Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ruhsuzlaşma


Senyour

Önerilen İletiler

Prof. Dr. Suat YILDIRIM

 

Makineleşme safhasının götürdüğü üretimi yüceltme, bundan daha beter bir tohum saklamaktadır ki, o da ruhsuzlaşmadır. İnsanın, yeryüzündeki gerçek durumunu göz önüne alacak olursak, devrimizin zavallılığını görmemezlik edemeyiz. Gittikçe artan maddi konfor seli, ruhi değerlerin aleyhine çalışmaktadır. Dermansızlaşmış, tükenmiş ruhun idare edemediği azmanlaşmış beden, insiyaklarının sınır tanımayan davranışlarına terk edilmiştir. Çıkarcılığı hakikatin, aşırı cinsi hani ve unutma arzusunu düşünmenin karşısına çıkaran modern telakki sayesinde, ruhsuzlaşma gittikçe cemiyette hâkim olmaktadır. Cemiyette faaliyetlerin esasını para teşkil ediyor. İtibarda olma, paranın derecesine göre oluyor. Hangi iddiada bulunulursa bulunulsun, hemen her türlü ideoloji mensubunun bütün arzusu, daha çok paraya sahip olup, daha konforlu yaşamaktır. Burjuva sayılmayı hiç kimse kendisine kondurmak istemediği halde, işçiler de dâhil olarak, herkesin hedefi burjuva olmaktır. Paranın esiri olmamayı isteyen din buyruklarını, akıl prensiplerini kulaklar duymaz olmuştur. “Mallar malını buldum bu malım yağma olsun. Bahar balını buldum, kovanım yağma olsun” diyen numune insanlara, hakikat erlerine rastlamak ise hayal olmuştur. Çıkarcılık ve konfor düşkünlüğü, ahlakın bütün kesin doğrularını yıkmakta ve kitleleri, ahlaklı yaşayarak başarılı olunamayacağına inandırmaktadır.

 

Paraya ve üretime tapınmanın temelinde, ruhu ve günah duygusunu unutma yatar. İslamiyet, günah duygusu telkin eder, yoksa insanın günah kompleksine saplanmasını istemez, hatta bir takım tedbirlerle onu günah kompleksinden kurtarır. ‘Bir hastalık olan günah kompleksinden çok farklı olan günah duygusu, suçluluk haliyle karışmasına engel olur” (Sezai Karakoç) Günah duygusu, müreffeh insanların hayatından hemen hemen kaybolmuş, fakirlere ve beceriksizlere bırakılmıştır. Bazıları çevrelerine karşı vaziyeti kurtarabileceklerini umarak, dine saygılı olduklarını söyler ve dine karşı çıkmayabilirler. Dini olduğu gibi kabul etmeyenler, fiili maddecilikleri ile dinin buyruklarını bağdaştırdıklarını zannedebilirler. Fakat bunların, dini bir tezahür olduğunu düşünmek, aldanmak olur, Böylesi durumların, dini prensiplerin yaşanmasıyla pek ilgisi yoktur. Maddecilik, bayağı ve zavallı bir refah getirmektedir: Herkes çalıştığı halde, herkes fakir ve muhtaç kalmaktadır.

 

Hızlı yaşama çılgınlığı içinde, tefekkür alanları, kendine gelme ve kendini bulma anları kaybolmaktadır. Gerçekten, sarhoşluk ve uyuşturucu maddelerin kullanılması, büyük artış göstermektedir. Hem kendini, hem dünyayı unutmak ve henüz fırsat geçmeden hayattan faydalanmak hırsı, mesuliyetsiz ve günü birlik yaşayışa itmektedir. Pornografi’nin yayılması da, bunun neticesidir. Modern insanlar, gitgide kollektif bir çılgınlık istikbaline doğru gidiyorlar. Ruhsuzlaşma ve günah duygusunun yitirilmesi, insanları, her gün biraz daha, kendi benliklerini terk etmeye götürüyor. Parayı ve üretimi yüceltme: kültürü ve hasbi düşünceyi hakir gören insanı, sürekli bir çılgınlık durumunda sergiliyor. Bu hazin durum, benliğin hürriyete kavuşması değil, çare bulunamayan bir ümitsizliğin ifadesinden ibarettir.

 

Günahın manası gibi, kültür zevki de, faydalı şeyler öğrenme meyli karşısında tutunamamaktadır. Kültür sefaleti, bir realite olmuştur. Kolaycılığa alışılıyor, düşünmeyi isteyen kültür yerine ucuz, fakat oyalayıcı zevkler tercih ediliyor. Thomas Mann’a göre, işin aslı şuradadır: “Gençler, en yüksek ve en derin manasıyla, kültürün ne olduğunu bilmiyorlar. Kendi başlarına bir çalışma yapmanın ne demek olduğunu bilmiyorlar. Onlar, ferdi sorumluluğun ne olduğunun da farkında değildirler. Rahatlarını, toplu yaşayışta buluyorlar. Toplu hayat, ferdi hayata kıyaslanırsa kolaycılık, hem de çok kötü ihmallere götüren bir kolaycılıktır. Bu neslin bütün arzusu; kendi öz benliğinden süresiz izin almak tek sevdiği şey ise çılgınlıktır” işe yaramaz eski şeyleri öğretmektense, hayatta faydalı olan bilgileri vermek arzusunda, aşırılığa düşülmüştür. Bu yüzden, bugün medeniyet denilince, geniş kitleler, modern şehirler geniş ve aydınlık apartman daireleri, asansör, elektrikli ev eşyaları, gazeteler vs. modern vesileleri düşünür. Böyle bir medeniyet anlayışı, ruhun hayattan iyice çekilmiş olduğunun delilidir. Bu durumu müşahede eden Tagor, batılılara diyor ki: “Siz, dünyaya bir ruhla geldiğinize inanıyor ve fakat onu korumak için hiç bir gayret göstermiyorsunuz, hatta bazen yol esnasında onu yitiriyorsunuz”. Bir cimrinin, zenginliği hayat gayesi yapısı gibi, dünyaya ve konfora saldırıyor, en değerli tarafımızı bu uğurda feda ediyoruz.

 

İnsanın bütünlüğünün zedelenmesi:

Modern insanın dramının bir yönü de, insanın bütünlüğünü yitirmesidir. İnsan son derece karmaşık, bölünmesi kabil olmayan bir varlıktır. İnsanı aynı zamanda hem bütün, hem parça, hem de kendi dışındaki dünya ile alakaları halinde anlamayı mümkün kılacak bir metot yoktur. Her ilim, hususi usuller kullanarak insan yapısının bazı yönlerini tecrit eder. Fakat bütün ilimlerin tecritlerinin toplamı, müşahhas insanın yanında çok cılız kalır. Zira anatomi, fizyoloji, kimya, psikoloji, pedagoji, tarih, sosyoloji, ekonomi ve bunların bütün branşları, mevzularını olanca genişliği içinde kuşatamamaktadırlar. Bu demektir ki, uzmanların anladığı insan, müşahhas insan, hakiki insan değildir. Ayrıca, devrin insanının ister istemez sürüklendiği uzmanlaşma mecburiyeti de, insanın bütünlüğünü yitirmektedir. Uzman demek, kültürlü olabilmek için, bilinmesi gereken sayısız mevzulardan, sadece birini bilip, öbür konularda cahil olan adam demektir. Uzmanlık, toplu bir bakışı ve değerlendirmeyi, son derece güç hale getirmektedir. Sentez özelliğini yitirmesi, aklın, belki de en önemli sakatlığı olmuştur. Üniversite ve yüksek okulların çıkarıp durduğu bu “bilgin-cahillerin” çoğunun, her şeye belli bir tekniğin konusu olarak bakma meyli taşımaları, işi daha da kötüleştirmektedir.

 

İnsanın bütünlüğünün bozulmasının daha gizli tezahürlerinden biri de ortalığı kaplayan görünmez kişiliklerin oynadıkları rolde karşımıza çıkar. Bu görünmez kişilikler, kötüye çalışıp büyük zararlar verebilirler, Fakat hesaba çekmek gerektiğinde, ortada sorumlu bulmak mümkün değildir. Görünmez kişilik çalıştırdığı fertlerin rağmına, kötü neticeler verebilmektedir. Bunu çok güzel dile getiren Steinbeck, Gazap Çözümleri’nde bir şahsa şu sözleri söyletir: “Üzgünüz, ama bunu yapan biz değiliz bankadır. Bir banka, bir insan değildir. Olabilir ki bir bankadaki bütün adamlar bankanın yaptığından nefret etsinler, bununla beraber banka yine de onu yapar. Dediğim gibi, banka, bir adamdan daha çok bir şeydir. Bir devdir o. Onu insanlar meydana getirmişlerdir ama onu idare eden insanlar değildirler”. Bu sorumsuzluk, bu sorumluyu bulamamak. İnsanlarda menfi tepkiler uyandırmaktadır. Çünkü bu görünmez kişi hem de meşru sınırlar içinde bir takım haksızlıklar irtikâp ederken, zarar çekenler tek tek bizler, müşahhas insanlar olmaktayız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.