Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hz Muhammed hakkındaki iddialar


Misafir 4mevsim

Önerilen İletiler

Basit soruyorum. 7, yy da arabistanda sara hastalığının bilinmediğine ve teşhis edilmediğine dair bir bilgi, bir dayanak bir kaynak var mı ? Hipokrat'tan 900 yıl sonra yani. Hipokrat'tan 900 yıl sonra iletişim az diye arabistandakiler bu hastalığı bilmeyecek yani. Hemde dünyanın en ünlü hastalıklarından birisini. Yanlış varsayım olan budur. 900 yıl.

 

Sara hastalığının bilindiğine, teşhis edildiğine ve hastanın hasta olduğunun, hastanın yakınları tarafından kabul edildiğine dair bir bilgi var mı?

 

21. yüzyılda bile geri toplumlar, "deli damgası" yiyecek diye, hastalığı reddetme eğilimi içindeyken, 7. yüzyıldaki insanların çok erdemli düşündüklerini mi sanıyorsun?

 

Ya gerçekten bilgi çok önemli. Hz Muhammed'i gençliğinde yetişkinliğinde. Mekke'de çobanlık yapan sıradan bir ailenin çocuğu falanmı sanıyorsun. Mekkenin en zengin ve soylu ailelerinden Haşimoğulları'ndan gelen bir kişiyi. Hz Muhammed, toplumsal tabakanın, asiller, özgür tebaa, ve kölelerden oluştuğu bir ülkede. Asil bir ailenin çocuğudur. Elbette göz önündedir. Elbette tanınmaktadır. O "çoban" ın bir amcası Mekke'nin en ünlü askeri ve savaşçısı, bir amcası en zenginlerden birisi, dedesi bir asil ailenin en ünlü ismi, akrabaları ise Mekke'nin eğitimli elit tabakasının üyeleri. Hz Muhammed amcası tarafından hayvancılığı öğrenmesi için Zubeyr'in yanına verilmiştir gençliğinde Daha sonra hayvan ticareti mesleği olmuştur.

....

 

Hz Muhammed çocukkende, gençkende Mekke'nin ileri gelen ailelerinden birisinin çocuğuydu. İslamiyeti ilan ettikten sonra ise, Mekke'de haşimoğulları haricindeki ailelerin mücadele verdiği ve yok etmek istediği bir kişiydi. Elbette göz önündeydi. Elbette tanınıyordu.

...

Mekkeliler bu hastalığı bilmiyorlardı. Ondan teşhis etmiş olamazlar. İşte bu son derece mantıksız varsayımdır.

 

En sıradan aileler bile bir kabileye aittiler o dönemde. Muhammed'in Haşimoğlullarından olması, kabilesinin çok tanınan, önde gelen bir aile olduğunu göstermez. Sen daha iyi bilirsin retrospektif/rekonstruktif tarih yazıcılığını.

 

Benim tezimde de (Muhammed'in herkesin gözbebeği bir insan olmadığı) senin tezinde de (onun tanınan bir insan olduğu) varacağımız sonuç, onun hastalığının teşhis edilelememesi veya edilmemesidir.

 

Eğer ailesi sıradan bir aile ise, Muhammed'in çevresinde, onun rahatsızlığını farkeden "Hipokrat'tan haberdar kişiler" bulunması ihtimali çok zordur.

 

Eğer ailesi çok ünlü bir aile ise, o aile hastalığı bilse dahi, sara hastalığının "lanetli" bir hastalık sanıldığı bir devirde, "Haşimoğullarında bir deli varmış" dedirtmemek için, bu hastalığı saklarlar. 21. yüzyılda bile çok az rastladığın "erdemli insanlar" 7. yüzyılın Arabistan'ında cirit atmıyorlardı.

 

*

 

Benim tezim sadece tek bir varsayıma mı dayanıyor?

 

Anlatırlar ki, Mekke'de Kabe'nin tamiri sırasında Hacel-ül Esved'i kimin yerleştireceği ve bu onurun kime ait olacağı konusunda tartışma çıkar.

Bu olay üzerine Muhammed çıkagelir ve "Hah, Muhammed karar versin" derler.

 

Madem, Haşimoğulları ünlü ve önemli bir aileydi ve taş yerleştirmede onurun kime ait olacağı konusunda bir tartışma vardı, neden diğer aileler Haşimoğullarından birinin bu kararı almasına izin verdiler ve onuru onlara kaptırmayı neden göze aldılar? Bunun bir açıklaması olmalı.

 

Derler ki Muhammed çok güvenilir bir adamdı, "Emin" idi. (Bu "emin" sıfatının, o zamanlar "çoban" demek olduğunu, karakteri yansıtmadığını, defalarca yazdık.) Başka ailelerde dürüst adam yok muydu? Bütün Mekke'nin itibar gösterdiği Ebul Hakem (Ebu Cehil) dürüstlüğü kousunda ün salmış bir adamdı. Neden ona bırakmadılar bu kararı?

 

Peki Mekke'nin ileri gelenleri, neden Hacer-ül Esved'i yerleştirme konusundaki kararı bir Haşimoğlu'na bıraktılar?

 

*****

 

Bunun tek bir açıklaması var: Bunun açıklaması Anadolu'daki bir sözdür.

 

O söz şudur: ******, ne yapsa yeridir.

 

Eğer bu tez size yanlış geliyorsa, Hace-ül Esved'in yerleştirilmesi olayını mantıklı açıklayamazsınız.

 

Eğer müslümanların SANDIKLARI gibi, Muhammed çok güvenilir olduğu için karar ona bırakıldı derseniz, bu kez, bu güvenilir adama, yeni din konusunda neden inanmadılar/güvenmediler sorusunu cevaplayamazsınız.

 

Eğer bu tez size yanlış geliyorsa, Muhammed'e inanan ve inanmayanların neden kabile çizgisi boyunca ayrıldıklarını, neden Haşimoğulları ve diğerleri olarak ayrıldıklarını açıklayamazsınız.

 

Olay, Haşimoğullarının "Akıllıysa da, deliyse de, bizimdir" diye Muhammed'e sahip çıkmalarıyla açıklanabilir.

 

Bu nedenle benim tezimde mantıksız bir taraf yok.

 

Mantıksız olan, bir taraftan bilimsel takıldığını iddia edip, öbür tarftan Muhammed konusundaki inançlar hakkında tek bir soru soramaman, irdeleyememendir.

 

Sara hastalarının tanrıların lanetlediği kişiler olarak etiketlendiği bir çağda. Düşmanları bunu yapmazmıydı?.

 

Yapmışlar zaten, Muhammed'in cinlenmiş olduğunu söylemişler.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 261
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Son bilgilerle konu bence bitmiştir. Tabii bunu söylemekle hükmü kestik, kesin epilepsi teşhisini koyduk demiyorum. Ancak bu olasılığın oldukça yüksek olduğu belli.

 

Yalnız Cyrano, bir yanlışın var ki o da Mekke ticareti İslam öncesi dönemde tüm dünyaya uzanmıyordu. Dünya ticaret yollarının üzerinde bir kent değildi Mekke. Genelde Yemen ile ticareti vardı. Dünya ile entegre olma ve uzak diyarlara açılma İslam sonrası oldu, Endonezya'ya kadar İslam düşüncesi taşındı.

 

Ve boşig, kimse aşağılama amacıyla epilepsi savını ortaya atmadı. Konu, kökende basit olan bir konunun, detayda karmaşaya bürünerek kutsallaşması. Şimdi Muhammed geç yaşta çok evlilik yaptı ve genç karılarını kıskandı ve bu yüzden başörtüsü zorunluluğu koyduysa, bu da bizi 1400 sene sonra etkiliyorsa, bir çift laf etme hakkımız oluyor. Yoksa ölmüş bir insanın ardından konuşmaktan zevk almıyoruz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben kendimi Sayin Brainslapper'in tarafinda buluyorum. Ikinizi de tanimiyorum ama okudugum yazilariniza gelince, hic olmazsa, Brainslapper'in ne dedigi veya ne demek istedigi acik. Ister hem fikirde ol ister olma. Yazilari acikca ifade ediliyor. Diger taraftan, sayin Cyrano, Brainslapper'in dedigi gibi sizin yazilarinizi anlamsiz ve tarafsiz buluyorum. Mantikli dusuncelerinizin bir teorik olup hic bir neticeye ulasmasina kendinize musade etmiyorsunuz. Islami savunuyormusunuz veya savunmuyorsunuz? Neye inaniyorusunuz? Okudugum yazilariniz bunu belli etmiyor. Yalniz, munakasa etmeyi sevdiginiz belli ediyor. Neye inandiginiz, neyi savundugunuz belli olmuyor. (Ornek yazilariniz yukarda ve Bilhassa "Islam ve Siddet" konusunda).

 

*********

 

Saygilar.

 

Şahsen birlerinin beni kendi tarafında bulması için yazmıyorum, tartışmıyorum.

 

İkincisi ne dediğim ve ne demek istediğim yazılarımda son derece açıktır. Yazılarımın hepsi anlattığı şeyi destekleyen örnekler, kendimce dayanak aldığım bilgilerle altı doldurularak yazılır. Oldukçada açıktır genelde anlattığım ve anlatmak istediğim. Zira tartıştığım kişilerde ne anlattığımı veyahutta ne anlatmaya çalıştığımı anlarlar katılırlar yada katılmayıp eleştirirler. Yani tartıştığım kişiler yazdıklarımı anlama problemi yaşamazlar benden kaynaklı.

 

Eğer konu hakkında fikri açıkça ifade etmeyen bir yazımı örnek olarak gösterebilirseniz. Sizinde yazdığınız bu yazı destekli bir yazı olur.

 

Benim yazdıklarıma katılmıyor olmanız. Yazdıklarımı anlamsız veya anlaşılmaz yapmaz.

 

Ancak benim yazdıkarıma katılanlarda, katılmayanlarda ne yazdığımı çok iyi anlar merak etmeyin. Ki özellikle yazarken. Eleştirecek kişilerin parça parça alıntılayıp eleştirebilmelerine olanak sağlayacak şekilde yazarım. Böylece tartışmanın gereksiz yere dağılmayıp, eleştirilen noktada devam etmesini temenni ederim.

 

Yazdıklarım hiçbir zaman teorik kalmaz. Sonunda mutlaka neticeye vardırır. Yargımı söylerim.

 

Ve sıklıkla, ısrarla tartışan kişileri değil, tartışmanın konusuna bağlı kalmayı isterim. Zira tartışma konusu CYRANO olacaksa böyle bir topic var.

 

************

 

Size tavsiyem, Bülent Ecevit'in işçilere tavsiyesi gibidir. Tribünlerden sahaya inmek yani.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yalnız Cyrano, bir yanlışın var ki o da Mekke ticareti İslam öncesi dönemde tüm dünyaya uzanmıyordu. Dünya ticaret yollarının üzerinde bir kent değildi Mekke. Genelde Yemen ile ticareti vardı. Dünya ile entegre olma ve uzak diyarlara açılma İslam sonrası oldu, Endonezya'ya kadar İslam düşüncesi taşındı.

 

Tüm dünyayla ticaret yapıyordu diye bir ifade kullandığımı hatırlamıyorum. Endulus'ten Çine kadar diye bir ifade kullandım sanırım. Mekkeliler islamiyetten önce. İki büyük Güzergahta ticaret yaparlardı. Birisi "Yemen, Irak, Suriye" güzergahı diğeride. "Hint, Bizans, Avrupa" güzergahı. Yoğun insan sirkülasyonu. Bunun yanındada yoğun kültürel alışveriş sağlayan bir şehirdi. İslamiyet'in diğer dinlere oranla hızlı yayılışının sebeplerinden biriside budur zaten. Çinden gelen mallar, Mekke'den habeşistan ve afrikanın içleri, bizan istikametinden avrupa, ve yemen istikametinden Suriye Irak pazarına yönlenirdi.

 

bkz. İpek Yolu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sara hastalığının bilindiğine, teşhis edildiğine ve hastanın hasta olduğunun, hastanın yakınları tarafından kabul edildiğine dair bir bilgi var mı?

 

21. yüzyılda bile geri toplumlar, "deli damgası" yiyecek diye, hastalığı reddetme eğilimi içindeyken, 7. yüzyıldaki insanların çok erdemli düşündüklerini mi sanıyorsun?

 

Teşhis edilişinden 900 yıl sonra İddia ettiğinin aksine iletişim konusunda ticari konumu nedeniyle hiçte geri olmayan bir devlette bu hastalığın bilinmiyor oluşu ne kadar mantıklı geliyor? Bu kadar ünlü ve efsanevi bir hastalık.

 

Hz Muhammed, ayetleri bildirince. Onun hayal gördüğünü, şiir yazdığını vs iddia eden düşmanları. Herhalde onun tanrının laneti olan bir hastalığa yakalandığınıda iddia ederlerdi. Ki bu argüman diğer ikisinden çok daha ikna edici olurdu.

 

 

En sıradan aileler bile bir kabileye aittiler o dönemde. Muhammed'in Haşimoğlullarından olması, kabilesinin çok tanınan, önde gelen bir aile olduğunu göstermez. Sen daha iyi bilirsin retrospektif/rekonstruktif tarih yazıcılığını.

 

Bunu gerçekten öylesine yazılmış kabul edeceğim. Zira 7. yüzyılda, asil veya pleb sınıfına dahil olmanın ne kadar ayırtedici ve ne kadar keskin bir fark yarattığını bildiğini düşünüyorum. Haşimoğulları çağın mekkesinin asil sınıfına dahil bir ailedir. Herhalde, Mekkenin diğer asil aileleri, Haşimoğulları asil sınıftan olmasa. Hz Muhammed peygamberliğini ilan edince. Henüz etrafında sadece bir kaç taraftarı varken. gidip onlarla diplomatik temaslarda bulunmaz, Hz Muhammed'e tekliflerini sunmazlardı. Tutuklayıp tanrıları reddetmekten yargılar idam etmeye kalkarlardı dimi. Sıradan pleblere yaptıkları gibi.

 

 

Benim tezimde de (Muhammed'in herkesin gözbebeği bir insan olmadığı) senin tezinde de (onun tanınan bir insan olduğu) varacağımız sonuç, onun hastalığının teşhis edilelememesi veya edilmemesidir.

 

Eğer ailesi sıradan bir aile ise, Muhammed'in çevresinde, onun rahatsızlığını farkeden "Hipokrat'tan haberdar kişiler" bulunması ihtimali çok zordur.

 

Bu senin veya benim tezim olamaz. Haşimoğulları'nın kim olduğu. Hangi sınıftan oldukları, Mekke'deki konumları, güçleri, aile üyelerinin neler yaptıkları. Bilinen tarihsel bilgilerdir.

 

Eğer ailesi çok ünlü bir aile ise, o aile hastalığı bilse dahi, sara hastalığının "lanetli" bir hastalık sanıldığı bir devirde, "Haşimoğullarında bir deli varmış" dedirtmemek için, bu hastalığı saklarlar. 21. yüzyılda bile çok az rastladığın "erdemli insanlar" 7. yüzyılın Arabistan'ında cirit atmıyorlardı.

 

Diyelimki bu aile sırrıydı. Peki daha sonra Hz Muhammed'in kendi ailesinden olup. Ona karşı savaşan asiller. Onlardamı böyle düşünecekti ? Yoksa öldürmek maksadıyla ona karşı silah çeken kimi aile üyeleri. Bu bilgiyi ona karşı kullanmazlarmıydı?

 

*

 

Benim tezim sadece tek bir varsayıma mı dayanıyor?

 

Anlatırlar ki, Mekke'de Kabe'nin tamiri sırasında Hacel-ül Esved'i kimin yerleştireceği ve bu onurun kime ait olacağı konusunda tartışma çıkar.

Bu olay üzerine Muhammed çıkagelir ve "Hah, Muhammed karar versin" derler.

 

Madem, Haşimoğulları ünlü ve önemli bir aileydi ve taş yerleştirmede onurun kime ait olacağı konusunda bir tartışma vardı, neden diğer aileler Haşimoğullarından birinin bu kararı almasına izin verdiler ve onuru onlara kaptırmayı neden göze aldılar? Bunun bir açıklaması olmalı.

 

Derler ki Muhammed çok güvenilir bir adamdı, "Emin" idi. (Bu "emin" sıfatının, o zamanlar "çoban" demek olduğunu, karakteri yansıtmadığını, defalarca yazdık.) Başka ailelerde dürüst adam yok muydu? Bütün Mekke'nin itibar gösterdiği Ebul Hakem (Ebu Cehil) dürüstlüğü kousunda ün salmış bir adamdı. Neden ona bırakmadılar bu kararı?

 

Peki Mekke'nin ileri gelenleri, neden Hacer-ül Esved'i yerleştirme konusundaki kararı bir Haşimoğlu'na bıraktılar?

 

(Tartışmanın selahiyeti açısından bu kısmın sansürlenmemesini ve hakaret olarak algılanmamasını rica ediyorum)

 

Bunun tek bir açıklaması var: Bunun açıklaması Anadolu'daki bir sözdür.

 

O söz şudur: Delidir, ne yapsa yeridir.

 

Eğer bu tez size yanlış geliyorsa, Hace-ül Esved'in yerleştirilmesi olayını mantıklı açıklayamazsınız.

 

Eğer müslümanların SANDIKLARI gibi, Muhammed çok güvenilir olduğu için karar ona bırakıldı derseniz, bu kez, bu güvenilir adama, yeni din konusunda neden inanmadılar/güvenmediler sorusunu cevaplayamazsınız.

 

Eğer bu tez size yanlış geliyorsa, Muhammed'e inanan ve inanmayanların neden kabile çizgisi boyunca ayrıldıklarını, neden Haşimoğulları ve diğerleri olarak ayrıldıklarını açıklayamazsınız.

 

Olay, Haşimoğullarının "Akıllıysa da, deliyse de, bizimdir" diye Muhammed'e sahip çıkmalarıyla açıklanabilir.

 

Bu nedenle benim tezimde mantıksız bir taraf yok.

 

Mantıksız olan, bir taraftan bilimsel takıldığını iddia edip, öbür tarftan Muhammed konusundaki inançlar hakkında tek bir soru soramaman, irdeleyememendir.

 

Bilimsel olan budur değilmi. Hacel-ül Esved'i yerleştirme görevini ona verdiler. Çünkü zaten deliydi. O yüzden vermiş olabilirler. Gerçekten son derece bilimsel bir bakış.

 

Tabi Kabe'nin yönetiminin Haşimoğulları ailesinde olduğunu dahi bilmeyip böyle en uç varsayımlarda bulunmak. Kabe'nin artık müdürümüdür, amirimidir her neyse o görev, bu görevi yürüten kişinin Hz Muhammed'in amcası olması olamaz değilmi Hacel-ül Esved'i yerleştirme görevinin neden bir haşimoğlu'na verildiği'nin sebebi. Öyle ya "delidir o yüzden verilmiştir" gibi son derece mantıklı ve dayanağı olan bir gerekçe varken.

 

Gençliğinden beri paganizme soğuk bakan. Kabe'ye gitmediği için amcası tarafından sürekli azarlanan. Mekke'nin en ünlü Hristiyan din adamının yeğeniyle evlenen bir kişiyi ona görev ve sorumluluk vererek paganizme bağlamaya çalışmış olamaz değilmi amcaları. Mekke'nin anahtarına sahip olan aile olarak. Ki Hz Muhammed peygamberliğini ilan edince. Ona ilk diplomatik teklif Mekkeliler adına bizzat amcasından gelmiştir. "Sana kabenin anahtarını veririm" yani benim görevimi sen devralırsın şeklinde.

 

Yine bilgi önemlidir diyeceğim. Haşimoğulları, aile olarak tamamen Hz Muhammed'e destek verip müslümanlığı kabul etmemişlerdir. Bizzat Amcalarından birisi, Bedir savaşında Hz Muhammed'e karşı savaşmıştır.

 

Soru sormak irdelemek için önce bilgi sahibi olmak gerekmez mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarih bilgimin az olmasına karşın Muhammedin yaadığı dönemde Mekkenin gözden ırak ticaretten uzak bir yer olması bana hiç mümkün görünmüyor. Hele de Muhammed'in tamamen dışlanmış, tanınmayan ve cahil birisi olduğu ihtimalini hiç düşünmüyorum. Bence oldukça zeki ve kültürlü birisi olması gerekiyor ki Kuran'ı yazabilsin değil mi? Sayın brainslapper bir taraftan eleştirirken bir tarahtan eleştirdiği dogmayı farkında olmadan haklı çıkarmakta. Nitekim hem sara hastası hem toplumdan itilmiş bir çoban, dünyadan haberi olmayan bir insan Kuran'ı kendisi yazmış olamaz. Eğer böyleyse Kuran ona indirilmiş olur değil mi? Böyle bir ihtimalin olmadığınıda düşünüyorsunuz. O zaman geriye kalan, Muhammedin diğer dinleri, kültürleri hatta bazı iklimleri ve belki doğaya dair bile belli bir bilgi birikimi olması gerekiyor. Gelelim hasta mı, değil mi? Bunu, sizlerinde tartıştığı gibi hiç bir zaman netleştirmek mümkün olmayacak. Ancak şu var ki, o eğer kendini kaybedecek kadar hasta ise ve çevresinde, özellikle de akrabalarında ona karşı çıkacak insanlar varken, onun hastalığı bence kendisine karşı kullanılması en basit bir silahtı. Ama her ne hikmetse o çevresindekileri inandırdı ve öğretisini yaymayı başardı. Ve bence bir sara hastası böyle bir ürün ortaya koyarak bunu gerçekleştiremezdi. Eğer vahiy gelirkenki hali sarayı andırıyorsa bunun da tek bir açıklaması olabilir: birazcık renk katmış olabilir :)

 

Daha önce de dediğim gibi. Beni daha çok ilgilendiren ve merak uyandıran konu, onun öğretisinin nasıl bu kadar yayıldığı ve hala ayakta kaldığıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki Mekke'nin ileri gelenleri, neden Hacer-ül Esved'i yerleştirme konusundaki kararı bir Haşimoğlu'na bıraktılar?

 

 

Yapmışlar zaten, Muhammed'in cinlenmiş olduğunu söylemişler.

 

Saygılar.

 

Hacerul esved taşı yerleştirileceği zaman aralarında tartışma çıktı bunun üzerine Ebu Ümeyye b. Mugire bir teklifte bulundu;

dedi ki "kapıdan ilk kim girerse taşı o yerleştirsin"teklif diğerleri tarafındanda kabul edildi.tam bu esnada kapıdan içeri Hz.Peygamber girdi..

Dedilerki Muhammed el emindir onun hakemliğine razıyız.Bu arada el emin ifadesinin hangi anlamda kullanıldığına dikkat et Brain :)

Diğer taraftan hiç bir sahih kaynakta Muhammed cinlenmiştir diye bir ifade bulamazsın "büyücü yada sihirbaz"denilmiştir ama cinledi denilmedi,çünkü cinler islam dini tarafından kabul gören varlıklardır,bu tezin bana göre havada kalır..

 

Ayrıca Hz.Peygamberin sara hastası olduğu konusunda ki iddialara gelince bunu savunanlara şunu sormak istiyorum hayatınızda kaç kez sara krizi geçiren birine şahit oldunuz?

 

Şayet sizin gördüğünüz ve nöbetlerine şahit olduğunu sara hastaları varsa vahiy anının anlatığı şekli ile kıyaslayıp yorumlarmısınız?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanın bilimsel takıldığını iddia edip, hem de ilahlardan gelen değişmez, sorgulanmaz bilgilerin bulunduğuna inanmasının ne kadar büyük bir çelişki olduğunu göremiyormusun?

 

Arkadaşım, yukarıda Sayın Suheyla'nın dediği gibi, münakaşa etmeyi seviyorsun. Bunu anladık. Saygı da duyarız. Seni öyle kabul ederiz. Ama kendini hem bilimselci gösterip, hem de gizli İslam savunuculuğu yaparsan, dürüst olmanı bekleriz. Zira bilim için hiçbir kutsal bilgi olamaz. Her bilgi sorgulanabilir. Ama sende bu yok. Bu durumda karşımıza bilimsel bakış bu diyerek çıkma bari.

 

Hz Muhammed, ayetleri bildirince. Onun hayal gördüğünü, şiir yazdığını vs iddia eden düşmanları. Herhalde onun tanrının laneti olan bir hastalığa yakalandığınıda iddia ederlerdi. Ki bu argüman diğer ikisinden çok daha ikna edici olurdu.

 

21. yüzyılda bile, kaç kişi çocuğunun saralı olduğunu kabul edebilecek basirete, erdeme ve bilince sahiptir?

 

Üstelik sıcak bir ülkede, bayılmaların, kendini kaybetmenin, sara nöbeti benzeri hareketlerin "beyne sıcak geçmesi" sonucu vuku bulduğunun söylenebileceği bir yerde?

 

Teşhis edilişinden 900 yıl sonra İddia ettiğinin aksine iletişim konusunda ticari konumu nedeniyle hiçte geri olmayan bir devlette bu hastalığın bilinmiyor oluşu ne kadar mantıklı geliyor? Bu kadar ünlü ve efsanevi bir hastalık.

 

Cinlenmiş demek ne demek arkadaşım? İlahın, ilahların laneti ifadesinden ne anlıyorsun, cinlenmiş ifadesinden ne anlıyorsun?

 

Muhammed'in düşmanları dediğin şahıslar zaten senin dediğini yapmışlar, "bu adam cinlenmiş" demişler, "delirmiş" demişler, daha ne desinler? 20. yüzyılın tıbbi terimlerini kullanarak teşhis mi koysalardı?

 

Bunu gerçekten öylesine yazılmış kabul edeceğim. Zira 7. yüzyılda, asil veya pleb sınıfına dahil olmanın ne kadar ayırtedici ve ne kadar keskin bir fark yarattığını bildiğini düşünüyorum. Haşimoğulları çağın mekkesinin asil sınıfına dahil bir ailedir. Herhalde, Mekkenin diğer asil aileleri, Haşimoğulları asil sınıftan olmasa. Hz Muhammed peygamberliğini ilan edince. Henüz etrafında sadece bir kaç taraftarı varken. gidip onlarla diplomatik temaslarda bulunmaz, Hz Muhammed'e tekliflerini sunmazlardı. Tutuklayıp tanrıları reddetmekten yargılar idam etmeye kalkarlardı dimi. Sıradan pleblere yaptıkları gibi.

 

Bu senin veya benim tezim olamaz. Haşimoğulları'nın kim olduğu. Hangi sınıftan oldukları, Mekke'deki konumları, güçleri, aile üyelerinin neler yaptıkları. Bilinen tarihsel bilgilerdir.

 

Benim ve senin tezin dememin nedeni, her iki tezde de sonuıç değişmez. Bunu söylemek istyedim.

 

Sen İslam tarihçilerinin verdiği dezenfekte edilmiş tarihi doğru sdaydığın için, elbette Haşimoğulları hakkındaki bilgileri de doğru kabul edeceksin.

Ama hikayeler arasındaki tutarsızlıkları da görmeyeceksin!

 

Haşimoğulları asil bir aileymiş-miş-miş, ama Muhammed'i çoban yapacak kadar asillermiş. Köleliğin yaygın olduğu dönemde şu asil aile davar güttürecek bir köle bile bulamamış. Asilliğe bak, zenginliğe bak!

 

*

 

Neden Mekke'nin ileri gelenleri, "sahip olun adamınıza" diye şikayete geldiler Haşimoğllarının ileri gelenlerine??

 

Her köyün delisi, insanlara zarar vermedikçe sevimlidir, sempatiktir.

 

Ama o insan gider de, insanlar için kutsal olan şeyler yaparsa, mesela camiye çişini yaparsa, mesela birisinin karısına tecavüz ederse, artık bu sempati kalmaz.

Muhammed de, Kabe'ye gelip insanların inançlarına hakaret etmiş, ilahlarına sövmüş, kutsallarını kirletmeye kalkmış.

 

Ne yapsalardı? Tutup öldürseler miydi? Kabileciliğin yaygın olduğu ve kabileden birine fiske vursan, kabileler arası kavga çıkabilecek bir dönemde gidip öldürseler miydi Muhammed'i?

 

Adam gibi gitmişler ve sahip olun Muhammedinize, yoksa tatsızlık çıkacak demişler.

 

Diyelimki bu aile sırrıydı. Peki daha sonra Hz Muhammed'in kendi ailesinden olup. Ona karşı savaşan asiller. Onlardamı böyle düşünecekti ? Yoksa öldürmek maksadıyla ona karşı silah çeken kimi aile üyeleri. Bu bilgiyi ona karşı kullanmazlarmıydı?

 

Demişler zaten. Delirmiş demişler, cinlenmiş demişler. Daha ne desinler.

*

 

Bilimsel olan budur değilmi. Hacel-ül Esved'i yerleştirme görevini ona verdiler. Çünkü zaten deliydi. O yüzden vermiş olabilirler. Gerçekten son derece bilimsel bir bakış.

 

Tabi Kabe'nin yönetiminin Haşimoğulları ailesinde olduğunu dahi bilmeyip böyle en uç varsayımlarda bulunmak. Kabe'nin artık müdürümüdür, amirimidir her neyse o görev, bu görevi yürüten kişinin Hz Muhammed'in amcası olması olamaz değilmi Hacel-ül Esved'i yerleştirme görevinin neden bir haşimoğlu'na verildiği'nin sebebi. Öyle ya "delidir o yüzden verilmiştir" gibi son derece mantıklı ve dayanağı olan bir gerekçe varken.

 

Gençliğinden beri paganizme soğuk bakan. Kabe'ye gitmediği için amcası tarafından sürekli azarlanan. Mekke'nin en ünlü Hristiyan din adamının yeğeniyle evlenen bir kişiyi ona görev ve sorumluluk vererek paganizme bağlamaya çalışmış olamaz değilmi amcaları. Mekke'nin anahtarına sahip olan aile olarak. Ki Hz Muhammed peygamberliğini ilan edince. Ona ilk diplomatik teklif Mekkeliler adına bizzat amcasından gelmiştir. "Sana kabenin anahtarını veririm" yani benim görevimi sen devralırsın şeklinde.

 

Yine bilgi önemlidir diyeceğim. Haşimoğulları, aile olarak tamamen Hz Muhammed'e destek verip müslümanlığı kabul etmemişlerdir. Bizzat Amcalarından birisi, Bedir savaşında Hz Muhammed'e karşı savaşmıştır.

 

Benim iddialarım ve tezlerim, bütün islam tarihi ve Kuran ile uyumludur. "vardır bir hikmeti" diyerek boşlukta bırakacağın hiçbir husus yoktur.

 

Sara-Halüsinasyon-Kabenin Taşını Yerleştirme-İnsanlardan Kaçıp Mağaralara Saklanma- Cinlenmiş İddialarına Karşı Savunma-Emin Olduğu iddia edişlen adama Mekkelilerin inanmaması- vs hepsi birbiriyle uyumludur.

 

Soru sormak irdelemek için önce bilgi sahibi olmak gerekmez mi ?

 

Gerekir tabi ki. Ama sana "sunulan" ilgiyi nasıl okuyacağını, nasıl tarcağaını bilmek de gerekir. Eğer bilmezsen, ****** ******** olursun.

 

*

 

Arkadaşım,

 

Bu kadar şey söyleyeceğine, "Kardeşim Muhammed allah'ın elçisidir, her sözü doğrudur, saralı demiş olmanız kanıma dokunuyor" de, itirazını bilimsel ambalajlı **** gerekçelere dayandırmaya çalışma, tamam diyelim, saygı duyalım inancına da, dürüstlüğüne de.

 

Ama bu düşünceni gizleyip, bilimselci maskesine bürünüp, bilimsellikten uzak, inanca dayalı çıkarımlar peşinde koşarsan, bunu yutmayız.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu arada el emin ifadesinin hangi anlamda kullanıldığına dikkat et Brain :)

 

Çoban anlamında.

 

Karakterle bir ilgisi yok.

 

Diğer taraftan hiç bir sahih kaynakta Muhammed cinlenmiştir diye bir ifade bulamazsın "büyücü yada sihirbaz"denilmiştir ama cinledi denilmedi,çünkü cinler islam dini tarafından kabul gören varlıklardır,bu tezin bana göre havada kalır..

 

Kalem Suresi

2: Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde,

3. Senin için kesintisiz bir ödül var.

4. Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.

5. Yakında göreceksin, onlar da görecekler,

6. Hanginizmiş fitneye tutulan, deliren!

 

Tekvir Suresi

22. Ve arkadaşınız bir cin çarpmış değildir.

 

Müminun Suresi

70. Yoksa, "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor.

 

Hiccr Suresi

6. Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir/Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin."

 

Zariyat Suresi

52. İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli."

 

Sayın Suheda, varmıymış sahih kaynak? Kuran yeterince sahih mi?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarih bilgimin az olmasına karşın Muhammedin yaadığı dönemde Mekkenin gözden ırak ticaretten uzak bir yer olması bana hiç mümkün görünmüyor. Hele de Muhammed'in tamamen dışlanmış, tanınmayan ve cahil birisi olduğu ihtimalini hiç düşünmüyorum. Bence oldukça zeki ve kültürlü birisi olması gerekiyor ki Kuran'ı yazabilsin değil mi? Sayın brainslapper bir taraftan eleştirirken bir tarahtan eleştirdiği dogmayı farkında olmadan haklı çıkarmakta. Nitekim hem sara hastası hem toplumdan itilmiş bir çoban, dünyadan haberi olmayan bir insan Kuran'ı kendisi yazmış olamaz. Eğer böyleyse Kuran ona indirilmiş olur değil mi? Böyle bir ihtimalin olmadığınıda düşünüyorsunuz. O zaman geriye kalan, Muhammedin diğer dinleri, kültürleri hatta bazı iklimleri ve belki doğaya dair bile belli bir bilgi birikimi olması gerekiyor. Gelelim hasta mı, değil mi? Bunu, sizlerinde tartıştığı gibi hiç bir zaman netleştirmek mümkün olmayacak. Ancak şu var ki, o eğer kendini kaybedecek kadar hasta ise ve çevresinde, özellikle de akrabalarında ona karşı çıkacak insanlar varken, onun hastalığı bence kendisine karşı kullanılması en basit bir silahtı. Ama her ne hikmetse o çevresindekileri inandırdı ve öğretisini yaymayı başardı. Ve bence bir sara hastası böyle bir ürün ortaya koyarak bunu gerçekleştiremezdi. Eğer vahiy gelirkenki hali sarayı andırıyorsa bunun da tek bir açıklaması olabilir: birazcık renk katmış olabilir :)

 

Daha önce de dediğim gibi. Beni daha çok ilgilendiren ve merak uyandıran konu, onun öğretisinin nasıl bu kadar yayıldığı ve hala ayakta kaldığıdır.

 

Sayın yersoy,

 

Mekke çok büyük bir kent değildi, ama o zamanın Arabistan ölçeğinde büyük bir kentti. Herşeyden önce hac/panayır yeriydi. Burada anlaşamadığımız bir husus yok zaten.

 

Muhammed'in karısı Hatice'nin dini kültür yönünde zenign bir insan olduğu biliniyor.

Ayrıca Muhammed'in Şam ve Yemen seyahatleri var.

Bu uzun seyahatler sırasında rando dinleme imkanları olmadığı için masallar, hikayueler anlatır. Cin hikayeleri en popüler hikayelerdir.

Yani Muhammed zamanının hikayelerini biliyor, kültürlü sayılabilecek bir adam.

Ticaret yaptığına göre az-çok okuma yazmayı da biiliyor.

 

Ayrıca, Muhammed'in ağır hasta olduğunu düşünmüyorum. Var bir hastalığı ama, çok ağır bir vaka değil.

Ayrıca yaş ilerledikçe nöbet sayısı da azalmış olabilir. Zira Medine dönemindeki sözleri, doğaçlama olmayıp, planlanarak söylenmiş sözler.

 

İslam'ın yayılması, işin Kabile kavgasına ve kentler arası mücadeleye dönmesi, şiddetin yoğun biçimde kullanılması ve insanlığın ezeli arzusu olan sonsuza kadar yaşama umudu satmasından dolayıdır.

 

Ayrıca katılan herkesin ne için katıldığı bugün itibarıyla bilinemez, ancak bugünkü benzer olaylarla karşılaştırılabilir.

 

Mesela AKP'nin oylarını sadece, AKP'ye duyulan inanca ve aşka bağlamak doğru değildir.

 

Alternatifsizlik, tepki, b aşafrılı bulma, inanç, taraf tutma, herşey dahildir buna.

İlk çağda islama geçenler için de geçerlidir bu durum.

 

Taraf seçilmesi gereken bir ortam oluşmuş ve insanlar bütün faktörleri gözönünde tutarak "yeni akıma" katılmışlar.

"Dinden çıkanın ölümle cezanlandırılması şeklindeki mafya-vari uygulamalar da dinin yaşamasını sağlayan etmenlerden biri.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanın bilimsel takıldığını iddia edip, hem de ilahlardan gelen değişmez, sorgulanmaz bilgilerin bulunduğuna inanmasının ne kadar büyük bir çelişki olduğunu göremiyormusun?

 

Arkadaşım, yukarıda Sayın Suheyla'nın dediği gibi, münakaşa etmeyi seviyorsun. Bunu anladık. Saygı da duyarız. Seni öyle kabul ederiz. Ama kendini hem bilimselci gösterip, hem de gizli İslam savunuculuğu yaparsan, dürüst olmanı bekleriz. Zira bilim için hiçbir kutsal bilgi olamaz. Her bilgi sorgulanabilir. Ama sende bu yok. Bu durumda karşımıza bilimsel bakış bu diyerek çıkma bari.

 

:)

 

Bilimsellik, hiçbir dayanağı olmayan varsayımları önümüze sunmakmı. Ve bunlar çürütülünce hırçınlaşıp, her zamanki gibi. Tartıştığı kişiye saldırmakmı?

 

Sakin ol arkadaşım. daha fazla koyu renk ve daha büyük font kullanıp saldırında daha fazla haklı olmazsın. Ve yine senin tartışmayı kişiselleştirme çabalarına prim vermeyip konuyla ilgilenmeye devam edeceğim.

 

Beklenti şu ya "ben her şeyi varsayarım bunların tarihsel gerçeğe dayanması falan gerekmez" vay senmisin çürüten. :)

 

21. yüzyılda bile, kaç kişi çocuğunun saralı olduğunu kabul edebilecek basirete, erdeme ve bilince sahiptir?[/color]

 

Bir gün boş vaktinde bir hastanenin ilgili bölümüne gidip sıra bekleyen hastalara bakarsın. Sorunun cevabını alırsın.

 

Üstelik sıcak bir ülkede, bayılmaların, kendini kaybetmenin, sara nöbeti benzeri hareketlerin "beyne sıcak geçmesi" sonucu vuku bulduğunun söylenebileceği bir yerde?

 

 

:) ya arkadaşım kusura bakmada varsayımı abarttın artık sen. Allasen kim sara nöbetini sıcak geçmesi sanar. Hiçmi sara nöbeti görmedin sen.

 

 

Cinlenmiş demek ne demek arkadaşım? İlahın, ilahların laneti ifadesinden ne anlıyorsun, cinlenmiş ifadesinden ne anlıyorsun?

 

Muhammed'in düşmanları dediğin şahıslar zaten senin dediğini yapmışlar, "bu adam cinlenmiş" demişler, "delirmiş" demişler, daha ne desinler? 20. yüzyılın tıbbi terimlerini kullanarak teşhis mi koysalardı?

 

Pardonda bugüne kadar mensubu olduğu dinin tanrılarını reddeden kim için söylenmemişki bunlar ? Bir adam kabedeki putlara karşı gelmesi için ya delirmiş, ya büyü yapılmış, yada iblislerin kontrolune girmiş olması gerekir onlara göre. Aklı başında dam tanrıları reddedermi onlara göre .

 

Onu Mekke'nin tanrılarını reddettiği için söylemiş olamazlar değilmi. Bak sen koyuyorsun ya. Muayene ettiğin için biliyorsun. Ama tabi o insanlar çocukluğundan beri tanıdıkları bir aile üyesini kendi akrabaları bile bilmiyordu. İpek yolunun en önemli ticaret şehirlerinden birisi olan Mekke zaten dünyadan kopuktu. Nerden bilsinler 900 yıllık hastalığı dimi?

 

Benim ve senin tezin dememin nedeni, her iki tezde de sonuıç değişmez. Bunu söylemek istyedim.

 

Sen İslam tarihçilerinin verdiği dezenfekte edilmiş tarihi doğru sdaydığın için, elbette Haşimoğulları hakkındaki bilgileri de doğru kabul edeceksin.

Ama hikayeler arasındaki tutarsızlıkları da görmeyeceksin!

 

Haşimoğulları asil bir aileymiş-miş-miş, ama Muhammed'i çoban yapacak kadar asillermiş. Köleliğin yaygın olduğu dönemde şu asil aile davar güttürecek bir köle bile bulamamış. Asilliğe bak, zenginliğe bak!

 

Zaten hep böyledir. Tarih ancak kişiyi haklı çıkarırsa tarihtir. Yoksa birilerinin uydurmasıdır :) Tarihsel gerçekler birisinin işine gelmeyince "yeaa zaten bu resmi tarih güven olmaz" birisinin işine gelmeyince "islam tarihçileri yazmıştır onlara güven olmaz" E sen nereden biliyorsun anlattıklarını madem. O çağda Mekke'de yaşamadığına göre.

 

Yok senin Haşimoğulları hakkında başka bir kaynaktan bilgilerin varsa buyur. Yada senin anlattıklarının kaynağı ne desem. Adım gibi eminim bir islam tarihçisinden alıntı yapacaksın :)

 

İngiliz kraliyet hanedanı bildiğim kadarıyla çok güçlü, yüzbinlercede adamları var askerlik yapacak. Ama Prensleri Irak'a gidiyor şimdi askerlik yapmaya. Eminim bir bin yıl sonra, senin gibi düşünen birisi çıkıp. Ya bırak açlıktan kırılıyorlardı. Oğullarını bile askere gönderdiler der.

 

Yada şimdi mantıklı birisi. Bugünde çöl kabilelerinin kültüründe, zengin aile üyelerinin en alt seviyeden başlayarak eğitildiğini, kervanlarla çölü geçmekten, tarlada çalışmaya kadar işlere koşulduğunu bilir. Hz Muhammed Zubeyr'in yanında hayvancılığı öğrenmiştir. Hayvanda gütmüş, Zubeyr'le beraber hayvan sürülerini uzak ülkelerede götürmüştür. Neticede eğitimi bitince hayvan tüccarı olmuştur.

 

 

 

Neden Mekke'nin ileri gelenleri, "sahip olun adamınıza" diye şikayete geldiler Haşimoğllarının ileri gelenlerine??

 

Her köyün delisi, insanlara zarar vermedikçe sevimlidir, sempatiktir.

 

Ama o deli gider de, insanlar için kutsal olan şeyler yaparsa, mesela camiye çişini yaparsa, mesela birisinin karısına tecavüz ederse, artık bu sempati kalmaz.

Muhammed de, Kabe'ye gelip insanların inançlarına hakaret etmiş, ilahlarına sövmüş, kutsallarını kirletmeye kalkmış.

 

Ne yapsalardı? Tutup öldürseler miydi? Kabileciliğin yaygın olduğu ve kabileden birine fiske vursan, kabileler arası kavga çıkabilecek bir dönemde gidip öldürseler miydi Muhammed'i?

 

Adam gibi gitmişler ve sahip olun Muhammedinize, yoksa tatsızlık çıkacak demişler.[/b]!

 

İnsan biraz mantıklı düşünmeli. Mekke'nin sıradan yoksul bir ailesinin çocuğu çıkacak, ve Kabedeki tanrıları reddedecek. Bunun için kendine taraftar toplayacak. Ve Mekke'nin asilleri ileri gelenleri gidip ailesine şikayet edecek. Eski toplumlarda tanrıları reddetmek en büyük suçlardan birisidir. Tek cezasıda ölümdür. Ve Mekke'nin asilleri sıradan yoksul bir aileden korkacaklar bunu yaparken.

 

Mekkelilerin, işkenceli sorgulardan geçirip öldürdükleri kabile üyesi değilmiydi? Ne farklı vardı Hz Muhammed'in?

 

Gidip sıradan bir ailenin üyesine hemde bir "deli" yemi Kabe'nin anahtarlarını vermeyi teklif ettiler ?

 

Arabistan'ın en zengin ticaret şehrinin asilleri. Gidip sıradan bir aileyemi anlaşma teklif ettiler ? Maşallah nasıl bir yoksul ailenin çocuğuymuş. Arkadaşlarına bak. Ebubekir (Mekkenin neredeyse yarısının sahibi Teymoğullarından) , Hüdayfa (Mekke'yi yöneten adamın karısının kardeşi, ) Asiller ve Pleblerin bıçak gibi birbirinden ayrıldığı bir toplumda. Hem sıradan yoksul bir ailenin çocuğu hemde bir "deli" Şehrin en zengin ailelerinin çocuklarıyla arkadaşlık ediyor. Gerçekten çok mantıklı ya.

 

Tabi tarih hakkında hiçbir malumatımız olmazsa.

 

Benim iddialarım ve tezlerim, bütün islam tarihi ve Kuran ile uyumludur. "vardır bir hikmeti" diyerek boşlukta bırakacağın hiçbir husus yoktur.

 

Ben anlamadımki seni. Bana gelince islam tarihi kaynakları, geçersiz oluyor, dezenfekte edilmiş tarih oluyor. Sana gelince geçerli kaynak oluyor :) cidden anlamadım seni.

 

Sara-Halüsinasyon-Kabenin Taşını Yerleştirme-İnsanlardan Kaçıp Mağaralara Saklanma- Cinlenmiş İddialarına Karşı Savunma-Emin Olduğu iddia edişlen adama Mekkelilerin inanmaması- vs hepsi birbiriyle uyumludur.

 

 

Gerçekten tam uyumlu. Niye Mekke taşını ona yerleştirmişlerdir. Tek seçenek olabilir, "deli" olduğu için. Neden Mekkenin hakimleri ona inanmamıştır "deli" olduğu için. Tabi bugüne kadar doğduğu anda egemenlerin şiddetine maruz kalmamış herhangi bir din yoktur ama yersen. Mısır sarayında yetişmiş Musa, dinini ilan edince Mısır sarayı inanmışmı ona. Yahudilerin el üstünde tuttukları Meryem'in oğlu İsa dinini ilan edince ne yapmış Yahudi ileri gelenleri ? Yok Mekke egemenleri, inanmamıştır çünkü Hz Muhammed "delidir" değilmi? Çok mantıklı gerçekten.

 

Bu kadar şey söyleyeceğine, "Kardeşim Muhammed allah'ın elçisidir, her sözü doğrudur, saralı demiş olmanız kanıma dokunuyor" de, itirazını bilimsel ambalajlı çürük gerekçelere dayandırmaya çalışma, tamam diyelim, saygı duyalım inancına da, dürüstlüğüne de.

 

Ama bu düşünceni gizleyip, bilimselci maskesine bürünüp, bilimsellikten uzak, inanca dayalı çıkarımlar peşinde koşarsan, bunu yutmayız.

 

Saygılar.

 

Tanrıların arabaları kitabının yazarı ne kadar gerçekçi ve yazdıkları ne kadar mantıklıysa bunlarda öyle. Tamamen reddettiği ve dezenfekte tarih dediği bir tarihin üzerinden varsayımlar yapmak.

 

Yersoy'un çok güzel belirttiği gibi. Hem "sara hastası" , hem "deli", hem "cahil" , hem "yoksul" olduğunu iddia ettiğin bir adamın. Allah'ın peygamberi olmadığı ve kitabı kendisinin yazdığı, milyonlarca insanı kendi kafasında oluşturduğu şeylerle kendine inandırdığını iddia etmek :)

 

Yani hem "deli" ymiş, hem "sara hastası" imiş, hem "yoksul" muş, hem "cahil" miş. Hem, "tanınmayan gözden uzak birisi" ymiş. Ama Yüzbinlerce insanı fikirleriyle etrafına toplamış, devletleri yıkmış, yeni bir devlet kurmuş. Yeni bir din kurmuş.

 

En güzeli seni kendi çelişkinle başbaşa bırakmak galiba :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısaca, iki durumdada yanlışsın Brain.

 

Eğer Hz Muhammed'in Allah'ın peygamberi olmadığını, herşeyin kendi ürünü olduğunu iddia ediyorsan.

 

Bunu yapan kişinin, hem çok ileri derecede entellektüel, mükemmel bir lider ve siyaset adamı. Çok güçlü, ve yaşadığı yerin çok sevilen, çok sayılan, sözü dinlenen birisi olması lazım. Gerçek bir dahi olması lazım.

 

Tanrıları reddetmek, yeni bir din kurmak, yüzbinlerce insanı etrafına toplamak, devletler yıkmak, devlet kurmak. Yoksul, tanınmayan, cahil, deli, sara hastası, güçsüz bir insanın gerçekleştirebileceği şeyler değildir.

 

Yani herşeyden önce kendinle çelişiyorsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çoban anlamında.

 

Karakterle bir ilgisi yok.

 

 

 

Kalem Suresi

2: Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde,

3. Senin için kesintisiz bir ödül var.

4. Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.

5. Yakında göreceksin, onlar da görecekler,

6. Hanginizmiş fitneye tutulan, deliren!

 

Tekvir Suresi

22. Ve arkadaşınız bir cin çarpmış değildir.

 

Müminun Suresi

70. Yoksa, "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor.

 

Hiccr Suresi

6. Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir/Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin."

 

Zariyat Suresi

52. İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli."

 

Sayın Suheda, varmıymış sahih kaynak? Kuran yeterince sahih mi?

 

Saygılar.

 

Önce şunu belirteyim netten kaynaklanan bir sorun yüzünden iletilerim hem geç hemde bölük pörçük geliyor kusura bakmayın lütfen..

Yukarıda alıntıladığın ayetlerin hiç birinde Peygamberin cinlenmiş olduğuna dair bir söylenti yok Brain,

Kalem suresi Türkçe meal..

1.Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.

2.Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.

3.Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.

4.Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.

5.Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.

6.Sizden, hanginizin 'fitneye tutulup-çıldırdığını.'

 

Tekvir suresi

22.Sizin sahibiniz bir deli değildir.

 

Gördüğün gibi cin diye bir ifade geçmiyor cinin varlığını kabul etmek onun var olduğu söyleyen şeyide kabul etmek değilmidir?

 

Ayrıca Peygamberin sara hastası olduğunu iddia edenler saralı bir kişin nöbetine şahit olmamışlardır sara hastaları kriz anında yaptıkları hiç birşeyi hatırlamazlar sizinle bağlantıları olmaz kalkıp yanında bulunanlara şunları not alın demez?

Ben çok kere şahit oldum böyle bir duruma,yanımızda soyunup dökünenden bir diğerinin gırtlağına sarılıp boğmaya kalkandan,yerlede tepinenlerden saatlerce şuursuz yatanlardan ne ararsanız var yukarıdada söyledim ama hiç bir yaşadığı o anı kendine geldikten sonra hatırlamıyor.

 

Resulallah (sav) vahyin geldiğine işaret eden herhangi bir ifade kullanmadan doğrudan açıklamada bulunurdu.

Buna mukabil Hz. Peygamber vahiy sonrasında, eğer gelen vahiy, vahy-i metluvv (Kur’an vahyi) kabilinden ise, onu behemahal yazdırtır ve tebliğ ederdi.alıntı

 

Peygamber sana göre sara hastasi aklını kaybetmiş ama ne hikmettir onun yanında yer alan Mekkenin ve Medinenin ileri gelenlerini ayrıca tek bir fermanla İslamiyete geçen ülkeleri ve onların halklarınıda hesaba katmamışsın,pardon sizin oralarda köyün delisine böyle itibarmı gösteriliyor..

 

Şunu kabul et Hz.Muhammed'in liderlik vasfı mükemmeldi islamı tebliğ ederken izlediği politika onun ne kadar zeki olduğunun göstergesidir..

 

Birde şunu merak ediyorum hadi bizim Peygamberimiz sara hastası idi varsayalım (tartışıyoruz ya) peki diğer vahiy gelen Peygamberlerin tümüdemi sara hastalığından muzdaripti?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu Hz. Muhammed'in Epilepsi olup olmadığından taa nereye geldi...

 

Forumda paylaştığımız bilgileri de bir bütün olarak ele alıp öyle sunmak lazımdır.

 

Bakın öncelikle şuna dikkat çekmek gerekir, M.Ö.ki dönemlerde bile entelektüel kimselerin Helen, Mısır ve Kudüs üçgeninde seyahatler yaptıkları bilinmektedir.

Mesela Pisagor daha M.Ö. 500lü yıllarda yaşamış ve Mısır'a Babil'e kadar gelmiştir. Yahudi filozoflarında Helen dünyasına gidip geldikleri bilinmektedir.

Hele hele hemen hemen aynı dönemde İyonya bölgesinin İran'ın hakimiyetinde olduğunu düşünürsek iletişim her ne kadar az olsa da mücadelelerin, ticaretin ve bilgi alışverişinin olmadığını düşünemeyiz. Hatta "300 Spartalı" filmi bile bir kanıttır...

Sonraki dönemde Roma İmp. Kudüs'e kadar hakimiyet sağlamış ve Roma'lı valilerini, asillerini buraya yollamışken onların buraya gelirken Roma'nın ve Helen dünyasının bilgilerini getirmediklerini de düşünemeyiz.

Çünkü Roma İmp. devlet geleneği şöyledir:

"Biz İnsancılız, Çünkü Biz Romalıyız."

 

Yani bir din bağından öte bir vatandaşlık bilinci benimsetir halklarına ve bunuda öncelikle otoritesini ve sonra kültürünü benimseterek yapar. Ve yine bunu da asillerini ve valilerini ve kendi kültürünü benimsemiş elit insanları o bölgelere yollayarak ve benimseterek yapar, sömürgecilik tarihi ile ilgilenenler bilirler.

Kısaca Hz. Muhammed doğmadan 600yıl kadar önce Roma hakimyetinin o bölgeye kadar geldiğini, Kudüs-Suriye ve İran ile Yemen ticaret yolunun çok daha eskilere dayandığını, Kabe'deki Suk-u Ukaz panayırının ticaretininde tüm bu bölgeyi kapsadığını biliyorsak, Hipokrat'ın verdiği bilgilerin Mekke ve Medine'ye ya da en azından Kudüs'e kadar ulaşmamış olmasının imkanı yoktur.

 

Ayrıca Habeşistan'ın bile Kabe'yi bu Suk-u Ukaz panayırının ticaretinin kendisi için zararlı olduğundan dolayı yıkmak için seferler yaptığını da düşünürsek, Mekke gerçekten entelektüel ve ticari bir yerdir. Öyle ki Hz. Muhammed'in sözünün nasıl dinlenilir olduğu ve devlet kurma konusundaki yeteneğinin kaynağı sorgulanırsa şunu da unutmamak gerekir:

Hz. Muhammed'in öğretisi öncelikle kabilecilikten sıyırmayı hedefliyordu ve bu yüzden eski anlayışa sahip ekonomik düzen yıkılacaktı. Habeş Kralına sığınan Müslümanların bu kral tarafından korunmalarının nedeni de bu olsa gerek. Yani Habeş kralının "Sizin dininiz ile bizimki arasındaki fark şu çizgi kadardır" lafı sadece görünürdeki sebeptir. Asıl niyet ekonomiktir... Habeşistan eskilerden beridir Mekke'deki bu yapıyı kendisi yararına çevirmek istemekteydi. Eğer Müslümanlar güçlenirse, onun koruyuculuğunda ve onun tahakkümünde olacaklar, böylelikle bu ticaret yoluna sahip olunacaktı... (Not: bu yordamayı kendim yaptım, o yüzden bu bilginin kaynağı sadece edindiğim bilgilerimin yorumlanmasıdır)

 

 

Buradan devamla:

 

Öncelikle Hz. Muhammed'in diğer kültürlerin bilgilerini bir araya toplamış, yani arkadaşların diğer konularda da belirttiği gibi oradan buradan toplayıp, zengin ve kültürlü Mekke asillerini bile inandırabilecek bir kitap ortaya koymuş olduğu söyleniyor.

Ya da doğru bir ifade ile Roma İmparatorluğunun, Suk-u Ukaz panayırının ve Ticaret yolunun sağladığı bu bilgilenme fırsatından bütün parsayı toplamış ve olabildiğince bilgilenmiş ve bu bilgileri bir araya toplamış olduğu bir inanç...

Yani İslam'a inanmayan arkadaşların görüşü bu:

Suriye, Mısır, İran, Helen, Roma gibi kültürlerin bilgilerinin harmanlandığı ve Pisagor'un bile ondan 1000yıl kadar önce Mısır ezoterizmi ile buluştuğunu düşünürsek, Mısır Ezoterizmi, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi inançların esaslarının harmanlandığı ve yutturulduğu bir din...

 

Şimdi Hz. Muhammed çok fakir bir çoban idiyse, bu bilgileri nasıl toplayabildi?

 

Kaldı ki dönemin daha zengin tüccarları, basit bir çobandan mutlaka ve mutlaka daha fazla sefer yapmış, daha fazla kültür görmüş ve daha çok bilgi edinmiş olmalıdır.

Bu yüzden basit ve deli bir çobanın, diğer kültürleri bu kadar çok tanıdığının iddia edilmesi kendi içinde çelişen bir ifadedir. Çünkü her halükarda ona karşı çıkan zengin tüccarların böyle bir gerçeği ifade edip onu en baştan çürütmeleri beklenirdi...

Ama ondan daha fazla bilgi ifade edebilen ortaya çıkmamış ve dahi Hz. Muhammed daha fazlasını söyleyebilecek olanın karşısına çıkmasını bile teklif etmiştir Ku'an-da, çıkmamıştır yine.

Ve yine bu bilgileri bu derece bir araya getirebilen bir kişi hakikaten deli midir?

 

Bence buradaki savunuda da bir çelişki var...

 

 

Hz. Muhammed'in öldürülmesi konusunda ise,

Hz. Muhammed'in ölümünden henüz 20 yıl kadar sonra Hz. Osman,

Ve henüz 30 yıl sonra Hz. Ali gibi değerli ve güçlü kimseler öldürülebilmiştir.

Hz. Muhammed'in gençliğinde kabilecilik anlayışının katı ve mücadelelerin yoğun olduğunu düşünürsek

Sıradan bir delinin tutulup öldürülmesi de araplar için pek zor olmasa gerek...

Öyle ki Hz. Muhammed gençken yaşanan Ficar Savaşları tam da böyle basit olaylar yüzünden çıkmıştı...

Ve kimse de "Aman savaş çıkmasın" diye düşünmemişti...

Şu an nette arayıp bulabilirsiniz...

 

Şunu söylemek istiyorum;

Hz. Muhammed ister Epilepsi olsun ister olmasın...

Ancak yaptığı şeylerin bir deli tarafından yapılması imkansız...

Deli ise eğer bir delinin peşinden gidip devlet kurmuş tek millet heralde Araplardır.

Ve deli olduğu halde bu kadar bilgilenmiş, bulunduğu toplumun en elit ve en güçlü ailelerinin fertleriyle dost olup kızlarını alabilmiş (ki bugün ne kadar insancıl olursa olsun çok zengin bir kimse, bir deli ile arkadaş olup kızını vermez, ki 1400yıl öncesinin anlayışında bu mümkün olsun!), savaş, idare ve muhakeme yeteneği edinmiş, okuma yazma öğrenmiş, toplumsal bir değişim gerçekleştirebilmiş, kendisinden daha zengin ve kültürlü kimseleri alt edebilmiş, devlet, ordu, hazine tesis edebilmiş, kabilecilikten başka bir görüşleri olmayan araplara başka bir dünya görüşü sunabilmiş ve görülerini bu güne kadar yaşatabilmiş tek insan sanırım Hz. Muhammed'dir...

Ve bence bu çelişkili görüş İnanç pazarlamacılığı yapanların ekmeğine yağ sürer:

"Bakın Allah bir deliye neler yaptırmış, işte mucize budur?"

 

Hakikaten de ilahi bir mucize gibi duruyor böyle bakınca...

 

Ya da belki deliliği şöyle ele almak lazımdır:

Lisans okurken bir danışmanımız büyük ve tarihe adını yazmış devlet adamları için,

"O Adamlar delidir, çünkü normal bir insanın her zaman hayal edemeyeceği şeyleri düşünüp gerçekleştirmişlerdir." demişti.

Ki buradaki delilik "Akıl Yitimi" anlamında değildir...

Bu açıdan bakarsak Hz. Muhammed bu anlamı ile hakikaten delidir...

 

Bu açıdan Sayın Yersoy'un görüşü gerçekten dikkate değer.

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zariyat Suresi

52. İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli."

 

 

 

sayın brainslapper

siz ayetleri hz muhammedin cinlenmiş ve sara hastası olduğuna delil getirmiş ve yukarıda ki ayeti de alıntılamıştınız.....şimdi bu durumda bütün peygamberler sara hastasıdır diye genel bir mana çıkıyor sizin tezinizden.....doğru anlamış mıyım......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi Hz. Muhammed çok fakir bir çoban idiyse, bu bilgileri nasıl toplayabildi?

 

Kaldı ki dönemin daha zengin tüccarları, basit bir çobandan mutlaka ve mutlaka daha fazla sefer yapmış, daha fazla kültür görmüş ve daha çok bilgi edinmiş olmalıdır.

Bu yüzden basit ve deli bir çobanın, diğer kültürleri bu kadar çok tanıdığının iddia edilmesi kendi içinde çelişen bir ifadedir. Çünkü her halükarda ona karşı çıkan zengin tüccarların böyle bir gerçeği ifade edip onu en baştan çürütmeleri beklenirdi...

Ama ondan daha fazla bilgi ifade edebilen ortaya çıkmamış ve dahi Hz. Muhammed daha fazlasını söyleyebilecek olanın karşısına çıkmasını bile teklif etmiştir Ku'an-da, çıkmamıştır yine.

Ve yine bu bilgileri bu derece bir araya getirebilen bir kişi hakikaten deli midir?

 

Bence buradaki savunuda da bir çelişki var...

 

Diğer kültürleri ve ne kadar güzel (!) tanıdığını Kuran'dan anlıyoruz.

Kuran akla, vicdana, ahlaka aykırı, birbiriyle çelişen ifadelerle dolu.

Bıktırıcı tekrarlarla dolu.

Başka kültürleri çok iyi tanıyan bir adam çevir çevir aynı plağı mı çalar? Derya gibi olurdu heralde.

 

Hz. Muhammed'in gençliğinde kabilecilik anlayışının katı ve mücadelelerin yoğun olduğunu düşünürsek

Sıradan bir delinin tutulup öldürülmesi de araplar için pek zor olmasa gerek... Öyle ki Hz. Muhammed gençken yaşanan Ficar Savaşları tam da böyle basit olaylar yüzünden çıkmıştı...

 

Vicdan olmazsa haklısın, ancak, günümüzde bile akli yeterliliği tam olmayan insanlar suç işledikleri takdirde, bu durumları kendileri için "affettirici, hafiletici" sebep sayılır.

 

İnsanlar bu statüde gördükleri bir kişiye, aklı başında bir kişiye gösterdikleri tepkiyi göstermezler, onu, "velisi/ailesi" durumundaki kişiye şikayet ederler.

 

Sen de söylüyorsun, Muhammed'in gençliği döneminde böyle basit bir olaydan savaş çıkmıştı diye. İnsanların bundan hiç ders almadıklarını, benzer bir kavganın boş yere çıkmasını önlemek istemiş olamazlar mı?

 

Ve deli olduğu halde bu kadar bilgilenmiş, bulunduğu toplumun en elit ve en güçlü ailelerinin fertleriyle dost olup kızlarını alabilmiş (ki bugün ne kadar insancıl olursa olsun çok zengin bir kimse, bir deli ile arkadaş olup kızını vermez, ki 1400yıl öncesinin anlayışında bu mümkün olsun!), savaş, idare ve muhakeme yeteneği edinmiş, okuma yazma öğrenmiş, toplumsal bir değişim gerçekleştirebilmiş, kendisinden daha zengin ve kültürlü kimseleri alt edebilmiş, devlet, ordu, hazine tesis edebilmiş, kabilecilikten başka bir görüşleri olmayan araplara başka bir dünya görüşü sunabilmiş ve görülerini bu güne kadar yaşatabilmiş tek insan sanırım Hz. Muhammed'dir...

 

Ve bence bu çelişkili görüş İnanç pazarlamacılığı yapanların ekmeğine yağ sürer:

 

Bir taraftan çelişkili görüş diyorsun, bir taraftan elindeki bilgileri okuyamıyorsun.

Muhammed'e kim kızını vermiş?

25 yaşındayken Kendinden 15 yaş büyük bir kadın onunla evlenmeye razı olmuş. Kızını veren biri var mı?

 

İktidar ve güç sahibi olunca da, "başka kriterler" devreye girmiş.

Bulunduğu toplumun en elit ve en güçlü ailelerinin fertleriyle dost olup kızlarını almamış, ya ganimet adı altında gaspetmiş, ya vahy geldi diye karılarını ellerinden almış, ya da çevre4sindekilerin peşkeşiyle elde etmiş! Nereden çıkarıyorsun, toplumun en elit ve en güçlü ailelerinin fertleriyle dost olup kızlarını almış diye?

 

Şunu söylemek istiyorum;

Hz. Muhammed ister Epilepsi olsun ister olmasın...

Ancak yaptığı şeylerin bir deli tarafından yapılması imkansız...

Deli ise eğer bir delinin peşinden gidip devlet kurmuş tek millet heralde Araplardır.

 

Yok, Araplar tek değil.

 

Nasıl ki Allan milleti, bir delinin arkasına uyup, bütün dünyayı ateşe sürükleyebilmiş ve 36 milyon insanın ölümüne sebep olmuşsa, aynısını Araplar neden yapmış olmasınlar?

 

Hitler'i işin başında kaç kişi ciddiye alıyordu? Kaç kişi önemsiyordu?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısaca, iki durumdada yanlışsın Brain.

 

Eğer Hz Muhammed'in Allah'ın peygamberi olmadığını, herşeyin kendi ürünü olduğunu iddia ediyorsan.

 

Bunu yapan kişinin, hem çok ileri derecede entellektüel, mükemmel bir lider ve siyaset adamı. Çok güçlü, ve yaşadığı yerin çok sevilen, çok sayılan, sözü dinlenen birisi olması lazım. Gerçek bir dahi olması lazım.

 

Tanrıları reddetmek, yeni bir din kurmak, yüzbinlerce insanı etrafına toplamak, devletler yıkmak, devlet kurmak. Yoksul, tanınmayan, cahil, deli, sara hastası, güçsüz bir insanın gerçekleştirebileceği şeyler değildir.

 

Yani herşeyden önce kendinle çelişiyorsun.

 

Bir liderin ortaya çıkışında sadece akıl, erdem, bilgi, siyaset adamlığı, sevilmek, zü dinlenmek gibi etmenler sözkonusu olmaz. Başka bir sürü etmen vardır.

Her liderin ortaya çıkış konjonktürü başkadır.

 

Bu ülkede, Yıldırım Akbulut, Özal'dan sonra başbakan olabilecek, en erdemli, en entrtellektüel, en akıllı siyaset adamımıydı?

 

Hitler, 1920-30'larda Almanya'nın çıkarabileceği en iyi lider miydi?

Ya da Stalin, SSCB'nin yetiştirebileceği en iyi lider miydi?

 

Ya günümüz ABD'sinin çıkarabileceği en iyi lider Bush mu?

Yıldırım Akbulut'un, Hitler'in, Stalin'in, Bush'un lider olabilmeleri ne kadar çelişkiliyse, benim tezim de o kadar çelişkili.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimsellik, hiçbir dayanağı olmayan varsayımları önümüze sunmakmı. Ve bunlar çürütülünce hırçınlaşıp, her zamanki gibi. Tartıştığı kişiye saldırmakmı?

...

Sakin ol arkadaşım. daha fazla koyu renk ve daha büyük font kullanıp saldırında daha fazla haklı olmazsın. Ve yine senin tartışmayı kişiselleştirme çabalarına prim vermeyip konuyla ilgilenmeye devam edeceğim.

 

Bilimsellik, hem ben bilimsel yorum yapatrım deyip, hem de gizli islamiyet savunuculuğu yapmak, dogma tapınıcılığı yapmak değildir.

Bilimsel irdeleme yapan insanın, değişmeyen, ilahlardan alınma bilgileri olamaz.

 

Tanımadığım bir insanın kişiliğiyle neden uğraşayım.

 

Ben senin, bir taraftan işlimsellik ayaklarına yatıp, diğer taraftan allahtan gelmiş değilşmeyen doğrular olduğuna inanmana itiraz ediyorum.

Bilimsellikten bahseden insanın, metafizik güçlerden inme değişmeyen doğruları olamaz. Eğer varsa, bilimsellikten bahsetmeye hakkı yoktur.

 

Bir gün boş vaktinde bir hastanenin ilgili bölümüne gidip sıra bekleyen hastalara bakarsın. Sorunun cevabını alırsın.

..

:) ya arkadaşım kusura bakmada varsayımı abarttın artık sen. Allasen kim sara nöbetini sıcak geçmesi sanar. Hiçmi sara nöbeti görmedin sen.

 

Muhammed ve familyası hergün hastanede mi yaşıyorlardı.

Onuruna düşkün bir toplum için ailesinde "saralı/cinlenmiş/deli" birinin olması onur kırıcı bir durum olarak nitelendirilir.

Hastalığı kabul etmez.

 

Ben sana "sıcak" konusunu bir örnek olarak verdim. Yani insanların "sara" hastalığını reddetmek için, sara nöbetlerinin gerekçelerini başka şeylere bağlamaya, aslında hastanın hasta olmadığını ispatlamaya kalkarlar.

Bunu da anlamadığını söyleme.

 

Ama tabi o insanlar çocukluğundan beri tanıdıkları bir aile üyesini kendi akrabaları bile bilmiyordu. İpek yolunun en önemli ticaret şehirlerinden birisi olan Mekke zaten dünyadan kopuktu. Nerden bilsinler 900 yıllık hastalığı dimi?

 

Anlamamakta neden direniyorsun? Anlayınca dogmatik inançların mı zedelenecek?

Muhammed'in ailesinin hepsi Hipokrat'tan haberdar insanlar mıydı?

Muhammed'in ailesi, kendi soylarından birinin saralı olduğunu kabullenecek ve bunu ifşa edecek kadar erdemli miydi?

İfşa etmeye cesaret edenleri Muhammed cehennemle korkutmuş ve onların cehenneme odun olacağını söylemiş.

 

Zaten hep böyledir. Tarih ancak kişiyi haklı çıkarırsa tarihtir. Yoksa birilerinin uydurmasıdır :) Tarihsel gerçekler birisinin işine gelmeyince "yeaa zaten bu resmi tarih güven olmaz" birisinin işine gelmeyince "islam tarihçileri yazmıştır onlara güven olmaz" E sen nereden biliyorsun anlattıklarını madem. O çağda Mekke'de yaşamadığına göre.

 

Yok senin Haşimoğulları hakkında başka bir kaynaktan bilgilerin varsa buyur. Yada senin anlattıklarının kaynağı ne desem. Adım gibi eminim bir islam tarihçisinden alıntı yapacaksın :)

...

Ben anlamadımki seni. Bana gelince islam tarihi kaynakları, geçersiz oluyor, dezenfekte edilmiş tarih oluyor. Sana gelince geçerli kaynak oluyor :) cidden anlamadım seni.

...

Tamamen reddettiği ve dezenfekte tarih dediği bir tarihin üzerinden varsayımlar yapmak.

Ben bunu burada defalarca yazdım. Benim kaynağım da İslam tarihi ve Kuran.

 

Neden resmi tarih veya dezenfekte tarih diyorum peki?

 

Şundan dolayı:

 

Tarih bir olaylar ve yorumlar zinciridir.

Olaylar değişmez, ama yorumlar değişir.

 

İslam, o döneme ait diğer farklı tarih kayıtlarını yokettiği için, elimeizde İslam'ın bize sunduğu tarihten başka kaynak yok.

 

Bu durumda, bize aktarılan tarih içindeki olayları ve yorumları ayırarak resmi tarihi oluşturan yorum kısmına şüphe ile bakmak gerek.

 

Bir örnek: Peygamber'in Cümeyriye evlenmesi.

 

Hz. Cüveyriye, Mustalikoğulları kabilesinin başkanı Hâris b. Ebî Dırar'ın kızıdır. Kocası Müsafi bin Safvan Peygamberimizin amansız düşmanlarından biri idi. Harpte öldürülünce Hz. Cüveyriye dul kalmıştı. Mustalikoğulları, Hicret'in altıncı yılında Medîne'ye saldırı için hazırlık yapmaya başladılar. Durumu öğrenen Hz. Peygamber (s.a.s.), yediyüz kişilik bir askerî kuvvetle, onlardan önce davranarak Müreysi' suyu başında saldırdı. On kişi öldürüldü. Müslümanlar bu gazvede bir şehit vermişti. Mustalikoğulları'nın bütün erkekleri, kadınları ve çocukları esir alındı. Deve, sığır ve davarlarına da ganimet olarak el konuldu. Esirler arasında bulunan, kabile başkanı Hâris'in kızı Cüveyriye için, dokuz okıyye altın, kurtuluş fidyesi olarak tespit edilmişti. Cüveyriye yirmi yaşlarında bir kadındı. Kurtuluş fidyesini temin edemeyince Hz. Peygamber'den yardım istedi.

 

Hz. Âişe bu olayı şöyle rivayet eder:

 

"Mustalikoğulları kabilesinin kadınları esir düştüklerinde ganimet olarak gaziler arasında paylaşıldı. Önce beytülmâle beşte bir ayrıldı. Sonra her atlıya iki pay, her yaya savaşçıya ise birer pay verildi. Hâris'in kızı Cüveyriye, Kays oğlu Sâbit'e düşmüştü. Cüveyriye Rasûlullah (s.a.s.)'a geldi; dedi ki: Ey Allah'ın Peygamberi, ben Hâris'in kızı Cüveyriye'yim. Babam Benî Müstalik kabilesinin başkanıdır. Benim başıma gelen felâketi biliyorsun. Sâbit beni dokuz okiyye kurtuluş fidyesi ile serbest bırakacak. Beni kurtar". Rasûlullah cevap olarak buyurdular ki: "Ondan daha hayırlı bir teklifim var, kabul eder misin? Teklifiniz nedir ya Rasûlallah? "Hem o parayı verip seni azat edeceğim, hem de seninle evlenmek istiyorum." Cüveyriye: "Memnuniyetle kabul ederim" dedi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 277; Ebû Dâvud, Sünen, IV, 22; İbn Hişâm, Sîre, III, 307; İbn Sa'd, Tabakat, VIII,116,117). Bu haber hemen etrafa yayıldı. Esirleri ellerinde tutan sahabîler; "Biz Allah elçisinin sıhrî hısımlarını nasıl esir olarak tutabiliriz!" diyerek, hepsini serbest bıraktılar. Bu manzara karşısında Müstalikoğulları İslâm'a girdiler. Bu yüzden Hz. Âişe O'nun hakkında; "Ben kavmi için Cüveyriye'den daha hayırlı ve daha bereketli bir kadın bilmiyorum" demiştir" (Ahmed b. Hanbel, VI, 277; İbn Hişâm, Sîre, III, 307, 308; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 238; Mahmud es-Savvâf, Rasûlullah'ın Pak Zevceleri, Terceme, Ali Aslan, Ankara (t.s), s. 68-71).

 

Elimizdeki bilgi budur.

 

Yorum neresidir?

 

Yorum, müslüman tarihçilerin, Cümeyriye'nin Muhammed'i içtenlikle, isteyerek kabul ettiğini söylemeleridir.

Yorum, Arap film dublajcılarının John Wayne'e bara girerken "Selamün aleyküm" dedirtmeleri gibi, Muhammed'in peygamber olduğunu kabul meyen bir insana "Ya Rasulallah" deirtmeleridir.

 

Bu kadının, kocasını öldüren düşmanlarının koynuna aynı gece girebilmesi için ya ölen kocasından nefret ediyor olması, ya da bir tehdit karşısında bu teklifi kabul etmek zorunda kalmış olması gerekir.

 

Bu tarihi kayıtta, kullanılabilecek başka bilgiler de var: Bütün malları yağmalanan insanlardan, canları karşılığında fideye istemek nasıl bir vicdandır Nasıl bir ahlak, adalet anlayışıdır? Zaten mallarını yağmalamışsın, talan etmişsin, daha ne verecekler. Ya esir pazarında satılacaklar, ya da fidyeyi bedenleriyle ödeyecekler. Cümeyriye de bunu yapmış.

 

Diğer bir bilgi, Ayşe tarafından söylenen "Ben kavmi için Cüveyriye'den daha hayırlı ve daha bereketli bir kadın bilmiyorum." Sözüdür. Ayşe neden "müslümanlar için" değil de, "Kavmi için" demiştir. Buradan Kavminin özgürlüğüne karşılık, kadının kendini feda ettiği düşünülemez mi?

 

Bu sadece bir örnek arkadaşım. Elbette beninm kaynaklarım ın hepsi de İslami kaynaklar, ve Kuran.

Ama ben bana anlatılan tarihin yorum kısmını çıkartarak okuyorum tarihi.

 

Kocasını öldüren, mallarını yağmalayan ve bildiği, ta nıdığı herkesi esir pazarına götürmek üzere hazırlayan b,r adamın koynuna hangi kadın isteyerek girer?

Biz bu masalı yutacak kadar saf mıyız? İnsan psikolojisinden anlamıyor muyuz?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Diğer kültürleri ve ne kadar güzel (!) tanıdığını Kuran'dan anlıyoruz.

Kuran akla, vicdana, ahlaka aykırı, birbiriyle çelişen ifadelerle dolu.

Bıktırıcı tekrarlarla dolu.

Başka kültürleri çok iyi tanıyan bir adam çevir çevir aynı plağı mı çalar? Derya gibi olurdu heralde.

Başka kültürlerin bilgilerini bir araya toplayıp sunduğu benim değil, diğer konularda sizin iddianızdı ama yanlışlamak niyetinde değilim...

Ha ama maden bu kadar kötü ve çelişkili bir toplayıştı bu,

Mekkeli diğer tüccar ve zengin ailelerde Hz. Muhammed gibi bir deliden daha sağlam ve temelli, çelişkisiz bilgiler üretecek kişilerin olması kaçınılmazdır.

 

Her ne kadar para piyasası hoşuma gitmese de şu vardır ki;

Para bilgilenmeyi de beraberinde getirir.

Zengin ve hele ki tüccar bir kimse, fakir ve hatta deli bir kimseden kat ve kat daha bilgili ve kültürlü olur...

Bu kaçınılmazdır...

 

Bende diyorum ki Hz. Muhammed madem ki bu kadar çelişkili, saçma, tutarsız, mantıksız, bıktırıcı bir kitap yazdı,

Niçin Mekke'de O'ndan daha zeki ve kültürlü olan ve hatta hasta olmayan ve hatta güçlü olan insanlar

Onun karşısında bu kitabın bu çelişkilerini kabul ettiremediler ya da ispatlayamadılar?

Hem de Hz. Muhammed Kur'an-da açıkça meydan okuduğu halde?

Bugün mesela yeterli bilgi birikiminiz var değil mi?

Kur'an-ın karşısına geçip "-şu şu bugün ile çelişir, yanlıştır" diyebiliyorsunuz...

Ogün niçin bunu yapamadılar?

Hemde cahil, fakir, deli bir çoban karşısında!

Ve hemde tutarsız, çelişkili, ipe sapa gelmez bir kitap karşısında!

 

Şu an bu konudaki bu inata bakarsak gerçekten Hz. Muhammed gibi kimsesiz, fakir, cahil ve deli bir çobanın Mevlana, Yunus, Ahmed Yesevi, Hallac-ı Mansur gibi bugünü bile etkileyen "Erdemli" insanları etkileyecek derecede etkili bir öğreti ve döneminde etkili bir toplumlaşma, devletleşme sağlayabilmiş olmasını hakikaten Soyut Tanrısal bir mucizeye bağlamama az kaldı diyebilirim ne yazık ki...

Vicdan olmazsa haklısın, ancak, günümüzde bile akli yeterliliği tam olmayan insanlar suç işledikleri takdirde, bu durumları kendileri için "affettirici, hafiletici" sebep sayılır.

 

İnsanlar bu statüde gördükleri bir kişiye, aklı başında bir kişiye gösterdikleri tepkiyi göstermezler, onu, "velisi/ailesi" durumundaki kişiye şikayet ederler.

Fakir ailelerin kız çocuklarını diri diri toprağa gömdüğü bir kültürde, ilahları hakir gören bir delinin hoş görüleceğini mi düşünüyorsunuz gerçekten?

Sen de söylüyorsun, Muhammed'in gençliği döneminde böyle basit bir olaydan savaş çıkmıştı diye. İnsanların bundan hiç ders almadıklarını, benzer bir kavganın boş yere çıkmasını önlemek istemiş olamazlar mı?

Bende onu diyorum işte, basit olaylar yüzünden birbirlerine düşebilen kavimlerdir Arap kavimleri.

Ticari ve güç odaklı mücadeleler küçük kıvılcımlar bahane edilerek savaşlara dönüşmüştür...

Dolayısıyla Hz. Muhammed

"Yahu bu adam delidir, çekin şunu ilahlarımızı hakir görüyor" diye iyi niyetle şikayet edilmiş olamaz, imkansız, yok böyle bir şey...

Onu orada anında öldürürler, çünkü ait olduğu kabile bu iktidar mücadelesinde diğer güç odakları ile çatışma halinde olan kabilelerden...

Menfaatler çatışıyor yani...

Bahsettiğim savaşları netten de araştırabilirsiniz...

Hz. Muhammed 20li yaşlarında bu türlü mücadelelere de aktif olarak katılmıştır ve bu karşı tarafça da bilinir.

Siz, karşı taraftan size ok sallayanlara yardım ettiğini bildiğiniz bir deli, sizin putunuzu kırdığında ya da ilahlarınıza laf ettiğinde

"Yahu alın şunu" mu dersiniz, rica mı edersiniz?

 

Aktif olarak katılmasını

"bu adamlar eften tüyden kanlı çatışmalar yapıyorlardı" manasına getirmeyin...

Çünkü o mücadelelerin temelinde yatan şey kabileler arası ekonomik çıkarlar ve güç azmidir.

Hz. Muhammed'de kabilesinin bir bireyi olarak bu oluşuma kaçınılmaz olarak katılmış, bu mücadelelerin Arap toplumunu tükettiğini ve Bizans, Habeşistan gibi devletler karşısında güçsüz bıraktığını kavramış ve yetişkinliğinde bu anlayışı yok etmek için mücadele vermiş ve ne tuhaftır ki fakir bir deli çoban bu büyük ve zor değişimi becerebilmiştir...

 

Kısaca Tarih bir bütündür ve öyle ele alınmalıdır.

 

(Not düşmek isterim ki: Çoğu İslam tarihçisi de bu söylediklerimi aynen kabullenemez diye düşünüyorum açıkçası. Çünkü bu söylediklerimin ne manaya gelebileceğini biraz tarih bilgisi olan ve beni tanıyan arkadaşlar kestirebilirler...)

Bir taraftan çelişkili görüş diyorsun, bir taraftan elindeki bilgileri okuyamıyorsun.

Muhammed'e kim kızını vermiş?

25 yaşındayken Kendinden 15 yaş büyük bir kadın onunla evlenmeye razı olmuş. Kızını veren biri var mı?

İktidar ve güç sahibi olunca da, "başka kriterler" devreye girmiş.

Bulunduğu toplumun en elit ve en güçlü ailelerinin fertleriyle dost olup kızlarını almamış, ya ganimet adı altında gaspetmiş, ya vahy geldi diye karılarını ellerinden almış, ya da çevre4sindekilerin peşkeşiyle elde etmiş! Nereden çıkarıyorsun, toplumun en elit ve en güçlü ailelerinin fertleriyle dost olup kızlarını almış diye?

Bunu siz öyle anlamlandırıyorsunuz...

Hatice'nin bir deli ile evlenmesinin gerekçesi nedir peki?

Mekke'nin en soylu ve en zengin ailesine mensup, kültürlü olması kaçınılmaz olan bir kadının

Arap toplumunda Hz. Muhammed'den daha zeki, kültürlü, okumuş-yazmış, aklı başında ve zengin bir koca bulması heralde kaçınılmazdır değil mi?

Kara kaşına, kara gözüne aşık olmadı sanıyorum...

Yoksa 21. y.y. hümanizmine sahipti de öyle mi evlendi Hz. Muhammed ile...

Ama dikkatinizi çekerim bugün bile Hz. Haticenin denginde olan hiç bir kadın fakir, cahil ve deli bir çobanla evlenip tüm mal varlığının başına o kişiyi dikmez...

O kadın düşmüş, aciz ve aklını yitirmiş olsa bile ailesi buna izin vermez, o dönem içinde geçerli bu...

 

Ve şunu sormak istiyorum:

Hz. Muhammed gibi deli, cahil, fakir, kültürsüz, okuması-yazması olmayan bir insan nasıl oluyorda

Kültürlü, zeki, tüccar, okur-yazar, elit ve akıllı insanlar karşısında iktidar sahibi olup onları dize getiriyor?

Nasıl ki Allan milleti, bir delinin arkasına uyup, bütün dünyayı ateşe sürükleyebilmiş ve 36 milyon insanın ölümüne sebep olmuşsa, aynısını Araplar neden yapmış olmasınlar?

 

Hitler'i işin başında kaç kişi ciddiye alıyordu? Kaç kişi önemsiyordu?

 

Saygılar.

Hitler'in de deli olduğunu düşünmüyorum.

Ha ama ona da hayalperest diyebilirsiniz, doğrudur...

Hitler'in saplantıları da vardı doğrudur...

Ama deli değildir...

Şimdi kimse çıkıpta Hitler'i sevdiğimi falan ya da övdüğümü düşünmesin ama illa ki Yahudileri kıyma fikrini ortaya attı ve uyguladı diye deli gömleği giydiremeyiz...

Eğer deli idiyse ona karşı nefret beslememizin bir anlamı yoktur, çünkü ne yapsa yeridir diyelim, bitsin...

Hitler siyasi ve askeri bir dehadır da aynı zamanda.

Sadece tarihi gerçeklere yenik düşmüştür...

Saplantılarının esiri olmuştur...

Bu yüzden insanlığından uzaklaşmıştır...

 

Ama ben diyorum ki hem bu adamların bu denli güçlenebilecek kadar zeki olduğu izlenimi veren olguları ve olayları ifade edip hemde "bu adam delidir" demeyi çelişkili buluyorum...

 

Ve unutmayın Mustafa Kemal ve arkadaşları içinde deli ve çıldırmış deniliyordu...

 

Olguları, olayları ve kişileri baktığımız noktaya bağlı olarak değerlendirip kişilere deli gömleği giydirmek çok kolaydır.

Lakin ortada tarihsel gerçeklerde var ve ne kadar bir dine mensub olmasanız ya da o dinin karşısında olmakta ne kadar haklı olsanızda haklılık durumunda hak vermenizi beklerim ben...

 

Çünkü ben kendi inandığım değerlerin tutarsız taraflarını bile belirtebilmeyi ya da bu konudaki Sayın DemirEfe'nin hoşuna gittiği önceki bir yazımda olduğu gibi sadece nesnel gerçeği, benim görüşüme zarar verip vermeyeceğini düşünmeden, ifade etme kaygısı güdüyorum...

 

Açıkçası Hz. Muhammed'in deli olduğuna kesinlikle inanmadığım gibi çok zeki, kültürlü ve entelektüel bir kimse olduğunu, önderlik vasıflarında karizmatik kişilik (bu tanımı okuyanlar gülmesin, böyle bir kavram vardır) sahibi olduğunu düşünüyorum.

 

Ancak şunu eklemek isterim;

Ortaya koyduğu kanunlar o dönem için geçerli miydi, değil miydi?

Aslında bu tartışılmalıdır ancak bugün için uygulanabilir ve geçerli kanunlar olmadığını rahatlıkla ifade edebilirim...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Küçükken, "vahy esnasında" Muhammed'de ortaya çıkan bilinçdışı eylemler arasında "ağzından köpük gelir, hırıltılar çıkarır, üşüme hissine kapılır ve üstünün örtülmesini isterdi" şeklinde tanımlamalar yapılırdı. Aradım nette bu ifadeleri bulamadım. Şimdiki çağ müslümanları, "ağızdan köpük gelmeyi" biraz itici bulmuş olmalılar ki, o ifadeleri çıkarmışlar, biraz makyajlamışlar bu "vahy esnasındaki hallleri" tanımlayan ifadeleri.

 

Her neyse.

 

Bu başlıktaki ve yazıdaki amacımız bir insanı "kendi tercihi olmayan bir rahatsızlıktan dolayı" aşağılamak değil.

Durumunu tespit etmek ve sıradan bir sara nöbetinin "aha vahy geldi" şeklinde yorumlanmış olduğunu göstermek.

 

*

 

Konumuz ile doğrudan bir alakası ytok ama, "Sara genetiktir" deyince aklıma geldi, Muhammed ile ilgili muhtemel bir "genetik sorun".

 

Muhammed'in bütün erkek çocukları ölmüştür. Kızları da, biri hariç hepsi kendinden önce ölmüştür. Fatıma da Muhammed öldükten hemen sonra ölmüştür. Muhammed'in, bir baba olarak, bu bağlamda çektiği acıların büyüklüğünü tahmin bile edemeyiz.

 

Varmak istediğim konu şu: İnsan taassuba saplanıp, beyin çarklarını işletemez hale gelince, Muhammed'in çocuklarının küçük yaşta ölmesini bile "ilahi bir durum" olarak yorumlar.

 

Güya son peygamber olduğu için, hanedanlık kurulmasın diye, Allah Muhammed'in çocuklarının yaşamasına izin vermemiş. Bize böyle öğretilmişti.

 

Sonra büyüyüp bilimle tanışıyoruz.

 

Biri hariç bütün çocuklarının anası olan Hatice ile 40 yaşında evlendiğini öğreniyoruz.

 

Bilim bu noktada diyor ki, bir kadının 35 yaşından sonra hamile kalması, çocuklarda başta down sendromu olmak üzere genetik bozukluklar ortaya çıkmasına neden olabilir.

 

Buradan şunu anlamaya başlıyoruz: Adamın çocuklarının ölmesi, Allah'ın bir planı falan değil, sadece artık hamile kalmak için riskli bir yaşa gelmiş olan bir kadından doğmalarından dolayı vuku bulmuş olabilir.

 

Muhammed'in Hatice dışındaki bir kadından, cariyesi Mariya'dan da bir çocuğu oluyor, ama ne yazık ki o da ölüyor. Çocuk doğduğunda Mariya kaç yaşındaydı bilmiyoruz. Belki o da 35'î geçmiş bir kadındı, belki gençti, bilemiyoruz, en azından ben bilmiyorum. Mariya da riskli yaş gurubundayken hamile kalmışsa, çocukların ölümünün annelerinin rsikli yaşta hamile kalmış olmalarına bağlayabiliriz.

 

Ama Mariya genç ise, bu durumda onun çocuğunun da ölmesi, ya o dönemde çocuklar arasında yaygın bir hastalıktan veya hakikaten Muhammed kaynaklı genetik bir bozukluktan dolayı vuku bulmuş olabilir. Sadece sesli düşünüyorum.

 

Yani demek istediğim, ilahi sanılan her olayın, bilimsel bir açıklaması vardır.

 

İnsanlar, o zaman mantıklı şekilde bir açıklama bulamadıkları için, "vardır bunda bir hikmet" demişler.

 

Sara nöbetleri "vahy anı" olmadığı gibi, riskli yaş grubundaki kadınların hamileliği sonucunda doğan çocukların ölmesi de ilahların Muhammed ile ilgili planının bir parçası değildir.

 

Saygılar.

sayın brainslapper

ben bu zamana kadar vahiy halleri arasında ağzından köpük gelir ifadesine hiç rastlamadım....siz aradınız bulamadınız doğal olarak...çünkü yok...ama ikna olmadınız ....çünkü hayalgücünüzün sizi haklı çıkarmasını umuyorsunuz...oysa yanılıyorsunuz....müslümanların bu ifadeleri çıkarmış olmaları gibi bir iddia yersizdir...çünkü bu bilgilerin kaynağı hadislerdir....hadis kitaplarını arayın...ama ben iddia ediyorum...hadis kaynaklarında böyle bir ifade bulamayacaksınız....vahiy esnasında yaşanan halleri ben ilk iletide alıntıladım....siz iddianıza hareket noktası olarak hangi yaşadığı vahiy hali ile sara krizinde yaşanan hali eşleme yaptınız.....bunu ispatlamak iddia sahibi olarak size aittir....ya da iddianızı geri çekersiniz....

 

ikinci yanıldığınız nokta şu.....mekkeliler onun vahiy anında yaşadığı hallerden dolayı mı cinlenmiş delirmiş dediler......yoksa allahtan başka ilah yok dediği için mi...şiir tutkunu olan mekkelileri adeta büyüleyen güzellikteki ayetleri okumasından mı....koskoca bir mekke iktidarını hiçe sayarak onlara karşı soylu bir duruş sergilemesinden mi.....lütfen bir kerecik durun ve insaflıca düşünün.....

ben aslında bu konunun bu kadar uzayacağını düşünmemiştim......bu kadar uzaması sizin bilimsellikten vazgeçmeyiz iddialarınıza rağmen hiç te bilimsel olmayan tavırlarla konuştukça batmanız....elle tutulur bir iddianız olsaydı şayet bu kadar lafı uzatmaya gerek kalmazdı....

bakın dünyada belki de hiç bir insan hz muhammet kadar hem dostları hem düşmanları tarafından hayatının her anı saniye saniye takip edilen ve dost düşman tarafından gözlemlenen kaydedilen bir başka insan daha yoktur.....o bir insandı....eğer şuurunu kaybedecek biçimde baygınlık geçirse inanın bunu okurduk biz ve bu bilgiyi başta din karşıtları olmak üzere tüm yahudi ve hristiyan alemi kullanırlardı...siz hz muhammedin karşıtları arasında nice uzmanlar doktorlar profesörler var bilirsiniz ve inanın bu mesele size kalmazdı ...onlar çoktan bu işin teşhisini de tesbitini de yapmış olurlardı....

siz de sayfalarca yazmak zorunda kalmaz iki cümleyle cevabı yapıştırırdınız.....

 

hz hatice ile evliliği bir zorunluluk değildir....hz hatice o dönemde sakıp sabancı kadar zengin bir hanımdır...ama o hz muhammedle evlenmeyi tercih ve teklif etmiştir...çocuklarının ölmesiyle ilgili söyledikleriniz çok ilginç... yaşı geç olduğu için çocukları yaşamamış öyle mi....kız çocuklarını insandan saymıyor musunuz.....ben anlamadım maksadınızı bir türlü....

hangi iddianıza cevap vereceğimi şaşırdım doğrusu....

ama rica ediyorum siz benim sorularıma bir cevap verin ..ısrarla bekliyorum...

selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İfşa etmeye cesaret edenleri Muhammed cehennemle korkutmuş ve onların cehenneme odun olacağını söylemiş.

 

Sayın BrainSlapper...

Bakın bir şeyi gözden kaçırıyorsunuz ve çelişkiniz burada yatıyor...

 

Epilepsi için dediniz ki:

O dönemde cinlenme ya da ilahların lanetlemesi olarak algılanırdı...

 

Tamam, bu doğru...

 

Bende dedim ki, başka toplumlarda Şamanlar büyük ihtimalle Epilepsi olan insanlardı ve kutsal sayılırlardı...

Sizde Araplarca bunun böyle olmadığını, cinlenme olarak tasvir edildiğini açıkça ifade ettiniz...

E hadi kabul ettik ama böylelikle kendi kendinizi çürütüyorsunuz...

 

Bakın neden:

 

Size şunu sormak istiyorum;

İlahlarca lanetlendiği ya da Cinlendiği düşünülen bir insanın uydurduğu "Cehennem" hayalinden mi korktu da insanlar ifşa etmekten korktular?

Hem onun deli, cinli ve ilahlarca lanetlendiğini düşünüp daha sonra da bahsettiği cennet ve cehennem hayallerine mi inandılar?

Yapmayın rica ederim...

 

Epilepsiyi "Kutsallık alameti" şeklinde Şamanlara has bir özellik olarak kabul eden bir toplumdan bahsetsek söylediğinizde birebir ve yüzdeyüz haklısınız...

Ama şu an değil...

 

Burada da çelişkiniz var...

 

Cinlenmiş bir deli olduğuna ve İlahlarca lanetlendiğine inanılan bir adamın Tanrı, ve Öteki Dünya ile ilgili tasvirlerine de inanıldığını iddia etmek...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her ne kadar para piyasası hoşuma gitmese de şu vardır ki;

Para bilgilenmeyi de beraberinde getirir.

Zengin ve hele ki tüccar bir kimse, fakir ve hatta deli bir kimseden kat ve kat daha bilgili ve kültürlü olur...

Bu kaçınılmazdır...

 

Kitabına denizler deryalar doldurabilecek kadar kültürlü olması şart değil , ama kör cahil de olamaz hani...

 

Hitler'in de deli olduğunu düşünmüyorum.

Ha ama ona da hayalperest diyebilirsiniz, doğrudur...

Hitler'in saplantıları da vardı doğrudur...

Ama deli değildir...

Ama ben diyorum ki hem bu adamların bu denli güçlenebilecek kadar zeki olduğu izlenimi veren olguları ve olayları ifade edip hemde "bu adam delidir" demeyi çelişkili buluyorum...

Ve unutmayın Mustafa Kemal ve arkadaşları içinde deli ve çıldırmış deniliyordu...

 

Evet bu örnekler belki biraz yanlış oldu. Bu insanlar cahil ve deli değiller. Arkasından milyonları sürüklemiş insanlar... Ama her daim onlar için "deli" diyenler de vardı...

 

Olguları, olayları ve kişileri baktığımız noktaya bağlı olarak değerlendirip kişilere deli gömleği giydirmek çok kolaydır.

Lakin ortada tarihsel gerçeklerde var ve ne kadar bir dine mensub olmasanız ya da o dinin karşısında olmakta ne kadar haklı olsanızda haklılık durumunda hak vermenizi beklerim ben...

 

Yiğidi öldür hakkını ver hani

 

Açıkçası Hz. Muhammed'in deli olduğuna kesinlikle inanmadığım gibi çok zeki, kültürlü ve entelektüel bir kimse olduğunu, önderlik vasıflarında karizmatik kişilik sahibi olduğunu düşünüyorum.

 

 

Söylemek istediklerimi sayın Tangeriin Boşiq tam anlamıyla ifade etmiş geç kaldım :) . Teşekkürler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birde şunu merak ediyorum hadi bizim Peygamberimiz sara hastası idi varsayalım (tartışıyoruz ya) peki diğer vahiy gelen Peygamberlerin tümüdemi sara hastalığından muzdaripti?

 

sayın brainslapper

siz ayetleri hz muhammedin cinlenmiş ve sara hastası olduğuna delil getirmiş ve yukarıda ki ayeti de alıntılamıştınız.....şimdi bu durumda bütün peygamberler sara hastasıdır diye genel bir mana çıkıyor sizin tezinizden.....doğru anlamış mıyım......

 

Peygamber diye sunulan İsrail ataları/liderleri saralı mıydı, değil iydi bilemem.

Onların kişilikleri hakkında ayrıntılı bilgi edinebileceğimiz büyük bir literatür yok.

İslamiyet bu açıdan çok fazla kaynak sunuyor. O nedenle Muhammed'in durumu hakkında daha fazla bilgiye sahibiz.

 

Ancak, elimizdeki kısıtlı bilgilerle, blli başlı İsrail ataları/liderleri hakkında birşeyler söyleyebilriz.

 

Mesela İbrahim'in çocuğunu kesmeye kalkmasından, ahlaki evlilik sınırı kuzenlerden başlayan bir toplumda kızkardeşi ile evlenmesinden ve sonra bu kızkardeşi/eşi durumundaki kişiyi gittiği yerlerde pazarlamasından akıl sağlığının yerinde olmadığını söyleyebiliriz.

 

Çok iyi bir yönetici olduğu iddia edilen Yusuf2un, Mısır'ı sefalete ve açlığa sürüklemesinden, onun ne kadar berbat bir yönetici olduğunu anlayabiliriz.

 

Süleyman'ın kendi kendine konuşup, cinlerle, kuşlarla, böceklerle konuştuğunu söylemesinden, onun akıl sağlığının da yerinde olmadığını söyleyebilriz.

 

İsa'nın "Babam Allah'tır" demesinden, onun akıl sağlığının da yerinde olmadığını söyleyebilriz.

 

Musa'nın dağlara kaçı 40 gün oralarda gezinmesinden, onun akıl sağlığının da yerinde olmadığını söyleyebiliriz.

 

Diğerleri hakkında fazla çok malumatım yok.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Epilepsiyi anladık, bu deli muhabbeti nerden çıktı yahu? İş boşig'in dediği gibi dallandı budaklandı gitti. Şimdi iş böyle olursa içinden çıkamayız. En son "zaten küresel ısınmadan da o sorumludur"a kadar mı getireceğiz işi nedir? Bence böyle yapmayalım.

 

Şimdi Cyrano'nun benim (İslam öncesi Arap ticareti gelişkin değildi, İslam sonrası gelişti) tezimden (Zaten ticaret gelişkin olduğu için İslam hızlı yayıldı) tezi daha doğru, doğruya doğru demekten zevk alırım ben. Yanlış taraf bana düşse bile. Aslında bu tezi benim savunmam gerekirdi, ben İslamiyet Arapları illa batırdı, kötüye götürdü diyor olmamak ve körü körüne karşı çıkıyor olmamak için öyle söylemiştim. Arapların İslam ile kabile kültüründen ulus kültürüne geçtiklerini düşündüğümden ticareti de böyle düşündüm. Arapların İslam öncesi de gelişmiş bir kültürleri olduğu savı, benim daha işime gelir. Fakat gelişkin ticaret vardı diye Hipokrat öğretisi tüm dünyaya yayılmıştı diye bir şey de olamaz şimdi. Adam tüccar, kazanacağı paraya bakıyor, ona ne Hipokrat öğretisinden? Hatta bu tüccarlar gizeme, esrara daha bir önem verirlerdi. Çünkü mallarının güvenliğini ancak gizemler, cinler ile koruyabiliyorlardı. Malın kaynağını tekellerinde tutmak ve olası rakiplerin gözünü korkutmak için olmadık gizem öyküleri uydururlardı. Hatta tıpla, ilaçla, büyüyle filan Yahudiler uğraşırdı zaten bildiğim kadarıyla.

 

Yok şimdi, Brain'in hiç bir tezini yabana atmıyorum. Hepsi olabilir tezler. Fakat şimdi aslında benim savunacağım tezi Cyrano'nun savunması gibi, suçlamaların dozu yükseldikçe savunmanın da şiddeti artar. Bir bakarız kimin neyi savunduğu karışmış. Bu işi dozunda tutalım derim ben.

 

Şuheda, cin kültürünün İslam öncesi olmadığı gibi bir savın olmuş, böye bir şey yok. Yani "cini İslam dini icat etti" demiş olamazsın herhalde, ben yanlış anlamış olabilirim. Ayrıca "mecnun" kelimesinin "cann" kökünden ve cin kelimesinin de aynı kökten, hatta "cennet" kelimesinin de aynı kökten türediğini gözardı etme. Hepsi "gizli, gözle görülmeyen" anlamı taşır.

 

4mevsim, Brain de anlamıştır, zekasından eminim ama ben ima ettiğin şeyi anladım sanıyorum. Tarih boyunca tüm inkar edenlerin aynı iddiaları tekrarladıklarını söylüyorsun. E peki bu işin altında İblis mi var, bütün inkar edenlere ne söyleyeceklerini tarih boyunca öğretiyor? Peki bu savı getirdiğin tahminim doğruysa şayet, bu savı kanıtlamak için ayet ne derece geçerli bir delildir? Anladığım kadarıyla ayeti duruma delil değil de durumu ayete delil yapıyorsun. "Bakın ayet nasıl da bildirmiş, aynı tarz gidiyor hâla..." gibi. Aslında tüm peygamberlerin bir soy silsilesi oldukları düşünüldüğünde tuhaf bir durum değil bence...

 

Bütün katılımcılara saygılar... Benim için faydalı bir tartışma oldu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın boşig ve sayın yersoy,

 

Buu tartışma yanlış taraflara gidiyor. Yukarıda sen söyledin, saradan muzdarip, ama bugün dünyanın saygı duyduğu yazarlar ve liderler var.

 

Sara konusu üzerinde bu kadar durmamın nedeni, onun "sara nöbeti" halinin "vahy anı" sanılması ve adama kutsallık atfedilmesi.

 

Varmak istediğim nokta, vahy alma diye birşeyin olmadığı, bunun sadece fiziki/nörolojik bir rahatsızlık olduğu.

 

Muhammed epilepsiden muzdarip, ama bunu "Sizin peygamberiniz saralıydı" diyerek aşağılama amacım yok. Bu biline.

Sadece onun metafizik güçlerle iletişim kurduğuna dair iddiasının, bilimsel bir açıklaması var, onu sunuyorum.

 

Ben bir insanın hangi noktadan başladığna dikkat çekiyorum.

 

Sara nöbetleri yaş ilerledikçe azalan bir hastalıktır.

 

Bu nedenle, yukarıdaki iletimin birinde Kuran'ın ilk bölümü iler ikinci yarısının benzeşmediğini, ilk bölümde içten bir üslup kullanılırken, ikinci bölümde, daha hesaba dayalı bir üslup olduğunu söyledim.

 

Herhangi bir işi yapan bir adam, ilk yıllarındaki hataları ileride yapmaz. Bu Muhammed için de geçerli. Yıllar geçtikçe tecrübesi artmış, akıl verenleri artmış.

 

Bütün bunlan sonra şunu söyleyebilrizi. Bir devlet adamı olarak Muhammed başarılı bir adamdır. Buna hiçbir itirazım olamaz.

Dağınık haldeki Arap kabilelerinden bir millet yaratmış ve onlara kültürlerini yaymalarını sağlayacak bir araç vermiştir.

 

Ama metafizik güçlerle irtibat kuran bir adam değildir.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.