Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kurana göre bilginin kaynağı


Misafir 4mevsim

Önerilen İletiler

faydalı bulduğum bir yazı.....payaşmak istedim...selamlar...

 

 

 

 

KUR'AN'DA BİLGİ

 

-The Knowledge in the Qur’an-

 

Doç. Dr. Temel YEŞİLYURT

 

Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi

 

 

Özet: Bu araştırma, Kur’an ekseninde bilgi konusunu ele almayı amaçlamaktadır. Kur’an, bilgi olarak bilgiyi değerli görür; dini ve dünyevi bilgi arasındaki uçurumu ortadan kaldırmayı önerir. Ancak Kur’an, bilgiyi salt rasyonel ve ampirik alana hapsetmek yerine, onu aşkın bir ufka yayar; dolayısıyla Kur’an da bilgi beşeri olan kadar metafizik olanı ve vahyi de kuşatır. Bilgiye atfedilen bu kapsamlılık, çağdaş anlamda, oldukça kapsamlı ve indirgemeci olmayan bir tutum geliştirmeyi ve beşeri tecrübe alanını tüm boyutlarıyla kucaklamayı önerir.

 

Abstract: This paper aim to discuss the problem of knowledge from the perspectives of Qur’an. The Qur’an ascribe the value to the knowledge as a knowledge and eliminate the separateness between the religious and secular knowledge. But the Qur’an don’t limited the knowledge by the rational and empiric field, on the contrary it spread it on the transcendental horizon. For that, the knowledge in the Qur’an includes the metaphysical and the revelation as it includes the secular one. This comprehensively propose to develop a attitude whics is comprehensive and not reducing and to emrace the all dimensions of human experiences.

 

Sözlerin en güzeli olarak indirilen[1] Kur’an’a göre, gerçeklik tüm bilişsel aktivitelerin nihai hedefini belirleyen temel referans noktasıdır.[2] Her şeyden önce Kur’an, bir gerçekliği merkeze alır, ondan söz eder ve dolayısıyla o, bir gerçeklik rehberidir.[3] Gerçek olanın varlığını öne çıkarma, gerçek olmayanı, uydurma olanı ya da bilgiye dayanmayan her türlü irrasyonel olanı dışlar. Bu yönüyle Kur’an apaçık bir kitaptır ve onda kuşkuya yer yoktur.[4] Kur’an’a göre bilgiye dayanmayan ve dolayısıyla bilimsel bir temeli bulunmayan hiçbir açıklamanın, yorumun yada söylentinin[5] değeri ve gerçekliğinden söz edilemez. Bu bağlamda Kur’an, gerçekliği bilgi temelinde açıklayan bir kitaptır: “Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap gönderdik”[6]. Bu nedenle bilgi, insan aklının yaratıcı bir unsuru olduğu kadar, ilahi vahyin de bir armağanıdır.

Kur’an bilgi sürecine eşlik eden pek çok kavramı muhtevi ise de, bunların hiçbirisi anlam derinliği ve geniş kullanım alanı içinde “ilim” terimine eşit değildir. Bilgi bir şey hakkındaki doğru veya yanlış malumat anlamına gelebilmesine karşılık ilim, teori, eylem ve eğitimi de içerir[7] ve ilimde kesinlik olmalıdır.[8] Kuran, bilgiyi akla, hikmete ve zihinsel algıları doğruluğa dönüştürmektedir. Bu nedenle Kur’an’ın bilişsel süreci ifade etmek için kullandığı merkezi şemsiye kavram ilimdir ve bu ilim, akletme, gözlem, hatırlama, çağrışım ve son olarak da eylemi de içerir. Kur’ana göre bilme edimi, yalnızca olgusal veya fenomenal alanı değil, onun ötesini de yani metafizik alanı da kuşatır; peygamberlere bizatihi Allah tarafından ilim verilmiştir[9] ve onlara indirilen vahiy de ilim olarak nitelenir. Zira Kur’an, bir yönüyle kendini Allah’tan gelmiş bir bilgi olarak tanımlar.[10] Bir başka anlatımla Kur’an, felsefi bir bilgi tanımı ortaya koymamakla birlikte, Kur’an’a dayalı olarak geliştirilebilecek bir epistemoloji bütüncüldür; bilginin herhangi bir türüne indirgenemez;[11] ilahi bilgiyi olduğu kadar beşeri bilgiyi de kuşatır. Zira insanlar olgusal bilgiye olduğu kadar, gerçeklikler bilgisine de ihtiyaç duyarlar. Bu Kur’an metafiziğinde, Adem’e yaşamaya mahkum olduğu yeryüzünde bütün var olanların bilgisi kadar, semavi gerçekliklerin bilgisinin de verilmesiyle gerçekleşmiştir.[12] İlmin ve onu kuşatan kavramların tek bir birleşik ilim kavramı için kullanımı; dini ve seküler bilginin sınırlarını kaldıran ve onu salt bir düşünce ve eylem sınırlarının ötelerine taşıyan evrensel bir sentezdir. Zira Kur’an, dini ve dünyevi bilgi arasında açık bir ayrım yapmak yerine, bilginin bütün çeşitlerine değer atfeder ve bütün olguları, dünyanın nihai kaynağını gösteren işaretler olarak takdim eder. Dağ, taş, canlıların yaratılışı ve bunlardaki güzelliklere dikkat çeken Kur’an, bu görüngüler dünyasının arkasında reel olanı[13] ve görünenin arkasındaki görünmeyen saklı anlamı keşfetmeye çağırır. Kur’an epistemolojisinde görünenle görünmeyen, fiziksel olanla metafizik olan birbiriyle kucaklaşır. Kur’an’ın bilgiye bu bütüncül yaklaşımı, yaşamın ve tecrübenin gerçekliklerini bir bütün olarak anlamlandırmayı önerir.

 

Kur’an’a göre bilgi bir üstünlük ölçütüdür. Bakara Sûresinde Kur’an, insanın bilgi kapasitesini, onu melekler de dâhil bütün yaratıkların üstüne yerleştiren bir ölçüt olarak belirler; çünkü melekler sayamadığı halde, Âdem ‘şeyler’in isimlerini sayabilmiştir. Dolayısıyla Hz. Âdem’in meleklere olan üstünlüğü, bilgiye dayalı bir üstünlüktür.[14] İnsanlar arasında da Kur’an, bilenleri bilmeyenlerin üzerinde bir konuma yerleştirir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler birbirine eşit olurlar mı?”.[15] O, bilmeyi ‘gören insanlara’, bilgisizliği ise ‘gözü görmeyen’e benzetir.[16] Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.[17] .[19] Çünkü ilahi bilgiye muhatap olan ve onun doğruluğuna inananlar, ancak ilim sahipleridirler.[20] Bilgi ve türevleri, Kur’an mesajı açısından taşıdığı önem nedeniyle pek çok ayette tekrarlanır.[21] Hiçbir dünya görüşü, Kur’anın verdiği kadar, bilginin peşinden koşmayı bireysel ve toplumsal yükümlülük kılıp, araştırmaya, incelemeye, akletmeye ve düşünmeye ibadet olarak aynı ahlaki ve dini anlamı vermez. Bilgi, insan için bir kalite işaretidir ve her bilenden daha iyi bir bilen vardır.[22] Bu nedenle Kur’an, bilginin toplumun tüm katmanlarınca tutkuyla kucaklanmasını ve tüm entelektüel çabalarda kendini göstermesini ister.

 

Kur’an’a göre, kuşkudan arınmış, gerekli şartları taşıyan, delile dayanan kesin bilgi, insan tutum ve davranışlarının da doğruluk ölçütüdür. Bununla birlikte, sahip olunan bilginin anlam ve değeri, taşıdığı kesinlikle doğru orantılıdır. Kesin olmayan ve zanna dayanan bir bilginin epistemik değerinden ve geçerliliğinden söz edilemez. Kur’an, bu anlamdaki bir bilgiyi bilgisizliğe eşit görür. “Hâlbuki onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz, hakikat bakımından hiçbir şey ifade etmez”.[23] Bir takım çirkin tutum ve davranış içinde olanların, zanna uymak dışında hiçbir sağlam bilgileri yoktur.[24] İnsanlar zihinlerinde kuruntulayıp doğruluk atfettikleri pek çok şeyin doğru olmadığını ve gerçek olanın ne olduğunu kesin bir bilgi ile ahirette bileceklerdir.[25] Kur’an’a göre, beşeri alanda olduğu kadar, metafizik alanda da akıl yürütme, düşünme ve tartışma delile ve bilgiye dayandırılmalıdır. Bu nedenle akıl yürütmenin, düşünmenin bilinen alanlarla ilgili olması ve bilgi sahibi olmadan bu tartışmalardan kaçınılması gerekir.[26] Öyleyse herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak için söz söyleyenlerin bu tutumları herhangi bir bilimsel anlam taşımamaktadır.[27] Bunlar veya cinleri Allah’a ortak koşanlar bilgisizce bir tutum içindedirler[28] ve onların bu çabalarının kendi arzularına uymak dışında herhangi kognitif anlamı yoktur.[29] Bilgiyi görmezlikten gelen ve arzularına uyarak beyinsizce bir tutum içine girenler, gerçekten kaybedecek olanlardır.[30] Bilgisizce Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah, bu zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.[31] İnsanlar, haklarında kesin bilgileri olmayan bir konu da tartışmamalı,[32] bunu Allah’tan istememeli,[33] bir bilgisi, rehberi ya da aydınlatıcı bir kitabı yoksa salt sapkınlık için söz söylememelidir.[34] Herhangi bir alanda akıl yürütülecek veya söz söylenecekse bu, bilinçli ve bilgiye dayanan bir eylem olmalıdır: “…eğer doğru iseniz bana ilim ile haber veriniz”.[35] Bilgiye dayanmayan bir konuda, hiç kimseye boyun eğilmemelidir.[36] Kur’an herhangi bir bilimsel kanıta dayanmayan her çabayı geçersiz görmekte, yermekte ve hatta bilmeden bilinçsiz ve bilgisiz bir tapınmayı ve ibadeti bile anlamsız saymaktadır. “Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar”.[37] Öyleyse Kur’an perspektifinde, bilgiyi arama ve bilmediğini bir bilene sorma bir erdem olarak takdim edilmektedir.[38]

 

Gerçekliğin ne olduğunu bilmeyen, buna rağmen bilgisizce tartışanların ve Allah’a karşı düşmanca tutum takınanların içine düştükleri çelişkili durumu zikreden Kur’an,[39] bilen ve bilgiye dayalı iş ve tutum geliştiren insanları ise övmektedir. Çünkü Allah’ın kendi hakikatlerini anlatmak için evrene koyduğu göstergeleri ve örnekleri ancak bilenler anlayabilirler; O’na gerçek anlamda saygı duyanlar da yine bilgi sahipleridir.[40] Zira Yüce Allah, yalnızca bilen bir toplum için ayetleri geniş geniş açıklamaktadır.[41]

 

Kur’an bilgiyi bir üstünlük ölçütü olarak belirleyip, bilginin peşinden gitmeyi salık verir ve aksine bir tutumu cehalet olarak niteler. Dolayısıyla “cahiliye” hem bilgisizliğin hem de bilinçsizce davranış biçimlerinin ve tutumların hükümran olduğu bir dönemi nitelemek için kullanılır. Bununla birlikte Kur’an’da felsefi anlamı içinde somut bir bilgi tanımı belirlendiğini söylemek kolay görünmüyor. Bunun yerine Kur’an, bilme sürecini, ona eşlik eden kavramları gündeme taşır, bilginin objesini belirleyerek, çağdaş anlamıyla bir bilgi ontolojisi ortaya koyar. Aslında imanın başlangıçtaki ikrarından tutun da ahlaki imalarının ayrıntılı incelemesine kadar her dini iddia da, bir bilgi ontolojisi gerekmektedir.[42] Kur’an, bilinebilir alanı (bilginin objesi) olgusal ve nesnel gerçeklik dünyasından aşkın ve metafiziksel düzleme kadar oldukça geniş bir yelpazede belirler. Kur’an’ın bizatihi metafizik alanı da bilginin konusu olarak nitelemesi, metafizik düzlemin insan için ontolojik bir imkân oluşu anlamına gelir. Çünkü Kur’an’da Tanrı’nın her bir sözü gibi, evrenin her bir fenomeni de Tanrısal gerçekliği göstermesi bağlamında düşünen akıllar için birer “gösterge/ayet”dirler.[43] Bir “burada” ve “şimdiler” dünyası olan evren, bütün somut gerçekliğiyle karşımızda durmaktadır. Bir başka anlatımla Kur’an, gerçekliği yalnızca gözlemlenebilir alanda tüketmez. Ancak Kur’an’a göre gerçeklik kategoriktir; olgular birer alt gerçekliktirler ve nihai gerçeklik değillerdir. Nihai gerçeklik Tanrı’nın kendisidir, nihai gerçekliğe ilişkin beşeri bilgi mümkün olmakla birlikte mutlak değildir.[44] Kur’an’ın bu iması, deneyci rasyonalist değer biçimlerin ötesine uzanan bir ufuk izler. Kur’an’a göre nihai gerçeklik ruhani olmakla birlikte, bu gerçekliğin yaşam tarzı onun dünyevi etkinliğine dayanmaktadır. Zira bizim, hem içte (enfüs) hem de dışta (afak) Allah’ın işaretlerini görebilmemiz, ancak onların birliği sayesinde olabilmektedir. Kur’an’ın bu kapsamlı bilgi ve varlık kuramı, onun, insanın duygu, düşünce ve aksiyondan oluşan üç yönüne de eşit şekilde muamele eden bir din oluşunu ele verir.

 

Kur’an’ı Kerimde “ilim” kavramı daha ziyade ilahi bilgi yahut vahiy anlamında kullanılmakta, ayrıca gerek insanın vahyedilmiş ilahi hakikate dair ilmi, gerekse bilme melekesiyle kazandığı dünyevi ilmi ifade etmek üzere çeşitli ayetler yer almaktadır.[45] Kur’an’da Allah’ın en yetkin şekliyle bilen bir varlık olduğu, alim, habir, şehid, hafız, muhsi ve vasi gibi isimlerle ifade edilmiştir. Bu kavramlar çerçevesinde ilim, zaman ve mekan sınırı olmaksızın küçük büyük, gizli aşikar her şeyi ve her hadiseyi müşahede etmişçesine hakkıyla bilmek manasına gelir.[46] Kur’an, bütün gizli-saklı olanlar kadar apaçık olanların bilgisinin de Allah’a ait olduğunu,[47] yeryüzünde Allah’ın bilgisi dâhilinde olmayan hiçbir şeyin meydana gelemeyeceğini mutlak biçimde iddia eder. Bununla ilgili ayetler şunlardır:“Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır”[48]. Bir başka ayette ise, insanların çoğunun bilmediğini ve ancak bir kısmının bildiklerinden söz eder, “Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler”.[49] Kur’an şunu da ilave eder: “Onlar ancak zanna uyarlar”.[50] Başka bir anlatımla, halk yalnızca ‘görüş’ sahibi olup, uygun anlamıyla ‘bilgi’ sahibi değildirler. Allah bilir, insanlar ise bilmezler.[51] Bu ayetlerde mutlak ve en yetkin şekliyle bilmenin Allah’a ait olduğu ve Allah’ın bu bilgisine nispetle beşeri bilginin bir hiç oluşuna vurgu yapılmaktadır. Ancak Tanrı’ya ait olan mutlak bilme edimi, beşeri bilginin imkânını dışlamaz.[52] Aksine Kur’an, beşeri bilginin imkânından söz etmekte ve pek çok ayette bilgiyi bizatihi insanın kendisine atfetmektedir.[53] Tutum ve davranışlardaki tutarlılık ölçütü olarak bilgiyi belirlemekte ve gerçek anlamda Allah’tan korkanların[54] ve Kur’an’ı gerçek anlamda anlayabilecek olanların[55] bilgi sahipleri oluşu vurgulanmakta ve bilen insanlar Allah’ın varlığı ve birliğinin tanıkları olarak takdim edilmektedir.[56] Allah’ın evrene sermiş olduğu ayetlerini, anlayan, akleden ve düşünenler de yine bilgi sahipleridir. Bu ve bunun gibi ayetler, beşeri bilginin imkânını belirlemekte ve insan için bilgiyi bir erdem olarak görmektedir. Kur’an’da bilgi hem Tanrı’ya hem de insana atfedilmektedir. Bu nedenle pek çok düşünür, bilgiyi tanımlama yolundaki uğraşlarında her iki bilgi türünü kapsayan bir tanıma ulaşmayı hedef seçmişlerdir.[57] Allah insanı hiçbir şey bilmez iken yoktan yaratmış ve ona bilip anlayacak, düşünüp sonuca ulaşabilecek yetiler vermiştir.[58] Bu insanın daha yaratılıştan bilen bir varlık olarak yaratıldığını ve insan için bilmenin imkânını belirlemektedir. Bu nedenle Kur’an’da, bazen fiil ve zihni çıkarıma dayalı süreci ifade eden,[59] bazen bir bilinçlilik durumunu öne çıkaran,[60] bazen de tümüyle rasyonel yetilere çağrı yapan[61] vurgular yer almaktadır. Aslında Kur’an, beşeri bilgi alanıyla kapsamlı biçimde ilgilenmek yerine, onun ayrıntısını insana bırakır. Bu konuda Kur’an’ın ilgilendiği tek konu işin ahlaki yönü; yani bilginin nasıl bir amaç için kullanıldığıdır. Bu konuda Kur’an, insanların bilgi yeteneklerinin zayıflığına değil, ahlaki zafiyetlerine işaret eder. Başka bir anlatımla, bilginin özü insan açısından çaba ve gayretin imkânı ve gerekliliğini dışlamaz ve insanın çabası olmadan hiçbir bilgi elde edilemez. Çünkü ilim kavramı, Kur’an semantiği açısından Allah’ın bilgisi ve vahye işaret etmekle birlikte, bu insanların kendi çabalarıyla elde ettikleri beşeri bilgiyi dışlamamakta ve bir yönüyle onu da içirmektedir. Onun için bilgi için bilgi yerine, pratik için bilgiye vurgu yaparak biraz daha pragmatik bir çizgi izler. Bu açıdan Kur’an perspektifinde bilgi, hikmet ile uzlaşır ve eyleme dönüşür.

 

Bilgiyi insan için ontolojik bir imkan olarak gören Kur’an, dinî ve dünyevî bilginin sınırlarını aşan bir sentez ortaya koymakla birlikte, yalnızca kesin bilgiye önem atfetmektedir. Bilginin kesinlik ve güvenilirliğini etkileyen faktörlerin başında da bilginin kaynakları gelmektedir. Çağdaş epistemoloji de, bilginin vazgeçilmez kaynakları arasında yer alan, rasyonel ve empirik değer biçimler, Kur’an açısından da bilginin önemli kaynakları arasında yer almaktadır. Ancak Kur’an’a göre duyular ve akıl, bilginin önemli iki kaynağı olmakla birlikte, bilgiyi yalnızca bununla sınırlama beşeri tecrübe alanını tüm kapsamlılığıyla kuşatamamaktadır. Bu nedenle Kur’an, duyular ve aklın yanında, tecrübenin tüm alanlarını kuşatabilecek kapsamlı bir epistemoloji geliştirmeyi önerir ve bilgiye erişim araçlarını yalnızca duyular ve akıl ile sınırlamaz. Kur’an’a göre, belirsizlik barındıran, kuşku içeren ve epistemik bir kesinlik düzeyine ulaşmamış bilgi, kaynağı itibarıyla da güvenilir bir bilgi olarak değerlendirilemez. Bu tarzdaki bir beşeri birikime bilgi değil “zann” adını verir. Bu bilgi sağlam duyu kaynakları ya da akıl yürütmeye değil, insanın arzu, istek ve güdülerinden (hevâ)[62] kaynaklanmaktadır. Sağlam kaynaklara dayalı bir bilgiyi takip etmek yerine, arzu ve heveslerin peşinden giderek bilgisizce bir yol izlemeyi Kur’an yerer[63] ve onları bilgisizce arzu ve isteklerinin peşinden koşmakla suçlar.[64] Bunun da ötesinde Kur’an, araştırma ve soruşturma yerine, sorgulayıcı ve yaratıcı bir düşüncenin kaybı anlamına gelen, taklidi, çoğunluğun görüşüne tabi olmayı[65] ve aklın duyuların güdümüne verilmesini yasaklar.[66] Yani, bilgisizce, cahilce, vahyin bildirmediği, akıl ve naklin bildirmediği şekilde bunu yapmaktadırlar. Oysaki Kur’an’ın önem atfettiği bilgi, insanın istek ve arzularından kaynaklanmayan, sağlam ve güvenilir bir temelden doğan, her çeşit şüpheden arınmış kesin bilgidir.[67]

 

Kur’an bilgi edinme sürecinde duyu algılarına büyük bir önem atfeder. Her ne kadar Tanrı ve metafizik gerçeklikler bir anlamda her çeşit algıyı aşan bir görünüm sergiliyorsa da, Allah’ın varlığının anlaşılmasında da duyu verileri vazgeçilmez bilgi kaynaklarıdırlar. Kur’an, Allah’ın varlığının bilinmesi yönündeki kognitif bir girişimde beşeri yeteneklerin evrene ilişkin duyumlarına çağrıda bulunur. Tanrı’nın bizim için bilinebilir olan yönü, insan ve evrende kendini açığa vuran Tanrısal gerçekliklerde tecelli eden nitelikleri açısından olmaktadır. Bu nedenle Kur’an’da Allah’ın her bir sözü gibi, evrenin her bir fenomeni de ilahi gerçekliği göstermesi bağlamında düşünen akıllar için birer ayettirler.[68] Allah insanı hiçbir şey bilmez iken, var ederek ona kulak, göz ve kalp vermiş ve insanlardan bunları uygun yerlerde kullanmalarını istemiştir. İnsan görecek, işitecek ve bunlar kanalıyla aldığı verileri akıl süzgecinden geçirerek bilgiye ulaşacaktır.[69] Kur’an açısından duyular, bilgi edinme sürecinde başvurulması gereken önemli araçlar olmakla birlikte, tek araçlar değillerdir. Beş duyu yalnızca dışsal gerçeklikler hakkında veri sunmaktadırlar. Hâlbuki beş duyunun alanını aşan, ancak yine de duyu tecrübesine konu olabilen sevinç, keder, neşe ve hatta kişinin benliği ancak kalb ile duyumlanabilmektedir. Bu sebeple Kur’an, bilgi edinme sürecinde kalbe de özel bir önem atfeder. Kalp, fiziksel bir organ olarak değil, aksine düşünen, araştıran ve son anlamda da iman eden duyu olarak işlev görür.[70] Kur’an’a dayalı olarak geliştirilmesi olası bir epistemolojide, duyu, akıl ve kalp bir anlamda birbirini tamamlayıcı bir fonksiyon icra etmektedir.[71] Süje-obje arasındaki ilişkiye, duyular, akıl, kalb, sezgi gibi değişik duyular aracılık etmekte ve bunların kolektif çabalarının sonucunda bilgi oluşmaktadır. Kur’an’ın pek çok ayetinin bilgi edinme sürecinde bu aygıtlara çeşitli biçimlerde göndermelerde bulunduğunu söylemek mümkündür. Belki Kur’an’ın amacı bir epistemoloji geliştirmek olmadığından bunların işlevlerine ve nasıl fonksiyon gösterdikleri üzerinde ayrıntılı olarak durmaz. Görme, duyma, işitme, dokunma vs. duyu algıları büyük ölçüde olgusal alana hasredilmektedir. Oysaki Kur’an’nın önemle dikkat çektiği alanlardan birisi de olgusal alanı aşan aşkın alan (gayb)dır. Bu nedenle Kur’an kapsam olarak olgusal alanı aşan ve onun ötelerine uzanan, bir başka anlatımla bu görüngüler dünyasının geçici fenomenlerinin ötesine nüfuz ederek “reel/kalıcı” olanı anlayabilecek bir bilgi yetisine de atıfta bulunur.[72] Kur’an duyu organlarını işletmeyi salık verir, ve onları işletmemeyi, fonksiyon dışı bırakmayı, gerçeğe bigane kalmayı eleştir.[73] Allah insanı hiçbir şey bilmediği halde yaratmış ve ona işitme duyusu, gözler ve gönüller vermiştir.[74] Bilmeden ve körü körüne bir şeyin arkasına düşülmemesi gerektiğini ifade ederek, kulak, göz ve kalbin bundan sorumlu olacağı vurgulanır.[75] Allah basiret sahibi olanlara çağrıda bulunur[76] ve olgu ve olaylardaki saklı anlamı basiret sahiplerinin keşfedebileceği ifade eder.[77] Kur’an pek çok ayette ise doğrudan doğruya, bakma, müşahede ve görmenin bilme eylemindeki fonksiyonuna atıfta bulunur.[78] Olgulara bakıp onlardan sonuç çıkarmayı özendirir.[79] Devenin yaratılışına, göğün yükseltilişine ve dağların nasıl dikildiğine veya yeryüzünün nasıl döşendiğine bakmayı ve onlardan bilgiye ulaşmayı tavsiye eder.[80]

 

Kur’an epistemolojisinde, bilginin diğer önemli kaynağı hiç kuşkusuz akıldır. Bilginin oluşumu, duyu organları aracılığıyla elde edilen verilerin akıl tarafından süzgeçten geçirilmesi, işlenmesi ve soyutlanmasıyla meydana gelir. Bu yönüyle akıl, duyulardan gelen verileri ayıklar ve çelişkiden arındırır.[81] Akıl, Kur’an’da isim olarak değil, fiil olarak kullanılır, dolayısıyla durağan ya da statik bir konumu değil, aksine işleyen, iş gören, çalışan, aktif olan dinamik bir beşeri yetiyi ifade eder. Kur’an mükerrer defa akla vurgu yapar, akletmeye çağırır[82] ve aklını kullanmayanları şiddetle yerer. Bilgi sürecinde akıl yürütmenin ve düşünmenin vazgeçilmez yerini belirleyen Kur’an,[83] gerçek anlamda aklını kullananların ancak bilen insanlar olduğunu ifade ederek,[84] akıl yürütme ile bilgiye ulaşma arasında yakın bir ilişki kurar.

 

Ancak Kur’an açısından bilginin alanı, kapsamı ya da araçları yalnızca akıl ve duyular alanından ibaret değildir. Kur’an’a göre bilgi, akıl ve duyuların çok daha ötesine uzanır. Kur’an epistemolojisinde olgulara ait bilgiler, vahiy, Allah’ın bilgisi, hikmet, gözlem ve deneyin her biri önemli bir fonksiyon icra eder ve bilgi sürecinde birbirini tamamlarlar. Kur’an, geçersiz ve kuşkuya dayanan bilginin kaynağının sağlam bir kaynak değil, aksine kişisel arzu ve kuruntulardan kaynaklandığını (zan) ifade etmektedir. Dolayısıyla Kur’an’da bir anahtar kavram olarak kullanılan ilim, tamamen güvenilebilir bir kaynaktan alınan bilgiyi, yani ilahi vahyi de içermektedir. Kur’an’da ilim kavramı, vahiyle ilgili bir kavramsal çerçeveye yerleştirilmiş, bizzat güvenilir kaynağa, Mutlak Gerçekliğe dayandığı için de objektif geçerliliğe sahip olabilmiştir. Kur’an vahyi ilim olarak niteler[85] ve bu açık ilim dururken, şüpheli ve kesin olmayan arzularının peşinden koşmanın anlamsızlığına vurgu yapar. Zan ve tahmin ilim değildir, ilim, kesinlik ve gerçeklik ifade eder. Kur’an, vahiy kanalıyla, hem nesnel dünyaya ilişkin bir takım bildirilerde bulunur, hem de ezeli gerçeklikleri açıklar ve aynı zamanda tarihsel bir takım olaylardan da söz eder. Kısacası Kur’an açısından vahiy, bilişsel bir değer ifade eder.[86] Bu nedenle Kur’ana göre vahiy, bilginin şaşmaz, aşınmaz ve aşılmaz kaynağıdır.[87] Ve Kur’ana göre vahiy, bilgi edinmenin tek kaynağı olmamakla birlikte, en önemli kaynağıdır. Vahiy, hem geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek zaman konusunda bilgi vermektedir.[88]

 

Sonuç olarak, Kur’an’a göre insan yaratılıştan itibaren bilgi sahibi olabilecek şekilde var edilmiş; ona araştırma, inceleme eğilimi verilmiş ve bilgiyi elde edebilecek yeteneklerle donatılmış olarak dünya yaşamındaki yerini almıştır. İnsanın kendisinin ve çevresinin farkında olabilmesi; anlam üretebilmesi ya da problem çözebilmesi, kendisine verilen akıl yoluyla kavramlar, semboller, alegoriler üretebilmesi ve onlardan anlam çıkarabilmesi, açık biçimde Yüce yaratıcının onu yaratılıştan bilen varlık olarak var ettiğini ve dolayısıyla Hz. Adem’in ilk entelektüel kişilik olarak dünya yaşamındaki yerini aldığını göstermektedir. Bilgiyi bir üstünlük ölçütü olarak belirleyen Kur’an, bilgiyi bilgi olarak değerli görür; her çeşit bilgiye değer atfeder; dinî ve dünyevî bilgi arasındaki uçurumu ortadan kaldırmayı önerir. Çünkü Kur’an’a göre ilim yüce bir derecedir; sahibini yüceltir ve dolayısıyla Allah’ın insanlara bir lütfüdür.[89] Bilgisizlik, inançsızlığın önemli bir nedeni olduğu gibi, bilgi de insanı imana ulaştıran önemli bir etkendir.[90] Ancak Kur’an perpestifinde bilgi, oldukça kapsamlıdır, salt beşeri ya da salt ilahi bilgi yoktur ve son tahlilde bilgi her ikisini de eşit şekilde içerir. İnsanın bilgiye erişiminin önünü açan Kur’an, insanı salt rasyonel ve empirik değer biçimlerin kıskacına hapsetmek yerine, onu da aşan, eşit şekilde metafizik alanı ve vahyi de içeren olabildiğince geniş kapsamlılıkta ortaya koyar. Bilgiye bu tarz bir yaklaşım, çağdaş dünyada, oldukça çoğulcu ve indirgemeci olmayan bir tutum geliştirmeyi önerir ve beşeri tecrübe alanını tüm boyutlarıyla kucaklar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sözlerin en güzeli olarak indirilen[1] Kur?an?a göre,

 

Sözlerin en güzelinden örnekler verelim

 

 

Zâriyât 10 Kahrolsun o koyu yalancılar!

Nahl 105 Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.

 

Vâkı?a 51 Sonra siz ey ******, yalancılar!

Bakara 171 kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten ******* durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler

 

Furkân 44 Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar **** gibidir, hatta onlar yolca daha da *******. A?râf 176 Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı ****** durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler

 

 

Müddesir 18- Çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti.

 

19- ******* nasıl da ölçtü, biçti.

20- Yine *******, nasıl ölçtü biçti.

 

 

 

Müddesir 49- Şimdi o Kur'ân'dan yüz çevirirlerken ne mazeretleri var?

 

50- Sanki onlar ürkmüş yaban ********.

51- Arslandan kaçmaktalar.

 

 

Ahkaf 5- Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha ***** kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sözlerin en güzelinden örnekler verelim

 

 

Zâriyât 10 Kahrolsun o koyu yalancılar!

Nahl 105 Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.

 

Vâkı?a 51 Sonra siz ey ******, yalancılar!

Bakara 171 kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten ******* durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler

 

Furkân 44 Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar **** gibidir, hatta onlar yolca daha da *******. A?râf 176 Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı ****** durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler

 

 

Müddesir 18- Çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti.

 

19- ******* nasıl da ölçtü, biçti.

20- Yine *******, nasıl ölçtü biçti.

 

 

 

Müddesir 49- Şimdi o Kur'ân'dan yüz çevirirlerken ne mazeretleri var?

 

50- Sanki onlar ürkmüş yaban ********.

51- Arslandan kaçmaktalar.

 

 

Ahkaf 5- Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha ***** kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur.

 

Sözlerinin güzelliğinden bu kadar çok yıldız yedi bu sureler herhalde...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

ZARİYAT.

7. İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki,

8. Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz.

9. Ondan (Kur'an'dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).

10. Kahrolsun o koyu yalancılar!

11. Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış ******.

 

NAHL.90. Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

105. Allah'ın âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.

 

VAKIA.51. Sonra siz ey ******, yalancılar!

82. Allah'ın verdiği rızka karşı şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?

83. Hele can boğaza dayandığı zaman,

84. O vakit siz bakar durursunuz.

85. (O anda) biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.

86. Madem ki ceza görmeyecekmişsiniz,

 

BAKARA.

168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.

169. O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

170. Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?

171. (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.

 

 

FURKAN.

41. Seni gördükleri zaman: "Bu mu Allah'ın peygamber olarak gönderdiği!" diyerek hep seni alaya alıyorlar.

42. "Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan *******" diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun **** olduğunu bilecekler!

43. Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin?

44. Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da ********.

 

ARAF.

175. Onlara (yahudilere), kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku.

176. Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı ******* durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler

181. Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur.

182. Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke götüreceğiz.

183. Onlara mühlet veririm; (ama) benim cezam çetindir.

184. Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.

185. Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?

 

MÜDDESİR.

 

17. Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım!

18. Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

19. Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!

20. Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse!

21. Sonra baktı.

22. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.

23. En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi.

31. Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını atrttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler. İşte Allah böylece, dilediğini ******** bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.

44. Yoksulu doyurmuyorduk,

45. (Bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk,

46. Ceza gününü de yalan sayıyorduk,

47. Sonunda bize ölüm geldi çattı.

48. Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.

49. Böyle iken onlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar?

50. Kaçan yaban ****** gibi,

51. Âdeta arslandan ürkmüş.

 

AHKAF.5. Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.

15. Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım.

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

faydalı bulduğum bir yazı.....payaşmak istedim...selamlar...

 

 

 

 

KUR'AN'DA BİLGİ

 

-The Knowledge in the Qur’an-

 

Doç. Dr. Temel YEŞİLYURT

 

Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi

 

 

Özet: Bu araştırma, Kur’an ekseninde bilgi konusunu ele almayı amaçlamaktadır. Kur’an, bilgi olarak bilgiyi değerli görür; dini ve dünyevi bilgi arasındaki uçurumu ortadan kaldırmayı önerir. Ancak Kur’an, bilgiyi salt rasyonel ve ampirik alana hapsetmek yerine, onu aşkın bir ufka yayar; dolayısıyla Kur’an da bilgi beşeri olan kadar metafizik olanı ve vahyi de kuşatır. Bilgiye atfedilen bu kapsamlılık, çağdaş anlamda, oldukça kapsamlı ve indirgemeci olmayan bir tutum geliştirmeyi ve beşeri tecrübe alanını tüm boyutlarıyla kucaklamayı önerir.

 

 

Bilgi her alanda önemlidir, bilgiye önem vermeyen bir akıl sahibi yoktur. Sayısız bilgi kaynağı vardır, Kur'an bunlardan sadece bir tanesidir.

 

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kur'an bir bilgi kaynağı değildir ki ona göre bilginin kaynağından söz edilsin? Kur'anda hiç bir geçerli ve insanlık kültürüne katkı yapacak bilgi yoktur. Ne bilinmemiş bir şeyi açığa çıkarmış, ne yeni bir tez getirmiştir. Tamamen eski söylencelerin derlenmesiyle ve bunların bıktırıcı şekilde tekrarına dayanan bir söylem ortaya koymuştur.

 

Ancak bir tarihi belge olarak büyük değeri vardır. Bir dinsel oluşumun ve düşünümün izlerini onda görebiliyoruz. Kur'an ile tarihsel söylenceler kayda geçmiştir. Oldukça da iyi korunmuştur. Bu bakımdan insanlığın dini serüven ve düşünümünün bir belleği gibidir.

 

Brain'in söylediği gibi çıkarım yapmasını ve dezenfektan etkileri ayıklamasını bilene büyük bir tarihi kaynaktır. Hadis verileriyle de desteklendiğinde oldukça önemli tarihsel çıkarımlara kaynaklık edebiliyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili 4mevsim. İyi sayılabilecek bir yayını buraya aktarmışsın teşekkürler.

Bu anladığım kadarıyla bu bir makale. Ama birkaç eleştirim olacak. Yayınlarda dikkat edilmesi gereken şeylerden birisi içerisinde tekrar olmamasıdır. Ama makaleyi objektif olarak tekrar okursan 4/5 inin tekrardan ibaret olacağını göreceksin.

 

Bunu dışında:

 

Sözlerin en güzeli olarak indirilen[1] Kur?an?a göre,

 

Biraz taraflı bir görüş sanırım, nitekim aynı kaynaktan alınan bazı ayetlerin güzelliğini yıldızların bolluğundan göremedik?

 

Sözlerinin güzelliğinden bu kadar çok yıldız yedi bu sureler herhalde...

 

Aynen öyle?

 

 

Bu bağlamda Kur?an, gerçekliği bilgi temelinde açıklayan bir kitaptır: ?Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap gönderdik?[6]. Bu nedenle bilgi, insan aklının yaratıcı bir unsuru olduğu kadar, ilahi vahyin de bir armağanıdır.

 

Şimdi birazdan bakalım ne kadar yol gösterici olduğuna?

 

Kur?an bilgi sürecine eşlik eden pek çok kavramı muhtevi ise de, bunların hiçbirisi anlam derinliği ve geniş kullanım alanı içinde ?ilim? terimine eşit değildir.

 

Eğer ki yanlış anlamadıysam kendi cevabını kendisi vermiş.

 

Kur?ana göre bilme edimi, yalnızca olgusal veya fenomenal alanı değil, onun ötesini de yani metafizik alanı da kuşatır;

 

Hayır, yanlış anlamıyorsam Kuran sadece metafizik alanı kapsamaktadır. Maddi dünyayı sadece ?bakın görün gücümü anlayın? gibisinden kullanır. ?Araştırın, öğrenin beni bulacaksınız? gibisinden söylemlerle doludur.

 

Zira:

Zira Kur?an, dini ve dünyevi bilgi arasında açık bir ayrım yapmak yerine, bilginin bütün çeşitlerine değer atfeder ve bütün olguları, dünyanın nihai kaynağını gösteren işaretler olarak takdim eder. Dağ, taş, canlıların yaratılışı ve bunlardaki güzelliklere dikkat çeken Kur?an, bu görüngüler dünyasının arkasında reel olanı[13] ve görünenin arkasındaki görünmeyen saklı anlamı keşfetmeye çağırır.

 

Yani bunlar hakkında bilgi vermek yerine ?bunların güzelliklerini keşfedin ve bana yakınlaşın? der..

 

Kur?an epistemolojisinde görünenle görünmeyen, fiziksel olanla metafizik olan birbiriyle kucaklaşır.

 

Hayır, kKucaklaşmadığı çok açıktır. Dediğim gibi sadece kucaklaştırılmaya çalışılır. Ancak bu iki ayrı dünya kucaklaşamaz. Bilgimiz bunu göstermekte ama inançlar tersine inanmaktadır ölüm korkusunun verdiği endişe ile. Maddi dünyanın ötesinde maddi dünyayla maneviyatın kucaklaşacağını kabul eder, varsayar...

 

 

Hiçbir dünya görüşü, Kur?anın verdiği kadar, bilginin peşinden koşmayı bireysel ve toplumsal yükümlülük kılıp, araştırmaya, incelemeye, akletmeye ve düşünmeye ibadet olarak aynı ahlaki ve dini anlamı vermez.

 

Bunu şöyle düzeltelim mi?

?Hiçbir dinsel öğreti, bilginin peşinden koşmayı, edinilen bilginin kendine tehdit oluşturmaması kaydıyla yükümlü kılar? Çünkü bazı bilgiler vardır ki dini öğretilere ters düşer. Ve nedense, o dinsel öğretiye inanan insanlar tarafından bir tehdit unsuru olarak görülür ve yok edilmeye çalışılır. İyi bilirsiniz siz bunu?

 

?Hâlbuki onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz, hakikat bakımından hiçbir şey ifade etmez?.[23] Bir takım çirkin tutum ve davranış içinde olanların, zanna uymak dışında hiçbir sağlam bilgileri yoktur.[24]

 

Bunu da asıl benim söylemeye hakkım var ama söyleyince kızıyorsunuz :) demeyeceğim bir daha?

 

Öyleyse herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak için söz söyleyenlerin bu tutumları herhangi bir bilimsel anlam taşımamaktadır.

 

Evet gerçekten çok iyi bir yaklaşım. Ama sormak istiyorum: delile dayandığında ne olur? Dur cevabı biliyorum: Deliller yalan olur veya delilleri de O yaratmıştır?

 

Öyleyse Kur?an perspektifinde, bilgiyi arama ve bilmediğini bir bilene sorma bir erdem olarak takdim edilmektedir

 

Keşke Kuran?a inananlar da böyle düşünse ve bilime birazcık güvenebilseler. Bilimi bir tehdit olarak görmese değil mi?

Ama her ne hikmetse bilim her zaman bir tehdit olarak görülmüştür. Bugünlerde arkadaşların ağzndan düşmeyen laflardan biridir: "bilimsel maske"

 

Yukarıdaki son alıntıdan hemen sonra gelen şu cümle bence büyük bir çelişki:

 

Gerçekliğin ne olduğunu bilmeyen, buna rağmen bilgisizce tartışanların ve Allah?a karşı düşmanca tutum takınanların içine düştükleri çelişkili durumu zikreden Kur?an,[39] bilen ve bilgiye dayalı iş ve tutum geliştiren insanları ise övmektedir.

 

Ama her ne hikmetse, bilgiyi arayan bize hep sövüyorlar? Dedim ya bulgularımız bir tehdit unsuru oluşturuyor sanırım. Bizim öyle bir derdimiz olmadığı halde nedense bu savaşın içine sokuyorlar bizi de?

 

Çünkü Allah?ın kendi hakikatlerini anlatmak için evrene koyduğu göstergeleri ve örnekleri ancak bilenler anlayabilirler

 

Biz de o göstergeler üzerinde çalışıyoruz ve biliyoruz ama gerçekten sizi anlayamıyoruz? Polemik yaratmak için söylemiyorum. Bulduğumuz bazı veriler neden dini öğretilerle (sadece İslam?la değil) çatışmakta? Bu sıkıntı nereden çıkmakta?

 

Şöyle düşünün. Bilime inanıp dini öğretileri reddeden insanların çıkarları ne olabilir ki? Kaybedecek bir şey yok deyip inanmak varken delimi bu insanlar? Kafaları hiç mi çalışmıyor? Elde ettikleri bir kazanç yokken ve bunlar deli değilken neden cehennemde yanmayı göze alsınlar ki? Bu açıdan bir sıkıntı yokken neden inanan insanların büyük sıkıntıları var? Neyse konuyu dağıtmayalım?

 

Zira Yüce Allah, yalnızca bilen bir toplum için ayetleri geniş geniş açıklamaktadır

İşte burasını hiç anlamam. Açık olan nedir biri bana anlatsın. Bunu birazdan tartışacağız.

 

 

Ancak Kur?an?a göre gerçeklik kategoriktir; olgular birer alt gerçekliktirler ve nihai gerçeklik değillerdir. Nihai gerçeklik Tanrı?nın kendisidir, nihai gerçekliğe ilişkin beşeri bilgi mümkün olmakla birlikte mutlak değildir

 

Boşa uğraşıyoruz yani?

 

?Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler?.[49] Kur?an şunu da ilave eder: ?Onlar ancak zanna uyarlar?.[50] Başka bir anlatımla, halk yalnızca ?görüş? sahibi olup, uygun anlamıyla ?bilgi? sahibi değildirler. Allah bilir, insanlar ise bilmezler.[

 

Dedim ya boşa uğraşıyoruz.

 

Kur?an?da bilgi hem Tanrı?ya hem de insana atfedilmektedir

 

Bak şimdi! Ne diyorduk ne diyoruz şimdi?

 

 

Bunun da ötesinde Kur?an, araştırma ve soruşturma yerine, sorgulayıcı ve yaratıcı bir düşüncenin kaybı anlamına gelen, taklidi, çoğunluğun görüşüne tabi olmayı[65] ve aklın duyuların güdümüne verilmesini yasaklar.[66]

 

Benim de tek suçum sorgulamak biliyormusunuz? Bilimi ve diğer öğretileri sorguladığım için benden kötüsü olmadı? Halbuki bunu Kuran emrediyormuş?

 

Kur?an pek çok ayette ise doğrudan doğruya, bakma, müşahede ve görmenin bilme eylemindeki fonksiyonuna atıfta bulunur.[78] Olgulara bakıp onlardan sonuç çıkarmayı özendirir.[79] Devenin yaratılışına, göğün yükseltilişine ve dağların nasıl dikildiğine veya yeryüzünün nasıl döşendiğine bakmayı ve onlardan bilgiye ulaşmayı tavsiye eder.[80]

 

Evet, tavsiye eder. Öğrenin der. Araştırın der.

 

Benim buraya kadar anladığım şey, Kuran derki: Bilim yapın! Yapamıyorsanız takip edin!

 

 

Gelelim Kuran bilgi kaynağımıdır?

Sayısız bilgi kaynağı vardır, Kur'an bunlardan sadece bir tanesidir.

 

Hayır değildir. Yukarıdaki makaleden de gördüğümüz ve öğrendiğimiz gibi Kuran bir bilgi kaynağı değildir. Bir rehberdir. İnsanların yaşayışlarını düzenlemeyi amaçlar. Bilgiyi araştırın öğrenin ama metafizik dünyadan da kopmayın diyen bir rehberdir, sayıon Demirefe?nin de dediği gibi:

 

Kur'an bir bilgi kaynağı değildir ki ona göre bilginin kaynağından söz edilsin? Kur'anda hiç bir geçerli ve insanlık kültürüne katkı yapacak bilgi yoktur. Ne bilinmemiş bir şeyi açığa çıkarmış, ne yeni bir tez getirmiştir. Tamamen eski söylencelerin derlenmesiyle ve bunların bıktırıcı şekilde tekrarına dayanan bir söylem ortaya koymuştur.

 

 

Şimdi, sayın Sarıgöl bir sürü ayet yazmış. Konuyla bir ilgi kuramadım ama bir ricam olacak. Öğütler ya da tehditler dışında Kuran?ın öğrettiği bilimsel bir olguyu, her hangi bir metni bize iletebilir mi?

 

Daha önceki tartışmalarda eleştirdiğim bazı noktalar vardı. Birileri kalkıp suçsuz günahsız ayetleri yorumlamaya çalışıyor ve bilginin orda saklı olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Ama bilgisizlikten olsa gerek ayetleri de rezil ediyor Kuran?ı da. Bana sorarsanız o ayetler 1400 sene öncesinin bilgi birikimini yansıtabilir. Bugüne dair ise ancak tahminlerde bulunabilir.

 

Bakın nasıl rezil edilir:

 

?... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için

(çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik...?

 

(Hadid Suresi, 25)

 

Ayette, demir için özel olarak kullanılan "indirme" kelimesi, mecazi olarak insanların hizmetine verilme anlamında düşünülebilir. Fakat kelimenin, "gökten fiziksel olarak indirme" şeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir.

Çünkü modern astronomik bulgular, Dünyamız'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.

 

 

Sonuç olarak Kuran bir bilgi kitabı değildir. İnançlarla ilgili bir rehberdir. Zorlama yorumlarla Kuran?ın bilgi rehberi olduğunu savunanlar onu ***** etmektedir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sonuç olarak Kuran bir bilgi kitabı değildir. İnançlarla ilgili bir rehberdir. Zorlama yorumlarla Kuran?ın bilgi rehberi olduğunu savunanlar onu ***** etmektedir?

 

Kur'an bir bilgi kaynağıdır, tarihsel dönemi hakkında bilgiler verir,

 

Kur'an bilimsel bilgiler verir

 

Kur'an müslümanlara ışık tutacak bilgiler verir

 

Kuran milyonlarca bilgi kaynağından sadece bir tanesidir

 

Tartışılması gereken bu bilgilerin doğruluğudur, örneğin "demir" hakkında bilgi veriyorsa, bunun doğruluğu, yanlışlığı yada anlamı tartışılabilir. Örneğin müminlerin nasıl giyinecekleri kuşanacakları hakkında bilgiler veriyorsa bu tartışılabilir

 

Sonuç olarak, Kur'an doğru yada yanlışlığı tartışılabilecek bir bilgi kitabıdır, diğer bir çok kaynak gibi.

 

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kur'an bir bilgi kaynağıdır, tarihsel dönemi hakkında bilgiler verir,

Kur'an bilimsel bilgiler verir

Kur'an müslümanlara ışık tutacak bilgiler verir

Kuran milyonlarca bilgi kaynağından sadece bir tanesidir

Tartışılması gereken bu bilgilerin doğruluğudur, örneğin "demir" hakkında bilgi veriyorsa, bunun doğruluğu, yanlışlığı yada anlamı tartışılabilir. Örneğin müminlerin nasıl giyinecekleri kuşanacakları hakkında bilgiler veriyorsa bu tartışılabilir

Sonuç olarak, Kur'an doğru yada yanlışlığı tartışılabilecek bir bilgi kitabıdır, diğer bir çok kaynak gibi.

saygılar

 

Sayın Tarafsız,

Kutsal olduğuna inanılan bir kitap yanlış bilgi veriyorsa zaten onu bilgi kaynağı olarak görmek yanlış olur. Geriye kalan ise ölüme olan yolculuktaki, metafizik olaylarla ilgili rehberliğidir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili 4mevsim. İyi sayılabilecek bir yayını buraya aktarmışsın teşekkürler.

Bu anladığım kadarıyla bu bir makale. Ama birkaç eleştirim olacak. Yayınlarda dikkat edilmesi gereken şeylerden birisi içerisinde tekrar olmamasıdır. Ama makaleyi objektif olarak tekrar okursan 4/5 inin tekrardan ibaret olacağını göreceksin.

 

Bunu dışında:

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

Hiçbir dünya görüşü, Kur’anın verdiği kadar, bilginin peşinden koşmayı bireysel ve toplumsal yükümlülük kılıp, araştırmaya, incelemeye, akletmeye ve düşünmeye ibadet olarak aynı ahlaki ve dini anlamı vermez.

 

 

Bunu şöyle düzeltelim mi?

“Hiçbir dinsel öğreti, bilginin peşinden koşmayı, edinilen bilginin kendine tehdit oluşturmaması kaydıyla yükümlü kılar” Çünkü bazı bilgiler vardır ki dini öğretilere ters düşer. Ve nedense, o dinsel öğretiye inanan insanlar tarafından bir tehdit unsuru olarak görülür ve yok edilmeye çalışılır. İyi bilirsiniz siz bunu…

 

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

“Hâlbuki onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz, hakikat bakımından hiçbir şey ifade etmez”.[23] Bir takım çirkin tutum ve davranış içinde olanların, zanna uymak dışında hiçbir sağlam bilgileri yoktur.[24]

 

 

Bunu da asıl benim söylemeye hakkım var ama söyleyince kızıyorsunuz demeyeceğim bir daha…

 

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

Öyleyse herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak için söz söyleyenlerin bu tutumları herhangi bir bilimsel anlam taşımamaktadır.

 

 

Evet gerçekten çok iyi bir yaklaşım. Ama sormak istiyorum: delile dayandığında ne olur? Dur cevabı biliyorum: Deliller yalan olur veya delilleri de O yaratmıştır…

 

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

Öyleyse Kur’an perspektifinde, bilgiyi arama ve bilmediğini bir bilene sorma bir erdem olarak takdim edilmektedir

 

 

Keşke Kuran’a inananlar da böyle düşünse ve bilime birazcık güvenebilseler. Bilimi bir tehdit olarak görmese değil mi?

Ama her ne hikmetse bilim her zaman bir tehdit olarak görülmüştür. Bugünlerde arkadaşların ağzndan düşmeyen laflardan biridir: "bilimsel maske"

 

Yukarıdaki son alıntıdan hemen sonra gelen şu cümle bence büyük bir çelişki:

 

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

Gerçekliğin ne olduğunu bilmeyen, buna rağmen bilgisizce tartışanların ve Allah’a karşı düşmanca tutum takınanların içine düştükleri çelişkili durumu zikreden Kur’an,[39] bilen ve bilgiye dayalı iş ve tutum geliştiren insanları ise övmektedir.

 

 

Ama her ne hikmetse, bilgiyi arayan bize hep sövüyorlar… Dedim ya bulgularımız bir tehdit unsuru oluşturuyor sanırım. Bizim öyle bir derdimiz olmadığı halde nedense bu savaşın içine sokuyorlar bizi de…

 

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

Çünkü Allah’ın kendi hakikatlerini anlatmak için evrene koyduğu göstergeleri ve örnekleri ancak bilenler anlayabilirler

 

 

Biz de o göstergeler üzerinde çalışıyoruz ve biliyoruz ama gerçekten sizi anlayamıyoruz… Polemik yaratmak için söylemiyorum. Bulduğumuz bazı veriler neden dini öğretilerle (sadece İslam’la değil) çatışmakta? Bu sıkıntı nereden çıkmakta?

 

Şöyle düşünün. Bilime inanıp dini öğretileri reddeden insanların çıkarları ne olabilir ki? Kaybedecek bir şey yok deyip inanmak varken delimi bu insanlar? Kafaları hiç mi çalışmıyor? Elde ettikleri bir kazanç yokken ve bunlar deli değilken neden cehennemde yanmayı göze alsınlar ki? Bu açıdan bir sıkıntı yokken neden inanan insanların büyük sıkıntıları var? Neyse konuyu dağıtmayalım…

 

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

Zira Yüce Allah, yalnızca bilen bir toplum için ayetleri geniş geniş açıklamaktadır

 

İşte burasını hiç anlamam. Açık olan nedir biri bana anlatsın. Bunu birazdan tartışacağız.

 

 

 

ALINTI(4mevsim @ Nov 14 2007, 10:44 PM)

Ancak Kur’an’a göre gerçeklik kategoriktir; olgular birer alt gerçekliktirler ve nihai gerçeklik değillerdir. Nihai gerçeklik Tanrı’nın kendisidir, nihai gerçekliğe ilişkin beşeri bilgi mümkün olmakla birlikte mutlak değildir

 

 

Boşa uğraşıyoruz yani…

 

----------------

 

Sevgili yersoy, bütün bu okuduklarımdan benim anladığım bir şey var... Kuran'ın bilgi dediği şey, bizim bu günkü bilgiden/bilimden anladığımız şey değil galiba. Bahsedilen bilgi daha çok; insan evrene konulan gösterge ve örnekleri görüp, duyup, koklayıp iman etsin ve Allah'ın yüceliğine inansın bilgisi. Bu bilgiye inanmayanların sonuda belli zaten.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Tarafsız,

Kutsal olduğuna inanılan bir kitap yanlış bilgi veriyorsa zaten onu bilgi kaynağı olarak görmek yanlış olur. Geriye kalan ise ölüme olan yolculuktaki, metafizik olaylarla ilgili rehberliğidir...

 

Yanlış bilgilerde veriyor olabilir, doğru bilgilerde veriyor olabilir, sonuç olarak bir bilgi kaynağıdır.

 

Tamamen baştan sona yanlış bilgiler veriyor diyemeyiz, baştan sona doğru bilgilerde veriyor diyemeyiz

 

Diyelimki (örnek olarak), eski bir tıp kitabı okuduğudumuzda, ıspanağın güçlendirici bir yararı olduğu bilgisini alırsak, yeni bir tıp kitabı aldığımızda ıspanağın güçlendirici bir yararı olmadığı bilgisini alırsak, eski kitabın bir bilgi kaynağı olmadığını iddia edemeyiz. Tarihsel süreçte değişen bir çok şey olabilir, buradan aldığımız bilgi, eskiden ıspanağın güçlendirici bir bitki olduğunun sanılması bilgisidir.

 

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşlar yorumlarınız için hepinize teşekkürler...gerçekten herbir yorum ufkumu biraz daha genişletiyor....

şunu daha iyi görüyorum ki bizim için gerçeklik sonsuz ve kuşatılamayacak geniş açılımda....somut elle tutup gözle görebileceğimiz işte gerçek eni boyu ağırlığı rengi kokusu olan paket yapıp eve götürebileceğimiz bir şey değil....

insanlık tarihi kadar eski ve tarihin sonuna kadar yenilenen bir arayışın ifadesi....bu arayışta hertür bilgi bize kılavuzluk yapacak...

yani gerçeklik ve bilgi birbirinden ayrı şeyler....bilgiyi yegane gerçekmiş gibi algıladığımızda gerçekliği sınırlamış oluyoruz...oysa bu gün bildiklerimizi geçmiştekiler bilmiyordu...ve gelecek bizim şu an bilemediğimiz nice bilgilere gebe....bilim insanın gerçeklik arayışına hizmet etmekten öte bir şey değildir....

 

kuran bilgi kitabı mı bilim kitabı mı tartışmasından şunu çıkarıyorum....bana göre asla bilim kitabı değildir....sabit bilgiler vermez...her asrın bilgi birikimi farklı olacaktır ...mesela geçmişte biz atomu ortada çekirdek ve etrafında dönen elektronlar vs tıpkı gezegen sistemi gibi hayal ederken bu gün sicim teorisi gelişiyor...

bilgi kitabı mı eğer bilgiyi hikmet olarak alırsak evet...gerçeğe ulaşmada sayın yersoyun söylediği gibi rehber olarak görürüz...kuran da zaten kendi kendini tanıtırken başka bir şey söylemez....muttakiler için rehberdir...

kuran bilimsel bilgiler vermez ama bilgiye kaynaklık edebilir...bizim için örnek alglamalar sunabilir...insana ve toplumsal yaşama dair bir tarihsel serüvenin değişmez aktörleriyle ilgili ipuçları verebilir...

sonuçta herşeyin merkezinde insan var....yanlışıyla doğrusuyla insan profili var kuranda...aryışını kendi gerçekleştirecek...bilgiye ulaşmak için kendi çabalayacak...ama ne bilirsek bilelim son tahlilde benim de hayat felsefem olan ulaştığımız bilgilerle nasıl bir insan olmayı başarabileceğimizin değerlendirilmesidir aslolan ...hem kendimiz açısından...hem toplum açısından....hem de bana göre yaradan açısından....

varolan herşey hayata birşeyler katmak için birvar oluş sebebi taşır....kuranda ey rabbimiz sen hiçbirşeyi boşyere yaratmadın der insan...ben hala arıyorum kendi katkımın ne olabileceğini....belki bir topluma hizmet...belki çok iyi bir evlat yetiştirmek...belki de tanıdığım ya da henüz tanışmamış olduğum tek bir insanın hayatına bir ışık olabilmek...belki de sayın demirefenin hep gönderme yaptığı hansel ve gratel hikayesindeki gibi saklanmış tek bir kırıntıyı bulup diğerlerine teslim etmek.....bilmiyorum....amacım yapabileceğim en fazla katkıyı yapabilmek ve elimden geldiğince kendimi geliştirmek...

 

selamlar....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanlış bilgilerde veriyor olabilir, doğru bilgilerde veriyor olabilir, sonuç olarak bir bilgi kaynağıdır.

Tamamen baştan sona yanlış bilgiler veriyor diyemeyiz, baştan sona doğru bilgilerde veriyor diyemeyiz

Diyelimki (örnek olarak), eski bir tıp kitabı okuduğudumuzda, ıspanağın güçlendirici bir yararı olduğu bilgisini alırsak, yeni bir tıp kitabı aldığımızda ıspanağın güçlendirici bir yararı olmadığı bilgisini alırsak, eski kitabın bir bilgi kaynağı olmadığını iddia edemeyiz. Tarihsel süreçte değişen bir çok şey olabilir, buradan aldığımız bilgi, eskiden ıspanağın güçlendirici bir bitki olduğunun sanılması bilgisidir.

 

Bu açıdan doğru söylüyorsun sayın Tarafsız...

Kabul, Kuran bir bilgi kaynağıdır... :)

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yanlış ve doğru diye kullandığınız nihayetinde sizin subjektif görüşlerinizdir. sizin ne yanlış, ve ne de doğru demeniz onu yanlış veye doğru yapmayacaktır... bu gerçekte bütün bilgiiler için öyledir...

doğruluk dediğiniz şey zaten o bilginin özünde vardır, onun gerçekliğini zaman ve olaylar ortaya çıkarır... bilginin kaynağı iki türlüdür... birincisi, ilahidir, ikincisi dünyevidir... insanın ve insanın fonksiyonlarının ürettiği bilgiye ben dünya merkezli veya dünya kaynaklı bilgi bilgi diyorum k,; bu bilginin üretilmesinde insan aklı, zekası, kaabiliyeti ve tecrübesi esas olmakla birlikte, bazen de ilahi bilgiinin yol göstericiliği de söz konusu olmuş olabilir... gerçi bu bir çok alanlarda ''aaaa bak bu da kuran da varmı'' tembelliği olarak görülebilir... ancak, ahlaki değerler ve insanların tanrı-doğa-toplum üçlemindeki inanış değerlerine ait bilginin kaynağı kesinlikle ilahidir....

elbette, tanrı herşeyi bir ölçü ve denge üzerine yarattmıştır... dolayısıyla, insanoğlu bütün varlık alemindeki gerçeklikleri kendi aklı ve yetenekleri doğrultusunda araştıracak, bilgisini geliştirecek, yeni yeni bulgular elde edecektir. bilim de yapacaktır. bilimsel bilgi de üretecektir.

evrenin sırrını keşfetmek için her yolu deneyecek ve bunun bilgisine ulaşacaktır, bir zaman ...yeryüzünde bilinmeyen kalmayacak belki de zamanın birinde... bu bilgi bizim dünyayı yaşanılabilir bir dünya ve yaşanılabilir bir hayat kurabilmemiz için önemlidir...

ilahi bilgi ise, bu yaşamın gayesini, anlamını ve özünü belirler... tabiri caizse, insanoğlu bilgiyi üretip, onu hayatında kullanılabilir medeniyet tarzı haline sokarken, ilahi bilgi de onun içini doldurup, ona anlam ve değer katmaktadır... örneğin, insanoğlu bilgi sayesinde zenginliği ve teknolojiyi elde ederken;

ilahi bilgi de ona, yaşama saygıyı, paylaşmayı ve zayıfları korumayı öğütleyip öngörerek, kalbin tatmin olmasını, kardeşlik duygularının yeşermesini sağlamaktadır... zenginliğin iktidar vesilesi olmamasını, malların dayatma ve baskı unsuru olmamasını istamaktadir... zenginlik kavramına, paylaşım kavramı giydiririp onu anlamlı hale getirmektedir...

kuran bilgi kaynağımıdır ? şeklindeki bir soru tartışma götürmeyecek kadar abestir... çünkü birileri ondan bilgi edindiğini söylüyorsa, diğerlerinin ona saygı göstermesi gerekir... tıpkı akıl bilgi kaynağımıdır ? diye tartışılamayacağı gibi....

şimdi burada ince bir çizgi olduğunu görüyorum... peki insan aklının ürettiği bilgi, ilahi bilgi ile çakışıyorsa, birbiriyle tezat düşerse, durum ne olacaktır ???

mesala tanrı, zekat verirsek bunun bizim için daha hayırlı olacağını ve aslında malımızın artacağını söylemekte, oysa aklımız bize bunun mümkün olmadığını iddia etmekte olduğunu yaşarsak ne olacak ???

burada ilahi bilgi ile aklın çatışmasında, aklın tercihi, yani aklı itibari bilgi kaynağı olarak seçmek sekulerizmi doğurmakta, ilahi bilgye itibar etmekse, inanç kavramı çerçevesinde mütalaa edilmektedir, kanaatimce...

ilahi bilgiyi, bilgi kaynağı kabul etmeyenler ise bu her iki durumun dışında kalmaktadırlar ki, bu onların kişisel tercihidir... ama onlara tavsiyem şu olur, ufak bir test yapsınlar, ilahi bilgiyi kullanmadan, kaç gün yaşamlarını sürdürebilirler merak ediyorum... hani bir arkadaş demiş ya,, hiç bir bilgi vermiyor diye... kutsal kitapları kullanmadan ne kadar bilgiye sahibiz ki ?

hayat 2 ile 3 ü toplamak mıdır ? ya da levha tektoniği midir ? ya da uzay araştırmaları mıdır ? demir inse ne olur- çıksa ne olur ? otobüsler yerine, helikopterleriniz, kurşun yerine ışın tabancalarınız olsa ne olur ? insanları mutlu etmeye yetecek mi bu bilgiler ? Amaçsız ve anlamsız bilgi, evreni çözse ne olacak ?

İLİM İLİM BİLMEKTİR,

İLİM KENDİN BİLMEKTİR,

bilgi, hakikate açılan kapılara götürmezse, bilgi bizi gerçekliğe taşımazsa, bilmek bizi mutlu etmeyecekse, neye yarar ???

bütün hukuk kurallarının temelinde ilahi bilgi vardır...

bütün tarihi olaylarının temelinde ilahi bilgi vardır...

bütün, ahlaki değerlerin oluşumunda ilahi bilgi vardır...

bütün sosyal, siyasal ve ekonımik gelişmelerin temelinde ilahi bilgi vardır...

insanlığın değerler hiyerarşisinde en yüksek değerlerin oluşumunda ilahi bilgi vardır...

burada şunu ifade etmem gerekiyor ki, bilimsel bilginin veya daha geniş anlamıyla dünyevi bilginin oluşumunda, insan aklı etkindir ve fakat burada müslim gayri müslim diye bir ayırıma gitmek doğru olmayacaktır...bilgi insanlığın ortak malıdır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sözlerinin güzelliğinden bu kadar çok yıldız yedi bu sureler herhalde...

 

Son zamanlarda okuduğum, az ve öz yorumlardan biriydi. Çok teşekkürler Sevgili muki. :clover:

 

Yanlış bilgilerde veriyor olabilir, doğru bilgilerde veriyor olabilir, sonuç olarak bir bilgi kaynağıdır.

 

Tamamen baştan sona yanlış bilgiler veriyor diyemeyiz, baştan sona doğru bilgilerde veriyor diyemeyiz

 

Diyelimki (örnek olarak), eski bir tıp kitabı okuduğudumuzda, ıspanağın güçlendirici bir yararı olduğu bilgisini alırsak, yeni bir tıp kitabı aldığımızda ıspanağın güçlendirici bir yararı olmadığı bilgisini alırsak, eski kitabın bir bilgi kaynağı olmadığını iddia edemeyiz. Tarihsel süreçte değişen bir çok şey olabilir, buradan aldığımız bilgi, eskiden ıspanağın güçlendirici bir bitki olduğunun sanılması bilgisidir.

 

Sevgili dostum TARAFSIZ, tekrara foruma yazmaya başlamana sevindim. Özledim senin yazılarını. :clover:

 

Saygılar, sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kur'an bir bilgi kaynağı değildir ki ona göre bilginin kaynağından söz edilsin? Kur'anda hiç bir geçerli ve insanlık kültürüne katkı yapacak bilgi yoktur. Ne bilinmemiş bir şeyi açığa çıkarmış, ne yeni bir tez getirmiştir. Tamamen eski söylencelerin derlenmesiyle ve bunların bıktırıcı şekilde tekrarına dayanan bir söylem ortaya koymuştur.

 

Ancak bir tarihi belge olarak büyük değeri vardır. Bir dinsel oluşumun ve düşünümün izlerini onda görebiliyoruz. Kur'an ile tarihsel söylenceler kayda geçmiştir. Oldukça da iyi korunmuştur. Bu bakımdan insanlığın dini serüven ve düşünümünün bir belleği gibidir.

 

Brain'in söylediği gibi çıkarım yapmasını ve dezenfektan etkileri ayıklamasını bilene büyük bir tarihi kaynaktır. Hadis verileriyle de desteklendiğinde oldukça önemli tarihsel çıkarımlara kaynaklık edebiliyor...

 

Bilgi ve varlık düzeyleri, bu düzeylerin ontolojik yapısı ve bu yapının bize sunduğu enfûsi ve afaki imkanlar açısından bakıldığında, Tevhid inancının bizi çağırdığı "Allah merkezli bir alem tasavvuru" yerine, tarihsellik mantıki sonuçları itibariyle ve kaçınılmaz olarak "insan merkezli bir dünya görüşü"ne davet etmektedir.

.

.

.

 

Belki bilgilerimiz değil, ama genel anlamında bilgiyi (el-ilm) izafi olmaktan çıkarmanın yolu, onun kültürel ve tarihsel olmayan boyutuna işaret etmekten geçer. Mutlak rölativizme düşmeden şu denebilir; Hakikat'in özü ve çıplak doğası açısından varlıkta mutlaklık, Hakikatin bize dönük yüzü ve tezahürleri açısından bir rölativizm vardır. Çünkü Allah'ın ilmi mutlaktır ve bize bu varlık düzeyinde verilen bilgiler sınırlı, sonlu ve görecelidir. Tarihsellik, Allah'ın ilminin bir ihsanı olan Kur'an'ı tarihsel bir bağlama oturtarak, O'nu da beşerin bilgisi gibi sonlu, sınırlı ve göreceli kılar; bizim bilgilerimizi değil, bunların yanında Kur'an'ın iç hakikatlerini de göreceliğin sınırlarına dahil etmek ister. Oysa ki hiç şüphesiz Kur'an, Hakikat gibi tarihsel değildir; çünkü o Hakikat'in Bilgisidir, Eğer Kur'an nihai ve bizi Hakikat'in iç yüzüne yönelten rehberliği, her durumda izafileştirilecekse, bu durumda insan için kesin, genel geçer hiçbir bilgi ve norm da olmayacaktır. Böylesine rölativ bir dünyada herşey mümkündür, Feyerabend'in dediği gibi "ne olsa gider"; bu da dinin flulaşması, postmodern bir dünyada amorflaşması demektir. Böyle bir dinin kime faydası olabilir ki!

değilmi.

 

 

Rahman ve Rahim olan ALLAH adıyla.

“O gökleri ve yeri yoktan var edendir...„

(En'am Suresi, 101)

“KUR’AN” bilginin kaynağıdır “HAKTAN” geldiği için ve teorik masallar gibi olasılıklar üzerine söz söylemez direk gerçeği söyler

O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer,

birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi

sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?„

(Enbiya Suresi, 30)

Dolayısı ile tez veya, anti tez değil hakikati söyler bundan dolayıdırki (inançsızlar) her zaman aynı şeyi söyler dururlar bunlar (eskilerin söylencesidir) derler fakat şunu söyleyemezler “KAİNAT VE İNSAN NASIL YARATILMIŞTIR” dayandıkları tek şey “TESADÜFTÜR” iyide tesadüfün bile meydana gelmesi için bir ilk “NEDEN’İ” olması gerekir ve “KUR’AN” bilginin kaynağı olduğunu yanlız

“Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.„

(Alak Suresi, 1-3)

Ayeti ile ispat eder. Gerisi teferruattır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili dostum TARAFSIZ, tekrara foruma yazmaya başlamana sevindim. Özledim senin yazılarını. :clover:

 

Saygılar, sevgiler.

 

BrainSlapper, bendende saygılar, sevgiler.

 

Rahman ve Rahim olan ALLAH adıyla.

“O gökleri ve yeri yoktan var edendir...„

(En'am Suresi, 101)

“KUR’AN” bilginin kaynağıdır “HAKTAN” geldiği için ve teorik masallar gibi olasılıklar üzerine söz söylemez direk gerçeği söyler

O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer,

birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi

sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?„

(Enbiya Suresi, 30)

Dolayısı ile tez veya, anti tez değil hakikati söyler bundan dolayıdırki (inançsızlar) her zaman aynı şeyi söyler dururlar bunlar (eskilerin söylencesidir) derler fakat şunu söyleyemezler “KAİNAT VE İNSAN NASIL YARATILMIŞTIR” dayandıkları tek şey “TESADÜFTÜR” iyide tesadüfün bile meydana gelmesi için bir ilk “NEDEN’İ” olması gerekir ve “KUR’AN” bilginin kaynağı olduğunu yanlız

“Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.„

(Alak Suresi, 1-3)

Ayeti ile ispat eder. Gerisi teferruattır.

 

Sarıgöl, Kur'an bir bilgi kaynağıdır orası tamamda, bilimsel olarak gerçek bilgiyi verir, bilimsel kaynak olarak değerlendirebiliriz diye birşey olamaz. Bu tamamen o dönemde yaşanan doğru yada yanlış, bilimsel görüşlerin yansımasıdır. Bilgiyi bu konuda alabiliyoruz.

 

Kur'ân ne diyorsa gerçek o, diye düşünmek ancak inanarak olur, gerçeği yansıtmaz.

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BrainSlapper, bendende saygılar, sevgiler.

 

 

 

Sarıgöl, Kur'an bir bilgi kaynağıdır orası tamamda, bilimsel olarak gerçek bilgiyi verir, bilimsel kaynak olarak değerlendirebiliriz diye birşey olamaz. Bu tamamen o dönemde yaşanan doğru yada yanlış, bilimsel görüşlerin yansımasıdır. Bilgiyi bu konuda alabiliyoruz.

 

Kur'ân ne diyorsa gerçek o, diye düşünmek ancak inanarak olur, gerçeği yansıtmaz.

 

saygılar

 

'TARAFSIZ'

Bilim ne diyor kainatın,insanın,aklın hakkında...

KUR'AN; İnkar edenler Evren(Gökler) ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?

 

Enbiya Suresi 30.Ayet.

DER.

 

Modern bilim ne der.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

şunu daha iyi görüyorum ki bizim için gerçeklik sonsuz ve kuşatılamayacak geniş açılımda....somut elle tutup gözle görebileceğimiz işte gerçek eni boyu ağırlığı rengi kokusu olan paket yapıp eve götürebileceğimiz bir şey değil....

 

4mevsim, süpersin. Tebrikler. "İşte budur" diyeceğim, başka sözüm yok...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'TARAFSIZ'

Bilim ne diyor kainatın,insanın,aklın hakkında...

KUR'AN; İnkar edenler Evren(Gökler) ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?

 

Enbiya Suresi 30.Ayet.

DER.

 

Modern bilim ne der.

 

 

1. Ayet mantıksız, inkar edenler ve etmeyenler yerler ve göklerin bitişik iken ayrıldığını ve her canlının sudan yaratıldığını göremezler ! çarpıtılmak istenen bir tefsir olduğu için böyle anlamsız olduğunu düşünüyorum.

 

2. Her canlının sudan yaratıldığı konusunda bir kanıt yok

 

3. Başlangıçta yerler ve gökler bitişik olamaz, yerler ve gökler şu an bitişikler, yerden sonra gökyüzü var !

 

4. Big-bang doğru (kanıtlanmış) değil !

 

5. Big-bang teorisinde yerler ve göklerin bitişikliği söz konusu değil, çünkü bir enerji sıkışması söz konusu, ne yer var ne de gök (sonsuz boşluk hariç, onun başlangıcı bile olamaz) !

 

6. Kur'an bilim kitabı değildir ya da bilimsel bilgi yoktur diyenlere hep karşı çıkmışımdır, Kur'an'da bir çok bilimsel bilgi verilmeye çalışılmıştır, doğruluğu yanlışlığı buradada görüldüğü gibi tartışılmaktadır.

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.