMECON ve Varşova Paktı’na son verilmesi, 1991’de SSCB’nin dağılması

sonucunda SSCB’nin ABD yanında yer alması ve Saddam’ın Kuveyt’i işgali ile

başlayan savaş sonunda Orta-Doğu’da dengeler tekrar bozulmuştur ( Özel,2002:

14).

Saddam Hüseyin’in 1990 yılında Kuveyt’i işgal etmesi ile Körfez Krizi ve

ardından Körfez Savaşı yaşanmıştır. Kuzey Irak Kürt aşiretleri hemen Saddam

Hüseyin’in bu savaşın sonunda zor duruma düşmesinden yararlanarak Irak

Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mesut Barzani etrafında ayaklanmış ve

amaçlarının özerklik olduğunu ifade etmişlerdir. Binlerce Kürt Irak ordusu bu

isyana karşı kuzeye doğru hareketlenince dağlara ve Türkiye’ye doğru hareket

etmeye başlamıştır. Türkiye Milli Güvenlik Kurulu bu hareketlenme sonucunda

acilen 2 Nisan’da toplanmış ve sınırı aşan mültecilerin sayısının 200.000’i aşması

konusu görüşülmüştür. Kurulda bu durum karşısında çare olarak sınırların

kapatılması ve Kürtlerin bölgelerinde tutulması kararı alınmıştır. Kurulda

Kürtlerin bölgelerinde tutulmasının ancak sınır ötesi operasyonlarla olabileceği

kanaatine varılmıştır. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesi hareketlere

başlamıştır. 1988-1991 yılları arasındaki süreçte Türkiye’ye yaklaşık 60.000

mülteci gelerek yerleşmiştir (Tartanoğlu,1990: 157; Sander, 1998: 508; Öztürk,

1999:167-187; Özdağ, Laçiner, Erkun, 2003:213; Iraklı Sığınmacılar ve Türkiye

1988-1991, 1992).

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI TÜRKİYE-IRAK İLİŞKİLERİ-2

 

B. TÜRKİYE-IRAK SİYASİ İLİŞKİLERİ

Türkiye II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa devletleri ve ABD’nin yanında

yer alarak dış siyasetini bu ülkelere endeksli yürütmeye başlamıştır. Türkiye 1948

yılında Birleşmiş Milletler genel Kurulu’nda Filistin’in bağımsızlığını desteklemiş

ve oy çoğunluğu ile taksim kararı alındığında, bu taksimi reddeden on üç

ülkeden biri olmuştur. 1949 yılında Türkiye’nin İsrail Devleti’ni siyasi olarak

tanıması sonucu iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Türkiye’nin

İsrail’i siyasi olarak tanımış olması Türkiye’nin Arap ve Müslüman ülkeleri ile

ilişkilerini olumsuz şekilde etkilemiştir. Türkiye 1950 yılında BM’in Cezayir’in

bağımsızlığını görüştüğü toplantıda Cezayir’in Self-Determinasyon hakkını

destekleyici bir tutum almaktan kaçınmıştır. Bundan sonra 1956 yılında Mısır ile

İngiltere arasında meydana gelen Süveyş krizi sırasında ve sonrasındaki

yaklaşımı yine Avrupa devletlerinden yana olmuştur. Türkiye bu çizgisini devam

ettirerek 1957’deki Eisenhower Doktrini’ni desteklemiştir (Kürkçüoğlu,2002:

35; Sander,1998b: 219-240; Armaoğlu,1984: 845-851).

Irak’ta siyasi yapı II. Dünya Savaşı sonrasında çalkantılar içinde 1950’ye

kadar devam etmiştir. 1950 sonrası DP Hükümeti zamanında Türkiye’nin Irak’la

olan siyasi ilişkileri daha sıcak bir havaya bürünmüştür. Bu sıcak siyaset içinde

1953 yılından sonra Türkiye’deki Menderes Hükümeti ile Irak’taki Nuri Paşa

arasında bir yakınlaşma meydana gelmiştir. Bu nedenle ilk defa 1954 yılında

Kerkük’e Türkiye’den bir Türk Heyeti uğramış ve oradaki Türkleri

ümitlendirmiştir (Sander,1998b: 219-240; Hale,2000: 82,127; Gönlübol, 1996:

154, 251).

 

17 Haziran 1950 tarihli Arap Ligi Devletleri Ortak Savunma Antlaşması

imzalanmış ve bu antlaşmaya göre bu devletlerden birine veya Türkiye’ye silahlı

bir saldırı olursa, İngiltere Süveyş Kanalı’na asker çıkaracaktı. Bu antlaşmaya

Mısır ve Türkiye’de destek vermiştir. Irak Başbakanı Nuri Said Paşa’nın

Ankara’ya on günlük ziyareti sonunda 18 Ekim 1954’te yayınlanan bildiride

Türkiye ile Irak’ın Orta- Doğu’da bir güvenlik teşkilatı kurmaya karar verdikleri

belirtilmiştir. Türkiye Arap devletlerinin meşru menfaatlerine aykırı bir politika

izlemeyecektir. Bu hadise Mısır ve diğer Arap devletlerince tepki ile

karşılanmıştır. Türkiye Başbakanı bu birlik için 1955 Ocak ayında Şam ve

Beyrut’u ziyaret etmiştir. Fakat Suriye bu Pakta girmeyi kabul etmemiş, Lübnan

ise Pakta katılmaya karar vermiştir (Özel,2002: 12-13; Armaoğlu,1984: 483, 716,

721).

II.Dünya Savaşı sonrasında Rusya’nın Orta- Doğu’ya sızmasını önlemek

amacıyla İngiltere ve ABD’nin önderliğinde Türkiye ile Irak arasında Bağdat

Paktı’na gidilmiştir. Bu fikir öncelikle ABD’den gelmiş, Türkiye uygulamaya

koymuştur. Türkiye ile Irak arasında 24 Şubat 1955’te “Bağdat Paktı”

imzalanmıştır. Bu pakt Arap ülkeleri arasında bölünmeye yol açmış ve bir daha

Arap ülkeleri daha sonraki süreçte bir birlik oluşturamamıştır (Armaoğlu,1984:

491; Sander,1998b: 219-240; Gönlübol,1996: 534-537).

Türkiye’nin Irakla olan iyi ilişkileri 1958 yılında Irak’ta yapılan Kasım ihtilali

ile son bulmuştur. İhtilal ile Nuri Paşa iktidardan uzaklaştırılarak yönetime

Kasım kuvvetleri el koymuştu. Kasım iktidara gelince Irak’ı Bağdat Paktı’ndan

çekmiş ve Irak’ın ilişkilerini kendi parametreleri doğrultusunda sürdürmeye

başlamıştır. Kasım bu dönemde Türkiye ile ılımlı bir dış siyaset izlemiştir.

Bundan sonra Irak Hükümeti 1959 yılında Kerkük’te büyük bir baskı ve zulüm

başlatmıştır. Hatta Irak Hükümeti bu zulüm içerisinde bir katliam da yapmıştır.

Mısır Devlet Başkanı Nasır taraftarı olan Abdulvehap Elşevvaf Musul’da Türk

ve Türkmenlere karşı bir isyan başlatmıştır. Türkiye’de de iki yıl sonra 1960

ihtilali gerçekleşmiş ve böylece Türkiye’nin Irak’la olan dış siyaseti askıya

alınmıştır (Armaoğlu,1991: 28-93; Hopkirk, 1994:50-80).

1958 yılındaki Irak ihtilalinden Türkiye de yakından etkilenmiştir. Türkiye,

İran ve Pakistan devlet başkanları 14- 17 Temmuz tarihlerinde İstanbul’da bir

müzakere toplantısı gerçekleştirmiştir. Müzakere sonunda katılımcı devletler bu

darbeyi bir “Milletlerarası haydutluk” olarak nitelendirilmiştir. Türkiye 17

Temmuz’da ABD’ye Irak’a müdahale edeceği konusunda başvurmuşsa de

ABD’den gerekli izin ve yardımı alamamıştır.

Türkiye’nin Irak’a müdahale fikri Rusya’yı harekete geçirmiştir. Rusya 24

Temmuz tarihinde Türkiye’yi diplomatik olarak sert bir şekilde uyarmıştır. Hatta

Rusya Bulgaristan sınırında askeri manevralar yapmaya başlamıştır. Rusya

Türkiye’nin yanında İngiltere ve ABD’ye karşı da tavır alınca ABD Dışişleri

Bakanı Dulles Türkiye, İran ve Pakistan’a Türkiye’nin Kafkaslar bölgesinden

Hayber geçidine kadarki bölgenin savunma garantisini vermiştir. ABD’nin

Türkiye’ye Irak’a müdahale konusunda destek vermemesi sonucu bu müdahale

yapılamamıştır. Çin ile Rusya’nın arasının açılmaya başlaması ile Rusya

Türkiye’ye karşı tavrını yumuşatmış ve böylece kriz sona ermiştir. Bunun hemen

ardından ABD Dışişleri Bakanı John Fosher Dulles’in tasarısı ile Türkiye Orta-

Doğu ülkeleri ile Rusya’ya karşı bir Pakt oluşturmak istemiştir. Dulles bu amaçla

Orta- Doğu ülkelerini ziyarete başlamıştır.

1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta çıkan olaylar neticesinde Türkiye’nin BM’e

başvurmuş, fakat Batılı devletlerin desteğini alamamıştır. II. Dünya Savaş

sonrasında koşulsuzca tek taraflı bir dış siyaset izleyen Türkiye Batı’dan ilgi

görememesi ile hayal kırıklığına uğramıştır. Kıbrıs konusundaki anlaşmazlıklar

ve görüşmelerde Arap ülkelerinin Türkiye’ye karşı oy kullanmaları sonucunda

Türkiye Orta-Doğu politikasının eksikliğini hissetmeye başlayarak bu alana

yönelmeye başlamıştır. Bundan sonra Türkiye dış siyasette denge politikasına

yönelmiştir. Artık Türkiye Arap ülkeleri ile daha sıcak siyasi ve ekonomik

işbirliği içine doğru hareket etmiştir (Kürkçüoğlu, 2002: 37-38).

BM ile birlikte Türkiye İsrail’in işgal ettiği toraklardan çıkması lehinde oy

kullanması yoluyla, Filistin halkına Self-Determinasyon hakkı tanınması ve

İsrail’e de devlet kurma hakkının verilmesini desteklemekteydi. Türkiye’nin 1960

yıllarındaki bu dış politikasındaki değişmenin asıl nedenini uluslararası arenada

Kıbrıs konusunda destek bulmayı amaçlamasıydı. 1965 yılında Cidde’de bir

araya gelen 6. Müslüman Kongresi Kıbrıs konusunda Türk delegasyonunun

kararını desteklemeyi kararlaştırmasıyla Birleşmiş Milletler görüşmelerinde

Afganistan, Irak, Libya, Suudi Arabistan tarafından sunulan ve Türkiye’nin

onayladığı öneri reddedilmiştir. Bu oylamada İran, Libya, Pakistan Türkiye’nin

yanında yer almıştır. Özellikle 1967 Orta-Doğu savaşından sonra Türkiye’nin bu

ülkelerle olan ilişkilerinde ve dış politikamızda olumlu bir sürece girilmiştir.

Artık buna göre Türkiye Orta-Doğu ülkelerinin içişlerine karışmadan tarafsız bir

denge politikası güden bir çizgi izlemiştir (Armaoğlu,1984: 845-851;

Somel,1995: 597).

Irak’la Birleşmiş Milletler arasında yapılan 687 sayılı antlaşmada Kürtler

konusu ele alınmamıştır. Ancak bölgede daha sonraki gelişmeler üzerine Fransa,

İngiltere, ABD’nin konuyu ele almasıyla BM’in 688 nolu kararı yayınlanmıştır;

karara göre Irak ordusu 36. Paralelin kuzeyine geçemeyecek ve bu sahayı

havadan da ihlal edemeyecektir. Çare olarak bölgeye 11 ülkeye ait 20.000

askerden oluşan bir ordu “Çok Uluslu Acil Müdahale Gücü” adı ile yerleştirilmiştir.

Türkiye bütün bu gelişmelerin yanında Kürtleri Kuzey Irak’ta yerinde

tutabilmek amacıyla 35.000 askerle sınır ötesi harekâtı gerçekleştirmiştir. Türkiye

Kürtleri kendi bölgesinde tutabilmede kısa süreli de olsa başarılı olmuştur

(Gresh, Vidal,1991: 98-114; Iraklı Sığınmacılar ve Türkiye 1988-1991,1992;

Sezgin,1996: 127).

Türkiye bölgede yerleştirilen Çekiç Güc sayesinde KDP lideri Mesut Barzani

ve KYP lideri Celal Talabani ile PKK terör örgütüne karşı iyi ilişkiler içine

girerek zaman zaman onları desteklemiştir. Türkiye Zaten daha önce de Saddam

Hüseyin’le yaptığı bir anlaşma gereği sınır ötesi harekât yapma hakkına sahip

olmuştu. Türkiye 1991 sonrası sınır ötesi harekâtlarda bulunmuştur

(Baca,1995:343; Soysal,1995:464).

Türkiye’nin dış politikası bölgede esasen Irak’ın toprak bütünlüğünün

korunmasından yana olmuştur. Fakat Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal

bunu ön plana çıkarmadan PKK’yı engelleyebilmek amacıyla bölgede bulunan

Barzani ve Talabani’yi Türkiye’ye davet etmiş, kendilerine Türk pasaportu

sağlamış ve hatta Türkiye’de birer şubelerinin açılmasına imkan bile tanımıştır.

Ama Türkiye karşılıklı yapılan anlaşmalar gereği Kürt aşiretlerine oralarda mali

ve yiyecek yardımı yapmış (1994’te 13.5 milyon dolar, 1995’te 12 milyon dolar),

karşılığında da kaçak petrol girişine göz yummuştur (yıllık 200 milyon dolarlık

hacimde). Türkiye ile Kürt liderler arasındaki karşılıklı bu ilişkiler geliştirilirken

bu defa da bölgede Çekiç Güç sayesinde PKK zemin bularak gelişmiş ve

Türkiye’ye de sızarak Türkiye’de zemin bulmaya başlayarak birçok kanlı eylemde

bulunmuştur. Sonuçta Türkiye bu çabalarıyla bölgede istediği ölçüde başarıya

ulaşamamıştır (Çaşın,1996: 225-251; Köni,1996: 127; Heykel, 1993: 109).

Türkiye bölgede Kuzey Iraklılar ve Uluslararası Gücün tek sınır kapısı olması

nedeniyle daha da önem kazanmıştır. Kürtler Türkiye sınır kapısı sayesinde her

iki bölgeden de ticaret yapmaları sonucunda ekonomik durumlarını

iyileştirmişlerdir. Bunun sonucunda PKK’ya bölgede verilen destek azalmış ve

PKK terör örgütü kan kaybetmeye başlamıştır. Bu dönemde Türkiye KDP ve

KYP ile karşılıklı anlaşmalar yapmıştır. Fakat bir süre sonra bu anlaşmalar KDP

ve KYP tarafından tek taraflı olarak bozulmuş ve böylece denge tersine dönerek

her iki parti PKK terör örgütü ile anlaşarak bölgede Kürt devleti kurmaya

çalışmıştır. Bu arada KYP ile KDP liderlik kavgası sonucunda birbirlerine

düşmüştür. PKK terör örgütü bu mücadelede KYP lideri Celal Talabani’yi

desteklemiştir. Türk Ordusu PKK terör örgütünün Türkiye’deki eylemlerinin

devam etmesi nedeniyle 1995 Martında Kuzey Irak’a bir operasyon yapmak

zorunda kalmıştır. KDP ve KYP Irak’ta demokratik yolla mücadele ederken

PKK terör örgütü Türkiye’de terörü kullanarak Federal bir Kürt devleti kurmak

için çalışmıştır (Ülger,1996: 207-217; Oran,1996: 30-70; Oran, 1996b: 149;

Kocaoğlu,1996: 45).

Kürtler Kuzey Irak’ta 1974 yılından beri muhtariyetleri içinde kendi

meclislerini seçerek oluşturmuştur. Fakat meclisteki adayları Irak hükümeti

belirlemiştir. Kürtler Kuzey Irak’ta ilk defa 1992 yılında özgürce seçimlerini

yapmışlar ve kendi istedikleri şekilde Kürt Meclisini oluşturmuştur. Böylece

Kuzey Irak’ta 1992 yılında Çekiç Güç sayesinde Federe Kürt Devleti

kurulmuştur. Saddam Hüseyin Çekiç Güç nedeniyle buraya müdahale

edememiştir. Kürtler bu tarihe kadar özerklik istemişken artık federasyonu

gündeme getirmeye başlamışlardır. Daha önceki süreçte hem Suriye, hem de

İran bölgedeki Kürt aşiretleri ve zaman zaman da PKK terör örgütünü Irak’a

karşı desteklemişlerdir. Suriye, İran ve Türkiye bölgede meydana getirilmeye

çalışılan Kürt Devleti nedeniyle 1992 yılında bir araya gelmiş Irak’ın toprak

bütünlüğünün korunması yolunda karar almıştır (Şalvarcı,2003: 299;

Özdağ,1996: 81; Soysal,1995:464).

Türkiye, Kürt liderler Barzani ile Talabani 1994 yılında Paris’te siyasi ve

askeri alanlarda birleşme kararı alınca tedirgin olmuş ve hemen sınırlardan giriş

çıkışlarda sınırlama getirmiştir. Türkiye burada çıkan bir olayın veya kurulacak

bir devletin Türkiye’yi de yakından ilgilendireceğini düşünerek böyle bir siyasi

karar almıştır Türkiye bundan sonra Irak’ın toprak bütünlüğü için gayret

göstermiştir. Hatta Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 1994’te “Irak

dağılırsa ortaya çıkacak problemleri çözmeye elli yıl yetmez” demekle konunun

ehemmiyetini ortaya koymuştur. Yine Irak Dışişleri Bakanı 1995 yılında

Ankara’da yaptığı bir konuşmada “Türkiye ve Irak daima burada olacaktır” diyerek

toprak bütünlüğü ve komşuluk ilişkilerinin önemini vurgulamıştır (Hale, 2000:

210; Özdağ, Laçiner, Erkun,2003: 63-70).

KDP, 1992’ den sonra Türkiye ile anlaşma yoluna gitmiştir; Buna göre KDP

Türkiye- Irak arasındaki sınırı koruyacak ve sınırdan PKK’yı Irak’a sokmayacak,

Türkiye ise sınır karakolları yaparak ve asker bulunduracak olan KDP’lilere para

ve yiyecek yardımı yapacaktır. Bu anlaşma gereği Türkiye Irak sınırında 65

karakol inşaa edilmiş ve karakollarda görev yapan Peşmerge’lerin paralarını

Türkiye ödemiştir. PKK terör örgütü bütün bu tedbirlere rağmen bölgede

faaliyetlerine davam etmiştir. KDP ile KYP Türkiye- Irak sınır kapılarının ticari

gelirini paylaşmada anlaşmazlığa düşmelerine karşın ABD’nin araya girmesiyle

tekrar barışmışlardır (Armaoğlu, 1984:.845-851; Soysal,1995:464; Yurtsever,1995:117-131).

ABD, KDP ve KYP liderleri Dublin’de bir araya gelerek Saddam Hüseyin’e

karşı birlik oluşturmaya çalıştıkları toplantıya Türkiye’den de bir temsilci

gözlemci olarak katılmıştır. Dublin’deki görüşmede PKK terör örgütüne karşı

ortak bir tavır ortaya çıkmıştır. Bu görüşmeler devam ederken 21 Mart 1995

tarihinde PKK terör örgütü Erbil’de “Kürdistan Demokratik Ulusal Birliği” adlı

yeni bir örgüt kurmuştur. Dublin’den sonra Tahran’da da İran, KDP ve KYP

arasında aynı konuda bir görüşme yapılmıştır. KDP ve KYP süreç içerisinde

İran, Türkiye, ABD ve Batı arasında devamlı ikili oynamayı hep sürdürmüştür.

Bu Talabani’nin 10 Eylül 1995’te Şam’da Suriye ve Öcalan bir toplantı yaparak

strateji belirlemelerinden açıkça görülmüştür. Böylece Türkiye ile Irak arasındaki

siyasi ilişkiler başlangıçta Irak Türkleri ile ilgili olmasına karşın daha sonraki

süreçte Kuzey Irak’taki gelişmeler ile Irak Hükümeti’nin iradesi dışında sınır

güvenliği, terör ve Türkiye’nin iç işlerine müdahale ile devam

etmiştir(Baca,1995:343; Yurtsever,1995:117-131).

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI TÜRKİYE-IRAK İLİŞKİLERİ-3

 

C.IRAK’TA TÜRKMEN NÜFUSU

Bağdat’ta oturan Kerküklülerin büyük gayretleriyle 07.05.1960 tarihinde

Irak’ta bir ilk olarak Türkmenler arasında resmi bir dayanışma cemiyeti sıfatıyla

“Türkmen Kardaşlık Kulübü” kurulmuştur. Bu kulüp 1964 yılında Türkçe yayın

yapmaya başlamış ve 1966 yılında da üniversiteli gençler için öğrenci yurdu

açmıştır. Irak’ta 24 Ocak 1970’te gerçekleşen İhtilal sonrasında İhtilal Konseyi

bir bildiri yayınlamıştır. Konsey bu bildiride “İnsanlara Hürriyet” prensibine

inandıklarını beyan etmiştir. Böylece Irak’lı Türkmenlerde hak ve hürriyetler ile

ilgili bazı umutlar oluşmuştur. Irak’lı Türkmenlerin durumu Türkiye’de gerek

kamuoyunun hassasiyeti ve gerekse Türkiye’nin etkili dış siyaseti sonucunda Irak

yönetimi tarafından daha ayrıntılı ele alınması sağlanmıştır. Bu dönemde Türkiye

ile Irak arasında dostane ilişkiler yaşanmıştır (Özdağ, Laçiner, Erkun,2003: 45;

Mısıroğlu, 1972: 45-120; Müftüoğlu,1983: 747).

Irak Hükümeti bu dostane süreç içerisinde 1970 yılında Kürtlere Muhtariyet

hakkı tanımış ve Türklerin de kültürel haklarını kağıt üzerinde 24.01.1970’de

resmen kabul etmiştir.

1

Fakat ne yazık ki bu yasal haklar daha sonraki

zamanlarda Irak Hükümetince basit casusluk suçlarıyla geri alınarak

Türkmenlere büyük baskılar yapılmıştır. Irak Hükümeti Türkmenlerin

topraklarını el koymuş, onları başka yerlere göç ettirerek asimile etmeye

çalışmıştır. 1980’li yıllara gelindiğinde Irak’ta “Türkmen Milli Hareketi” adıyla bir

cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyet Türkiye’de, hatta bütün dünyada Irak

Türkmenleri’nin davalarını tanıtmak ve onların milli mücadelesini yürütmek

amacıyla kurulmuştur. Fakat bu cemiyet faaliyetlerinin kısıtlı olmasından

amacına tam olarak ulaşamamıştır. Irak ile İran arasında 1980’li yıllarla beraber

ABD ve SSCB’nin Orta- Doğu politikaları gereği yaklaşık on yıl sürecek olan bir

savaş başlamıştır. Saddam Hüseyin bu sırada ülke içerisindeki karışıklıkların

sorumlusu olarak öncelikle Türkmenler’i öne sürmüş ve bölgedeki Türkmen

nüfusunu kırma planını uygulamıştır. Irak Türkleri Saddam Hüseyin’le birlikte

baskı altına alınmış ve ilk defa 1980’de emekli Albay Abdullah Abdurrahman,

Doç.Dr. Necdet Koçak, işadamı Adil Şerif casusluk sucuyla idam edilmiştir.

Irak’ta bundan sonra bu zorlu süreçte idamlara devam edilmiştir (Hale,2000:

205; Koçsoy,1991: 14; Somel,1995: 597).

El-Sevre Gazetesi 23.07.1980 tarihinde Saddam Hüseyin’in demecini

“Türkiye ile ilişkilerimiz tarih boyunca olmuş ve I.Dünya Savaşı’ndan sonra da devam

etmektedir. Türkler ve biz ilişkilerimizi iki devletin menfaatleri uğruna

geliştirmekteyiz....fakat Türkiye’deki milliyetçi ve ırkçı ortamlar Yahudi (Siyonist) ve

Masonların etkisiyle Türk resmi makamlarına etki ederek hatalar işlemelerine neden

olmaktadır mesela, bunlardan bazıları geçen yıllarda Iraklı Türk vatandaşları soruyorlardı...

falanca Türk’e ne oldu diyorlardı... biz bunları burada bırakmadık, bunlar bugün Irak

vatandaşlarıdırlar, kim bunları bıraktı ise gelsin alsın götürsün... burası Türk ve İran

toprağı değildir. Türkler, İranlılar ve kimin burada bıraktığı kimsesi varsa gelsin alsın

yürüsün... Türklere biz İskenderun’daki Arapları hiç soruyor muyuz?” vermekle Türkiye

ile olan rahatsızlığını dile getirmiştir (Demirci,1990:88).

1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak’ta konuşlandırılan Çekiç

Güç himayesindeki bölgede yaşayan insanların kimlikleri ve nüfusu aşağıdaki

şekilde dağılmıştır (Demirci, 1995: 352; Müftüoğlu, 1983:747):

Duhok, Zaho, Amadiye, Akra 360.000, Hıristiyan %10

100.000

Erbil, Diyana, Köysancak

780.000, Türkmen %15

310.000

Süleymaniye

900.000, Kürt %75

1.630.000

Kuzey Irak’ta Çekiç Güç dışında Türkmen Bölgesindeki etnik yapı:

kalan nüfus ve etnik yapı:

1

İlkokul eğitimi Türkçe yapılacak, ders araçları bütün bu dili okutan okullarda Türkçe olacak,

M.Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Türkmen Eğitim Müdürlüğü kurulacak,Türkmen şair ve yazarların

eserleri kolayca basılacak, dağıtılacak ve okunacak,Kültür ve Tanıtma Bakanlığı’na bağlı Türkmen

Kültür Müdürlüğü kurulacak, haftalık bir gazete ve aylık bir dergi yayınlanacak.,Kerkük

Televizyonu’nda Türkçe yayınların arttırılması sağlanacaktı.

 

Kürt

% 10 153.000, Kürt %10 95.000

Türkmen

% 40 610.000, Arap %40 610.000

Arap ve diğerleri

% 50 770.000 Türkmen %65 618.000

Irak içerisinde 34.ve 35.Kuzey Paralelleri arasında yaşayan nüfusun % 60’ı

Türkmen, % 5’i Kürt ve % 35’ Arap olmak üzere toplam 720.000 nüfusun

420.000’ini Türkmenler oluşturmaktadır. Musul 36. Paralelin üstünde yer

almasına karşın himaye dışında bırakılmıştır. Bunun yegane nedeni bölgenin

petrol kaynakları oluşturmaktadır. Bölgeye yerleştirilen Çekiç Güç bölgedeki

silah kaçakçılığını organize ve sevk ederek uyuşturucu trafiğini elinde tutmuştur.

Çekiç Güç bu sayede bölgedeki Kürt kimliğini meşrulaştırarak uluslararası

arenaya çekiyor ve oradaki Türkmenlerle Türkiye arasında bir tampon

oluşturmakla Amerika’nın yüklediği görevi başarıyla yerine getirmiştir. Çekiç

Gücün bölgede yasal kalma süresi her defasında Türkiye Büyük Millet

Meclisi’nden dikte ettirilmiştir (Hale, 2000: 329; Özdağ, Laçiner, Erkun,

2003:185; Özdağ,1996: 81).

 

SONUÇ

Türkiye’nin güneydoğusunda cereyan eden olaylar I.Dünya Savaşı’nda

oynanan oyunun bir tekrarından ibaret olarak Sevr Anlaşmasının devamıdır.

Oynanan oyun bölgede bir Kürt devleti kurarak Türkleri petrolden biraz daha

uzaklaştırmak suretiyle Orta-Doğu’da tamamen rahat bir saha elde etmekten

başka bir şey değildir. Irak içindeki Türkmen nüfusu Türkiye için bir tampon

bölge olmuş, ileride de Türkiye için bu bölgelerde söz sahibi olabilmenin

güvencesini teşkil etmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrasındaki süreçte Orta-Doğu’da Türkiye’nin Irak ile

zamam zaman problemleri olmuştur. Irak ülkesi içinde kurulan Kürt

parlamentosunu yıpratmak ve hatta bozmak için PKK terör örgütüne destek

vermiş ve hatta bunun için Türkiye’deki Kürtleri de kullanmıştır. Türkiye

Körfez savaşı sonunda Kerkük Yumurtalık boru hattının kapanması sonucunda

ekonomik olarak zarara uğramış, bu ülkedeki müteahhit hizmetleri karılığında

Türk iş adamlarının alacakları ve Türkiye’nin verdiği borçlar geri alınamamıştır.

Türkiye’nin ihracatının %50’si Orta-Doğu ülkelerine yapılmakta iken (özellikle

yaş sebze) Körfez savaşı sonunda BM tarafından Irak’a uygulamaya geçirilen

ambargo nedeniyle tamamıyla yok olmuştur. Irak Körfez savaşı çıkmadan önce

Türkiye ile Fırat ve Dicle ırmaklarının suyu nedeniyle bir polemiğe girişerek

Türkiye’yi tehdit edici konuşmalara girmişse de daha sonraki süreçte bundan

vazgeçmiştir.

1989 yılında Graham Fuller RAND araştırma merkezi raporuna göre Kuzay

Irak’ta Kürt devleti kurulması için ABD, İngiltere, Fransa ortak karar almış ve

bu karar çerçevesinde hareket etmişlerdir. Türkiye yapılan bu senaryoyu bozmak

için 16 Kasım 1992’de Suriye ve İran’la Irak konusunu ele alınmış ve sonuçta

Kürt devletinin kurulmasına karşı bir karar alınmıştır.

Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Irakla dostane bir şekilde siyasi

ilişkileri ABD politikası doğrultusunda sürdürmüştür. Türkiye’nin Irak dış

siyaseti 1958 İhtilali sonrasında Irak’ın SSCB yanlısı bir dış siyaset izlemeye

başlaması ile sekteye uğramıştır. Türkiye Irak- İran Savaşı’nda arabuluculuk

yaparak Irak’a destek vermeye çalışmışken Irak gerek PKK ve gerekse su

meselesi nedeniyle Türkiye’ye karşı iyi davranmamıştır. SSCB’nin dağılması ile

ABD bölgeye tekrar hakim olmak için Irak’a müdahalesi ile başlayan süreçte

Türkiye’nin Irak’la olan siyasi ilişkileri ABD eksenli gelişmiştir. Türkiye bu ABD

eksenli Irak politikası nedeniyle özellikle Çekiç Güç ve PKK konusunda

güçlüklerle karşılaşmıştır. Ayrıca Türkiye Irak’taki Türk nüfusunun haklarının

korunması ve savunulması konusunda yeterince etkili olamamıştır. Kısacası II.

Dünya Savaşı sonrasında Türkiye- Irak siyasi ilişkilerinde ABD ve SSCB

politikaları belirleyici olmuştur.

1990 yılındaki Körfez Krizi ve sonrasındaki savaşla birlikte Türkiye’nin bölge

ülkeleriyle ilişkileri bozulma sürecine girmiştir. Türkiye bir defa Batı’nın yanında

yer alması sonucu ve ambargo neticesinde ihracatı oldukça düşmüş (12.6 milyar

dolardan 2 milyar dolara düşer), petrol boru hattı ve sınır kapılarının

kapatılmasıyla Orta-Doğu ülkelerine olan nakliye bitmiş, turizm sekteye

uğramıştır. Kısaca Türkiye’ye toplam zararı 20 milyar dolara çıkmıştır. Irak’tan

Türkiye’ye akın eden mülteciler de bütçeye artı yük getirmiştir. Kuzey Irak’ta

konuşlandırılan Çekiç Güç sayesinde bölgede oluşan otorite boşluğu neticesinde

PKK terör örgütü kuvvetlenmesi ve Türkiye’nin savunma harcamalarını

arttırması yukarıda ki meblağa dahil değildir. Kısaca ABD ve Irak arasındaki bu

savaştan bölgede en fazla Türkiye etkilemiş ve zarara uğramıştır.

 

 

KAYNAKÇA

ARMAOĞLU, Fahir, (1984); 20.Yüzyılda Türk Siyasi Tarihi, Ankara

Türkiye İş Bankası Yay.

-------------------------,(1991);Filistin

Meselesi

ve

Arap

İsrail

Savaşları,1948-1988, Ankara T.İş Bankası Yay.s.28-93.

BACA, Muzaffer, (1995);“Türkiye’nin Güvenlik Çemberi”, “Türk Dış

Politikası”, Yeni Türkiye 3, S.3.

CAN, Mehmet,(1993); Ortadoğu’da Ameriken Politikası, Bayrak Yay.

İstanbul.

ÇAŞIN, Mesut,(1996); “Körfez Savaşının Stratejik Sonuçları”, Avrasya

Dosyası, C.3, S.1,Ankara.

ÇAY, Abdülhaluk,(1996); Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı,

Ankara.

DEMİRCİ, Fazıl, (1995);“Irak Türkmenleri-Kuzey Irak-Türkiye İlişkileri”,

Türk Dış Politikası”, Yeni Türkiye 3, S.3.

DEMİRCİ, Nefi, (1990); Dünden Bugüne Kerkük,İstanbul.

ELEKDAĞ, Şükrü, (1995); ”İki Bucuk Savaş Stratejisi”, “Türk Dış

Politikası”, Yeni Türkiye 3, S.3.

EROĞLU, Hamza,(1960); Türkiye Amerika Birleşik Devletleri İkili

İşbirliği Anlaşması, Milletlerarası Münasebetler Türk Yıllığı,No:1.

GÖNLÜBOL, Mehmet, (1996);OLAYLARLA TÜRK – DIŞ

POLİTİKASI (1919-1995), Siyasal Kitabevi, 9.Baskı,Ankara.

Page 13

II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye- Irak Siyasi İlişkileri

325

GRESH, Alain – VİDAL, Dominique, (1991); Ortadoğu,

Mezapotamya’dan Körfez Savaşı’na, Çev.Hamdi Türe,Alan Yay.İstanbul.

HALE, William, 2000,Türk Dış Politikası 1774-2000, Çev:Petek Demir,

Mozaik Yay., İstanbul.

HEYKEL,Muhammed,(1993); “3.Petrol Savaşı-Körfez Savaşının Perde

Arkası”, Çev.Dr.N.Ahmet ASRAR,İst.

HOPKİRK, Peter, (1994); İstanbul’un Doğusunda Bitmeyen Oyun,

Çev.Mehmet Harmancı, Yeniyüzyıl Yayınları.

IRAKLI SIĞINMACILAR VE TÜRKİYE 1988-1991,(1992); Tanmak

Yay.Ortak Kitap, Ankara.

KOCAOĞLU, Mehmet (1996); “Kuzey Irak ve Petrol”, Avrasya

Dosyası,C.3,S.1, Ankara.

KOÇSOY, Şevket,(1991); Irak Türkleri,Boğaziçi Yayınları.

KÖNİ, Hasan, (1996); “Körfez Savaşı Sonrasında Türkiye”, Avrasya

Dosyası, C.3, S.1,Ankara.

-------------------,(1995);“Yeni

Uluslararası

Düzende

Türk-ABD

İlişkileri”, “Türk Dış Politikası”, Yeni Türkiye 3, S.3.

KÜRKÇÜOĞLU, Ömer,(2002); “Türk dış politikasının ana ekseninde

tarih, coğrafya ve konjonktür iç içe olmak zorundadır!”, Türkiye

Günlüğü,S.68.

KÜRKÇÜOĞLU, Ömer,(1972); Türkiye’nin Arap Orta Doğusuna Karşı

Politikaları, 1945-1970,A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay.

LAWSON,Freed H.(1995); “İçte Kabuk Değiştiren Suriye”,Avrasya

Dosyası, C.2, S.3, Ankara.

MISIROĞLU, Kadir, (1972);Musul Meselesi ve Irak Türkleri, Sebil

Yay.No:21, İstanbul.

Musevilerle 500 Yıl,(1992);Turizm Bakanlığı Yayınları,1992,Ankara.

MÜFTÜOĞLU, M.N., (1983);İdari,İktisadi, Terbiyeyi Bakımlar’dan

Kerkük’te Uygulanan Baskı ve Eritme Planı, Türk Kültürü Dergisi,S.247,

C.XXI, Kasım.

NAKİP, Mahir,(1996); “Irak Türkmenlerinin Meseleleri”, Avrasya Dosyası,

C.3, S.1,Ankara.

OKÇU, Metin,(1993); “Türkiye ve Komşuları-Irak ve Suriye”,Savunma

ve Havacılık.

ORAN,Baskın,(1996); Kalkık Horoz, Çekiç Güç ve Kürt Devleti, Bilgi

Yayınevi, Ankara.

ORAN, Baskın, (1996b);“Çekiç Güç ve Kürt Devleti”, Avrasya Dosyası,

C.3, S.1, Ankara.

ÖZDAĞ, Ümit,(1996); “PKK ve Kuzey Irak”,Avrasya Dosyası Irak Özel

Sayısı, C.3,S.1,Ankara.

ÖZDAĞ,Ümit- LAÇİNER, Sedat- ERKUN, Serhat, (2003); Irak Krizi

2002-2003, Orta Doğu Araştırma Dizisi, Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi

Yayınları, Ankara.

ÖZEL,Soli, (2002); 105 Yıllık Mesele, Türkiye Günlüğü,S.68.

ÖZMEN, Hasan, (1996); “Kürt Partileri Arasındaki İlişkiler”, Avrasya

Dosyası, C.3, S.1, Ankara

ÖZTÜRK,Osman Metin, (1999); Irak Yapısı ve Komşuları ile İlişkileri,

KÖK, Araştırmalar C.I,S.I, Ankara.

SANDER, Oral, (1998); Siyasi Tarih, 1918-1994, 7.Baskı, İmge Yay.Ankara.

--------------------,(1998b), Türkiye’nin Dış Politikası,2.Baskı. Ankara.

SHAW, Stanford J.- SHAW, E. Kural,(2000); Osmanlı İmparatorluğu ve

Modern Türkiye, II.Cilt, e Yay., İstanbul.

SOMEL,S. Akşin, (1995);“Arap Eyaletleri ve Günümüz”, “Türk Dış

Politikası”, Yeni Türkiye 3, S.3.

SOYSAL,İsmail,(1995); “Ortadoğu”, “Türk Dış Politikası”, Yeni Türkiye 3,

S.3.

ŞALVARCI, Yakup, 2003, Pax Aqualis, Türkiye- Suriye- İsrail İlişkileri,

Su Sorunu ve Orta Doğu, Zaman Kitabevi, İstanbul.

SEZGİN, Ferruh,(1996); “Kürt Devletinin Hamisi: Çekiç Güç”, Avrasya

Dosyası, C.3,S.1,Ankara.

TARTANOĞLU, Ali,(1990); Irak,Saddam,Körfez, Ankara.

ÜLGER, İrfan Kaya,(1996); “Düşman Kardeşler:KDP ve KYP” , Avrasya

Dosyası Irak Özel Sayısı.C.3,S.1,Ankara.

ÜLKER, İrfan,(1995); ”Baas Partisi İdeolojisi”,.Avrasya Dodyası,C.2, S.3,

Ankara.

YURTSEVER, Cezmi, (1995); “PKK ve Terör Silahı”, Avrasya Dodyası,C.2,

S.3, Ankara.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.