Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hz Muhammed hakkındaki iddialar


Misafir 4mevsim

Önerilen İletiler

hz muhammed hakkındaki vahiy alması esnasında yaşadığı hallerden yola çıkarak sara epilepsi hastası olduğu iddiası üzerine bir yazı alıntılıyorum...

bu iddianın dışında vefatında bıraktığı mirasla ilgili de bilgi vermek istiyorum...bunun dışındaki iddialarla ilgili katılımlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum...

selamlar...

 

PROF. DR. MEHMET SOYSALDI

ARAŞTIRMA;

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

VAHİY ESNASINDA HZ. PEYGAMBER (SAV)

 

Beşerin beşer sıfatları altında Allah Teâlâ’nın hitabına muhatap olması güçtür. Yine bu sıfatlarla meleklerle karşılaşmak da kolay bir şey değildir. Böyle bir irtibat ancak beşeriyetten sıyrılıp, melekût âlemine girmekle mümkün olabilir. İşte Hz. Peygamber’in bu beşeri sıfatlardan sıyrılıp, vahiy alır duruma gelmesi, onda bazı hallerin meydana gelmesine sebep olmuştur.

 

Allah’ın sözünü dinlemek kendisine bir nevi heyecan ve korku verdiğinden, onun vahiy esnasında bazen buhranlı anlar geçirdiğine şâhid olunmuştur. Hz. Peygamber’in vahiy esnasında vücudu titrer, yüzünün rengi değişirdi. Vahiy esnasında en soğuk günlerde bile alnı terler, nefes alırken horultuya benzer bir ses çıkarırdı. Peygamberimizin yanında bulunanlar bile vahyin etkisi altında kalırlardı. Bu konuda şu haberler nakledilmektedir:

 

Hz. Aişe radıyallahu anha, “Rasulullah’ı soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahiy nazil olurken gördüm. İşte öyle soğuk bir günde bile kendisinden o hal geçtiği vakitte şakaklarından şıpır şıpır ter akardı”(1) demiştir.

 

“Keşke ben Rasulullah’ı, kendisine vahiy inerken görebilseydim!” diye merak eden Ya’la b. Ümeyye, bir gün vahiy esnasında, Hz. Ömer’in işaretiyle Hz. Peygamber’e yaklaşmış, O’nu örtmekte olan örtünün içine başını sokmuş ve Efendimizi, yüzü kızarmış, uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi solurken görmüştü(2).

 

Mâide suresi, Peygamberimiz devesi üzerinde iken nazil olmaya başlamıştı. Olayın manevî ağırlığına tahammül edemeyen deve çökmüş, Rasulullah da deveden inmek zorunda kalmıştı(3).

 

Zeyd b.Sâbit şöyle diyor: “Bir gün Hz. Peygamber’in yanında bulunuyordum. Kalabalık sebebiyle, (diz çökmüş olarak oturduğumuzdan) Hz. Peygamber’in dizi, dizimin üzerinde idi. Birden onu vahiy hâli yakaladı, baldır kemiğimi kıracak kadar bir ağırlık hissettim. Vallahi yanımdaki Ras-lullah olmasaydı, acıdan çığlıkla haykırır, bacağımı çekerdim.”(4)

 

Vahiy sırasında, Peygamberimiz ve yanındakiler başlarını önlerine eğerlerdi. Vahiy bitince de Peygamberimiz başını kaldırır, gelen vahyi ümmetine tebliğ ederdi.(5)

 

Hz. Ömer’den nakledilen bir habere göre, vahiy esnasında Peygamberimizin yanında bulunanlar bazen arı uğultusuna benzer bir ses işitirlerdi(6).

 

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemde meydana gelen bu tür değişik halleri gören Kureyşliler, bazen O’na kâhin(7), bazen sihirbaz, bazen de şâir ve mecnun(8) demişlerdi. O’nda görülen bu halleri birçok Avrupalı müsteşrik sara illeti zannetmişlerdi. Bütün bu iddialar, O’nun manevî cephesini anlayamamaktan ileri gelmektedir. Bu iddianın batıllığını şu şekilde açıklayabiliriz:

 

a) Saralı, nöbetten sonra bütün uzuvlarında şiddetli bir ağrı ve bitkinlik hisseder. Durumundan dolayı üzülür, hatta nöbetlerinde karşılaştığı bu haller sebebiyle, bazıları intiharı bile düşünür. Peygamberimize vahiy esnasında arız olan hal saradan dolayı olsaydı buna üzülür, geçmesi halinde ise sevinirdi. Fakat durum bunun aksinedir. Nitekim vahyin kesildiği fetret döneminde, iştiyakla vahiy meleğini aramıştır.

 

:cool: Vahiy, her zaman kendinden geçme, horlama gibi değişiklikleri ortaya çıkarmıyordu. Bazen melek, insan suretinde geliyordu. Rasulullah onun Cibrîl olduğunu bildiği halde, normal hâli devam ediyordu.

 

c) Tıbben sâbittir ki, saralı, nöbet sırasında idrak ve düşünme kabiliyetini tamamen kaybeder, etrafında olup bitenin farkına varmaz, kendisine ne olduğunu bilmez, şuuru durur. Hâlbuki Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vahyi müteakip insanlara hukukun, ahlâkın, ibadetin, edebî ifadenin, öğütlerin en mükemmellerini ihtiva eden Kur’an ayetlerini tebliğ etmiştir. Bir benzerini getirmekten bütün insanları âciz bırakan bir kelâm, hiç saralının eseri olabilir mi?.

 

d) Saralı nöbeti sırasında saçmalar. Hz. Peygamber’de böyle bir durum, kesinlikle yoktur. O’nun vahiy durumunu müteakip tebliğ ettiği Kur’an elimizdedir; dost ve düşmanın ittifakıyla Kur’an’ın beyanındaki mükemmellik ortadadır.

 

e) Bu dünyadan yüz binlerce saralı insan gelip geçmiştir. Fakat bunlar içinde böylesine bir din getiren, makul esaslar ve sözler söyleyen, bir muvazene örneği olan şahsiyete rastlanmamıştır.(9)

 

Netice olarak diyebiliriz ki, elbette bir beşerin kendine ait normal özellikleriyle Yüce Allah’ın kelamına muhatap olması çok zordur. Hz. Peygamber’de bazen vahiy aldığı esnada bir takım değişiklikler olmaktaydı. Ancak bu değişiklikleri epilepsi (sara) hastalığına benzetmek çok yanlıştır.

 

* Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. [email protected]

 

1- Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1.

 

2- Buhârî, Fedâilü’l-Kur’an, 2; Müslim, Hac, 1.

 

3- Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, II, 176.

 

4- Ebû Dâvûd, Cihad, 20; Ahmed b.Hanbel, a.g.e., V, 190,191.

 

5- Müslim, Fedâilü’l-Kur’an, 23.

 

6- Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’an, 24; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., I, 34.

 

7- Hâkka, 69/41-43.

 

8- Saffât, 37/36.

 

9- Hamidullah, Muhammed, Kur’an-ı Kerim Tarihi ve Türkçe Tefsirler Bibliyografyası, (trc. M.Sait Mutlu), İstanbul 1965, s. 12; Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, İstanbul 1989, s. 31, 32.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 261
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

epilepsinin ne olduğunu anlayabilmek için beyni bir bilgisayar gibi düşünmekte yarar vardır..beyin hücreleri de bilgisayar parçaları gibi birbirlerine bağlantılıdır.ve haberleşmek için küçük elektiriksel uyaranlar kullanırlar..bazen beyinde normal olmayan bir elektiriksel aktizite oluşur ve bu olay kişinin nöbet geçirmesine neden olur..

 

epilepsi nöbetleri nasıldır?

elektiriksel bozukluk eğer beynin sadece bir kısmını etkilerse ''parsiyel nöbet'' dediğimiz nöbet tipi oluşur..parsiyel nöbetlerin en sık görülen türü şuur kaybı ile birlikte olan ''kompleks parsiyel '' nöbetlerdir..kişi sersemlemiş ve şaşkın bir haldedir..gözlerinin önünde benekler görebilir kulakları çınlayabilir mide bulantısı olabilir elbiselerini çekiştirebilir ellerini ve kollarını anlamsızca oynetır ve yaptıklerının farkında değildir..genellikle nöbet geçtikten sonra da olanları hatırlamaz..

başka bir parsiyel nöbette belli bir kas grubunu (örn. bir kolu veya yüz yarısını) kontrol eden beyin bölgesinin etkilenmesi ile olur..nöbet esnasında sadece o kas grubu etkilenir ve kontrol edilemeyen hareketler yapmaya başlar bu olaydan başka hiçbir kas grubu etkilenmez ve şuur kaybolmaz..(basit parsiyel,fokal motor nöbetler)

bütün beyin etkilendiğinde ise sonuç jeneralize nöbettir..jeneralize nöbetin bir çeşidi jeneralize tonik-klonik nöbettir..(grand-mal) grand-mal nöbet geçiren bir kimse aniden şuurunu kaybeder ve yere düşer kasları kasılır sonra da bütün vücudu sarsılmaya başlar ağzından köpük gelebilir dilini ısırabilir idrar ve kakasını kaçırabilir dudaklarında ellerinde yüzünde morarma olabilir..1-5 dakika sonra çırpınma hareketi duru arkadan bazen uyuklama veya yorgunluk dönemi başlar bundan sonra kalkıp daha önce yaptığı işine devam eder..

başka bir jeneralize nöbet dalma(absans, petit-mal) nöbeti olarak bilinenidir..bu nöbet o kadar kısadır ki hissedilmeden geçebilir..absans nöbeti geçirenler hayal kuruyormuşçasına çevrelerine birkaç saniye anlamsız gözlerle baktıktan sonra yaptıkları işlerine devam ederler.. el kol hareketi yoktur..kişi kısa bir zaman için şuurunu yitirmiştir..

nöbetlerin peşpeşe gelmeleri halinde''status epileptikus'' denir...hayati tehlikesi olan bu durumdur..(alıntı)

 

sara hastalığı bir ruh ya da akıl hastalığı değildir....bunu da eklemek istedim...ancak ileri boyutlarında zekayı da olumsuz etkileyebiliyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın 4mevsim,

 

Bir insanın hasta olduğunu söylemek, belaltı vurmak değildir! Bir teşhistir.Bir hasta ile dalga geçmek karakterimin parçası değildir.

Daha önceki iletimde, Muhammed'in hasta olduğunu söylemekten zevk almadığımı, aksine üzüldüğümü, yüreğimin sızladığını söyledim.

 

 

 

Burada sadece bir tespit yapıyoruz, saradan muzdarip bir insanın davranışlarının "aha şimdi Cebrail geldi sarsmaya başladı Muhammed'i" şeklinde yorumlanmasına dikkat çekmeyue çalışıyoruz.

 

İlk sara hastasını gördüğünüzde, mesela "neden onun da vahiy aldığını düşünmediniz?"

 

Düşünmediniz, zira artık sara hastalığının vahiyle, metafizik güçlerle alakası olmadığını, fiziki/zihinsel bir hastalık olduğunu biliyorsunuz.

Eğer bu hastalık hakkında bilgimiz olmasaydı, eski çağlarda yaptıkları gibi, işin kolayına kaçıp sara nöbeti geçiren bir insanın metafizik güçlerle rahatsız edildiğini düşünecektik.

 

Anadolunun geri kalmış yerlerinde, sara nöbeti geçirien çocuklara hala "cinler musallat olmuş" muamelesi yapılmakta, tedavi için hocalara götürülmektedirler.

Sizce bu muamele doğru mu?

 

İlk sara vakası ile karşılaştığınızda, bunun bir hastalık olduğunu mu düşündünüz, yoksa cinlerin musallat olduğunu mu düşündünüz?

 

Yaptığımız tespitleri, hakaret veya belaltı vuruş olarak değerlendirmeden önce, üzerinde düşünmenizi rica ederim. Hakkınızda edindiğim izlenim, düşünmekten korkmayan bir insansınız.

 

Saygılar.

 

sayın brainslapper

sanırım geçmişte yaşamış biri hakkında teşhis koyamayacağımız ve bizim fikir yürütmelerimizin ciddi manada bir teşhis sayılamayacağı bilimsel etik olarak uzlaşabileceğimiz bir konudur...bir teşhis koyma imkanı kalmamıştır...

üstelik mekkeli inkarcıların hz muhammede yönelttikleri suçlamalar asla onun yaşadığı titreme terleme vs gibi haller sebebiyle değildir...eğer öyle olsaydı onun hasta olduğunu ispatlar ve ciddiye de almazlardı....cinlenmiş demelrinin tek sebebi ayetlerdi...yani onun böyle etkileyici ve muazzam güzellikteki sözleri kendiliğinden söyleyemeyeceğini düşündükleri içindir....üstelik yaşadığı haller epilepsi krizini çağrıştırmıyor...

 

sorduğunuz soruya cevap vereyim...gördüğüm bir bayandı...sokakta kendini yere atmıştı..ağzından köpükler çıkıyordu...etrafta yardımcı olmaya çalışanlara doğru kollarını sağa sola bilinçsizce savuruyordu...kendinde değildi....ben ve arkadaşımın gözleri önünde oluyordu bunlar ..üstü başı açılmıştı...çok korkmuştum...önce kadını dövdüklerini sandım çünkü...sonra sinir krizi geçirdiğini söylediler...ama daha sonra bir arkadaşımın teyzesi olduğunu öğrendim ve sara hastalığını ilk o zaman duydum yani öncesinde sarayla ilgili hiç birşey bilmiyordum...üstelik hiç vahiy olduğunu düşündürecek bir hali yoktu inanın...

ikinci sorunuza da böylece cevap vermiş oldum...ancak daha sonraki olaylarda hastanın yakınları muhtemelen çaresizlikten yani sara hastalığının kesin bir tedavisi olmamasından dolayı bir umut beklentisiyle hocaya da götürüyorlardı...

 

tüm bunlara rağmen sara hastası bir insan olarak değil peşinden sayısız insanı sürüklemesiyle bir büyük şahsiyet olarak görebiliriz...

selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın brainslapper

sanırım geçmişte yaşamış biri hakkında teşhis koyamayacağımız ve bizim fikir yürütmelerimizin ciddi manada bir teşhis sayılamayacağı bilimsel etik olarak uzlaşabileceğimiz bir konudur...bir teşhis koyma imkanı kalmamıştır...üstelik mekkeli inkarcıların hz muhammede yönelttikleri suçlamalar asla onun yaşadığı titreme terleme vs gibi haller sebebiyle değildir...eğer öyle olsaydı onun hasta olduğunu ispatlar ve ciddiye de almazlardı....cinlenmiş demelrinin tek sebebi ayetlerdi...yani onun böyle etkileyici ve muazzam güzellikteki sözleri kendiliğinden söyleyemeyeceğini düşündükleri içindir....üstelik yaşadığı haller epilepsi krizini çağrıştırmıyor...

 

sorduğunuz soruya cevap vereyim...gördüğüm bir bayandı...sokakta kendini yere atmıştı..ağzından köpükler çıkıyordu...etrafta yardımcı olmaya çalışanlara doğru kollarını sağa sola bilinçsizce savuruyordu...kendinde değildi....ben ve arkadaşımın gözleri önünde oluyordu bunlar ..üstü başı açılmıştı...çok korkmuştum...önce kadını dövdüklerini sandım çünkü...sonra sinir krizi geçirdiğini söylediler...ama daha sonra bir arkadaşımın teyzesi olduğunu öğrendim ve sara hastalığını ilk o zaman duydum yani öncesinde sarayla ilgili hiç birşey bilmiyordum...üstelik hiç vahiy olduğunu düşündürecek bir hali yoktu inanın...

ikinci sorunuza da böylece cevap vermiş oldum...ancak daha sonraki olaylarda hastanın yakınları muhtemelen çaresizlikten yani sara hastalığının kesin bir tedavisi olmamasından dolayı bir umut beklentisiyle hocaya da götürüyorlardı...

 

tüm bunlara rağmen sara hastası bir insan olarak değil peşinden sayısız insanı sürüklemesiyle bir büyük şahsiyet olarak görebiliriz...

selamlar...

 

 

Lütfen bilimi dininize alet etmeyin. Biz böyle inanıyoruz deyin mesele kapansın.Eğer bilimden bahsediyorsanız objektif olmanız şart.

 

1400 sene önce yaşamış birinin hayali bir varlıktan vahiy aldığına günümüzde teşhis koyabilmenin neresi bilimsel diye sorarlar insana?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Lütfen bilimi dininize alet etmeyin. Biz böyle inanıyoruz deyin mesele kapansın.Eğer bilimden bahsediyorsanız objektif olmanız şart.

 

1400 sene önce yaşamış birinin hayali bir varlıktan vahiy aldığına günümüzde teşhis koyabilmenin neresi bilimsel diye sorarlar insana?

 

sayın hoppa

siz de önyargılı yorumlar yapmayın lütfen...

biz elbette inanıyoruz allahın varlığına ve muhammedin onun hem kulu hem elçisi olduğuna....bizim inandıklarımızla ilgili bir sıkıntımız yok....biz neye nasıl inanacağımız konusunda fikir yürütebilecek kadar zeka sahibiyiz....

bilimi dininize alet etmeyin derken bilimi kendi tekeline almış, burnu havada geçmişin ve geleceğin bilimini kendi tasarrufundaymış bir edayla bilim havarisi kesilenler acaba bilirler mi bilim kimsenin inancına ya da inkarına da hizmet etmez...

benim kurduğum cümlenin neresinde bilimi dine alet etme tavrı sezdiniz...ölmüş birine tıbbi açıdan teşhis konamaz demenin neresi bilimi dine alet etmek...

vahye teşhis konmaz ..vahiy bir inanç meselesidir....asıl siz inanmıyoruz dersiniz biter....sara hastasıydı, arkasından teneke çalınırdı kimse onunla evlenmezdi toplum dışına itilmişti cinlenmişti demenize hiç ama hiç gerek yok....ona inanmıyoruz demeniz kafi....değil mi.... :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın hoppa

siz de tarzınızdan büyük laflar etmeyin lütfen....

biz elbette inanıyoruz allahın varlığına ve muhammedin onun hem kulu hem elçisi olduğuna....bizim inandıklarımızla ilgili bir sıkıntımız yok....biz neye nasıl inanacağımız konusunda fikir yürütebilecek kadar en az sizin kadar zeka sahibiyiz....

bilimi dininize alet etmeyin derken bilimi kendi tekeline almış, burnu havada geçmişin ve geleceğin bilimini kendi tasarrufundaymış bir edayla bilim havarisi kesilenler acaba bilirler mi bilim kimsenin inancına ya da inkarına da hizmet etmez...

benim kurduğum cümlede neresinde bilimi dine alet etme tavrı sezdiniz...ölmüş birine tıbbi açıdan teşhis konamaz demenin neresi bilimi dine alet etmek...

vahye teşhis konmaz ..vahiy bir inanç meselesidir....asıl siz inanmıyoruz dersiniz biter....sara hastasıydı, arkasından teneke çalınırdı kimse onunla evlenmezdi toplum dışına itilmişti cinlenmişti demenize hiç ama hiç gerek yok....ona inanmıyoruz demeniz kafi....değil mi.... :)

 

 

O teşhisi müslüman tarihçiler koymuş zaten, sizede kılıf bulmak düşüyor. Sara hastalığının tüm verilerini ortaya koymuşlar. Bilimde bir hastalığın verileri ahmet olursa sara, mehmet olursa vahiy diye değişmez.

 

Eğer inanalar başka bir gezegende yaşasa idi o zaman bize ne neye inannırlarsa inansınlar diyebilirdik.İnanmamamız kafi gelirdi.

 

Aynı dünyada yaşadığımıza göre, hasta bir insanın icadı olan bu dinin yaşantımıza yüzlerce olumsuz etkisini yok edebilmek için elbette mücadele vereceğiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

O teşhisi müslüman tarihçiler koymuş zaten, sizede kılıf bulmak düşüyor. Sara hastalığının tüm verilerini ortaya koymuşlar. Bilimde bir hastalığın verileri ahmet olursa sara, mehmet olursa vahiy diye değişmez.

 

Eğer inanalar başka bir gezegende yaşasa idi o zaman bize ne neye inannırlarsa inansınlar diyebilirdik.İnanmamamız kafi gelirdi.

 

Aynı dünyada yaşadığımıza göre, hasta bir insanın icadı olan bu dinin yaşantımıza yüzlerce olumsuz etkisini yok edebilmek için elbette mücadele vereceğiz.

bakın ben cevap yazarken elimden geldiğince dikkatli olmaya çalışıyorum ve tekrar tekrar yazdıklarımı düzenliyorum....tavrınızla ilgili olarak yanılmamışım...

ben sizin bende bıraktığınız izlenimle ilgili sizin hakkınızda bir teşhis koysam ve bunun doğruluğu üzerinde ısrarcı olsam sizin tepkinizi de kılıf olarak değerlendirsem ....

kimse başka bir gezegene gitme durumunda değil...kim hangi görüşten olursa olsun birarada yaşamanın gereklerine uymayı ve saygıyı öğrenmek zorunda...

hayata olumsuz etkiler oluşturanların samimi dindarlarla alakalı olmadığını görmeniz için hayatı yeni baştan okumanız gerekebilir...

 

çatarak fikir beyan etmeden konuşmak faydasız...ben kendime yakıştıramıyorum....sizi mücadelenizle başbaşa bırakıyorum....buyrun...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kusura bakmayında allah daha nazik olmayı başaramıyormu? neden titretiyor muhammedi korkutuyor ürkütüyor? muhammede yaşatacakları kendi elinde değilmi? muhammet en sevdiği kulu değilmi neden korkutuyor?

 

yani allahın en sevgili kulu bile olsak onu görünce böylesine korkacağız. madem böylesine korkuyorsunuz neden ısrarla biz korkmuyoruzda seviyoruz diyorsunuz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın brainslapper

sanırım geçmişte yaşamış biri hakkında teşhis koyamayacağımız ve bizim fikir yürütmelerimizin ciddi manada bir teşhissayılamayacağı bilimsel etik olarak uzlaşabileceğimiz bir konudur...bir teşhis koyma imkanı kalmamıştır...

üstelik mekkeli inkarcıların hz muhammede yönelttikleri suçlamalar asla onun yaşadığı titreme terleme vs gibi haller sebebiyle değildir...eğer öyle olsaydı onun hasta olduğunu ispatlar ve ciddiye de almazlardı....cinlenmiş demelrinin tek sebebi ayetlerdi...yani onun böyle etkileyici ve muazzam güzellikteki sözleri kendiliğinden söyleyemeyeceğini düşündükleri içindir....üstelik yaşadığı haller epilepsi krizini çağrıştırmıyor...

 

Sayın 4mevsim,

 

Elbette, kemiklerini bulup DNA testi yapmazsak, Muhammed'i 14 asır sonra muayene etme imkanımız yok.

Ama elimizde o döneme ait bilgiler var.

 

Sara/epilepsi hastalığı 20. yüzyıla kadar, "cinlerin musallat olması" olarak biliniyor. Yani Hastalık statüsüne bile konmamış.

Halk arasındaki muhabbet şöyle: "Ne olmuş? Cinler musallat olmuş. Cinleri kovarsak, hiç birşeyciği kalmaz."

 

Yani insalnlar sarayı/cinlenmeyi hastalık olarak görmüyorlar, geçici bir durum olarak görüyorlar ve bu durumdan cinleri sorumlu tutuyorlar.

 

Bundan dolayı, Mekkelilerin "Muhammed sara hastalığına tutulmuş" demeleri gibi bir durum sözkonusu değil. Zira bu hastalığı "cinlerle" alakalandırıyorlar ve "cinlenme" olarak tanımlıyorlar.

Bu nedenle 14 yüzyıl önceki "cinlenmiş" ifadesini, siz 209. yüzyıl tıp literatürüne "epilepsiden muzdarip" olarak tercüme ediniz.

 

Zira elimizde veriler var ve bu verilere dayananarak, Muhammed'in epilepsi hastalığından muzdarip olduğunu rahatça söyleyebiliriz.

 

Sayın hoppa, güzel bir şey söylemiş: Bilim, aynı belirtiler, Ahmet'te olunca "sen saralısın", mehmet'te olunca "sana vahy geliyor, vahy'in ağırlığı altında ezilme belirtileri bunlar" demez. Her ikisine de aynı teşhisi koyar. Bilimin değer yargıları kimliklere göre değişmez.

 

Sara hastalığının bir özelliği, sürekli bir nörolojik bozukluk değildir. İnsan normal bir hayat yaşayabilir.

 

Muhammed'in şanssızlığı, böyle bir rahatsızlığı olan çocuüun, babasız ve anasız büyümesi, aile sevgisi görememesi, akrabaları tarafından sürekli çobanlık yaptırılarak toplum dışına itilmesidir. Yani tamamen hayal dünyasında kendine ait bir dünya kuran insan haline gelmesidir.

 

Sara hastalarının bir özelliği de, bu durumlarını bililer ve bazen nöbet numarası yapabilirler. Yani bu durumu kullanırlar.

 

Kuran'ı dikkatle inceleyen birisi, Muhammed'in hangi sözleri içten veya planlamadan söylediğini, hangilerini "planlayarak" söylediğini anlayabilir.

 

Mesela Alak Suresi, halüsinayon etkisiyle, ama "içten" söylenmiş, "plansız" bir suredir.

Mesela, Azhab Suresi gibi sureler baştan sona "hesaplanarak, planlanarak" söylenmiş surlerdir.

 

Söyleniş sırasına göre Kuran'ın ikinci yarısı, artık planlı olarak söylenmiş sözlerdir.

Kuran'ın ilk yarısında gözlemlediğimiz, halüsinasyon etkisiyle gördüğü/düşündüğü/kafasında kurduğu şeyleri "içtenlikle" seslendiren, saradan muzdarip sıradan insan gitmiş, bunun yerine, ikinci yarıda, "bu durumunu" kullanarak, istediklerini elde etmesine yarayacak "planlı" sözler söyleye başlayan bir insan gelmiş.

 

Sayın muki'nin de dediği gibi, Muhammed sara nöbetinin ona fayda sağladığını, bu dezavantajını avantaja dönüştürebildiğini gördükçe, "nöbet gelmemişken gelmiş gibi davranarak" bu durumunu kendi çıkarı için kullanmaya başlamıştır.

 

Kuran'ı bir de bu gözle, nuzül/söyleniş sırası denen sıraya göre okuyunuz, söylediklerimi ondan sonra değerlendiriniz sizden ricam.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Varsayımlarda hata var. Epilepsi, 20. yya kadar bilinmeyen teşhis edilmeyen bir hastalık değildi. Taa Hipokrat zamanında bir hastalık olarak teşhis edilmiş.

 

"Halk arasında " ifadesinde, eğitimsiz taşra insanları kastediliyorsa, Hz Muhammed'in düşmanları arasında, kent soyluları, eğitimli kadrolar, hekimler, diplomatlarda vardı herhalde. Ki o bir köyde yaşamıyordu. Arabistan'ın en yoğun ticaret ve turizm şehrinde yaşıyordu. Yani dünyaya en açık şehrinde.

 

Düşmanları arasındada, hekimler, diplomatlar, eğitimli kadrolarda vardı.

 

"6. yy da arabistanda sara hastalığı bilinmiyordu" gibi bir varsayım yapmak ve bunu "halk şöyle sanıyordu" ya dayandırmak. o coğrafyayı sadece 20. yy da bile birçok şeyi cinlere bağlayan insanlardan ibaret sanmayı gerektirir. çok değil Türkiyede bundan 40-50 sene önce köylerde ay tutulunca ellerine teneke ve tokmak alıp çalarak ayı tutsak eden şeyi korkutup kaçırmaya çalışan insanlara (ki sayıları çok çok fazladır) bakıp. 1950 lerde Türkiye'de ay tutulmasının ne olduğu bilinmiyordu çünkü halk böyle sanıyordu demek gibi bir şeydir.

 

 

Bu hastalık biliniyordu. Bu hastalık pagan dinlerde, tanrıların insanları lanetleme yöntemlerinden birisi olarak görülüyordu. Ve oldukça ünlü bir hastalıktı bu özelliğiyle. Hz Muhammed sara hastası ise ve mekkeliler bunu bilse, bu hastalığı anlar, işi cinlere bağlamaz. "Muhammed'i tanrılar lanetlemiş" diye propaganda yaparlardı.

 

Hepsi mekke dışında hiçbir yeri görmemiş., ***** cuhela adamlar bile desek. Herhalde, Caesar'ın, Socrates'in hangi hastalığa sahip olduğunu duymuşlardır. Yada içlerinde hipokratı okumuş adamlar vardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın "Cyrano" iyi bir noktayı yakalamış

 

Elbetteki hastalık olarak ilan edilebileceği gibi tanrıların lanetlemesi şeklinde de ilan edilebilirdi.

Peki neden başarılamadı? Bu soru daha önemli bence... Hasta ya da değil böyle bir harekete öncülük etmeyi nasıl başarabildi yüzyıllardır?

 

Şimdi dini bütün arkadaşlarımız bu sorunun yanıtını "tabiiki de insanlık kendini İslam'da buldu" gibisinden yanıtlayacaklar ama hiçte bilimsel olmayan bir yaklaşım olacaktır.

 

Bilim demişken aklıma geldi. Sayın 4mevsim biraz hiddetlenip "bilimi kendi tekeline almış, burnu havada geçmişin ve geleceğin bilimini kendi tasarrufundaymış bir edayla bilim havarisi kesilenler acaba bilirler mi bilim kimsenin inancına ya da inkarına da hizmet etmez" demiş. Cümle başından sonuna kadar çelişkili ve yanlış. Şimdi tartışmanın yönünü değiştirmek istemem ama belirtmek istedim: bilime inanan insanların burnu havada olmaz, tüm zamanların bilimlerini kendi tasarrufundaymış rolüne girmez, ayrıca havaris değildirler, ve çok iyi bilirler ve her fırsatta söylerler ki "bilim kimsenin inancına ya da inkarına da hizmet etmez" ...

 

saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

arkadaş sara hastalığı üzerine çok güzel bir araştırma yapmış ve konuyu da güzelce izah etmiş işte... bu kadar açık ve seçik anlatımdan ve delillendirmeden sonra hala daha kalkıp muhammedin sara hastası olduğunu iddia etmek lafı güzaftır... abesle iştigaldir.... durum ortadadır ve anlaşılmaktadır ki Muhammedin sara hastası olduğunu iddia etmek, geçmişten gelen ve bugünde süren ve yarın da sürecek olan vahyi örtme çabasıdır. gerçekler gizleme çabasıdır...

teşekkürler 4 mevsim çok iyi bir çalışma... ama okuyana, okuduğunu anlayana....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CYRANO, herhangi bir şekilde senle din tartılmak istemediğimi söyleyeyim öncelikle.

 

Zira tarafsız ve bilimsel takılıp, din hakkında en küçük bir eleştiri dahi getirmekten korkan, elindeki bilgiyi İslam'ı dezenfekte etmek için kullanan, ama açık açık ben İslam'ı savunuyorum demekten de çekinen bir kişiyle din tartışmanın anlamı yok. Bir taraftan bilimsel tutum sergilediğini iddia eden, öbür taraftan "Allah'tan gelmiş, değişmeyen ve sorgulanamayacak kesin doğrular vardır" diye düşünen/inana bir adamla tartışmanın bir anlamı yok. Bilimsel tutum sergilediğini iddia eden bir kişinin allahtan gelmiş kesin doğruları olmaz.

Herneyse, bu konunun polemiğini yaptık geçmişte. Tekrar başlamayalım.

 

 

*

 

Benim varsayımlarımda var olduğunu iddia ettriğinizi hatalar, benim varsayımlarımı değerlendiriken kullandığınız kendi varsayımlarınızdaki hataları görmemenizden kaylanıyor kanımca.

 

Mekke o zamanlar göreceli olarak büyük bir yer olabilir.

Ama ne kadar büyüktü, onu bilmiyoruz.

Sadece Panayır yeri özelliği olan, panayırdan panayıra nüfusu artan bir yer de olabilir.

Ama bildiğimiz şey, az çok herkesin birbirini tanıdığı bir yer. Yanii vüyüklüğü o kadar.

Ayrıca, davarların girip çıktığı bir yer.

Muhammed'in çobanlık yaptığı bir yer.

 

Hipokrat zamanında bu hastalık biliniyordur.

Ama iletişimin neredeyse yok denecek kadar az olduğu bir dönemde, Arabistan'da çobanlık yapan bir insanın çevresinin Hipokrattan ve çalışmalarından haberdar olduğunu sanmak yanlış bir varsayımdır.

 

21. yüzyılda bile Hipokrat'tan ve çalışmalarından haberdar olmayn, bırakın milyonları, milyarlarca insan var. Değil ki 7. yüzyılda.

Hipokrat'tan, Socrates'ten falan haberi olan insanlar, olsa olsa o dönemin marjinal kalmış birkaç entellektüelidir. Onlar da heralde Muhammed'in çevresinde dört dönen insanlar değillerdi.

 

Muhammed'i Mekke kentinin gözbebeği ve herkesin izlediği bir insan sanırsanız, bilgi sahibi entellektüel kişilerin de onun bu durumunu teşhis edebileceğini varsayarsınız. Muhammed, sıradan bir insan, çocukluğunda, gençliğinde, kimsenin varlığından bile haberdar olmadığı bir insan. Çobanlık yaptırılan, bu nedenle toplum tarafından da pek görülmeyen bir insan. Çobanın çevresi ya kasap olur, ya derici olur, ya kılcı/yüncü olur, ya celep olur. Başkası olmaz. Entellektüeller onun karşısında sırada beklemezler.

 

O dönemde kim entellektüeldi, kim Sokrates'ten, kim Hipokrat'tan haberdardı ve bunların Muhammed ile tanışabilme karşılaşabilme imkanı neydi bilemiyoruz.

Zira İslam, bir döneme ait bütün tarihi ve kültürel kayıtları/varlıkları yoketmiş.

 

O dönemin entellektüel ve akil adamlarının, yani "sözleri kaydetmeye değer bulunan adamlarının" Muhammed hakkında ne düşündükleri de, yazılı zaten Kuran'da.

 

O döneme ait, bildiğin ve Muhammed'in gazabına uğramamılş entellektül, akil adam falan varsa söyle, biz de aydınlanalım.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilim demişken aklıma geldi. Sayın 4mevsim biraz hiddetlenip "bilimi kendi tekeline almış, burnu havada geçmişin ve geleceğin bilimini kendi tasarrufundaymış bir edayla bilim havarisi kesilenler acaba bilirler mi bilim kimsenin inancına ya da inkarına da hizmet etmez" demiş. Cümle başından sonuna kadar çelişkili ve yanlış. Şimdi tartışmanın yönünü değiştirmek istemem ama belirtmek istedim: bilime inanan insanların burnu havada olmaz, tüm zamanların bilimlerini kendi tasarrufundaymış rolüne girmez, ayrıca havaris değildirler, ve çok iyi bilirler ve her fırsatta söylerler ki "bilim kimsenin inancına ya daüklemini doğru ayırbilme inkarına da hizmet etmez" ...

 

saygılarımla

 

sayın yersoy

 

cümleyi anlamadan nasıl yanlış ve çelişkili olduğuna karar verebildiniz....bir cümleyi anlayabilmeniz için gerekli olan şey öncelikle öznesini ve yüklemini ayırt edebilmektir..siz cümleye yeni bir özne getirirseniz tabi anlamazsınız....benim cümlemin öznesi kırmızı renklendirdiğim kısımdır...siz bilime inananlar şöyle olmaz bilime inananlar böyle olmaz diyorsunuz...ben ise bilime inananlardan bahsetmiyorum...bir tavırdan bahsediyorum....bu tavrı sergileyenler bilime inanır inanmaz bilim yapar yapmaz bilimden anlar anlamaz bilime hizmet eder yada bilime nokta kadar katkısı bile olmaz....bilemem...söylemek istediğim bilim kimsenin tekelinde değil...

bilime zerrece katkısı olmuş mu ya da bilimin zerresinden anlar mı bilmediğim insanlar bana parmaklarını sallayarak bilim bizim kutsalımız onu dindarlara elletmeyiz demelerini anlamsız ve komik buluyorum....gerçek bilim adamları asla bu tavır içinde olmazlar bana kalırsa zaten...

sözlerimde çelişki yok...sizin söylediklerinizde çelişki var....her insan bahsettiğim yönde tutumlar geliştirebilir...

sizin söylediğiniz bilime inananlar asla buru havada olmaz...allah allah...nerden biliyorsunuz...belki adam narsist belki kendine hayran...belki kendini çok özel hissedip diğerlerini küçümsüyor...bilime inananlar bilimi kendi tasarruflarında görmezlermiş....ben bu tavrı bu forumda o kadar çok görüyorum ki...biz bilme inanırız bilimsel kurallardan asla vazgeçmeyiz diyenler ellerinde hiçbir biliimsel dayanağı olmayan zanlarıyla sara teşhisi koyabiliyor...sonra bir öncekinin söylediği belki de kriz numarası yapmış olabilir mi diyerek ortaya addığı zannını bir sonraki iletide diğer bir arkadaş bilimsel bir bulguymuşcasına sahipleniyor ve delil olarak kullanıyor.....

bilim bizim diyenler bilimle dini aynı sahada yarıştırıyor....çatıştırıyor...ağzımızdan bilime dair bir cümle çıkamaz yoksa sus sen bakayım sen dindarsın bilimle ilgili konuşamazsın ağzımıza biber duruşlar sergiliyor...

bizi bilim dışı ilan edenler kendileri bilimsel etikle alakasız yaklaşımlar sergileyip ve gerçekten seviyesine zekasına güvendiğim insanlar olarak zannettiğim konuşmaya tartışmaya değer gördüğüm bazı arkadaşlar yanlı yorumlarıyla beni hayal kırıklığına uğratıyorlar...

bilime inananlar ne demek ....bilim bir inanç konusu mu...bilim bilgi elde etme yoludur...kendine mahsus kurallarla ulaşılan bilgidir...bilimin inananları olmaz...bilimsel düşünceye sahip olanlar olabilir....bilimin kurallarına uygunluktan bahsedilebilir....

ben içinde bulunduğum çevrede hangi görüşte olursa olsun çok kaliteli ve karşısındaki insanı anlamaya yönelik tavır sergileyebilecek kadar ve hakkını teslim edecek kadar kişilik gelişimini tamamlamış insanlar tanıdım.....gayret edelim hepimiz ...bildiklerimiz bizi gerçek insan yapmaz.....nasıl davranışlar ve tavırlar geliştirdiğimiz insanlığımızın ölçüsü olabilir ancak....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hipokratın epilepsiyi nasıl tanımladığını bilmiyorum. Bugün bile tedavisi olmayan bir hastalığı yeterince tanımlamış olması düşünülemez. Bir hastalığın tanımlanmış olması için tedavisinin bulunmuş olması şart değil denebilir ama, en azından nöbetleri önleyecek bir şeyler bilinmeli ki bu hastalığa esrarengiz özellikler atfedilmesin. Bugünkü epilepsi ilaçları uzun çalışmalar sonucu elde edilmiştir. Doğada bir bitkide filan yoktur. Attara gidip epilepsiye iyi gelen bitki istemek ve almak saflık olur. Ayrıca epilepsinin genetik bir hastalık olduğu düşünülürse tanımının eski çağlarda çok yetersiz olacağı kesindir. Hipokratın tanımı ancak bayılma nöbetleri şeklinde bir hastalık biçiminde olabilir. E bu da kimin umurunda? Hastaların bayıldıklarını zaten herkes görüyor. Ama niye bayılıyorlar? "Cinleniyorlar" da ondan. Bundan başka bir neden, o çağ için düşünülemez. O çağın en aristokratı için de durum böyledir, değilse bile kime laf anlatabilecek? Gazetelere televizyonlara beyanat mı verecek? Muhammed işi iyice ele aldığında zaten kimsenin bu tür şeyleri söyleme durumu kalmamış, iş alıp yürümüştü.

 

Muhammed için de cinlenmiş demişlerdi zaten. Hatta "ona tertemizlerden başkası dokunamaz" âyeti, vahyi cinlerin getirdiği iddiasını reddetmek için yazılmıştır. Cinler pis yerlerde dolaşan varlıklar olarak düşünülür çünkü. Helaya girerken sol ayakla ve cinlerden Allaha sığınarak girilmesi önerilir. Yani bakın, küçük ipuçlarını değerlendirerek çok noktalar yakalayabilirsiniz. Bunlar kanıt değil, ama "kanaat" oluşturacak ipuçları. Hani öğretmen notun öğrenciyi tam yansıttığından kuşkuludur, kanaat kullanır, bunun için de kafasında tarttığı ölçütlerden yararlanır, onun gibi. Rivayet edilen vahiy belirtileri de çok kuşku uyandırıcı. Daha önce de söyledim: Salt epilepsi bir adamı peygamber yapmaz. Ama sürecin bir parçasını oluşturmuş olabilir.

 

Eğer ayetin anlamının bu olduğundan şüphe eden ve bunun tefsircilerin dediği gibi abdestsiz dokunma yasağı olduğunu savunan varsa şunu söyleyebilirim: Ayetin yer aldığı Vakıa suresi bütün olarak inkar edenlere yöneliktir. Eğer abdest zorunluluğundan bahsetse müminlere söylerdi. İnanmayana (abdestsiz tutma) demek anlamsız olurdu. Ayrıca "dokunamaz" demez, "dokunmayın" derdi. Konu abdestli dokunma olsaydı, abdestsiz biri elini sürdüğü anda ayet yalanlanmış olurdu. Dokunamaz dedi, dokundu! Demek sözü geçmiyor durumu oluşurdu. O yüzden bu ayet tamamen cinlerin vahiy getirdiği iddiasını reddeder. Yani "Muhammed cinlenmiştir" denmiş olduğu anlaşılıyor.

 

Başka bir tartışmada bu tür savların kesin olamayacağını, yaşayan bir insana doktor teşhisi ile kesinleşeceğini söylemiştim. Ama tarih 2x2=4 den farklı bir bilimdir. Fermat'ın teoremi değil ki kanıtlayana ödül verelim?

 

Bu gibi ipuçlarını değerlendirerek güçlü bir kanı edinebiliriz. Yüzde yüz emin olamayız, ayrı. Siz neden yüzde yüz emin olabiliyorsunuz kuzum? Evrende yüzde yüz emin olunacak bir olgu yoktur. Bunu böyle bilmekte fayda var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar, vakti zamanında arkadaşı sara olan birisi olarak söylüyorum...

Tanıyan bilir bu konu ile ilgiliyimdir...

 

Sara ya da epilepsi rahatsızlığı beynin tümünde gerçekleşebildiği gibi bir bölgesinde de gerçekleşebilir.

Çoğu zaman bilinç kaybı olsa da kimi türlerinde bilinç kaybı olmadan da meydana gelebilir.

Beynin bir bölgesinin ya da bir bölgeye bağlı olarak tümünün kısa devre yapması durumudur.

Ben bu duruma kısa devre diyorum, kara mizah gibi gelebilir ama asla hafife almak ya da alay etmek niyetiyle değil...

 

Sara krizinden sonra krizi geçiren kişi kriz anında neler yaşadığını, neler yaptığını hatırlamaz.

O kriz anında hasta acı da çekmez, zevkte almaz.

 

Kriz sonrasında birey halsizdir, yerinde zorlukla durur...

Hatta uyku ihtiyacı hissedebilir.

 

Sara hastaları için en yaygın kriz sonrası tespiti tutarlı bir bilinçlilik sergileyememeleridir.

Sorulan sorulara tam anlamı ile cevap veremezler ve yorgunluk, dinlenme ihtiyacı hissederler.

Hele hele insanları etki altına alabilecekleri sözleri bir araya getiremezler, imkansız.

Vücutlarında ya da başında ağrı oluşur.

Bu yüzden bir süre dinlenmeleri veya ihtiyaç duyuyorlarsa uyumaları şarttır zaten öyle de yaparlar.

 

Hz. Muhammed'e vahiy geldiği halinden sonraki durumunu buna ve bu rahatsızlığın krizinin diğer tespit edilmiş özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekir.

 

Ayrıca Sara krizi, eğer bir sara krizi geçirmiş kimse gördüyseniz taklit edilebilecek kadar kolay bir kriz değildir. Taklit yapan ile Gerçekten kriz geçiren bir kimseyi pek kolay ayırt edebilirsiniz.

Çünkü hiç kimse kafası yarılırcasına kendisi bir taş yığını gibi yolun ortasına bırakıvermez.

Yoksa ağzına karbonat alan herkes Sara krizi taklidi yapabilirdi..

Bunu birde at üstüne yaptığını düşünün...

Düştüğünde kafasının ya da boynunun kırılma ihtimali %100e yakındır belkide...

 

Şimdi şu dikkatimi çekti, sanıyorum ki bu rahatsızlığın genetik olduğu düşünülüyor ve forumdaşlarımızda bunu bilip dillendiriyorlar...

Ama benim bildiğim kadarıyla Hz. Muhammed'in kan bağı bulunan hiç bir akrabasının böyle bir rahatsızlığı yok.

Yani bir tek onda çıkmış olması, bu açıdan pek bir mümkün değil ve sadece onda çıkmış olduğunu savunmak çelişki... En azında bir iki kaynakta atalarından birinin ya da bir kaçının bu hastalıktan muzdarip olduğunu belirtmesi gerekmez miydi?

 

Ha ama şu var:

Ayrıca epilepsi her zaman genetik değildir.

Doğum esnasında, bebek cenin halindeyken ya da bebeklik dönemindeki bir takım travmalarda ileride epilepsiye neden olabilir ancak bu çok ender görülen bir vakadır.

Bu açıdan bakarsak Hz. Muhammed'in bebekliğinde, doğumunda ya da çocukluğunda böyle bir travma geçirip geçirmediğini, beyninde epilepsiye neden olacak bir hasar, çocukluğunda yaşadığı bir travmadan dolayı su toplaması ya da iltihaplanma veya buna bağlı geçirmiş olduğu bir ameliyat olup olmadığını bilmiyoruz.

Ve bu bilinemezliğe bir ihtimal vererek "Yok yok bu adam illa ki sara" diyemeyiz...

 

Ve birde şu var:

Hz. Muhammed sara olsa ne olur?

Hz. Muhammed'e okuma yazma bilmeyen bir cahil olmayı yakıştırabilen zihniyetin bunu yakıştırıp

"Bakın Allah saralıyı bile peygamber yapmış, budur işte mucize" demesi daha tutarlı olmaz mı?

Çünkü devamlı:

"Bakın Allah okuma yazma bilmeyenden peygamber yapmış, budur işte mucize" diye propagandalara çok rastlıyorum...

Bence Hz. Muhammed'in sara olması, bu inanç pazarlamacılığı yapan kimselerin işine gelir.

İnanın insanları bu şekilde kandırmak daha kolay...

Vardır, bilirsiniz:

"Hz. Muhammed yetimdi, Allah yetimi peygamberliğe layık görmüş, al işte mucize"

"Hz. Muhammed cahildi, Allah cahili peygamberliğe layık görmüş, al işte mucize"

"Hz. Muhammed fakirdi, Allah fakiri peygamberliğe layık görmüş, al işte mucize"

"Hz. Muhammed epilepsiydi, Allah epilepsiliyi peygamberliğe layık görmüş, al işte mucize"

Fark var mı?

Yok...

Epilepsi olmasının kendisine gölge düşüreceğini pek sanmıyorum ama şahsi görüşümce epilepsi olduğuna inanmıyorum.

Ama vahiy sırasında yaşadığı şeylerin ne olduğunu açıkçası bilmiyorum.

Belki de tarih yazanlar durumun önemine binaen yaşanılanları abartmışlardır.

Çünkü diğer peygamberlerin böyle şeyler yaşadığına dair pek bir rivayete rastlamadım.

Ve Hz. Muhammed'in yaşadıkları içinde Epilepsidir diyemeyiz diye düşünüyorum.

Yani her iki duruma da uymayan bir şey var ortada, iyi araştırmak lazım bence...

 

Ama şu var bu gibi epileptik durumları lanetleme olarak değilde Tanrısallık olarak görenlerde var.

Mesela Şamanların genelde Epileptik oldukları söylenir.

Ancak onlara ithaf edilen öngörüsellik -ya da falcılık diyelim- bununla ilişkilendirilir.

Güya beynin o kısa devre olduğu halinde, bilinçin baskı altında tuttuğu mistik beyinsel enerji ile (artık ne demekse bu) irtibat haline geçiliyormuş ve bazı ezoterik bilgilere şamanlar ulaşabiliyormuş vs. vs. vs...

"Sınır Ötesi" yayınlarından sanıyorum "Ali Buldan" adlı yazarın yine sanıyorum "Atatürk ve Kehanetleri" adlı kitabında da böyle bilgiler vardı ama ne kadar doğru olabileceği ortada tabi :D

Yine de kayda değer bir tahmin yok değil.

Çünkü biliyorsunuz Evrimde en son oluşan bölge "Bilinç"tir. Bilinç beynin en ilkel kısımlarını baskı altında tutar gerçekten. Ve o en ilkel bölgelerin atalarımızda nasıl bir işlerliğe ve özelliğe sahip olduğunu bilmek gerekir...

Acaba o bölgeler hayatta kalmaları için önsezi sağlayan bölgeler miydi, bunun araştırılması lazım... Tam anlamıyla bilmiyorum...

 

Bu bir yana, dünyada bir çok ünlü bilim ve devlet adamı da sara hastasıydı.

Yani Hz. Muhammed'e leke düşürecek bir rahatsızlık değil ki bu?

Saralı bir insan pek ala üstün zekalı ve yetenekli insanlar arasından da çıkabiliyor...

Epilepsinin akıl hastalığı ile hiç bir alakası da yoktur.

 

Şu anda net'ten bulabileceğiniz şu kimseler epilepsi rahatsızlığı olan insanlardır:

-Dostoyevski, -Gustave Flaubert, -Dante, -Alfred Nobel, -Tchaikovsky, -Van Gogh, -Buddha, -St. Paul, -Julius Sezar.

 

Burada dikkatinizi "Buddha"ya çekmek isterim...

Sara olmuş olması onun büyüklüğünden bir şey eksiltmiyor bende...

Ya da öğretilerini

"Yahu bu adam saraymış, salla gitsin Allah'ın saralısı işte buna güven olmaz" diye reddetmek içimden hiç gelmiyor.

 

Ayrıca Sara rahatsızlığını bir illetmiş gibi algılama ilk çağ anlayışını terketmek gerekli.

Çünkü geçirebileceğiniz herhangi bir kafa travması sizi epilepsiye götürebilir.

Bu yüzden bu rahatsızlığa sahip hiç kimse lekelenmiş ve lanetlenmiş değildir...

 

Şu notu eklemek isterim:

Bende Budhha'nın yeri Hz. Muhammed'in yerinden pek farklı değildir.

Öğretisi muhteşemdir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yaw kardeşim, sara hastasında bilinç kaybolur diyor uzmanlar, siz hala diretip duruyorsunuz, muhammedin söyledikleri bilinçsizce söylenmiş sözler gibi mi geliyor size ???

 

Yo, bilinçsizce söylenmiş gelmiyor. Hesaplanarak söylenmiş gbi geliyor.

 

Sayın muki'nin de dediği gibi, Muhammed sara nöbetinin ona fayda sağladığını, bu dezavantajını avantaja dönüştürebildiğini gördükçe, "nöbet gelmemişken gelmiş gibi davranarak" bu durumunu kendi çıkarı için kullanmaya başlamıştır.

 

Benim sana söyleyebileceğim şey şu: Beni dinleme. Sadece söyleniş sırasına göre düzenlenmiş bir Kuran bulun ve sureleri nuzül/söyleniş sırasına göre okuyunuz, ilk sureler ile daha sonraki sureler arasındaki farkı göreceksiniz.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani Hz. Muhammed'e leke düşürecek bir rahatsızlık değil ki bu?

 

Sayın boşig,

 

Katkın için teşekkürler.

 

Senin gibi, umarım diğer arkadaşlar da bunun farkına varırlar ve burda yapmaya çalıştığımız tespit/teşhis denemesinin Muhammed'e hakaret etmek amacı taşımadığını anlayabilirler.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama şu var bu gibi epileptik durumları lanetleme olarak değilde Tanrısallık olarak görenlerde var.

Mesela Şamanların genelde Epileptik oldukları söylenir.

 

Güya beynin o kısa devre olduğu halinde, bilinçin baskı altında tuttuğu mistik beyinsel enerji ile (artık ne demekse bu) irtibat haline geçiliyormuş ve bazı ezoterik bilgilere şamanlar ulaşabiliyormuş vs. vs. vs...

 

Şu anda net'ten bulabileceğiniz şu kimseler epilepsi rahatsızlığı olan insanlardır:

-Dostoyevski, -Gustave Flaubert, -Dante, -Alfred Nobel, -Tchaikovsky, -Van Gogh, -Buddha, -St. Paul, -Julius Sezar.

 

Bu bilgilerin epilepsi savını kuvvetle desteklediğini farkettiniz mi? Böyle bir gelenek ve tarihsel düşünce gerçekten varsa hiç konuyu uzatmayalım, bitmiştir.

 

Ayrıca Sara rahatsızlığını bir illetmiş gibi algılama ilk çağ anlayışını terketmek gerekli.

 

Benim de saralı tanıdıklarım vardı, şimdi de var. Hiç lanetlendiklerini duymadım. Ama illet olmaya illet. Saralı olmak istemezdin. Büyük ölçüde de genetiktir, saralı biriyle evlenmek de istemezdin. Çocuğunun nerede ne zaman bayılacağını bilmemeyi istemezdin. Beynin tamamını etkilemeyebildiği de doğru, belki ağır seyredene, gözü dönüp ağzı köpürüp çırpınan ve dilini ısıran şiddette olana herkes hasta gözüyle bakar da, ağır bir tablo değilse, siyerde anlatılan belirtiler gibi seyrettiğinde peygamberlik için biçilmiş kaftan...

 

Valla boşig savı desteklemek için yazmamıştın herhalde ama, beni neredeyse ikna edecek bilgiler verdin, sağol...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim de saralı tanıdıklarım vardı, şimdi de var. Hiç lanetlendiklerini duymadım. Ama illet olmaya illet. Saralı olmak istemezdin. Büyük ölçüde de genetiktir, saralı biriyle evlenmek de istemezdin. Çocuğunun nerede ne zaman bayılacağını bilmemeyi istemezdin. Beynin tamamını etkilemeyebildiği de doğru, belki ağır seyredene, gözü dönüp ağzı köpürüp çırpınan ve dilini ısıran şiddette olana herkes hasta gözüyle bakar da, ağır bir tablo değilse, siyerde anlatılan belirtiler gibi seyrettiğinde peygamberlik için biçilmiş kaftan...

 

Valla boşig savı desteklemek için yazmamıştın herhalde ama, beni neredeyse ikna edecek bilgiler verdin, sağol...

 

Küçükken, "vahy esnasında" Muhammed'de ortaya çıkan bilinçdışı eylemler arasında "ağzından köpük gelir, hırıltılar çıkarır, üşüme hissine kapılır ve üstünün örtülmesini isterdi" şeklinde tanımlamalar yapılırdı. Aradım nette bu ifadeleri bulamadım. Şimdiki çağ müslümanları, "ağızdan köpük gelmeyi" biraz itici bulmuş olmalılar ki, o ifadeleri çıkarmışlar, biraz makyajlamışlar bu "vahy esnasındaki hallleri" tanımlayan ifadeleri.

 

Her neyse.

 

Bu başlıktaki ve yazıdaki amacımız bir insanı "kendi tercihi olmayan bir rahatsızlıktan dolayı" aşağılamak değil.

Durumunu tespit etmek ve sıradan bir sara nöbetinin "aha vahy geldi" şeklinde yorumlanmış olduğunu göstermek.

 

*

 

Konumuz ile doğrudan bir alakası ytok ama, "Sara genetiktir" deyince aklıma geldi, Muhammed ile ilgili muhtemel bir "genetik sorun".

 

Muhammed'in bütün erkek çocukları ölmüştür. Kızları da, biri hariç hepsi kendinden önce ölmüştür. Fatıma da Muhammed öldükten hemen sonra ölmüştür. Muhammed'in, bir baba olarak, bu bağlamda çektiği acıların büyüklüğünü tahmin bile edemeyiz.

 

Varmak istediğim konu şu: İnsan taassuba saplanıp, beyin çarklarını işletemez hale gelince, Muhammed'in çocuklarının küçük yaşta ölmesini bile "ilahi bir durum" olarak yorumlar.

 

Güya son peygamber olduğu için, hanedanlık kurulmasın diye, Allah Muhammed'in çocuklarının yaşamasına izin vermemiş. Bize böyle öğretilmişti.

 

Sonra büyüyüp bilimle tanışıyoruz.

 

Biri hariç bütün çocuklarının anası olan Hatice ile 40 yaşında evlendiğini öğreniyoruz.

 

Bilim bu noktada diyor ki, bir kadının 35 yaşından sonra hamile kalması, çocuklarda başta down sendromu olmak üzere genetik bozukluklar ortaya çıkmasına neden olabilir.

 

Buradan şunu anlamaya başlıyoruz: Adamın çocuklarının ölmesi, Allah'ın bir planı falan değil, sadece artık hamile kalmak için riskli bir yaşa gelmiş olan bir kadından doğmalarından dolayı vuku bulmuş olabilir.

 

Muhammed'in Hatice dışındaki bir kadından, cariyesi Mariya'dan da bir çocuğu oluyor, ama ne yazık ki o da ölüyor. Çocuk doğduğunda Mariya kaç yaşındaydı bilmiyoruz. Belki o da 35'î geçmiş bir kadındı, belki gençti, bilemiyoruz, en azından ben bilmiyorum. Mariya da riskli yaş gurubundayken hamile kalmışsa, çocukların ölümünün annelerinin rsikli yaşta hamile kalmış olmalarına bağlayabiliriz.

 

Ama Mariya genç ise, bu durumda onun çocuğunun da ölmesi, ya o dönemde çocuklar arasında yaygın bir hastalıktan veya hakikaten Muhammed kaynaklı genetik bir bozukluktan dolayı vuku bulmuş olabilir. Sadece sesli düşünüyorum.

 

Yani demek istediğim, ilahi sanılan her olayın, bilimsel bir açıklaması vardır.

 

İnsanlar, o zaman mantıklı şekilde bir açıklama bulamadıkları için, "vardır bunda bir hikmet" demişler.

 

Sara nöbetleri "vahy anı" olmadığı gibi, riskli yaş grubundaki kadınların hamileliği sonucunda doğan çocukların ölmesi de ilahların Muhammed ile ilgili planının bir parçası değildir.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu bilgilerin epilepsi savını kuvvetle desteklediğini farkettiniz mi? Böyle bir gelenek ve tarihsel düşünce gerçekten varsa hiç konuyu uzatmayalım, bitmiştir.

Valla hiçbir düşünceyi desteklemek ya da çürütmek gibi bir niyetim yok. Sadece bilinen gerçekleri yazmak istedim.

Benim de saralı tanıdıklarım vardı, şimdi de var. Hiç lanetlendiklerini duymadım. Ama illet olmaya illet. Saralı olmak istemezdin. Büyük ölçüde de genetiktir, saralı biriyle evlenmek de istemezdin. Çocuğunun nerede ne zaman bayılacağını bilmemeyi istemezdin. Beynin tamamını etkilemeyebildiği de doğru, belki ağır seyredene, gözü dönüp ağzı köpürüp çırpınan ve dilini ısıran şiddette olana herkes hasta gözüyle bakar da, ağır bir tablo değilse, siyerde anlatılan belirtiler gibi seyrettiğinde peygamberlik için biçilmiş kaftan...

 

Valla boşig savı desteklemek için yazmamıştın herhalde ama, beni neredeyse ikna edecek bilgiler verdin, sağol...

Dediğim gibi hiç bir düşünceyi desteklemek ya da çürütmek gibi bir kaygım yok.

 

Benimde saralı tanıdığım oldu, bilirim nasıldır.

Tabii ki öyle bir rahatsızlığa sahip olmak istemezdim ama o hastalığa sahip olan kişiye bakış açısını kastetmiştim ben. Sanki "Sakat"mışlar gibi bir bakış açısı var genelde. Kriz anında çırpınışlarından dolayı falan heralde...

 

Benim aslında belirtmek istediğim şu:

Hz. Muhammed, Kur'an-da belirtildiği gibi aynı zamanda sıradan da bir insansa, böyle bir hastalığı olmuş olması normal değil mi?

 

Hz. Eyüp'ün derisinden kurtların beslendiğine ve düşen kurdu dahi alıp daha nasibi var diye yerine koyduğuna inanılıyorsa ve bu peygamberliğinin mucizesi olarak görülüyorsa -ki ibrani rivayetlerinde yani israiliyatta aynen böyle geçer- bu niye olmasın?

 

Hz. Muhammed diyelim ki Epilepsiydi...

Bu düşünceye karşı çıkanlar şunu söylemeli:

Bunun ne zararı var?

 

Tabi bu açıdan Epilepsi olduğuna inanan arkadaşlarda bir muhakeme yapabilir...

 

Hz. Muhammed'in bizim ya da en azından benim şahit olduğum o en şiddetli epilepsi tanısından olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Ha ama belki diğer tür bir epilepsi olmuş olabilirde olmayabilirde, bence bunun pek bir önemi de yok.

 

Ha bu bir yana, bu söylediğimiz hafif epilepsi ya da daha açık ifade ile beynin bütününde değilde belli bir bölgesinde meydana gelen epileptik rahatsızlığı olmasının gerçekten bir önemi yok.

Çünkü biliyorsanız eğer Miğren'de çok daha az önemli bir rahatsızlık değil.

Hatta şiddetine ve krizin süresine bakarsak belki de çok daha tehlikeli bir rahatsızlıktır Miğren...

Miğren olan bir insan pek ala bilim adamı olabilir değil mi?

 

Kısaca ben insanların bu türlü rahatsızlıklarını önemsemiyorum düşünceleri açısından...

Ona bakarsanız Nietczhie'yi de kardeşine duyduğu arzunun benliğinde yarattığı çatışma nedeniyle hiçliği savunduğunu iddia edip topu

"O zaten hasta kardeşim, sallayın nihilizmi falan" derdik değil mi?

Oysa bize söylediklerinin içerik önemi lazım.

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CYRANO, herhangi bir şekilde senle din tartılmak istemediğimi söyleyeyim öncelikle.

 

Zira tarafsız ve bilimsel takılıp, din hakkında en küçük bir eleştiri dahi getirmekten korkan, elindeki bilgiyi İslam'ı dezenfekte etmek için kullanan, ama açık açık ben İslam'ı savunuyorum demekten de çekinen bir kişiyle din tartışmanın anlamı yok. Bir taraftan bilimsel tutum sergilediğini iddia eden, öbür taraftan "Allah'tan gelmiş, değişmeyen ve sorgulanamayacak kesin doğrular vardır" diye düşünen/inana bir adamla tartışmanın bir anlamı yok. Bilimsel tutum sergilediğini iddia eden bir kişinin allahtan gelmiş kesin doğruları olmaz.

Herneyse, bu konunun polemiğini yaptık geçmişte. Tekrar başlamayalım.

 

 

Herşeyden önce, "o çağlarda arabistanda sara hastalığı bilinmiyordu, cinlere perilere bağlıyorlardı" gibi tespitlere girişip.Bunun mantıksızlığının altı çizilince. Yine kişiselleştirme ve tartıştığı kişiye saldırarak kendini haklı göstermeye çalışan bir kişinin değil din hiçbir tartışmada yeri olmamalı.

 

Şöyle bir uslup gözlemliyorum son zamanlarda forumun bu bölümünde. "ben tarihi istediğim gibi çarpıtabilirim, istediğim şeyi söyleyebilirim, istediğim şeyi istediğim şekilde gösterebilirim. Çünkü dini eleştiriyorum, bunu yapıyor olmam bana bu hakkı verir. Tabi bunlara itiraz edersen bilimsellikten çıkmış olursun"

 

Pardon, hangisi bilimsel bakış ?

 

Mekke o zamanlar göreceli olarak büyük bir yer olabilir.

Ama ne kadar büyüktü, onu bilmiyoruz.

Sadece Panayır yeri özelliği olan, panayırdan panayıra nüfusu artan bir yer de olabilir.

Ama bildiğimiz şey, az çok herkesin birbirini tanıdığı bir yer. Yanii vüyüklüğü o kadar.

Ayrıca, davarların girip çıktığı bir yer.

Muhammed'in çobanlık yaptığı bir yer.[/color

 

Arabistanın en zengin şehri. Arabistanın ticaret ve dini turizm merkezi olan şehir. Nufusu 30,000 civarında (Bizans'ın başkenti İstanbul'un nufusu o çağda 25 bin civarıdır. 1453 te ise 40 bin dir. .) Çağının büyük şehirlerinden. Herkesin birbirini tanıdığı varsayımınan asıl kapılmışsın oda meçhul. Sanırım soyluların ve önde gelenlerin birbirini tanıması üzerinden.

 

Hipokrat zamanında bu hastalık biliniyordur.

Ama iletişimin neredeyse yok denecek kadar az olduğu bir dönemde, Arabistan'da çobanlık yapan bir insanın çevresinin Hipokrattan ve çalışmalarından haberdar olduğunu sanmak yanlış bir varsayımdır.

 

[

color=#FF0000]Muhammed'i Mekke kentinin gözbebeği ve herkesin izlediği bir insan sanırsanız, bilgi sahibi entellektüel kişilerin de onun bu durumunu teşhis edebileceğini varsayarsınız. Muhammed, sıradan bir insan, çocukluğunda, gençliğinde, kimsenin varlığından bile haberdar olmadığı bir insan. Çobanlık yaptırılan, bu nedenle toplum tarafından da pek görülmeyen bir insan. Çobanın çevresi ya kasap olur, ya derici olur, ya kılcı/yüncü olur, ya celep olur. Başkası olmaz. Entellektüeller onun karşısında sırada beklemezler]

 

Hipokrat zamanında bu hastalık biliniyordur.

Ama iletişimin neredeyse yok denecek kadar az olduğu bir dönemde, Arabistan'da çobanlık yapan bir insanın çevresinin Hipokrattan ve çalışmalarından haberdar olduğunu sanmak yanlış bir varsayımdır.

 

Basit soruyorum. 7, yy da arabistanda sara hastalığının bilinmediğine ve teşhis edilmediğine dair bir bilgi, bir dayanak bir kaynak var mı ? Hipokrat'tan 900 yıl sonra yani. Hipokrat'tan 900 yıl sonra iletişim az diye arabistandakiler bu hastalığı bilmeyecek yani. Hemde dünyanın en ünlü hastalıklarından birisini. Yanlış varsayım olan budur. 900 yıl.

 

Ya gerçekten bilgi çok önemli. Hz Muhammed'i gençliğinde yetişkinliğinde. Mekke'de çobanlık yapan sıradan bir ailenin çocuğu falanmı sanıyorsun. Mekkenin en zengin ve soylu ailelerinden Haşimoğulları'ndan gelen bir kişiyi. Hz Muhammed, toplumsal tabakanın, asiller, özgür tebaa, ve kölelerden oluştuğu bir ülkede. Asil bir ailenin çocuğudur. Elbette göz önündedir. Elbette tanınmaktadır. O "çoban" ın bir amcası Mekke'nin en ünlü askeri ve savaşçısı, bir amcası en zenginlerden birisi, dedesi bir asil ailenin en ünlü ismi, akrabaları ise Mekke'nin eğitimli elit tabakasının üyeleri. Hz Muhammed amcası tarafından hayvancılığı öğrenmesi için Zubeyr'in yanına verilmiştir gençliğinde Daha sonra hayvan ticareti mesleği olmuştur.

 

Ki Mekkelilerin bir diğer özelliği. Ticaret ile uğraştıkları için. Endulus'ten Çin'e kadar kervanlar götürmeleri. Ve ticaret yapmalarıdır. Dış dünyaya kapalı bir şehir devleti yada toplum değillerdir. Ha keza, çevrelerinde roma topraklarından sürgün yada kaçarak gelmiş yahudilerde vardır.

 

 

Hz Muhammed çocukkende, gençkende Mekke'nin ileri gelen ailelerinden birisinin çocuğuydu. İslamiyeti ilan ettikten sonra ise, Mekke'de haşimoğulları haricindeki ailelerin mücadele verdiği ve yok etmek istediği bir kişiydi. Elbette göz önündeydi. Elbette tanınıyordu.

 

Sara hastalarının tanrıların lanetlediği kişiler olarak etiketlendiği bir çağda. Düşmanları bunu yapmazmıydı?.

 

Ha yok diyorsan, Hipokrat'tan 900 yıl sonra arabistan bundan bi haberdir. Üç kıtaya ticaret kervanları yollayan, her yıl binlerce yabancı kervanın konakladığı mekke.

 

Mekkeliler bu hastalığı bilmiyorlardı. Ondan teşhis etmiş olamazlar. İşte bu son derece mantıksız varsayımdır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herşeyden önce, "o çağlarda arabistanda sara hastalığı bilinmiyordu, cinlere perilere bağlıyorlardı" gibi tespitlere girişip.Bunun mantıksızlığının altı çizilince. Yine kişiselleştirme ve tartıştığı kişiye saldırarak kendini haklı göstermeye çalışan bir kişinin değil din hiçbir tartışmada yeri olmamalı.

 

Şöyle bir uslup gözlemliyorum son zamanlarda forumun bu bölümünde. "ben tarihi istediğim gibi çarpıtabilirim, istediğim şeyi söyleyebilirim, istediğim şeyi istediğim şekilde gösterebilirim. Çünkü dini eleştiriyorum, bunu yapıyor olmam bana bu hakkı verir. Tabi bunlara itiraz edersen bilimsellikten çıkmış olursun"

 

...

 

 

Ben kendimi Sayin Brainslapper'in tarafinda buluyorum. Ikinizi de tanimiyorum ama okudugum yazilariniza gelince, hic olmazsa, Brainslapper'in ne dedigi veya ne demek istedigi acik. Ister hem fikirde ol ister olma. Yazilari acikca ifade ediliyor. Diger taraftan, sayin Cyrano, Brainslapper'in dedigi gibi sizin yazilarinizi anlamsiz ve tarafsiz buluyorum. Mantikli dusuncelerinizin bir teorik olup hic bir neticeye ulasmasina kendinize musade etmiyorsunuz. Islami savunuyormusunuz veya savunmuyorsunuz? Neye inaniyorusunuz? Okudugum yazilariniz bunu belli etmiyor. Yalniz, munakasa etmeyi sevdiginiz belli ediyor. Neye inandiginiz, neyi savundugunuz belli olmuyor. (Ornek yazilariniz yukarda ve Bilhassa "Islam ve Siddet" konusunda).

 

*************

 

Saygilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.