Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DARBELERLE/DARBECİLERLE HESAPLAŞMAK VEYA


Misafir karabekir

Önerilen İletiler

Başlığı buraya koyalım da içeriğini daha sonra tam olarak veya tam olmazsa da dilim döndüğü, bilgim yettiği, ulaşabildiğim kadarıyla doldururuz...

 

Dün akşam Fehmi Koru'nun sunumunu yaptığı, büyük ihtimal hazırlayıcılığını da yaptığı, Kanal 24'teki "Acaba" sorulu programı izliyordum. Konu "68 Kuşağı" idi. Kullanıldılar mı yoksa...sorusu etrafında dönen bir program gibi geldi bana.

 

Yanlış hatırlamıyorsam Oral Çalışlar "lakin, biz darbelerle yüzleşmedik" dedi ve dong...Kafamda bir yıldız çaktı. Darbeyle nasıl yüzleşilir. Darbecilerle mi yüzleşilir yoksa darbenin öncesinde ne olduğuyla mı yüzleşilir. Bir darbe nasıl yapılır, niye yapılır. Her darbeden sonra niye bu darbenin gerekli olduğu söylenilmek zorunda kalınılır...Bu ve benzeri bazı sorular kafama takıldı.

 

Böylece geri dönüp 60'ı, 71'i, 73'ü ve 80'i nasıl meşru gördük veya nasıl meşrulaştı. İktidarın hataları elbette vardır pekiyi iktidarın hatası darbeyi nasıl meşru kılar. Darbeyi meşru kılmak için acaba bazıları bazı etkileme faaliyetlerine girmiş midir yoksa "Şartlar kendiliğinden mi olgunlaşmıştır". Bu ve benzeri sorular etrafında dönüp durdum...

 

Bakalım neler çıkacak...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 188
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

“ İhtilal kendi çocuklarını yer.”

 

 

Mithat Sancar darbeyi şöyle tanımlar;''Nereden başlarsınız, nasıl anlatırsınız? Askerler yönetime el koyarlar, demokrasi rafa kaldırılır, özgürlükler boğulur, aykırı görülen herkes ve her şey ayıklanır... Baskınlar, gözaltılar, işkenceler, uyduruk yargılamalar, yargısız infazlar...''Açtığınız başlıkta böylesi anlatılmayacak kadar amacı bile belli olmayan bir müdahaleyi yada müdahaleler serisini nasıl anlatmalı,nereden dem vurmalı?

 

1960,1971,1973 ve 1980 darbeleri nasıl mı meşrulaştı?27 Mayıs 1960 İhtilali(!) ile meşrulaşan bir darbe örneğinden yola çıkalım.1960 darbesi İsmet İnönü darbesidir;nitekim Muhsin Batur hatıralarında darbeyi İsmet İnönü'nün sözlerine dayanarak yaptıklarını söyler.ABD ise işin başka yönüdür.Gelelim gerekçelere.Bütün darbelerde bize sunulan temel gerekçe ANARŞİZMdir.Ülke kuralların,hukukun yok sayıldığı,ihlalerin yapıldığı bir dönemdir darbelerin yapıldığı dönem.Kimi zaman dini kimi zaman etnik kimi zaman ideolojik kavgaların verildiği bir ülkede artık kaybedecek çok şey yoktur.Anarşistlerin tüm kurum ve kuralları hiçe sayan tavırları kaosu getirmiştir ve asker kendine düşeni yapmıştır.Ve darbeleri meşrulaştıran ilk gerekçemiz bu olmuştur.Tabi sormak lazım;darbe öncesi yakılan,yıkılan bir ülke darbe sonrası güllük gülistanlık mı olmuştur?

 

Bu mudur sadece 1960 darbesinin gerekçeleri?Tabi ki hayır!Türkçe okutulan ezanın tekrar Arapça okunması,imam hatiplerin açılması,camilerin çoğalması.Bunlar darbe için yeterli değil mi?O zaman devam edelim;ekonomik göstergelerdeki düşüş,halk arasında ki kutplaşmalar,siyasi çıkmazlar...İşte alın size meşrulaşan bir ihtilal.Yıllar önce okuduğum bir kitapta darbe eleştirilirken kullanılan şu cümleler hala hafızamda.''Darbe iyi olan mıdır?Hayır,kötü olandır.Peki neden biz bu kötü olanı hala arıyoruz?Çünkü biz hala darbecileri,darbeleri meşru kılan siyasetçileri ve bu darbeler karşısında sessiz kalmayı becerebilen bir toplumun kafa karışıklığını yaşıyoruz.''

 

“... Bir Türk subayı olarak,bütün çarelerin tükendiği bir devrede bu müdahaleyi en az zararlı,en az ızdıraplı bir usulle gerçekleştirmeğe gayret edenlerden biri bulunmak,en büyük iftiharımdır.” Ve yine eserinde devamla:”...İhtilal fikri bu memlekette CHP iktidarı devrinde başlamış ve bu fikir partilerin,memleketin kaderini daima uçurumlara doğru sürüklemeye devam ettikleri 27 mayıs 1960 yılına kadar gelmiştir.”[14](Alparslan Türkeş 1977 yılında:”27 Mayıs,13 Kasım,21 Mayıs ve Gerçekler”)ilginç değil mi?Ve sonraki darbeler!

 

Darbelerle yüzleşmek;evet aslında nasıl yüzleşeceğimizi bende bilmiyorum.Darbelerle nasıl yüzleşir?Kimbilir belki de korkusuzca o dönmei anlama,yargılamaktır yüzleşmek yada...Darbeler için önce bir zemin oluşturulur,sonra darbe yapılır!Bu ilginç bir önerme olmakla birlikte geçerliliği sınanacak bir önermedirde.O şartlar zaten bir şekilde yerli yerine oturtulmayan bir sistemde her zaman mevcut olan şartlardır.Oldukça güzel bir başlık.Yazılacak o kadar çok şey var ki.Darbeler,darbeler sonrası anayasalar,devam eden endişeler,darbeyi kurtuluş olarak görenler.Yazı oldukça uzadı.Uzun yazılarda can sıkar.Başka bir iletide yazılacaklarla buluşmak üzere...emeğinize sağlık!

 

gereksiz bir dipnot

 

1960 darbesinden bahsetmişken 1960 daebesi devamı olan darbelerden farklı olmamakla beraber,o darbeyi yapanlar yönü ile farklılık taşır.Generaller değil;daha alt kıdemliler eliyle yapılmıştır.

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başlığı buraya koyalım da içeriğini daha sonra tam olarak veya tam olmazsa da dilim döndüğü, bilgim yettiği, ulaşabildiğim kadarıyla doldururuz...

 

Dün akşam Fehmi Koru'nun sunumunu yaptığı, büyük ihtimal hazırlayıcılığını da yaptığı, Kanal 24'teki "Acaba" sorulu programı izliyordum. Konu "68 Kuşağı" idi. Kullanıldılar mı yoksa...sorusu etrafında dönen bir program gibi geldi bana.

 

Yanlış hatırlamıyorsam Oral Çalışlar "lakin, biz darbelerle yüzleşmedik" dedi ve dong...Kafamda bir yıldız çaktı. Darbeyle nasıl yüzleşilir. Darbecilerle mi yüzleşilir yoksa darbenin öncesinde ne olduğuyla mı yüzleşilir. Bir darbe nasıl yapılır, niye yapılır. Her darbeden sonra niye bu darbenin gerekli olduğu söylenilmek zorunda kalınılır...Bu ve benzeri bazı sorular kafama takıldı.

 

Böylece geri dönüp 60'ı, 71'i, 73'ü ve 80'i nasıl meşru gördük veya nasıl meşrulaştı. İktidarın hataları elbette vardır pekiyi iktidarın hatası darbeyi nasıl meşru kılar. Darbeyi meşru kılmak için acaba bazıları bazı etkileme faaliyetlerine girmiş midir yoksa "Şartlar kendiliğinden mi olgunlaşmıştır". Bu ve benzeri sorular etrafında dönüp durdum...

 

Bakalım neler çıkacak...

Darbe konusunda genel bir başlık mı yoksa son olaylara öpücük mü ?

 

Yoksa ben Suriye den başlayayım:

 

Alıntılıyalaım:

 

Bağımsızlık sonrası Suriye bir darbeler ülkesi oldu. 1949, 1954, 1961, 1962, 1963, 1966 ve 1970 yıllarında birbirinden farklı darbeler gerçekleştirildi.

 

 

 

1967 Arap - İsrail Savaşı esnasında Suriye'nin Hava Kuvvetleri Komutanı ve Savunma Bakanı olan nusayri asıllı Hafız Esad 1968 yılında başarısız bir darbe teşebbüsünden sonra, 23 Kasım 1970 tarihinde gerçekleştirdiği darbeyle yönetimi ele geçirdi. Daha sonra Mart 1971’de yapılan halkoylaması ile Suriye’nin Devlet Başkanı oldu ve 2000 yılında hayata gözlerini yumana kadar bu görevi sürdürdü. Hafız Esad, 30 yıl boyunca yürüttüğü baskıcı politika ile Suriye’yi Ortadoğu'nun kilit ülkeleri biri haline getirdi. Halk arasında sevilmekten çok korku duyulan bir lider olan Esad, iktidarını kaybetmemek için ülke içindeki Sünni Müslümanları sindirmeye yönelik sert önlemler aldı. İktidarın elinden gitmemesi için Suriye ordusunu Şubat 1982'de Sünni Müslümanların çoğunlukta olduğu Hama kentine gönderen Esad, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği “Hama Katliamı” ile belleklere kazındı. Hafız Esad’ın ölümün ardından onun yerine geçen oğlu Beşir Esad, bugün halen Suriye’nin devlet başkanlığını yürütmektedir.

----------------------------------

 

Suriye de günaydın dediğinde akşama darbe oluyordu değil mi?Okuduğumuzdan ve büyüklerin anlattıklarından bilirim.

 

Belkiiiimmm efemmm Türkiye artık ne batıya ne doğuya özeniyor.ORTA yolunu buldu Suriye ye özeniyor.

 

Genel anlamda başlığa katkıda bulundum.Bilgi olsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biz tarih yorumlamak maç yorumlamaya benzemez derken boşuna konuşmuyoruz.

 

"27 Mayıs Darbesi İsmet Paşa darbesidir, çünkü Muhsin Batur anılarında İsmet İnönü'nün sözlerine dayanarak yaptıklarını söyler".

 

Tabi şimdi burada Muhsin Batur hangi anısında böyle bir şey söylemiş diye sorsan önemli değildir. Muhsin Batur'un 1986 yılında basılmıştır anılarını yazdığı kitabı. O kitabında veyahut anılaryla ilgili başka bir mülakatında "İsmet Paşa'nın sözlerine dayanarak darbe yaptık" gibi bir ifade yoktur.

 

Olduğunu iddia edende gösterebilir tabi.

 

27 Mayıs gibi Osmanlı geleneğinden gelen bir askeri darbeyi, "İsmet Paşa'nın sözlerine dayanarak darbe yapmışlar, Amerika'da desteklemiş, gerekçe olarakta anarşi sunulmuş" şeklinde pırıl pırıl bir tanımla sözümone tarih yorumlanmaktadır.

 

27 Mayıs nasıl bir darbedir ? Hangi şartlarda oluşmuştur? Asker siyaset sahnesine nasıl ve kim tarafından sokulmuştur. Darbenin hiyerarşik kademe içerisinde değilde genç subaylar tarafından yapılmış olması bir nüans farkı mıdır sadece? Gereksiz dipnot mudur?

 

27 Mayıs Darbesi devamı olan darbelerden farklı mıdır ? Değil midir? Farklı oldukları konular nedir ve ne kadar önemlidir?

 

Herşeyden memleket tarihinde önemli bir vakayı incelerken bugünün siyasal söylemlerine gerekçe bulmak veya bugün kişinin söylemek istediğine uygun olacak şekilde geriye dönük tarih yorumu olmaz.

 

1971, 1980 darbelerinden sonra Anayasa'nı özgürlükçü ve ileri yönleri törpülenmiş vatandaşların sahip olduğu bir çok hak geri alınmıştır.

 

27 Mayıs darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gördüğü en ileri ve özgürlükçü anayasa hazırlanmıştır. Toplumun herkesimine örgütlenme hakkı verilmiş, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmış. İşçilere sendikal örgütlenme, grev hakkı verilmiştir. Bugün yürürlükte olan 82 Anayasası'yla karşılaştırıldığında 61 Anayasa'sı bir ütopya gibi durmaktadır. Ardından gelen iki askeri darbe 61 Anayasa'nın özgürlükçü ruhunun törpülenmesinden ibarettir. Anayasal boyutta.

 

Tabi bu, bugünkü söylemlere malzeme oluşturması saikiyle bir bakışta nüans farkı gibi gelebilir bazı insanlara. Ancak bir ülkenin en özgürlükçü ve ileri anayasasını bir askeri darbe sonucu kazanmış olması önemli ve üstünde durulması gereken bir unsurdur. Bugün ister sağdan olsun, ister soldan olsun yazar, aydın, entellektüel kesimi oluşturan insanların birçoğu 27 Mayıs'tan sonra oluşan özgür fikir ortamında yetişmiş insanlardır. Türkiye'de gençlerin düşündüğü, okuduğu, tartıştığı yıllar başlamıştır. İyisiyle kötüsüyle bir kuşak yaratmıştır bu ortam.

 

..........

 

27 Mayıs ardından gelenler gibi ordunun hiyerarşik düzeni içerisinde gerçekleştirilmiş bir darbe değildir. Genç subayların gerçekleştirdiği bir darbedir. Genelkurmay Başkanı'nın tekme tokat gözaltına alındığı bir darbedir. Generallerin gece yarısı evlerinden alınıp harp akademisinde gözaltında tutulduğu bir darbedir. En yüksek rütbeli subayların , yüzbaşıların yanında rahatça konuşmaktan çekinir hale geldiği bir darbedir.

 

27 Mayıs Osmanlı geleneğinden gelen son darbedir. Osmanlı tarihi boyunca padişahları, vezirleri, sadrazmları koltuktan indiren askeri darbeler hiç paşaların öncülüğünde gerçekleşmemiştir. orta ve alt rütbeli askerlerin hareketleridir. 27 Mayıs'tan önceki son temsilcileri, Jon Türk devrimi ve Bab-ı Ali baskınıdır. Yani ihtilalci askerlerin harbiye nezareti merdivenlerinde, harbiye nazırı olan paşayı vurdukları darbe.

 

Alt ve orta rütbeli subaylar tarafından gerçekleştirilmiş olması önemli bir noktadır. Zira ileride değineceğimiz gibi hakkında üretilen bir çok faraziyeyi boşa çıkarır.

 

..........

 

27 Mayıs İsmet Paşa'nın düzenlediği bir darbe midir?

 

Orduyu siyasete kim sokmuştur 27 Mayıs öncesinde? Ordu gücünü muhaliflere ve hatta CHP'ye karşı kullanmaya kim kalkışmıştır? Meclis Kürüsünden muhalif milletvekillerini "idam sehpalarında can verenleri hatırlamaları" konusunda kim tehdit etmiştir? Demokrat Parti'nin politikalarını protesto etmek için düzenlenen gösterilerin üstüne kim asker gönder miştir. ?

 

Adnan Menderes'in danışmanı Profesör Ali Fuat Başgil 27 Mayıs'ı anlattığı kitabında iki enstantane anlatır benim çok dikkatimi çeken.

 

"İsmet Paşa'nın seçim gezileri sırasında Vatan Cephesi (Adnan Menderes'in lokal DP'li zenginler tarafından finanse edilen serseriler ve çapulculardan kurduğu teşkilat) adlı teşkilatın üyeleri tarafından saldırılar almaktaydı. Bazan bu saldırılar Paşa'nın vucudunda fiziksel marazlar doğuracak kadar ileri gidiyirodu. Kayseri gezisi sırasında herkesi şaşırtan bir gelişme yaşandı. İsmet Paşa ve beraberindekiler bir köprüyü geçmek istediklerinde köptünün başında bir Albay komutasındaki jandarmaları gördüler. Jandarmalara İsmet Paşa'yı köprüden geçirmemeleri hususunda talimat verildiği İsmet Paşa'nın yardımcılarına aktarılıp, köprüyü geçmeye teşebbüs etmemesi rica edildi. Duruma çok sinirlenen İsmet Paşa, erkanı yolun kenarında bırakıp köprünün başına geldi. Albaya dönüp "şimdi ben bu köprüden geçersem bana ateş mi ettireceksiniz?" dedi. Şaşkınlıktan bir süre Paşa'nın yüzüne bakakalan Albay "efendim size ateş ettirmektense ben o kurşunu kendi kafama sıkarım" diyerek İsmet Paşa önde, Albay'da sanki resmi geçit törenindeki yaveriymişçesine arkasında, askerlerin esas duruşu eşliğinde köprüden geçtiler. O köprüde bir subay 27 Mayıs'çı oldu. "

 

"Mülkiye Mektebi'nde meslektaşlarımla o hafta sonu düzenlenecek olan konferans ile ilgili bir görüşme de idik. Odaya sürekli girip çıkan öğretim görevlileri okulun bahçesinde talebelerin toplandığını, hükümeti telin edecek bir nümayiş tertipledikleri hususunda bilginin kendilerine intikal etiklerini. Tertibat alınması için Zabıta Müdürlüğü'ne (Bugünkü Emniyet müdürlüğü) telefon açtıklarını söyledi. Fakat bir yarım saat sonra toplantı odasının pencerelerinden bahçeye baktığımızda ortalıkta bir tane dahi zabıta (polis) olmadığını, bir yanda nümayişçi talebeler, karşılarında ise atlı ve yaya askerlerin olduğunu gördük. Hepimiz gördüğümüz tablo karşısında hayretlere gark olmuş bir vaziyette idik. Bir yanda fakultenin bahçesinde talebeler, öbür yanda askerler. Karşı karşıya gelip, bir kıtab yaşanmasının tezahür edilmesinin dahi kabil olmadığı bir vaziyet. Zabıta kuvvetlerinin, büyük bir mukavemetle uğraşmak zorunda kalmadan derdest edebileceği kuvvet ki talebelerin karşısında tam teçhizat silahlandırılmış neferleri görmek memleketin gidişatı hakkında beni derin endişelere sürüklemeye yetiyordu. Bir süre karşılıklı süren bu soğuk harbtan sonra göğüs göğüse kıtab edecek iki kuvvet gibi sokuldular birbirlerine. Askerlerin başında bulunan zabitler ile öğrenciler kucaklaştığında Menderes Hükümeti'nin sonunun gelmiş olduğu kanaati bendenizde oluşmuştu"

 

Başgil hoca, kitabında 1957'den sonra Menderes hükümetinin despot politikası hakkındaki eleştirilerini, bu politikanın ülkede yarattığı keskin kutuplaşmanın nelere yol açacağı konusundaki endişelerini defalarca Menderes'e aktardığını, ancak Menderes'i "bir hezayanın önünde sürüklenirken, hezeyanı arkasından sürükleyen lider olduğu intibasına kapıldığı"nı söyler. Kalınlaştırdığım cümle gerçekten önemli. 1957'den sonra Adnan Menderes artık bir hezayanın önünde sürüklenmektedir.

 

 

İsmet İnönü, Orduyu siyasete karıştırmaması, muhaliflere karşı ordunun gücünü kullanmaya çalışmak gibi bir hataya girmemesi konusunda gerek meclis kürsüsünden gerekse, başbaşa görüşmelerinde Menderes'i defalarca uyarıyor. Hayatı ihtilallerle, komitacılıkla geçmiş bir adam İsmet İnönü bu tür gayretlerin ne getireceğini iyi biliyor.

 

Meclis kürsüsünden karşılıklı bir söz düellosu.

 

Adnan Menderes Meclis Kürsüsünden muhalifleri kastederek ;

"O'nlar neden idam sehpalarında can verenleri hatırlayıp ibret almazlar ki" diye seslenir.

 

Ardından söz alan İsmet İnönü;

 

"Sayın başbakan o sehpaların bir daha kurulmamasını temenni etmeli. Tarih bize göstermiştirki, o sehpaların bir kez kurulunca nasıl çalışacağını önceden kestirmek mümkün olmuyor"

 

Birde kimse unutmasın. Ne 27 Mayıs sürecinde, ne de 27 Mayıs'tan sonra Demokrat Parti'liler İsmet İnönü'yi darbenin planlayıcısı, mimarı, ya da destekçisi olmakla itham etmediler. İsmet Paşa'nın 27 Mayıs sürecindeki tutumundan dolayı, AP yıllarındada sempati ve sevgiyle yaklaştılar ona. Süleyman Demirel' bile polemiklerin adamı olmasına rağmen. İsmet İnönü'ye karşı o sert polemik üslubunu hiç kullanmadı. Önce tarihi bilelim lütfen. 50 yıl sonra üretilen anlamsız teorilere itibar etmeden önce.

 

Darbenin gerçekleştiği gün Adnan Menderes'in eşi Beril hanım, ve o an Türkiye'de olan tek çocukları Aydın Menderes'in sığındıkları ilk yer İsmet İnönü'nün evidir.

 

Soner Yalçın, Efendi kitabında kendisiyle yapılmış mülakatlarda anlattıklarını yayınlamıştı. "Evlerine gittiğimizde evine yardımcılarıyla salonda, kime nüfus edebilecekleri, kime sözlerini geçirebilecekleri hakkında tartışıyorlardı. Paşa kendisine verilen isimleri uzun uzun düşünüyor, ve alt kata telefonun olduğu bölüme gidiyordu. bizim olduğumuz odaya geldi, kendisine olan biteni anlattım "beni dinlemiyorlar kızım, telefonlarıma bile çıkmıyorlar," diyerek metin olma telkininde bulundu.

 

İdamlar mahkemece onaylandıktan sonra, İsmet Paşa tüm idamların hapis cezasına çevrilmesi için adeta mekik dokumuştur. Konsey toplantısından sonra idamlardan önce dördü, daha sonra üçünün infazına karar verildiği tarihten, idamların infaz edildiği tarihe kadar. İdamları durdurmak için çok çalışmıştır.

 

İsmet Paşa için çok şey söyliyebilirsiniz. Ama O'nun siyasal hayatı boyunca Orduyu siyasete sokmamak konusunda ne kadar hassas olduğunu bilmek gerekiyor.

 

...........

 

Peki Nasıldır 27 Mayıs'ın öngününde Türkiye?

 

Hükümete Muhalif bütün gazeteler kapatılmıştır. Aydınlar sanatçılar ve yazarlar üstünde tam bir tahakküm dönemi başlamış. Gözaltılar, tutuklamalar son haddine varmıştır. ABD'deki Senatör Mc Carthy komisyonlarının bir benzeri Türkiye'de kurulmuş Tahkikat Komisyonu adında. Toplantılar yapan bu komisyon, bırakın aydınları, gazetecileri, yazarları. Milletvekillerinin meclis kürsüsünden yaptıkları konuşmalarıda inceleyip. Milletvekillerine oturuma katılmama, söz alamama gibi cezalar vermeye başlamışlardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir eski başbakanı, eski cumhurbaşkanı olan. Aynı zamanda mecliste muhalefet partisinin lideri olan İsmet İnönü meclis kürsüsünden yaptığı konuşma sebebiyle 12 TBMM oturumuna katılamama cezası verdi. Tamamen Demokrat Parti'li milletvekilerinden oluşan bu komisyon ayrıca 12 CHP'li milletvekiline de altışar TBMM oturumuna katılamama cezası verdi.

 

Arkadaşlar bunun nasıl bir şey olduğunu düşünüyor musunuz? İktidar partisine mensup 12 milletvekilinden oluşan bir komisyon muhalefet partisinin başkanına ve milletvekillerine, oturuma katılamama. Yani meclis kürsüsünden konuşamama cezası veriyor. Daha ilerisi Tahkikat Komisyonu CHP kapatmak üzerinde çalışıyordu.

 

Demokrat parti daha sonra MHP'nin "ülkü ocakları" na benzeyen bir teşkilat kurmuştu "Vatan Cephesi" adında. Teşkilatların bulunduğu yerin işsiz güçsüz, serseri takımı bu cepheye kaydoluyor. Yörenin zengin DP'lileride bu gençleri finanse ediyor, ceplerine harçlık koyuyordu. Vatan Cephesi'ne katılımı arttırmak için, üye olanların isimleri hergün devlet radyosundan tek tek okunuyordu.

 

Ne işe yarıyordu bu teşkilat? Bir yerde gecekondu yıkımı mı yapılacak? Vatan Cephesi üyeleri polisten önce oraya gidiyor mukavemet gösterenleri pataklıyorlardı. Bir yerde grev tarzı işçi direnişleri mi var? Vatan Cephesi üyeleri görevlerini yapıyorlardı geciktirmeden. İsmet Paşa'nın ve diğer CHP'li yöneticilerin yurt gezilerinde saldırılar düzenliyorlardı. Bu saldırılardan birisinde İsmet Paşa başından yaralanmıştı. Ve daha kötü bir netice, erkandaki subaylardan birinin tabancasını çıkarıp saldırganların üstüne doğrultmasıyla engellendi.

 

Osman Bölükbaşı'nı (ki sağcı bir liderdir) milletvekili seçtikleri için koskoca Kırşehir ili, önce ilçe yapıldı sonra Nevşehir'e bağlandı.

 

Demokrat Parti'nin büyük oy kaybı yaşadığı ancak çoğunluk sistemiyle, parlamentoda büyük bir ağırlık kazandığı

 

Demokrat Parti ; %47 oy oranı 424 milletvekili.

 

CHP : %41 oy oranı 178 milletvekili.

 

1957 seçimlerinden sonra Türkiye'yi 1940'ların sonundaki tek parti rejimini dahi mumla aratan bir despotizmle yönetmeye başladı. DP'ye muhalif olan her kesim, her düşünce adamı, her sanatçı mutlaka susturuluyordu.

............

 

Bu ülkenin 27 Mayıs öncesi siyasal tablosu. DP'nin dış politikada yaptıklarına değinme ihtiyacı hissetmiyorum. Türkiye'yi soğuk savaşta birincil hedeflerden birisi haline getirecek anlaşmalar, ABD'nin nükleer silahlarının Türkiye'ye kabulu. Casus Uçak olayı. Dışişleri bakanını atarken ABD büyükelçiliğinden icazet almak için gönderdiği mektup. İstibarat teşkilatının tamamen CIA'e angaje olması.

 

...

 

Ve kendisinin , idamdan önce hastanede Ethem Menderes'e söylediği "Görüyor musun Ethem'cim. Siyaset yapalım derken, memleketi ne hale getirdik"

 

...

 

27 Mayıs; eğer darbeden önceki ve sonraki Türkiye'ye demokrasi , temel haklar ve özgürlükler penceresinden bakınca. Dönem olarak daha özgür, daha demokartik bir Türkiye tablosu yaratmıştır. Bir darbedir, idamlarla kanlı bir askeri darbedir. Ama bir gerçeği değiştirmemektedir bu. 1960'lar 1950'lerden çok daha demokratik yıllardır. Bugün bir çok insan için vazgeçilmez olarak görülen haklar, kanlı bir darbe sonucu verilmiştir. Türkiye'nin en özgürlükçü Anayasa'sı kanlı bir darbenin mimarları tarafından hazırlanmıştır. En temel özgürlük ve demokrasi kriterlerinden olan ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı kanlı bir darbe sonucu verilmiştir.

27 Mayıs'ın yarattığı Türkiye'nin özgürlük ve demokratik olması, onun kanlı bir darbe olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi. Kanlı bir darbe olması da, Türkiye'nin özgürlükçülük ve demokrasi tarihinde önemli bir milad olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

 

İşte bu iyi anlaşılması gereken nokta. Bu paradoks önemlidir. Atlanmamalıdır.

 

27 Mayıs seçilmiş bir iktdarı askeri güçle indiren. Liderlerini idam eden bir darbedir. O iktidarın artık diktatörlük yöntemlerine geçmiş olması bunun mazereti değildir.

 

Ancak 27 Mayıs toplumu pasifize eden, düşünmeyen sorgulamayan bir nesil yaratmayı amaçlayan, toplumun üzerinde sürekli baskı kuracak, ve alternatif düşünceleri eritecek şekilde kurulu bir rejimi amaçlayan darbe değildir.

 

27 Mayıs kendisinden önceki bir çok darbeyle birçok benzerlik gösterebilir. Ancak kendisinden sonraki darbelerle arasında oldukça önemli ve onu sıradışı kılan. Üç cümlelik sloganlarla tanımlanamayacak şekilde farklı bir darbedir.

 

....

 

ABD desteği vs iddialarına değinme ihtiyacı dahi duymuyorum. ABD gibi ülkelerin tertip ettiği darbeler, hiyerarşi içinde gerçekleşir. Çünkü butür devletler darbenin ne yöne savrulacağından emin olmak ister. Tüm dünyada genç subayların düzenlediği darbeler ABD için hoş karşılanmayan ve bölgede onun için sorun yaratan darbelerdir. Bkz. Nasır ihtilali, Baas İhtilali, Karanfil Devrimi.

 

Türkiye tarihinde Amerikancılık konusunda hiçbir hükümetin boy ölçüşemiyeceği Demokrat Parti iktidarını, ne yöne savrulacakları önceden asla kestirilemiyecek, genç subayların düzenleyeceği bir darbeyle devirmenin ne gibi akıl karı bir yanı vardır?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

;)

 

:P

 

Bu smileler içerisinde niye öpücük atan bir tane yok... :angry:

 

Selamlar...

 

Bu başlık, bugünlerde neden dikkatimi çekti veya hangi saikle bu başlığı açtım. Bazılarımız; 28 Şubat öncesi meşrulaştırma hareketleri ve Yakın zamanda gördüğümüz Cumhuriyet Mitingleri arasında bir ilinti kurduğumu hesap etmişsiniz. Yalnız bu hareket noktasını her ne kadar söyleyeceklerime bir başlangıç noktası olarak ele almaktaysam da; bahsini ettiğim programa kadar ayrı olarak tartışma taraftarı değildim. Bunu da "28 Şubat sürecini şimdi tartışmak istemiyorum" diye kesip attığım için rahatlıkla söyleyebilirim.

 

Ancak; daha sonra konumuza esas program devreye girince yukardaki başlıktaki sorular etrafında "EVET, ASLINDA ŞİMDİ TAM ZAMANI BUNU TARTIŞMANIN" diye dan etti kafama birşey...

 

Sorularımız/meselelerimiz neydi:

 

1- Darbeyle/Darbecilerle hesaplaşmak nasıl olur.

2- Darbeler meşrulaştırılır mı yoksa kendiliğinden mi meşru olurlar veya meşru darbe olur mu?

3- Bu hesaplaşma bize ne gibi bir yarar sağlar

4- Yeni bir darbe olabilir mi yoksa bundan sonra artık fiili bir el atma değil de arada bir düzene sokma mı olur?

5- Üçüncü soruyla beraber yarın ne olacaktır?

 

Konuya katılımlardan dolayı teşekkürü bir borç bilirim.

 

CYRANO; haklı olarak 61 Anayasasının belki de bugüne kadar dünyanın görebileceği en özgürlükçü anayasa olduğunu belirtmişsin.

Konuyu açan ilk cümlelerimde darbelerde hükümetlerin hatalarını araştırmadığımı belirtmiştim. Her hükümet hata yapabilir hatta çok büyük hatalar yapar ancak bu hatalar asla darbeye meşru bir zemin hazırlamaz. Hata yapan hükümetlerin yine siyaset içerisinde bir çözümü vardır. Siyaset dışı her müdahale yanlıştır. Bunu paylaştığımızı sanıyorum.

 

Burada bir ayrım noktası olarak karşımıza ne çıkabilir. Tartıştığımız asıl mevzuu karşımıza çıkar. 60 darbesinde darbeyi meşrulaştıran bir cephe olmuş mudur? Yoksa darbe kendiliğinden olgunlaşmış mıdır?

 

Hiç şüphe yok ki; 60 darbesi diğer darbedelerden büyük ölçüde ayrılır. Zira bu darbe emir komutayı çiğnemiş ve daha sonraki darbelerin emir komuta içerisinde yapılacağına dair bir kuralı beraberinde getirmiştir. Ancak bu kadar subay nasıl bir araya gelmiştir. Bu örgütlenme nasıl sağlanmış, darbecilerle darbeci olmayanlar nasıl ayrılmıştır. Sonradan yapılan Cumhurbaşkanlığı sürecinde ne kadar demokratik bir tavır almıştır ve dahası bu darbeye karşı halk nasıl bir tepki vermiştir. Nihayetinde baktığımızda o dönem içerisinde inanılmaz güzel bir darbe gerekçesi var ama halkın çok önemli bir kısmı bu darbeyi benimsememiş. Ki olaylar sıcak sıcakken...Bu kadar baskı, zulüm varken niye halk bu darbeyi tam olarak benimsemiyor...

 

Dönem içerisinde uydurulmuş bir çok yalan da var Adnan Menderes'e ithafen. CHP'nin çok sert siyaseti de DP'yi sert önlemler almaya itince iki taraf iyice ortamı gererek sonunda 27 Mayısa geliniyor. Burada baskıyı meşrulaştırmaya çalıştığım sanılmasın. Asla sansür ve baskıya meşru bir gerekçe aramam ancak buradaki DP'nin tavrını anlamaya çalışma olarak okunmalıdır. Zira bir önceki seçimde (1957) karşılarında bir muhalefet bulmuşlar ve kendi içlerinde de parçalanmak üzereler. Hal böyle olunca merkez teşkilatı güçlendirirmeye çalışırken bir taraftan da karşınızda bazen yalanla karışık haber servis eden birçok yer. Acaba; CHP ile asker arasında hiçbir dirsek teması olmadı mı? Bunu tam olarak bilmiyoruz ancak darbeyi yapanların CHP'yi iktidara taşımak istedikleri çok bilinmeyenli bir denklem değil.

 

Menderes'in “Ben orduyu yedek subaylarla da idare ederim” dediği doğru mu?

 

Mahkemede başsavcı; “Sen böyle bir şey söylemişsin” dediğinde Menderes, “İlk defa duyuyorum. Söylemedim, nerede, kime söylemişim” cevabını verdi. Başsavcı, “onu bilmem öyle bir rivayet var” dedi. Menderes, “Efendim ben devleti idare ettim, yedek subaylık yaptım, kendi gücümü biliyorum. Bu ordu yedek subaylarla nasıl idare edilir. Bunu kim uydurmuş?” Savcı sağına soluna baktı, kimseden ses gelmeyince konuyu kapattı.

 

Yargılamadaki bir gariplik. O süreçte İsmet İnönü, İttihat Terakki geleneğinden gelen bu siyaset ve komitacı deha acaba bu sert muhalefetin nereye gideceğini kestiremiyor muydu? Vatan Cephesine karşı Ege taarruzu hadisesi acaba neyi amaçlıyordu. Amaç; bir partinin kendi yerini sağlamlaştırma çabası olabilir ancak bu sertlik nereye varacak kimse bilmiyor mudur? Dahası; 2 yıl evvel darbe yapmak için bir araya geldikleri düşünülüp tutuklanan bir sürü subay tutuklanıp daha sonra da serbest bırakıldığı hatırlanırsa; Ordu içerisinde bir darbe hazırlığının olduğu bilindiğine göre;

 

1960'tan başladık...En geridekinden...Kimlerle hesaplaşacağız...60, 71, 73 uygun durmuyor hesaplaşmak için...12 Eylül ve 28 Şubat'a ve 27 Nisan mıydı neydi oraya gelinceye kadar...Bu üçü sanırım daha uygun benim meselem açısından...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mahir Kaynak darbe öncesini "çocuğunuzu ilkokula gönderirken korkarsınız, vapura binerken korkarsınız" biçiminde çiziyor ve hatta ergenekon meselesinde de darbenin değil darbeciliğin gündeme getirilmek istenerek bazı kurumların yıpratılmasının amaçlandığını söylüyor; bu yaklaşımı da bir kenara koyalım ve devam edelim...

 

Darbe öncelerinin hazırlanmışlığı ortadadır artık hatta belki de bunun bilinci yüzünden pek çok olay Türkiye'de daha sarsıntısız atlatılabiliyor...

 

Şimdi süreci iyi izlemek gerekir; Yılmaz Öztuna bir darbenin anatomisinde 1876'yı enine boyuna anlatır ve aslında pek çok ayrıntının bize yanlış anlatıldığını görürüz kaynaklıca...

 

Mesela bu darbeyi yapanlar arasında İstanbuldaki askeri okul öğrencileri de gösterilir çokça ama onlar "padişahı korumak" için kandırılarak sarayın civarına gelmişlerdir!!! Yine Öztuna der ki eğer Abdulaziz direnmek isteseydi olanlardan habersiz "padişahı koruyan" donanma darbecileri mahvederdi...

 

Ne mi anladık??? Bir grup insan halk adına işler çevirmiş yine ve tabii olarak halka rağmen; sonuç: çok eleştirilen sayın Abdulhamid her şeye rağmen bu isimleri olabileceğinden az şiddetle tasfiye etmiştir ama günümüz modern darbelerine örnek olacak ilk darbe gerçekleşmiştir hem de kişisel kızgınlıklarıyla birlikte bir grup insanca...

 

En meşrulaştırılmak istenen 27 Mayıs'tır; çünkü özellikle sol çevreler için bu tarih "devrimin bekçiliği" olarak algılanır halbuki fazla iddialı gelebilir ama eğer siz sistemi bir yerden delerseniz işte bundan 20 sene sonra o delikten başkaları da girer deliği büyütür...

 

Anayasa açısından daha özgürlükçü ve demokratik denilebilir ama çözümsüzlüklerin çokluğu, darbeyi her an hissettiren bir "ömür boyu senatörlük" derken sistem pek de güvenilir gelmiyor bana; olması gereken hiç şüphesiz DP nin demokratik ve özgürlükçü adımlar atması bunu yapamıyorsa da muhalefetçe "halkla muhalefet" edilmesiydi "halka rağmen" değil...

 

Her şeyden önce darbe bir hatadır; herkes dürüst olursa bazı gerçekleri çok açıkça ortaya koyabiliriz bence: DP öncesi DP döneminden daha mı az otoriterdir??? Kesinlikle hayır hatta DP nin elde edemediği noktaların da olduğu düşünülürse "tam" anlamıyla bir otoriterlik mümkün de değildir zaten karşıtlar durumu "keyfiyet" ile ifade eder bildiğim kadarıyla; o zaman nedir sorun??? Sorun şurada gizlidir: Kimin demokrasisi!!! Kimin keyfiyeti!!!

 

Saygılar...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CYRANO; haklı olarak 61 Anayasasının belki de bugüne kadar dünyanın görebileceği en özgürlükçü anayasa olduğunu belirtmişsin.

Konuyu açan ilk cümlelerimde darbelerde hükümetlerin hatalarını araştırmadığımı belirtmiştim. Her hükümet hata yapabilir hatta çok büyük hatalar yapar ancak bu hatalar asla darbeye meşru bir zemin hazırlamaz. Hata yapan hükümetlerin yine siyaset içerisinde bir çözümü vardır. Siyaset dışı her müdahale yanlıştır. Bunu paylaştığımızı sanıyorum.

 

Ben "bu güne kadar dünyanın görebileceği en özgürlükçü anayasa" gibi bir iddiada kesinlikle bulunmadım. Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en özgürlükçü Anayasa dedim.

 

Darbenin meşruluğunu, haklılığını tartışmıyorum bile. Darbe darbedir.

 

Burada bir ayrım noktası olarak karşımıza ne çıkabilir. Tartıştığımız asıl mevzuu karşımıza çıkar. 60 darbesinde darbeyi meşrulaştıran bir cephe olmuş mudur? Yoksa darbe kendiliğinden olgunlaşmış mıdır?

 

19, yydan beri subayla (mektepliler) toplumun okumuş yazmış, aydın kesimleri arasındadır. Memeleket meselelerine ilgili insanlardır. Unutmayalım meşrutiyetten cumhuriyete uzanan siyasal hareketlenmeyi başlatanlar arasında subaylar ağırlığı oluşturmaktaydı. Gerek o dönemde gerekse 50'lerde genel entelijanstan farklı olarak, varlıklı, soylu ailelerin çocukları değildi bir çoğu. Alt ya da orta sınıf ailelerden gelen insanlardı. Subayların ordudan ihracının ancak mahkeme kararıyla mümkün olduğu bir dönemde subaylar arasında oluşan ortak siyasal fikirler kurmaylar tarafından bilinsede, bir şey yapılamıyordu. Nasıl bir araya geldiler. Türk odusunda komitacılık çok eski bir kurumdur. Millet tarihindeki iki büyük köklü dönüşüm, genç subayların aralarında kurdukları teşkilatlar eliyle gerçekleştirilmiştir. İttihat Terakki ve Mudafa-i Hukuk Cemiyeti.

 

Toplumun okumuş yazmış kesimlerinde DP hükümetine karşı oluşan tepkinin silahlı kuvvetler içinde genç subaylar arasındada alıcısı vardı. Burada dönüm noktası Menderes Hükümeti'nin orduyu muhaliflere karşı sindirme amaçlı kullanma çabalarıdır. Siz orduyu siyasetin içerisine sokarsanız, böyle bir altyapı hazırlarsanız rüzgar sizin beklediğiniz yönden farklı bir yöne doğru esebilir.

 

Darbeyi meşrulaştırmak, temel yasa, tüm darbelerde darbeyi meşrulaştıran en büyük unsur bizzat hükümetin kendisidir. Tayyip Erdoğan dahi 28 Şubat'ı değerlendirirken ne demiştir? "Siz bir boşluk yaratırsanız, başkası gelir o boşluğu doldurur". Hükümetler demokrasiyi rafa kaldırıp, baskıcı, despot yöntemlerle toplumu yönetmeye başladıkça başka bir despot gücün kendilerine karşı harekete geçip, yönetime el koymasınıda meşrulaştırmış olurlar. Yani siz demokrasi kulvarından çıkmadıkça , herhangi bir darbeye meşru zemin oluşturacak ortam oluşamaz.

 

Yok siz, size muhalif herkesi susturursanız, yayın organlarını kapatırsanız, yazarları tutuklarsanız, protesto edenlere karşı silah kullanma talimatı verirseniz. Demokrasinin kalbi olan parlamentoda dahi milletvekillerinin konuşmasını engelleyecek yöntemler geliştirirseniz, yani devleti yönetmenin verdiği fiziksel gücü despot bir şekilde kullanırsanız. Bu gücü daha güçlü kullanan kimselerin önünü açmış olursunuz.

 

Bu salt iktidara karşı gerçekleşen darbeler için geçerlidir. 27 Mayıs'ta böyle bir darbedir. Toplumsal muhalefete karşı gerçekleşmiş bir darbe değildir. 12 mart ve 12 Eylül gibi.

 

 

Hiç şüphe yok ki; 60 darbesi diğer darbedelerden büyük ölçüde ayrılır. Zira bu darbe emir komutayı çiğnemiş ve daha sonraki darbelerin emir komuta içerisinde yapılacağına dair bir kuralı beraberinde getirmiştir. Ancak bu kadar subay nasıl bir araya gelmiştir. Bu örgütlenme nasıl sağlanmış, darbecilerle darbeci olmayanlar nasıl ayrılmıştır. Sonradan yapılan Cumhurbaşkanlığı sürecinde ne kadar demokratik bir tavır almıştır ve dahası bu darbeye karşı halk nasıl bir tepki vermiştir. Nihayetinde baktığımızda o dönem içerisinde inanılmaz güzel bir darbe gerekçesi var ama halkın çok önemli bir kısmı bu darbeyi benimsememiş. Ki olaylar sıcak sıcakken...Bu kadar baskı, zulüm varken niye halk bu darbeyi tam olarak benimsemiyor...

 

O kural 27 Mayıs ın tasifesiyle birlikte getirilmiş bir kuraldır. Özellikle Talat Aydemir'in idamından sonra. Bir daha genç subayların ordunun üst kademesine rağmen hareketliliğe geçmesinin yolunu kapatacak önlemler alınmıştır. En başında subayların ordudan ihracı için mahkeme kararı şartı kaldırılmıştır.

 

27 Mayıs darbesini gerçekleştiren arasında belli başlı liderler pek yoktur. Öne çıkan isimler vardır ancak bunlarda darbeden sonra öne çıkmışlardır. Mesela 27 Mayıs'ın sonraki lideri Cemal Gürsel, darbe içerisinde aktif görev almamıştır. DP hükümetine karşı genç subaylar arasında oluşan genel tepki bir süre sonra Türk ordusunun tarihinde sıkça görülmüş olan komitaları ortaya çıkarmıştır. Başlarda bir çok komita varken bunlar zamanla birbirine yaklaşmış ve ortak bir harekat planı geliştirmişlerdir. Ancak aralarındaki farklar darbeden sonra dahi ortadan kalkmamış Türkeş'in Hindistan'a sürülmesiyle taraflardan birisi galip çıkmıştır. Ki iyiki öyle olmuştur. Zira Türkeş ekibi, yassıadada tutuklu bulunan bütün DP'lilerin idam edilmesi, askeri diktatörlüğün İspanya modeliyle en az 10 yıl yürürlükte kalması gibi fikirlere sahipken. Diğer kanat, yalnızca "suçlu" olduklarına kanaat getirilenlerin HAPİS cezasına çarptırılması, demokrasinin bir daha yıpranmamasını sağlayacak bir Anayasa hazırlayıp iktidarın bir an önce sivillere devredilmesini savunuyordu.

 

Menderes'lerin idamlarının infaz edilmesi başını Türkeş ve ekibinin çektiği radikal subayların yoğun baskılarının bir neticesidir.

 

Kanal 7'de Adanın o zamanki cezaevi müdürünün anılarıyla hazırlanmış bir belgesel vardı. 3-4 yıl önceydi sanırım. O adam anlatıyordu. Konseyin idam cezaları ile ilgili toplandığı gece botlarla adaya subayların geldiğini anlatıyordu. Adaya idamlardan yalnızca dördünün onaylandığı haberi gelince bu subaylar tabancalarını çıkarıp "o halde biz şimdi gerekeni yaparız " diyerek mahkumların tutuluğu bölümlere doğru yürüdüklerini. Ada komutanının kararlı bir şekilde böyle bir girişime izin vermeyeceğini engellemek için hiçbirşeyden kaçınmayacağını belirtmesi üzerine vazgeçtiklerini belirtiyordu. Amaçları idam cezası almış ya da almamış bütün tutukları infaz etmekti. 27 Mayısçıların bir kanadı, diğerlerinin ikinci bir darbeye girişmesinden korkuyordu. Bu sefer ordunun kendi arasında ciddi bir çatışmaya yol açacak bu girişim Muhsin Batur'ların başını çektiği kanadın baskın gelmesiyle ortadan kalktı.

 

 

Dönem içerisinde uydurulmuş bir çok yalan da var Adnan Menderes'e ithafen. CHP'nin çok sert siyaseti de DP'yi sert önlemler almaya itince iki taraf iyice ortamı gererek sonunda 27 Mayısa geliniyor. Burada baskıyı meşrulaştırmaya çalıştığım sanılmasın. Asla sansür ve baskıya meşru bir gerekçe aramam ancak buradaki DP'nin tavrını anlamaya çalışma olarak okunmalıdır. Zira bir önceki seçimde (1957) karşılarında bir muhalefet bulmuşlar ve kendi içlerinde de parçalanmak üzereler. Hal böyle olunca merkez teşkilatı güçlendirirmeye çalışırken bir taraftan da karşınızda bazen yalanla karışık haber servis eden birçok yer. Acaba; CHP ile asker arasında hiçbir dirsek teması olmadı mı? Bunu tam olarak bilmiyoruz ancak darbeyi yapanların CHP'yi iktidara taşımak istedikleri çok bilinmeyenli bir denklem değil.

 

"Sert Muhalefet" ne? "Yumuşak muhalefet" ne? "Sert Muhalefet" e karşı önlem ne? işte mesele bu.

 

Şimdi varsayımdan öte geçelim. Ne olup ne olmadığına bakalım? CHP'nin o dönem bir darbeyi istediği, bu yönde çalıştığı, ve askerlerle bu yönde dirsek teması başlattığına dair bir bilgi var mı elimizde? Ordu'nun en üst kademesinin Menderes yandaşı subaylardan oluştuğu bir konjonktürde CHP'nin orduyla dirsek teması nasıl oluyor?

 

Menderes'e askerlerin bir darbeye girişebileceği bilgisi aktarıldığında verdiği tepki ne ? "biz darbenin alasını yaparız". Menderes ordunun kendisine karşı bir harekete girişmeyeceğinden son derece emin.

 

Sonra asker siyasete muhalefet eliyle mi karıştı? Burası önemli.

 

 

 

 

Yargılamadaki bir gariplik. O süreçte İsmet İnönü, İttihat Terakki geleneğinden gelen bu siyaset ve komitacı deha acaba bu sert muhalefetin nereye gideceğini kestiremiyor muydu? Vatan Cephesine karşı Ege taarruzu hadisesi acaba neyi amaçlıyordu. Amaç; bir partinin kendi yerini sağlamlaştırma çabası olabilir ancak bu sertlik nereye varacak kimse bilmiyor mudur? Dahası; 2 yıl evvel darbe yapmak için bir araya geldikleri düşünülüp tutuklanan bir sürü subay tutuklanıp daha sonra da serbest bırakıldığı hatırlanırsa; Ordu içerisinde bir darbe hazırlığının olduğu bilindiğine göre;

 

 

Allah Allah sert muhalefet iktidarın düşmesine varır. Artık ülkeyi tamamen despotizmle yönetmeye soyunan bir iktidara karşı nasıl bir muhalefet olur ? İsmet İnönü bu sürecin sonunda bir darbe olabileceğini kestiriyordu. Bu yüzden Menderes'i gerek meclis kürsüsünden gerekse başbaşa yaptıkları görüşmelerde defalarca uyardı.

 

"Böyle devam ederseniz. Sizi ben bile kurataramam"

 

demişti meclis kürsüsünden. Ancak Menderes orduyu daha fazla siyasetin içine çekti. Ordunun en üst kademesinin Menderes'e bağlı subaylardan oluşuyor olması. Menderes'e ordu gücünü kullanarak iktidarı sağlama alma konusunda güven veriyordu çünkü.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Sevgili vatandaşlar. Dün gece yarısından itibaren, Bütün Türkiye'de Deniz, Hava, Kara Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek memleketin idaresini ele almıştır. Bu hareket Silahlı Kuvvetlerimiz'in muşterek işbirliği sayesinde kansız başarılmıştır. Sevgili vatandaşlarımızın sükun içinde bulunmalarını ve resmi sıfatı ve vazifesi ne olursa olsun hiçkimsenin sokağa çıkmamasını rica ederiz. "(Alparslan Türkeş'in, ihtilal sabahı TRT Radyosu'ndan halka seslenişi.)

 

1960 İhtilal'inini meşrulaştıran gerekçeler her ne olursa olsun;hiçbir darbe ihtilal kisvesi altında bir kurtuluş olarak sunulamaz.1960 öncesiyle siyasi kimliği oturmamış bir ülkenin yaşadığı tüm çıkmazları,sonrası ile de askeri darbelerin gelenekselleştiği bir demokrasinin çamura bulandığı bir tarihtir.

 

''Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilalin meşru bir haktır.(İsmet İnönü)''bakın arkadaşım;size göre herhangi bir şekilde ordu ve siyaseti yanyana koyamayacak İsmet İnönü'nün meclis kürsüsünde sarfettiği bir başka söz!Evet meclis konuşmalarında İsmet İnönü sık sık DP'yı uyarmış,yaşananlardan duyduğu rahatsızlığı ve korkularını dile getirmiştir.Ama aynı meclis konuşmalarında darbeyi kutsallaştıran ve meşrulaştıran yine kendileridir.Ben Muhsin Batur'un kitabında !!darbeyi İsmet İnönü'nün sözlerine dayanarak yaptık!!şeklinde bir ibarenin olduğunu sanıyorum,kitabı okumadım ama bu ibareyle sık sık karşılaştım.Yoksa özür dilerim.

 

Ayrıca ben bu bir İsmet İnönü darbesidir gibi bir şey iddia etmedim;ama bu darbede İsmet İnönü'n olmadığını da kesinlikle söylemem.Neden mi;gelin biraz tarihe dönelim...

 

1946 yerli yerine oturamayan bir Cumhuriyet'e rağmen çok partili bir dönemin tarihimize korkak adımlarla merhaba dediği bir tarihtir.Dönemin en güçlü partisi CHP;%80 lik bir oy oranı ile mecliste ki yerini almıştır.1950 yılında yapılan seçimlerde ise CHP aleyhine tüm dengeler altüst olur;DP iktidardır;hemde ezici bir çoğunlukla...CHP-DP arasında ki restleşmeler,iki partinin de birbiri hakkındaki ser söylemleri...Siyasetin olmadığı yerde kaos vardır,işte siyasetin bu denli kişisel ve demokratik olmayan ayak sesleri bu kaosu getirmiştir.Bakın 1960 öncesi yaşanalara;

 

1957 seçimleri ve "Kütük Marifetleri"

Gizli komiteler ve Dokuz subay olayı

28-29 Nisan olayları

Uşak, Topkapı, Kayseri olayları

 

sadece bunlar mı?Üniversitelerde yaşananlar,ekonomide ki çıkmazlar...meclis kürsülerinde verilen ihtilal beyannameleri,zıtlaşmaların verdiği kayıplar...Değerli arkadaşım Karabekir belki de bu darbe ortamı sorularına verilecek cevap da burada saklıdır.Bu kimileri için artık halkın olaylarda soyutlanması,askerin işin içine girmesinin en geçerli sebebleridir.Düşünsenize Nokta dergisinde yayımlanan Darbe günlüklerini.Okuduysanız orada yazılanları bir de şunu okuyun;inanın ki darbelerin ne kadar da basit hesaplara dayandığını görüceksiniz.

 

İsmet Bozdağ, "Bir Darbenin Anatomisi" adlı kitabına Celal Bayar'ın anlatımıyla şu satırları yazmıştır (eski kelimelerin anlamları sonradan yazılmıştır)

 

"27 Mayıs'ı anlamak için, bunu hazırlayan, kotaran (bir işi başarmak) ve sonunda parlementer yönetime devretmek zorunda kalan ihtilalcilerimizi tanımak lazımdır. Siz "Gölgedeki Adam" kitabını okudunuz mu?.. Ben okudum. Kitabın yazarı Dündar Seyhan, Uçaksavar Okulu'nda tuttuğu bir pazar nöbetinde, arkadaşıyla sucuklu yumurta yerken Türkiye'yi nasıl kurtarmaya karar verdiğini anlatıyor! Karar tarihi, 1954 yılının sonbahar günü, Şimdi size bu kitabın 42. sayfasındaki ilk paragrafı okuyorum:

 

"1954 yılının sonbaharında bizi ihtilal yapmak üzere karara götüren saik (niyet), yalnız o günkü iktidarın bidayetten (başlangıçtan) beri devam edegelen sakim (bozuk) tutumu değildir. Mevcut idarenin, Türkiye'nin tasavvur (tasvir, hayal etmek) ve tahmin ettiğimiz istikbalini tahakkuk ettirmekten (gerçekleştirmekten) çok uzak davranışlarının da, elbetteki böyle bir kararın alınmasında payı vardır."

 

İhtilalcimizin anlattığına göre, Demokratik Parti iktiradı, ta başında, yanlış bir yol tutturmuş! Ama ihtilal kararını aldıran sebep yalnız bu değil! Asıl sebep, Dündar Seyhan'ın, Türkiye'nin geleceği için tasarladığı ve özlediği işeri, Demokratik Parti iktidarının yapamayacağına inanması! Bu iki faktör birleşince, çare ihtilalle aranacak."

 

Ve gelelim 1960 Darbesine.Alparslan Türkeş'in sözleriyle tüm ülke ve dünyaya duyurulur bu ihtilal(!)Bu darbenin sebeleri çok açıkdır;Laiklik tehlikededir,DP aldığı kararlar siyasi ve tehlikelidir ve yukarda sıraladığım darbe öncesi yaşananlar...bunlar meşrulaştırılan bir darbenin herkesçe kabul edilidiği,bazı sosyal demokratlar için bir demokrasi rönensasının başladığı bir kara sayfanın en basit anlatımıdır(maç yorumlarıyla karıştırmayın)

 

27 Mayıs'ın yarattığı Türkiye'nin özgürlük ve demokratik olması, onun kanlı bir darbe olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi. Kanlı bir darbe olması da, Türkiye'nin özgürlükçülük ve demokrasi tarihinde önemli bir milad olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

 

Ne kadar büyük çelişki bu sözlerin verdiği doğruluk.Sonuna kadar doğru,sonuna kadar isabetli...bir o kadar da büyük bir çelişki!Evet arkadaşım dediğin gibi bu askeri, kanlı darbe aynı zamanda ülkemizin sahip olduğu en temel,en özgürlükçü anayasasını armağan etmiştir bu ülkeye.İnsan haklarına dayalı,siyasi ve toplumsal örgütlenmenin yasalarla sağlamlaştığı,insan ve insana ait olan özgürlük,basın yayın,kendini ifade etme...vs gibi değerlerin en iyi şekile korunduğu 1960 Anayasası işte böylesi çalkantılı bir dönemin meyvesidir.

 

Peki 1960 Anayasası bu darbeyi bir ihtilal yapmaya yeter mi?Kesinlikle hayır.Bu darbe kanlıdır,idam sehpalarını kurdurmuştur,işkenceleri ve gözaltılarını getirmiştir.Darbeyi meşrulaştıran gerekçeler bu sefer daha büyük bedeller ödeterek yine tarih sayfalarında yer almıştır.1980 ene davetiye çıkarmıştır...muhtıralara,ordunun siyasete müdahalesini gelenekselleştirmiştir.

 

Gerekisiz dipnot olarak sunduğum;gereksiz olarak belirtsemde emin olun ki sonuna kadar gerekli bulduğum şu 1960 Darbesini diğer darbelerden ayıran kimin elinle yapıldığına gelecek olursak;1960 Darbesi generaller tarafından değil;ordu içinde yer alan belki de sıradan bir askerin kaygılarını dile getiren bir darbe sürecini anlamlı kılar.Çok ilginç gerçekten bu nokta.Denildiği gibi Osmanlı Devleti geleneğinden kaynaklanan bir müdahalemidir bu müdahalenin baş aktörleri.İttihad ve Teraki,öncesinde yeniçeriler...Ve sonrasında 1960 Darbesi;padişahlara ve onların egemenlik alanına olan müdahaleler bu sefer DP-Ordu arasında ki anlaşılmaz bir ilişkiye,generallere karşı yapılmıştır.

 

“... Bir Türk subayı olarak,bütün çarelerin tükendiği bir devrede bu müdahaleyi en az zararlı,en az ızdıraplı bir usulle gerçekleştirmeğe gayret edenlerden biri bulunmak,en büyük iftiharımdır.” Ve yine eserinde devamla:”...İhtilal fikri bu memlekette CHP iktidarı devrinde başlamış ve bu fikir partilerin,memleketin kaderini daima uçurumlara doğru sürüklemeye devam ettikleri 27 mayıs 1960 yılına kadar gelmiştir.”[14](Alparslan Türkeş 1977 yılında:”27 Mayıs,13 Kasım,21 Mayıs ve Gerçekler”)

 

bunu bir daha okuyun.CHP ve İsmet İnönü'nüyü neden darbelerle bu kadar ilişkilendirildiğimi anlayacaksınız.olmadı mı Karabekir'e dönelim;

 

Dönem içerisinde uydurulmuş bir çok yalan da var Adnan Menderes'e ithafen. CHP'nin çok sert siyaseti de DP'yi sert önlemler almaya itince iki taraf iyice ortamı gererek sonunda 27 Mayısa geliniyor. Burada baskıyı meşrulaştırmaya çalıştığım sanılmasın. Asla sansür ve baskıya meşru bir gerekçe aramam ancak buradaki DP'nin tavrını anlamaya çalışma olarak okunmalıdır. Zira bir önceki seçimde (1957) karşılarında bir muhalefet bulmuşlar ve kendi içlerinde de parçalanmak üzereler. Hal böyle olunca merkez teşkilatı güçlendirirmeye çalışırken bir taraftan da karşınızda bazen yalanla karışık haber servis eden birçok yer. Acaba; CHP ile asker arasında hiçbir dirsek teması olmadı mı? Bunu tam olarak bilmiyoruz ancak darbeyi yapanların CHP'yi iktidara taşımak istedikleri çok bilinmeyenli bir denklem değil.

 

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben "bu güne kadar dünyanın görebileceği en özgürlükçü anayasa" gibi bir iddiada kesinlikle bulunmadım. Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en özgürlükçü Anayasa dedim.

 

 

19, yydan beri subayla (mektepliler) toplumun okumuş yazmış, aydın kesimleri arasındadır. Memeleket meselelerine ilgili insanlardır. Unutmayalım meşrutiyetten cumhuriyete uzanan siyasal hareketlenmeyi başlatanlar arasında subaylar ağırlığı oluşturmaktaydı. Gerek o dönemde gerekse 50'lerde genel entelijanstan farklı olarak, varlıklı, soylu ailelerin çocukları değildi bir çoğu. Alt ya da orta sınıf ailelerden gelen insanlardı. Subayların ordudan ihracının ancak mahkeme kararıyla mümkün olduğu bir dönemde subaylar arasında oluşan ortak siyasal fikirler kurmaylar tarafından bilinsede, bir şey yapılamıyordu. Nasıl bir araya geldiler. Türk odusunda komitacılık çok eski bir kurumdur. Millet tarihindeki iki büyük köklü dönüşüm, genç subayların aralarında kurdukları teşkilatlar eliyle gerçekleştirilmiştir. İttihat Terakki ve Mudafa-i Hukuk Cemiyeti.

 

Toplumun okumuş yazmış kesimlerinde DP hükümetine karşı oluşan tepkinin silahlı kuvvetler içinde genç subaylar arasındada alıcısı vardı. Burada dönüm noktası Menderes Hükümeti'nin orduyu muhaliflere karşı sindirme amaçlı kullanma çabalarıdır. Siz orduyu siyasetin içerisine sokarsanız, böyle bir altyapı hazırlarsanız rüzgar sizin beklediğiniz yönden farklı bir yöne doğru esebilir.

 

Darbeyi meşrulaştırmak, temel yasa, tüm darbelerde darbeyi meşrulaştıran en büyük unsur bizzat hükümetin kendisidir. Tayyip Erdoğan dahi 28 Şubat'ı değerlendirirken ne demiştir? "Siz bir boşluk yaratırsanız, başkası gelir o boşluğu doldurur". Hükümetler demokrasiyi rafa kaldırıp, baskıcı, despot yöntemlerle toplumu yönetmeye başladıkça başka bir despot gücün kendilerine karşı harekete geçip, yönetime el koymasınıda meşrulaştırmış olurlar. Yani siz demokrasi kulvarından çıkmadıkça , herhangi bir darbeye meşru zemin oluşturacak ortam oluşamaz.

 

Yok siz, size muhalif herkesi susturursanız, yayın organlarını kapatırsanız, yazarları tutuklarsanız, protesto edenlere karşı silah kullanma talimatı verirseniz. Demokrasinin kalbi olan parlamentoda dahi milletvekillerinin konuşmasını engelleyecek yöntemler geliştirirseniz, yani devleti yönetmenin verdiği fiziksel gücü despot bir şekilde kullanırsanız. Bu gücü daha güçlü kullanan kimselerin önünü açmış olursunuz.

 

Bu salt iktidara karşı gerçekleşen darbeler için geçerlidir. 27 Mayıs'ta böyle bir darbedir. Toplumsal muhalefete karşı gerçekleşmiş bir darbe değildir. 12 mart ve 12 Eylül gibi.

 

 

O kural 27 Mayıs ın tasifesiyle birlikte getirilmiş bir kuraldır. Özellikle Talat Aydemir'in idamından sonra. Bir daha genç subayların ordunun üst kademesine rağmen hareketliliğe geçmesinin yolunu kapatacak önlemler alınmıştır. En başında subayların ordudan ihracı için mahkeme kararı şartı kaldırılmıştır.

 

27 Mayıs darbesini gerçekleştiren arasında belli başlı liderler pek yoktur. Öne çıkan isimler vardır ancak bunlarda darbeden sonra öne çıkmışlardır. Mesela 27 Mayıs'ın sonraki lideri Cemal Gürsel, darbe içerisinde aktif görev almamıştır. DP hükümetine karşı genç subaylar arasında oluşan genel tepki bir süre sonra Türk ordusunun tarihinde sıkça görülmüş olan komitaları ortaya çıkarmıştır. Başlarda bir çok komita varken bunlar zamanla birbirine yaklaşmış ve ortak bir harekat planı geliştirmişlerdir. Ancak aralarındaki farklar darbeden sonra dahi ortadan kalkmamış Türkeş'in Hindistan'a sürülmesiyle taraflardan birisi galip çıkmıştır. Ki iyiki öyle olmuştur. Zira Türkeş ekibi, yassıadada tutuklu bulunan bütün DP'lilerin idam edilmesi, askeri diktatörlüğün İspanya modeliyle en az 10 yıl yürürlükte kalması gibi fikirlere sahipken. Diğer kanat, yalnızca "suçlu" olduklarına kanaat getirilenlerin HAPİS cezasına çarptırılması, demokrasinin bir daha yıpranmamasını sağlayacak bir Anayasa hazırlayıp iktidarın bir an önce sivillere devredilmesini savunuyordu.

 

Menderes'lerin idamlarının infaz edilmesi başını Türkeş ve ekibinin çektiği radikal subayların yoğun baskılarının bir neticesidir.

 

Kanal 7'de Adanın o zamanki cezaevi müdürünün anılarıyla hazırlanmış bir belgesel vardı. 3-4 yıl önceydi sanırım. O adam anlatıyordu. Konseyin idam cezaları ile ilgili toplandığı gece botlarla adaya subayların geldiğini anlatıyordu. Adaya idamlardan yalnızca dördünün onaylandığı haberi gelince bu subaylar tabancalarını çıkarıp "o halde biz şimdi gerekeni yaparız " diyerek mahkumların tutuluğu bölümlere doğru yürüdüklerini. Ada komutanının kararlı bir şekilde böyle bir girişime izin vermeyeceğini engellemek için hiçbirşeyden kaçınmayacağını belirtmesi üzerine vazgeçtiklerini belirtiyordu. Amaçları idam cezası almış ya da almamış bütün tutukları infaz etmekti. 27 Mayısçıların bir kanadı, diğerlerinin ikinci bir darbeye girişmesinden korkuyordu. Bu sefer ordunun kendi arasında ciddi bir çatışmaya yol açacak bu girişim Muhsin Batur'ların başını çektiği kanadın baskın gelmesiyle ortadan kalktı.

 

 

"Sert Muhalefet" ne? "Yumuşak muhalefet" ne? "Sert Muhalefet" e karşı önlem ne? işte mesele bu.

 

Şimdi varsayımdan öte geçelim. Ne olup ne olmadığına bakalım? CHP'nin o dönem bir darbeyi istediği, bu yönde çalıştığı, ve askerlerle bu yönde dirsek teması başlattığına dair bir bilgi var mı elimizde? Ordu'nun en üst kademesinin Menderes yandaşı subaylardan oluştuğu bir konjonktürde CHP'nin orduyla dirsek teması nasıl oluyor?

 

Menderes'e askerlerin bir darbeye girişebileceği bilgisi aktarıldığında verdiği tepki ne ? "biz darbenin alasını yaparız". Menderes ordunun kendisine karşı bir harekete girişmeyeceğinden son derece emin.

 

Sonra asker siyasete muhalefet eliyle mi karıştı? Burası önemli.

 

 

Allah Allah sert muhalefet iktidarın düşmesine varır. Artık ülkeyi tamamen despotizmle yönetmeye soyunan bir iktidara karşı nasıl bir muhalefet olur ? İsmet İnönü bu sürecin sonunda bir darbe olabileceğini kestiriyordu. Bu yüzden Menderes'i gerek meclis kürsüsünden gerekse başbaşa yaptıkları görüşmelerde defalarca uyardı.

 

"Böyle devam ederseniz. Sizi ben bile kurataramam"

 

demişti meclis kürsüsünden. Ancak Menderes orduyu daha fazla siyasetin içine çekti. Ordunun en üst kademesinin Menderes'e bağlı subaylardan oluşuyor olması. Menderes'e ordu gücünü kullanarak iktidarı sağlama alma konusunda güven veriyordu çünkü.

 

27 Mayıs darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gördüğü en ileri ve özgürlükçü anayasa hazırlanmıştır. Toplumun herkesimine örgütlenme hakkı verilmiş, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmış. İşçilere sendikal örgütlenme, grev hakkı verilmiştir. Bugün yürürlükte olan 82 Anayasası'yla karşılaştırıldığında 61 Anayasa'sı bir ütopya gibi durmaktadır. Ardından gelen iki askeri darbe 61 Anayasa'nın özgürlükçü ruhunun törpülenmesinden ibarettir. Anayasal boyutta.

 

CYRANO, ilk önce 61 Anayasasının dünyanın gördüğü en özgürlükçü anayasadır diyen de ben değilim. Başında "Belki de" var. Ben, senin söylediklerinin bir adım ötesine geçmişim o kadar. Ha, dünyanın görebileceği en özgürlükçü anayasalardan biri değildir diyorsan o ayrı hikaye...Biraz ileri geçtiğim için özür dilerim.

 

Darbe'lerin belli başlı bir şekli yoktur. Demokrasi kulvarından çıkmadıkça darbe olmaz demek o kadar kolay değildir. Demokrasinin kulvarının ne olduğu tam olarak belli değildir de. Yaygın şiddet hareketlere başgösterdiğinde bunu acaba demokrasi içerisinde kalarak çözmek mümkün oluyor mu? Doğuda bir tarihlerde (hayli eski) çıkan ayaklanmayı çok da sert olmayan önlemlerle bastıramayan bir hükümet düşüp yerine Paşa hükümet kurduğunda bu ayaklanmayı nasıl bastırmıştı. Mesele ayaklanma değil şiddete her zaman demokrasi yetmeyebilir tezi.

Şiddet ise demokrasinin olmamasından doğmaz her zaman.

 

Adnan Menderes Hükümeti, acaba ordunun darbe yapmayacağı fikrine o kadar güveniyor muydu? Güvenseydi 58'deki tutuklamalar neydi. Menderes Hükümeti veya Adnan Menderes'in bizzat kendisi (zira hükümet içerisinden darbe yanlısı olan vardı) darbe yapılmayacağına o kadar güveniyor muydu? Sözüne bakarsanız evet eylemine bakarsanız hayır. 58'de henüz Demokrat Parti iktidarı tarafından çok büyük bir baskı politikası dahi yokken darbenin eşiğinden dönülmüştür. Ancak, konumu ilgilendiren yön açısından sokağa taşma nasıl yaşanmış, bu taşmada belirli mahviller bir yönlendirmede bulunmuşlar mı, bu bir kışkırtma neticesinde mi olmuş yoksa darbe olacağı fikri birilerinde varmış da buna zemin mi hazırlanmış meselesidir. 60 darbesinde buna dair elimde kati deliller yok. Faraziyeler ise; 58'deki subay tutuklamalarının ve daha sonra serbest bırakılmalarının ve bu subayların isimlerini veren kişinin mahkum edilmiş olmasıdır.

 

58'deki bu hadise ordu içerisinde darbe fikrinin varlığını herkese göstermiştir. Yüksek rütbeli veya orta kademe. Belki 58'deki darbe hazırlığı yüksek rütbeli biri bulunamadığı için gerçekleşmemiştir. 58'teki bu hazırlığı gören muhalefetin yapacağı tek şey kışkırtmaktan ibaret olmalıdır. Bu durumda iktidarın kime teslim edileceğinin hesabı çok da zor bir problem değildir. Fazla mı komplo teorisi kokuyor. İttihat Terakki geleneğinden gelecek kişilerden daha iyi planlama yapacak biri değilim. Burada Demokrat Parti Hükümetinin hatası yok mudur? Dedim ya, benim meselem bu değil. Her hükümetin yanlışları vardır her darbe kendine meşru bir zemin yaratırken evvela hükümetlerin hatasını öne çıkartır, çıkartmak ister.

 

Benden ispat istemişsin. Bu darbeyi anlatan farklı mahviller birbirlerini itham ediyor birşeyleri hep eksik bırakıyor anlatırken. Ben şimdi buradan kalkıp gizli olması gereken birşeyi nasıl anlatabilirim. Ve kaldı ki; neyi ispatlayacağım. CHP ile asker arasında hiç dirsek teması olmuşturu mu? Bugün hem AKP ve hem de CHP'nin ordu ile dirsek teması yok mu? Bu her daim böyle olmuştur. Herkes birşekilde ordu ile temas halindedir. İsmet Paşa'nın ordu içerisinde iletişimde olduğu kimse yoktur dersek Adnan Menderes'i darbeyle uyarmasına nasıl yaklaşırız. Paşa darbe olma ihtimalini sadece öngörmekte midir yoksa bu yöndeki bir çalışmanın varlığından haberdar mıdır veya bunu seslendirerek başka bir amacı mı vardır? İsmet İnönü aceba sadece Adnan Menderes'i uyarmak mı istemiştir o konuşmasında...

 

 

60'a ve 60 sonrasına takılıp kaldık. 60 elime iyi bir çıkış noktası vermiyor. Bu sebeple daha ileriye atlayacağım. Hasan Cemal bir ara konuğumuz olacak galiba...Yok o kadar da elim uzun değil, bir iki yazısını alıntılamaktan bahsediyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darbe'lerin belli başlı bir şekli yoktur. Demokrasi kulvarından çıkmadıkça darbe olmaz demek o kadar kolay değildir. Demokrasinin kulvarının ne olduğu tam olarak belli değildir de. Yaygın şiddet hareketlere başgösterdiğinde bunu acaba demokrasi içerisinde kalarak çözmek mümkün oluyor mu? Doğuda bir tarihlerde (hayli eski) çıkan ayaklanmayı çok da sert olmayan önlemlerle bastıramayan bir hükümet düşüp yerine Paşa hükümet kurduğunda bu ayaklanmayı nasıl bastırmıştı. Mesele ayaklanma değil şiddete her zaman demokrasi yetmeyebilir tezi.

Şiddet ise demokrasinin olmamasından doğmaz her zaman.

 

Ama bak bir noktayı atlıyorsun ben ne demişim;

 

"Bu salt iktidara karşı gerçekleşen darbeler için geçerlidir. 27 Mayıs'ta böyle bir darbedir. Toplumsal muhalefete karşı gerçekleşmiş bir darbe değildir. 12 mart ve 12 Eylül gibi."

 

27 Mayıs, iktidara karşı gerçekleştirilmiş bir darbedir. 12 Mart ve 12 Eylül'ün hedefi ise iktidarda olan parti değil, toplumsal muhalefettir.

 

İktidarın demokratik kulvardan çıkmadıkça darbenin meşrulaşamayacağı iddiası iktidara karşı gerçekleşen darbeler için geçerli olduğunu söylemişim zaten.

 

Adnan Menderes Hükümeti, acaba ordunun darbe yapmayacağı fikrine o kadar güveniyor muydu? Güvenseydi 58'deki tutuklamalar neydi. Menderes Hükümeti veya Adnan Menderes'in bizzat kendisi (zira hükümet içerisinden darbe yanlısı olan vardı) darbe yapılmayacağına o kadar güveniyor muydu? Sözüne bakarsanız evet eylemine bakarsanız hayır. 58'de henüz Demokrat Parti iktidarı tarafından çok büyük bir baskı politikası dahi yokken darbenin eşiğinden dönülmüştür. Ancak, konumu ilgilendiren yön açısından sokağa taşma nasıl yaşanmış, bu taşmada belirli mahviller bir yönlendirmede bulunmuşlar mı, bu bir kışkırtma neticesinde mi olmuş yoksa darbe olacağı fikri birilerinde varmış da buna zemin mi hazırlanmış meselesidir. 60 darbesinde buna dair elimde kati deliller yok. Faraziyeler ise; 58'deki subay tutuklamalarının ve daha sonra serbest bırakılmalarının ve bu subayların isimlerini veren kişinin mahkum edilmiş olmasıdır.

 

Şimdi yine burada darbeye bakmak gerekli. 27 Mayıs, belli planlar, çıkarlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda , bir askeri diktatörlük kurmak, toplumu depolitize etmek için düzenlenmiş bir darbe ise. Böyle teoriler anlamlı olabilir. Yani derizki, bütün o eylemler, "kıştırtmalar" vs ler yapılmak istenen bir darbenin alt yapısını hazırlamak için tezgahlanmış olaylardı.

 

Ancak, darbeye baktığımızda. Böyle bir darbe değil. Darbeyi gerçekleştirenlerin, uzun süre iktidarda kalmak, Demokrat Parti'nin temsil ettiği siyasal düşünceyi yok etmek, askeri bir yönetimle ülkeyi idare etmek gibi amaçları yok. Olsaydı bunu yaparlardı. Amaçları ,Darbe ile iktidarı düşürmek, "suçlu" olarak gördüklerini cezalandırmak, yeni ve daha özgürlükçü bir anayasa yapıp, iktidarı bir an önce sivillere teslim etmek. yani 60'da darbe yapılmış, 61'de genel seçimler düzenlenmiş. Demokrat Parti'nin yöneticilerine karşı yaptırımlar uygulanmış, ancak partinin ne aydın kesim içindeki taraftarlarına, ne de toplum içindeki destekçilerine karşı bir harekete girişilmemiş.

 

Ancak toplumsal muhalefete karşı düzenlenen darbelerin nasıl olduğunu iyi biliyoruz.

 

 

 

58'deki bu hadise ordu içerisinde darbe fikrinin varlığını herkese göstermiştir. Yüksek rütbeli veya orta kademe. Belki 58'deki darbe hazırlığı yüksek rütbeli biri bulunamadığı için gerçekleşmemiştir. 58'teki bu hazırlığı gören muhalefetin yapacağı tek şey kışkırtmaktan ibaret olmalıdır. Bu durumda iktidarın kime teslim edileceğinin hesabı çok da zor bir problem değildir. Fazla mı komplo teorisi kokuyor. İttihat Terakki geleneğinden gelecek kişilerden daha iyi planlama yapacak biri değilim. Burada Demokrat Parti Hükümetinin hatası yok mudur? Dedim ya, benim meselem bu değil. Her hükümetin yanlışları vardır her darbe kendine meşru bir zemin yaratırken evvela hükümetlerin hatasını öne çıkartır, çıkartmak ister.

 

Darbe yapıp iktidarı CHP'ye teslim etmek gibi bir amaç olsaydı. 1 yıl sonra genel seçimler düzenlenir miydi? Genel seçimler düzenlenmeden önce DP'nin temsil ettiği siyasal fikir toplumdan temizlenene kadar, operasyonlar, dev tutuklamalar, anti propagandalar yani 12 Eylül'den sonra sola yapılanlar yapılırdı. Oysa darbeden sonra oluşturulan kurucu meclisin içinde DP'li lerde var.

 

58 de bu hazırlığı gören muhalefetin yaptığının kışkırtma olduğunu nereden çıkarıyoruz ki? Muhalefet etmesin mi ? Bu mu yani? Parlamento içi muhalefetin katbe kat fazlası parlamento dışında var. 58 yılında hazırlığı muhalefette, iktidarda gördüyse, ülkede kutuplaşmaya yol açacak girişimlerden vazgeçmesi gereken iktidardır. Bunun yerine muhalefete karşı toplu bir hücüme geçmek. İktidar olmanın verdiği tüm gücü muhaliflere karşı kullanmak, dahası orduyu siyasetin içine çekmek DP'nin yaptığı bu. Yani akıl mantık işi mi? Madem ordunun darbe yapacağını düşünüyor. O zaman niye orduyu daha fazla siyasetin içine çekiyor ?

 

Bu konuda kendisini muhalif liderinin yanında, Başgal gibi kendisine en yakın kimselerde uyardığı halde.

 

Aydınlar tutuklanıyor, gazeteler kapatılıyor. DP yandaşı ve üyeleri, muhalif gazete binalarına saldırıyor. Muhalefet liderlerinin yurt gezilerinde DP teşkilatları saldırılar organize ediyor. Muhalif gösterilere karşı askeri güç kullanılıyor. Ondan sonra "muhalefet kışkırtıyor" böyle şey olur mu ya?

 

 

Benden ispat istemişsin. Bu darbeyi anlatan farklı mahviller birbirlerini itham ediyor birşeyleri hep eksik bırakıyor anlatırken. Ben şimdi buradan kalkıp gizli olması gereken birşeyi nasıl anlatabilirim. Ve kaldı ki; neyi ispatlayacağım. CHP ile asker arasında hiç dirsek teması olmuşturu mu? Bugün hem AKP ve hem de CHP'nin ordu ile dirsek teması yok mu? Bu her daim böyle olmuştur. Herkes birşekilde ordu ile temas halindedir. İsmet Paşa'nın ordu içerisinde iletişimde olduğu kimse yoktur dersek Adnan Menderes'i darbeyle uyarmasına nasıl yaklaşırız. Paşa darbe olma ihtimalini sadece öngörmekte midir yoksa bu yöndeki bir çalışmanın varlığından haberdar mıdır veya bunu seslendirerek başka bir amacı mı vardır? İsmet İnönü aceba sadece Adnan Menderes'i uyarmak mı istemiştir o konuşmasında...

 

Bir şey sorucam İsmet Paşa iktidarda kalmak için orduyu kullanmak isteseydi Demokrat Parti diye bir parti olur muydu?

 

27 Mayıs üstüne belki bin tane araştırma yapılmıştır. Hiç birinde CHP ile görüşüyorduk, şöyle beraber plan yaptık, şöyle yönlendirildik, ya da şöyle yönlendirdik şeklinde bir ifade var mıdır? Yada böyle bir şeyin ortaya çıkmaması mümkün mü? Özellikle de Talat Aydemir idam edildikten sonra. 27 Mayıs'ın önemli kanatlarından birisi ile İsmet Paşa arasındaki savaş Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ın idamıyla sonuçlanmıştır unutmayalım.

 

Bakıyoruz böyle bir veri yok. Alakasız yerlerden kurulmaya çalışılan bağlar var.

 

Adam mecliste, dikkat edin, siz demokrasiyi ortadan kaldırırsanız darbe meşru hale gelir diye uyarı yapıyor üstüne ekliyor, o zaman sizi ben bile kurataramam diyor (ki darbeden sonra idam edilen DPlileri kurtarmak için DP'lilerin çaldıkları kapı İsmet Paşa'nın kapısıdır ve tüm DP'lilerin gerek o zaman gerekse daha sonra açıkça ifade ettiği gibi İsmet İnönü elinden geleni yapmıştır). Bugün bu "bakın İsmet Paşa" darbe çağrısı yapıyor diye sunuluyor bazıları tarafından.

 

CHP içindeki darbeyi isteyenler yok mudur? Vardır olabilir. Sen de söylüyorsun DP içinde de vardı. Darbeyi yapanlar arasında CHP çizgisinde olanlar var mıdır? Vardır. Ama CHP çizgisinin tam karşısında olan siyasal görüş olarak DP'nin görüşü çizgisinde olanlarda vardır Türkeş gibi. Ancak birlikte hareket etmek veya yardımcı olmak başka birşeydir.

 

 

60'a ve 60 sonrasına takılıp kaldık. 60 elime iyi bir çıkış noktası vermiyor. Bu sebeple daha ileriye atlayacağım. Hasan Cemal bir ara konuğumuz olacak galiba...Yok o kadar da elim uzun değil, bir iki yazısını alıntılamaktan bahsediyorum...

 

Kendisinden sonra gerçekleştirilen darbeleri anlıyabilmek için 27 Mayıs'ı anlamak şarttır. Ancak bazı arkadaşlarımız, kendisinden sonraki darbelere bakıp 27 Mayıs'ı onlar üzerinden değerlendirmek gibi bir yöntem izliyorlar. Yani geriye dönük tarih yürütme.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama bak bir noktayı atlıyorsun ben ne demişim;

 

"Bu salt iktidara karşı gerçekleşen darbeler için geçerlidir. 27 Mayıs'ta böyle bir darbedir. Toplumsal muhalefete karşı gerçekleşmiş bir darbe değildir. 12 mart ve 12 Eylül gibi."

 

27 Mayıs, iktidara karşı gerçekleştirilmiş bir darbedir. 12 Mart ve 12 Eylül'ün hedefi ise iktidarda olan parti değil, toplumsal muhalefettir.

 

İktidarın demokratik kulvardan çıkmadıkça darbenin meşrulaşamayacağı iddiası iktidara karşı gerçekleşen darbeler için geçerli olduğunu söylemişim zaten.

 

Şimdi yine burada darbeye bakmak gerekli. 27 Mayıs, belli planlar, çıkarlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda , bir askeri diktatörlük kurmak, toplumu depolitize etmek için düzenlenmiş bir darbe ise. Böyle teoriler anlamlı olabilir. Yani derizki, bütün o eylemler, "kıştırtmalar" vs ler yapılmak istenen bir darbenin alt yapısını hazırlamak için tezgahlanmış olaylardı.

 

Ancak, darbeye baktığımızda. Böyle bir darbe değil. Darbeyi gerçekleştirenlerin, uzun süre iktidarda kalmak, Demokrat Parti'nin temsil ettiği siyasal düşünceyi yok etmek, askeri bir yönetimle ülkeyi idare etmek gibi amaçları yok. Olsaydı bunu yaparlardı. Amaçları ,Darbe ile iktidarı düşürmek, "suçlu" olarak gördüklerini cezalandırmak, yeni ve daha özgürlükçü bir anayasa yapıp, iktidarı bir an önce sivillere teslim etmek. yani 60'da darbe yapılmış, 61'de genel seçimler düzenlenmiş. Demokrat Parti'nin yöneticilerine karşı yaptırımlar uygulanmış, ancak partinin ne aydın kesim içindeki taraftarlarına, ne de toplum içindeki destekçilerine karşı bir harekete girişilmemiş.

 

Ancak toplumsal muhalefete karşı düzenlenen darbelerin nasıl olduğunu iyi biliyoruz.

 

 

 

 

 

Darbe yapıp iktidarı CHP'ye teslim etmek gibi bir amaç olsaydı. 1 yıl sonra genel seçimler düzenlenir miydi? Genel seçimler düzenlenmeden önce DP'nin temsil ettiği siyasal fikir toplumdan temizlenene kadar, operasyonlar, dev tutuklamalar, anti propagandalar yani 12 Eylül'den sonra sola yapılanlar yapılırdı. Oysa darbeden sonra oluşturulan kurucu meclisin içinde DP'li lerde var.

 

58 de bu hazırlığı gören muhalefetin yaptığının kışkırtma olduğunu nereden çıkarıyoruz ki? Muhalefet etmesin mi ? Bu mu yani? Parlamento içi muhalefetin katbe kat fazlası parlamento dışında var. 58 yılında hazırlığı muhalefette, iktidarda gördüyse, ülkede kutuplaşmaya yol açacak girişimlerden vazgeçmesi gereken iktidardır. Bunun yerine muhalefete karşı toplu bir hücüme geçmek. İktidar olmanın verdiği tüm gücü muhaliflere karşı kullanmak, dahası orduyu siyasetin içine çekmek DP'nin yaptığı bu. Yani akıl mantık işi mi? Madem ordunun darbe yapacağını düşünüyor. O zaman niye orduyu daha fazla siyasetin içine çekiyor ?

 

Bu konuda kendisini muhalif liderinin yanında, Başgal gibi kendisine en yakın kimselerde uyardığı halde.

 

Aydınlar tutuklanıyor, gazeteler kapatılıyor. DP yandaşı ve üyeleri, muhalif gazete binalarına saldırıyor. Muhalefet liderlerinin yurt gezilerinde DP teşkilatları saldırılar organize ediyor. Muhalif gösterilere karşı askeri güç kullanılıyor. Ondan sonra "muhalefet kışkırtıyor" böyle şey olur mu ya?

 

Bir şey sorucam İsmet Paşa iktidarda kalmak için orduyu kullanmak isteseydi Demokrat Parti diye bir parti olur muydu?

 

27 Mayıs üstüne belki bin tane araştırma yapılmıştır. Hiç birinde CHP ile görüşüyorduk, şöyle beraber plan yaptık, şöyle yönlendirildik, ya da şöyle yönlendirdik şeklinde bir ifade var mıdır? Yada böyle bir şeyin ortaya çıkmaması mümkün mü? Özellikle de Talat Aydemir idam edildikten sonra. 27 Mayıs'ın önemli kanatlarından birisi ile İsmet Paşa arasındaki savaş Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ın idamıyla sonuçlanmıştır unutmayalım.

 

Bakıyoruz böyle bir veri yok. Alakasız yerlerden kurulmaya çalışılan bağlar var.

 

Adam mecliste, dikkat edin, siz demokrasiyi ortadan kaldırırsanız darbe meşru hale gelir diye uyarı yapıyor üstüne ekliyor, o zaman sizi ben bile kurataramam diyor (ki darbeden sonra idam edilen DPlileri kurtarmak için DP'lilerin çaldıkları kapı İsmet Paşa'nın kapısıdır ve tüm DP'lilerin gerek o zaman gerekse daha sonra açıkça ifade ettiği gibi İsmet İnönü elinden geleni yapmıştır). Bugün bu "bakın İsmet Paşa" darbe çağrısı yapıyor diye sunuluyor bazıları tarafından.

 

CHP içindeki darbeyi isteyenler yok mudur? Vardır olabilir. Sen de söylüyorsun DP içinde de vardı. Darbeyi yapanlar arasında CHP çizgisinde olanlar var mıdır? Vardır. Ama CHP çizgisinin tam karşısında olan siyasal görüş olarak DP'nin görüşü çizgisinde olanlarda vardır Türkeş gibi. Ancak birlikte hareket etmek veya yardımcı olmak başka birşeydir.

 

 

Kendisinden sonra gerçekleştirilen darbeleri anlıyabilmek için 27 Mayıs'ı anlamak şarttır. Ancak bazı arkadaşlarımız, kendisinden sonraki darbelere bakıp 27 Mayıs'ı onlar üzerinden değerlendirmek gibi bir yöntem izliyorlar. Yani geriye dönük tarih yürütme.

 

 

Her darbenin hem iktidara hem de halka karşı yapıldığını düşünür ve onu söylerim. Darbe seçilmişlere karşı yapılıyorsa aynı zamanda onu seçenlere karşı da yapılmıştır.

 

27 Mayıs kendisinden sonraki darbelere bakılarak anlamlardırılmaya çalışılmamaktadır. Diğer darbeleri anlamak için 27 mayısı anlamak şartsa diğer darbelerden yola çıkarak 27 Mayısa da ulaşılabilinir ancak benim yapmaya çalıştığım bu değildir. 27 Mayıstan sonraki darbelere bakarak 27 Mayıs anlaşılmaya çalışılmamaktadır. 27 Mayıs'ı diğer darbelerden ayıran özelliği diğer darbeleri belli şarta sokmasıdır. 27 Mayıs aynı zamanda sonrasıyla da Türkiye Cumhuriyeti tarihine darbe anlayışını hibe ederek iyice anlaşılmayı gerektirir...

 

Eğer ki; diğer darbelere bakarak 27 Mayısı değerlendirecek olsaydım üniversitelerin sokağa dökülmelerini, CHP'ye yakınlığıyla bilinen gazetelerin kışkırtıcı haberlerini buraya aktarmaya çalışırdım. Ancak, daha önce de dediğim gibi 27 Mayıs üzerinden gittiğimde değinmek istediğim konuya bir başlangıç veya uygun bir başlangıç yapamıyorum. Bu ise 27 Mayısı zaten ayrı tuttuğum anlamına gelmektedir.

 

İsmet Paşa'nın gerçekleştirdiği gizli oy açık sayım sistemli seçim şekli hatırlanmalıdır. Seçim çalışmaları ve seçim günü gerek askerce ve gerekse polisçe bir ton hukuksuzluk gerçekleşmiştir. 1950 Bir ihtilalin Anatomisi kitabını yazarsam bir gün, İnönü'nün başka çıkar yolu kalmadığını anlayabiliriz. Demokrat Partiyi 50'de askerle engelleyebilecek olsaydı İsmet İNÖNÜ onu yapardı. Pekiyi 60'ta ne oldu. İnönü'nün ordu içerisindeki gücü arttı mı? Bu konuda kesin bilgim yok. Ancak, Demokrat Parti taraftarlarının beklediği refahın gerçekleşmediği ve buna mukabil muhalefetin gücünün arttığı belli. Ordu içerisinde de durum böyle. Yani ki dolaylı yoldan bir güç artışı var İsmet İNÖNÜ'de. Doğrudan da var mıydı acaba. Bu soru önemli değil. Orduyu siyasetin içine Demokrat Parti çekmemiştir. İttihat Terakki geleneğinden beridir bizim ordumuz zaten siyasetin içerisinde olmuştur. Kazım Karabekir için bir dönem ordudaki gücünü kırmak için bir yasa çıkartılmıştı hatırladığım kadarıyla...O da, ya siyasetçi olacaksınız ya orduda olacaksınız mealinde birşeydi...

 

Her ne ise; burada şimdilik kesmek zorundayım. Gerisine inşallah değineceğiz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her darbenin hem iktidara hem de halka karşı yapıldığını düşünür ve onu söylerim. Darbe seçilmişlere karşı yapılıyorsa aynı zamanda onu seçenlere karşı da yapılmıştır.

Darbe başarılamadı ya mesela , önledi bizim süper ajanlar darbeyi...Ayrıca ben şu ergenekon ve darbe ile dalga geçmekten bıktım ama ******* (süper yıldızlı insanlar) yeni bir saçmalık yaratmaktan bıkmadı.

 

Şimdi kime darbe yapıldı ona bir bakalım:

 

Bekir Çoşkun un bugünkü yazısından bir alıntı

 

"Dün televizyonda cumhuriyet mitinglerine katılan yürekli kadınlardan birisi konuşuyordu:

 

"Bir korku sindi sanki bizim kesime... Artık telefonlarla konuşmaktan bile korkuyor arkadaşlar... Hepimizi izliyorlarmış gibi bir his var içimizde... Herkes birbirine -dikkatli ol- demeye başladı... Sanki peşimizdelermiş gibi..."

 

Cumhuriyet mitingleri eski havasında olur mu sizce?..

 

Biraz zor..."

 

 

Çünkü korkmak-sinmek bir yana, insanların yüreğine "darbeci damgası yeme" evhamın koyuverdi mi mübaşir...

"

 

Zaten bunu göremyen kördür.Çok yakınımızda bile var.

 

O zaman Karabekir in sözüne bir şey ekeleyerek sona yaklaşayım.

Darbe seçilememişlerle onu seçemeyenlere de yapılıyormuş demek ki ... :lol:

 

Darbe yapalım dedi birisi yapamadı meeeesssselllaaaa

Sen misin yapamayan alsana Tost-Modern darbe (merak ederseniz açıklarım efemmm--ama etmeyin)

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

“ İhtilal kendi çocuklarını yer.”

 

 

Mithat Sancar darbeyi şöyle tanımlar;''Nereden başlarsınız, nasıl anlatırsınız? Askerler yönetime el koyarlar, demokrasi rafa kaldırılır, özgürlükler boğulur, aykırı görülen herkes ve her şey ayıklanır... Baskınlar, gözaltılar, işkenceler, uyduruk yargılamalar, yargısız infazlar...''Açtığınız başlıkta böylesi anlatılmayacak kadar amacı bile belli olmayan bir müdahaleyi yada müdahaleler serisini nasıl anlatmalı,nereden dem vurmalı?

.

.

 

Mithat Sancar darbeyi güzel tanimlamis ama cok büyük bir hataya düsmüs veya bu hataya düsmeyi arzulamis.Yapmis oldugu darbe tarifi bugün Ergenekon uydurugu ile onlarca insanin sorgusuz sualsiz yakapaca sabahin kör saatlerinde evlerindenalinip AKP nin savcisinin emri ile gözaltina alinmasina ve 13 aydan fazla bir süredir bircogunun kaderlerine terkedilmis olmalarina vede ölüme tahliye edilmelerine nekadar uygun oldugunu nedense aciklama geregi duymamistir,yoksa Mithat Sancar icin darbe sadeceaskerler tarafindan oluncami gayrimesru oluyor,bilmek ve sormakta yarar vardir.Bugün AKP darbesi yürürlüktedir.bunun izahini Mithat bey bir yapabilse ne iyi olurdu.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili godzilla;

 

Bekir Coşkun'dan yaptığınız alıntıya bakınca şöyle bir oturup düşündüm,mitingler ve darbe!Cumhuriyet mitinglerinde darbeyi kurtuluşun tek çaresi olarak görenler.Alanlarda halkı ve onun seçtiklerini halk nezdinde yok sayanlar.Sakın yanlış anlaşılmasın,alanlara çıkanlarla hiçbir sorunum yok.Hatta ''bindirilmiş kıtalar''diye endişeleri,korkuları yok sayılan bu ülkenin kaderini paylaşanlarının seslerini duyurma çabalarını böylesi bir yaklaşımla yok sayanlarla sorunum var.Ama bunun yanında darbe darbe diyenlerin geldikleri oyunları da görmemezlikten de gelmeyeceğim.

 

Her darbenin hem iktidara hem de halka karşı yapıldığını düşünür ve onu söylerim. Darbe seçilmişlere karşı yapılıyorsa aynı zamanda onu seçenlere karşı da yapılmıştır.

 

ve ben de buna imzamı atarım.12 Eylül'e bakalım;

 

* 650 bin kişi gözaltına alındı.

 

**1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

 

**Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

 

**7 bin kişi için idam cezası istendi.

 

**517 kişiye idam cezası verildi.

 

**Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).

 

**İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.

 

**71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

 

**98 bin 404 kişi ''örgüt üyesi olmak'' suçundan yargılandı.

 

**388 bin kişiye pasaport verilmedi.

 

**30 bin kişi ''sakıncalı'' olduğu için işten atıldı.

 

**14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

 

**30 bin kişi ''siyasi mülteci'' olarak yurtdışına gitti.

 

**300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

 

**171 kişinin ''işkenceden öldüğü'' belgelendi.

 

**937 film ''sakıncalı'' bulunduğu için yasaklandı.

 

**23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

 

**3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

 

**400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

 

**Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

 

**31 gazeteci cezaevine girdi.

 

**300 gazeteci saldırıya uğradı.

 

**3 gazeteci silahla öldürüldü.

 

**Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

 

**13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

 

**39 ton gazete ve dergi imha edildi.

 

**Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

 

**144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

 

**14 kişi açlık grevinde öldü.

 

**16 kişi ''kaçarken'' vuruldu.

 

**95 kişi ''çatışmada'' öldü.

 

**73 kişiye ''doğal ölüm raporu'' verildi.

 

**43 kişinin ''intihar ettiği'' bildirildi.

 

işte halka rağmen halk içinin sadece resmi olan sonuçları.

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Dipnot;

 

Bekir Coşkun'dan yaptığınız alıntıya bakınca şöyle bir oturup düşündüm,mitingler ve darbe!Cumhuriyet mitinglerinde darbeyi kurtuluşun tek çaresi olarak görenler.Alanlarda halkı ve onun seçtiklerini halk nezdinde yok sayanlar.Sakın yanlış anlaşılmasın,alanlara çıkanlarla hiçbir sorunum yok.Hatta ''bindirilmiş kıtalar''diye endişeleri,korkuları yok sayılan bu ülkenin kaderini paylaşanlarının seslerini duyurma çabalarını böylesi bir yaklaşımla yok sayanlarla sorunum var.Ama bunun yanında darbe darbe diyenlerin geldikleri oyunları da görmemezlikten de gelmeyeceğim.

 

 

 

ve ben de buna imzamı atarım.12 Eylül'e bakalım;

 

* 650 bin kişi gözaltına alındı.

 

**1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

 

**Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

 

**7 bin kişi için idam cezası istendi.

 

**517 kişiye idam cezası verildi.

 

**Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).

 

**İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.

 

**71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

 

**98 bin 404 kişi ''örgüt üyesi olmak'' suçundan yargılandı.

 

**388 bin kişiye pasaport verilmedi.

 

**30 bin kişi ''sakıncalı'' olduğu için işten atıldı.

 

**14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

 

**30 bin kişi ''siyasi mülteci'' olarak yurtdışına gitti.

 

**300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

 

**171 kişinin ''işkenceden öldüğü'' belgelendi.

 

**937 film ''sakıncalı'' bulunduğu için yasaklandı.

 

**23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

 

**3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

 

**400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

 

**Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

 

**31 gazeteci cezaevine girdi.

 

**300 gazeteci saldırıya uğradı.

 

**3 gazeteci silahla öldürüldü.

 

**Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

 

**13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

 

**39 ton gazete ve dergi imha edildi.

 

**Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

 

**144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

 

**14 kişi açlık grevinde öldü.

 

**16 kişi ''kaçarken'' vuruldu.

 

**95 kişi ''çatışmada'' öldü.

 

**73 kişiye ''doğal ölüm raporu'' verildi.

 

**43 kişinin ''intihar ettiği'' bildirildi.

 

işte halka rağmen halk içinin sadece resmi olan sonuçları.

 

 

Ama asil darbeciyi kimse gidip sabahi köründe yatagindan almiyor,bunada atarmisiniz imzanizi yoksa sizin sorununuz sadece simdiki zamanlami sinirli.Asil suclular disarda gezerken sucsuz insanlarin tutuklanmalarina imza atmaniz gercekten ilginc.

Bu ülkeyi satanlar bu ülkeyi peskes cekenler,bu ülkeyi bölmek isteyenler ve onlara demokrasi yalani ile göz yumanlar mecliste ama bu iktidara karsi birseyler yapilmali bu iktidar ülkeyi kötüye götürüyor diyenleri halka karsiymis gibi gösterenyazilara imza atmaktasiniz,Ben inaniyorum ki bu ülke bölünme noktasinada gelse birileri buna karsida ciksa siz yine onlari darbeci diye adlandiracaksiniz veya adlandiranlara arka cikacaksiniz.Yani sizin imza attiginiz sey nedir bviliyormusunuz,eger halk secmisse iktdar istedigini yapar ülkeyi böler buna kimse cit cikaramaz cikaran olursa darbeci olur.Iste sizin mantiginiz bu.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanlış hatırlamıyorsam Oral Çalışlar "lakin, biz darbelerle yüzleşmedik" dedi ve dong...Kafamda bir yıldız çaktı. Darbeyle nasıl yüzleşilir.

 

Darbe ile nasil yüzlesilir?

 

Simdi "darbe ile yüzlesmek" ancak "olmus olan bir sey ile yüzlesmek" ile olur. Yani tarih ile.

 

Biz tarihimizle ,ki buna darbeler tarihi tabi dahil, yüzlesmiyoruz ,sistem geregi yüzlesemiyoruz ...

 

Yüzlesmek meydan okumakdir ...

Sorgulamakdir ...

 

Darbenin övülecek bir tarafi olmadigini,

meclisde asili sözün bos olmadigini ...

 

Yüzlesmek , tarafini belli etmekdir ...

Yüzlesmeyi istemek , resit olmak demekdir ...

 

Toplumlar da ayni ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DARBE.1.....DARBE BUDUR?

 

1985 Mevlana Berlin camisinde baslayip, gurbetcileri kandirarak, alin teriyle kazandiklari paralarini toplayanlar, bu sayede yesil sermayeyi olusturup büyük Holdingler kuranlar oyunun sonunda "ekonomik kriz, size para mara yok,, deyip bu insanlari madur birakanlar hic Allah korkusu olmadan, vede Basbakanin Subat ayindaki almanya ziyareti sirasinda "holdingler,, sorusu,, soruldugunda "Yatirim yaparkan, bana mi sordunuz?" 1985 Mevlana Berlin camiisindeki kisi siz degilmiydiniz? demezlermi? Hz. Ömerden misaller vererek milleti siz kandirmadiniz mi? Peki hükumet neden bu dolandiricalarin? üzerine gitmez Uzan ailesinin üzerine darbe gibi gidenler,, bu yesil dolandirici holdinglerin üzerine neden gidemedi????

 

 

Efendi Türkler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DARBE.1.....DARBE BUDUR?

 

1985 Mevlana Berlin camisinde baslayip, gurbetcileri kandirarak, alin teriyle kazandiklari paralarini toplayanlar, bu sayede yesil sermayeyi olusturup büyük Holdingler kuranlar oyunun sonunda "ekonomik kriz, size para mara yok,, deyip bu insanlari madur birakanlar hic Allah korkusu olmadan, vede Basbakanin Subat ayindaki almanya ziyareti sirasinda "holdingler,, sorusu,, soruldugunda "Yatirim yaparkan, bana mi sordunuz?" 1985 Mevlana Berlin camiisindeki kisi siz degilmiydiniz? demezlermi? Hz. Ömerden misaller vererek milleti siz kandirmadiniz mi? Peki hükumet neden bu dolandiricalarin? üzerine gitmez Uzan ailesinin üzerine darbe gibi gidenler,, bu yesil dolandirici holdinglerin üzerine neden gidemedi????

 

Basligin , yazilanla ne alakasi var acaba.

Ne demek istiyorsunuz,anlayamadim .... :

 

Darbe ile degil, bununla "mesgul" olun mu ,

yoksa darbeden daha kötü bir sey bu mu?

 

Holdinglerle ilgili suclamalara bir tane anektot da benden :

 

Ilk ve son 98/99 yillarinda 20bin ad. Celik Halat hisselerini satin almistim.

Borsadan. 1.200 Mark döviz bozdurmustum onun icin. Bir,iki hafta sonra

satdim. Her dakka borsa kurunu takip etmekten gina gelmisti ...

Neyse ... Malum 99 kriz sonrasi ayni evraklarin degeri 50 Marka düsmüstü.

 

Tabi yalniz benim hisse senedlerim degil,borsadaki tüm hisse senedleri %90

deger kaybetti ... Kim gikini cikartabildi? Kim bunlara "kökü dolandirici" dedi,

diyebildi? Holdingler arasinda bir cok dolandirici oldugu gibi , holdingler adina

kendi hesbabina calisan dolandiricilar da oldu ... Ayrica "hisse senedleri" satin

alindigi göz ardi ediliyor. Hisselerini satmaya imkanlari var. Bulsunlar bir alici,

satsinlar ...

 

Bunun haricinde , yazinizda verdiginiz "hükümet yargiya mutlak hakim" hava ,

tamamiyla bir saptirma. Öyle olsaydi "kapatma davasi" olmazdi ve "Sari"

yerine "Yalcinkayalar" devrilirdi ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Basligin , yazilanla ne alakasi var acaba.

Ne demek istiyorsunuz,anlayamadim .... :

 

Darbe ile degil, bununla "mesgul" olun mu ,

yoksa darbeden daha kötü bir sey bu mu?

 

Holdinglerle ilgili suclamalara bir tane anektot da benden :

 

Ilk ve son 98/99 yillarinda 20bin ad. Celik Halat hisselerini satin almistim.

Borsadan. 1.200 Mark döviz bozdurmustum onun icin. Bir,iki hafta sonra

satdim. Her dakka borsa kurunu takip etmekten gina gelmisti ...

Neyse ... Malum 99 kriz sonrasi ayni evraklarin degeri 50 Marka düsmüstü.

 

Tabi yalniz benim hisse senedlerim degil,borsadaki tüm hisse senedleri %90

deger kaybetti ... Kim gikini cikartabildi? Kim bunlara "kökü dolandirici" dedi,

diyebildi? Holdingler arasinda bir cok dolandirici oldugu gibi , holdingler adina

kendi hesbabina calisan dolandiricilar da oldu ... Ayrica "hisse senedleri" satin

alindigi göz ardi ediliyor. Hisselerini satmaya imkanlari var. Bulsunlar bir alici,

satsinlar ...

 

Bunun haricinde , yazinizda verdiginiz "hükümet yargiya mutlak hakim" hava ,

tamamiyla bir saptirma. Öyle olsaydi "kapatma davasi" olmazdi ve "Sari"

yerine "Yalcinkayalar" devrilirdi ...

Darbe zamani gelmisse yapilir,darbe yapilmasini istemeyen halk adam gibi adamlari basa getirip oturtur bir cuval kömüre bir kilo mercimege oy vermez,kendini egitir ve dogruyu yanlisi görür,iktidarlarda adam gibi yönetirlerse darbede olmaz.Sizlerin savundugunuz kavramlar aslinda darbeyi cagristiran yanlislarin mesru gibi gösterilmesinden öte bir sey degil.Yani siz yanlislara karsi cikmaniz gerekirken yanlislarda olsun ama darbede olmasin mantigni yürütmektesiniz,iktidarlara yanlis yapma ülke cikarlarina aykiri siyaset yapma mesrulugunu taniyan zihniyet nedense bu yanlislara ülke menfaatleri geregi karsi cikanlari hep darbecilikle suclamaktadir,bu ne perhiz bu ne lahana tursusu.Darbelere karsi cikan zihniyetin genelde Türk vatandasligi yerine Türkiyeli kimligi olmasindan yana olmalarida ayri bir inceleme konusudur.Bu zihniyet ayni zamanda bölücü bir zihniyettir,demokrasinin arkasina siginip hertürlü melaneti yapan bir zihniyetin en ufak bir milliyetci söyleme karsi olmasi dogal degilmidir.Onlar icin Türk vatandasligi kavraminda israr eden herkes ya darbecidir yada statükocu.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Politika,

 

Darbe nedir?Darbe meşrulaştırılan ölümlerdir.Darbe gecenin bir yarısında evinde alınan,sonrası faili meçhul cinayetlerdir.Darbe işkencedir,sorgudur,insanı yok saymaktır.Darbe demokratikleşme çabasında olan bir ülkeye verilecek en büyük zarardır.Darbe kafa karışıklığıdır,adı konulamamış öfkelerdir,sorgu sonrasi asla eskisi gibi olunmayacak yaşamlardır.Darbe daracağında sallanan gencecik yüreklerdir,sürülen,mülteciliğe zorlanan yaşlı adımlardır.Darbe hukuku yok saymaktır,kafasına göre hesap kesmektir...

 

Ergenekon diyorsunuz?Ergenekon sizin için uydurma olabilir ama benim için asla!Neden mi?Bakın arkadaşım,yargı sürecinde olan bir davanın suçlu yada suçsuzu yoktur.Kimse böyle bir iddiada bulunamaz.Ama ergenekon basit bir olay değil.Olamazda!Yargı sürecini eleştirebilirsiniz,gözaltında ölen birinin hesabını sorabilirsiniz,bunun AKP tarafından verilecek siyasi bir ranta dönüştürebilirsiniz ama asla Ergenekon ve bu zihniyet yoktur diyemezsiniz.Yoktur çünkü 1960 ve daha öncesiden halledilemeyen bir iktidar mücadalesinin devamıdır Ergenekon,AKP yi gerekçe göstererk meşrulaştırılmaya çalışılan bir darbe meşrulaştırma zincirinin son olmayacak halkasıdır Ergenakon!!!

 

Ve Sayın Politika,

 

Her darbenin hem iktidara hem de halka karşı yapıldığını düşünür ve onu söylerim. Darbe seçilmişlere karşı yapılıyorsa aynı zamanda onu seçenlere karşı da yapılmıştır.

 

imzamı eklerim,neden mi?Çünkü dediğiniz gibi salt bir demokrasii bahanesi ile yıkılacak bir ülke değil,gerçek anlamda insana yaraşır,herşeyi ile bir olan bir ülke istediğimden.Bakın hala sokaklarda insanlar yaşıyorsa,adı konulamamış sorunlarla uğraşılıyorsa,insana değer verilmiyorsa benim ülkemde emin olun tek nedeni değilse de en önemli nedenidir darbeler.

 

Darbeler sadece askerle yapılmaz tabi ki,hukuk darbelerini yaşamadık mı biz?Geceyarısı verilenn muhtıralar darbe değil miydi?

 

Osmanlı Devleti,koskocaman bir imparatorluk.Yeniçeriler,padişahı tahttan indirenler...Osmanlı Devleti,hasta,paramparça bir coğrafya,padişahın keyfi uygulamalrı,yasaklar,anlaşılmayanlar,ittihadçılar...Türkiye Cumhuriyeti,millli bir mücadale,kurtuluş ve sonrası yaşanalar...1960 darbesi,sonrası işkenceler,idamlar,değişmeyen bir kader.....darbeler ile devam eden bir tarih...1980 darbesi,yine işkence,yine ölümler....meşrulaştırılan darbeler serisine devam mı?

 

Ben darbeler sonrası Anayasalarla hukuki olmaya çalışıyorsam,şunu sorarım kendime...Neden darbe?Yolunda gitmeyen ne vardı ,neden vardı?Siyasi çıkmazlara boğulan bir ülkede darbenin hesabını kimlerden soracaktık?O darbeyi yapanlardan mı,bunu meşrulaştıranlardan mı yoksa inadına susanlardan mı?

 

Bu ülkeyi satanlar bu ülkeyi peskes cekenler,bu ülkeyi bölmek isteyenler ve onlara demokrasi yalani ile göz yumanlar mecliste ama bu iktidara karsi birseyler yapilmali bu iktidar ülkeyi kötüye götürüyor diyenleri halka karsiymis gibi gösterenyazilara imza atmaktasiniz,Ben inaniyorum ki bu ülke bölünme noktasinada gelse birileri buna karsida ciksa siz yine onlari darbeci diye adlandiracaksiniz veya adlandiranlara arka cikacaksiniz.Yani sizin imza attiginiz sey nedir bviliyormusunuz,eger halk secmisse iktdar istedigini yapar ülkeyi böler buna kimse cit cikaramaz cikaran olursa darbeci olur.Iste sizin mantiginiz bu.

 

Bu ülkeyi sevmek darbeyi istemekle olmaz.Neden bir kez olsun şunu sormuyorsunuz kendinize?Bu bölücüler,bu hainler artık ne ad veriyorsanız,neden bunlar hala iktidar.Okuma yazma bilmeyen bir halkın bilgisizliği mi dfiyeceksiniz,oyunlar mı?Öyleyse bile neden bu halk bu dediklerinizden.

 

Ben halkın meclise getirdiklerini görmemezlikten gelenleri,onların darbelerini asla haklılaştırmam ve darbenin halka ve onun seçtiklerine yapıldığına dair olan cümleye tekrar imzamı atarım.AKP bugün iktidar çünkü karşısında muhalefet yok,AKP bugün iktidar çünkü halka başka bir alternatif sunulmamıştır.

 

CHP ve İsmet İnönü geleneği hakkında söylediklerimin sonuna kadar arkasındayım ayrıca...

 

''İhtilal kendi çocuklarını yer.”

 

 

Mithat Sancar darbeyi şöyle tanımlar;''Nereden başlarsınız, nasıl anlatırsınız? Askerler yönetime el koyarlar, demokrasi rafa kaldırılır, özgürlükler boğulur, aykırı görülen herkes ve her şey ayıklanır... Baskınlar, gözaltılar, işkenceler, uyduruk yargılamalar, yargısız infazlar...''Açtığınız başlıkta böylesi anlatılmayacak kadar amacı bile belli olmayan bir müdahaleyi yada müdahaleler serisini nasıl anlatmalı,nereden dem vurmalı?

 

değil mi ama!Bu Mithat Sancar'ın darbeler için düşündükleri...Eleştirdiğiniz,eksiklik bulduğunuz....

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DARBE.1.....DARBE BUDUR?

 

1985 Mevlana Berlin camisinde baslayip, gurbetcileri kandirarak, alin teriyle kazandiklari paralarini toplayanlar, bu sayede yesil sermayeyi olusturup büyük Holdingler kuranlar oyunun sonunda "ekonomik kriz, size para mara yok,, deyip bu insanlari madur birakanlar hic Allah korkusu olmadan, vede Basbakanin Subat ayindaki almanya ziyareti sirasinda "holdingler,, sorusu,, soruldugunda "Yatirim yaparkan, bana mi sordunuz?" 1985 Mevlana Berlin camiisindeki kisi siz degilmiydiniz? demezlermi? Hz. Ömerden misaller vererek milleti siz kandirmadiniz mi? Peki hükumet neden bu dolandiricalarin? üzerine gitmez Uzan ailesinin üzerine darbe gibi gidenler,, bu yesil dolandirici holdinglerin üzerine neden gidemedi????

 

 

Efendi Türkler

 

Durun ama!Bunlar da darbeyi düşünenlerin bir başka kolu olmasın mı?Eeee ikiside aynı kapıya çıkıyor sonuçta!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darbe zamani gelmisse yapilir,darbe yapilmasini istemeyen halk adam gibi adamlari basa getirip oturtur bir cuval kömüre bir kilo mercimege oy vermez,kendini egitir ve dogruyu yanlisi görür,iktidarlarda adam gibi yönetirlerse darbede olmaz.

 

Hamasi,delikanli ve dogru gibi görünse de,

bu görüs darbeyi mesrulastiran ana zeminini olusturyor.

 

Halki kücümseyen de, bu yaygin görüsün, halkin karsisina

TSKyi konumlandiryor.Ve hatta TSKyi halkin üzerinde tutuyor.

TSKya halk üzerinde bir nevi velayet izafe ediliyor.

Bu kabul edilibilir bir sey degil.

 

Ayrica CHP belki dünyanin en zengi partilerinden biri.

AKPnin bir verdigine on verebilirdi.

O kadar basit degil bu hadiseler ve bu savin temelinde

halki kücük,hor,kendini bilmez görme de oldugunu kayit

edelim.

 

Yani siz yanlislara karsi cikmaniz gerekirken yanlislarda olsun ama darbede olmasin mantigni yürütmektesiniz,

 

Darbe yanlisin "anasi" oldugundan ileri geliyor. Darbe neden olsun?

Yanlis siyaset yüzünden mi? Yanlis siyaseti demokrasilerde de ,

demokrasi olmiyan yerlerde de , hatta darbelerde de bilhassa

görüldü.Tek fark,darbecileri cinayet de isleseler yargilayamazsiniz.

 

Kaldi ki , "yanlis siyaset" izafi bir kavram.

Birine göre dogru olan,digeri icin yanlis olabilir.

Demokraside bunun tercihini halk yapar.

Haricinde gözü kara olanlar yapar.

 

iktidarlara yanlis yapma ülke cikarlarina aykiri siyaset yapma mesrulugunu taniyan zihniyet nedense bu yanlislara ülke menfaatleri geregi karsi cikanlari hep darbecilikle suclamaktadir

 

Mesrulugun ana kistasi "anayasa" ve buna bagli diger "yasalardir".

Darbe de bütün bunlarin disindadir.

 

Mesela : Menderese anayasayi ihlal ettigi gerekcesi ile darbe yapildi.

Darbeciler sonra bu anayasayi komple ihlal ederek yeni anayasa yaptilar.

 

bu ne perhiz bu ne lahana tursusu.

 

Evet ...

 

Darbelere karsi cikan zihniyetin genelde Türk vatandasligi yerine Türkiyeli kimligi olmasindan yana olmalarida ayri bir inceleme konusudur.

 

O konuyu incelemenizi tavsiye ederim. Bakin bakalim ,

Lozan anlasmasinda azinlik kimlerdir.Ona göre cogunluk

kimlerdi kolayca anlasilir. Ayrica resmi tarihin disindaki

kaynaklara da müracat etmek faydali,zira "tek göz ile" iki,

"iki göz" ile üc boyutlu görüyoruz ...

 

Bu zihniyet ayni zamanda bölücü bir zihniyettir,demokrasinin arkasina siginip hertürlü melaneti yapan bir zihniyetin en ufak bir milliyetci söyleme karsi olmasi dogal degilmidir.Onlar icin Türk vatandasligi kavraminda israr eden herkes ya darbecidir yada statükocu.

 

Yok, bölücülük niteliklerini , ya da emare ve delilerini göremiyorum ...

Tam tersine.Bugün bir tane Türkiye partisi var. O da AKP ...

 

CHP,MHP,DTP vd bölgesel partiler düzeyindeler ...

Hic süphesiz din Türkiyenin "cimentosudur" ...

Onun icin MGK "doguya imamlar" tavsiyesinde bulundu ...

Yalcinkaya bunu da kapatma iddianamesine dahil etmesine ne denmeli?

 

Yok sn. politika. Türkiyeyi bölmenin esigine getiren bu ulusalci,darbeci

zihniyetdir. Yillarca yasaklandi Kürtce Türkiyede. Hapisde yatan,

dayak yiyen,devletde isi görülmeyenler oldu ...

 

Simdi de AKP,DTP kapatilirsa , Dogu halkin Ankaradan siyasi olarak

tamamen kopmasi anlamina geliyor.

 

Kendinden farkli herkesi,herseyi düsman olarak görmekden kurtulmak lazim ...

 

saygilarla

Halil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Lozanda Kürtler azinlik statüsünde degildir eger bana bunu ima ediyorsaniz,azinliklarinda kimler olduklarini artik kundaktaki bebeler bile bilir.

Kendinden olmayani düsman gören zihniyetin kimlerde oldugu ortadadir bunun arastirmasina gerek yok.Erbakan bizden olmayan "PATATES DININDENDIR"diyrdu.Türkiye Cumhuriyetine vatandaslik bagi ile bagli olan herkes TÜRKTÜR,bunun aksini iddia etmek kimlik arayisina cikmak bölücülüktür,bunu bilim böyle anlatir.Türkiyeli olmanin anlami ile TÜRK VATANDASI OLMANIN anlami farkli seylerdir,bu ülkede cogunluk yani yüzde 92 Türk köknelidir ve bu nedenle bu Cumhuriyete Türkiye Cumhuriyeti adi verilmistir.Burada kalkip baska seyler arastirmak abesle istigaldir.Biz federasyon degiliz üniter bir yapimiz vardir üniter yapi ise degisik kiml,ikleri barindirmaz tek kimlik vardir ve tüm dünyada bu anlayis gecerlidir.

Yanlisdan maksat,insan olarak bir yanlisin yapilmasi degildir,hayati konularda yapilan yanlisliklardan bahsediyoruz,tüm uyarilara ragmen ben cogunlugum benim yaptigim dogrudur demek darbeye kapi aralamaktir,bunlari yazmak ise darbecilik degildir.

Evet darbeci diye insanlari suclayanlarin niteliklerine baktigimizda karsimiza cikan unsurlar;SERIATCILAR,KÜRTCÜLER,MARKSISTLER,AB-ABD UZANTILARI.

Siz bildiginiz gibi düsnmeye devam edin.

AKP yanlis birsecim sisteminin avantajindan yararlanmis bir partidir,yüzde 47 nin iktidaridir,,yani 16,5 milyon secmenin ki bunlarin yüzde 15 kadarida PKK sempatizani ve AKP den umutlari oldugu icin oy vermis olanlardir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

NURLU HAHAM GAZETECİ !



Mehmeh Ali Birand, 32. Gün Programı'na çıkardı:



Neymiş, kimmiş bu zat?



Efendim; diyorlar ki; Ergenekon'un karakutusu!



Program, programa katılan zat'ın replik, mizansen vs. icraati, nasıl bir tiyatroydu öyle…



Vicdanının sesine göre konuştuğunu iddia eden, yediği herzelerden soysopat hale gelmiş bir halde konuşan, korkusundan Kanada'ya kaçmış-sığınmış (zat öyle diyor), daha da ötesi, dolandığı, maddi-manevi nurlu beslenme ortamları bile kendine yet-e-meyince, ta Kanadalar'da, nurlu diyarlardan Yahudiliğe bile geçmiş, hatta, tekke kapısından çıkıp sinagoga sığınacak kadar, haham olacak kadar ayarları kaçmış bu acaip adam; 'Gazeteciymiş' !



Tüm Türkiye, nefesini tutmuş bu 'karakutu'yu dinliyor!



Fakat, o ne, en kötü, patlamış mısırla bile ancak dayanıp seyredebileceğiniz, zihin boşaltmalı, vakit öldürmelik, eğlencelik en kötü Hollywood casusluk filmlerinden alınmış bir senaryo satırlarını çağrıştıran bir replik dizisiyle, ucube bir oyuncukla karşılaşıyoruz!



Adam kafasında, yaşamında, ne kurgulamışsa, ne yaşamış, yaşattırılmışsa, ne ezberletilmiş, ne öğrettirilmişse, öyle bir inanmış, öyle bir emmiş, öyle bir etkilenmiş, öyle bir kaptırmış ki kendini, bu berbat senaryonun kalitesiz filminin havasına, oyunculuğuna, seyrederken ziyadesiyle gülesiniz geliyor…



Oyun icabı, Amerikanca şiveyle konuştup komikleştirdiği Türkçe ve oyun icabı cümlelerinin arasına sıkıştırdığı Amerikanca telafûzu acıklı kelimelerle, kıvrımlı uzun favorileri ve takkesi ile Musevi cemaati tiplemesi rolünde berbat bir oyun ve oyunculuk örneği sergilerken , bir dediği bir dediğini tutmayan, bir söylediğini bir söylediğiyle çeliştiren, inanırlılığı ve güvenirliliği kendinden menkul bir acaip varlık karşımızda!



Türk kamuoyunu berbat bir oyunla oyalıyor, tam anlamıyla meşgul ediyor. Oyun da programda, işte bu noktada, asıl amacına ulaşıyor!



Karşımızdaki, gazetecilik namzeti; hormonlu besleme, bildik, artık çılgınca, gözü dönmüş bir halde, 'işte vakit geliyor' nevinden bir telaşla kendilerini artık saklayamayıp ortaya koyuveren, benzer acuze gazetecilerin, okyanus ötelerinden gelen hormonlu besleme gazetecilikleri gibi.



Bravo doğrusu; bu süper rayting sayacı sapıttıran programla, bir zamanlar Muppet Show Kukla programlarını bile dünün çocuklarına hatırlatan, vodvil gibi bir tiyatro izledik, 32. Günde!



Ergenekon'un kilit adamıymış, karakutusuymuş, bu zat!!!



Dünün nurlu, bugünün haham adamına sorulan sorular, aynı besleme gazeteciliğin namzetlerinden, 'sorunuzu nasıl alırdınız' türünden sorulurken, insanın içi isyan ediyor; bu acuze oyuncu – gazeteci kisvesi arkasındaki sosyopat dışarıda, televizyonda ve düzmece oyundan açıklamalar yapıyor!



Kanadalardan konuşmalarla acuze bir muppet şov yapılırken, hatta hatta yabancı güçlerce (!) korunurken bu zat, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin onurunu, bütünlüğünü savunan, alnı açık vatanperver, 'emekli ama son nefesine kadar Türkiye Cumhuriyeti askeri' Generalleri bile, Devletin hapishanelerinde palavra bir darbenin zanlısı diye gözaltına alınmış.



Bu haham bozuntusu, tutarlı (!), dengeli (!), vicdanlı (!), ahlaklı (!), namuslu (!), müthiş gazetecilik (!) konuşmaları yaparken, bakakalıyor insan, bu zavallı insanlık trajedyasına…



Vicdanı çürük ve bencil, bilgi kapasitesi, algılama-anlama çapı düşük, hegemonyasının fallik sersem tavuklarını, kafası kuma gömük, alıştıkları-alıştırdıkları ballı nemaları kaybetme korkusu-sendromu yaşayan; nemaları, besleyenlerince aklına getirilince, korku ve telaşla, demokrasi-özgürlük çığlıkları atan, ilkesiz - çapsız - işbirlikçi – bencil - budala devekuşlarını uyutma senaryosu filminin ardındaki pisliğin kokusu; Lucifer'ın elit emperyalinin şeytani oyunlarının farkında olan 'Vatanını ve İnsanlığı, her şeyin ve her değerin önüne koyan' onurlu insanların, vatan evlatlarının vicdanına, zihnine, 'âlâ bir foseptik kokusu gibi', yayılıyor…



Programda öyle bir senaryo, öyle bir film kurgulanmış ki, sağdan soldan, pislikten, çöpten toplar gibi, güya araştırmacı gazetecilik yapanlar, hadlerini aşıp gazeteciliklerini; sahip olduğu insan hasletlerinin benzeri, tartışmasız zor bulunur; Lucifer'ın Elit Emperyali'nin çöller diyarlarından gözükanlı katillerince öldürülen, demokrasi ve cumhuriyet şehidi, araştırmacı gazeteciliğin gerçek ustası, Uğur Mumcu'yla karşılaştırmak densizliğini ve had aşımını bile gösteriyorlar.



Davası bitmemiş, bir hukuk davasına konu olan bir acuze senaryo ve filmi 'Ergenekon'un, hormonlu, okyanus, deniz ve hatta çöl ötesi taşıma bilgilerini, sadece besleme gazetelerinin sütunlarına, gazeteci (!) olarak yazmakla kalmayıp, 'Ergenekon'un kitabını dahi yazarak, hem cezalandırılması gereken bir büyük evrensel hukuk suçu işliyorlar, hem de kendi pis kokulu sözde araştırmacı gazetecilik çalışmalarını (!) katileli ve inanılır, belgeli eser haline sokmaya çalışıyorlar.



Karşımızda, 'Ergenekon'un karakutusu açıklıyooooor' programı, karşı güçlerin psikolojik savaş dalaveraları tadında, eskilerin deyimiyle, tepeden aşağı, çadırlara layık tam bir 'teyetora'… Hem de sulu mu , sulu, üstelik pis kokulu, masum ve sömürülen insan kanlarıyla karışık…



Velhâsıl, Lucifer'ın Elit Emperyali'nin ve işbirlikçilerinin daha ne oyunlarını göreceğiz bakalım…



Maksat; bu pis kokulu, berbat kurgulu gazetecilik senaryoları ve teyetoralarıyla Türkiye Cumhuriyeti insanı ve kamuoyu oyalansın, meşgul edilsin, gözler gerçekleri göremez olsun…



Kamuoyu vicdanının görüş açısı öyle bir bulandırılsın, gözler gerçekleri öyle bir göremez olsun ki, düşmanların asıl hedeflerine doğru giden Armageddon torpidolarının 'asıl hedef' olarak nereye doğru gittiği, pis bulanık sularda Türkiye Cumhuriyeti insanın 'net görüşünden' kaçırılsın ve bu pis bulanıklıkta Lucifer'ın Elit Emperyali'nin 'şeytanî hedefi' tam isabet alsın, asıl büyük amaç gerçekleşsin!



Koskoca Türkiye'nin onurlu-vatansever insanları, siz siz olun, artık bu ve benzeri bulanık pis sulara bakıp oyalanmayın… Hele hele, suları bulandırmada yurtseverleri oyalayarak, işbirlikçi görevlerini yapan ve aslında, bulanıklıkta para ve siyasi güç sağlamak derdinde olanlara da, 'artık kapılmayın'…



Suları bulandırıp, asıl amaçlarını gizleyenler bir bir kirli yağ katmanları gibi yüzeye çıkıyor er geç ve daha çok da çıkacak fakat,

bu arada, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlık, bütünlük ve devamlılığı için, hayati önemi olan 'ZAMAN ' geçiyor, geçirtiliyor, kasıtlı olarak ve işbirliği içinde…



Biran evvel uyanın, 'uyandırın' ; Armageddon hedefi vuramadan;

ta 20. Yüzyılbaşından beri, Lucifer'in Elit Emperyali'nin şeytani sömürü oyunlarının farkında olup, hepsine kafa tutan ve Lucifer'in Elit Emperyali'nin sömürü pençesindeki tüm dünya uluslarına örnek olan büyük önder Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyet'i bölünür ve dönülemez noktalara gelmeden…



Çok geç olmadan…



Türkiye, Gezegen ve İnsanlık bitmeden…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.