Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)


doçent

Önerilen İletiler

merhaba arkadaşlar

 

kuran isimli kitabın en çok zikredilen kelimelerinin araştırılması yapıldı

ve bakın kuran nasılda kendisini yalanladı

 

 

Biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik ki anlayasınız. YUSUF/2

 

Ve işte biz onu, Arapça bir hüküm (hikmet gereğince hükmeden bir Kitap) olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, artık seni Allah'tan kurtaracak ne bir veli ne de koruyucu olmaz. RA'D /37

 

Biz onların, "Ona bir insan öğretiyor!" dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir. NAHL /103

 

Biz sana onu böyle Arapça bir Kur'ân olarak indirdik ve onda tehditleri türlü biçimlere çevirip açıkladık ki korunsunlar. Yahut (Kur'ân,) onlara bir hatırlama yaptırsın. TÂHÂ /113

 

Apaçık Arapça bir dille. ŞU'ARÂ /195

 

Korunanlar için bunu, pürüzsüz Arapça bir Kur'an olarak (indirdik). ZÜMER /28

 

Bilen bir toplum için âyetleri açıklanmış, Arapça okunan bir Kitaptır. FUSSİLET /3

 

Biz sana böyle Arapça bir Kur'ân vahyettik ki Anakent(Mekke'y)i ve çevresinde bulunanları ikaz edip; (vukuunda) asla kuşku bulunmayan toplanma gününe karşı uyarasın. (O gün), bir bölük cennette, bir bölük ateştedir. ŞÛRÂ /7

 

Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'ân yaptık. ZUHRUF /3

 

 

Şimdi bakalım gerçekten bu kuran denen itap tam olarak Arapçamı indirilmiş

 

1-Firdevs

Cennetin adlarından, ya da kesimlerinden. Arapça değildir. "Bahçe, bostan" anlamında. Süyûtî'nin aktarmasına göre, Mücahid, bu sözcüğün, "Rumca" olduğunu ve "bostan" anlamına geldiğini, Sûddi'yse "Nabatça" olduğunu ve "üzüm bağı" anlamına geldiğini savunur.

 

Gerçekte, "Firdevs" sözcüğü, eski Farsçadaki "paradise" sözcüğünün bozmasıdır. Prof. Dr. Philip K. Hitti'ye göre, "duvarlarla çevrili bahçe, bostan" anlamını içeren "paradise", İbranice ve Yunanca yoluyla Aramilere geçmiş ve dönüştüğü "Firdevs" biçimi de Aramice yoluyla gelmiştir. Buna göre, "Arami", "Süryani" yoluyla Kur'an'a geçtiği söylenebilir. Süryanicedeki "Firdeyso"sözcüğü de, "bahçe" anlamındadır.

 

Gerçekten de Muhammed'in, "Firdevs "ten söz ederken şunları söylediği bildirilir:

"Tanrı'dan istediğiniz zaman, Firdevs'i isteyin. Çünkü cennetin ortasıdır o. En yüksek yeridir. Onun üstündeyse Rahman'ın (Kral Tanrı'nın) Arş'ı (sarayı, tahtı) bulunur. Cennetin ırmakları da oradan akar."

 

 

2-fur'kan

Kur'an'da, "Musa ve Harun'a Fur'kan verildiği" bildirilir. "Kur'an'ın fur'kan olarak indirildiği" açıklanır. "Fur'kan"ın, "fark", "tefrik" sözcükleriyle ilişkili gösterilmek istendiği, kimi Müslüman Kur'an yorumcularınca "iyi ile kötüyü ayırt edici, yanlış ve doğruyu seçmeye yarayan" anlamı verildiği, kimi doğubilimcilerin bile bu anlamı önemser gibi göründükleri görülmekte. Ama gerçek olan şu: "Fur'kan" sözcüğü, "kurtuluş, esenlik" ("selamet") anlamındadır. "Kur'an" ve öteki "kutsal bildiriler" için kullanıldığı yerlerde bile bu anlam var. Süryanicedeki "furkono" sözcüğü de aynı anlama (kurtuluş, esenlik anlamına) gelmekte. Demek ki, "fur'kan", Arapça değildir. "Furkono" sözcüğünden bozmadır.

 

"Fur'kan"ın Süryanicedeki sözcük gibi, "kurtuluş, esenlik" anlamına geldiği, Enfâl Suresi'nin 41. ayetinde şöyle denmesinden de açıkça belli olmuyor mu?

 

"Eğer Allah'a ve iki (savaşçı) topluluğun karşılaştığı gün (Bedir Savaşında), kulumuza indirdiğimiz "fur"kan'a (sağladığımız kurtuluşa, esenliğe) inanıyorsanız, elde ettiğiniz ganimetin beşte birinin; Allah'ın, Peygamberin, onun yakınlarının, öksüzlerin, düşkünlerin ve yolcuların olduğunu kabul edin..."

 

"Kur'an": Kur'an'da., bu kitabın kapsamının "Arapça" olduğu sık sık bildirilir. Oysa "Kur'an"ın kendi adı bile Arapça değildir.

Konunun uzmanlarından sayılagelen ünlü doğubilimci F. Buhl, "Kur'an" için, "Nereden geldiği ve ilk anlamı kuşkulu" diyor. Bununla birlikte, Schwally, Wellhausen ve Horovitz gibi ciddi doğubilimci incelemecilerin, "Kur'an" sözcüğünde "okuma" ya da "okunan" anlamına gelen "keryani", "kiryani" sözcüğünü gördüklerini, o nedenle, bu sözcüğün "Süryani" ya da "İbrani" dillerinden alındığını söylemek gerektiğini belirttiklerini ve "Kur'an" sözcüğünün kökü olarak düşünülen "kara'a" sözcüğünün bile "Arapça olmadığını ortaya koyduklarını" yazıyor. "Kıraat" gibi, Süryanicedeki "kıryono" da, "okuma" anlamına gelir

 

3-ik’ra

Alak Suresi'nin "ilk vahiy" sayılan ayetlerindeki "ik'ra"' sözcüğü gibi, hemen hemen aynı biçimde kullanılan, Süryanicedeki "ik'ri" sözcüğü de "oku!" anlamına gelmekte. Buna göre; şu bizim "Peygamber Muhammed", Süryanilerden [...] bir Süryanice sözcükle başlamış "Peygamberliğe"!

 

 

4-Adem

Şu "Adem baba"mız Arapça değildir. Kur'an'da, Arapça olmayan ("a'cemî) sözcüklere özgü kurallara göre okunur.Bu ad, Tevrat'ta ve İncil'de de geçer. Süryanicedeki, aynı anlama gelen "Odom" sözcüğünden bozma olsa gerek.

 

5-Havva

"Adem'in karısı. Arapça değildir. Tevrat'ın Tekvin bölümünde, 3. babının, 20. ayetinde şöyle dendiği görülür: "Ve Adem, karısının adını Havva koydu. Çünkü o, bütün yaşayanların anası oldu." Tevrat'ın bu anlatışına göre; Havva, "hayat" ya da "hayatı olan" anlamında. Yunanca "gençlik" demek olan "Hebe" de, kimi yazarlarca "Havva" niteliğinde gösterilir. Hitit Tanrıçası "Hepa" da öyle. Bu görüşü yansıtan bir mitoloji yazarının şöyle dediği görülmekte: "Hebe, Hitit yazıtlarında Hepa, Hepat ya da Hepatu diye adlandırılan büyük Güneş Tanrıça Arin-na'nın Yunancalaştırılmış adı olsa gerek. Hitit yazıtlarında, bu Tanrıçaya, 'sedir ağaçlarının ülkesinde' tapıldığı belirtilir. Sedir ağaçlarının ülkesi, Lübnan, Filistin'dir.

 

Hepa=Hebe ise, Tevrat'ta ilk insanın, yani Adem'in eşi ve bütün insanların anası olarak gösterilen Havva'nın ta kendisidir..." Bununla birlikte "Havva"nın, Süryanicedeki, aynı anlama gelen "Havo" olduğu söylenebilir.

 

6-Tâğût

Arapça değildir. "Sapkınlık" anlamında. "Şeytan" için de söylenir. Süryanicedeki, yine "sapkınlık" anlamına gelen "togyuto" sözcüğünden bozma. Süyûtî' ise tağutun "Habeşçe" olduğunu ve "kâhin" anlamına geldiğini yazar. Kur'an'daysa "şeytan" anlamında kullanıldığı anlaşılıyor

 

 

7-İblis

Kral şeytan. Arapça değildir. Kur'an'da. da "Arapça olmayan" (a'cemî) sözcüklerin okunuş kuralına göre okunur.Şeytanın "özel ad"ı olarak yer alır. Rumca olabileceğini söyleyenler var. Bir kitapta şunlar yazılı: "İblis" adı, Yunanca diabolos sözcüğünden alınmıştır. Ve 'sahte', 'ithama', 'tahrif edici', 'iftiracı' demekir."

 

 

8-Şeytan

Arapça değildir. İbranice'deki "satan" ya da "haşatan" sözcüklerinden bozmadır. "Ulu Yahudi" Musa İbn Meymun (1135-1204), şunları yazmakta:

 

'"Satan” (şeytan), 'satah'tan gelmedir. 'Satah'sa, 'sakınma', 'bir yerden sakınarak, saparak geçme' anlamını dile getirir. 'Sen ondan sakın, yanından geçme, onun yanından, sap, öyle geç!' (Tevrat, Süleyman'ın Meselleri, ) ayetinde de bu anlamda kullanılmıştır. Yani 'satan'

 

(şeytan) sözcüğünün kökünde, 'geçip gitme' anlamı var. 'Satan'a (şeytana), şunun için 'satan' denmiştir: "O, kuşkusuz kişiyi doğru yoldan alıp götürüyor, sapkınlığın yoluna düşürüyor.”

 

 

9-Rahman

Tanrı'ya "Rahman" denir. Arapça değildir. Celaleddin E'sSüyûtî 1(1445-1505), El ttkân adlı ünlü ve önemli kitabında, "Rahman"ın Arapça olmadığını belirttikten sonra İbranice olduğuna ilişkin görüşler aktarır "Rahman", aslında "Süryani"cedir. Ve aslı Rahmono'dur. "Acıyan" anlamında.D.B. Macdonal, İslam Ansiklopedisinde, "Peygamberin bu cümleyi (Bismi'r-Rahman cümlesini), Güney Arabistan'dan aldığı sabit gibi görülüyor" demekte.

 

 

10-Vedûd

Seven-sevilen" anlamında. Kur'an'da. Bu sözcük de Arapça kökenli değildir. Eski çağlardaki bir Tanrı"nın adı yansır bu sözcükle Arapların İslam'dan önce tapındıkları, adı Kur'an'da. da yer alan "Vedd" adlı bir "Tanrı"ları vardı. Araplar, öteki "Tanrıları gibi bunu da başka toplumlardan almışlar, ileri sürüldüğüne göre, Nuh döneminden, İslam'a değin tapınagelmişlerdi. "Nuh" uydurmasını bir yana bırakırsak, bu "Tanrı"ya Arapların uzun süre tapınageldiklerini gerçek saymamak için bir neden yok. "Sevgi Tanrısı"ydı "Vedd". Eros gibi.

 

 

11-Kuddûs

Yukarıda gösterilen ayetlerde, ikinci olarak da "Kuddûs" deniyor "Tanrı"ya. Bu sözcük, "çok kutsal" anlamını içermekte. Bu sözcük de Arapça değildir. Süryani dilinde, din "Aziz"ine, "ermiş kişi"ye "kadiso" (sanctus) denir.

 

12-Cehennem

Arapça değildir. Halim Sabit Şibay, İslam Ansiklopedisinin "cehennem" maddesinde şöyle der "Ahirette, azap yerinin adı. İbranice 'gehinnom'dan (gihinnam) geldiği söylenmektedir."Şunu ekliyor: "Kimi doğubilimciler, bunun, Kudüs'ün yanında eski çağlarda Mo-loch adına yapılan kurbanların yakıldığı kuyunun adından (Hinnom Vadisi) alındığı görüşündedirler. Cihinnam, eski metinlerde bir kelimesine sıfat olarak, 'çok derin' manasında kullanılmaktadır." Hayrullah Örs ise Musa ve Yahudilik adlı önemli yapıtında, şunları yazmakta: "Kötülerin gittikleri azap yerinin adı, 'Hinnom oğullan vadisi' anlamına gelen 'Ge bna hinnom' iken, sonraları 'Gehenna' olmuştur. "Gehennd olmuştur. 'Ge bna hinnom', Ken'ânilerin (Tanrı) Bate, kurban edilen çocukları yaktıkları bir vadinin adıydı.

 

 

 

Tann Krallığını anlatan Arş-Kürsî-melik-melek-Cebrail-Mikail melekût (Tanrı Krallığı) gibi sözcüklerin, ayrıca karşı gücü oluşturan İblis-şeytan-cibt-tâğût gibi sözcüklerin Kur'an'da yer aldıkları halde "Arapça olmadıkları"na, çoğunun "İbrani", Arami-Süryani kiminin Nabat kiminin Habeş kiminin Yunan çevrelerinden alınma sözcükler olduğuna "dikkat" çekilmişti.

 

"Tanrı" ve "şeytan" krallıklarında önemli yerleri olan ve değişik konuları içeren başka sözcüklerden de örnekler sıralandı ve bunların da Kur'an'da. geçen önemli sözcükler oldukları halde "Arapça olmadıkları" belirtildi. Bu konularda, gerçeği bir de "sözcüklerin dilinden öğrenmek isteyen herkes, yeterince durup düşünmek zorunda bunlar üzerinde.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkçede yabancı kelimeler.

Yunanca ve İtalyanca bir kaç örnek; Anahtar - Anahtari ,Fener - Fanari, Fırın - Fournos,Halat - Halati, İskemle - İskemle, Kavanoz - Kavanos, Kilit - Klidi, Kiremit - Keramidi,Lamba - Lampa, Makara - Makaras, Mangal - Mangali...

Arapça ve Farsça kelimeleri dilimizden atsak ne olur?...

Ha,; şimdiki dilimizde kullandığımız balık isimlerinden bir kaç örnek vermek gerekirse; ORKİNOS, TORİK, PALAMUT, USKUMRU, hangi dildendir...

Yaşayan diller; birbirini etkiler, "Biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik ki anlayasınız. YUSUF/2" doğrudur, gerisi teferruattır...

 

 

Eski Mısır yazısı çözüldü. Kur'an'ın bir mucizesi daha ortaya çıktı. Kur'an her çağa ayrı mucizelerle hitap ediyor. Mesela, Firavun zamanı hakkında verilen bilgilerin arkeolojik çalışmalarda tek tek ortaya çıkması Kur'an'ınbeşer üstü ve ilahi bir kitap olduğunu yepyeni mucizelerle ortaya koyuyor."Haman" da bunlardan biri. Hiyeroglifin çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu:"Haman" ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında Hz. Musa (as) döneminde geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu.(Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien,1906, J C Hinrichs' sche Buchhandlung)

 

Bakın sayın doçent, "HAMAN" ismide ARAPÇA DEĞİL ne yapacağız şimdi...

 

:stuart:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

merhaba sarıgöl

 

Bakın sayın doçent, "HAMAN" ismide ARAPÇA DEĞİL ne yapacağız şimdi...

 

sevgili sarıgöl

 

işte bende bunu söylüyorum

 

mesela bir kitap yazdım ve sadece türkçe kullandım dedim

 

sonrada başladım diğer dillerden araya sıkıştırmaya

 

insan sormazmı kardeş iddianla yazımın birbirini tutmuyor diye

 

keza bu kitap(kuran)ilahi demektesiniz

 

yani allah dahi

 

Biz onların, "Ona bir insan öğretiyor!" dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir. NAHL /103

 

dedikten sonra diğer dillreden alıntı yapmaya mecbur kalmış

 

yani firdevsin/cennetin/rahmanın/kuddusün vs arabçasını yaratmamış hazır olan diğer dillerden kopya çekmiş

 

zaten ince nokta burası

 

kopyacı kim?

 

her şeyi YARATAN!!!(dilleride)yüce allahmı?!!!!!!!!!!!!!!!

 

yoksa allahı dilediği gibi kullanan muhammedmi? soru bu

 

Eski Mısır yazısı çözüldü. Kur'an'ın bir mucizesi daha ortaya çıktı. Kur'an her çağa ayrı mucizelerle hitap ediyor. Mesela, Firavun zamanı hakkında verilen bilgilerin arkeolojik çalışmalarda tek tek ortaya çıkması Kur'an'ınbeşer üstü ve ilahi bir kitap olduğunu yepyeni mucizelerle ortaya koyuyor."Haman" da bunlardan biri. Hiyeroglifin çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu:"Haman" ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında Hz. Musa (as) döneminde geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu.(Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien,1906, J C Hinrichs' sche Buchhandlung)

 

Bakın sayın doçent, "HAMAN" ismide ARAPÇA DEĞİL ne yapacağız şimdi...

 

sevgili sarıgöl

 

sizin efendiniz bizden 1400 evvel yaşadı

 

1400 yıl evvelki hikayelerin çoğu unutuldu

 

sizin "tabletlerden daha şimdi çözüldü bak 1400 yıl evvel kuran hamanı yazmış" dediğiniz hikayereler o zamanlar daha taze idi.

 

muhammedin bu hikayeleri diline alıp aktardığı malum

 

en azından meryem suresi ile luka incili yaratılış bab 1 karşılaştırın anlarsınız

 

Yaşayan diller; birbirini etkiler, "Biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik ki anlayasınız. YUSUF/2" doğrudur, gerisi teferruattır...

 

evet yaşayan diller birbirini etkiler

 

burada mesele allah isimli mitolojik varlığında bu dillerden etkilenmesi

 

sizin teferruat dediğiniz nokta aslında kuranın ne olduğunu en aydın noktası(kuran insan yazması)

 

düşününki insan hücresinin içerisine gen haritasını yerleştirecek kadar külli ilim sahibi allah!!kuranı yazarken arabça diyor fakat en büyük ismi allah dahi arapça değil!!

 

bun ne yaman çelişki bay allah?

 

siz henüz inandığınız allah isimli tanrının gücünü ilmini!!!bilmiyorsunuz muhterem

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir dilin nasıl kullanılması gerektiği huhusunda doçentin yaptığı tespitleri inceleyelim ve örneklendiremeye gayret gösterelim. Çünkü bu iddia pes dedirtici cinsten. Doçent ve doğubilimciler tarafından ortaya atılmıştır. Bakalım ne demiş.

 

2-fur'kan

Kur'an'da, "Musa ve Harun'a Fur'kan verildiği" bildirilir. "Kur'an'ın fur'kan olarak indirildiği" açıklanır. "Fur'kan"ın, "fark", "tefrik" sözcükleriyle ilişkili gösterilmek istendiği, kimi Müslüman Kur'an yorumcularınca "iyi ile kötüyü ayırt edici, yanlış ve doğruyu seçmeye yarayan" anlamı verildiği, kimi doğubilimcilerin bile bu anlamı önemser gibi göründükleri görülmekte. Ama gerçek olan şu: "Fur'kan" sözcüğü, "kurtuluş, esenlik" ("selamet") anlamındadır. "Kur'an" ve öteki "kutsal bildiriler" için kullanıldığı yerlerde bile bu anlam var. Süryanicedeki "furkono" sözcüğü de aynı anlama (kurtuluş, esenlik anlamına) gelmekte. Demek ki, "fur'kan", Arapça değildir. "Furkono" sözcüğünden bozmadır.

 

Furkan kelimesinin arapça dilinden kullanışıyla bir kaç örnek.

Ifrık = ayır, Infırok = ayrıl, Infıruku = ayrılın, İfruku = ayır, örnekler çoğaltılabilir. İddialara devam edelim neler var.

 

3-ik’ra

Alak Suresi'nin "ilk vahiy" sayılan ayetlerindeki "ik'ra"' sözcüğü gibi, hemen hemen aynı biçimde kullanılan, Süryanicedeki "ik'ri" sözcüğü de "oku!" anlamına gelmekte. Buna göre; şu bizim "Peygamber Muhammed", Süryanilerden [...] bir Süryanice sözcükle başlamış "Peygamberliğe"!

 

İkra kelimesinin arapçada kullanımıyla ilgili örnekler vermek gerekirse. Ikra = Oku , Karayt = Okudunmu,

karayna = okuduk, burdaki örnekleride çoğaltabiliriz ki kelimenin Kur an ı kerim hakkında kullanılmasıda okunan anlamına geldiğindendir ve arapçadır. Doğubilimciler doğuya gelmedimi acaba...Devam edelim

 

5-Havva

"Adem'in karısı. Arapça değildir. Tevrat'ın Tekvin bölümünde, 3. babının, 20. ayetinde şöyle dendiği görülür: "Ve Adem, karısının adını Havva koydu. Çünkü o, bütün yaşayanların anası oldu."

 

Kur an ı kerimin hiç bir yerinde Adem a.s eşinin adının havva olduğuna dair bir bilgi olduğunu şahsen ben bilmiyorum. Tam aksini olmadığını biliyorum ve Adem a.s eşinin adının verilmediği gibi sadece eşi diye ifade edilir. Bu iddiaya ancak yuh yani denilebilir kanaatimce..Diğer örneklere gelince aslında atlanılan bir taraf var oda şudur. Allah, Muhammed a.s vahyettiği gibi ondan önce de vahyettiği Peygamberlerimiz olmuştur. Ve kavimlerine kendi dillerince gönderilmiş olup yine o kavimlerden seçilmişlerdir. Bu idda ya göre bunun anlamı şudur. Vahyedilenle doğru orantılı olarak Kur an ı kerimde zikredilen meseleler vb o kitap ve sahifelerdede zikredilmiştir firdevs kelimesi gibi.Kaldı ki herhangi bir özel isim mesela ''suphi'' gibi bu özel isim türkçede bu şekilde yazılır ingilizcedede o şekilde rusçayı doçent belki bilebilir o şekilde kullanılır. Ve bu şekilde kullaınımı ne rusçayı dil olmaktan çıkarır nede ingilizcenin olmadığı kanaatine ulaştırır. FUrkan esenlik ve barış demek oluyor muş Doçent :)) yukarıda örnekledim kısaca belki aradaki farkı furkana sahipsen farketmişsindir sen ve şu doğubilimcilerin. Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Afedersin eklemeyi unuttum türkçede kullandığımız ''fark'' kelimesinin kökenini ve nerden geldiğini araştırırsan hem kendine bir iyilik etmiş olacaksın hemde bu tip ipe sapa gelmez iddiaları ortaya atmak zahmetinden kurtulduğun gibi bizide bu tip yazılara cevap yazma meşgaliyetinden kurtaracaksın. Selamlar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

doçent

merhaba hanif

 

sizde diğer inanç sahipleri gibisiniz

 

yani bildirilen açıları yok oılamaz gibi söylemlerle kapatmaya çalışmaktasınız

 

allah adı hangi dilde var bir yazsanız?

 

bakalım ipe sapa gelmez olan bizmiyiz islammı?

 

 

saygılar

 

Sevgili doçent yazıymı dikkatli olsaydınız bunuda yazmayacağınızdan emin olabilirdiniz.Daha önceden insanlarada vahyedilmiş. Farklı dillerde yada aynı dilde Vahyedilen bilginin öngördüğü ortak özellik Dini Allah a has kılmak. Ve vahyedilenlerin yine bir ortak özelliğide Allah kelimesini aynı şekilde kılmak. Tüm diğer kelimlerde olduğu yada o kelimelerin arap kökenli olup olmadığı hakkındaki tereddütünüz gibi. Yine örnekledim dediki türkçe bir isim başka bir dilde biri için kullanımı aynıdır. Bunların pratiği bu şekildedir. Yani Allah kelimesinin başka bir dilde kullanımı bu şekildedir arapçadada durum budur. Özellikle istirham ediyorum fark kelimesi ki orjin arapça kökenli ve furkandan gelmedir. Bu kelimeyi türkiyede yada yeryüzünde esenlik yada barış anlamında kullanan ve anlamda değerlendiren sizin dışında kaç kişi var bana gösterebilirmisin.. Bu saçmalık değilde sence nedir!!!!Bu tutarsız olma durumu değilmidir? Dolayısıyla ipe sapa gelmeyen bir iddiadan öte nereye gider bu iddia? Açılımlara gelince verdiğiniz açılımlar bile kendi içinde şüpheli çünkü söyleninlen ve verilen kelimelerin hangi dilden diğer dile sıçradığını tesbit etmek olanaksızlığı söz konusudur.söylenen şu süryanilikten arapça geçmiş tersi bir durumda arapçadan süryaniliğe geçme olasılığı hakkında düşünmüyor ve salt bir açıdan değerlendiriyorsunuz ben dil bilimci değilim ama bunun bu şekilde olması gerektiğini benim kadar sizinde bilmeniz gerekir. Yani kesinlik arzeden bir durum ortaya koyabilmeniz için burda gereksinimiz olan insan kaynaklı olmayan bir bilgidir. Ama ufkunuz salt insan olduğundan yaptığınız şey insani varsayımlardan haraketle geçmişe gayba ait üzerinde çokça tartışılabilecek konuları özlelikle sonuç alınamyıcak konuları kesinmiş gibi buralara taşıyorsunuz. Özellikle yazılarımda görmüşsünüzdür. Benim prensibim cevap yetiştirmek değildir. Buna ne zamanım elverir neden mizacım. Dinim kendimi nisbet ettiğim alan açıktır. Kur an ı rehber edinmişlğim ve Allah a dini has kılıp ona ibadet edecekliğim vardır. Beğenip beğenmediğinizi sormuyorum açıkçası yorumunuz zerre kadar enteresede etmiyor. Çünkü herhangi bir bilgiye sahip değilsiniz ve şaşırmış durumdasınız. Benim görmek istediğim şey alternatifiniz nedir?¿ Bunu defaatle soruyorum Neyi nasıl görüyorsunuz mesela ahlak size neyi anlamdırıyor?¿ Yada evlenme hukukunuz ''ki öyle bir sorununuz olduğunu sanmıyorum çünkü bu hususlar bile İlah tabanlı bilgilere dayanır'' nedir insan nasıl yer nasıl yürür dünay görüşünüz ve burada sorabileceğim konularla ilgili düzinelerle sorular.Bu sorulara cevabınız nedir sevgili doçent? Evrensel normlar diyebilirsiniz bir 10 tane sıralamanızı istemiştim ve hala o sorular sizden cevap bekliyor....O zamanta tutarlı ve tutarsızlık arasındaki farkı görebilir

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kendi kabulünüz dahilinde ortaya sürdüğünüz tezi doğrulayacak bilgilerin doğruluğu kendi kabulunüzle birlikte genel geçerliliği doğruluğu mantık temelleri dahilinde genel kabul görür olmalı ki teziniz itibara değer veya anlamlı olsun.Sunulan tez nedir:Kuran kendini yalanlıyor (haşa) ilahi(!) değilim ben insan yazmasıyım diyor.Bu tezin mesneti ne:

Biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik ki anlayasınız. YUSUF/2

Biz onların, "Ona bir insan öğretiyor!" dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir. NAHL /103

 

Ve aynı mahiyetteki Kuran'ın Arapça indirildiğini vurgulayan diğer ayetlere karşılık Kuran'da adı zikredilen kelimelerin kökeninin Arapça olmaması.

 

Zikredilen kelimelerin Arapça kökenli olmaması ama Araplarca kullanılıyor olması Kuran'nın Arapça olmadığına nasıl delalet eder?Kuranda Arapça kökenli olmayan kelimelerin kullanılmış olması Kuran'ın Arapça olmadığını mı kanıtlamaktadır?Kuran biz bunu Arapça indirdik derken salt kökeni Arapça olan kelimelerle indirdik mi demektedir.Arapça indirilmiş olması Kuran'da zikredilen bütün kelimerin Arapça olduğu başka bir dilden kelime kullanılmadığı vaadinde mi bulunmaktadır?

 

Eğer siz bu sorulara evet derseniz Kuran Arapça değildir?Arapça değilse çok açık ve net söylenen ayetler de sizin tezinize mesnet olur kolayca.

 

Örneğin İngilizce yazılmış bir kitabı Türkçeye tecüme ettiniz.Kitaba da ''Türkçe çevirisi'' ibaresini koydunuz.Türkçeye çevirirken kullandığınız bütün kelimelrin Türkçe olduğunu mu iddia ediyorsunuz o zaman?Bunun anlamı bu mudur?Şu an Türkçemizde kullanılan kelimelerin büyük bir oranı Arapça-Farsça-Latince-Moğolca kökenli kelimelerdir.Türkçe sözlüğe bakıp kelimelerin karşısında handi dilden geldiğini görebilirsiniz daha da ileri gitmek istiyorsanız Etimoloji sözlüklerinden araştırma yapabilirsiniz.Burdan hareketle sizin Türkçe çeviri dediğiniz Arapça-Farsça-Latince-Moğolca bir çeviri mi olmaktadır?Türkçe çeviri demeniz mantık dışı kendinizi yalanlamanız mıdır?Bunun mantıki çıkarsaması bu şekildeki bir düşünce midir?

 

Kuran'ın, Arapça indirdik demesi ve buna mukabil Kuran'da Arapça kökenli olmayan kelimelerin kullanılması yukardaki bir mantıkla düşünüldüğünde Arapça indirilmedi kanısına nasıl ulaştırmakta ve bu mantık kurgulamasının mantığı hengi mantık ölçülerine dayanmaktadır?

 

Arapça indirilmeyi vurgulayan ayetlere karşılık Kuran Farsça,İngilizce ya da başka bir dilde Araplara indirilmiş olsaydı hani Arapça indirdik deniyordu şeklindeki düşünceler aşikar bir halde anlam kazanırdı?

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu konuya nasil yaklasmak biraz zor oluyor...

 

Eger Araplara sorarsak Kuran ve Arapca dili hakkinda, Arap Muslumanlar bize Hakiki Kuranin yalniz Arapca dilinde oldugunu deyip, tercume edilmis Kuranlarin bir kutsalligi olmadigini derler. Butun tartismalarda, Araplar eger Arapca konusmazsan veya okumazsan, sen okudugunu anlamazsin derler. Yani, Musluman dunyasinin %85 i Arapca bilmediginden dolayi, Kurani anlayamaz ve bir Musluman olamaz gibi geliyor.

 

Arapca dilinin, Allahin tercih ettigi bir dili oldugunu kabul edersek, o kadar mantiksiz konulara girilirki, sizleri kimseler (Allah bile) kurtaramaz bu tartismadan. Docent arkadasin actigi forumun manasi, bana gore, Kuran'in Allah tarafindan "Arapca" olarak gonderildiginin sacmaligi. Bunu gostermek. Bu konuda, kendimizi sasirtmaya luzum gormuyorum. Cunku, bizlerin yalniz su siteye bakip;

 

-http://www.language-museum.com/- Lisan Muzesi

 

Dunyada 2000 de lisan oldugunu gorup, eger Allah yalniz Arapca tercih ediyorsa, bunun adeletsiz oldugunun farkina varmamak imkansiz! Allahiniz niye diger 1999 dilleri konusan milletleri ihmal edecek?

 

Inandiginiz Allah adaletsizmidir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın sayın doçent, "HAMAN" ismide ARAPÇA DEĞİL ne yapacağız şimdi...

sevgili sarıgöl

 

işte bende bunu söylüyorum

 

mesela bir kitap yazdım ve sadece türkçe kullandım dedim

 

sonrada başladım diğer dillerden araya sıkıştırmaya

 

insan sormazmı kardeş iddianla yazımın birbirini tutmuyor diye

 

keza bu kitap(kuran)ilahi demektesiniz

 

yani allah dahi

 

Sevgili doçent.

“HAMAN” ismini araya sıkıştırılmış yabancı kelime olarak almak doğru değil sebebi’de “Hiyeroglifin çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu:"Haman" ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında Hz. Musa (as) döneminde geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu.(Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien,1906, J C Hinrichs' sche Buchhandlung” şimdi “ HAMAN” ismini tarihte olduğu vermeyip "İşte Kur'an'da hata bulduk!" (haşa) denilmesimi doğru ...

Biz onların, "Ona bir insan öğretiyor!" dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir. NAHL /103

 

dedikten sonra diğer dillreden alıntı yapmaya mecbur kalmış

 

yani firdevsin/cennetin/rahmanın/kuddusün vs arabçasını yaratmamış hazır olan diğer dillerden kopya çekmiş

 

zaten ince nokta burası

 

kopyacı kim?

 

her şeyi YARATAN!!!(dilleride)yüce allahmı?!!!!!!!!!!!!!!!

 

yoksa allahı dilediği gibi kullanan muhammedmi? soru bu

 

Yaşayan dillerin birbirlerinden alıntı yapması kadar normal bir şey olmaz ve bu alıntılar zamanla o dillerin malı olur nasılki Rumca balık isimlerinin “TORİK,PALAMUT,USKUMRU” gibi ve daha binlerce kelimenin Türkçeleşmesi gibi dolayısı ile 1400 sene evvel konuşulan Arapçada “AKRABA” dillerden etkilenmiştir öbür dillerde Arapçadan etkilenmiştir ve NAHL Suresi 103. Ayeti verip, 102. Ayeti atlamak ***** bir yorumdur.

 

Şimdi NAHL- Suresi ilgili ayetleri verdikmi yoruma bile gerek olmaz.

 

102-) Kul nezzelehu ruhulkudüsi min Rabbike Bil Hakkı li yüsebbitelleziyne amenu ve hüden ve büşra lilmüslimiyn;

De ki: “O’nu, Ruh’ul Kudüs, senin Rabbinden Bil-Hakk (Hakk olarak) indirmiştir... İman edenlere sebat vermek ve müslimler için de huda (rehber) ve müjde diye”.

 

 

103-) Ve lekad na'lemü ennehüm yekulune innema yuallimuhu beşer* lisanülleziy yulhıdune ileyhi a'cemiyyün ve hazâ lisanun arabiyyun mübiyn;

Andolsun ki: “O’nu ancak bir beşer öğretiyor” demelerini biliyoruz... İlhad ederek (Hak’dan saparak) kendisine nisbet ettikleri kimsenin lisanı a’cemiy’dir (Arapçayı iyi konuşamayan; düşüncelerini anlatamayan, konuşması belirsiz)... Bu ise apaçık Arapça bir lisandır.

 

Anlaşılmıştır umarım...

sevgili sarıgöl

 

sizin efendiniz bizden 1400 evvel yaşadı

 

1400 yıl evvelki hikayelerin çoğu unutuldu

 

sizin "tabletlerden daha şimdi çözüldü bak 1400 yıl evvel kuran hamanı yazmış" dediğiniz hikayereler o zamanlar daha taze idi.

 

muhammedin bu hikayeleri diline alıp aktardığı malum

 

en azından meryem suresi ile luka incili yaratılış bab 1 karşılaştırın anlarsınız

 

Bizim Efendimiz (a.s.v.) zamanında eski mısır hikayeleri anlatıldığını nereden biliyorsun oradamı idin diye adama sorarlar, ve en azından luka İncili bab 1- Meryem Suresini örnek gösterip, sıyrılmakta iddianıza kanıt teşkil etmez yazın, neyin,ne olduğunu bilelim ona göre cevap yazalım değilmi, yoksa dilin kemiği yok, habire yaz,habire yazmak *****, sevgili doçent...

evet yaşayan diller birbirini etkiler

 

burada mesele allah isimli mitolojik varlığında bu dillerden etkilenmesi

 

sizin teferruat dediğiniz nokta aslında kuranın ne olduğunu en aydın noktası(kuran insan yazması)

 

düşününki insan hücresinin içerisine gen haritasını yerleştirecek kadar külli ilim sahibi allah!!kuranı yazarken arabça diyor fakat en büyük ismi allah dahi arapça değil!!

bun ne yaman çelişki bay allah?

 

siz henüz inandığınız allah isimli tanrının gücünü ilmini!!!bilmiyorsunuz muhterem

Samuel- İsmail, David-Davut, Türkiye-Turkey, Egiypt- Mısır,London- Londra, Mart- Maerz (Almanca), mars (Fransızca), maris (Arapça),marzo (İspanyolca),marzo (İtalyanca),march (İngilzce) vs vs, burada binlerce örnek verilebilir (dillerin benzerliği )fakat “ALLAH c.c.” İsmi Kuran'da tanımlanan tek ve benzersiz ilahın adı. Allah adı, Allah'ın zatını (Zat-i Akdes, En Kutsal Öz) içermesi dolayısıyla, bütün sıfatlarını ve En Güzel Adlar'ın (Esma-ül Hüsna) ifade ettiği anlamları da içerir. Diğer adları, yalnızca ad almış durumlarını (müsemma) içerirler, sıfatlarını içermezler. Bu nedenle "Allah" adı İslam'daki Uluh-iyetin, özel adıdır (ismi hâss). Müslümanlar, Allah lafzının ardından Celle Celaluhu (c.c.) veya Teala (Yüce) gibi övücü sözler kullanırlar. İsim, ifade ettiği ilâhî manasıyla yalnız Allah'a aittir ve hiçbir kelime bu ismin manasını ve muhtevasını ifade gücüne sahip değildir. Bu isim başkası için de kullanılamaz. Allah, Yüce yaradanın zâtiyetini temsil eden ismidir. Etimolojik olarak Allah kelimesinin bağlantıları tanınan kurallara uymaz. Menşei itibarı ile eski bir lîsandan mı Arapçâ ya intikâl ettiği, yoksa Arapça'da mı var olduğu çok tartışılmıştır. Allah kelimesine harfi târif (Artikel) ve bağlantı harfleri de birleştirilemez. Bu nedenle El-ilâh'dan geliştiği düşünülemez. Allah kelimesi Arapça gramer olarak kesinlikle çoğullaştırılamaz. Allah (c.c.) kelimesi Arapça'da bile etimolojik olarak bir yere oturtulamaz, tıpkı temsil ettiği zâtiyet gibi tamamen özel bir kelimedir ve bizzat Cenab-ı Hak tarafından Arapça'ya özel kalıp olarak nakşedilmiştir. Dolayısı ile Arapça ile akraba olan dillerde de ilah kelimesi İbranice tanrı anlamına gelen Eloah , Keldanice Alaha laha ya da Aramice Elāhā Süryanice Alāhā denir dolayısı ile “ALLAH c.c.” Kâinatın ve kâinatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan tek varlık, ibâdet edilmeye lâyık tek Rab, Mevlâ, Huda'ya ait özel isim. En yüce varlık olarak inanılan, bütün kemâl sıfatları şahsında bulunduran ve her türlü noksan sıfatlardan uzak olan gerçek Ma'bud. Varlığı zorunlu olan tek yaratıcıya ait yüce bir isim. Bu isimle çağrılan bir başka varlık olmamıştır, olmayacaktır da...

 

:)

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

merhaba müslümanlar

 

anlamadığınız anlamak istemediğiniz nokta şu

 

defaat ile tekrar ettim

 

allah isimli mitolojik ilah tüm evreni ve tüm dilleri yarattım diyor

 

kuran isimli kitabıda arapça indirdim diyor

 

soru şu

 

allah kuranda diğer dillereden karışan kelimelerin arapçasını yaratamayacak kadar zayıfmı

 

ben bir insan olarak sorarım

 

ilahi olduğu bildirilen bir kitapta ilah diye anılan varlığın kelimelerine dikkat ederim

 

neden bay allah başka dillerden kapılan kelimeleri kullandı

 

neden arap arapçasına yeni kelime yaratmadıda(mesela allahça)var olan diğer dillerden alıntı yaptı

 

aslında alıntıyı yapan kim

 

allahmı

 

muhammedmi?

 

keza

 

Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, İranlı Selman kimdir?

 

"And olsun ki biz, onların:'O'na (Muhammed'e) bir insan öğretiyor kesinlikle.' Dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kimsenin dili yabancıdır. Buysa (Kur'an), apaçık bir Arapça'dır."(Nahl, ayet:103)

 

 

Yukarıdaki ayette, Muhammed'e öğreticilik ettiği söylenen kimsenin, "Arap olmadığı, yabancı olduğu" belirtiliyor.

 

Yunanlı Bel'am, Yaiş..

 

Kimilerine göre, Muhammed'in öğretmeni, bir Yunanlı köleydi. Bel'am adında bir köle.

 

İbn Abbas anlatıyor:

 

"Peygamber, Mekke'de köle olan birine öğretimde bulunuyordu. Yabancıydı. Puta tapardı. Adı da Bel'am'dı. Peygamberin yanına girişinde ve çıkışında putataparlar görüyorlardı. 'Muhammed'e her şeyi öğreten Bel'am'dır..' diye konuştular." (Bkz. Taberi, Cami'ul-Beyan, 14/119)

 

Ya da Yaiş'ti üzerinde durulan köle. Bel'am için söylenen, Yaiş için de söyleniyordu. "Yaiş, Muhammed'e öğretmenlik yapıyor" deniyordu. (Bkz. Aynı yer)

 

Ya da, Muhammed'e öğreticilik eden köle, Cebr'di. (Bkz. Aynı yer)

 

Ya da, Yemenli CEBR, YESSAR, ADDAS.

 

 

Ayetteki Cevap

"Muhammed'e öğreten Tanrı değil, insandır.." diyenlere, ayette verilen cevap ne ölçüde doyurucu?

Cevap, yukarıda verilen ayetin anlamında da görüleceği gibi şöyle:

 

Muhammed'e öğrettiği söylenen kişi, Arab değildir, yabancı biridir. Kur'an'sa apaçık Arapça'dır. Öyleyse, Muhammed'e sözü edilen kişi ögretmiş olamaz.

 

Oysa, Arapça'yı bilen yabancı biri de Muhammed'e "eskilerin söylencesi"nden, "Tevrat"tan, "Incil"den, başka "kutsal metin"lerden birtakım "bilgiler" verebilirdi. Ileri sürülen de bu. Muhammed, aldığı bilgileri, Arapça kalıplara döküp, kendi uslubu içinde sunmuş olamaz mıydı? Kaldı ki, "apaçık Arapça" diye nitelenen Kur'an'da; Yunanca, Süryanca, Ibranca, Koptça.. gibi dillerden birçok sözcük bulunduğunu, müslüman incelemeciler bile örnekleriyle yazıyor. (Bkz. Suyuti, el Itkan Fi Ulumi'l-Kur'an, Arapça, Mısır, 1978, 1/178-185)

 

 

Kur'an'da bu denli değişik yabancı sözcüklerin bulunması da "Muhammed'e yabancının (ya da yabancıların) bilgi verdiği, öğrettiği" yolundaki savı desteklemez mi?

 

 

Muhammed'e bir yabancının ya da yabancıların yanında, bir ya da birkaç Arap da ögretmiş olabilir.

İslam için çok önemli bir kaynak, "Müseyime"dir.

 

Müseylime, müslimcik demektir. Müslümanlar, onu küçümsemek için böyle demişler, ayrıca da "kezzab" yani "çok yalancı" demeyi uygun görmüşlerdir. Müslümanların bir sövgüsüdür bu. Anlaşılıyor ki, onun kendi adı "Müslim"di. Bu adı taşımış olması çok önemlidir. "Islam" ve "müslim" sözcüklerinin kaynağına götürür niteliktedir.

 

 

Müslümanlarca sövülen, aşağılanan bu kişiye, "Rahman", "Yemame Rahmanı (Yemameli Rahman" da deniyordu. Yani adam aslında böyle ünlüydü. Bu da çok ilginç.

 

Bir başka ilginç olan da, Mekke'lilerin, Muhammed'e söyledikleri şu sözler:

"Bize ulaşan bilgiye göre, sana öğreten (Tanrı değil), Yemame'deki şu adamdır. Rahman denen adam. Tanrı'ya ant içerek söyleriz ki, biz Rahman'a inanmayız." (Bkz. Ibn Ishak, Siyer, tahkik ve ta'lik: Muhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254)

 

 

Mekkeli'lerin bu söyledikleri nedensiz miydi?

Müseylime, daha doğrusu "Müslim", bir başka adıyla "Rahman", Yemame'nin Hanifeoğulları kabilesindendi.

Ilgiç üç ad: "Müslim", "Hanife", "Rahman".Bu adlar, hele ilk ikisi bir araya gelince daha da ilginçlik kazanıyor: Kur'an'da islam inanırlarının, "müslim"lerin "ad babası" olarak tanıtılan Ibrahim (bkz.Hacc,ayet:78) için hem "Hanif" hem de "Müslim" denir. (Bkz.Bakara:135; Ali Imran:67,95; Nisa:125; En'am:161; Nahl:120,123.)

 

"Peygamber" olarak yer alan Ibrahim, kısa anlamı ile "yıldız tapımı" demek olan Sabiilik Dini'nin "peygamberi"ydi. Islam kaynaklarından yaptığım incelemelerden vardığım sonuç bu. Muhammed de ilk ortaya çıktığında Sabii olarak niteleniyordu. (Bkz.Buhari,e's-Sahih,Kitabu't Teyemmüm,/6,c.1,s.89) Sabii'liğin dili Süryanca'ydı. "Allah", "Kur'an", "Furkan", "kitab", "melek" ve daha bir çok sözcük gibi "Islm", "müslim", "hanif", ve "Rahman" da bu dilden geliyordu. (Bkz.Aziz Günel,Türk Süryaniler Tarihi,Diyarbakır,1970,s.46-48;Suyuti el Itkan,1/180-184;Doğubilimci Arthur Jeffery,The Foreign Vocabulary of the Quran,Kahire,1938,s.12 ve ötk.)

 

Yine benim incelemelerimden vardığım sonuca göre: Yıldız tapımı, "Sabiilik" adı altında, Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine de kaynaklık eden bir din olarak kurumlaşırken, özellikle Ortadoğu'da "Müslimler"i ve "Hanifler"i içine alıyordu. Önce, "Müslimler" vardı, sonra "Hanifler" kolu meydana geldi.

 

Ibrahim, bu kolun "peygamberi"ydi. Işte, "Yemame Rahmanı" diye ünlü "Müslim (Müseylime)" ve ondan çok şey öğrendiği anlaşılan Muhammed de bu kola bağlıydı. (Sabiilik konusunda geniş bilgi için, bkz. Eren Kutsuz-Turan Dursun, 'Saçak Dergisi', Subat 1988, sayı 49.)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

merhaba müslümanlar

 

 

Bay doçent.

Yukardaki sizden alıntı yazı " MERHABA MÜSLÜMANLAR" Arapçamı,Türkçemi...

 

 

anlamadığınız anlamak istemediğiniz nokta şu

 

defaat ile tekrar ettim

 

allah isimli mitolojik ilah tüm evreni ve tüm dilleri yarattım diyor

 

kuran isimli kitabıda arapça indirdim diyor

 

soru şu

 

allah kuranda diğer dillereden karışan kelimelerin arapçasını yaratamayacak kadar zayıfmı

 

ben bir insan olarak sorarım

 

ilahi olduğu bildirilen bir kitapta ilah diye anılan varlığın kelimelerine dikkat ederim

 

neden bay allah başka dillerden kapılan kelimeleri kullandı

 

neden arap arapçasına yeni kelime yaratmadıda(mesela allahça)var olan diğer dillerden alıntı yaptı

 

Bay doçent.

 

Size yapılan izahat "İNSAN" olarak anlaşılabilir "TÜRKÇE" ile yapılıyor ve Türkçemizin içinde binlerce "TÜRKÇELEŞMİŞ" kelime

var her lisanda olduğu gibi üstelik " İNSAN" kelimesi bile Arapça, sonra yazdığın şu yazı bile ( neden arap arapçasına yeni kelime yaratmadıda(mesela allahça)var olan diğer dillerden alıntı yaptı) olay "ALLAH c.c" MUCİZESİDİR...

Nasılmı; Filolojiye, dil mevzuuna alâka duysun veya duymasın her insanın aklına zaman zaman "Dil acaba nasıl doğmuştur, dünyada en eski dil hangisidir?" soruları takılmıştır. Yine hemen hemen her insan "Diller tek bir kaynaktan mı, yoksa başka başka kaynaklardan mı gelişmiştir? " sorusuna cevap aramıştır ve bu mevzu filolojinin de (dilbilim) temel meselelerinden biri olmuş, yıllardan beri bir çok filolog bu sorulara cevap bulmaya çalışmıştır.

Son senelerde bu mevzuda yapılan en enteresan araştırmalardan biri Richard Fester'in yaptığı çalışmadır. Richard Fester 25 senedir 200 muhtelif dünya dili üzerinde incelemeler yapmış ve bu dillerdeki ortak kelimeleri tesbit etmeye çalışmıştır. Bu çalışmada kendisine 30 filolog yardımcı olmuştur. Fester ve arkadaşlarının modern filolojinin metodlarına uygun olarak yaptığı incelemeler, birbirleriyle ilgisi yokmuş gibi görünen muhtelif dillerin , müşterek tarafları olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.

Bu çalışmalarda Fester'in bilhassa kelimeler arasındaki ses benzerlikleri dikkatini çekti. İlk olarak coğrafik isimleri ele aldı. Bunun neticesinde diller arasında inşanı şaşırtan bir benzerlik meydana çıkıyordu: Federal Almanya'da Ren nehri vardı. Fransa'da Rhone, Garonne ve Roanne, İtalya'da Reno, Norveç'te Rena, İsveç'te ise Ronne nehri bulunuyordu. Burada isimlerden başka bir müşterek taraf ta bunların hepsinin akarsu oluşudur. Verilen misâllerin tamamının Hint-Avrupa dilleri ailesine ait olduğu düşüncesi ileri sürülebilir. Fakat yapılan araştırmalar, Hint-Avrupa dilleri ailesine girmeyen dillerde de buna benzer isimlerin olduğu gerçeğini ortaya koydu. Meselâ, Amerika'da Washington yakınlarında bir nehrin ismi Kızılderili dilinde Raanoke'dir. Buradaki Mepucha yerlileri "çağıldamak, akmak" kelimesini rinun ile karşılamaktadırlar. Bu kelime Almanca'da rinnen'dir. Binlerce kilometre uzaklıkta Hindistan'da buna rina, Tibet'te ran, Japonya'da ryu Afrika'da baharini denmektedir.

Richard Fester'in tesbitlerine göre Japonlar, Amerika yerlileri ve Afrikalılar birbirleriyle münasebet kurmayan topluluklardır. Fakat bu kavimler nehri ve onunla alâkalı "akmak, çağıldamak" kelimesini aynı şekilde ifade etmektedirler.

 

Fester'e göre genç kadını ifade eden kelime ise bu mevzuda ayrı bir delildir. İskoçya'da genç kadına cwen denmektedir. Kuzey Germenler'de Kwinn, İngilizce'de queen, Ortaçağ Almanya’sında ise kvenne denirdi. Grekçe'de kadın gyne kelimesiyle anlatılır. Indo-Germen dil gruplarına girmeyen Baskca'da Gune ve Norveç dilinde Kuna kelimesiyle ifade edilir. Asıl şaşırtıcı olan Peru'daki Inkalar'da kadın Kuna, Avustralya'da 40.000 seneden beri yasayan yerlilerin dilinde Guna diye adlandırılır.

 

Bay doçent.

Görüldüğü üzere "DİL'İN" menşei KUR'AN'da yazdığı üzere "Siz aynı anne babanın çocuklarısınız. " Ve başka diller dediğin'de

"ALLAH'cadır" kökenide bir üstelik.

 

not. Cumaya gidiyorum,devam ederiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

merhaba sarı göl

 

 

Bay doçent.

Yukardaki sizden alıntı yazı " MERHABA MÜSLÜMANLAR" Arapçamı,Türkçemi...

 

sevgili sarıgöl

 

yine aynı hataya düştünüz

 

beni sürekli yüce!allahınızla mukayese ediyorsunuz

 

bana sürekli türkçe içindeki yabancı kelimelerden bahis ediyorsunuz

 

ben insanım

 

mükemmel olmayan kusurlu bir varlığım

 

fakat sizin ilahınız al-ilah sizin alatımınızla mükemmel bir varlık

 

yani bu tarz konularda arapça dedi ise arapça olmalı değilmi

 

yani hiç bir şeye ihtiyaç duymayan her şeyin ihtiyaç duyduğu ilah'! buna ihtiyaç duymamalı değilmi

 

birde şu konu var

 

kuran anlatımı ile

 

"And olsun ki biz, onların:'O'na (Muhammed'e) bir insan öğretiyor kesinlikle.' Dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kimsenin dili yabancıdır. Buysa (Kur'an), apaçık bir Arapça'dır."(Nahl, ayet:103)

 

burada allah neden bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissetti

 

mantık şuki bir kimse arapçayı bilmesede kendi dilini bilen bir arap olabilir değilmi bu sayede anlatımlar hatta arapçada olmayan başka dilde olan bir çok kelime bu anlatımla

 

AP AÇIK ARAPÇA olan kurana sızabilir değilmi?

 

hali hazırda sızdığı gibi

 

birde son soru

 

Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, İranlı Selman kimdir?

 

araştırdınızmı?

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili sarıgöl

 

yine aynı hataya düştünüz

 

beni sürekli yüce!allahınızla mukayese ediyorsunuz

 

bana sürekli türkçe içindeki yabancı kelimelerden bahis ediyorsunuz

 

ben insanım

 

mükemmel olmayan kusurlu bir varlığım

 

fakat sizin ilahınız al-ilah sizin alatımınızla mükemmel bir varlık

 

yani bu tarz konularda arapça dedi ise arapça olmalı değilmi

 

yani hiç bir şeye ihtiyaç duymayan her şeyin ihtiyaç duyduğu ilah'! buna ihtiyaç duymamalı değilmi

 

Bay doçent.

 

Dikkat ediyorum,size yazdığım cevabi yazıları, sanki yazılmamış gibi yaparak, devam ediyorsunuz,üstelik şu yazdığınız (beni sürekli yüce!allahınızla mukayese ediyorsunuz) “HAŞA SÜMME HAŞA” yazaraktanda olayı ***** ediyorsunuz.

 

Arap dili, Sami dil ailesindendir. Arap dili kelime açısından en zengin dillerdendir. Sadece bir ciltlik Larus sözlüğünde 53.500 Arapça kelime vardır. Cahiliye dönemi şairi Antere’nin 80.000 kelime kullanarak şiirlerini nazmettigi söylenir. . Ayrıca aynı manadaki farklı kelimelerin bol olması o dilin zenginliğinin ve kendini ifade etme özgürlüğünün kanıtıdır. Araplarda mesela deve çöle en uygun vazgeçilmez bir binek olduğu için onunla ilgili binlerce kelime mevcuttur. Arapça’nın diğer dillerden ayrılan yönü de; birçok yöresel lehçesiyle halk arasında konuşmada farklılık göstermesidir. Kur’an’ın yedi kıraat üzerine oluşu da bu sebeptendir. Ancak İslam’ın yayılması sebebiyle Arapça konuşan milletlerin sayısı arttıkça, lehçelerin (Ammice: dile kolay gelen şekilde gramer kurallarına uymadan konuşmak) de sayısı artmıştır. Yani Arapça’nın klasik ve modern diye ayrımı söz konusudur. Yazı ve güzel konuşma dili olan Fasih Arapça (Doğru Arapça)’nın bozulmadan asırlarca canlı kalmasını Kur’an’a borçluyuz.

Arapça, günümüzde Birleşmiş Milletler’deki beş resmi dilden biri kabul edilmiştir. Stratejik dil olarak da son zamanlarda Arapça öğrenmeye dünya genelinde talep artmıştır. Şimdi durum bu , ARAPÇA diye bir dil var ve mükemmel, üstelik yaşayan her dil birbirinden kelime alır, sizin yazdığınız (yani bu tarz konularda arapça dedi ise arapça olmalı değilmi) yoksa “KUR’AN” Latincemi,Yunancamı,Süryanicemi, Aramcamı, İbranicemi ne dersiniz, hiç bir şey diyemezsiniz, sebebide “KUR’AN APAÇIK ARAPÇADIR”.

 

birde şu konu var

 

kuran anlatımı ile

 

 

ALINTI

"And olsun ki biz, onların:'O'na (Muhammed'e) bir insan öğretiyor kesinlikle.' Dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kimsenin dili yabancıdır. Buysa (Kur'an), apaçık bir Arapça'dır."(Nahl, ayet:103)

 

 

burada allah neden bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissetti

 

 

Olay aynen şu, nasılki siz ve sizin gibi 21. yüzyıl inanmayan “İNSANI” 1400 sene evvelinin cahiliye insanından farkı yok,nakarat aynı ve Nahl Ayet 103’de kendince yorum ve kurgulayıp öyle servis ediyorsunuz, olayın aslı şu.

 

NAHL; 102-) Kul nezzelehu ruhulkudüsi min Rabbike Bil Hakkı li yüsebbitelleziyne amenu ve hüden ve büşra lilmüslimiyn;

De ki: “O’nu, Ruh’ul Kudüs, senin Rabbinden Bil-Hakk (Hakk olarak) indirmiştir... İman edenlere sebat vermek ve müslimler için de huda (rehber) ve müjde diye”.

 

 

103-) Ve lekad na'lemü ennehüm yekulune innema yuallimuhu beşer* lisanülleziy yulhıdune ileyhi a'cemiyyün ve hazâ lisanun arabiyyun mübiyn;

Andolsun ki: “O’nu ancak bir beşer öğretiyor” demelerini biliyoruz... İlhad ederek (Hak’dan saparak) kendisine nisbet ettikleri kimsenin lisanı a’cemiy’dir (Arapçayı iyi konuşamayan; düşüncelerini anlatamayan, konuşması belirsiz)... Bu ise apaçık Arapça bir lisandır.

Kur’an’ın Arapça olmadığına itirazı olan varmı,” YOK” .

 

AÇIKLAMA; Elbette biliyoruz onlar, o kâfirler "Kur'ân'ı ona muhakkak bir insan öğretiyor" diyorlar. Yani Kur'ân'ı Muhammed'e Ruhü'l-Kudüs indirmiyor, şüphesiz bir insan ona öğretiyor, diyorlar. Böyle demeleri, bir defa şimdiye kadar bir insandan eğitim ve öğrenim görmediğini itiraf etmeleri ve "kendisi uyduruyor" demelerini yalanlıyor. "Ona bir insan öğretti" diyemiyorlar. Yani Hz. Peygamberin peygamberliğini ilan etmeden önce; ne gizli, ne açık bir kimseden okuyarak ders almadığnı herkes bildiğinden dolayı, hiç kimseyi aldatamayacak olan öyle bir iddiaya cesaret edemiyorlar. Fakat gördükleri olağanüstü durum karşısında bunu bahane ederek diyorlardı ki: "Bu şimdiye kadar hiçbir öğrenim ve eğitim görmediği için bunu kendisi yapamaz. Okuma-yazma bilmeyen birisinin böyle bir kitap hazırlayabileceğini akıl kabul etmez. Muhammed'i şimdi kesinlikle birisi eğitiyor". Fakat Allah'ın onu eğittiğine inanmak istemiyorlar da, şüphesiz bir insan onu eğitiyor diyorlar. Bu Kur'ân'ı ona bir insan yapıveriyor, o da ondan öğrendiklerini Allah sözü diye satmak istiyor, şeklinde iftira ediyorlar.

 

Anlaşılmıştır...

mantık şuki bir kimse arapçayı bilmesede kendi dilini bilen bir arap olabilir değilmi bu sayede anlatımlar hatta arapçada olmayan başka dilde olan bir çok kelime bu anlatımla

 

AP AÇIK ARAPÇA olan kurana sızabilir değilmi?

 

hali hazırda sızdığı gibi

Valla yazdığın yazı “mantık” kurallarına uymuyor sevgili doçent, nedenmi, şundan; (mantık şuki bir kimse arapçayı bilmesede kendi dilini bilen bir arap olabilir değilmi) neymiş; bir kimse Arapçayı bilmesede, kendi dilini bilen, bir Arap olabilirmiş “KENDİ DİLİNİ BİLEN BİR ARAP OLABİLİRMİŞ” sayın doçent Kur’an’ın Arapça olduğunu kabul ettiğini var sayıyorum bu yazdığından yanlız yabancı kelimeler kaldı (güya) buraya yazmıyacağım, topikteki öbür yazılarımı oku ve olayı çöz...

 

birde son soru

 

 

ALINTI

Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, İranlı Selman kimdir?

 

 

araştırdınızmı?

 

saygılar

 

 

"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)

 

 

"O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?" (Enbiya Suresi, 30)

 

"O (Allah) gökleri ve yeri yoktan var edendir." (Enam Suresi, 101)

 

Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, İranlı Selman’ın teleskopları varmıydı, veya yukardaki Ayetlerde yabancı bir kelime varmı sayın doçent ne dersiniz, yoksa bu sayılan İnsanlarmı bu bilgilere vakıfmış muhterem...

Saygılar...

 

;)

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

merhaba sarıgöl

 

sizin için üzülüyorum

 

tevratı okursanız veya daha eski ve mitolojik inançları sizin bu yazdıklarınızı yeri göğü genişletme konusunu çok daha ayrıntılı görürsünüz

 

 

yazdıklarınızı çok iyi okuyorum

 

sadedce aynı nakarat tekrar ediliyor

 

neyse

 

siz inancınızla mutlu olun

 

bir gün sizde bizim yanımıza geleceksiniz

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MERHABA SARIGÖL

 

Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, İranlı Selman’ın teleskopları varmıydı, veya yukardaki Ayetlerde yabancı bir kelime varmı sayın doçent ne dersiniz, yoksa bu sayılan İnsanlarmı bu bilgilere vakıfmış muhterem...

Saygılar...

 

 

HİNT MİTOLOJİSİ YARATILIŞ ANLATIMI

 

Tanrı, kozmik bir sudan göğü ve yeri yaratıyor. Aynı zamanda İndra'yı bu sudan var ediyor. İndra, Sama adlı bir içkiyi içerek güçleniyor, öyle büyüyor, genişliyor ki, bitişik olan gök ve yer ayrılılarak birbirinden uzaklaşıyor. Arayı da İndora kaplıyor. Bu arada diğer Tanrılar yaratılıyor. İnsanın nasıl yaratıldığı belli değil.

 

S.N. Kramer, Mythologies of Ancient World içinde W. Norman Borew, 'Mythology of İndia."

 

 

ÇİN YARATILIŞ EFSANESİ

 

Bu kaynak MS 3. yüzyılda yazılmış. Gök ve yer bir tavuk yumurtası gibi bir arada. Bundan Pan-ku çıkıyor. 18 bin yıl sonra bu dağılıyor. Parlak ve ışıklı olan göğü, ağır ve karanlık olan yeri meydana getiriyor. Tekrar 18 bin yıl geçiyor, gök her gün on ayak yukarı çıkıyor, yer her gün on ayak sıklaşıyor.. Bunların arasındaki Pan-ku da her gün on ayak genişliyor. Böylece gök ve yer arası bugünkü uzaklığa ulaşıyor.

 

Derk Badde, "Myths of Ancient World"

 

 

JAPON MİTOLOJİSİNDE YARADILIŞ

 

Başta yağdan bir okyanus var. Bundan kamışa benzer bir nesne fırlıyor. Buna Tanrı adı veriliyor. Arkadan kadın, erkek çift çift Tanrılar oluşmaya başlıyor. Fakat hepsi yok oluyor. Sonuncu çift, İzanagi erkek ve İzanami kız kardeşler yok olmuyorlar. Onları meydana getiren Tanrının emri üzerine gökyüzü köprüsü üzerinde duruyorlar. Ellerindeki mücevherli göksel bir kılıcı uçsuz bucaksız tuzlu suyun içine daldırıyorlar. Suyu karıştırarar koyulaştırıyorlar. Kılıcın ucundan damlayan su okyanusta Onogora adasını meydana getiriyor. Bu çift adaya iniyor ve adayı ülkenin orta direği yapıyorlar. Bu çiftin birleşmesinden birçok ada oluşuyor, çeşitli Tanrılar, denizler, dalgalar, dağlar meydana geliyor. Tanrıça İzanami'nin sol gözünden Güneş Tanrıçası, sağ gözünden Ay Tanrısı oluşuyor.

 

SÜMER YARATILIŞ EFSANESİ

 

İlk olarak her taraf büyük bir su idi. Bu suyun Nammu adında bir Tanrıçası vardı. Bu Tanrıça gök ile yeri kaplayan Evren dağını doğurdu. Bu dağın tepesi gök, alt kısmı yerdi. Gök Tanrısı An ve Yer Tanrıçası Ki'nin birleşmesinden oğulları Hava Tanrısı Enlil meydana geliyor. Enlil gök ile yeri ayırıyor. An göğü, Ki de Enlil ile yeri alıyor. Enlil ile Bilgelik ve Suların Tanrısı Enki, yeri, bitkiler, ağaçlar sular ve hayvanlarla donatıyor.

 

TEVRAT YARATILIŞ EFSANESİ

 

Dünyanın Yaratılışı

 

BÖLÜM 1

 

Yar.1: 1 Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

 

Yar.1: 2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.

 

Yar.1: 3 Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu.

 

Yar.1: 4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.

 

Yar.1: 5 Işığa "Gündüz", karanlığa "Gece" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

 

Yar.1: 6 Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu.

 

Yar.1: 7 Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.

 

Yar.1: 8 Kubbeye "Gök" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.

 

Yar.1: 9 Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu.

 

Yar.1: 10 Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

 

 

FENİKE YARATILIŞ DESTANI

 

Başlangıçta çetin bir rüzgarla kaos vardı. uzun süre sonra bu ikisi birbirine karıştı ve yumurta biçiminde bir kitle meydana geldi. Bu da ortadan ayrıldı. Gök, yer, yıldızlar ve hayvanlar böylece yaratılmış oldu.

 

 

SEVGİLİ SARIGÖL

 

BU İNSANLARINDA TELESKOPLARI YOKTU

 

FAKAT MUHAMMEDDEN BİNLERCE YIL EVVEL BU HİKAYLERİ SÖYLEDİLER

 

SAYGILAR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

devam edelim

 

eski türklerin yaratılış destanı

 

YERİDİNG PÜTKENİ

(Yerin Yaratılışı)

 

Herşeyden önce su vardı. Yer, ay, gök, güneş yoktu. Tanrı (Kuday) ile Kişi vardı. İkisi de birer kara kaz gibi su üzerinde uçuyorlardı.

 

Tanrı bir şey düşünmüyordu. Kişi, yel çıkarıp suyu dalgalandırdı; Tanrı'nın yüzüne su sıçrattı. Bunu yapınca da kendisinin Tanrı'dan güçlü olduğunu sandı; daha yüksekte uçmak istedi. Ama uçamadı; suya düşüp dibe battı. Boğulmak üzereydi. "Bana yardım et!" diye bağırıp Tanrı'dan yardım istedi.

 

Tanrı "Yukarı çık!" dedi, o da sudan çıkıverdi. Sonra Tanrı, "Sağlam bir taş olsun!" dedi. Suyun dibinden bir taş yükseldi. Tanrı ile Kişi, taşın üzerine oturdular. Tanrı, Kişi'ye "Suya dal, suyun dibinden toprak çıkar!" diye buyruk verdi. Kişi, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirdi. Suyun dibinden çıkardığı toprağı Tanrı'ya götürdü.

 

Tanrı, Kişi'nin getirdiği toprağı suyun üzerine serperken "Yer olsun !" diye buyurdu. Buyruk yerine geldi, yeryüzü yaratıldı.

 

sevgili sarı göl

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili doçent.

 

 

 

HAŞR ; 22.O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur.

23.O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam'ır; Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir.

24.O Allah ki, Yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.

 

 

 

 

merhaba sarıgöl

 

sizin için üzülüyorum

 

tevratı okursanız veya daha eski ve mitolojik inançları sizin bu yazdıklarınızı yeri göğü genişletme konusunu çok daha ayrıntılı görürsünüz

 

"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilen ve diğer peygamberlere Rableri tarafından verilene iman ettik. Onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz de Allah'a teslim olanlarız, deyin" (el-Bakara, 2/136)

 

Benim için üzüldüğünüze, ?ÜZÜLDÜM? bende size ?İBRET? nazarı ile bakmaktayım.

 

 

 

yazdıklarınızı çok iyi okuyorum

 

sadedce aynı nakarat tekrar ediliyor

 

neyse

 

siz inancınızla mutlu olun

 

bir gün sizde bizim yanımıza geleceksiniz

 

 

Yazdıklarımı okuduğunuza memnun oldum,üstelik ?ARAPÇA? yı kabul ettiğinizede, ben inancımla mutluyum ?ELHAMDULİLLAH? fakat! Sizin yanınıza geleceğim fikri,tamamen absürd bir düşünce sebebide, (ateist) düşüncenin fikri neki,zikri olsun

 

HİNT MİTOLOJİSİ YARATILIŞ ANLATIMI

 

Tanrı, kozmik bir sudan göğü ve yeri yaratıyor. Aynı zamanda İndra'yı bu sudan var ediyor. İndra, Sama adlı bir içkiyi içerek güçleniyor, öyle büyüyor, genişliyor ki, bitişik olan gök ve yer ayrılılarak birbirinden uzaklaşıyor. Arayı da İndora kaplıyor. Bu arada diğer Tanrılar yaratılıyor. İnsanın nasıl yaratıldığı belli değil.

 

S.N. Kramer, Mythologies of Ancient World içinde W. Norman Borew, 'Mythology of İndia."

 

Diğer tanrılarda ? İNEK? gözükmüyor,sebebi ne olaki. (isteyen,istediği gibi inanır).

Ve İnsan olmadan, kim neye,nasıl,inanacak.

 

 

 

ÇİN YARATILIŞ EFSANESİ

 

Bu kaynak MS 3. yüzyılda yazılmış. Gök ve yer bir tavuk yumurtası gibi bir arada. Bundan Pan-ku çıkıyor. 18 bin yıl sonra bu dağılıyor. Parlak ve ışıklı olan göğü, ağır ve karanlık olan yeri meydana getiriyor. Tekrar 18 bin yıl geçiyor, gök her gün on ayak yukarı çıkıyor, yer her gün on ayak sıklaşıyor.. Bunların arasındaki Pan-ku da her gün on ayak genişliyor. Böylece gök ve yer arası bugünkü uzaklığa ulaşıyor.

Derk Badde, "Myths of Ancient World"

JAPON MİTOLOJİSİNDE YARADILIŞ

 

Başta yağdan bir okyanus var. Bundan kamışa benzer bir nesne fırlıyor. Buna Tanrı adı veriliyor. Arkadan kadın, erkek çift çift Tanrılar oluşmaya başlıyor. Fakat hepsi yok oluyor. Sonuncu çift, İzanagi erkek ve İzanami kız kardeşler yok olmuyorlar. Onları meydana getiren Tanrının emri üzerine gökyüzü köprüsü üzerinde duruyorlar. Ellerindeki mücevherli göksel bir kılıcı uçsuz bucaksız tuzlu suyun içine daldırıyorlar. Suyu karıştırarar koyulaştırıyorlar. Kılıcın ucundan damlayan su okyanusta Onogora adasını meydana getiriyor. Bu çift adaya iniyor ve adayı ülkenin orta direği yapıyorlar. Bu çiftin birleşmesinden birçok ada oluşuyor, çeşitli Tanrılar, denizler, dalgalar, dağlar meydana geliyor. Tanrıça İzanami'nin sol gözünden Güneş Tanrıçası, sağ gözünden Ay Tanrısı oluşuyor.

 

SÜMER YARATILIŞ EFSANESİ

 

İlk olarak her taraf büyük bir su idi. Bu suyun Nammu adında bir Tanrıçası vardı. Bu Tanrıça gök ile yeri kaplayan Evren dağını doğurdu. Bu dağın tepesi gök, alt kısmı yerdi. Gök Tanrısı An ve Yer Tanrıçası Ki'nin birleşmesinden oğulları Hava Tanrısı Enlil meydana geliyor. Enlil gök ile yeri ayırıyor. An göğü, Ki de Enlil ile yeri alıyor. Enlil ile Bilgelik ve Suların Tanrısı Enki, yeri, bitkiler, ağaçlar sular ve hayvanlarla donatıyor.

 

FENİKE YARATILIŞ DESTANI

 

Başlangıçta çetin bir rüzgarla kaos vardı. uzun süre sonra bu ikisi birbirine karıştı ve yumurta biçiminde bir kitle meydana geldi. Bu da ortadan ayrıldı. Gök, yer, yıldızlar ve hayvanlar böylece yaratılmış oldu.

 

"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)

 

 

"O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?" (Enbiya Suresi, 30)

 

"O (Allah) gökleri ve yeri yoktan var edendir." (Enam Suresi, 101)

 

?Bütün kainatı insan için, insanı kendim için yarattım.? (Hadis).

 

Fark,farkedenlerce anlaşılır...

 

 

 

SEVGİLİ SARIGÖL

 

BU İNSANLARINDA TELESKOPLARI YOKTU

 

FAKAT MUHAMMEDDEN BİNLERCE YIL EVVEL BU HİKAYLERİ SÖYLEDİLER

 

 

Doğru söze ne denir, teloskopları yoktu,üstelik dalgıç kıyafetlerinide unutmuşlar. (YERİDİNG PÜTKENİ (Yerin Yaratılışı) Tanrı bir şey düşünmüyordu. Kişi, yel çıkarıp suyu dalgalandırdı; Tanrı'nın yüzüne su sıçrattı. Bunu yapınca da kendisinin Tanrı'dan güçlü olduğunu sandı; daha yüksekte uçmak istedi. Ama uçamadı; suya düşüp dibe battı. Boğulmak üzereydi. "Bana yardım et!" diye bağırıp Tanrı'dan yardım istedi.)

JAPON MİTOLOJİSİNDE YARADILIŞ; Başta yağdan bir okyanus var. Ellerindeki mücevherli göksel bir kılıcı uçsuz bucaksız tuzlu suyun içine daldırıyorlar. Kılıcın ucundan damlayan su okyanusta Onogora adasını meydana getiriyor. Bu çift adaya iniyor ve adayı ülkenin orta direği yapıyorlar. Bu çiftin birleşmesinden birçok ada oluşuyor, çeşitli Tanrılar, denizler, dalgalar, dağlar meydana geliyor

 

 

SÜMER YARATILIŞ EFSANESİ; İlk olarak her taraf büyük bir su idi. Bu suyun Nammu adında bir Tanrıçası vardı. Bu Tanrıça gök ile yeri kaplayan Evren dağını doğurdu. Bu dağın tepesi gök, alt kısmı yerdi. (DİKKAT? DAĞIN TEPESİ GÖK, ALT KISMI YER ) Gök Tanrısı An ve Yer Tanrıçası Ki'nin birleşmesinden oğulları Hava Tanrısı Enlil meydana geliyor. (ŞİMDİ DİKKATİNİZİ BURAYA VERİN) Enlil gök ile yeri ayırıyor. HANİ DAĞIN TEPESİ GÖK, ALT KISMI YERDİ..

 

Ne yazayım daha, inanmayanın dayanağı, mitoloji?ler olmuş tam bir ibretlik durum,hayırlı olsun, isteyen istediği gibi inanır...

 

 

"Şüphesiz, Allah katında din İslâm'dır" (Âlu İmrân, 3/19). "Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki: "Ben Allah'a yöneldim. Bana tabi olanlar da". Kendine kitap verilenlere ve okur yazarlığı olmayanlara, de ki: "İslâm oldunuz mu?" Eğer müslüman olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar" (Âlu İmrân, 3/20). "Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, onun dini asla kabul edilmeyecektir" (Âlu İmrân, 3/85). "Allah, kimi hidayete erdirmek isterse onun gönlünü İslâm'a açar" (el-En'âm, 6/125).

Gerisi teferruat...

 

Şimdi gelelim ?İNANÇSIZLARIN, İNANCINA ? bakalım eski mitolojilerle benzerlikleri varmı ve neden ?MİTOLOJİK? hikayelere bel bağladıklarına.

 

RNA ve DNA zincirlerlerini taşıyan moleküller büyük bir olasılıkla, zamanla, yanardağ işlevleri ya da derin denizlerin altındaki tektonik işlevlerle, amino asitlerin yüksek sıcaklıklarda kaynatılması ile oluşan, bugünkü hücre zarına benzeyen polimerlerin içerisine girmiş olmalıdır. (DİKKAT GİRMİŞ OLMALIDIR ?HAYALİ KURGU?). Bu ilkel hücre zarı yapısının, zaman içerisinde çeşitli elementlerin, moleküllerin katılımıyla daha organize bir hücre zarına dönüştüğü varsayılır. ( VARSAYILAN, RASLANTISAL) Derin denizlerde?de dalgıç kıyafetlerini 21. yüzyılda bıraktıklarından ?OLASILIKLARA,TAKILIYORLAR?.

 

 

Bakteri benzeri ilk yapılar o dönemde inorganik yollarla sentezlenen glukozu (başka basit şekerleri de) ve ATP?yi (adenintrifosfat) enerji kaynağı olarak kullanmaya başladılar.

 

? DİKKAT BURADA KULLANMAYA BAŞLADILAR DER?

 

İlkin hücreler çevrede daha önce yığılmış bulunan glukozu tüketince, belki de Dünya?da ilk besin krizi ortaya çıkmış, o günkü canlıların büyük bir kısmı ortadan kalkmıştır.

 

?BAK,BAK DÜNYADA BESİN KRİZİ ÇIKMIŞ, HEMDE GLİKOZLU?.

 

İlkel hücreler, hayvan ve bitki hücreleri niteliği kazanana dek, DNA tek zincirli çember formdaydı. Ancak daha fazla kalıtsal bilgi zincire eklenince DNA kendini eşleyemeyecek uzunluğa ulaştı. Bir rastlandı sonucu.

 

? BAK RASLANTI SONUCU?.

 

Daha sonra gerçekleşen bir sürü olayla hücre içerisine yeni bir kesecik girebilir ya da hücre içindeki bir organizasyonla yeni bir kesecik oluşarak, kromozomlar bu keseciğin içine girebilir. Böylece çekirdekli canlılar (ökaryotlar) oluşur.

 

? GİREBİLİR? MİŞ...

 

Kimi biyokimyacılar (J.B. Haldane, A.I. Oparin, vb.) yaşamın arzın ilkel atmosferinde başlayan kimyasal bir oluşumdan kaynaklanmış olma olasılığını ileri sürerler. Onlara göre güneşten gelen ultra-viyole gibi bir enerji, .denizlerde çözülerek bir tür ?sıcak eriyik çorba? oluşturan kimyasal bileşiklere yol açmış, bu bileşikler de sonra canlı nesnelerin temeli olan daha karmaşık molekülleri oluşturacak şekilde kendi aralarında birleşmiş olabilirdi.

 

?DİKKATLİ OKUYANLARA SUNULUR, MİTOLOJİ İLE BENZERLİKLERİ?...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

merhaba arkadaşlar

 

kuran isimli kitabın en çok zikredilen kelimelerinin araştırılması yapıldı

ve bakın kuran nasılda kendisini yalanladı

.

.

.

"Tanrı" ve "şeytan" krallıklarında önemli yerleri olan ve değişik konuları içeren başka sözcüklerden de örnekler sıralandı ve bunların da Kur'an'da. geçen önemli sözcükler oldukları halde "Arapça olmadıkları" belirtildi. Bu konularda, gerçeği bir de "sözcüklerin dilinden öğrenmek isteyen herkes, yeterince durup düşünmek zorunda bunlar üzerinde.

 

alef - (1)

ב bet, vet b, v

ג gimel g

ד dalet dÇÇ

ה he h (2)

ו vav v

ז zayin z

ח khet kh (ya da ch/h) (3)

ט tet t

י yod y (4)

ך ve כ kof, çof ve kaf, haf k, kh (ya da ç)

ל lamed l

מ ve ם mem m

ן ve נ nun n

ס samek s

ע ayın - (5)

פ ve ף pe ve fe p, f

צ ve ץ sadi ts (ya da tz/z)

ק kuf k ya da q

ר reş r

ש şın, sin ş, s

ת tof, sof

 

ا = elif

ب = be

ت = te

ث = (se) (peltek harftir)

ج = cim

ح = hâ

خ = (hı) (Türkçe'de olmayan bir harftir.boğazdan çıkarılır.)

د = dal

ذ = (zel) (peltek harftir.)

ر = ra

ز = ze (keskin bir harftir)

س = sin

ش = şın

ص = sad

ض = dad

ط = tı

ظ = zı

ع = ayn

غ = ğayn

ف = fe

ق = (gaf)

ك = kef

ل = lam

م = mim

ن = nun

و = vav

ه = he

لا = lamelif (lam ile elif harfinin birleşmiş halidir.)

ى = ye

 

 

Yazılanların tamamını okuyamadım ama ,aynı dil gurubuna ait iki dili kıyaslarken, birinin birinden bozma olduğuna siz inanabilirsiniz ama biz inanmadık.. zaten ikiside istesede istemesede birbirine benzer,dil bilimciler ortaya koymuş,siz ibraniceden arapça yaratmışsınız ..

elif alef, be bet, nun nun,mem min min mem..lamed lamelif.. :)

 

Allah ismine gelince, Allah Allahtır,İlahımız İlahtır,Tanrı Tanrıdır.. O O dur.. İsmini bilmeyiz,tanımını yapmayız,sadece O O dur,O kendidir,O kendini nasıl anlatırsa öyledir.Ne tanımlayabiliriz, ne ismi olabilir ne aklımız yeter. Biz İbrahim in, İshak ın, Yakup ve Yakup oğullarının,Musa nın,İsa nın,Muhammed in Tanrısı olan tek bir Tanrıya imanlıyız.. Başka Allah, başka Tanrı, başka İlah, başka Rab, başka Rahman başka....yoktur, tanımayız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)

 

 

"O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?" (Enbiya Suresi, 30)

 

Şimdi, Sayın Sarıgöl, sizin gibi yorumlamaya çalışıyorum. Atmosferin oluşumunu, soğuyan dünyanın manto ve yer kabuğu tabakalarından çıkan nitrojen, karbondioksit, karbon monoksit gazlarının, dünyanın yerçekimi ve merkezkaç kuvvetiyle dengelenerek ve dünyanın dönmesi nedeniyle ilkel atmosferi oluşturduğu teorisine göre bildiğimize göre, Enbiya-30'da Göklerle Atmosferin kastedildiği yorumunu da yapabiliriz.

 

Yine burada , Zariyat 47'de kastedilen Sema ( Gök, Gökyüzü ) Atmosfer ise, ozon tabakasının azalmasıyla atmosferdeki ısınmanın, troposferin genişlemesi ve kutuplara doğru büyümesine yol açtığını biliyoruz. Yani, bu ayete de bu şekilde de zorlama bir yorum getirilebilir, zorlamazsak o zaman alakasızdır zaten.

 

Şimdi, eğer Enbiya-30daki Gökler ve yer derken, göklerden kasıt tüm boşluk yerden kasıt tüm madde ise doğrudur, Big Bang'e uyar. Ama, Evrenin yaşının 13 milyar yıl, dünyanın yaşının da 4.5 milyar olduğunu düşünürsek ve göklerden kasıt dünya dışındaki evrenin tümü yerden kasıt sadece dünya ise yanlıştır, Bigbang'e uymaz ki bu anlam daha yakın.

 

Eğer, Zariyat 47'deki Gök ( Sema )den kasıt atmosfer ise bu atmosferin genişlemesine zorlama şekilde uyar.

Eğer, Zariyat 47'deki Gök ( Sema )den kasıt evren ise bu evrenin genişlemesi gözlemine uyar.

 

Eğer, Enbiya-30daki Gökler ( Semavat )den kasıt atmosfer ise bu atmosferin oluşumuna uyar.

Eğer, Enbiya-30daki Gökler ( Semavat )den kasıt evren ise bu Bigbang'e uymaz.

 

 

Sonuç:

 

1-Eğer her iki ayette de gök, gökler diye evren kastediliyorsa biri bilime uyuyor, öbürü hiç uymuyor.

 

2-Eğer her iki ayette de gök, gökler diye atmosfer kastediliyorsa biri bilime uyuyor, öbürü bilime zorlama şekilde uyuyor, belki de hiç uymuyor.

 

3-Eğer Zariyat 47'deki Gökden kasıt evren ise bilime uyar, Enbiya'30'daki Gökler den kasıt atmosfer ise bilime uyar.

 

4-Eğer Zariyat 47'deki Gök ( Sema )den kasıt atmosfer ise zorlama şekilde bilime uyar, belki de hiç uymaz, Enbiya-30'daki Gökler ( Sema )den kasıt evren ise bilime uymaz.

 

Bunlardan birini seçin. Big bang’ı artık yazmaya gerek yok herkes biliyor...

 

Saygılarımla.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar, burada konu çok çeşitli yerlere dağılıyor ama, özü şu: Allah adı verilen tanrı, mükemmelse ve mükemmel bir din göndermişse, bu dini gönderdiği dili de daha insanı yaratmadan mükemmel şekilde hazırlamış olması gerekirdi. Yani, daha insanlar yokken, meleklerle konuşurken bir dili olmalıydı, değil mi? Adem'i yarattığında Adem'le konuşurken, Havva'yı yarattığında Adem ve Havva konuşurlarken... Bu zincirleme giden olaylarda hep mükemmel bir "Allah dili" konuşuluyor olmalıydı. Sonuçta Kurân gönderildiğinde de bu "Allah dili" ile gönderilmeliydi.

 

İslam inancı da bu yöndedir. Kabirde, haşirde, mizanda, cennette ve cehennemde hep Arapça konuşulacağına inanılır. Bu inançla çocuklara başka dilde "dünya adı" konsa da, "öbür dünyada çağrılacağı" Arapça bir "göbek adı" yani "ahiret adı" konur. Bu amaçla din değiştiren adını da değiştirir. Koskoca Allah ve melekler, "gel bakalım George, Katherina, Elizabeth, Yorgo, neler yapmıştın?" diyecek! Bu, müslümanlara ters gelir. Bir çok müslüman dünyada iken Arapça öğrenmeye çalışır ki öbür dünyada tercümana ihtiyaç olmasın!

 

İslam inancını neresinden tutsanız, Arapçayı bir din dili, bir "Allah dili" yapma çabasında ve bu iddiadadır.

 

Halbuki görünüm hiç öyle değil. Dilin bir evrimi olduğu ve tüm dillerin insanların beyni geliştikçe geliştiği ve tüm dillerin basit çat çut dan dun lu sözcüklerden evrilerek türediği biliniyor. Bunu en açık yazının evriminde görürüz. Mısırlılar harfleri icat ettiler. Bunun için kullandıkları yöntem şuydu: A sesini bir harfle ifade edebilmek için resmedilebilen, nesnel bir A harfi ile başlayan sembol seçtiler. B için de aynını yaptılar. Örneğin A harfi için öküzü seçtiler. Öküze alfa deniliyordu. Latincede de olan yukarı doğru boynuzları simgeleyen iki çıkıntıya sahip alfa harfi buradan geliyor. Bu evrensellik kazandı. Neredeyse belli başlı tüm dünya dillerinde ilk harf A, alfa, elif... şeklindedir. Mısırlılar B sesini betimlemek için ise evi seçtiler. Eve "beyt" diyorlardı. Bu kelime Arapçaya da geçmiştir. Fakat harflerin biçimleri çok değişti elbette. Çünkü her harf için başlangıçta nesneyi olabildiğince çağrıştıran bir resim yapılırken, zamanla şekiller basitleştirildi, sonra da tamamen birer simgeye dönüştüler. Resme benzer bir yanları kalmadı. Fakat alfabe veya elifba bu şekilde doğdu.

 

Yani bir "Allah dili" filan söz konusu değil. Tüm insanlık kültürü, din, dil, sanat, bilim gibi dil de tamamen insan ürünü ve icadıdır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şunu eklememde büyük fayda var: Mısırlıların bulduğu bu yöntem, bir devrimdi, insanlık tarihini başlattı, çok muazzam bir buluştu. Düşünebiliyor musunuz, somut nesnel simgelerle soyut kavramları da ifade etmenin ve yazıya geçirmenin bir yolu bulunmuştu. Eski insanlar avlandıklarını duvar resimleriyle, savaştıklarını kabartmalarla...vs. Her yaptıkları işleri resimlerle anlatabiliyorlardı. Ama "senin için çok üzülüyorum, seni çok seviyorum, seni çok özledim, senin için kaygı duyuyorum" gibi duygularını resimlerle anlatmak çok zordu. Bunları şimdi bile kalbe saplanan bir ok betimlemesi ile anlatmaya çalışabiliyoruz.

 

İnsan yazının icadıyla insan oldu diyebiliriz. Dil de yazı ile büyük atılım yaptı. İmla, dil kuralları, kelime türetme, bunlar yazı ile atılıma geçti ve bugün bildiğimiz insanlık kültürü oluştu. Yazı ise en az bir milyon yıl olan insanlık geçmişinde sadece son bir kaç bin yılın ürünüdür.

 

Yani insanı bir yıldır var kabul etsek, son gün yazıyı keşfetmiş, o da basit, çivi yazısı. Güneş batmadan anlamlı bir kültür oluşturmuş ve güneşin son ışıklarıyla bilim ve kültür geliştirmiş oluyor...

 

Sabaha neler doğar kimbilir... Gün ola, harman ola...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar, burada konu çok çeşitli yerlere dağılıyor ama, özü şu: Allah adı verilen tanrı, mükemmelse ve mükemmel bir din göndermişse, bu dini gönderdiği dili de daha insanı yaratmadan mükemmel şekilde hazırlamış olması gerekirdi. Yani, daha insanlar yokken, meleklerle konuşurken bir dili olmalıydı, değil mi? Adem'i yarattığında Adem'le konuşurken, Havva'yı yarattığında Adem ve Havva konuşurlarken... Bu zincirleme giden olaylarda hep mükemmel bir "Allah dili" konuşuluyor olmalıydı. Sonuçta Kurân gönderildiğinde de bu "Allah dili" ile gönderilmeliydi.

 

İslam inancı da bu yöndedir. Kabirde, haşirde, mizanda, cennette ve cehennemde hep Arapça konuşulacağına inanılır. Bu inançla çocuklara başka dilde "dünya adı" konsa da, "öbür dünyada çağrılacağı" Arapça bir "göbek adı" yani "ahiret adı" konur. Bu amaçla din değiştiren adını da değiştirir. Koskoca Allah ve melekler, "gel bakalım George, Katherina, Elizabeth, Yorgo, neler yapmıştın?" diyecek! Bu, müslümanlara ters gelir. Bir çok müslüman dünyada iken Arapça öğrenmeye çalışır ki öbür dünyada tercümana ihtiyaç olmasın!

 

İslam inancını neresinden tutsanız, Arapçayı bir din dili, bir "Allah dili" yapma çabasında ve bu iddiadadır.

 

Halbuki görünüm hiç öyle değil. Dilin bir evrimi olduğu ve tüm dillerin insanların beyni geliştikçe geliştiği ve tüm dillerin basit çat çut dan dun lu sözcüklerden evrilerek türediği biliniyor. Bunu en açık yazının evriminde görürüz. Mısırlılar harfleri icat ettiler. Bunun için kullandıkları yöntem şuydu: A sesini bir harfle ifade edebilmek için resmedilebilen, nesnel bir A harfi ile başlayan sembol seçtiler. B için de aynını yaptılar. Örneğin A harfi için öküzü seçtiler. Öküze alfa deniliyordu. Latincede de olan yukarı doğru boynuzları simgeleyen iki çıkıntıya sahip alfa harfi buradan geliyor. Bu evrensellik kazandı. Neredeyse belli başlı tüm dünya dillerinde ilk harf A, alfa, elif... şeklindedir. Mısırlılar B sesini betimlemek için ise evi seçtiler. Eve "beyt" diyorlardı. Bu kelime Arapçaya da geçmiştir. Fakat harflerin biçimleri çok değişti elbette. Çünkü her harf için başlangıçta nesneyi olabildiğince çağrıştıran bir resim yapılırken, zamanla şekiller basitleştirildi, sonra da tamamen birer simgeye dönüştüler. Resme benzer bir yanları kalmadı. Fakat alfabe veya elifba bu şekilde doğdu.

 

Yani bir "Allah dili" filan söz konusu değil. Tüm insanlık kültürü, din, dil, sanat, bilim gibi dil de tamamen insan ürünü ve icadıdır...

Şu kâinatın sahibi ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey'i bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur(şuur sahibi) ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en cem'iyetli ve şuuru küllî olan insan nev'i ile konuşacaktır. Madem insan nev'i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev'-i beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır; elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidadda ve en âlî ahlâkta ve nev'-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı Arz(yeryüzünün yarısı) onun hükm-ü manevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üçyüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı, mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-yı rahmet ve saadet edip, ona medh ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış ve sair nev'-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şu kâinatın sahibi ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey'i bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur(şuur sahibi) ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en cem'iyetli ve şuuru küllî olan insan nev'i ile konuşacaktır. Madem insan nev'i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev'-i beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır; elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidadda ve en âlî ahlâkta ve nev'-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı Arz(yeryüzünün yarısı) onun hükm-ü manevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üçyüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı, mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-yı rahmet ve saadet edip, ona medh ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış ve sair nev'-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.

 

Sayın snake, içinde bolca Osmanlıca geçen mahkeme kararları dahi sizin bu yukarıda yazdıklarınızdan daha anlaşılır halde. Lütfen yazılarınızı eskimiş Arapça sıfat, isim vs. kullanmadan daha anlaşılır bir dille (Türkçe) yazsanız da faydalansak diyorum. Ha!... Kendi yazdığımı kendim anlasam yeter diyorsanız sorun yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şunu eklememde büyük fayda var: Mısırlıların bulduğu bu yöntem, bir devrimdi, insanlık tarihini başlattı, çok muazzam bir buluştu. Düşünebiliyor musunuz, somut nesnel simgelerle soyut kavramları da ifade etmenin ve yazıya geçirmenin bir yolu bulunmuştu. Eski insanlar avlandıklarını duvar resimleriyle, savaştıklarını kabartmalarla...vs. Her yaptıkları işleri resimlerle anlatabiliyorlardı. Ama "senin için çok üzülüyorum, seni çok seviyorum, seni çok özledim, senin için kaygı duyuyorum" gibi duygularını resimlerle anlatmak çok zordu. Bunları şimdi bile kalbe saplanan bir ok betimlemesi ile anlatmaya çalışabiliyoruz.

 

İnsan yazının icadıyla insan oldu diyebiliriz. Dil de yazı ile büyük atılım yaptı. İmla, dil kuralları, kelime türetme, bunlar yazı ile atılıma geçti ve bugün bildiğimiz insanlık kültürü oluştu. Yazı ise en az bir milyon yıl olan insanlık geçmişinde sadece son bir kaç bin yılın ürünüdür.

 

Yani insanı bir yıldır var kabul etsek, son gün yazıyı keşfetmiş, o da basit, çivi yazısı. Güneş batmadan anlamlı bir kültür oluşturmuş ve güneşin son ışıklarıyla bilim ve kültür geliştirmiş oluyor...

 

Sabaha neler doğar kimbilir... Gün ola, harman ola...

 

Bismillahirrahmânirrahîm

 

1,2. Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı.

 

3. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır.

 

4,5. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.

 

İnsanlar her zaman bir dile sahipti, her zaman aralarında anlaşabiliyorlardı,ilk başlarda da tek bir dil vardı, daha sonra o dil bozuldu.Ama yazma eylemi,zamanla öğretildi. İnsan ,yazmayı bilmiyordu,ama Rabbimiz insana yazmayı öğretti..

Arapçanın din dili olarak kabul edilmesine gelince,bu dil Arapça değil olsa olsa aynı dil gurubundan İbranice olurdu..Her ne olacaksa olacak ve gün gelecek ,İsrailoğulları,her tarafta kendi dillerinin konuşulduğunu duyacaklar. Tevrat, diller üzerine en güzel kaynağımızdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.