Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Sahte fosiller bilimsel değil.....


Yayamaz Kayımca

Önerilen İletiler

Bilim Araştırma Vakfı (BAV) tarafından metro duraklarına, alışveriş merkezlerine yerleştirilen " sahte fosiller "in hiçbir bilimsel gerçekliğinin bulunmadığına dikkat çeken genetik uzmanları ve biyologlar, halkın kandırıldığını vurguladılar. AKP hükümeti ve AKP'li belediyelerin desteğiyle " yüz milyonlarca yıllık taşlanmış fosil " adıyla müze vitrini gibi cam kutularda sergilenen sahte fosiller ile evrim kuramının çürütüldüğü ve Darwinizmin " materyalistlerin zihnindeki hayal ürünü bir senaryo " olduğu vurgulanıyor.

 

'SAHTE FOSİLLE EVRİM KURAMI ÇÖKMEZ'

 

Boğaziçi Üniversitesi'nden Genetik Uzmanı Prof. Dr. Aslı Tolun , Darwin teoreminin yalnızca fosile dayanmadığını, dünyadaki tüm bilim çevrelerince evrimin bir bilim olduğunun kabul edildiğini belirterek " Evrim kuramı, iki kişi sahte fosil yaptı diye çökecek bir şey değil " dedi. Fosillerin gerçek olmadığını ve sahtecilik yapıldığını ifade eden Prof. Dr. Tolun, söz konusu fosillerin üniversite çevresindeki kafelerde, fotokopi dükkânlarında bulunmasının kabul edilemeyeceğini söyledi. Tolun, elde edilen bilimsel her türlü verinin evrimi kanıtlar nitelikte olduğunu belirtti.

 

'YAPITLARI BİLİME AYKIRI'

 

Hacettepe Üniversitesi'nden biyolog Nihat Bozcuk , " Yaptıkları şey bilimsel ölçütlere uymuyor. Biz evrim derslerinde şunu anlatıyoruz: Birtakım organizmalar hızlı bir evrimleşme süreci geçirirken bazıları daha yavaş bir evrimleşme süreci geçirirler. Sonuç olarak, bütün organizmalar için şu anda yaşayanlar geçmişin çok küçük bir temsilcisi. İnsanına kadar. Çağdaş bir ülkede bunların yaşanması çok aykırı" dedi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu fosil olduğu iddia edilen nesneleri gördüm. Gerçek de olabilirler, bir şey değişmez. Akrep, hamamböceği ve bazı derin deniz canlıları gibi canlıların çok yavaş evrimleştiğini ve bugünkülerin hemen hemen aynısı olan örneklerinin fosillerinin bulunduğunu biliyoruz. Bu bulgu evrimi çürütmez, kanıtlar. Çünkü bunlar en önemli mutasyon etkeni olan güneşten kaçan canlılar. Bir de köpekbalığı, sivrisinek gibi mevcut haliyle çok başarılı olduğu için değişime zorlanmamış canlılar var. Bunların da değişmemiş fosilleri bulunabiliyor. Bu da evrimin öbür ayağı olan doğal seçilimin bir gereği.

 

Evrimin işlemesi için iki ayağının da çalışması gerekiyor. Mutasyon ve seçilim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 hafta sonra...

İLK FOSİL ÇALIŞMALARI

1707-1788 yılları arasında yaşamış olan Fransız doğabilimci Buffon (Kontu) Georges-Louis Leclerc garip bir iddiada bulunmuştu:Yenidünya’daki canlı varlıklar,Eskidünya’dakilere oranla hemen her açıdan aşağı düzeydedir.Amerika’da sular durgundur,toprak verimsizdir,hayvanlar küçük ve kuvvetsizdir .Buffon iddialarına kanıt olarak Amerika’nın kokuşmuş bataklıklarından ve güneşsiz ormanlarından yükselen sağlığa zararlı buharlar olduğunu söylüyordu. Ona göre çevre koşulları o kadar uygunsuzdu ki,kızılderililer erkeklik kuvvetinden yoksundu,sakalları yoktu ve vücutları tüysüzdü.Buffon’un bu görüşleri Amerika’yı tanımayan bazı kişiler tarafından destekleniyordu.Bunlardan bir tanesi yerli erkeklerin üreme yönünden güçsüzlüklerine ilave olarak göğüslerinin süt ürettiklerini bile söylemişti.Buna benzer görüşler 19.yüzyılın sonuna kadar Avrupa’da sürekli olarak yazıldı ve söylendi.

*

Elbette gerçek olmayan ve bir hayli abartılı olan bu tip iddialar Amerika’da öfkeyle karşılanıyordu.Thomas Jefferson,General John Sullivan ve 20 askerini kuzey ormanlarına gönderdi.General ve askerlerin görevi,iri bir geyik türü olan sığın yakalamaktı.Bu hayvan,söylediklerini yalanlamak için Buffon’a gönderilecekti.Askerler iki hafta içinde bir sığın vurdular.Ancak bu hayvanın bekledikleri gibi iri boynuzları yoktu.

1787 yılında New Jersey’de yaşayan sade bir kişi akarsu kıyısında iri bir uyluk kemiği bulmuştu.Bu kemiğin dünya üzerinde yaşayan hiçbir yaratığa ait olmadığını tahmin etti.Kemik,o günlerin ünlü anatomi bilgini olan Caspar Wistar’a gönderildi. Wistar,bilimsel bir toplantıda bu kemiği tanımladı.Ancak önemini pek kavrayamamıştı.Sonuçta bir depoya kaldırıldı,sonra da kayıplara karıştı.

Bugün,Caspar Wistar’ın tanımlarından ve elde edilen notlardan anlaşıldığı kadarıyla o kemiğin büyük cüsseli ve ördek gagalı bir dinozor olan Hadrosaur olduğu tahmin ediliyor.Böylece yeryüzünde bulunan ilk dinozor kemiği kaybedilmişti.Diğer taraftan o günlerde hiçkimse dinozorun ne olduğunu bilmiyordu.

*

Aynı tarihlerde Philadelphia’daki doğabilimciler fil benzeri çok iri bir yaratığın kemiklerini bir araya getiriyorlardı.İlk önce ona ‘Büyük Meçhul Amerikalı’ adını taktılar.Sonra onun mamut olduğuna karar verdiler.Bu öngörüleri yanlıştı.Ama ülkenin pekçok yerinde iri iri kemikler bulunmaya başlamıştı.Öyle görünüyordu ki Amerika bir zamanlar olağandan büyük hayvanların yaşadığı yerdi.Buffon’un iddiaları doğru değildi.Doğabilimciler Meçhul Amerikalı’nın hem cüssesini hem de vahşiliğini gözler önüne sermek için kararlıydılar.Ama bu amaçlarını oldukça abarttılar.Yaratığa olduğundan altı misli büyük bir cüsse ve korkunç pençeler yakıştırdılar.Hayvanın kaplan gibi çevik ve o derecede vahşi olduğu görünümünü vermek için çalışıyorlardı.Çalışmalarında kullandıkları model resimlerinde onu kayaların üstünden avının üzerine atlarken görüntülediler.Artık birtakım dişleri gerçeğe hiç uygun olmayan şekilde hayvanın kafasına monte ediyorlardı.Bütün bu abartılı çalışmaların elbette bilimsel bir yönü yoktu.Ama bir gerçek tarafı vardı.O kemikler hangi hayvana aitse,nesli tükenmişti.

*

Amerika’da bulunan kemiklerden seçilenlerden bazısı 1795 yılında Georges Cuvier tarafından incelenmek üzere Paris’e gönderildi.Cuvier o tarihlerde paleontolojinin önde gelen isimlerinden biriydi ve eklemlerinden ayrılmış kemik yığınlarını biçimli formlara sokma konusunda bir hayli tecrübe kazanmıştı.Bir hayvanın görünümünü ve doğasını tek bir diş veya çene kemiği parçasından anlayıp tanımlayabiliyordu.Kendisine gönderilen kemikleri inceledi ve ona meme-dişli anlamına gelen mastodon adını verdi.

*

Georges Cuvier,Yerküre’de zaman zaman küresel afetler yaşandığına ve bu afetler nedeniyle yaratıkların topluca yok olduğuna inanıyordu.Ancak bu fikirlerden dindar çevreler oldukça rahatsızdı.Çünkü Tanrı’yı umursamazlıkla itham ediyorlardı.Madem ki sonradan köklerini kurutacaktı,neden yaratmıştı?

Thomas Jefferson,Tanrı’nın herhangi bir türün toptan yok olmasına seyirci kalmayacağını düşünüyordu.Hatta onların evrimleşmesini bile düşünemiyordu. Georges Cuvier tarafından tanımlanan mastodon sürülerinin hala yaşamakta olduğunu varsayıyordu.Bu nedenle Caspar Wistar’ın da bulunduğu bir doğabilimci grubunu Mississippi’nin ötesindeki topraklara gönderdi.Tabii ki hiçbir sonuç alınamadı.

*

Caspar Wistar’ın eline geçen dinozor kemiğinin önemini anlayamaması ile başlayan fosil araştırma başarısızlıkları Amerika’da 19.yüzyılın ilk yıllarında devam ediyordu.1806 yılında bir keşif heyeti Montana’daki **** Creek bölgesinde bir kayaya gömülü ve dinozor kemiği olduğu kesin belli bir fosili incelemelerine rağmen gerçeği anlayamadı.Oysa bu bölge ileriki tarihlerde dinozor kemiğinin bol olarak bulunacağı bir yerdi.

1818 yılında bir çiftçi çocuğu Massachusetts’in South Hadley bölgesindeki kayaç katmanlarında çok eski izler görmüştü.Daha sonra New England’daki Connecticut Irmağı vadisinde başka kemikler ve fosilleşmiş ayak izleri bulundu.Bu kemikler incelenmiş olan ilk dinozor kemikleriydi,ama ne oldukları ancak 1855 yılında anlaşıldı.

*

William Smith,1769 yılında doğdu.İlk öğrenimini köy okulunda gördü.Kendi edindiği kitaplardan arazi ölçüm yöntemlerini öğrenmişti.Bu arada köyünün yakınlarındaki Costwold Tepelerinde bol olan fosil örnekleri topluyordu.1787 yılında arazi ölçümcüsü olarak göreve başladı.1793 yılında Somersetshire’da arazi çalışmaları yaparken,bölgenin kuzey kesiminde yüzeye vuran katmanın doğuya doğru düzenli bir eğimle battığını keşfetti.Somerset’teki katmanın İngiltere boyunca kuzeye doğru uzandığından şüphe ediyordu.Nitekim yaptığı yolculuklarda sık sık benzer yataklara rastladı.1795 yılında başlatılan yeni kanal kazıları sırasında taze örnekleri inceledi ve her katmanın kendine özgü fosiller içerdiğini buldu.1796 yılında,yıllar sonra kendisini meşhur edecek olan fikrini bir kenara not etti.Kayaçların yorumlanabilmesi için,standart bir ölçüte,bir temele ihtiyaç vardı.Örneğin Devon’da bulunan ve Karbonifer döneme ait olan kayaçların Galler’de bulunan ve Kambriyen döneme ait olan kayaçlardan daha genç olduğu,böyle bir temele dayanılarak söylenebilirdi.Cevabın fosillerde olduğunu anlamıştı.Kayaç katmanlarındaki her değişimle birlikte,belli bazı fosil türleri yok oluyor,bazıları da sıradaki katmana taşınıyordu.Hangi fosil türünün hangi katmanda ortaya çıktığına dikkat edilirse,fosil barındıran tüm kayaçların göreceli yaşları hesaplanabilirdi.1799 yılında bir yere bağımlı olarak çalışmaktan vazgeçip kendi bürosunu kurdu.Bath çevresinin jeoloji haritalarını tamamladı.Bu haritalarını ve jeoloji maketlerini çeşitli fuarlarda sergiledi.1804 yılında bürosunu Londra’ya taşıdı.Araştırmacılığı sayesinde edindiği bilgilerden faydalanarak Britanya’nın kayaç katmanlarının haritasını 1815 yılında tamamladı.

*

1812 yılında,Dorset kıyısındaki Lyme Regis’te,Mary Anning adında bir genç kız,Manş Deniz’i boyunca uzanan dik uçurumlara gömülü olan yaklaşık 5 metre boyunda fosilleşmiş bir deniz yaratığı buldu.Bu yaratık günümüzde ‘ıchthyosaurus’ olarak adlandırılmaktadır. Mary Anning 35 sene boyunca fosil toplamaya devam etti.Hem mesleğini yapıyor,hem de topladığı örnekleri satıp para kazanıyordu.İlk kanatlı kertenkele olan ‘plesiosaurus’u da o bulmuştu.

Fosillerin yerini saptamada büyük bir ustalık kazanmıştı.Ama ondan daha önemli olan özelliği,fosilleri bulunduğu yerden hiç zarar vermeden çıkarmasıydı. Aslında eğitimsiz bir kişiydi.Ama çizim ve tanımları kusursuzdu.Çok basit aletlerle ve zor koşullar altında çalışmasına rağmen işini sabır ve özenle yürütüyordu.Sadece‘plesiosaurus’u kazıp çıkarmak için 10 yıl çalıştı.

*

Gideon Algernon Mantell,1790 yılında doğmuştu.1852 yılında ölümüne kadar hekimlik,jeoloji ve paleontoloji alanında çalıştı.Yaşadığı dönemde bilinen 5 dinozor cinsinden 4 tanesini o buldu.Özellikle Sussex’in Mezozoik (ikinci) Zamanı üzerine paleontoloji çalışmaları yaptı.Bu bölgenin jeolojik keşifler tarihinde önemli bir yer edinmesini sağladı.Triyas Döneminde yaşamış bir sürüngeni de ilk kez tanımlayan kişi oldu.

Ancak özel yaşamında kibirli ve bencil bir kişiydi,ayrıca ailesini ihmal ediyordu.1822 yılında Sussex dışında yaşayan bir hastasını ziyaret ederken karısı, yakında bulunan bir patikada geziniyordu.Çukur doldurmak için yola dökülmüş moloz yığını içinde garip bir nesne buldu.Bir ceviz büyüklüğünde,kavisli ve kahverenkli olan bu taşı kocasına götürdü. Mantell,bunun fosilleşmiş bir diş olduğunu hemen anladı.Biraz inceledikten sonra onun otobur,sürüngen ve metrelerce uzunlukta Kretase döneminden kalma bir hayvan olduğuna karar verdi.Arkadaşı olan Papaz William Buckland,bu dişin geçmişe yönelik tüm anlayışları temelinden değiştiren buluş olduğunu söyleyince 3 yıl boyunca kanıt aradı.Bu diş fosilini Paris’te bulunan Cuvier’e yolladı.Ama Fransız doğabilimci bu dişin bir hipopotama ait olduğunu sanarak yanılgıya düştü.Bunun üzerine Mantell,başka bir araştırmacı arkadaşına danıştı.İki arkadaş yaptıkları araştırma sonucunda,söz konusu dişin Güney Amerika iguanalarının dişlerine benzediği sonucuna ulaştılar.Böylece Mantell,elinde bulunan dişin tropik iklimlerde yaşamış bir kertenkele cinsi ‘Iguanodon’ olduğunu açıkladı.

*

Mantell, Royal Society’e bir bildiri göndermeye hazırlanırken,Oxfordshire’daki taşocaklarında bir başka dinozorun bulunup resmen tanımlandığını öğrendi. Bulduğu fosil üzerinde çalışıp rapor hazırlayan,Dr.James Parkinson’un önerisi ile ona ‘Megalosaurus’ adını veren Papaz William Buckland idi.Raporunda yaratığın dişlerinin kertenkelelerde olduğu gibi doğrudan çene kemiğine ilişmediğini,timsahlarda olduğu gibi yuvalara yerleştiğini belirtiyordu.Ancak ne anlama geldiğini kavrayamadı. Aslında Megalosaurus, yepyeni bir yaratık çeşidiydi. Papaz William Buckland’ın bu raporu gene de bir dinozorun yayınlanan ilk tanımı kabul edildi.

Mantell,dinozor tanımını gerçekleştiren ilk kişi olmasını resmi kayıtlara geçiremediğinden dolayı yılgınlığa kapılmadı.Çalışmalarına devam etti.1833 yılında amacına ulaştı ve dev boyutlu ‘Hylaeosaurus’u buldu.Bundan böyle taşocağında çalışan işçilerden ve bölgede bulunan çiftçilerden fosil satın almaya hız verdi.Böylece ülkesinin en büyük fosil koleksiyonuna sahip oldu.Üç dinozor tanımı daha yaptı.Bu arada hekimlik görevini bırakmıştı.Evini hemen hemen tümüyle dolduran fosillerin bakımına harcadığı para gelirinin üzerinde idi.Elinde kalmış olan az miktardaki parasını çok az kişinin okuyacağı kitap basımına ayırdığı için ekonomik anlamda sıfıra indi.Bu nedenle koleksiyonunun büyük kısmını satmak zorunda kaldı.Bu arada karısı 4 çocuğunu alarak kendisini terk etmişti.Londra’ya taşındı.1841 yılında bir at arabasının altında kalıp sakatlandı.1852 yılında intihar etti.

KAYNAKLAR:

A Short History of Nearly Everything

AnaBritannica

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

HY siteleri de bu tip anlamsız ama bir o kadar karanlık yollara hizmet etmiyor mu maalesef??

Peki sizin iddia ettiğiniz fosiller ne kadar doğru?Darwin herşeyin evrimle olduğunu iddia ediyor.insanın maymundan geldiğini söylüyor?Peki maymun nerden geldi?İlk hücre nasıl oluştu?Rastgele oluştu demeyin çocuklar bile güler.Çünkü bir örnek vereyim:Bilgisayar bile bir insan tarafından yapılır.Yani kendi kendine oluşmaz.Harddisk , mönitör vs rastgele bir yerlere gidip yerleşmez.Onu yerleştiren biri var.Bizi de dünyada yaradan biri vardır.Ayrıca bir şey sorayım :ölümden sonra yaşam yok diyorsunuz.Peki ölüme yaklaşınca hiç üzülmeyecek misiniz?Dünyadan ayrılırken?Bir daha sevdiğiniz insanları göremeyeceksiniz.Bu size acı vermez mi?Son sözüm herşey tartışılmalı diyorsunuz da HY fosil ortaya atınca fosillere sahte diyorsunuz gerçekleri kabul edemiyorsunuz.AYRICA İNSANLARIN KUTSAL SAYDIĞI DEĞERLERLE DALGA GEÇMEYİN.FORUMA ÜYELİKTE BÖYLE BİR KURAL VARDI.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki sizin iddia ettiğiniz fosiller ne kadar doğru?

 

Benim iddia ettiğim bir fosil yok. Ben şayet konuyu merak edersem açarım SCI kapsamlı bilimsel yayınları oradan takip ederim. Hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan HY kitaplarını değil! Oradaki makalelerin yayınlanabilmesi için geçekliğinin ispat edilmesi gferekir. Bilimsllik böyle olur!

 

Darwin herşeyin evrimle olduğunu iddia ediyor.

 

Darwin'in kuramı sadece bir çıkış noktasıdır. Artık güncel değildir.

 

insanın maymundan geldiğini söylüyor?Peki maymun nerden geldi?İlk hücre nasıl oluştu?

 

Önce insanın kökenini anlayalım daha sonra ilk hücrelilere bakarız.

 

Ne yani? Evrim kanıtlansa bu sefer ilk canlı nereden geldi onu kim yarattı dyerek mi savunma yapacaksınız?

 

Rastgele oluştu demeyin çocuklar bile güler.

 

Rastgele diye, tesadüf diye bir şey yoktur.

 

ölümden sonra yaşam yok diyorsunuz.Peki ölüme yaklaşınca hiç üzülmeyecek misiniz?Dünyadan ayrılırken?Bir daha sevdiğiniz insanları göremeyeceksiniz.Bu size acı vermez mi?

 

Bu bana elbette acı verecektir. Ama sırf bu yüzden kendimi kandırıp neden öteki dünyaya inanayım?

Zaten dinin ortaya çıkmasındaki en önemli etkenlerden birisi de budur. ÖLÜMSÜZLÜK SEVDASI...

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

herkesin görüşüne saygımız var artık öldükten sonra olup olmadıgını anlarasın yarasa :) merakın böylece giderilir dimi

 

İşte size o ÖLÜMSÜZLÜK SEVDASInda olanlardan birisi... :stuart:

 

Peki, sen daha önce ölüp gören birini tanıyor musun da bu kadar emin konuşabiliyorsun? Sen merakını nasıl giderdin sorabilir miyim? Gidip geldin mi yoksa? :stuart:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ölümsüz sevdası diyorsun ben öldükten sonra ne olucagını biliyom demedim ki ölünce ne olup olmıyacagını görüceksin bunun gidip gelmeyle ne alakası var...

 

hadi ben bunu savunuyom sana göre öldükten sonra ne olucak ve sen nerden biliyon bizi aydınlatırmısın

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ölümsüz sevdası diyorsun ben öldükten sonra ne olucagını biliyom demedim ki

 

Bir önceki iletinden bu anlaşılıyor.

 

ölünce ne olup olmıyacagını görüceksin bunun gidip gelmeyle ne alakası var...

 

Üzgünüm sen de ben de göremeyeceğiz. Bilinç yok olduğunda hiç bir şey göremezsin, anlamazsın ve hissetmezsin.

 

hadi ben bunu savunuyom

 

Neye göre savunuyorsun? Havadan savunmak doğru değil!

 

sana göre öldükten sonra ne olucak ve sen nerden biliyon bizi aydınlatırmısın

 

Benim aydınlatmama gerek yok. Çevrende ölenlerden birisini gözlemleyebilirsin. Ya da kurbanda kestiğiniz hayvanlardan birisini gözlemleyebilirsin.

 

Öldürken önce bilincin kaybolur. Sonra organların teker teker ölür. Belirli bir müddet sonra artık tamamen ölmüşsündür. Sonra vücut ısını kaybedersin. Zaman geçtikçe vücudunuı oluşturan dokular, sertlikleri sırasında bozunmaya başlar. Bu bozunmaya çürüme deriz. Özellikle bakteriler etkilidir. Cansız olduğun için bu bakterilere karşı koyman mümkün değildir. Önce en yumuşak dokuların en sonunda da kemiklerin çürür.Çürümeye yardımcı olan bakteriler tarafından tüketilirsin. Etrafta başka canlı varsa senin bıraktığın dokulardan faydalanabilir. Fizikseli biyolojik ve en sonunda kimyasal bozunmaya uğrayarak vücudundan geriye iz kalmaz. Tabi şanslı olup, gömülü olduğun yerde fosilleşme şansın yoksa...

 

Bunun neresini görüp hissedeceksin Allah aşkına!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demekki ölen çürüyüp gidiyor ne oldugunu bilmiyoz ne hissettiğini bilmiyoruz...

 

gözlemle diyorsun gözlemlemekle onun ölüm anında ne hissedip ne düşündüğünü nasıl anlıcaz

 

 

tamam dediklerin fiziksel olarak doğru çürüyor gidiyor ruhu nereye gidiyor sen şimdi dersin ruh mu var

 

sen nasıl okutugun bilim kitaplarındaki gerçeklere inanıyorsan bunu benliğin kabul ediyorsa bende okuduguma inanıyorum anladın mı havadan savunmuyon

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demekki ölen çürüyüp gidiyor ne oldugunu bilmiyoz ne hissettiğini bilmiyoruz...

 

Bayıldığında bile bir şey hissetmiyorsun, Allah aşkına öldüğünde ne hissedeceksin?

Ölen ve çürüyen bir beyin ne hissedebilir ne görebilir?

 

gözlemle diyorsun gözlemlemekle onun ölüm anında ne hissedip ne düşündüğünü nasıl anlıcaz

 

Düşünen şey beyindir! Ruh değil! Hafızanı yitirdiğinde ruhunu mu yitirmiş oluyorsun?

Ölen bir beyin ne düşünebilir?

 

tamam dediklerin fiziksel olarak doğru çürüyor gidiyor ruhu nereye gidiyor sen şimdi dersin ruh mu var

 

Ruh sadece bir kabuldür. Gerçekliği yoktur. İspatlanmamıştır. Görülmemiştir. Hissedilmemiştir. Bilinmez. Ruh diye bir şey yoktur. Bunu var diyenler ispatlamalıdır. Artık nasıl ispatlayacaklarsa...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ALLAH görülmemiş duyulmamıstır ama gerçekliğine inanıyoruz ruhun oldugu dini kitapda yer alıyor ALLAHA inanıyoruz ve dediklerinede o zaman ruh kime göre yoktur kime göre ispatlanmamıstır bilime göremi acaba açıklarmısınız

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

gerçekliğine inanıyoruz

 

Ben de bunu diyorum işte!

İnanıyorsun, kabul ediyorsun...

 

ruhun oldugu dini kitapda yer alıyor ALLAHA inanıyoruz ve dediklerinede

 

Ben de bunu diyorum işte!

İnanıyorsun, kabul ediyorsun...

 

o zaman ruh kime göre yoktur kime göre ispatlanmamıstır bilime göremi acaba açıklarmısınız

 

Yahu olmayan bir şeyin ispatı mı olur? Bunu, var olduğnu iddia edenler yapmalıdır!

Bunu kaçıncı kez söylüyorum....

Bu konuda kullanılabilecek tek veri bilinçtir... Onunla ilgili açıklamamı da yaptım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yine bir ölü düşünelim : Gözleri vardır fakat göremez. Halbuki canlı gözü ile aynı gözdür ölünün gözü de .

Soru şudur : Ölürken bu insandan ne eksilmiştir ki gören gözler görmez olmuştur. Eksilen ruhtur, ruh gidence görmede sona erdiğine göre görende göz değil, ruhtur. Ruh gözleri bir pencere, bir periskop gibi kullanır ve dışarıyı seyreder .

Bazı insanlar görme olayını şöyle açıklarlar : Bakılan cisimden trilyonlarca ışık parçacığı göze gelir, göz bu ışık parçacıklarını kimyasal etkileşime sokar ve beyine bu ışık parçacıklarını elektrik akımı olarak gönderir. Görme olayı böylece vuku bulur.

Soru ve sorun şudur : Beyin hücresinde görme olayı bir elektron coşkusundan ibarettir. Beynimizin görme ile görevli merkezini binlerce kez büyütsek, karşımıza sadece hücre içinde belli noktalara yığılan elektron dizilimine rastlarız. Peki bu elektrik sinyallerini anlamlı görüntü şeklinde gören nedir ?

Beyin, göz zaten bu oyun içinde birer figürandır. Oyunu seyreden gören kimdir ?

Gören beyin ( et parçası, protein, yağ moleküllerini ) olamaz. Gözden gelen elektronları anlamlı görüntüye beynimiz dönüştürür ama beyin hem ekran hem göz

( izleyici ) olamaz. Beyin televizyondur, kendi yaptığı görüntüleri kendi izleyemez. O halde beyin elektron sinyallerini tv gibi görünür kılar, ruhta o tv’yi seyreder.

Ruh vücuddan ayrılınca, oyun devamda etse seyreden kimse kalmadığı için göz görme işlemindeki fonksiyonunun önemini kaybeder görmeye aracı olma hali sona erer.

Kendimize soralım : “Ben, dediğimiz varlık kimdir ? Et-kemik, yağ, protein yığını olan bu beden kendi kendine ben deyip düşünüp, görüp sevinip üzülebilir mi? Et yığını kendine ben diyebilir mi ? O halde kendine ben diyen bedenimiz değil ruhumuzdur.

" Bir ben vardır benden içeru "

Gören, düşünen, duygulanan, hisseden (6.his, telepati, psikometri) hep ruhtur. Buna en en güzel örnek çizgi filmlerdeki dev robotlardır. Robotun baş tarafında da bir insan bilgisayar tuşları, çeşitli kollar, düğmelerle dev robotu yönetir. Dövüştürür, yürütür, hareket ettirir. Fakat o robottan o insan çıkınca geriye paslanmaya başlayan bir °°°°l yığını kalır. Tıpkı onun gibi ruhumuzda robotu yöneten insan gibidir. Bedenimizde robot gibi. Ruhumuz beynimizi bilgisayar tuşları gibi kullanıp bedenimizi yönetir. Ruh çıkınca geriye çürümeye başlayan et ve kemik yığını kalır. Bazı alimler bunu ruh binici çesed attır diye özetlemişlerdir. Kısaca ruh vardır. Vücudu yönetir, düşünce, görme, his merkezidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yine bir ölü düşünelim : Gözleri vardır fakat göremez. Halbuki canlı gözü ile aynı gözdür ölünün gözü de .

 

Aman allahım! Sen bu yazıyı buraya yapıştırmış olamazsın!

Larsie bundan sonra bana soru sorma, yazılarıma da karşılık verme olur mu?

 

Ölünün kalbide atmaz. Ne eksilmiştir? Ruhu... Atan ruhtur!

Ölü soluk alamaz, ne eksilmiştir? Ruhu... Soluk alan ruhudur!

Ölü yemek yemez. Ne eksilmiştir? Ruhu... Yemeği yiyen ruhtur!

Ölü tuvalete gitmez. Ne eksilmiştir? Ruhu... .............. ruhtur!

Ölü düşünemez. Ne eksilmiştir? Ruhu. Düşünen ruhtur!

 

Hadi Larsieciğim. Artık beni meşgul etme olur mu? Bana soru sorma... Lütfen. Seni ruhunla başbaşa bırakıyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aman allahım! Sen bu yazıyı buraya yapıştırmış olamazsın!

Larsie bundan sonra bana soru sorma, yazılarıma da karşılık verme olur mu?

 

Ölünün kalbide atmaz. Ne eksilmiştir? Ruhu... Atan ruhtur!

Ölü soluk alamaz, ne eksilmiştir? Ruhu... Soluk alan ruhudur!

Ölü yemek yemez. Ne eksilmiştir? Ruhu... Yemeği yiyen ruhtur!

Ölü tuvalete gitmez. Ne eksilmiştir? Ruhu... .............. ruhtur!

Ölü düşünemez. Ne eksilmiştir? Ruhu. Düşünen ruhtur!

 

Hadi Larsieciğim. Artık beni meşgul etme olur mu? Bana soru sorma... Lütfen. Seni ruhunla başbaşa bırakıyorum...

 

 

İnş. senle bir yerlerde karşılaşırızda o zaman bütün gerçekleri gördüğünde yüzündeki o ifadeyi çok merak edicem inşallah karşılaşırız ;) bende o zaman dicem beni meşgül etme ben sana zamanında çok demiştim diye (: çok geç olucak bakalım o zaman seni bilimmi kurtarıcak :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Düşünen şey beyindir! Ruh değil! Hafızanı yitirdiğinde ruhunu mu yitirmiş oluyorsun?

Ölen bir beyin ne düşünebilir?

 

 

 

Ruh sadece bir kabuldür. Gerçekliği yoktur. İspatlanmamıştır. Görülmemiştir. Hissedilmemiştir. Bilinmez. Ruh diye bir şey yoktur. Bunu var diyenler ispatlamalıdır. Artık nasıl ispatlayacaklarsa...

 

O düşünen beynin de bir takım şeyleri alamayacağı bir gerçektir! Eğer sen de birşeylere ispatlanmamış diyorsan bilinmez diyorsan demek ki sende bunu açıklayamazsın! İlk insanlar ateşi bilmiyorlardı ama ateş bilinmediği için yok değildi! Bu yüzden ruh diye bir şey yoktur diyemeyiz!

snde buna inanıyorsan başka ama insanlar varlığı ( ilk hücreliyi sorgulayarak, dünyanın oluşumunu sorgulayarak, dünyanın oluşumuna neden olanları sorgulayarak) birtakım düşüncelerle çözmeye çalıştı! Bunların en başı ise bir sonsuzluk hadi bunu ispatlayalım o zaman... İspatlayamadığımız herşey yok değildir.

İnsanın beyni bu kadar şeyi anlayabilecek olsa tüm bilinmezler ortadan kalkardı... Başlangıç noktasına bir dön o zaman da mı insan vardı? İnsan oluştu. Ve onu oluşturan birşey vardı tıpkı çözemediğimiz o ilk gibi başlangıç gibi! Buna da ben inanıyorum... Ruhun varlığı belirsiz diye onu yok sayamayız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haa eğer bilimsel şeylere inanırım ben diyorsan biraz daha araştırmalısın o halde... Ruhun insanda yoğun bir enerji olarak var olduğu ispatlandı. Ama sen de şimdi bana gelip de potansiyel enerjiden falan bahsetme olur mu! Sen o gözünün görmediği kulağının duymadığı aklının almadığı şeylere inanmamayı kabul edebilirsin. Aslında bunun için senin o gözünün görmedikleri yok dediklerin sana bir görünürse bir duyulursa o zaman da gelir bilimden medet umarsın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

O düşünen beynin de bir takım şeyleri alamayacağı bir gerçektir!

 

Mesela var olup ta alamadığı bir şey gösterir misin?

 

Eğer sen de birşeylere ispatlanmamış diyorsan bilinmez diyorsan demek ki sende bunu açıklayamazsın!

 

Herkese aynı şeyi anatmaktan bıktım. Ah biraz gezseniz şu forum sayfalaını da tekrarlatmasanız?

Tezi ortaya atan ispatlamak durumundadır. Antştezi üreten değil!

Ruh var diyorsan ispatlayacaksın!

 

İlk insanlar ateşi bilmiyorlardı ama ateş bilinmediği için yok değildi!

 

Yahu ne alaka? Tıpkı ateşi buldukları gibi birileri ruhu buldu da biz mi inanmadık? :stuart:

 

Bu yüzden ruh diye bir şey yoktur diyemeyiz!

 

:D Teoriye bak; veriye bak!; ispata bak! :D

 

insanlar varlığı ( ilk hücreliyi sorgulayarak, dünyanın oluşumunu sorgulayarak, dünyanın oluşumuna neden olanları sorgulayarak) birtakım düşüncelerle çözmeye çalıştı!

 

Evet! Çözmeye çalıştı!

Çözdüğü yerde olayları anladı, çözemediği yerlerde masallar uıydurdu... Dİn gibi, Ruh gibi, Tanrı gibi!

 

Bunların en başı ise bir sonsuzluk hadi bunu ispatlayalım o zaman...

 

İspatlayalım... Madde yoktan var olmaz, vardan yok olmaz... Yeterli mi? :stuart:

 

İspatlayamadığımız herşey yok değildir.

 

İspatlayamadığımız şeylere inanmak inançtır, kabuldür! Kaç defa söyleyeceğim!

 

İnsanın beyni bu kadar şeyi anlayabilecek olsa tüm bilinmezler ortadan kalkardı...

 

Tüm bilinmezler zaten ortadan kalkıyor... Yavaş yavaş. Bak kendin söylüyorsun ilk insandan beri şöyle oldu böyle oldu diye... Çelişkiye düşmeyelim şimdi!

 

 

Başlangıç noktasına bir dön

 

Herşeyin başlangıcı diye bir şey yok. Başlangıçtan kastın ne?... Neyin başlangıcı?

 

o zaman da mı insan vardı? İnsan oluştu.

 

İnsanın tarihi çok yeni. Bu bilimsel olarak bilinen bir şey....

 

Ve onu oluşturan birşey vardı

 

"Vardı" dersen "neydi" diye sorarlar adama... "Ruhtu" dersen "nerden biliyorsun" derler... Kanıtın nerede?

 

tıpkı çözemediğimiz o ilk gibi başlangıç gibi!

 

Eee çözemediğimiz zaman "soyuta mı atayacağız"? (demirefe)

 

Buna da ben inanıyorum... Ruhun varlığı belirsiz diye onu yok sayamayız.

 

Evet soyuta atayacağız... :stuart:

Kaçıncı kez söylüyorum? Kendin de söylüyorsun bak işaretledim! "İnanç" bu. Gerçeklik değil!

 

Haa eğer bilimsel şeylere inanırım ben diyorsan

 

Evet! Aynen öyle...

 

biraz daha araştırmalısın o halde...

 

Sağol yaa :D

Ne araştıracağım? Ruhun varlığını söyleyen metafiziksel kitaplara mı? Dini kitaplara mı?

Bilimsel araştırmaya meraklı birisi için ne kadar da doğru olur değil mi? :stuart:

 

Ruhun insanda yoğun bir enerji olarak var olduğu ispatlandı.

 

AHANDA!

Nerede ispatlandı? Kim ispatladı?

Hemen kaynak istiyorum! Umarım havadan sıkmıyorsundur!

Bilimsel kaynak istiyoum ruhun varlığını ispatlayan!

 

 

Ama sen de şimdi bana gelip de potansiyel enerjiden falan bahsetme olur mu!

 

Ohoo, şimdiden başladık kazı çevirmeye... Kendi elinde mi yanmaya başladı ne oldu? :stuart:

Bırak şimdi potansiyel enerjiyi, o ruh değildir.

Sen bana ruhun varlığıı bilimsel ispatlayan kaynak göster...

 

Sen o gözünün görmediği kulağının duymadığı aklının almadığı şeylere inanmamayı kabul edebilirsin. Aslında bunun için senin o gözünün görmedikleri yok dediklerin sana bir görünürse bir duyulursa o zaman da gelir bilimden medet umarsın...

 

Bak şimdi çelişkiye bak. Bilimsel olarak varlığı ispattlanmamış masalların çözümü için bilime mi başvuracağım? :)

 

 

O kaynağı bekliyorum....

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

-http://site.mynet.com/evrenselenerji/takyon.htm-

-http://www.genbilim.com/index.php?option=com_content&task=view&id=522-

buyrun ...

Yahu ne alaka? Tıpkı ateşi buldukları gibi birileri ruhu buldu da biz mi inanmadık?

 

Madem öyle zıttını iddia edebilecek verilerin olmalı sen de onları göster de biz de olmadığına inanalım

 

Bak şimdi çelişkiye bak. Bilimsel olarak varlığı ispattlanmamış masalların çözümü için bilime mi başvuracağım?

 

Öyle bir durum olduğunda başvurursan çözüme kavuşursun umarım...

Başlangıç şu: Dünyanın öncesi big bangin öncesi... Hadi onu da açıklasın bilim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi verdiğin linki okudum ve inceledim.

 

Öncelikle şunu belirteyim. Tartışma nedir? Ruh mu? Enerji mi? Eğer sen bu enerjiye ruh dersen farklı bir tartışma olur. Ancak bizim burada tartıştığımız İslami anlamda bir “ruh”. Öncelikle bunu belirteyim.

 

Verdiğin linkte “takyon”dan bahsediliyor. Bu konuyu çok iyi bilmiyorum. Ama bildiğim kadarıyla ışıktan daha hızlı hareket eden parçacıklara veriliyor. Einstain’ın formülünden yola çıkarak ortaya atılan bir teorem.

 

Şimdi gelelim verdiğin linkteki uçuk kaçık yazıya :) Böyle diyorum çünkü, kusura bakma, içinde bilimsel bir şey bulamadım… Ruhçular dışında farklı şeyler de okumanı tavsiye ederim.

 

 

“Duyularımızla algıladığımız maddi, fiziksel bedene ilave olarak, bir çok başka enerjisel beden katmanlarına sahibiz”

 

Diyor yazıda. Bunu nereden biliyor? Bu biiirrr…

 

“Tüm bu enerji katmanlarından, en yüksek, en ince süptil bedenlerden aşağıya maddi bedene Enerjisel Süreklilik akar.”

 

Diyor. Buradan anlamamız gereken maddi bedenimize enerji sağlayan şey süptil beden… Yani ruh diyelim biz ona. Ne dersin?

 

Peki, öyleyse, bedeni ayakta tutan ruh ise, neden beden yara aldığında ruh onu terk etmek zorunda kalır?

 

“Sıfır – Noktası Enerjisi formsuzdur. O her şeyin kaynağıdır.”

 

Diyor. Tıpkı ayetlerdeki gibi konuşmaya başladı. :stuart: Bu mu bilimsellik?

 

“Sıfır – Noktası Enerjisi gibi, Takyon belli bir frekans ile sınırlı değildir. Hertz frekans spektrumunda ölçülemez. O belli bir enerji biçimi değildir.”

 

Diyor yazıda ve ekliyor:

 

“Daha çok, kendi içinde tüm enerjileri kapsar.”

 

Bilemediği şey hakkında meğer ne kadar da bilgisi varmış :stuart:

 

“İnsan bedeninde ortaya çıkan her şey önceden mükemmel formda Takyon Enerjisi içinde kodlanmıştır.”

 

Bak şimdi çelişkiye bak! Ölçemediğin, göremediğin bilemediğin bir şey üzerinde bu kadar iddialı bir cümle kurmak bilimsellikten çok uzaktır!

 

“Bunun mükemmel bir örneği hayvan krallığıdır, burada hayvanların insan varlıklar tarafından etkilenmeden tamamen sağlıklı hayatlar yaşadığı gözlenmiştir.”

 

Örneğe de çay suyu…

Ya gerçekten devam edemeyeceğim. Sana da tavsiyem vaktini daha anlamlı şeyleri okumakla ve tartışmakla geçir.

 

Halkımın, gençlerin takip ettiği bilime bak!

 

Maddi gerçekliğin anlamayı başarmış, 7 kat enerji biçimlerini çalışmaya başlamış :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben bilime karşı değilim bilim olmasa şu an dünyada var olan hiçbirşey açığa çıkmamış olacaktı... Bilim var olanı ortaya koymak için çaba gösteriyor. Fakat bilimin olması bu tür inançların olmaması gerektiğini göstermiyor. Enerji ruhtur evet bunu tartışıyorum. Bunun ruh olmadığını kabul eden inanan sensin o zaman... ''İLİM ÇİNDE DAHİ OLSA GİDİN ALIN" demiş Hz.MUHAMMED. Yani inancımız ilme karşı değil bu dünyayı anlamak için bilimi bulun araştırın diyor. Doğru! Sen önyargılara bürünmüşsün sana göre herşey saçma ve hurafe... Senin yukarıda sorduklarına bilim neden arıyor! Benim de sana tavsiyem başkalarının düşüncelerine biraz saygılı olman!

 

Sen şimdi neyi tartışıyorsun gel dini bırak da bilimi tartış mı bilimi öğren mi diyorsun... Tamam bilimi öğreniriz ama din konusunda kimseye tavsiye veremezsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.