Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ISTANBUL


Admin

Önerilen İletiler

  • Admin

ISTANBUL

 

 

I. Yedi Tepe'de

 

Hikâyeleri, efsaneleri ve destanlariyle Istanbul'u anlatmaya söz yetmez. Istanbul, binlerce yillik tarihi içerisinde, her kösesi, her tasiyle efsanedir, destandir, hikâyedir aslinda.

Önce adindan baslayalim ve su efsaneyi dinleyelim:

Megarali Byzas, kendi kabilesi için bir sehir kurmak ister ve fikrini almak üzere Deli kâhinine basvurur. Aldigi cevap kisa ve kesindir:

- Bu sehri, Körler Ülkesi'nin karsisinda kur!

 

Neresidir bu Körler Ülkesi diye fazla düsünmez Byzas. Aramaya karar verir.

Yola düzüldükten aylar sonra, bugünkü Sarayburnu'nun bulundugu yere gelir. Bogaz'dan Kadiköy'ün yerinde bulunan bir sehri seyreder ve kendi kendine sorar:

- Bu sehri neden su benim bulundugum güzel yerde kurmamislar da karsiki çorak topraklar üzerine kurmuslar? Bu adamlar kör mü? Niçin burayi seçmemisler?

Sonra birden, Deli kâhininin sözlerini hatirlar: "Sehrini, Körler Ülkesi'nin karsisinda kur!" O an kararini verir. Körler Ülkesi karsisindadir. Kendisi de sehri, Bogaz'in yakasindaki yemyesil yerde, yedi tepe üzerinde kuracaktir. Sehir kisa zamanda Haliç'le Ligos burnu üzerinde kurulur. Adi, kurucusuna mal edilerek Bizans olur.

Tarihçiler, bu olayin M.Ö. 660 yilinda geçtigini söyler ve bir süre sonra sehrin "Byzantion" adini aldigini kaydederler.

Roma Imparatoru Konstantinos, baskent olarak bu sehri seçer ve ondan sonra sehri, "Konstantinos sehri" demek olan " Konstantinopolis" adi verilir. Halk, bu uzun ve söylemesi güç adi "Stin-Polis" sekline getirir; bu da zamanla "Stinboli", yahut "Istanbolin" olur. Araplar, sehre "Konstantiniye" diyerek bu güzel sehri almak için ordular gönderir, birkaç kez kusatirlarsa da zaptedemezler. Anadolu'da Osmanli bayragini dalgalandiran Osman Gazi söyle vasiyet eder:

Osman Ertugrul oglusun,

Oguz Karahan neslisin,

Hakkin bir kemter kulusun,

Istâmbol'u aç gülzar yap.

Bu vasiyet, kurulusundan iki bin yili askin bir zaman sonra Fatih Sultan Mehmet eliyle yerine getirilir. Bizanslilarin Konstantinopol, Türklerin Konstantiniye dedikleri Istanbul'un, halk dilindeki adi kimi vakit Istânbol, kimi vakit Sitambul'dur. Sair Nedim: "Bu sehr-i Sitambûl ki, bî misl-i behâdir" derken, Sair Nabi: "Itsün Istânbol'u Allah mâmur - Andadir cümle me'lâlî umûr" der. Ne yazik ki Tanzimat'tan sonra "Istâmbol" adi unutulur, "Konstantiniye" adi paralara varincaya dek yazilir. Atatürk, onu kesin olarak "Istanbul" yapar.

Iste Istanbul adinin efsanesi de, hikâyesi de böyledir. Istanbul'un Türkler tarafindan fethi, yalniz Istanbul'un kaderinde degil, dünya tarihinin kaderinde de bir dönüm noktasi olmus, bir çag kapanarak, yeni bir çag açilmistir. Bu büyük fethin her sayfasi destanlarla, hikâyelerle süslüdür.

Isterseniz bunlardan birkaç örnek verelim. Önce Rumelihisari'ndan baslayalim ve Ulubatli Hasan destaniyla sözlerimizi bitirelim:

Fatih Sultan Mehmet, Istanbul'un zaptini kafasina koymustu bir kere. Uzun uzun düsündü, plânlar kurdu, devletin ileri gelenleriyle görüsmeler yapti, hazirliklara basladi. Önce, Bogaz'in en dar yeri olan Anadoluhisari'nin karsisina, ikinci bir hisar yaptirmaya karar verdi. Bununla, hem bir yandan öte tarafa geçisler emniyete alinacak, hem de Karadeniz'den Bizans'a gelecek yardimlar önlenecekti. Hisarin yeri gizlice tespit edildi. Lâkin burasi Fatih'in elinde degildi. Bir çare bulmak, buradan bir miktar arazi kazanmak lâzimdi. Fatih, simdilik Bizans Imparatoruyla da dostlugunu bozmak istemediginden, Rumelihisari'nin bulundugu araziyi, dostça istedi. Imparator sasirtmisti. Ne cevap verecegini bilemiyordu. Burasinin Galata Cenevizlilerine ait oldugunu, hisar yapilirsa, Cenevizlilerle arasindaki dostlugun bozulacagini söyledi. Fatih'in verdigi cevap pek ilgi çekicidir:

- Biz, imparatorun hatirina hürmeten böyle hareket etmistik. Mademki bu topraklar Cenevizlilere aittir, onlarin hatirina hürmet etmek bizce lüzumlu degildir.

Ve Rumelihisari'nin insasina basladi.

Fatih'in Zekâ Oyunu

Simdi hikâyeyi dinleyelim:

Fatih, Rumelihisari'nin yerini tespit ettikten sonra, Bizans Imparatoru Konstantinos'a elçiler göndererek, burada bir av köskü yapmak üzere az bir toprak istemisti. Imparator, düsünmüs tasinmis, bu istegi de büstütün reddetmek isine gelmediginden, insaata engel olmak için su cevabi vermisti:

- Sultan, bir sigir derisi kadar topraga razi olursa, makbulümdür. Ama bir sigir derisinden fazla olursa, iznim yoktur. Sonra sulha mugayir olur.

Bu cevap, Fatih Sultan Mehmet'e ulastirildigi zaman, genç hükümdar önce kizmis, sonra da dudaklarinda tebessüm dalgalari dolasmaya baslamisti. Ince ve kivrak zekâsi bir anda parlamis, gelen elçilere:

- Kayser'in bu kararindan çok memnun oldum. Selâm söyleyiniz. Bir sigir derisi büyüklügünde toprak kabulümdür, demisti.

Sonra, adamlarina semizce bir öküz bogazlamalarini, derisini hemen yüzmelerini, bu deriden gayet ince bir sirim çikarmalarini emretmis, bir taraftan da mimarlarini toplayarak, hisarin planini hazirlatmisti.

Kisa zamanda sigir derisinden soyulan sirim, Rumelihisari'nin bulundugu genis sahayi çevirmis, hisarin hududu tespit edilmistir. Insaata baslaniyordu. Buna haber alan Bizans Imparatoru, elçilerini yollayarak Fatih'e:

- Biz kendilerine bir sigir derisi kadar topraga müsaade etmistik. Simdi görüyoruz ki, sulha uygun hareket edilmiyor, diye haber göndermisti.

Fatih, elçilere sigir derisinden kestigi sirimi göstererek:

- Iste biz sikârhanemizi bir sigir derisi cirminde bina ediyoruz; ziyade varsa yikalim, demisti.

Elçiler de, Konstantinos da susmustu.

Bir süre sonra, Rumelihisari'nin yüksek burçlarindan dalgalanan hilâl, karsisinda Yildirim'in yaptirdigi Anadoluhisari'nda nöbet tutan serdengeçtileri selâmliyor, Istanbul korkulu rüyalar görüyordu.

1453 yili Mart ayinin 23'üncü Cuma günü Edirne yerinden oynamisti. Büyük Türk Hakani, Osmanli Padisahi Fatih Sultan Mehmet, iki yüz bin kisilik ordusu ve agir toplariyla Istanbul yoluna düsmüs, ilerliyordu. Yürüyüs on dört gün sürmüs, 6 Nisan Cuma günü Istanbul surlari muhasara edilmisti. Tam elli üç gün.

Bu elli üç gün boyunca, basta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere Türk ordusu, azmin, cesaretin ve yigitligin en büyük örneklerini gösterdi. Bin yillik Bizans'in kalin surlari, denizden ve karadan kusatilmis, elli üç gün agir toplarla dövülmüstü. Gaziler, " Istanbul elbette fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne mesut, ne iyi kumandandir, o askerler ne talihli, ne iyi askerlerdir" Hadis-i Serif'inin müjdesine nail olabilmek için, askla, sevkle kiliç salliyorlardi. O havayi Yahya Kemal'in asagidaki dörtlügü ne de güzel dile getirir:

Vur pençe-i âlideki semsir âskina

Gülbang-i âsmâni tutan pir âskina

Son savletinle vur ki açilsin bu sûrlar

Fecr-i hücum içindeki tekbir âskina

Bizans, Fatih'in sulh tekliflerini kabul etmemis, Imparator 11'inci Konstantinos ne pahasina olursa olsun direnmeye karar vermisti.

Ulubatli Hasan Destani

 

29 Mayis 1453 Sali günü, muhasaranin elli üçüncü ve son günüydü. Safak söker sökmez, toplar surlari döverken davullar, borazanlar hücum emrini vermisti. Sancak-i Serif, tekbir sesleri arasinda, elden ele, ön saflara kadar götürülmüs dalgalaniyor, sehit olanlarin yerini, yenileri dolduruyordu. Savas, Topkapi ile Yedikule surlari arasinda kizismisti. Açilan gedikler büyüyordu. Iste bu sirada, Fatih'in gözde kumandanlarindan Cafer Bey'in emrinde gözünü budaktan sakinmayan Ulubatli Hasan, Bursali Sinan, Serhatkulu Ahmet, Hoca Salim gibi piskin, bir avuç yigit de ön saflari tutmus, Sancak-i Serif'in etrafinda kenetlenmislerdir. Ulubatli Hasan, kabina sigmiyor, bir elinde pala, öteki elinde sancak, surlardan atilan tas, ok, yagli paçavra ve Rum atesi altinda dimdik ilerliyordu.

Bu sirada akisler yapan bir nara duyuldu:

- "Ne duruyorsunuz sehbazlarim, yürüyün aslanlarim!

Bu, Fatih'in sesiydi. Ulubatli Hasan, son bir gayretle, yerinden firladi. Çok geçmeden onun, dokuz arkadasiyla birlikte, surlardan açilan delikten içeriye girdigi görüldü. Sag elindeki kilicini simsek gibi, saga, sola salliyordu. Sancak sol elindeydi. Az sonra, Topkapi - Edirnekapi arasindaki burçlardan biri zaptedilmis, Ulubatli Hasan sancagi dikmisti. Sancagi burca dikmisti ama, bassiz cesedi de burçtan asagi yuvarlanmisti.

Yeniçeriler açilan bu gedikten sel gibi Istanbul'a giriyor, köhne Bizans son dakikalarini yasiyordu. Bu ani sairimiz Bekir Sitki Erdogan, "Istanbul Destanlar Içinde" siiriyle söyle dile getiriyordu:

Yerin çekiminden kurtulmus bir levent

Uçarcasina tirmaniyor burçlara,

Bir zaferin alaca sarhoslugunda,

Dogdu hayal meyal burçlarda bir sîma;

Damladi Konstantin'e ilk mübarek kan:

Ilk bayragi çekti Ulubatli Hasan! "

Inna fetahnâke fethan mübinâ"

Bir ayet yükseldi binlerce dudaktan...

 

 

II. Sehirlerin Tümü

Istanbul'un adi üzerine söylenegelmis efsaneler üzerinde durmus, Istanbul fetih destanlarindan örnekler vermistik. Bu kez Istanbul'daki bazi semtlerin adi üzerinde kisaca duralim:

Kadiköy'ün eski adi: Khalkedon. Istanbul'dan çok önce kurulmus. Bizanslilar buraya "Körler Memleketi" derlermis. Istanbul gibi bir yer dururken, burada sehir kuranlara ancak ne denir, elbette "Körler Memleketi" diyecekler. Tarihçiler, Kadiköy'ün kurulusunu, Milâttan çok öncelere kadar götürürler. Alman Arkeologu Prof. Bittel'in Kadiköy çevresindeki Fikir Tepesi'nde yaptigi kazilarda, Milâttan üç bin yil öncesine ait insan iskeletleri, tas âletler, çanak-çömlek parçalari ve ev temelleri bulunmus. Demek oluyor ki Kadiköy ve çevresinde, en az zamanimizdan bes bin yil önce insanlar yasamis ve burada oturmuslar.

Kadiköy'e bugünkü adini veren, Istanbul'un ilk kadisi Hizir Bey'dir. Nasreddin Hoca'nin soyundan Sivrihisarli Hizir Bey, Fatih devrinin namli bilgin ve sairlerindendir. Hazir cevapliligi, zekâsi ve sohbetleriyle, Nasrettin Hoca soyundan geldigini her zaman hatirlatan Hizir Bey, Istanbul'un Fatih Sultan Mehmed tarafindan fethinden sonra, Istanbul'a kadi tayin edilmis, Kadiköy'ün bulundugu genis arazi de kendisine arpalik olarak verilmis. Hizir Bey, burada çiftlikler kurmus, böylece bir köy meydana gelmis, köye de Kadi Hizir Bey'in köyü demek olan "Kadiköy" adi verilmis. Kadiköy'ün bir de yeldegirmeni bulunuyormus.

Söz yumaginin ipini, Kadiköy'de dügümleyelim de Üsküdar'a geçelim. Aslinda Anadolu'dan Istanbul'a, Istanbul'dan Anadolu'ya geçenler, tarih boyunca, Üsküdar'da konaklamis, bundan böyle buraya, Farsça konak anlamina gelen "Üsküdar" demislerdir.

Sehirlerin Tümü

 

Rumeli Yakasi'nda ise Yedi Tepe'ye kurulmus, yedi iklim havasini tasiyan Türk'ün ve Türklügün gözbebegi Istanbul bir sehir degil, birçok sehirlerin tümüdür. Beylerbeyi var. Adini III. Murad devri beylerbeylerinden Mehmed Pasa'nin buradaki yalisindan alir. Cihangir'i var. Adini, Kanunî'nin pek sevdigi oglu Cihangir adina, burada yapilan bir camiden alir. Kabatas, adi, iskele yönündeki kaba, büyük bir kayadan gelmis. Bu tas, Osmanli devri ileri gelenlerinden "Köse Yahya" diye taninan Mustafa Necip Çelebi tarafindan yontturulmus ve yerine bugünkü Kabatas iskelesi yaptirilmis.

Çemberlitas adi, bilindigi gibi, meydanda dikili bulunan demir çemberli sütûndan gelir. Bu sütûn, Imparator Konstantinos zamaninda Roma'daki Apollon tapinagindan getirilmis, M.S. 330 yilinda üzerine Konstantinos'un heykeli ile Hz. Isa'yi çarmiha mihlayan çiviler yerlestirilmisti. Daha sonra üzerine Imparator Iulius ve I. Theodosios'un heykelleri, son olarak da yaldizli bir haç konmus, büyük bir yanginda sütûn taslari yanmistir. Sultan II. Mustafa, yanik sütûn taslarini onartarak demir çemberlerle sarmis, bu tarihten sonra adi "Çemberlitas" olmustur.

Emirgân adi, Emirgüne'den gelir. Dördüncü Sultan Murad Revan seferi sirasinda, esir edip hizmetine aldigi Emirgüne oglu Tahmasp Kulu Han'a, bugünkü Emirgân yerinde bulunan Feridun Bey korusunu hediye etmis, o da burada kendisine kösk ve yalilar yaptirmisti. Bu yüzden semtin adi Emirgüne, daha sonra da Emirgân olmustu.

Emirgân'in az ötesindeki Istinye'nin eski adi Leosthenion'dur. Bogaziçi'nin bu genis ve sakin koyu, tarihi boyunca gemicilerin ugragi, balikçilarin agi olmus, etrafi yalilarla süslenmistir.

Eski adi Papazbahçesi olan Vaniköy, adini, Dördüncü Sultan Mehmed devri ileri gelenlerinden Esseyid Mehmed Vanî'den almistir. Mehmed Vanî (Vanli) Efendi, kendisine padisah tarafindan hediye edilen bu yerde, bir yali ve iki ev yaptirmis, daha sonra burada kurulan köye, "Vaniköy" denmistir.

Ondokuzuncu Yüzyilda kaptan-i deryaliklarda, valiliklerde bulunmus ve yigitligi ile taninmis Çengeloglu Tahir Pasa, Çengelköy'ün bulundugu semtte bir mescit yaptirmis, bundan dolayi semtin adi Çengelköy olmus.

Haydarpasa adini, üçüncü Selim'in veziri Haydar Pasa'dan alir. Bu zat, buradaki kislayi da yaptirandir.

Harem, Üsküdar Sarayi'nin harem dairesine gidenlerin çiktiklari iskele oldugu için bu adi almistir.

Sariyer adini, sari renkli tepelerinden alir. Bu konuda Evliya Çelebi söyle der: "O yüksek tepenin dogu yönünde altin madenleri vardir. Sarilik bu madenlerden gelir. Sultan Ahmed Han devrine kadar bu madenler isletilirdi. Sonradan cevheri ufak, faydasi azdir diye maden ocaklari kapatildi. Ama sultan ferman ederse bir âlâ madendir."

Okmeydani, önceleri okçularin egitim yaptiklari yerdir. Nisantasi adi da nisancilarin diktikleri taslardan gelir.

Istanbul'un semt ve mahalle adlari üzerine söylenenler anlatmakla bitmez. Her semtin bir hikâyesi, her hikâyenin de az çok, gerçek bir yönü vardir. Bunlarin hangisi dogru, hangisi uydurma, bunu tarihçiler arastiradursun. Iste bir Yenikapi ki, hikâyesi söyledir:

Osmanli Padisahi dördüncü Murad, kiyafet degistirerek, halk arasinda dolasmaktan çok hoslanirmis. Bir gün yine esnaf kiliginda gezerken, Üsküdar'dan bir kayiga binmis. Kayikçi yanina bir müsteri daha almis, bogaza açilmislar. Denizin ortasinda Murad, yaninda oturan müsteriye sormus:

- Senin adin ne?

- Bana Üsküdarli remmal Ahmed Aga derler.

Padisahin meraki artmis. Tekrar sormus:

- Ne is yaparsin?

Adam, sâkin cevap vermis:

- Remil atarak gaipten haber veririm.

- Peki, bir remil at da görelim. Meselâ su anda Sultan Murad nerededir?

Adam, karsisindaki merakli kisinin yüzüne söyle bir bakmis, hatirini kirmak istememis, remilini atmis.

- Deniz üstünde görünüyor.

- Bir remil daha at bakalim. Bize yakin mi, uzak mi?

Adam, remilini tekrar atar atmaz gözleri parlamis:

- Sultan Murad bizimle beraber. Ben remmal Ahmed olduguma göre, devletli Hünkâr da sizsiniz.

- Aferin, hüner sahibi adammissin. Yalniz, bir remil daha at bakalim. Simdi ben Istanbul'un hangi kapisindan girecegim. Bilirsen seni ihya ederim. Bilemezsen.

Remilci, remilini dökmüs. Dökmüs ama bu sefer söylememis. Bir kâgida yazip Padisaha uzatmis:

-Bir sartla Sultanim. Bu kâgidi kapidan geçtikten sonra okumanizi dilerim. Demis. Sultan Murad kâgidi cebine yerlestirerek, kayikçiya sahile çekmesini söylemis. Karsisina gelen sur bedeninde nöbet tutan dizdarlardan birine:

- Ben Padisahim. Tiz buradan bir kapi açin, sehre girecegim.

Padisah fermani bu. Derhal duvari yikarak bir kapi açmislar. Padisah sehre girmis ve cebinden remmalin yazdigi kâgidi çikarmis. Kâgitta sunlar yazili imis: "Devletlû Hünkârim. Yeni kapiniz mübarek olsun.".

O günden sonra, bu kapinin ve semtin adi "Yenikapi" olmus!

 

III. Tasi-Topragi Altin

Daha önce Istanbul'un semt adlarindan örnekler vererek kisa hikâyelerini anlatmistik. Bu kez Istanbul'da, bazi tarihî eserlerin efsane ve hikâyelerinden söz açacagiz.

Önce hepinizin bildigi Kiz Kulesi'nden bahsedelim. Istanbul bogazindaki bu deniz feneri, Bizanslilar devrinde Imparator Manuel tarafindan gözetleme kulesi olarak yaptirilmis ama, zamanla söyle bir efsaneye konu olmus:

Imparator Konstantinos'un çok sevdigi ve üzerine titredigi bir kizi varmis. Bir gün falcilarini toplamis ve kizinin istikbalini sormus. Falcilar oturup birer birer kizin falina bakmislar ve hep birlikte, kizin bir yilan sokmasindan ölecegini söylemisler. Telâslanan imparator, hemen mimarlarini toplamis, denizin ortasina bir kule yapmalarini emretmis. Bir süre sonra, insa edilen kulede, kizini muhafaza altina aldirmis. Aklinca, kizinin kara ile baglantisi kesilecek ve yilanin serrinden kurtulacak. Gel zaman, git zaman, bir gün kizinin cani üzüm istemis. Bir sepet üzüm getirmisler. Meger üzüm sepetinin bir kösecigine zehirli, minnacik bir yilan yerlesmis. Prenses, üzüm salkimini almak üzere sepete el attigi zaman, bu yilan zarif parmaklarindan isirivermis. Kiz, oracikta can vermis. Kizin cesedini, Ayasofya'nin "Imparator Kapisi" altina gömmüsler.

 

 

Bir efsane de Ayasofya'dan dinlenir:

Tarihler, Ayasofya'nin Bizans Imparatoru Konstantinos zamaninda, M.S., 326 yilinda yapilmaya baslandigini ve Imparator Iustinianus devrinde tamamlandigini yazarlar. Ayasofya'nin kurulusu üzerine, Hiristiyanlar çesitli efsaneler söylerler ve burayi kutsal sayarlar. Fatih'in Istanbul'u zapti ve Ayasofya'yi cami yapmasiyla, bu kez Islâmî efsaneler dogar ve yüzyillar boyu söylenir durur.

 

 

Bunlardan biri söyledir:

 

 

Ayasofya'nin duvarlari yapildiktan sonra, üzerine mimarlar büyük bir kubbe oturtmak ister, fakat bir türlü tutturamazlar. O sirada Hizir, bir ihtiyar kiligindan ortaya çikar, mimarlara yaklasir, der ki:

- Siz böyle büyük bir kubbeyi oturtamazsiniz. Bosuna çaba sarfetmeyin. Ancak bir çare vardir. Islâmin son peygamberi Hz. Muhammed'in izniyle zemzem suyunu Mekke topragiyla karistirarak kubbenin harcina katarsaniz tez kubbe yerine oturur. Bunu der demez kaybolur. Mimarlar durumu rahiplere anlatirlar. Rahipler bunda bir hikmet vardir, diyerek Mekke yolunu tutarlar. Peygamberi ziyaretle iznini alir. Sonra, 70 deveye Mekke topragi, 70 deveye de zemzem yükleyerek Istanbul'a dönerler. Mimarlar da toprakla zemzemi harç yapip kubbeyi yerine oturturlar.

Ayasofya'nin yapilmasi, Peygamber'in zuhurundan çok önce olmakla birlikte, Hz. Muhammed zamaninda zelzeleden yikildigi, kubbesinin göçtügü ve yeniden yapildigi da tarihî bir gerçektir. Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya'nin kubbesinin ortasina bir zincir ile "mutlu olsun" diye altin bir top astirmistir. Bunun altina rastlayan yerin Hizir'a ait makam oldugu, O'nun, zaman zaman burada sabah namazi kildigi söylenir.

Bayezid Camii konusur:

Bir baska efsane de Bayezid Camii üzerine söylenir. Söyle ki:

Sultan ikinci Bayezid bir gün Istanbul'u gezmege çikar. Bakar ki halk deniz kenarina yayilmis, kimi ag, kimi oltayla balik avlar. Yanindaki Bostancibasi'ya sorar:

- Bunlarin ellerindeki nedir, deryaya birakirlar?.

Bostancibasi cevap verir:

- Balik aglaridir hünkârim.

- Çok balik çikar mi?

- Baht isidir, devletlim.

- Bir de benim bahtima birakin, bakalim ne çikar?

Hemen aglar gerilir, denize atilir. Bir süre sonra çekerler; bir de ne görsünler? Aglar arasinda nur topu gibi bir deniz kizi var. Denizden çikarip Sultanin huzuruna getirirler. Sultan:

- Söyle bakalim bahtim. Sen nesin?

Cevap yok. Sultan emreder:

- Götürün, çarsi pazar gezdirin. Bakin ki ne yapar? Bana haber getirin.

Bugünkü Bayezid Camii'nin bulundugu yerdeki pazari gezdirirler. Deniz kizi okka okka sogan satan bir satici görür, güler. Sarimsak satan birini görür, güler. Gaipten haber veren bir falciyi görür, yine güler. Padisaha duyururlar:

- Bahtiniz deniz kizi, pazarda üç kez güldü, derler. Sultan, kizi tekrar huzuruna getirir. Neden güldügünü sorar. Kiz, bu sefer konusmaya baslar:

- Soganciya güldüm, çünkü insanlara zararli olan seyi okkayla satar, sarmisakçiya güldüm, çünkü, faydali nesneyi taneyle satar. Ama falciya çok güldüm. Zira oturdugu yerin altinda üç küp altin gömülüdür, onu bilmez, halki aldatir, gaipten haber verdigini söyler.

Sultan bunu ögrenince, hemen falcini bulundugu yere adamlar gönderir, topragi kazdirir, gerçekten üç küp altin bulunur. Bunun üzerine Beyazit, deniz kizina izin verir, denize birakirlar.

Bulunan üç küp altinla da Bayezid Camii yaptirilir.

Bu, sadece bir efsane. Aslinda Bayezid Camii, Sultan ikinci Bayezid'in helâl malindan 1501-1506 yillarinda yaptirilmis bir mimarî saheserdir.

Yine, bir efsaneye göre, Sultan Bayezid Camii yapilirken, usta ve isçilerin gündelikleri hesaplanmis ve herkesin ne kadar akçe alacagi kendilerine bildirilmis. Sonra da camie ayrilan altin akçeler bir küpe doldurularak bir köseye birakilmis. Aksam paydosunda herkes gider, hakkini alirmis. Birisi fazla bir akçe alirsa o akçe ya kursun, ya da bakir olurmus.

Bir efsane daha. Sultan Bayezid zamaninda Galata'nin arkasi kir ve ormanlikmis. Bir kis mevsimi lapa lapa kar yagarken, Bayezid burada avlaniyormus. Yanindakilere:

- Burnuma gül kokulari geliyor! demis. Arastirmislar. Ormanin ortasinda bir kulübe görmüsler. Gerçekten kulübenin içi disi gül bahçesi imis. Içinde de ak sakalli, nur yüzlü bir ihtiyar. Padisaha haber vermisler. Ihtiyar:

- Hünkârim, demis, güllerim var ama bülbülleri noksan. Buraya bir okul yaptir da ahir ömrümde çocuklari okutayim. Onlar bu güllerin bülbülleri olsunlar, demis. Padisah emir vermis. Bir okul yapmislar.

Adina da "Galatasaray" demisler.

Sinan Çelebi Istanbul Unkapani'nda, Atlamatasi'na yolunuz ugrarsa, Sagricilar Camii önünde bir mezar tasi görürsünüz. Bu tas, üzerinde yazili oldugu gibi, Fatih'in kapicibasilarindan olan Sinan Çelebi'ye aittir. Dediklerine göre, bu zat, o zamanlar, Unkapani kalesinin muhafiziymis. Aksam oldu mu, Istanbul surlarinin bütün kapilari kapanir, sabaha kadar açilmazmis. Bir gün Fatih, kiyafetini degistirerek kale disina çikmis. Surasi burasi derken aksam olmus. Kale kapilari kapanmis. Fatih, sehre girmek üzere Unkapani'na geldigi zaman; bir de ne görsün, kale kapilari kapali. Kapiya yaklasmis, nöbet tutmakta olan Sinan Çelebi'ye: "Yigidim, geç kaldim. Aç su kapiyi da sehre gireyim," demis. Sinan Çelebi, karsisindakinin kim oldugunu bilmeden: "Olmaz, demis. Padisahimizin emri var. Kapilar sabaha dek kapali kalacak. Yeni bir ferman olmadikça açamam." Fatih, israr etmis, yalvarmis, para teklif etmis nafile. Sinan Çelebi, Nuh diyor, Peygamber demiyor. Fatih'in sabri tükenmis, bakmis ki olacak gibi degil, belinden divitkalem çikararak, kâgida : "Kulum Sinan Çelebi'ye... Sabri tükendi Muhammed Han'in, aç kapiyi girsin sultanin." diye yazmis, tugrasini çekmis, Sinan Çelebi'ye "Al istedigin fermani." diyerek uzatmis. Sinan Çelebi kâgidi okuduktan sonra, söyle bir toparlanmis, yine ayni vakarla: "Ferman Padisahimindir!" diyerek, demir kapilara yüklenmis, tek basina kanatlarini açmis. Fatih, kapidan girdikten sonra Sinan Çelebi'ye: "Sen ne yavuz er imissin." diye iltifatta bulunmus. Ne istedigini sormus. O da civarda bir cami yaptirilmasini dilemis. Iste Sagricilar Camii, Sinan Çelebi adina Fatih tarafindan böyle yaptirilmis. Sinan'in adi da "Yavuz er Sinan" kalmis.

Sözlerimizi Yahya Kemal'in "Aziz Istanbul" adli su güzel siiri ile baglayalim:

Sana dün bir tepeden baktim aziz Istanbul!

Görmedim, gezmedigim, sevmedigim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtima keyfince kurul!

Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre deger.

Nice revnakli sehirler görülür dünyada.

Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

Yasamistir derim, en hos ve uzun rüyada

Sende çok yil yasayan, sende ölen, sende yatan...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 ay sonra...

YENİKAPI EFSANESİ

 

İstanbul tarihte bütün büyük kentler gibi surlarla çevrili ve pek çok giriş kapısı olan bir yerleşim yeriydi. Bu kapıların adları Türkler İstanbul’u aldıktan sonra değişti. Edirnekapı, Topkapı, Ahırkapı, Kumkapı, Çatladıkapı, Mevlanakapı, Silivrikapı, Azapkapı, Altunkapı... gibi. Bilirsiniz, kitaplarda padişahların halkın kendisiyle ilgili düşüncelerini öğrenmek için giysilerini değiştirerek, yanında bir-iki yardımcıyla birlikte halkın arasına girip, dolaştıkları anlatılır.

İşte böyle bir günde, padişah yardımcılarıyla birlikte bir kayığa biner. Kayıkta kayıkçıdan başka ünlü bir falcı da vardır. Öylesine ünlüdür ki, bir adı da, "Her şeyi bilen adamödır. Kayıkta kimseye aldırmadan, önündeki bir mendil içinde bakla taneleriyle kendi kendine fal bakmaktadır. Padişah, falcılığı ülkesinde yasaklamıştır. Ama yine de yasalarına aldırmayıp, fal bakan bu adamı görünce çok kızar ve adama sorar: "Be densiz adam, padişahın falı yasak ettiğini bilmiyor musun?"

Adam başını öne eğer ve, "Biliyorum efendim," der. Bunun üzerine padişah, "O zaman sözümü iyi dinle! Ben padişahım ve sana şimdi bir soru soracağım. Eğer geleceği bu kadar iyi biliyorsan benim sorumu da bilir, hayatını kurtarırsın. Yok bilemezsen, artık başına gelecekleri sen düşün!" der.

Falcı, "Tamam Padişahım!" der ve padişah sorusunu sorar: "Söyle bakalım, az sonra kayığı sahile yanaştıracağım ve şehre bir kapıdan gireceğim. Sen her şeyi bilen falcı, benim şehre hangi kapıdan gireceğimi bileceksin."

Falcı hiçbir şey söylemez, bir kâğıdın üzerine iki satır yazı yazar ve padişaha şöyle söyler: "Padişahım, lütfen bu notu kuşağınıza koyunuz ve İstanbul’a girdikten sonra açıp okuyunuz."

"Tamam," der padişah ve kayıkçıya, "hemen sahile çıkmasını," söyler. Sahilde kendisini bekleyen askerleri yanına çağırır. Gösterdiği yeri yıkmalarını ister. Askerler hemen duvarda bir delik açarlar. Padişah açılan delikten falcıyla birlikte İstanbul’a girer. Falcıya alaycı bir yüzle bakarak kuşağındaki küçük notu çıkarır ve okur. Notta aynen şöyle yazmaktadır: "Padişahım, yenikapınız hayırlı olsun!" O günden sonra yıkılan surun olduğu yere bir kapı yapılır ve adına da "Yenikapı" denilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Bu resimleri ben kendim çekmiştim :) kendi çalışmalarım

 

0002.jpg

 

 

0005.jpg

 

 

0007.jpg

 

0011.jpg

 

0018.jpg

 

 

0035.jpg Pier lotiden halic'e kuş bakışı

 

 

İstanbul

 

Evin içinde bir oda, odada İstanbul

Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

Şişede İstanbul, masada İstanbul

Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

Nereye gidersen git, orada İstanbul.

 

Yazan:Ümit Yaşar Oğuzcan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 ay sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.