Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Charles BAUDELAIRE


crazy mom

Önerilen İletiler

Bu sefer biraz edebiyattan bahsedeyim dedim...

Acilisi Baudelair'le yapmak,

Louis ARAGON'unda dedigi gibi Modern sairle baslamis olurum.... Hayati,yasadiklari ozellikle siirleriyle gercekten ogrenilmesi ve bilinmesi gereken biridir...Once bilgilerimden yola cikip biraz hayatindan bahsedecegim gercekten ilginc...

 

Baudelaire romantizm hareketinin baslangic sairlerindendir...Yazilarinin egzotikligi hatta bazilarinin tabiriyle pogrografiktir...Daha cok melankoli,varosculuk ve gercekustuculuk akimlarinin baslangici olarak kabul edilen bir Fransiz sairdir... Babasi rahipti ancak daha sonra isini birakti ve normal memuriyete dondu annesiyle babasinin arasinda 30 yil yas farki olmasi onun icinde hep eziklige yol acmistir,babasindan cok etkilendigi soylenir cunku oda bir sanat adamiydi....Babasinin olumunden sonra annesi bir yuzbasiyla evlenir..Dendigine gore bu evlilik Baudelairin icinde hep duygusal bosluga yol acmis ve melankolik tavri buralara dayanirmis...

Uvey babasinin rutbesinin degismesinden dolayi sehir degistirdiler ancak Baudelaire hic bir zaman okulla barisik olmadi..Uvey babasindan nefret ediyordu ama bu onlarin sectikleri okullara kayit yapmasina engel olamadi...Anneside iyicene kati ve sert olmaya basladi... Hukuk fakultesine kayit yaptirdigi donemde ilk edebiyat sohbetlerine basladi ve Nerval,Sainte-Beuve, Thèodor de Banville, ve Balzac'la tanisti.Bu arada ailesiyle tartismasi devam ediyordu uyusturucu ve bohem hayatina girdi... Baudelaire yakisikli,cekici ve kulturlu bir genc olmasina ragmen fahiselerle girdigi iliskilerden frengi hastaligina yakalandi,ailesi onun bu tutumundan utandigi icin onu 20 yasinda hindistana yolladi ancak yari yolda geri donmek istedi madagaskar yakinlarinda gordugu bir kadin icin siir yazdi daha sonra geri donus yolunda kaptanin kotu davranislarindan cok etkilendi ve bu etkilenme ''Albatros'' siirini dogurdu... Yetiskinlik yasinda babasindan kalan mirasi alip,ailesinden ayrildi kendine kucuk bir ev tuttu....Ancak bu donemdede yaninda hep faiseler vardi...Ama yanina aldigi zenci kadini hayatinin sonuna kadar yaninda tuttu...Dendigine gore cogu siirini yazarken ondan etkilendigi soylenilir... Harcamalarindan dolayi mahkeme karari ile uvey annesi mirasi eline aldi ve ona her ay 600 franc verildi...Edgar POE'yi kesfedip siirlerini cevirmeye basladi bu donemde hep cevirmenlerleydi....

 

Ve ''Le Fleur du Mal'' (KOtuluk cicekleri) siir kitabini yayimladi...Ancak kitabin toplumsal degerleri asagilamasindan dolayi,cinselligi cok acik belli etmesi gibi nedenlerden mahkemelik oldu ve kitaptaki 6 siir kaldirildi... Daha sonra ''Yapay cenneti yayinladi''Buradada onun ne kadar degisik,gerceklikle alakasi olmadigini goruyoruz... Bu baskaldirisi ve sabit egemen zihniyete karsi tutumu zamanla yeni bir akimin baslangici olacakti...

 

Baudelair'in hic aile hayati olmadi..O gundelik seyleri gereksiz buluyordu yani calismak,evlenmek,cocuk sahibi olmak....Onun icin hayat askti,kadindi ,sarapti,guzellikti...O doganin icinde kayboldu...O aski yasadi,onun icin kadin en guzel varlikti....Ve hayati boyunca nasil olursa olsun hic bir kadini kucuk gormemistir,o kadinlarini cok sevdi...

 

En sevdigim siiri: Sizi birazda siiri anlamada zorlayacagim cunku bu siir oyle bir siirki basit olarak algilanmamali icindeki ipuclarini gormek anlamak hiicc kolayda degil....Kadini,askini,onu tanimlamasi kiyaslamasi okadar muhtesemki...Bir siir sever bunu ancak benim gozlerimle gorur... Hymne à la beauté siirinde,Baudelaire kadini iki gruba koyup tanimliyor ''Du bien et du mal''(Iyi ve kotu)...''Derin gokten mi geldin ucurumdan mi ciktin'' yani derin gok tanrisalligi simgelerken ucurum yer altini yani seytanligi anlatiyor...Ehhh!Baudelaire'de zaten zamaninin hatta bu zamanin en iyi simgecilerinden,sembolculerinden degilmiydi....Dahasi,"Can alici ve kutsal"Yine tanrisallik...Baudelarin siirlerinde belli temalar vardir ve bunlar hep vardir...Parfum,koku,olum,isik,tanrisallik...Ve bu temalarin hepsi bu siirde mevcuttur...Kadini kotuyle kiyasliyor ama ondanda vazgecemiyor..."Opucuklerin filtre ve azgin bir amfor"Yani sanki hayati almak yada almamak onun elinde.."Kahramanlari alcak cocuklari cesaretli kiliyorsun"Hayati alt ust ediyor...."Dans ediyor sevdali ve kibirli gobegin ustunde"Burada gobek dansini oriena olan ilgisinden dolayi oldugu soylenilir...Cunku doneminde asya kadinlarina oz dans,baharat kokusu batida yeni bir akim baslatmis ve Baudelairde gobek derken sanirim bunu kastediyor..Ve son misra...Bunada siz yorum yapin.... Buraya kadar geldiyseniz:)Simdi siiri daha guzel okuyabilirsiniz.....

 

HYMNE A LA BEAUTE / GÜZELLİK MARŞI

Derin gökten mi geldin uçurumdan mı çıktın,

Ey güzellik? bakışın, can alıcı ve kutsal,

Mahcup mahcup döküyor iyiliği ve cinayeti

Bunun için seni şarapla kıyaslayabiliriz.

 

Şafağı ve gün batımını gözlerine doldurmuşun;

Tufanlı bir gece gibi parfümünü saçıyorsun;

Öpücüklerin filtre ve azgın bir amfor

Kahramanları alçak çocukları cesaretli kılıyorsun.

 

Kara uçurumdan mı çıktın yoksa yıldızdan mı indin?

Büyülenmiş kader bir it gibi eteklerinin peşinden geziyor;

Neşeyi ve felaketi tesadüfü serpiyorsun,

Bir şey değil derken her şeyi yönetiyorsun.

 

Güzellik, alay ettiğin ölüler üstünde yürüyorsun;

Mücevherlerin *********likten daha güzel değil

Ve cinayet, incik boncuğunla beraber,

Dans ediyor sevdalı kibirli göbeğin üstünde

 

Kamaşmış fani sana doğru uçuyor, şandel

Kıtırdayıp, tutuşmuş diyor ki: Meşaleyi kutsayalım!

Çırpınan sevdalı eğilip güzelliğinin üstüne

Bir marazlı gibi mezarını okşuyor,

 

Ne önemi ver gökten ya da cehennemden gelsen de,

Ey güzellik! kocaman canavar, ürküten saflık!

Gözün, gülüşün, ayağın bana açıyorsa eğer

Tanımadığım ama sevdiğim bir sonsuzluğun kapısını!

 

Şeytandan ya da Tanrıdan, ne önemi var, deniz kızı ya da melek,

Ne önemi var, kılıyorsan şayet, - kadife gözlü peri

Ritmi, parfümü, ışığı Ey yegane kraliçem!

Anı daha az ağır ve evreni daha az hırçın!

 

Charles Baudelaire

Çeviri : Yaşar Doğan / Lolan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu siir hakkinda yorum yapsaniz neler derdiniz?

 

 

 

Aşıkların Ölümü

 

Yatağımız olacak ,hafif kokuyla dolu,

Divanımız olacak ,bir mezar gibi derin;

Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin

O garip çiçekleri süsleyecek konsolu.

 

Son sıcaklıklarını sarfederek hovarda,

Birer ulu meşale olacak kalplerimiz;

Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz

İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.

 

Pembe, lahuti mavi bir akşam saatinde,

Veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde

Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;

Nihayet kapıları biraz aralayarak,

Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak

Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri

Charles Baudelaire

La Mort des Amants

 

 

Nous aurons des lits pleins d'odeurs légères,

Des divans profonds comme des tombeaux,

Et d'étranges fleurs sur des étagères,

Ecloses pour nous sous des cieux plus beaux.

 

 

Usant à l'envi leurs chaleurs dernières,

Nos deux coeurs seront deux vastes flambeaux,

Qui réfléchiront leurs doubles lumières

Dans nos deux esprits, ces miroirs jumeaux.

 

 

Un soir fait de rose et de bleu mystique,

Nous échangerons un éclair unique,

Comme un long sanglot, tout chargé d'adieux;

Et plus tard un Ange, entr'ouvrant les portes,

Viendra ranimer, fidèle et joyeux,

Les miroirs ternis et les flammes mortes.

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Commentaire Pour «La Mort Des Amants»

 

Question:Comment les thémes de l'amour et de la mort s'entrelacents-ils?

Plan:Une représentation de l'amour idéal

La mort comme sublimation

 

Konu icin incelenicek yol oncelikle siirin orijinine girmekten geciyor...Siirde iki temaya agir bir sekilde yer verilmistir bunlardan biri Ask digeri ise olundur...Ve sair ikisini birbirine harmanlayip,ortaya fusyonel bir iliski getirmistir...-dizelerinde "biz"e yer vermesi bunun ornegidir...

 

Ayrica sair sansuel bir askida tanimlamaktadir...Icerde olan bir yeri tanimliyor..."kapi,mezar",Asiklari simgeleyen erotik unsurlar ise

"Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri" Burada metafor kullanmistir...Cok muhtesem ama...Ask birlesmesini kastetmistir...Iki asigin kuralsizca birbirlerinin olmasini...

 

devamini bir ara yine yazarim:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Commentaire Pour «La Mort Des Amants»

 

Question:Comment les thémes de l'amour et de la mort s'entrelacents-ils?

Plan:Une représentation de l'amour idéal

La mort comme sublimation

 

Konu icin incelenicek yol oncelikle siirin orijinine girmekten geciyor...Siirde iki temaya agir bir sekilde yer verilmistir bunlardan biri Ask digeri ise olundur...Ve sair ikisini birbirine harmanlayip,ortaya fusyonel bir iliski getirmistir...-dizelerinde "biz"e yer vermesi bunun ornegidir...

 

Ayrica sair sansuel bir askida tanimlamaktadir...Icerde olan bir yeri tanimliyor..."kapi,mezar",Asiklari simgeleyen erotik unsurlar ise

"Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri" Burada metafor kullanmistir...Cok muhtesem ama...Ask birlesmesini kastetmistir...Iki asigin kuralsizca birbirlerinin olmasini...

 

devamini bir ara yine yazarim:)

 

Sonuc olarak bu siir romeo ve juliet gibi trajediyi evoke etmiyor,daha cok olumden bile yuce aski anlatiyor...Yani olum bile bu aski yokedemez...Son kitadaki 'melek' ile Baudelair-aslinda inanclari olmayan biriydi,ama her insan gibi oda olumden sonra var olmayi dusunuyordu.Olumden sonra seevdigi kadinla yeniden dirilisi ve yeni bir hayata baslamayi vurguluyor....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

A une Passante,Siirin turkcesini bulamadim

 

 

A une passante

La rue assourdissante autour de moi hurlait.

Longue, mince, en grand deuil, douleur majestueuse,

Une femme passa, d'une main fastueuse

Soulevant, balançant le feston et l'ourlet ;

 

Agile et noble, avec sa jambe de statue.

Moi, je buvais, crispé comme un extravagant,

Dans son oeil, ciel livide où germe l'ouragan,

La douceur qui fascine et le plaisir qui tue.

 

Un éclair... puis la nuit ! - Fugitive beauté

Dont le regard m'a fait soudainement renaître,

Ne te verrai-je plus que dans l'éternité ?

 

Ailleurs, bien loin d'ici ! trop tard ! jamais peut-être !

Car j'ignore où tu fuis, tu ne sais où je vais,

Ô toi que j'eusse aimée, ô toi qui le savais !

 

Videodan canlandirmaya bakarak konuyu anlalmak daha kolay...

 

Ama ben yinede aciklama yapayim...Buna bayiliyorumda:)

A une passante sanirim 19.yy'in parisinde Baudelair disarda bir yerlerdeyken gecen bir kadina hitaben yaziyor...

Kadin 'deuil' yani yasta..Bundan dolayi siyah giyinmis ama bence siyahlik daha cekiciliktir kadin bunu isteyrekte yapmis olabilir...Cunku gizli olan seylerin ilgi cekici oldugunu dusunerek,bilerek siyah giyinmis yada ailesinden birini kaybetmisde olabilir ama eminim Baudelaire kocasini kaybetmesi icin herseyi verirdi:)

 

Ancak kadinin gecmesi cok kisa 'un éclair' yani simsek kadar ulu,goz alici ve bir oKadarda kisa...'puis la nuit' sonra karanlik...'Dant le regard m'a fait soudainement renaitre'kadinla o anda goz goze gelmeleri ona yeniden dogma hissi veriyor,ama bu okadar kisa oluyorki birden acaba seni bir daha gorecekmiyim diyor...

 

Bunun yani sira,Baudelair kadini tanimlarken kullandigi kelimeler 'majasteuse,fasteuse,noble' bu kelimeler taha cok krallik katinda kullanilir ve gucu temsil eder ancak Baudelaire bu yakistirmayi kadina yapiyor ve ona muthis bir guc vererek,onu tanrisallastiriyor...

 

"Soulevant, balançant le feston et l'ourlet ;

 

Agile et noble, avec sa jambe de statue"

 

Kadin hafifce ayagini kaldiriyor,adim atiyor ve bu arada asil bacaginin ufak bir yeri gozukuyor ve an Baudelaire deliye dondum gibi bir benzetme yapiyor.-bildiginiz gibi mesela eski yunan geleneklerinde kadin goguste istedigi kadar dekolte yapabilirdi ,ama ayaklar gosterilmezdi,ayaklar asildi,ve bir erkegin kadin ayagi gormesi inanilmazdi,muhtesemdi....Baudelairde buradan yola cikip,kadinin muhtesemligini o ufak bir bakisla,gorusle anlatiyor...

 

Son bolumde ise,artik guzellik gitti ve Baudelaire beni nerede bulacagini biliyorsun..Kullandigi zaman ise pismanligi anlatiyor...Conditionele,ile eger sevseydin,bilirdin gibi bir ifade...

 

Ve benim ana fikrim:)

Baudelaire baska biriydi,biraz once gordugumuz asiklarin olumu adli siirde asiklari olum bile ayiramazken simdi ise belirsiz bir son oldu...Yani gecen kadinin belki haberi bile yoktu,o birden onun guzelliginden etkilendi ve bize bir saniye gibi gelen bir olayi,kendi dunyasina girerek anlatti...Kadini tanrisallastirdi.</H2>

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Alıp Götüren Koku

 

Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında

Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker

Dalarım, gözlerimden mesut kıyılar geçer

Hep aynı günün ateşi vurur sularına

 

Sonra birden görünür, baygın, tembel bir ada

Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat

Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat

Ve bir safiyet kadınların bakışlarında

 

O güzel iklimlere sürükler beni kokun

Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu

Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun

 

Burnuma kadar gelen hava kokular taşır

Yemyeşil demirhidilerden gelen bu koku

İçimde gemici şarkılarına karışır

 

Çeviri: Orhan Veli Kanık 

Charles Baudelaire

 

 

 

Parfum exotique

 

 

 

Quand, les deux yeux fermés, en un soir chaud d'automne,

Je respire l'odeur de ton sein chaleureux,

Je vois se dérouler des rivages heureux

Qu'éblouissent les feux d'un soleil monotone;

 

 

Une île paresseuse où la nature donne

Des arbres singuliers et des fruits savoureux;

Des hommes dont le corps est mince et vigoureux,

Et des femmes dont l'oeil par sa franchise étonne.

 

 

Guidé par ton odeur vers de charmants climats,

Je vois un port rempli de voiles et de mâts

Encor tout fatigués par la vague marine,

Pendant que le parfum des verts tamariniers,

Qui circule dans l'air et m'enfle la narine,

Se mêle dans mon âme au chant des mariniers.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Alip goturen koku tamamen Baudelair'in imaginasyonunu ve vizyonunu anlatmaktadir...Bu siirde basini kadinin gogsune yaslar ve icine onun kokusunu cekerek daldigi alemleri anlatir..."Saclar adi altinda bir siiride yine ayni temayi isliyor"

 

Oncelikle siirin 1.satirindan 3.satirina kadar simdiyi ve 3.satirdan 8.satira kadar gozunu kapatip gordugu alemi ve son bolumdede ikinci bolumdekileri dahada netlestiriyor....

 

Siirde uc tema isleniyor...

-koku

-kadin

-baska alemlere gidis

 

Oncelikle,gordugu manzarayi anlatiyor...

 

"Ada,mesut kiyilar,gunun atesi"

 

Ikinci olarak tabiat;

 

"Garip agaclar,hos meyveler"

 

Ucuncu olarak,insanlari anlatiyor...

 

"erkeklerin guclulugu,ve kadinlardaki safiyet(yani durustluklerinin gozunden akmasi)

 

Ve ikinci bolumde ise birinci tarafta anlattiklarimizi dahada tanimli anlatiyor...

 

1.satirla 9.satir arasinda koku kelimesini iki kez kullaniyor...Birsekilde yansitma yapiyor...

9.satir ile 10.satir 5.deki tembel adanin yorgunlugunu tanimliyor....

 

Ve siirde daha cok deniz temasi on planda..."kiyi,su,ada,liman,yelken,direk"

 

Sonuc olarak,kokunun gucunu vurgulayan bir siirdir...Kadinin sexualitesinden yola cikip hayal gucunun derinligine inmistir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir erkek icin basini sevdigi kadinin gogsune dayamak, o sicakligi, kokuyu icine cekmek kadar guzel bir sey yoktur. Bircok siirde ve ask hikayelerinde benzer deginilere rastlanir. Kadinin gogusleri erkek icin bir anlamda cennetin ta kendisidir. Butun guzel kokular, bahceler, meyveler, deniz, hava... hersey ondadir. Kisi o koku ve sicaklikla birlikte kendinden gecer ve hayallere dalar.

 

Sairin daldigi hayale dikkat edecek olursan, iki kelimeyle o muhtesem dalginligi aciklayabilirsin: "Huzur ve mutluluk..." Buna her satirda rastlanabilir. Her insanin huzur anlayisi farlidir. Sair de kendi ic dunyasinda huzur ve mutluluga karsilik yarattigi evreni sevgilisinin goguslerinde buluyor.. Insanin adeta hic sahip olamayacagi, gercek ustu hayaller orada, sevgilinin koynunda, onun sicakligiyla, kokusuyla gercege donuyor.

"Dalarım, gözlerimden mesut kıyılar geçer

Hep aynı günün ateşi vurur sularına"

"mesut kiyilar..." Belli ki sair, yasami boyunca pek elde edemedigi mutlulugun hayali icindedir. Peki neden deniz degil, dalga degil de "kiyi"? Kiyilar bir yere varistir. Artik durulma, dinlenme zamani gelmistir sair icin. Ve sevgilisinin koynunda, basi onun gogsunde nasil dinleniyorsa, oyle... Sevgilisiyleyken tecrube ettigi o muthis dinlenmislik hali ona boyle bir hayal kurdurtuyor ve aslinda yasadigi duygusal titresim icin benzetmede bulunuyor...

"Hep ayni gunun atesi vurur sularina" Hep ayni gun ve hep o gunun atesi... Tek bir sey soyleyeyim guzelime bu satirla ilgili: Sairimiz ebediyyen o halde kalmayi, o mutlulugu, guzelligi, sicakligi, kokuyu hicbir seyin bozmamasini istiyor... O gun, o an, o ates hic bitmesin... Zaman dursun, bu duygudan, bu sicakliktan baska hicbir sey olmasin...

 

Sonra birden görünür, baygın, tembel bir ada

Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat

Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat

Ve bir safiyet kadınların bakışlarında

Ve kiyidan sonra ada gorundu.. Mutluluktan baygin dusmus sevginin adasi... Sevgidir, asktir meyvelerin, agaclarin temeli, kaynagi. Sevgiden hasil olan urunlerin lezzetiyle beslenen erkeklerin vucutlarinda sihat, kadinlarin bakislarinda safiyet olmaz mi hic?.. O guzelligin erkek ve kadinda nasil bir yansiyisla kendisini gosterdigini anlatmaya calismis...

O güzel iklimlere sürükler beni kokun

Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu

Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun

Bir yandan oldugu yerde kalmak, sevginin, sicakligin, kokunun goturdugu her yerde sonsuza dek kalmak isterken, ote taraftan o koku sairi guzellikten guzellige surukluyor... O kadar guzel ki kokunun goturdugu yerler, her gittigi yerde kalmak istiyor. "Kiyi, ayni gunun atesi, baygin, tembel, liman, son sefer..." Dikkat ettin mi siirde gecen bu kelime ve kavramlara? Hepsi ayni duyguyu anlatiyor degil mi? Vee tum bunlardan sonra asil gizemli satir geliyor:

Burnuma kadar gelen hava kokular taşır

Iste bu satira kadar sair icine cektigi kokunun kendisini goturdugu her durakta kalmayi isterken, bu satirdan itibaren kokuya kendisini teslim ediyor. Artik gotur beni istedigin yere, cunku biliyorum ki goturecegin her yer guzel kokularla dolu, bunu hissedebiliyorum... Sair neden teslim oldu? Neden artik durmak istemiyor, yeni limanlar, yeni kiyilar cekiyor onu? Sonsuza dek ilk gittigi kiyida ve ondan sonrakinde, ondan sonrakinde kalmayi istemisken?.. O kokuyu, sicakligi ilk kez hissetmis birisini dusun. Veya ilk kez bir sevgilinin gogsunde o duygulari yasamis birini.. ilk duyguda kisi sanir ki 'iste budur mutluluk' ve hic bozulmasin ister. O buyu hic bozulmasin, ordan ciktiginda sanki mutluluk bitecek diye korkar. Oysa koku onu degisik degisik limanlara, kiyalara goturdukce anlar ki, bu kokunun goturecegi her yer guzeldir. Ve sonsuz guzellikler beklemektedir kendisini. O zaman teslim olup kendini koyvermekten daha guzel ne olabilir ki?..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Saçlar

 

Ey dalga dalga omza kadar uzanan yele!

Ey bukleler!İhmalle yüklü güzel kokular!

Bu akşam loş odamı bu saçlarda uyuyan

Hatıralarla -Ne haz! Ne gaşy!-doldurmak için

Onları havada bir mendil gibi sallasam!

 

Gevşeklik veren Asya ve yakıcı Afrika,

Bütün bir uzak alem,kayıp,nerdeyse ölmüş,

Ey kokular ormanı, yaşar derinliğinde!

Müzik üstünde başka ruhlar yüzdüğü gibi

Benim ruhum da yüzer senin kokun üstünde.

 

Gideceğim öz dolu ağacın ve insanın

İklim sıcaklığıyla baygın yattığı yere;

Beni alıp götüren dalga olun, ey saçlar!

Ey abanoz denizi,sende göz kamaştıran

Bir yelken,kürek,alev ve direk rüyası var:

 

Ses dolu bir liman ki orda durmadan içer

Ruhum bol bol kokuyu,güneşi ve renkleri;

Yaldız,hare içinde kayıp giden gemiler

Ebedi sıcaklıkla pırıldayan bir göğü

Kucaklamaya geniş kollarını açarlar.

 

Sarhoşluğun aşıkı başımı daldırayım

Bu siyah ummana ki öbür ummandan derin;

Ve benim sallatıyla okşanan ince ruhum

Yeniden bulsun sizi,ey verimli tembellik,

Sonsuz sallanışları gül kokan işsizliğin!

 

Sümbül saçlar,gerilmiş karanlıklar bayrağı,

Bana veriyorsunuz çepçevre mavi göğü;

Boğumlu örgünüzün tüylü kıyılarında

Sıcakça mest olurum birbirine karışık

Hindistan cevizi,mis,katarn kokulariyle

 

Uzun zaman!boyuna!elim senin o ağır

Yelene,yakut,inci,safir ekecek;

Ta ki arzuma asla duygusuz kalmayasın

Sen,rüyaya daldığım bir vaha,hatıranın

Şarabını içtiğim bir testi değil misin?

Charles Baudelaire

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Any where out of the world

(N'importe où hors du monde)

Cette vie est un hôpital où chaque malade est possédé du désir de changer de lit. Celui-ci voudrait souffrir en face du poële, et celui-là croit qu'il guérirait à côté de la fenêtre.

 

Il me semble que je serais toujours bien là où je ne suis pas, et cette question de déménagement en est une que je discute sans cesse avec mon âme.

 

«Dis-moi, mon âme, pauvre âme refroidie, que penserais-tu d'aller d'habiter Lisbonne? Il doit y faire chaud, et tu t'y ragaillardirais comme un lézard. Cette ville est au bord de l'eau; on dit qu'elle est bâtie en marbre, et que le peuple y a une telle haine du végétal, qu'il arrache tous les arbres. Voilà un paysage selon ton goût; un paysage fait avec la lumière et le minéral, et le liquide pour les réfléchir!»

 

Mon âme ne répond pas.

 

«Puisque tu aimes tant le repos, avec le spectacle du mouvement, veux-tu venir habiter la Hollande, cette terre béatifiante? Peut-être te divertiras-tu dans cette contrée dont tu as souvent admiré l'image dans les musées. Que penserais-tu de Rotterdam, toi qui aimes les forêts de mâts, et les navires amarrés au pied des maisons?»

 

Mon âme reste muette.

 

«Batavia te sourirait peut-être davantage? Nous y trouverions d'ailleurs l'esprit de l'Europe marié à la beauté tropicale.»

 

Pas un mot. -- Mon âme serait-elle morte?

 

En es-tu donc venue à ce point d'engourdissement que tu ne te plaises que dans ton mal? S'il en est ainsi, fuyons vers les pays qui sont les analogies de la Mort. -- Je tiens notre affaire, pauvre âme! Nous ferons nos malles pour Tornéo. Allons plus loin encore, à l'extrême bout de la Baltique; encore plus loin de la vie, si c'est possible; installons-nous au pôle. Là le soleil ne frise qu'obliquement la terre, et les lentes alternatives de la lumière et de la nuit suppriment la variété et augmentent la monotonie, cette moitié du néant. Là, nous pourrons prendre de longs bains de ténèbres, cependant que, pour nous divertir, les aurores boréales nous enverront de temps en temps leurs gerbes roses, comme des reflets d'un feu d'artifice de l'Enfer!»

 

Enfin, mon âme fait explosion, et sagement elle me crie: «N'importe où! n'importe où! pourvu que ce soit hors de ce monde!»

 

.....

 

bu yaşam her hastası yatak değiştirme saplantısına kapılmış bir hastanedir.kimi soba karşısında çekmek ister acısını, kimi pencere yanında iyileşeceğine inanır.

bana da hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir, ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu.

''de bana, ruhum, zavallı soğumuş ruh, lizbon'da yaşamaya ne dersin? orası sıcaktır herhalde şimdi, bir kertenkele gibi canlanırdın orada.bu kent su kıyısındadır; mermerden yapıldığını söylerler, halk da bitkilere öyle bir kin beslemiş ki, tüm ağaçları söküp atarmış.tam senin gönlüne göre bir görünüm işte; ışıkla madenden yapılmış bir görünüm, bunları yansıtmak için de su!''

ruhum yanıt vermiyor.

''devinmeyi izleyerek dinlenmeyi böylesine sevdiğine göre, hollanda'da, o mutluluk veren toprakta oturmak ister misin?müzelerde resmine sık sık hayran kaldığın bu ülkede sıkıntın dağılır belki de.seren ormanlarını, evlerinin yanı başına demirlemiş gemileri seversin sen, rotterdam'a ne dersin?''

hiç ses çıkmıyor ruhumdan.

''yoksa batavia'dan daha çok mu hoşlanırsın?orada tropikal güzellikle kaynaşmış avrupa ruhunu da bulurduk.''

tek sözcük yok.ruhum ölmüş olmasın?

''yoksa yalnız kendi acın içinde rahat edecek ölçüde uyuştun mu?öyleyse ölüm'ün eşi olan ülkelere doğru kaçalım.ben bilirim yapacağımızı, zavallı ruh! tornéo'ya gitmek üzere toplarız pılı pırtıyı.daha da ötelere, baltık'ın en ucuna gidelim; olanak varsa yaşamdan da öteye; kutba yerleşelim.orada güneş yeryüzünü ancak eğrilemesine sıyırıp geçer, ışıkla gecenin birbirlerini çok ağırdan kovalamaları çeşitliliği siler, tekdüzeliği, yani hiçliğin öbür yarısını çoğaltır.kuzey şafakları bizi eğlendirmek için zaman zaman cehennem'in hava fişeklerinin parıltıları gibi pembe demetler yollarken, karanlıkta uzun uzun yunabiliriz orada."

en sonunda patlıyor ruhum, sonra da bilgece haykırıyor:

"bu dünyanın dışında olsun da neresi olursa olsun!"

.....

 

Anywhere Out of The World This life is a hospital in which each patient is possessed by the desire to change beds. One wants to suffer in front of the stove and another believes that he will get well near the window.

 

It always seems to me that I will be better off there where I am not, and this question of moving about is one that I discuss endlessly with my soul

 

"Tell me, my soul, my poor chilled soul, what would you think about going to live in Lisbon? It must be warm there, and you'll be able to soak up the sun like a lizard there. That city is on the shore; they say that it is built all out of marble, and that the people there have such a hatred of the vegetable, that they tear down all the trees. There's a country after your own heart -- a landscape made out of light and mineral, and liquid to reflect them!"

 

My soul does not reply.

 

"Because you love rest so much, combined with the spectacle of movement, do you want to come and live in Holland, that beatifying land? Perhaps you will be entertained in that country whose image you have so often admired in museums. What do you think of Rotterdam, you who love forests of masts and ships anchored at the foot of houses?"

 

My soul remains mute.

 

"Does Batavia please you more, perhaps? There we would find, after all, the European spirit married to tropical beauty."

 

Not a word. -- Is my soul dead?

 

Have you then reached such a degree of torpor that you are only happy with your illness? If that's the case, let us flee toward lands that are the analogies of Death. -- I've got it, poor soul! We'll pack our bags for Torneo. Let's go even further, to the far end of the Baltic. Even further from life if that is possible: let's go live at the pole. There the sun only grazes the earth obliquely, and the slow alternation of light and darkness suppresses variety and augments monotony, that half of nothingness. There we could take long baths in the shadows, while, to entertain us, the aurora borealis send us from time to time its pink sheaf of sparkling light, like the reflection of fireworks in ****!"

 

Finally, my soul explodes, and wisely she shrieks at me: "It doesn't matter where! It doesn't matter where! As long as it's out of this world!"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.