Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Anıtkabir Hakkında Pek Bilinmeyen Şeyler !


Önerilen İletiler

Anıtkabir hakkında güzel bilgiler...

 

 

Türk milletinin kalbinin attığı yer olan Anıtkabir, bilinen siluetinin yanı sıra bilinmeyen bir çok gerçeği de yıllardır derinliklerinde saklıyor. Yapımı 9 yılda tamamlanan yaklaşık 150 bin ton ağırlığındaki Anıtkabir, heykellerinden süslemelerine, kulelerinden kabartmalarına kadar pek çok özel anlamlarla yüklü...

 

 

Anıtkabir Komutanlığı�ndan alınan bilgiye göre, yapımına 9 Ekim 1944�de başlanan ve 1 Eylül 1953�de tamamlanan Anıtkabir�in yerini ilk olarak Aydın Milletvekili Mithat Aydın önerdi. Ata�nın kabrinin yapımıyla ilgili komisyon Etnoğrafya Müzesi, TBMM�nin arkasındaki tepe (Kabatepe), Ankara Kalesi, Altındağ ve Gazi Orman Çiftliği seçeneklerini eleyerek tam Çankaya�da karar kılacağı sırada, Aydın Milletvekili Mithat Aydın daha sonra �Anıttepe� olarak adlandırılacak olan Rasattepe�yi önerdi. Komisyon üyelerinin de burayı gördükten sonra Aydın�a hak vermeleri üzerine Anıtkabir�in Rasattepe�ye yapılması kararlaştırıldı. Türk milletine gömüleceği yer konusunda bir vasiyette bulunmayan Atatürk�ün yıllar önce bir gezi sırasında Rasattepe�yi gezerken ağzından dökülen �Bu tepe ne güzel bir anıt yeri...� sözleri de bugün için çok anlamlı...

 

Anıtkabir için 1941�de açılan yarışmaya, İkinci Dünya Savaşı�nın en çetin günleri yaşanmasına rağmen Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya�dan toplam 49 proje katıldı. Ancak en çok beğenilen üç proje arasında Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda�nın �25� numaralı projesi kabul edildi.

 

 

 

VATAN TOPRAĞINDA YATIYOR

 

750 bin metrekarelik bir alan üzerinde aslanlı yol, tören meydanı, mozole ve on kuleden oluşan Anıtkabir, 907 metre yüksekte yer alıyor. Ata�nın kabri 40 tonluk yekpare mermerden yapılan sembolik lahtin yaklaşık 7 metre altındaki mezar odasında bulunuyor Türk milletinin kalbine gömdüğü Atatürk, Selçuklu-Osmanlı kümbet mimarisine göre yapılmış sekizgen şeklindeki mezar odasında �vatan toprağında� yatıyor.

 

Ölümünden 15 yıl sonra Etnoğrafya Müzesi�ndeki geçici istirahatgahından Anıtkabir�e nakledilen Ata�nın naaşı, tahnit işlemi çözülerek, Suriye�deki Caber Kalesi, Kore�deki Türk şehitliği, Selanik�teki doğduğu evin bahçesi, KKTC ve illerden getirilen toprakların harmanlandığı �vatan toprağına� İslami usullere göre kefenlenerek ve yüzü kıbleye bakacak şekilde defnedildi. Ata�nın kabrinin yer aldığı mezar odasına, Genelkurmay Başkanı�nın izniyle girilebiliyor.

 

 

 

ASLANLARIN SIRRI

 

Türk milleti için kutsal değerlerle kuşatılan Anıtkabir�deki her mimari unsur ayrı bir mana taşıyor. Ata�nın kabrine ulaşan 262 metrelik Aslanlı yolun sağ ve solunda bulunan 24 aslan, �24 Oğuz boyunu� temsil ediyor. Türk kültüründe güç sembolü olduğu için seçilen aslan figürlerinin çift olması milletin �birlik ve bütünlüğünü� vurgularken, aslanların kedi gibi yatar pozisyonda olması ise bu büyük gücün �barışseverliğini� sembolize ediyor. Ziyaretçilerin de kabrin manevi atmosferine ayak uydurmaya yönlendirildiği Aslanlı yolda, taşlar Ata�nın huzuruna çıkanların �başlarının öne eğik� olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.

 

Depreme karşı dayanıklı kılmak için tıpkı bir geminin su altındaki kısmı gibi toprağın içine yerleştirilen Anıtkabir�de mozolenin iç duvar ve zemini en nadide mermerlerle kaplanırken, tavanları renkli ve altın varaklı İtalyan mozaikleriyle süslenmiş. Milli değerleri temsil eden isimler verilen ve Selçuklu çadır mimarisinin özelliklerini yansıtan bir mimariyle yapılan 10 kule Anıtkabir�in siluetine ayrı bir değer katıyor.

 

 

 

BAYRAK DİREĞİ ABD�DEN GELDİ

 

Anıtkabir�in diğer unsurlarında olduğu gibi bayrak direği de çok özel... Anıtkabir�in 33,5 metre uzunluğundaki bayrak direğini 1946 yılında Nazmi Cemal adlı bir Türk vatandaşı ABD�den gönderdi. 4 metresi kaidenin altında gömülü bulunan direğin 29,5 metresi görülebiliyor.

 

 

 

MÜZEDEKİ ESERLER

 

Anıtkabir�deki Atatürk Müzesi de Ata�nın doldurulmuş köpeği Foks�tan tıraş takımlarına, bastonlarından aldığı çok özel hediyelere kadar özel hayatını yansıtan pek çok nadide parçaya evsahipliği yapıyor. Ata�nın anne ve babasının fotoğrafları, Türkiye Cumhuriyeti�nin verdiği eski yazı ve Latin harfleriyle basılmış iki nüfus cüzdanı, Göğsünde taşımayı en çok sevdiği madalyalardan biri olan 1917�de Sultan 5. Mehmet Reşat�ın verdiği altın imtiyaz madalyası, Sovyet Mareşali Voroshilov ve İran Şahı Pehlevi�nin hediye ettiği değerli taşlarla süslü kılıçlar ve ince bir zevkin ürünü olan saatleri dikkat çekici parçalar arasında...

Atatürk�ün hem baston hem de tüfek olarak kullanılabilen özel silahı, manevi kızları Sabiha Gökçen ve Afet İnan�a hediye ettiği çok özel tabancaların da sergilendiği müzede, manevi kızı Rukiye Erkin�e hediye ettiği, ancak bir mercek yardımıyla okunabilen metal mahfazası içinde mini bir Kuran dikkati çekiyor.

 

 

 

ETİYOPYA KRALI�NIN İLGİNÇ ÇELENGİ

 

Milletvekili mazbataları ve 1927 yılında yaklaşık 5 günde okuduğu Nutuk�un orijinal metninin de yer aldığı müzede, Etiyopya Kralı Haile Selasiye�nin 1967 yılında Anıtkabir ziyaretinde mozoleye bıraktığı iki büyük gül dalıyla sembolize edilen gümüş çelenk de en ilginç parçalardan birisi...

Anıtkabir�deki Atatürk Müzesi�nde ayrıca okumaya büyük önem veren Atatürk�ün özel kitaplığında bulunan Türk ve İslam tarihi, dil, edebiyat, sosyal bilimler, bilim ve teknik konularındaki Türkçe, Osmanlıca, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça, Arapça, Farsça, Slav dillerindeki toplam 3 bin 118 kitap da sergileniyor

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Mustafa Kemal'in hayatını doğduğu günden itibaren biliyoruz.

 

 

 

Peki, Atatürk doğmadan önce, babası ve annesi nasıl bir hayat yaşadı? Nasıl evlendiler? Kaç çocukları oldu ve neden öldüler? Ağabeyi Ahmed'in cesedinin başına gelenler neden yıllarca unutulamadı? Dedesi Kızıl Hafız Ahmed hangi olay nedeniyle Makedonya dağlarına kaçmak zorunda kaldı? İşte Mustafa Kemal Atatürk'ün yoksul ailesinin pek bilinmeyen dönemi...

 

Zübeyde Hanım, oğlu Ahmed'in mezarının açılıp, cesedinin aç çakal sürüsü tarafından parçalanıp yenildiğini görünce olduğu yere yığılıp kaldı...

 

Ahmed dedesinin adını taşıyordu...

 

Tarih 6 Mayıs 1876.

 

Yer Selanik.

 

Bir Bulgar kızı, seviştiği tahsildar Emin Efendi ile evlenebilmek için Müslümanlığı kabul etti. Bulgarlar bu durumu kabul edemedi. Tesettüre girmiş kızı, jandarmaların elinden zorla alıp, kendilerine karşı koymaya çalışan 10 kadar Türk'ü de döverek, Amerika Konsolosluğu'na götürdüler.

 

Olayı duyan Selanikli Müslümanlar, 'kızın dini ve ırkı ne olursa olsun, mademki çarşaf giymiştir, bu kıyafette bir kadının çarşafını yırtılarak götürülmesi dine, millete, devlete hakarettir. Biz bunu hazmedemeyiz' diyerek Saatli Cami'de toplandılar.

 

Kızın ABD Konsolosluğu'nda olduğunu öğrenince yabancı görevlilere saldırdılar. Alman konsolosu M. Abot ile Fransız Konsolosu M. Mulin'in öldürülmesi olayı bir anda uluslararası siyasal krize dönüştürdü.

 

Başkent İstanbul, Avrupa'nın büyük devletlerinin savaş gemilerinin Selanik limanına gelip gözdağı vermesiyle, olayda adı geçen 53 Müslüman'ı ağır hapse, 6 kişiyi de idama mahkûm etti.

 

Olayda elebaşı olduğu iddia edilenlerden biri de kızıl sakallarından dolayı 'Kızıl Hafız' diye bilinen Hafız Ahmed'di. Kızıl Hafız Ahmed, yedi yıl boyunca saklanacağı ve orada öleceği Makedonya dağlarına kaçmıştı.

 

Selanik Evkaf (Vakıflar) Dairesi'nde memur olan Ali Rıza Efendi, babası Kızıl Hafız Ahmed'i arayan jandarmalar tarafından birkaç kez karakola götürüldü.

 

Zübeyde Hanım kayınpederinin dağa kaçması ve kocasının sürekli gözaltına alınmasını hep korkuyla izledi. Daha çok gençti; yirmisinde yoktu...

 

Sarışın bir kız

 

Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın ne zaman evlendikleri tam olarak bilinmiyor. Tahmini olarak 1870'lerin başı deniliyor.

 

Rivayet odur ki:

 

Ali Rıza Efendi bir gün rüyasında ak sakallı, nur yüzlü bir pir ve yanında sarışın bir kız gördü. Pir, kızı göstererek, 'Bu senin kısmetindir' diye müjde verip ortadan kayboldu.

 

Ali Rıza Efendi rüyasının etkisiyle ablası Nimeti'nin kızı Hatice'ye gidip, 'Bana evlenmek için sarışın bir kız bulun' dedi.

 

O devirde bütün Müslüman çevrelerinde adet olduğu gibi görücüler sokağa düştü.

 

Sonunda Sarıgüllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa'nın kızı; kumrala çalan sarışın, beyaz tenli, orta boylu, mavi gözlü, dalgalı kıvırcık saçlı Zübeyde bulundu.

 

Annesi Ayşe Hanım kızının evlenmesine karşıydı ama ikna edildi. Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi'nin ailesinin Yenikapı Mahallesi'ndeki evine gelin gitti.

 

Ali Rıza Efendi, 'Gülzar-ı Cennetim Zübeydem' diye hitap ettiği karısını çok sevdi. Zübeyde Hanım Yenikapı'daki evde üç çocuk dünya getirdi:

 

Ahmed, Ömer ve Fatma.

 

Fatma daha yaşını dolduramadan öldü.

 

Asker baba

 

Babası Hafız Ahmed'in Makedonya dağlarına gitmesinin birkaç ay sonra, Ali Rıza Efendi, Osmanlı-Rusya savaşı nedeniyle Selanik'te kurulan Asakir-i Mülkiye'ye, yani yardımcı askerler birliğine katıldı.

 

35 yaşındaydı; okuryazar olduğu için geçici olarak üsteğmen rütbesi verildi. Askerliği yaklaşık iki yıl sürdü; Ayastefanos Anlaşması'ndan sonra askerliğe veda etti.

 

Askerlikten sonra Ali Rıza Efendi, Osmanlı-Yunanistan sınırındaki Olimpos Dağı'nın ormanlarla kaplı eteklerinde bulunan gümrük kontrol noktasına gümrük muhafaza memuru olarak tayin edildi.

 

Ege denizi kıyısında Paşaköprüsü denilen bu ıssız yer, Selanik'e 120 km uzaklıktaydı ama karayolu yoktu. Yaşamak için uygun bir yer değildi; ne kasaba ne köydü; sadece görevlilerin ailelerinin kaldığı derme çatma birkaç ev ve gümrük kontrol binasından ibaretti. Üstelik Olimpos Dağı Rum eşkıyalarla doluydu ve etrafı haraca kesmişlerdi.

 

Zübeyde Hanım iki çocuğuyla bu ıssız ve kasvetli yere gelmekten hiç hoşnut olmadı. İkinci çocuğu Ömer'i ilaçsızlık ve bakımsızlıktan burada kaybetti. Fatma'dan sonra Ömer'i de kaybeden Zübeyde Hanım'ı bir korku saldı; 'Ya Ahmed'ime de bir şey olursa?'

 

Hep Selanik'e dönmek istedi.

 

Ali Rıza Efendi'nin görev yaptığı gümrüğün bütün işleri kereste ihracatı üzerineydi. Ali Rıza Efendi, görevi sırasında kereste tüccarıyla tanışıp arkadaş oldu. Bu arkadaşlık ona yeni bir iş kapısı açtı; memurluktan ayrılıp, kereste tüccarları Cafer Efendi ile ortaklık kurup ticarete atıldı. 3 lira maaş aldığı devlet memurluğundan sonra bu ticaret Ali Rıza Efendi'ye para kazandırmaya başladı. Yoksulluk günleri geri de kalmıştı işte; bu nedenle Selanik'e dönmek isteyen eşinden hep sabır istedi.

 

Zübeyde Hanım dindar bir kadındı. Beş vakit namaz kılıyordu. Yaşam gücünü hep dualardan alıyordu. Ancak korktuğu oldu; son çocuğu Ahmed de öldü. Küçük çocuk sahil kenarındaki kumlukta açılan bir mezara defnedildi.

 

O gece çıkan fırtına denizde dev dalgalara neden oldu. Kıyıları döven dalgalar Ahmed'in minik cesedini yerinden çıkardı.

 

Dağlardan inen aç çakallar kefen içindeki ufacık bedeni paramparça etti.

 

Sabah haberi öğrenip olay yerine koşan Zübeyde Hanım bu acılı manzarayı görünce şoke olup oracıkta bayıldı.

 

Paşaköprüsü'nde yaşayan bir avuç insan Zübeyde Hanım'ı teselli etmek için ellerinden geleni yaptılar. Ancak...

 

Ahmed'in ölümü sonrası yaşananlar Zübeyde Hanım'ın ruhsal dünyasında derin yaralar açtı. Günler geçti; Zübeyde Hanım'ın gözünün önünden o korkunç manzara gitmedi bir türlü. Geceleri kabus gördü sürekli.

 

Üstelik hamileydi...

 

Ahmed'in ölümünden sonra Ali Rıza Efendi yine işinin başına döndü.

 

Eve pek az uğruyor; günlerini işi nedeniyle ormanda geçiriyordu. Bir an önce para biriktirip bu kasvetli yerden kendini ve karısını kurtarmak istiyordu. Bu nedenle haraç isteyen Rum eşkıyaların tehditlerine bile aldırmıyordu.

 

Kendi başına bir şey geleceğinden korkmuyordu ama eşi için kaygılanmaya başladı.

 

Eşini güvenlikli bir yerde rahat doğum yapması için Selanik'e götürdü.

 

Artık ellerine iyi para geçiyordu; Ali Rıza Efendi, Ahmed Subaşı Mahallesi'nde üç katlı, pembe boyalı bir ev kiraladı. Üftade isimli siyahi bir kadını da yardımcı tuttu. Ve tekrar işinin başına döndü.

 

Kardeşinin adı

 

Zübeyde Hanım daha otuzuna gelmemişti. Ruhsal dünyası evlat acısı yaşayan tüm anneler gibi altüst olmuştu. Yetmezmiş gibi, birkaç hafta sonra kocası Ali Rıza Efendi'yi Rum eşkıyalar kaçırdı.

 

Ali Rıza Efendi yüksek bir fidye karşılığı özgürlüğüne kavuşabildi. Kereste ticaretini bıraktı. Zaten Osmanlı jandarması da, 'Rum eşkıyalar barınmasın' diye ormanı yakmıştı!

 

Tüm bu olaylar doğum tarihi yaklaşan Zübeyde Hanım'ın sinirlerini allak bullak etti.

 

İyi annelik yapamayacağından, yeni doğacak bebeğinin de öleceğinden korkuyordu. Elinden tespih, dudaklarından dua eksik olmadı o gergin günlerde. Bütün duaları doğacak bebeğinin sağlığı içindi.

 

Bebeğinin kendisi gibi sarışın ve mavi gözlü olmasını istiyordu. Soranlara kız çocuğu istediğini söylüyordu ama içten içe erkek evlat arzuluyordu.

 

Ve isteği oldu; tıpkı kendisi gibi sarışın, mavi gözlü bir oğlu oldu...

 

Ancak korkuları ve kapıldığı vehimler sonucu oğlunu emziremedi; sütü kesilmişti.

 

Yeni doğan bebeğin yüz hatları tıpkı babasıydı. Ali Rıza Efendi oğlunun kulağına eğilip adını fısıldadı: Mustafa.

 

Mustafa; Ali Rıza Efendi'nin daha minik bir bebek iken kaza sonucu beşikten düşüp ölen kardeşinin adıydı.

 

Evet, 'ölüler evine' benzeyen bu ailenin yaşamında ruhsal travmalar hiç eksik olmadı. Mustafa Kemal'in çocukluğu da mutsuzluk içinde; ruhsal yaralanmalarla geçti.

 

Ama o, görkemli benliğiyle mutsuzlukların üstesinden tek başına gelmeyi başardı.

 

Çağdaş Türkiye'nin kurtuluşu/kuruluşu bu zaferin sonucudur işte.

 

Ve bu ancak karizmatik liderliğe özgü güçlü bir kişilik yapısıyla mümkündür.

 

Atatürk'ün doğumuna ilişkin belirsizlikler

 

Hangi tarihte doğdu?

 

Doğum tarihi, gün, ay ve yıl olarak tam bilinmemektedir. Osmanlı bürokratik yapısında bebeklerin doğum tarihleri sistematik olarak resmi kayıtlara geçirilmiyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal'in doğumuyla ilgili olarak hiçbir resmi belge yoktu.

 

Müslüman aileler doğumları Kuran-ı Kerim ya da bir başka değerli kitapların arkasına not ediyorlardı. Atatürk'ün de doğumu evdeki iki Kuran-ı Kerim'den birinin arkasına yazılmış ancak bu kutsal kitap başkasına verildiği için kaybolmuştu.

 

Zübeyde Hanım, yaşamının son yıllarında verdiği bir röportajda oğlunu Selanik'te 'dondurucu kırklar' olarak anılan ve kışın en soğuk kırk gününü ifade eden dönemde doğurduğunu söyledi.

 

Atatürk çıkardığı ilk resmi kimlik kartında doğum tarihi olarak Rumi takvime göre, 1296 yazılıydı. Bu 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasına karşılık geliyordu.

 

Atatürk muhtemelen 1880 ya da 1881 kışında doğdu.

 

Doğum günü olarak '19 Mayıs 1881' tarihinin belirlenmesi nereden çıktı?

 

Bir gün Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak Atatürk'e bir evrak getirdi. Belge, İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği'nden geliyordu. Bir ansiklopedide yer alacak biyografisi için Cumhurbaşkanı Atatürk'ün tam doğum tarihinin bildirilmesi rica ediliyordu.

 

Atatürk düşündü fakat doğum gününü tam olarak bilmiyordu. Aklında mayıs ayı kalmıştı.

 

Özel Kalem Müdürü Soyak'a döndü, 'Bu bir 19 Mayıs günü neden olmasın' dedi. Yani ulusal kurtuluş savaşının miladı olan tarih.

 

İlginçtir, Atatürk'ün doğum tarihinin yazıldığı resmi evrak İngiliz büyükelçiliğine 10 Kasım 1936 tarihinde gönderildi. Yani Atatürk'ün ölümünden tam iki yıl önce: 'Reisi Cumhur Atatürk 19 Mayıs 1881 tarihinde doğmuştur.'

 

Bu tarihten önce Atatürk'ün doğum tarihi konusunda bir kesinlik yoktu. Örneğin, Çankaya Köşkü yaverlik dairesi Atatürk'ün doğum tarihi hakkında sorulan bir soruyu 1880 olarak yanıtlamıştı. Halkevlerinin çalışmalarında da bu tarih kabul görmüştü.

 

Bazı kaynaklara göre ise doğum tarihi 13 Mart 1881 idi. Bu karışıklığı Atatürk ölümünden iki yıl önce kendisi düzeltti.

 

Pembe Ev'de mi doğdu?

 

Burada da çelişkili bilgiler var. Genel kabul gören görüşe göre bu evde doğdu. Ancak kız kardeşi Makbule'ye göre, ağabeyi Pembe Ev'de değil; babası Ali Rıza Efendi'nin ailesinin oturduğu Yenikapı'daki evde doğdu.

 

Bu biraz daha akla yakın geliyor. Zübeyde Hanım rahat doğum yapması ve bebeğin bakımı için geçici olarak Ali Rıza Efendi'nin ailesinin yanına taşınmış olabilir.

 

Ancak Atatürk annesinden dinlediklerine dayanarak kendisinin Pembe Ev'de doğduğu kanısına varmıştı.

 

Pembe Ev'in sahibi kim?

 

Pembe Ev'i kimin aldığı da muammaydı. Ali Rıza Efendi'nin aldığı şeklinde bilgiler olsa da bu pek doğru değildir.

 

Pembe Ev 1870 yılında Rodoslu bir müderris tarafından yaptırıldı. Sonra mülkiyeti iki kez el değiştirdikten sonra Ali Rıza Efendi'ye kiralandı.

 

Ali Rıza Efendi vefat edince Zübeyde Hanım geçim sıkıntısına düştü. Üç çocuğu; Mustafa, Makbule ve Naciye'yi alıp üvey dayısı Hüseyin Ağa'nın çalıştığı Katipzadeler'in çiftliğine taşındı. Burada beş ay kaldılar.

 

Zübeyde Hanım, Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Efendi'yle ikinci evliliğini yapınca tekrar Pembe Ev'e taşındılar. Herhalde Zübeyde Hanım bu evi çok sevmişti.

 

Selanik Belediyesi 1933 yılında aldığı kararla evi Atatürk'e hediye etti.

 

1953 yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın emriyle Pembe Ev müze haline getirildi.

 

Sonuçta:

 

Osmanlı döneminde doğmuş her halk çocuğu gibi Atatürk'ün biyografisinde de belirsizlikler vardır. Bu bilinemezlikler, yaşamı boyunca bütün gücünü ve emeğini Türkiye için harcayan Atatürk'ü tanımamız için belirleyici/ tayin edici faktörler midir? Hayır.

 

Not:

 

Yeri geldi, bu notu eklemeliyim:

 

Bugünlerde bazı siyasetçiler Cumhuriyet ideolojisini eleştirmek için sürekli küfür gibi 'seçkinci/elitist zümre' lafını kullanıyorlar. İsim vermeseler de sözleri hep Atatürk'ü hedef alıyor.

 

Oysa:

 

Atatürk'ün birlikte yola çıkıp sonra ayrıldığı ve Atatürk'e seçkinler yakıştırması yapanların pek sevdiği Rauf Orbay'lar, Kazım Karabekir'ler saltanatçı seçkinlerdi.

 

Atatürk halk çocuğuydu. Bu nedenle CHP'nin altı ok'undan biri halkçılıktı. Ne günlere kaldık:

 

Toprak reformuna karşı çıktığı için CHP'den kopan toprak ağası Adnan Menderes halk çocuğu oluyor; yoksul ailenin çocuğu Atatürk ise seçkinci öyle mi?

 

Kimin hangi sınıf için çalıştığı ortada iken, tarih bu kadar tersyüz edilebilir mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.