Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İslamiyet ortaya çıkışıyla ilgili bazı bilgiler.


Önerilen İletiler

kaynakların bile yalanlandığı bir durumla karşı karşıyayız

bahsettiğiniz kaynağı arkadaşınızdan alıntı yapmadan önce bir araştırıp inceleseydiniz yararınıza olacaktı..

bahsettiğiniz kaynakta:

 

peygamber efendimize ilk vahiy gelmesi hz haticenin onun bu konudaki korkularını yatıştırması olayı

mânasız değildi ve bir şeyler ifade ediyorlardı. Sorup soruşturup, öğrenmek ise, Hz. Hatice'ye düşüyordu.

Kime gidebilirdi? Bu işlerden kim anlayabilirdi ve kime itimad edebilirdi? Hazret-i Hatice, uzun uzadıya düşündü ve sonunda danışacağı adamı tesbit etti: Amcası oğlu Varaka bin Nevfel.

Varaka bin Nevfel, oldukça yaşlanmış saf bir Hıristiyandı. Gözleri görmez olmuştu, ama gönlü aydınlıktı. Tevrat ve İncil'i okumuş, onlardan pekçok şeyler öğrenmişti.

Hazret-i Hatice vakit kaybetmeden Peygamber Efendimizle amcası oğluna gitti.

Varaka, önce Resûl-i Ekrem Efendimizi dinledi. O, başından geçenleri anlattıkça Varaka, renkten renge giriyordu. Efendimiz sözlerine son verince, Varaka haykırdı:

"Kuddûs! Kuddûs! Bu gördüğün melek, yüce Allah'ın Mûsa Peygambere gönderdiği Rûhu'l-Kudüs'tür, Nâmûs-u Ekber'dir. Sen ise bu ümmetin peygamberisin.

Ah! Ne olurdu, yeni dine halkı çağırdığın günlerde ben de genç olaydım. Kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman, sağ olsaydım."

İbni Hişam, Sîre: 1/254; İbni Kesîr, Sîre: 1/404

 

olayından bahsetmektedir.

 

 

 

 

 

 

putperestliğin hakim olduğu bir toplumda herkest putperest olacak gibi bi kanunmu varki o dinlerden değilse muhakkak putperesttir die bi idda atıyorsunuz ortaya.

hz ibrahimin hayatını incelerseniz putperest bi toplumda kendisini yaratanın bu aciz putlar olamayacağı aklı ile idrak etmiş ve Allah'ın varlığını uzun arayışlar sonucunda keşfetmiştir.ve herkesi bu keşfe davet etmiştir..tevhid kökenli olan bu inanış putperest bir toplumda kendi ihiyaçlarını bile karşılayamayan putların ilah olamayacağını idrak eden her insanda kendini göstermiştir.

 

peygamber efendimizin annesi ve babasıda Allah ın varlığını ve birliğini kabul eden tevhid kökenli bu inanca mensuplardı.onlar hiç bir zaman

bir puta taparak Allah a ortak koşmamış ve bütün hayatlarını birer hanif olarak sürdürmüşlerdir...

 

islamiyet en son din olduğuna bütün dinlerden sonra indirildiğine göre hristiyanlık ve mysevilik tabiki o dönemdede vardı.kim kaynakları yalanlayarak yok diyebilir.

 

Kaynagin degistirilerek aktarildigini mi söylüyorsunuz?

Yani sadece putlara tapanlar yoktu diger dinlerde mensuptu o zamanlar..

Ve Ibrahim uzun arayislar ve düsünceleri sonucunda onu yaradanin putlar olamayacagini ve Allah'in var oldugu kanaatine varmistir öyle mi? Yani Ibrahim uzun süre arayislarda bulunup düsündü ve sonunda bunu kendince kesfetmis diye Allah'in var oldugunu insanlara acikladi? ve insanlarda sirf o dedi diye buna inandi? Yanlis mi anladim?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sen ise bu ümmetin peygamberisin. Ah! Ne olurdu, yeni dine halkı çağırdığın günlerde ben de genç olaydım. Kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman, sağ olsaydım."

Tabii ki bu ifadelerin sonradan uydurulmuş olabileceği ihtimalini hiç aklınıza getirmiyorsunuz. Hatice koynuna sakladığı bir ses kaydedici cihazla Varaka'nın bu sözlerini kaydetmediği için, inanmak zorundasınız, anlayabiliyorum.

 

Fakat bu masalın uyduruk olduğu süslenmiş ifadelerinden bile açıkça sırıtıyor. Başınıza böyle bir olay gelse ve amcanızın oğlu görmüş geçirmiş bilgili bir dindarsa, uzun uzadıya düşünmezsiniz, hemen ve ilk olarak aklınıza ona sormak gelir. Eğer gerçekten bu olayı sormayı uzun uzun düşündülerse, bunun bir halisünasyon olmasından dolayıdır. Muhammed ne gördüğünden kendisi de emin değildir. Apaçık melek gören biri (böyle bir şey yok, da, faraza diyorum) doğruca ve hemen bu işi bir bilene sormaya koşar...

 

Not: Varaka yerine Allahı kaynak göstermek ifadesi aşırı bir ifadedir, Muhammed sadece Varaka'dan öğrenmiş olamaz. Daha çok gittiği kervan yolculuklarında görüştüğü bir çok din adamı olmuştur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kaynagin degistirilerek aktarildigini mi söylüyorsunuz?

Yani sadece putlara tapanlar yoktu diger dinlerde mensuptu o zamanlar..

Ve Ibrahim uzun arayislar ve düsünceleri sonucunda onu yaradanin putlar olamayacagini ve Allah'in var oldugu kanaatine varmistir öyle mi? Yani Ibrahim uzun süre arayislarda bulunup düsündü ve sonunda bunu kendince kesfetmis diye Allah'in var oldugunu insanlara acikladi? ve insanlarda sirf o dedi diye buna inandi? Yanlis mi anladim?

 

evet yanlış anladınız

hz. ibrahime Allah tarafından 10 sahife vahy indirildiğini bütün kaynaklar yazar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabii ki bu ifadelerin sonradan uydurulmuş olabileceği ihtimalini hiç aklınıza getirmiyorsunuz. Hatice koynuna sakladığı bir ses kaydedici cihazla Varaka'nın bu sözlerini kaydetmediği için, inanmak zorundasınız, anlayabiliyorum.

 

Fakat bu masalın uyduruk olduğu süslenmiş ifadelerinden bile açıkça sırıtıyor. Başınıza böyle bir olay gelse ve amcanızın oğlu görmüş geçirmiş bilgili bir dindarsa, uzun uzadıya düşünmezsiniz, hemen ve ilk olarak aklınıza ona sormak gelir. Eğer gerçekten bu olayı sormayı uzun uzun düşündülerse, bunun bir halisünasyon olmasından dolayıdır. Muhammed ne gördüğünden kendisi de emin değildir. Apaçık melek gören biri (böyle bir şey yok, da, faraza diyorum) doğruca ve hemen bu işi bir bilene sormaya koşar...

 

Not: Varaka yerine Allahı kaynak göstermek ifadesi aşırı bir ifadedir, Muhammed sadece Varaka'dan öğrenmiş olamaz. Daha çok gittiği kervan yolculuklarında görüştüğü bir çok din adamı olmuştur.

 

 

kardeş ...kardeş.. kardeş...

acaba sizin kurguladıklarınız o dönemde kameraylamı çekilmişde siz bunların uydurma olduğunu aklınızdan geçirmiyorsunuz.

 

 

o öle olsaydı böle yapardınız bu böle yaparsa söle yapardınız gibi varsayımlarla hiç bişey ıspatlayamazsınız.

 

hz muhammed ne gördüğünü bilmekta ancak her insan gibi yaşadığı olayın ve üzerine aldığı sorumluluğun tedirginliğini yaşamış.uzun uzun düşünmek aylar ve yıllarını almamıştır merak etmeyin. ancak bu başka bir dine düşmanca bakan ve putperest bir toplumda herkese anlatılabilecek bir olay olmadığından dır hz haticenin temkinli davranışı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

evet yanlış anladınız

hz. ibrahime Allah tarafından 10 sahife vahy indirildiğini bütün kaynaklar yazar.

 

Bunu sadece islami kaynaklar yazar. Onlarda bilimsel değildir, kanıtları yoktur. Bugün birisi -Xenomorhp'a 15 sayfa indirdi Allah- dese ve bunu yazsa bir kitaba, 500yıl sonra bulunsa, sizin gibi birileri çıkıp buna da iman eder. Ama nerde o 15 suhuf? Hani? Yok değil mi? Çünkü uydurma.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunu sadece islami kaynaklar yazar. Onlarda bilimsel değildir, kanıtları yoktur. Bugün birisi -Xenomorhp'a 15 sayfa indirdi Allah- dese ve bunu yazsa bir kitaba, 500yıl sonra bulunsa, sizin gibi birileri çıkıp buna da iman eder. Ama nerde o 15 suhuf? Hani? Yok değil mi? Çünkü uydurma.

 

 

 

 

kuran en büyük kaynaktır ve en büyük kanıttır.

islamiyet ve hz muhammed insanlığa indirilen son din ve son peygamberdir.peygamber efendimizden sonra peygamberlik kapısı kapanmış artık dünyaya peygamber gönderilmeyecektir.

bunu bilen buna iman eden herkes sizin bahsettiğiniz durumun muhattabı olamaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kuran en büyük kaynaktır ve en büyük kanıttır.

islamiyet ve hz muhammed insanlığa indirilen son din ve son peygamberdir.peygamber efendimizden sonra peygamberlik kapısı kapanmış artık dünyaya peygamber gönderilmeyecektir.

bunu bilen buna iman eden herkes sizin bahsettiğiniz durumun muhattabı olamaz.

Kuran en büyük kaynak değil kardeşim. İçinde uydurulabilmiş ne kadar bilgi varsa, hepsi var. Onlara bilgi demek bile ayıptır aslında. İnananlar benim belirttiğim durumun muhatabı olamazlarsa, sende bana cevap yetiştirmezsin kardeşim, olur biter.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran en büyük kaynak değil kardeşim. İçinde uydurulabilmiş ne kadar bilgi varsa, hepsi var. Onlara bilgi demek bile ayıptır aslında. İnananlar benim belirttiğim durumun muhatabı olamazlarsa, sende bana cevap yetiştirmezsin kardeşim, olur biter.

 

 

bakın inananlar için kuran en büyük kaynaktır ve içindeki hiç birsey uydurulmuş değildir.sizin daha Allahın varlığını kabul etmediğinizi düşünürsek kurana inanmamanız sasılacak bir durum değil.

ancak bana görede sizin kaynaklarınızın hiç bir gecerliliği yok.hoş bir kaynağınız varmı.

 

siz müzikte hiç nota bilmeden en zor enstrümanla en zor parçayı çalmaya çalışıyorsunuz.

 

bozuk sesler çıkaracağınıza en başa dönüp notaları bir öğrenin isterseniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bakın inananlar için kuran en büyük kaynaktır ve içindeki hiç birsey uydurulmuş değildir.sizin daha Allahın varlığını kabul etmediğinizi düşünürsek kurana inanmamanız sasılacak bir durum değil.

Olmayan birşeyin olmadığını bilmemin, bunu söylememin neresi tuhaf anlamadım kardeşim!? Kurana ve Allaha inanmama niye şaşırasınız ki zaten!? Aslında ben sizin nasıl inanabildiğinize şaşıyorum!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olmayan birşeyin olmadığını bilmemin, bunu söylememin neresi tuhaf anlamadım kardeşim!? Kurana ve Allaha inanmama niye şaşırasınız ki zaten!? Aslında ben sizin nasıl inanabildiğinize şaşıyorum!

 

 

 

bende zaten sasılacak tuhaf bir durum değil dedim.

 

ancak Allah' inanmamanız durumunda kuranı inkar etmeniz sasılacak durum değil

en başta AllahA inanmamanıza elbetteki bende çok şaşırıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bende zaten sasılacak tuhaf bir durum değil dedim.

 

ancak Allah' inanmamanız durumunda kuranı inkar etmeniz sasılacak durum değil

en başta AllahA inanmamanıza elbetteki bende çok şaşırıyorum.

 

inanmak icin görmek lazım görmek icin kalp lazım, görmediginine inanmadıgından inanmadıgını görene ve buna inanana, allah görmeyi nasip etsin demek lazım :) Varlıgın asıl anlamı Allahın varlıgı bunu bilmek lazım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bende zaten sasılacak tuhaf bir durum değil dedim.

 

ancak Allah' inanmamanız durumunda kuranı inkar etmeniz sasılacak durum değil

en başta AllahA inanmamanıza elbetteki bende çok şaşırıyorum.

Bende olmayan birşeye inanmamam çok normal, şaşırmayın diyorum. Asıl şaşılacak şey, sizin olmayan birşeye tapınabilmeniz kardeşim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

 

Hz.Muhammed yeni bir din getirmedi..ne diyor kendileri..

 

..Babam İbrahimin HANEF dini üzereyim..diyormu bunu..diyorsa,dediğine inanıyorsanız..

 

Hz.Muhammedin söyledikleri, Hz.İbrahimden o güne kadar birikegelen inanç yönündeki BİLGİ..bu bilgi neyin bilgisi..elbette İNSANın bilgisi..İnsanı anlatan bilgi..mesela,99 sıfatı Hz.Muhammed kendisi yaşıyor bu sıfatlarada esmalarını (isimlerini)koyuyor..ne diyor..El Cömert..El Şafi..El Alim..vs..vs..

 

Allahın sıfatlarını hiç kimse bilemez..çünki Sıfatsızdır Allah Zatı itibarı ile..nerden biliyorsun dayı derseniz..Allah Zatı ile ilgili tek kelimelik dahi olsa bir açıklama yapmamış,demeci yok bu yönde :D ya ne anlatılmış bu güne kadar..elbette İNSAN anlatılmış..fakat bu anlatım ve anlayış öyle bir hale gelmişki gaybta(yada gökte)bir Allahı tarif şeklini almış..Ateis diyorki olmaz böyle Allah..haklı..yok çünki anlattıkları gibi bir Allah..ha kendi ellerinle yaptığın puta iman etmişsin ha hayalindeki bir İlaha iman etmişsin..ikiside aynı..ya nasıl olacak..

 

O en büyük put olan,efsaneden başka bir şey olmayan,ne yerde ne gökte olan alinin velinin uydurduğu İlahı öldürecek kişi,yıkacak o putu..sonra dönecek kendisine..kendi hakikati olan Allah ile tokalaşacak Selamlaşacak..bunu hiç kimsenin bilmesi yada görmeside gerekmeyecek..kişi kendi hakikati olanı buldumu(şu kısaca,İçindeki sevgisini keşfedip paylaşmaya başlamak) Ali aganın bilmem kim hoca efendinin uydurduğu efsanelerede kulak tıkayacak..

 

İçindeki korkularını ve şüphelerini yenebilenler için Din tamam olmuştur..kişi kendini bildimi yani İnsan oldumu Din tamam olur o din okulundan mezun olunur..Ateislerin en azından inananlar gibi o efsane olan en büyük putları yok.. :D ve dinDARlardan daha iyi anlayabiliyorlar İNSAN,ı..ve dinDARlardan daha cömert paylaşabiliyorlar sevgilerini.. :D

 

İman edenlere bu sözümde..

 

Allahınız ile aranızda sadece sevgi bağı var..başka bağ kurdum diyen size yalan söylüyordur..inanmayın.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu kadar amansız suçlamalarınızı anlamış değilim.madem Hz.Muhammed (s.a.v) haşa kuran-ı kerimi kendi yazmıştır siz neden kuran-ı kerim gibi bir kitap yazıp getirmiyorsunuz.sizin tabiriniz ile ki ben sizin bu hitabınızdan uzağım bir arap bir bedevi böle bir kitap yazmış üstelik taa 14 asır önce öleyse sizde benzerini yazın getirinde bizde size iman edelim.el insaf ya size bilmem nedesemki yahu hele bir bakın hele bir araştırın bakın etrafınıza anlamak bu kadarmı zor neden idrak edemiyorsunuz neden anlamıyorsunuz.kuranı h.z muahammed yazmış diyorsunuz ya peki bu alem peki bu kainat sölermisiniz hiçmi araştırmıyorsunuz bu alem neyin nesidir yahu hiçmi kuantum okumadınız hiçmi araştırmadınız hiçmi tefekkür etmiyorsunuz nedir uğruna iftira attığınız düşüncelerinizin temeli nedir eskiden putlara tapılırdı sonradan maddeye tapılmaya başlandı şimdilerde maddeye tapanlar taptıkları maddenin apaçık bir yokluk ve kendine ait bir vücudu olmadığını görüyorlar sizin alem kainat dediğiniz bir hayal bile değil bunu ben değil müslüman olmayan bilim adamları sölüyor öle ise hala neyi idda ediyorsunuz bu kainat kendi kendine yoktan mı var oluyor herhalde öle oluyorki siz anlamak ve inanmak istemiyorsunuz.bu konu hakkında iftira atmaya devam ederseniz hukuki açıdan sorumlu bir müslüman olarak iftira atanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağım.kimse kimsenin dinine inancına dil uzatamaz.hele hakaret hiç edemez.iftiralarınız devam edere gerekli mücadelemi hukuk ve insan hakları çerçevesinde sürdüreceğim.bu böle biline.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu kadar amansız suçlamalarınızı anlamış değilim.madem Hz.Muhammed (s.a.v) haşa kuran-ı kerimi kendi yazmıştır siz neden kuran-ı kerim gibi bir kitap yazıp getirmiyorsunuz.sizin tabiriniz ile ki ben sizin bu hitabınızdan uzağım bir arap bir bedevi böle bir kitap yazmış üstelik taa 14 asır önce öleyse sizde benzerini yazın getirinde bizde size iman edelim.el insaf ya size bilmem nedesemki yahu hele bir bakın hele bir araştırın bakın etrafınıza anlamak bu kadarmı zor neden idrak edemiyorsunuz neden anlamıyorsunuz.kuranı h.z muahammed yazmış diyorsunuz ya peki bu alem peki bu kainat sölermisiniz hiçmi araştırmıyorsunuz bu alem neyin nesidir yahu hiçmi kuantum okumadınız hiçmi araştırmadınız hiçmi tefekkür etmiyorsunuz nedir uğruna iftira attığınız düşüncelerinizin temeli nedir eskiden putlara tapılırdı sonradan maddeye tapılmaya başlandı şimdilerde maddeye tapanlar taptıkları maddenin apaçık bir yokluk ve kendine ait bir vücudu olmadığını görüyorlar sizin alem kainat dediğiniz bir hayal bile değil bunu ben değil müslüman olmayan bilim adamları sölüyor öle ise hala neyi idda ediyorsunuz bu kainat kendi kendine yoktan mı var oluyor herhalde öle oluyorki siz anlamak ve inanmak istemiyorsunuz.bu konu hakkında iftira atmaya devam ederseniz hukuki açıdan sorumlu bir müslüman olarak iftira atanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağım.kimse kimsenin dinine inancına dil uzatamaz.hele hakaret hiç edemez.iftiralarınız devam edere gerekli mücadelemi hukuk ve insan hakları çerçevesinde sürdüreceğim.bu böle biline.

iyide arkadaş burda söylenenlerin iftira olduğunu hangi mahkeme veyahut hangi avukat ıspatlayabilecek? :) şahit olarak tanrının veya meleklerinden birinin gelmesi gerek.

hakaret edene söylenmekte veya mahkemeye vermekte haklı olabilirsin. ama iftira atanı deme gülerler adamı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

inanmak icin görmek lazım

 

Hayır! İspat lazım...

 

görmek icin kalp lazım,

 

Hayır! Göz lazım!

görmediginine inanmadıgından inanmadıgını görene ve buna inanana, allah görmeyi nasip etsin demek lazım

 

Bütün inananlara (her neye inanırsa inansın) sorgulama yetisi lazım!

Varlıgın asıl anlamı Allahın varlıgı bunu bilmek lazım...

 

Hayır! Üzerinde düşünüp çalışmak lazım! Kafa lazım!

 

Kolay gelsin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hukuki açıdan sorumlu bir müslüman olarak iftira atanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağım.

Ergenekona el attılar ya, internete de el atar mı atar bunlar... Darbecilerden sonra sıra inanmayanları içeri tıkmaya gelir... "Susma, sustukça sıra sana gelecek" sloganı hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. İnanın şaka filan değil, sıra gelir millet, benden söylemesi. Bir sabaha karşı "inanmadığınız gerekçesiyle" götürülebilirsiniz. Ha ama "sen inanmıyormuşsun, onun için götürüyoruz" demezler. Bunlar için kesin inanılması farz olan şeylere "inanmıyorum" demek, hakarettir.

 

İyi bakın, iyi inceleyin: "inanmıyorum, öyle şey olmaz" demek, hakaret, aşağılama. Zihniyet bu şekilde. Bu zihniyete göre, yerçekiminden graviton parçacıklarının sorumlu olduğu teorisine karşı çıkıp başka bir teori öne süren fizikçi, gravitoncu meslektaşına hakaret etmiş, onu aşağılamış oluyor ve onu teorisini aşağılamaktan mahkemeye verebilir!!!

 

Vay be, ne hukuk ama! Bunların hukukçuları, Kuddusi Okkır olayında da "hiç bir hukuksuzluk tespit" edemedi! Adamı onüç ay tutuklu tut, iddianame hadi hazırlanmadı, tedavi gibi en basit insanlık hakkını kullanabilmesi için tutuksuz yargılama kararı bari verme, bu adamlar yeni anayasa hazırlayacaklar!!! Bu adamlar kanser ağrısı çekmenin nasıl bir ızdırap olduğunu biliyorlar mı acaba? Umarım öğrenirler demeye yine de dilim varmıyor.

 

Yüz yüze görüştüğüm bazılarından duyuyorum: E zamanında da çok hukuksuzluklar yapılmış. Ha, şimdi acısını bir Kuddusi Okkır'dan çıkaracak, intikamınızı ondan alacaksınız öyle mi? Eh, normal, kendisine inanmayanları ebedi ateşlerde derileri yandıkça değiştirerek yakan bir tanrının kullarının da intikamcı olmasına şaşmamalı...

 

O değil, ben daha anayasa değişikliği gündeme getirilir getirilmez "yine taşı kuyuya attılar" diye uyardım. Bu değişiklik iptal edilse de, edilmese de bir kere kaosun fitilinin ateşlendiğini, gerilimin düğmesine basıldığını söylemiştim. Buyrun işte gerilim filmi başladı. Seyredin doya doya...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Ben bir alıntı yapmak istiyorum, aslında bu alıntı İslam'a ve diğer dinlere olan kin'in bir bakıma cevaplanmasıdır.

 

--------------------------------------

DİN’E DAİR TARTIŞMA

 

Kâfir — Dinin kaynağı ve evrimi ile ilgili eleştirel tezlerimi şöyle özetleyebilirim:

a). Din; korku, çaresizlik, sırrını çözemediği olağan olaylar karşısındaki cehaletini inançla telafi etme içgüdüsü vb. psikolojik etmenler tarafından insanlarca oluşturulmuştur.

B). Din, kralların oluşturduğu köle-efendi toplum düzeninin, tanrılar hiyerarşisine yansıması veya toplum kurallarının kutsallaştırılması gibi iktidar ilişkilerinin ve sosyolojik etmenlerin belirlediği bir zeminde oluşmuş/oluşan beşerî bir olgudur.

c). Dinin tarihi insanlık tarihine göre yenidir. Dinler çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa doğru evrimleşmiştir. Bu üç tez de, dinin ilâhî bir kökeni olmayıp tarihsel koşullarda insanların ürettiği bir kurum olduğu sonucunda birleşir.

 

Mümin — İslâm’a göre gerçek dinin kurucusu Allah’tır. İlk din tevhid dini olup, ilk insan olan Hz. Adem, aynı zamanda ilk peygamberdir. İnsan inanmaya eğilimli ve İslâm fıtratı üzerine yaratılmıştır.[24] İnsanlara Allah tarafından peygamber ve kitaplar gönderilerek “hak din” konusunda ilâhî rehberlikte bulunulmuştur. Fakat zaman zaman insanlar bu rehberliğe ilgisiz kalmış; Allah’tan başka şeylere, kendi elleriyle yaptıkları putlara, bazı tabiat varlıklarına, hevâ ve heveslerine tapmış ve onları tanrılaştırmışlardır. Böylece “çok tanrılı inançlar” ortaya çıkmıştır. Fakat Allah, elçiler ve kitaplar göndererek insanlara hak din konusunda yol göstermeye devam etmiştir. Bu rehberlik, son gönderilen ilâhî kitap Kur’an-ı Kerim ve son peygamber Hz. Muhammed ile kemâle ermiştir. Sonuç olarak İslâm’a göre dinin, özde “ilâhî ve fıtrî” iki kaynağı vardır.

Kitab-ı Mukaddes’te de ilk insanın Adem olduğu ve bütün insanların ondan türediği zikredlilir. (Tekvin: 2) Athe karakterli olmayan başka bir çok dinde de dinin menşei, tekâmül nazariyesine dayandırılmaz. İslamiyet Hristiyanlık ve Yahudilik’te olduğu gibi, Sabiîlik, Mecusîlik ve Brahmanlık gibi dinlerde de ilk dinin Adem (as) ile başladığı kabul edilmektedir.[25]

Öte yandan Batılı düşünürlerin tezleri yazarlarımız için bir ölçüt ise bilinmeli ki, Batılı tezler bunlardan ibaret değildir. Örneğin Andrew Lang’a (1844-1912) göre insanlığın en eski inancı “tek tanrı” inancıdır. Wilhelm Schmidt (1868-1954), Nathan Söderblem, Pettezoni, G. Widengren, M. Eliade vb. düşünürler de bu tezi geliştirici çalışmalar yapmıştır.[27]

Din böyle anlaşılınca, onu bilimin ve deneyin sınırları içinde değerlendirmemiz de imkânsızlaşır. Çünkü bilimin en sağlam temeli olan deney karşımıza hep sonlu veriler çıkarmaktadır. Jean Jaures (1859-1914) bu konuda şöyle der: “Bilim sonsuz varlığı kavrayamaz; çünkü O her yerde vardır. Bilim ancak belirlediğini kavrar, ancak soyutladığını belirler. Tanrı ise dünyadan soyutlanamaz, çünkü o dünyanın içten ve soyutlanamaz gerçeğidir.”[29]

Dünyadaki ilk insan topluluklarının hayatını, özellikle dini inançlarını, onlardan kalma materyalleri değerlendirmek süretiyle tespit etmek güçtür. Elde edilen bu materyallerin ilk insan topluluklarına ait olduklarını tespit etmek imkansızdır. Dolayısıyla bu malzemeye bakarak yeryüzünde ilk olarak ortaya çıkan dinin mahiyeti hakkında bilimsel olarak kesin hüküm vermek doğru olmaz. Bu konuda günümüzde yaşayan Avustralyalı ve Afrikalı vahşi kabilelerin dini durumlarının incelenmesi de kesin çözüm değildir. Çünkü bu özelliklerin ilk insan topluluklarında varolduklarını söylemek bir varsayımdan ileriye gitmez.[30]

Ö. Rıza Doğrul’un da ifade ettiği gibi dinin doğuşu konusunda İslâm’ın telâkkisini bilimin ispatladığı söylenemez. Fakat bilimin onu reddetiğini söylemeye imkân yoktur.[31]

Dinin başlangıcını kutsal kitapların verdiği bilgiler dışında ortaya koyacak kesin bir belge yoktur. Bilinen bir şey varsa, o da nerede insan varsa, orada dinin olduğudur.[32]

Dolayısıyla yazarların öne sürdüğü tezler, “bilimsel olarak”, “bilimsel veriler ispatlamıştır ki” gibi ön eklerle sunulmuş olsa bile, bilimsel bir sonuç değil, ancak bizi bir kanaate, inanca götüren rasyonel bir çaba olabilir. Kısacası bu durumda bir söylem olarak benimsenen “bilimsellik”, söz konusu çabayı inanç ve kanaatin ötesine taşımaya yetmez.

 

Kâfir — Bana göre dinsel ahlâk, insanlara kölelik ruhu empoze eder. İnsan boyun eğmek ve cezalandırılmak arasında seçim yapmak zorundadır. İslâm’a göre Tanrı-insan ilişkisi, köle-efendi veya kral-tebea ilişkisi gibidir. Bu ilişki biçimi o gün için normal olabilir ama çağımız insanı için çirkindir. Çünkü bu ilişki diktatörce bir ilişkidir; yığınların inisiyatifini köreltir ve onların insanlık onurunu çiğner. Kur’an’a göre Allah insanları kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır.[34] İnsanların tanrıyı köleci bir perspektifte yaratmalarının sebebi tanrıların üretildiği dönemlerde insanların köleci ilişkiler içinde yaşıyor olmasıdır. Bundan dolayı en güçlü tanrı, bütün insanların baş kölecisiydi.[35]

 

Din, insanları bu dünyada ölüm korkusu, acı ve felaketlerle deneyerek, ahirette ise şiddetli cehennem azabı ile korkutarak baskı altına almaktadır. Oysa Tanrı’nın gerçekte insanı denemeye ihtiyacı yoktur. O’nun bilmediği bir şey mi var ki deneyerek öğrensin? [36]

Öyleyse işin aslı şudur; inanmaya elverişli ve yoksul insanlar, zengin insanlar yararına uyutulmak istenmektedir; yoksul kitleler her şeyin Tanrı’dan olduğuna inansınlar, Tanrı’nın kendilerini sınadığını sansınlar ve içinde bulundukları duruma katlansınlar.[37] Kur’an’ın anlattıklarına göre, varlığı da darlığı da veren, insanların bazılarını zengin bazılarını fakir yapan Allah’tır. Üstelik Allah bunu bir hikmete binaen yapar; insanların bir kısmı diğerini işçi olarak çalıştırsın, yani çalışan-çalıştıran olsun diye böyle yapmıştır.[38]

Sonuç olarak yazarlarımıza göre din, insanın, aklî ve duygusal yeteneklerinin gelişmesinin ve kendisini gerçekleştirmesinin önünde en büyük engel olup, toplumsal düzende sömürge ilişkilerinin devamının vazgeçilmez aracıdır. Yani bir bakıma Marx’ın deyimiyle: “Din halkların afyonudur.”

 

Mümin — Günümüzde dinin tanımı konusunda hakim olan kanaat, dinin, “insanın tanrı, metafizik âlem ya da kutsala yönelik duygu, düşünce ve davranışlarını ifade eden sistem” olduğu yönündedir. Oysa dinin insanlık tarihindeki örnekleri, Kur’an’daki farklı ve kapsamlı kullanımı ve insan hayatındaki yeri dikkate alındığında bu tanımın yetersiz olduğu kanaati oluşur. “Zira dinler tarihinde tanrı ya da aşkın varlık düşüncesini tamamıyla dışlayan dinlerin varlığı bilindiği gibi, metafizik âlemi, ahiret düşüncesini reddeden materyalist bir yapıyı ön plana çıkaran, dinler de vardır.[45]

 

Öyleyse genel anlamıyla dinin; insanın düşünce ve inanca dayalı değerlendirmelerini içeren zihinsel fonksiyonlarını, her türlü tavır ve davranışlarını ve insanların diğer insanlarla ilişkilerini ve kurumsal yönünü ifade eden, sosyal yapısını belirleyen ve disiplin altına alan bir sistem olduğu söylenebilir.[46] Kur’an’daki anlamıyla “ilah” terimi kısaca ‘insan hayatındaki üstün güç’ demektir. Edinilen tanrı-lar- aşkın, metafizik bir varlık olabileceği gibi, para, makam, cinsellik, ego, sosyal grup, menfaat gibi tecrübe dünyasına ait unsurlar da olabilir. Fakat hayatlarını yalnızca materyalist çerçevedeki üstün güçlere göre şekillendiren insanlar her zaman marjinal bir topluluk olmaktan öteye gitmemişlerdir. Özetle, en geniş şekliyle din, ahlâkî değerler sistemi[47], hayat felsefesi ve yaşam tarzıdır. İster bilinçli ister taklide dayalı olsun, herkes hayatla ilgili bir anlayışa sahip olduğuna göre, bu anlamda dinsizlik ve tanrısızlık mümkün değildir.[48]

Kur’an’a göre din, insanın her türlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışını ifade eden yaşam tarzı ve yaşamda izlediği yoldur. Bu bağlamda Kur’an dinleri biri Allah’ın insanlar için seçtiği, “sadece O’na teslimiyeti ve itaati esas alan” din olan “İslâm”, diğeri de, bunun dışında izlediği diğer yollar olmak üzere iki kategoride toplar.[49]

Peygamberler dinsiz bir toplumu din duygusuna inandırmak veya ibâdet düşüncesi olmayan insanları ibâdete çağırmak için gönderilmiş değillerdir. İlâhî kitaplar ve peygamberler insanları “hak dine” (Din), sadece Allah’a ibâdete ve teslimiyete davet ederler:

“De ki; siz ey hakikati inkâr edenler! Ben tapmam sizin taptığınıza; siz de tapmazsınız benim taptığıma. Ve ben tapmayacağım [asla] sizin tapıp durduğunuza, siz de [hiç] tapmayacaksınız benim taptığıma. Sizin dininiz size, benimki bana.” [50]

Şu halde tarih boyunca peygamberler dinsizlikle değil, Dine “karşı dinler ve dinî anlayışlarla” mücadele etmişlerdir.[51] Aslında yazarların ifade ettiği, sömürünün aracı olan veya insanın yeteneklerini körelten Din değil, “karşı dinler ve dinî anlayışlar”dır. Allah katında yegâne Din olan “İslâm” bütün eksiklik ve olumsuzluklardan münezzehtir. Fakat Din’in kaynağı olan Kitab’ın anlaşılması ve uygulanması faaliyeti, zaaf sahibi ve sınırlı bir varlık olan insana ait beşerî bir faaliyet olup, dinî anlayış ve uygulamaların, her zaman “karşı dine” meyletme ihtimalinden dolayı, eleştirilmesi mümkündür, hatta gereklidir.

Diğer yandan tarihte olduğu gibi günümüzde de sadece dinin değil, bilim ve siyaset gibi olguların da insanî ve ahlâkî olmayan amaçlar doğrultusunda kullanıldığını -hatta sömürü ve sosyal adâletsizliğin etkin araçlarından olduğunu- bildiğimiz halde, bilim veya siyaseti tümden reddetmiyoruz. Çünkü olumsuzluk bu kavramların özünde değil, bu kavramları pratize eden insanın zaaflarında ve ahlâkî yapısındadır. Bu durumda, insanlık tarihinin ve insan tabiatının ayrılmaz parçası olan, amacı insanın zaaflarını ıslah ve ahlâkî değerleri yüceltmek olan Din’i, toplumsal sömürü ilişkilerinin devamını sağlayan “afyon”a indirgemek, kanaatimizce bir önyargının ifadesinden başka bir şey olamaz.

Yakın zamana kadar din ile bugünün insanının zihni arasındaki bütün bağlar kopmuş gibi görünüyordu. Fakat buna rağmen şu sorular insanlık nezdinde hâlâ çözüme kavuşamamış problemler olarak durmaktadır: Ben kimim, hayat nereden geliyor, nereye gidiyor, hayatın anlam ve amacı ne, ölüm gerçekten her şeyin sonu mu?... Bu sorular insan zihninin evrensel endişeleridir. Oysa biz bu sorulara akla ve tecrübeye dayanarak cevap veremiyoruz. Bu sorular bizi imana götüren ve ruhumuzu besleyen ifadelerden birini teşkil eder. Bir komedi yazarı “aşk yoktur aşkın delilleri vardır” der; bunun gibi “din yoktur fakat dinin delilleri vardır.”[52] Tarih boyunca insanın sahip olduğu ve ürettiği, dinî inançları, felsefeleri, sanat etkinlikleri hep onun bu anlam arayışının bir sonucu olup, dinî mahiyettedir.

Dinin bugün pek ilgi çekmeyen bir şey gibi görünmesinin nedenlerinden biri, çoğumuzun artık etrafımızın bilinmeyenlerle çevrilmiş olduğunu unutmuş olmasıdır. Çünkü bilimsel kültürümüz bizleri, dikkatimizi, önümüzde duran fiziksel, maddî dünyaya odaklaştıracak şekilde eğitmektedir.[53] Oysa materyalizm, pozitivizm, ateizm ve bilim gibi bütün beşerî arayışlar varlığın sırrını dokunulmaz olarak bırakmıştır. Sonsuz uzayların manzarası bizi Pascal’dan daha az korkutsa da, bir tek su damlasının varlığı bile hala sırdır. Durum böyle olunca bizzat insanın ve uçsuz bucaksız evrenin varlığı konusunda ne denecektir? Nitekim, L. Wittgenstein’in, (1889-1951) “İnsanın -belki de halkların- hayret duymaya uyanması gerekir. Bilim, onları yeniden uyutmanın aracıdır.”[54] şeklindeki uyarısı düşünmeye değerdir.

 

Kâfir — Materyalist evrimci olarak bana göre insan “mükemmel bir hayvan”, “biyolojik bir makine” dır. İnsan ile hayvan arasında, nitelik değil, sadece derece farkı vardır. Tüm diğer sistemler gibi insan da tabiat içinde ve tüm tabiatın kaçınılmaz ve umûmî kanunlarına tabi bir sistemdir. İnsan dış çevrenin ve üretim ilişkilerinin bir sonucudur.[58]

 

Mümin — O zaman, materyalist, evrimci görüşe göre insanın, öz (mahiyet) itibarıyla maddeden (dünya) farkı yoktur; insan tabiatın kucağında büyüyen, ondan ayrılmayan ve ona ait bir varlıktır. Din ve sanat ise insanın yaratılmışlığından, Tanrı’nın bir fiili olan âni sancılı bir olaydan, insanın dünyaya düşüşünden, insan ile tabiat arasındaki zıddiyetten, insana yabancı bir muhitten (dünya) söz eder. Böylece insanın ortaya çıkışı, insanın, dünyanın bir parçası mı yoksa ondan ayrı bir şey mi olduğu yani onun kimliği meselesine dönüşür.[59]

Biyolojik/organik olarak insanda olan her şeyi, farklı şekil ve derecede de olsa, yüksek seviyeli hayvan türlerinde görmek mümkündür. Bu yönüyle insan apaçık hayvanî, doğal dünyaya bağlıdır. Fakat tarih öncesi insanın hayatında olduğu kadar, günümüz insanın hayatında da mevcut olan, din, büyü, kurban, tabu, ahlâkî yasak, kült, estetik vb. değerlerin, hayvanlarda izini bile bulamıyoruz. Hayvan tabiîdir. İnsan ise tabiat üstü, anlaşılmaz, inanılmaz, hatta akıl-ötesi bir varlıktır.

Hayvanın içgüdüleri vardır, bunlar fayda ve maksada uygunluk örneğinin harikulâde örnekleridir. Zekâ bile zoolojik kökenlidir. İnsanın ise faydaya ve akla dayanmayan ahlâkı ve inançları vardır. Örneğin, içgüdü ile işlevsel hareket eden hayvan, avlandığı zaman tamamen rasyoneldir. Oysa ibtidaî insanın ava çıkmadan önce, çok defa ailelerinin de katılımıyla bir çok tabu, oruç ayini, belirli danslar icra etmesi, bazı rüyalar görmesi gerekirdi. Evde kalan kadınlar da bir takım yasaklara tabi tutulur, bu yasakların çiğnenmesinin avın başarısını ve kocalarının hayatını tehlikeye düşüreceğine inanılırdı.[60]

Aslında insan ile hayvan arasında kesin fark fizikî ve zekaî değil, her şeyden evvel manevîdir; kendini dinî, ahlâkî ve estetik şuurun varlığında gösterir. Bu açıdan bakarak insanın ortaya çıkışını, insan-hayvan ayrımını, bilimin öngördüğü gibi, dik yürümek, elin gelişmiş olması, konuşmak vs. değil; ilk kültün, resmin, yasağın ortaya çıkışı belirler. Bundan onbeş bin sene evvel çiçeklere veya hayvan profillerine zevkle bakan ve sonra mağaranın duvarlarına resimlerini çizen vahşi insan; fizikî ihtiyaçlarının temini için çalışan, her gün yeni ihtiyaçlar icad eden, acaip beton yapılarda doğadan soyutlanmış estetik ve hissiyattan yoksun olarak yaşayan günümüz modern insanına göre hakikî insana daha yakındı.

İsmi materyalist evrimci görüşle özdeşleşen Darwin (1809-1882) ve sanat eseri tablolarıyla, Hristiyan teolojisini sembolize eden Michelangelo, birbirine zıt ve birbirini hiçbir zaman yenemeyecek insandaki bu iki; “maddî/hayvanî” ve “dinî/insanî” gerçeği temsil ederler. Bunlardan biri sayısız gerçeğe (bilim), diğeri ise insanların kalbine (din ve fıtrat/yaratılış) dayanır.

İslâm bu iki gerçekliği de kabul eder; birbirine zıt gibi görünen bu iki gerçeklik, insan tabiatında olduğu gibi, İslâm’da da bütünleşir. Kur’an’a göre insan topraktan yaratılmıştır. Bu, onun içinde bulunduğu âlemin bir parçası olduğuna, ondaki “maddî/hayvani” öze işarettir.[61] Allah’ın insanı, önce maddî planda şekillendirip, belli bir aşamaya ulaştırınca[62], ona kendi ruhundan üfürmesi ve ulûhiyetinden pay vermesi[63] ise, insandaki “dinî/insanî” boyuta işaret eder.[64]

Ardından Allah insana isimleri öğretmiş,[65] yani “kelimeler ve semboller kullanma ‘dil’ ve ‘kavramsal düşünme kabiliyeti”[66] vermiştir. İnsan, Allah tarafından doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve bunlardan birini seçebilme kabiliyeti, yani “akıl” ve “irâde” ile donatılmıştır. Böylece o emaneti, sorumluluğu üstlenmiştir.[67] Allah belli bir gaye için yarattığı kâinatı insanla taçlandırmış, bu gayeyi gerçekleştirmeyi insana emanet olarak vermiştir.[68]

Kendisine bahşedilen bu özelliklerle insan maddî varlık âleminin üstüne yükseltilmiş, Allah meleklerin bile kendisine secde etmesi emretmiştir. İslâm’a göre insan, Allah ile kâinat arasında yeni bir varlık mertebesi oluşturur. Bu özelliğiyle insan, kendinden yukarı olan, ilâhî varlık ile irtibat kurabilmekte, saygı sevgi, şükran, sorumluluk gibi duygularla ona yönelip emrine boyun eğmekte; kendinden aşağı olan varlık tabakasına (âlem) hükmedip onu kendi hizmetinde kullanabilmektedir. Fakat insan kendisine verilen bütün bu onur ve şerefe rağmen, aklını ve irâdesini gereği gibi kullanmaz, duyularını ve kalbini de perdeleyip hakikati inkâra şartlanır da, Allah’ın ve kendi varlığının bilincinde olmazsa, en aşağı tabakaya itilir:

“Gerçek şu ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitemeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan çok canlar ayırmışızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar; hayır hayır, doğru yolu kavramakta onlardan da aşağı: körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir.” [69]

Kur’an, yaratılışı kendi dünya görüşünün temeli sayar. “İnsan nereden geliyor, varoluşun kaynağı nedir?” gibi sorulara verilen cevaplar, İslâmî dünya görüşünün temelini oluşturur. Kur’an’a göre oluşun kaynağı Allah’tır; kâinat, insana Allah’ın bir lütfudur. Gökteki meleklerden tutun da[70], göklere ve yere[71], güneşe, aya gündüz ve geceye[72], dağlara nehirlere[73] bitkilere[74], hayvanlara[75] varıncaya dek hepsini yaratan Allah’tır. Kısaca “O her şeyin yaratıcısıdır.”[76] Özetle Allah ile insan ve kainat arasında, “yaratıcı” ve “yaratılmış” ilişkisi vardır.

Izutsu’nun da ifade ettiği gibi[77], İslâm’dan önce Araplar arasında “yaratma” ve “Allah” inancının olduğunu, hem Kur’an hem de Arap şiiri doğrular. Fakat Kur’an’da Allah’ın yaratması fikri, bütün düşünce sistemini yönetirken, cahiliye sisteminde bu fikrin belirgin bir rolü yoktur. Cahiliyye Arab’ı, Allah’ın yaratıcılığına inanmakla birlikte, “keyfine” ve “arzusuna” göre yaşamayı sürdürürdü. Yaşamla yaşamın kaynağı arasında ilişki kurmayı akletmezdi. Halbuki Kur’an insanları yaratılışları üzerine düşünmeye ve yaratılışına uygun bir yaşama davet eder:

“Hayatınızı bağışlayan ve ölüme hükmeden O’dur; gece ile gündüzün birbirini kovalaması O’nun buyruğuyladır. Öyleyse artık aklınızı kullanmayacak mısınız?” [78]

“De ki: ‘Peki kimdir yedi kat göğü yerinde tutan ve yüce kudret tahtında hükümran olan? Diyecekler ki: ‘Allah!’ De ki: ‘Peki artık O’na karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?’”[79]

Kur’an insanın yaratılmış olduğunu unutarak yaşamasını “tuğyan”, yani “küstahlık yaparak haddinî aşmak” ya da “istiğna”, yani “kendini yeterli sayıp, Yaradan’a muhtaç görmemek” olarak tanımlar ve böylelerini aklını kullanmamakla suçlar. Özetle, Kur’an’ın öncelikli amacı, yaratılış düşüncesini, insan hayatında etkinleştirmektir.

Tanrı-insan ilişkisi, insanın varlık bütünlüğünde şekillenen ve anlam kazanan bir ilişkidir. Bu ilişkinin insanın onur ve haysiyetini azaltması bir yana, onu düşünen, bilen, gaye koyup gerçekleştiren, irâde sahibi, özgür bir varlık olarak tanımlayarak yüceltir. Din insanı, evrimci materyalist görüş gibi tabiat, tarih ve toplum kanunları içine hapsedip, onun özgürlüğünü elinden almaz. İnsan, asıl onur ve haysiyetine kendi varlık bütünlüğünde anlam kazanan, Allah-insan ilişkisinde, Din’de kavuşur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 10 ay sonra...
Kabe.

Kıble.

Kabbala.

Kibele.

 

Kabe'ye dönmek.

Kıble'ye dönmek.

Kibele'ye dönmek.

Kibele'nin önünde diz çökmek.

Kibele'nin önünde eğilmek.

Kibele'nin önünde yerlere kapanmak.

 

Kibele kimdir?

Neden Cuma günü kutsaldır?

Kibele'nin günü "Cuma" olduğu için olmasın?

 

Üzerinde biraz kafa yorunca İslamiyet'in bütün putperest kökenleri ortaya çıkar.

 

Bu arada eline sağlık sayın tavşan.

 

Saygılar.

 

Yukarıdaki Kabala'ya iki resimle destek vermek istedim. Zira Kabe'nin yabancı dildeki adı Ka'bah

 

rtszvd2mr7.jpg

39857135ea9.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim merak ettiğim, bir dine inanmıyor olmanız, herşey bir yana tarihe bu kadar yanlış bir gözle bakmayı gerektirir mi? Ondan sonra birde neden-sonuç ilişkisinden dem vurmak ? Bu bir dinin tarihi değilde, başka bir tarih olsaydı yine oldukça kötü hazırlanmış, bir "tarihsel inceleme" ye böyle sarılır mıydınız ?

 

Birde keşke insanlar alıntı yaptıkları yazıların işine gelmeyen kısımlarını makaslamayacak kadar tartışma ve bilgi paylaşım etiğine sahip olsalar.

 

"İslam semavi bir din değildir. Üç tane semavi din vardır; Hristiyanlık, musevilik, satanizm" cümlesiyle başlayan bir yazının ne kadar ciddiye alınacağı ön bilgisine sahip olurdu o zaman paylaşılanlar.

 

İddialara bakalım beraber:

 

Allah adı Kıbele'nin adlarından birisi olan Al-ilah'tan gelmektedir.

 

İslamın sembolü hilaldir. Hilal'de ay tanrıçasının sembolüdür. İslam Ay tanrıçasının dininin bir uzantısıdır.

 

Bütün ibadetlerin ayın hareketlerine göre düzenlenmiştir.

 

Neden-Sonuç mu?

 

Allah ismi ile Kıbele arasında kurulmaya çalışılan bağda bir tane bile "bilgi" veya veriye rastlayabildiniz mi ?

 

Arkadaşlar islamdan önce ki semavi dinlerde tanrının adı nedir ? Musevilik de, hristiyanlıkta ibranice doğmuştur. İki dinin kutsal metinleri de ibranice yazılmıştır. Peki bu iki semavi dinde ki tanrının ibranice adı nedir ? Eloah.

 

İslam dininde tapılan tanrı hristiyanlık ve musevilikte ki tanrı mıdır ? Evet. İslama göre musevilikte, hristiyanlıkta Allah'ın dinidir.

 

Yine bildiğimiz gibi arapça ve ibranice aynı dil ailesine mensup iki dildir. Yani sami dil ailesi.

 

İslam inancında ki Allah kimdir ? Daha önce İsa ve Musa'ya seslenen tanrı. İsa ve Musa'nın dininde ki adı nedir (ibranice) ? Eloah. Tanrı aynı tanrıdır. İsim aynı isimdir.

 

Peki arkadaşlar neye inandığınızı ve neye inanmadığınızı unutun. İbrahim'e , Musa'ya, İsa'ya seslenen tanrıya inanan bir dinin tanrısı bu dinlerin tanrısı olan "eloah"a mı tapar ? Yoksa , mekkelilerin baş tanrısı Hübel'e mi ?

 

Al-ilah kelimesi ibranicede ki "Eloah" tan başka bir şey değildir.

 

Son derece yanlış bir yöntem izleniyor burada.

 

Musevilikte ki tanrının adı "eloah" tır. Bu isim, arapçaya "al-ilah" , süryaniceye "Aloha, Aloho" keldanice ye "Alaha" olarak geçmiştir. Yani tüm sami dillerine.

 

Araplar kendi büyük tanrılarına yani kendi "eloah" larına "al-ilah" demişlerdir. Müslümanların taptığı tanrının adı Allah'tır. Yani "eloah" tır. Eloah'ın arapçada ki ismidir. Diğer bir deyişle, mekkeliler "eloah" ismini (al-ilah) mekkedeki baş tanrıları için kullanırken, mekkeli müslümanlar tıpkı museviler ve hristiyanlar gibi İbrahimin'in tanrısı için kullanmışlardır (ki bu isim zaten İbrahim'in ve Musa'nın tanrısına verilen isim olarak ortaya çıkmıştır)

 

Bu sebepledir ki. İlk sürgün ve ayaklanma sırasında, hristiyan devletler (bizans, habeşistan vs) hz muhammed ve takipçilerini, hristiyan sanmış. Onlarla diplomatik ilişki kurmak için elçiler göndermiş, elçilerini ülkelerine davet etmişlerdir.

 

Ha keza museviler. Yine bildiğimiz gibi Medine, musevilerin yoğun olarak yaşadığı bir şehirdir.

 

"İslamın sembolü hilaldir, hilalde ay tanrıçasının sembolüdür"

 

Arkadaşlar hilal islamın sembolü olarak ortaya çıkmamıştır islam kültüründe. Ne Hz Muhammed zamanında herhangi bir dini semboldür hilal, ne de camilerin, minarelerin üstünde hilal vardır.

 

Eski çağlarda bir devlet başka bir devleti ortadan kaldırınca onun ünvanlarını ve sembollerini kendi sembolleri arasına katardı. Bu, o devletin büyüklüğünü , gücünü ve kaç devleti ortadan kaldırdığını gösterirdi. Belki çok uç bir örnek ama. Genel düşününce, öldürdüğü düşmanlarının kafatasını kemerine asan savaşçının davranışının gelişmiş hali.

 

Hilal'in sembol haline gelmesine ilişkin öne sürülen tezlerden hiçbirinde, hilalin islamiyet tarafından "kutsal" bir simge olarak kabul edildiği gibi bir iddia yoktur. Zaten ne islam peygamberi, ne halifeleri, ne de onlardan sonra yüzyıllar boyunca hilal islamın sembolleri arasında yer almamıştır.

 

Öne çıkan iki görüş vardır. Hilali sembol olarak kullanan devletlerden sasaniler ve bizanslıların yıkılışıyla sembolün müslüman devletlerce kullanılmasına dair.

 

Birincisi; Abbasiler'in, Sasaniler'i ortadan kaldırdıktan sonra, Sasani'lerin sembolü olan hilali kullanmaya başlamaları (Abbasiler, Sasaniler'i ortadan kaldırdıktan sonra devlet yönetiminde, devlet merkezinde Sasaniler'in yöntemlerini kullanmaya başladılar. Hatta başkentlerini Sasaniler'in başkentine taşıdılar)

 

İkincisi ise ; Osmanlı devletinin, bizansı ortadan kaldırdıktan sonra Bizans devletinin sembollerinden olan hilali kendi sembolleri arasına katması (Fatih Sultan Mehmet'in resmi ünvanlarından birisi Bizans imparatorunun ünvanı olan Roma İmparatorudur "Kaiser-i Rum")

 

hadstar.jpg

 

Bizans devletinin sembollerinden olan "ay yıldız"

 

İki görüşten hangisi geçerli olursa olsun. Net olan, Hilal'in islam kültürüne, kutsal bir simge menşei ile değil, devlet sembolü olarak girdiğidir. İslamın doğuşundan yüzyıllar ya da bin yıllar sonra. Zamanla ne olmuştur ? Hilal Osmanlı'nın temel devlet sembollerinden birisi haline gelmiştir. Diğer müslüman devletlerde Osmanlı egemenliğinde olduğu için, bu sembol müslüman devletleri, müslüman olmayanlardan ayırır bir hale gelmiştir.

 

İbadetler ise "güneşin hareketleri" ne göre düzenlenmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim bakın "kıble" diyor müslümanlar , kabeye dönüp namaz kılıyorlar. İşte "kıble" , "kibele", "kabe" demiş bir arkadaşımız da.

 

Tabi müslümanların "kıble" adını verdikleri yönün Kabe değilde, Kudüs olduğunu. Kıble isminin Kudüs'e doğru esen bir rüzgardan geldiğini (mekke ve kudüsü dikey olarak kesen güney rüzgarı), bu yüzden Kudüs'e doğru namaz kılarken ilk müslümanların kıbleye dönme ifadesini kullandığını (rüzgarlar yön tayininde yüzyıllar boyunca kullanılmıştır. denizcilikte halen yönler için rüzgar isimleri kullanılır.Örn. Poyraza karşı, poyraz istikametine karşı , poyraza doğru, poyraz istikametinin yönünde demektir. ) Kabe'nin daha sonra kıble olduğunu bilmediğindendir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kabe.

Kıble.

Kabbala.

Kibele.

 

Kabe'ye dönmek.

Kıble'ye dönmek.

Kibele'ye dönmek.

Kibele'nin önünde diz çökmek.

Kibele'nin önünde eğilmek.

Kibele'nin önünde yerlere kapanmak.

 

Kibele kimdir?

Neden Cuma günü kutsaldır?

Kibele'nin günü "Cuma" olduğu için olmasın?

 

Üzerinde biraz kafa yorunca İslamiyet'in bütün putperest kökenleri ortaya çıkar.

 

Bu arada eline sağlık sayın tavşan.

 

Saygılar.

 

Kelime türetmece oynamanın adı ne zamandır kafa yormak oldu ?

 

İslamiyette "Allah" adlı tanrı açık ve seçik olarak tarif edilmiştir. Daha önce İbrahim'e , Musa'ya, İsa'ya seslenen tanrı. Tevrat'ı, Zebur'u, İncil'i indiren tanrıdır.

 

Adı Allah'tır. Ve ibraniceden diğer sami dillerine, al-ilah, aloho, alaha diye geçen "Eloah" adlı tanrıdan başkası değildir.

 

İslamiyette Kuran'ın , incil'i, tevrat'ı indiren tanrı tarafından gönderildiğine inanılmaktadır.

 

İslam peygamberine gelen meleğin adı "Cebrail" yani, Eloah'ın baş meleği "gabriel" dir.

 

Bırakalım din olgusunu, tarihsel bir olguyu isim oyunlarından öte mantıklı bir bakış açısıyla değerlendirmek gerekir.

 

İslamiyet Monoteist, İbrahimi bir dindir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kabe - kıble sözcüklerinin aynı kökenden oldukları iddiası bence de gereksiz. Bağıntı, Kibele - kıble sözcükleri arasında.

 

Kabe ile küb (altı kare yüzlü geometrik cisim), topuk kemiği anlamına gelen ka'b sözcükleri aynı kökenden. Yani bu sözcükte nesnel bir biçim söz konusu.

 

Semavi din diye bir tanım yoktur. Bu dini bir terimdir. Din dindir, semavisi arzisi olmaz. Semavi din diye atama yapılan Ortadoğu dinleri (veya İbrahimi dinler veya Semitik dinler diyelim) ile Sümer çoktanrılı dini arasında sayısız benzerlikler vardır. Kıble - Kibele bunlardan sadece biri.

 

Kibele çok eski ve çok köklü, çok yayılmış bir kültür mitidir. Doğuda Sibel, batıda Cybell kadın isimleri bu kökten gelir. Anadoluda tanrıça Kibele'ye atama yapılarak isim verilmiş dağlar vardır. Sonra bu isimler ya değiştirilmiş, ya Türkçeleşerek Gevele, Gevenli gibi biçim değiştirmiştir.

 

Tabii, zor yani sözcüklerin izini sürmek. Sözcükler çok biçim değiştiriyor ve tanınmaz biçimlere giriyor. Ama Kibele - kıble bağıntısı bence çok net...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bağıntı, Kibele - kıble sözcükleri arasında.

 

Tabii, zor yani sözcüklerin izini sürmek. Sözcükler çok biçim değiştiriyor ve tanınmaz biçimlere giriyor. Ama Kibele - kıble bağıntısı bence çok net...

 

Ses benzerliği dışında ne bağıntı gördün ?

 

Ne mantıklı bir çıkarım.

 

Yok gerçekten merak ettiğim için soruyorum.

 

Bunu bir mantık sorusu olarak al ;

 

Kudüs'e doğru dönülen "yön" ü ifade etmek için kullandıkları, ve bir yönü tarif eden "kıble" kelimesi. Arapçada yön anlamına gelen "kibel" den mi? "Kudus'e doğru esen "kıble" adlı rüzgardan mı? Yoksa baş tanrıça "Kibele" den mi gelmiş olabilir ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.