Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kedi


kaan_bebeto

Önerilen İletiler

Avcı-toplayıcı çağındaki göçebelik sonraki dönemlerdeki göçebelik gibi değildir. İlkel insanlar hayvan ataları gibi bir alana sahip çıkar ve orayı korurlardı. Ne zaman ki kaynaklar azalır, sadece o zaman yer değiştirirlerdi. 

 

Bu süreç ise kedinin ömrü içinde olan bir olay değildi. Muhtemeldir ki insanlar daha iyi avcı olan kedi yavrularını beraberlerinde taşıyorlardı. 

 

Tam tersine ve bilakis, sonraki dönemlerdeki yalnızca evcil hayvancılığa bağlı konar-göçerlik, ilkel insanların göçebeliğinde yoktu.

 

Avcı ve toplayıcı[1]kültüre alınmış bitkilerin tarımını yapan ya da evcilleştirilmiş hayvanları yetiştiren yerleşik toplumların aksine, tarım ve hayvancılıkla uğraşmayan, yabani bitkileri toplayıp yabani hayvanları avlayan toplumlardır.  "

 

Göçebelikte insanların ve hayvanların iklime, coğrafi şartlara bağlı olarak ovaya inmesi ve dağaçıkması içgüdüsüne uyması, daha doğrusu hayvanın doğal yaşantısına uyması vardır. Bu mevsimsel yer değiştirme ya da coğrafi şartlara uyum arayışı büyük oranda geçim kaynağı olan hayvancılığa bağımlığıdır. Tarıma dayalı yaşama geçilmeden önce hayvancılıkla uğraşılmakta ve bunun doğal sonucu olarak hayvanların bakım ve besleme şartları göçerliğin doğal yaşamauyumununu gerektirmektedir. "

 

( tr.wikipedia )

 

Yani,  İlkel Avcı -Toplayıcı insanların yabani hayvanları takip etmeye dayalı göçü esnasında, bir kedi ömrü kesinlikle çok uzun sayılırdı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Köpek zaten yavru iken eğitilir. Büyük köpeğin eğitiminden tam istenilen sonuç alınmaz. Üstelik bu köpek. Kurt da değil. Burada önemli olan köpek eğitimi yöntemlerini geliştirmenin ilkel insanlar için zaman alması, ama kedi için bir eğitim çabası gerekmemesi.

 

Kurt yavrusu evcilleştiği ölçüde seçilir ve işe yarar ve zaten o nedenle doğal olarak avcı-toplayıcı " sürüyü " kendiliğinden takip eder, bağlanır. Kedi yavrusu ise hadi sevimli bulundu ve sürekli göç esnasında kafeste taşındı diyelim, ortada biriktirebilecek kadar çok olmayan ancak günlük ihtiyacı karşılayabilecek kadar toplanabilen yabani hububat için bir yabani hububat deposu da bulunmadığından ve dolayısıyla fareler uzakta olacağından ya kendi avının peşine gidecek ya da zaten az olan insanların avladığı av eti ile beslenecek. Üstelik, kedinin yanlarında durması için, evcilleşen bir kedi fare yerine her zaman insanların vereceği zahmetsiz eti tercih ederken ve vermezlerse avının peşine mesela sürünün gittiği yönün aksine giderken...kendi karınlarını zor doyuran insanların kedi ne kadar sevimli olursa olsun avladıkları kısıtlı miktardaki eti kedi ile paylaşmalarının ihtimali nedir ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanlar kedinin avladığı hayvanları pek avlamazlar. Hadi avlasalar bile bu bir rekabet konusu olamaz. Ama ceylan, geyik gibi hem kurdun, hem insanın avı olan hayvanlar, uzunca bir süre iki tür arasında rekabetin sürmesi anlamına gelir.

 

İnsanların av için rekabet içinde oldukları kurtları bertaraf etmelerinin tek yolu, onların içinden, onların türünde, onları tanıyan ve aynı zamanda onları kendi dahil olduğu insan ( kurt ) sürüsünden başka bir sürü oldukları için düşman olarak kabul edecek bir hayvandır O da Köpektir.

 

İnsanların avlayabildikleri her hayvan ister küçük olsun isterse büyük, avdır. Yani buna kemirgenler, kuşlar da dahildir. O nedenle, zaten garantisi olmayan bir et arzı söz konusu iken, kedinin bu anlamda rakip olmaması gibi bir durum asla söz konusu olamaz.

 

Köpeğin insan sürüsünü kendi sürüsü zannetmesi nedeniyle Kurt sürülerini düşman bellemesi gibi rekabeti ortadan kaldıracak yaklaşıma sebep olabilecek bir karakter bulunuşu,  Kedide ise rekabeti ortadan kaldıracak bu tür bir yaklaşıma sebep olabilecek bir karakter bulunmayışı, köpeğin daha önce evcilleştirilmesine yol açan aralarındaki en temel farktır. Kedi av için kullanışsız, Köpek kullanışlıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarım yabani tohumların saklamak için gömülmesiyle kendiliğinden keşfedildi. Kedi de kendiliğinden evcilleşti.

 

Yabani tohumların saklamak için gömülmesi pek akla yakın değil. Üstelik, saklanabilecek kadar yabani tohum toplanabilmesi ihtimali düşük iken. Muhtemelen farkında olmadan toprağa düşen tohum ile toprakta kendiliğinden yetişen bitkiler bir ampül çakmış olabilir, tarım yerleşikliği adına. Bu da sürekli av peşinde olmayı bırakmaya değecek kadar, karın doyurulmasına yetecek kadar bir üretim yapılabilmesine bağlı. Yoksa, kimse yerleşikliği tercih etmez. Depolanabilecek kadar üretim ise çok sonra...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayvancılık ise belli bir çabayla sonra başladı ve köpek de belli bir çabayla sonra evcilleşti. 

 

Önce avcılık ve toplayıcılık ve köpeğin av yardımcısı olarak evcilleştirilmesi.

 

Ondan sonra bir kısım insanlar hayvancılık ile konar göçerliğe devam etmesi.

 

Bir kısmının ise tarımı keşfi ile yerleşikliğe geçmesi.

 

Buna mukabil, tarımı keşfetmeden avcı-toplayıcı iken yerleşik olanlar da var. Bu da yabani hayvanların av imkanının çok olduğu bölgeler için geçerli.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarımın keşfi yerleşikliğe geçmeyi sağlamıyor. Çünkü insanlar gübrelemeyi bilmiyorlardı. Toprak yorulunca yer değiştiriyorlardı. Yerleşik düzene geçme çok zaman aldı. Bugün bildiğimiz anlamda göçebelik, hayvancılıkla başladı. Eski dönem göçebeliği bu şekilde değildi. Toprağın yorulması ile oluyordu. Avcılık hep vardı, çünkü av hayvanı boldu. Hayvan yetiştirme ihtiyacı çok sonra ortaya çıktı. Bu konuda bir arayış olmadı. Tarım ise çok eski zamandan beri ihtiyaçtı. İnsanlar tohumların filizlendiğini gördükleri anda daha lezzetli, daha iri, daha hızlı büyüyen bitkileri ekmeye başladılar. Bu yerleşik tarım değildi. Gübrenin işlevi anlaşılınca yerleşik tarım başladı. Sonra da hayvancılık... Hayvanları iyi otlaklara götürmek için göçebeliğe ve köpeklere ihtiyaç oldu.

 

Yanılgı şurdan kaynaklanıyor: Bir olayın başlamasını tam olgun biçimde başlaması olarak ele almaktan. Felsefenin antik Yunan'da başladığı yanılgısı gibi. Halbuki adı konmasa da felsefe insanla birlikte doğmuştur. Neandarthal insanlarının bile ilkel felsefeleri vardı. İnsan felsefesiz olamaz. Varsa düşünüyordur, düşünüyorsa felsefe yapıyordur. Varsın ilkel olsun ve adı konmamış olsun. Düşünmek felsefe yapmaktır.

 

Hayvancılık ise tarım gibi ilkel biçimde kendiliğinden doğal olarak başlayacak bir olay değil. Hayvanlar üremekten yorulmazlar. İnsan yırtıcıları yaşadığı çevreden uzak tutmayı az çok becerdiği, sivriltilmiş avuç içi baltalar kullanabildiği zaman zaten avlarını kurtlar ve diğer yırtıcılardan az çok korur. Bu da av hayvanlarınn üremesini artırır. Çünkü yırtıcıların menüsünün büyük kısmını yavru hayvanlar oluşturur. Yırtıcı sürülerini kovalamak yeterliydi. Hayvancılığa çok sonra ihtiyaç duyuldu. Kurt rakipti. Ortak olması çok zaman aldı... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Metin sanki benim kediler hakkındaki duygularıma tercüman olmuş. Tabii ki tüm hayvanları seviyorum ama, kedilere özel bir hayranlığım var. Kediye bayılıyorum, aşığım! Bir de kuşlara hayranlığım var. Kuşlar özgürlüğün somut sembolü. Bir kuş beslemenin içimi burkan yanı, tam anlamıyla özgür olamayışı. Kesinlikle kafese kapatmam, evin her yerini özgürce dolaşır. Kirletirse de temizlerim. Asla kafese kapatmaya gönlüm razı olmaz.

 

Geçinemeseler de hep yavru bir kediyi kuşa alıştırarak ikisini dost etmeyi hayal etmişimdir. Bir ara böyle bir kedim vardı. Güvercinlerle birlikte yemek yerlerdi. Onlara saldırmayı aklından geçirmezdi. Onlar da saldırmayacağını bilirler, rahat davranırlardı. 

 

Ancak kedi çok başına buyruktur. Ne kadar dost olsalar da kuş ile yalnız bırakmak doğru değildir. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Neandarthal insanlarının bile ilkel felsefeleri vardı.

 

O da ilkel dinlerdi. Daha sonra Din içinden Felsefe doğdu. Zira, felsefe, her düşünülen şeye değil, tanım olarak sistematik düşünme disiplinine denir. Yani felsefenin tanımı felsefe sözcüğünün anlam ve içeriğini belirler. Yoksa, halk arasındaki yanlış kullanım doğru zannedilerek Mustafa Topaloğlu'nun da felsefe yaptığı söylenebilir ama yanlıştır. Onun " Felsefe yapma " şarkısını Platon'a ithaf etmediğine adım gibi eminim. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan yırtıcıları yaşadığı çevreden uzak tutmayı az çok becerdiği, sivriltilmiş avuç içi baltalar kullanabildiği zaman zaten avlarını kurtlar ve diğer yırtıcılardan az çok korur. Bu da av hayvanlarınn üremesini artırır. Çünkü yırtıcıların menüsünün büyük kısmını yavru hayvanlar oluşturur. Yırtıcı sürülerini kovalamak yeterliydi. Hayvancılığa çok sonra ihtiyaç duyuldu. Kurt rakipti. Ortak olması çok zaman aldı... 

 

İnsan Kurdun avda sadece rakibi değil, aynı zamanda kendi av menüsünde bir çeşit idi ve hala da öyle. Ateşin bulunuşuna kadar Kurt sürülerini uzak tutmak zordu, öyle balta ile olacak iş değildi. Köpek de yalnızca av için değil, onların türünden ve onlara karşı kullanılabilecek araçlardan biri olması açısından ilkel insanlar için büyük öneme sahipti.

 

Ayrıca, yavruyu bırakıp, annesini öldüren insan yavruya pek hayat şansı bırakmamış olur. Yavrunun avlanmadığı da nereden çıktı ? :)

 

Avlanmak zordu ve köpek de bu zorluğu azaltan önemli bir faktördü.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanın bir dönem yırtıcılardan arta kalanları bile yediği söyleniyor. İnsanın zorunluluk durumuna göre avlamayacağı hayvan olmaz ama öncelikler var. Yırtıcıların menüsünde yavru avlar çoğunluktadır. Halen öyledir. 

 

İnsan zekası ve koordinasyonuyla tüm yırtıcılarla başedebilirdi. Keskin bir obsidiyen balta yırtıcılar için büyük tehdittir. Çünkü otçulların boynuzlarının aksine her açıdan ve yönden kullanılabilir ve temas etmesi yeterlidir. Doğada insan eli kadar çok yönlü becerikli bir el yoktur. Yırtıcıların derisi otçullar kadar sağlam değildir. Biz bizon rahatlıkla bir aslanın derisini boynuzuyla yırtabilir. Koordineli bir insan grubunun ellerindeki obsidiyen baltalar ise son derece tehlikelidir. Tüm yırtıcılar insandan bu yüzden milyonlarca yıldır çekinmeyi öğrenmişlerdir.

 

İnsanlar zeka ve koordinasyon ile avlanıyordu. Tuzak kurmak, uçuruma sürmek, çukura düşürmek gibi akıllı yöntemleri vardı. Bunları kendi aralarındaki koordinasyonla yapıyorlardı. O yüzden kurdun yardımına ihtiyaçları yoktu. Kurt rakip ve düşmandı, kedi ise dost ve yardımcıydı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanlar gübrelemeyi sonradan keşfetti. Konu bence çoktan bitti. Gereksiz bir ısrar var sadece.

 

Her olgunun ilkel şekillerinin olduğunun anlaşılamadığı bir kez daha ortaya konmuş. Önce din olması olanaksızdır. İnsan düşündüğü, yani ilkel biçimde de olsa felsefe yaptığı için dini icat etmiştir. Din önce olsaydı, o zaman adem havva efsanesi gerçek olurdu. Yani bir erkek ve bir dişi insan, yaratıldıkları için tanrıyı bilmiş ve yeryüzüne gönderilmiş olurdu. Böyle bir şey ise elbette yok. İnsan primatlardan evrimleşmiştir. Düşünme yetisini kazanınca düşünmüş, yani felsefe yapmıştır. Adını felsefe koymamış, o ayrı... Düşününce de ilk olarak dini icat etmiştir. Daha sonra ise bilimi. İnsanlık kültür birikiminin ortaya çıkış sırası şöyle: Felsefe, din, bilim...

 

Aksi görüşler dogmatik uydurmalardır.  

 

İnsanın refleks olmayan tüm davranışlarının bir felsefesi vardır. Beslenmenin, üremenin, dinin, inancın, sporun, aşkın, sanatın, bilimin, siyasetin, etiğin... Felsefesi olmayan bir insanlık kültür ürünü zaten yoktur. İnsanlık kültürünün tüm ögeleri felsefeden köken alır. Yani insanın düşünme yetisinden. Sistematik düşünme, yani bugün bildiğimiz anlamdaki felsefenin bir başlangıç zamanı yoktur. Tıpkı bir ilk insan olmadığı gibi...   

 

Bu kadar net bir düşüncenin oluşamayışının tek nedeni ve açıklaması vardır: Dinsel dogma... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan primatlardan evrimleşmiştir. Düşünme yetisini kazanınca düşünmüş, yani felsefe yapmıştır. Adını felsefe koymamış, o ayrı... Düşününce de ilk olarak dini icat etmiştir. Daha sonra ise bilimi. İnsanlık kültür birikiminin ortaya çıkış sırası şöyle: Felsefe, din, bilim...

 

Bir kelimenin yaygın yanlış kullanımı doğru zannedilirse böyle bilimsel olmayan çıkarımlar yapılabiliyor.  

 

Felsefe, her düşünülen şeye değil, tanım olarak sistematik düşünme disiplinine denir. Yani felsefenin tanımı felsefe sözcüğünün anlam ve içeriğini belirler.

 

Mesela " yemek bulunca ye, dayak bulunca kaç ! " teması felsefi bir yaklaşım değildir. Tamamen dürtü kaynaklı doğal yaklaşımdır. İlkel dinlerin teması doğal yaklaşımdan kaynak alır. Dolayısıyla, insan dürtülerine ters bir yaklaşım getirmez.

 

Düşüncenin ilkel korkulardan kaynaklanması ile bu korkulardan bağımsız olarak doğruyu bulma çabası arasında fark vardır. İşte Felsefe sistematik düşünme ile bu bilgeliğe ulaşmanın yoludur, ilkel dürtüleri, korkuları içermeyen, tamamen düşünsel bir faaliyetle evreni, doğayı, insanı anlama çabasıdır.

 

İnsanlık tarihinde dinler öncedir, dinlerin içinden felsefe, felsefenin içinden de bilim doğmuştur. Bütün kaynaklarda bu dediğim yazar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanın bir dönem yırtıcılardan arta kalanları bile yediği söyleniyor. İnsanın zorunluluk durumuna göre avlamayacağı hayvan olmaz ama öncelikler var. Yırtıcıların menüsünde yavru avlar çoğunluktadır. Halen öyledir.

Bugün bile insanların et ihtiyacı en lezzetli olanı içeren yavru hayvanlardan sağlanır. Kasaplarda Koyun, İnek eti değil, Kuzu, Dana eti satılır. Üstelik ilkel insanlar da, tıpkı yırtıcılar gibi avlanması kolay ve eti lezzetli yavruları tercih etmişlerdir. Bu açıdan insanların kurtları kendilerinden uzak tutması, yavru hayvanların hayatta kalma şanslarını arttırmamış, av hayvanlarının sayıca artışına sebep olmamıştır.

 

İlkel zamanlarda av eti zor ulaşılan bir yiyecek kaynağıdır, garantisi yoktur, istikrar, süreklilik arz etmez. O nedenle, avı takip için Kurdu evcilleştirip kullanmak bir devrim sayılır.

 

 

İnsanlar zeka ve koordinasyon ile avlanıyordu.

Burada da atlanmış olan İlkel insanların gece gündüz av yapmadıkları, bir robot olmadıkları gerçeğidir. İlkel insanlar da, aynen bizim gibi bazen uyurlardı da :) Geceleri en savunmasız oldukları anlarda, obsidyen de olsa balta, taktisyen de olsa zeka, kar etmez. Gece uyurken en etkili silah Ateş ve bekçilik yapan Köpektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sanırsın insanlar yavru hayvan avlamazdı diyen olmuş!

 

En ilkel insan atalarımız ağaçlarda uyurlardı. Daha önceki hayvan atalarımız gibi... Köpeğe filan hiç ama hiç ihtiyaçları yoktu. Uykuda bir yerlere tutunma refleksimizin evrimsel kaynağı budur. E o kadar da yırtıcılara da fırsat kalsın artık! Sabaha kadar ne var ne yok temizleyip çıkacak halleri yok. 

 

Yırtıcılarda avda başarı oranı aslanlarda bile çok düşüktür. Yüzde on yirmi arası. Beş on hayvana saldıracak da birini tutabilecekler. Atalarımızın ise peşine düştükleri avı kaçırmaları olasılığı çok azdı. 

 

Obsidiyen, bugün bile önemini kaybetmemiş son derece keskin bir araçtır. Bunun insana sağladığı üstünlük hiç bir tartışmaya açık değildir. Elinde obsidiyen balta var, yardımcı kurt murt hikaye gelir. Kabile arkadaşlarından başka yardımcı aklından bile geçmez...

 

Tarkan filminden fırlamış değildi atalarımız! "Atıl kurt!" laughing.gif 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tekrar edeyim: İnsanın midesinin hazmetmesi, kalbinin atması, böbreklerinin süzmesi, pankreasının insülin salgılaması, sıcak bir cisme dokununca elini çekmesi, sivri bir cisme basınca ayağını kaldırması gibi omurilik ve omurilik soğanınca yönetilen davranışları hariç, beyin tarafından yönetilen en küçük eyleminin bile çok basit ve yüzeysel de olsa bir felsefesi vardır. 

 

Basit olması, sistematik olmaması, felsefenin basit biçimi olduğu gerçeğini değiştirmez. 

 

Maddeyi böle böle, en küçük parçasına ulaşamayacağımız gibi, felsefenin en ilkel ve en basit düzeyine ulaşamayız. Onun nerede ne zaman başladığı net olarak bilinemez. İnsanın ilk kez ne zaman insan olduğu, hayvan atalarından ayrıldığı net olarak bilinemez. Dil'i ne zaman geliştirdi, net olarak bilinemez. Hak huk da dese bir dildir. Etimolojik anlamda dil kabul edilmese de ilkel, basit bir dildir. 

 

Bu eğer böyle olmasaydı, ortaya ansızın ve öncesi olmaksızın pat diye insan, pat diye felsefe, pat diye dil, pat diye bilim, pat diye din çıkardı. Böyle bir şey ise olamaz, olabilirliğini düşünmek abesle zaman öldürmektir. Bu ancak dogmada olur. Dogmatikten başka hiç kimse, çok çok basitten, bilinemeyecek kadar basitten evrimleşerek olguların evrimleştiğini reddetmez. Peygamber geldi, hop, din çıktı! Aristo mu artık her kimse bir düşündü, pir düşündü, felsefe ortaya çıktı! Böyle bir şey yoktur.

 

Evrimden başka hiç bir gerçek, yoktur! Tek gerçek, evrimdir. Bunu kavramak, devrimdir. Devrim, dogmaları yok eder. Dogma ile zehirlenmiş zihinleri ancak devrim, evrim ilacıyla tedavi eder. Dogmadan başka çıkış yolu, olanaksızdır. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sanırsın insanlar yavru hayvan avlamazdı diyen olmuş!

 

Konu öncelikler konusu…Yavru hayvanlar her zaman her avcı için buna insan da dahil kolay bir av olması ve lezzetli oluşundan tercihde ilk sıradadır. Dolayısıyla, Kurtlarla rekabette insanın üstün gelmesi yavruların hayatta kalmasını o hayvan sayısının artmasını ve dolayısıyla av için etin bollaşacağı ve bu nedenle köpeğe av için ihtiyaç olmayacağı anlamına kesinlikle gelmez ve zaten durum tam tersi olmuştur. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

En ilkel insan atalarımız ağaçlarda uyurlardı. Daha önceki hayvan atalarımız gibi... Köpeğe filan hiç ama hiç ihtiyaçları yoktu. Uykuda bir yerlere tutunma refleksimizin evrimsel kaynağı budur. E o kadar da yırtıcılara da fırsat kalsın artık! Sabaha kadar ne var ne yok temizleyip çıkacak halleri yok.

 

İlkel insanların da, Avrupa’dan teknik direktör transfer etseler bile, geceye kadar ne var ne yok temizleyecek halleri yoktu. Ağaçlarda uyuyan atalarımız beslenmelerini de ağaçlardan sağladıkları için zaten avlanmıyorlardı. Onlar konumuz dışı. Bizim bahsettiğimiz insan toplulukları ise, ateşin keşfi ile mağaralarda, açık alanlarda geceyi geçirenler. Dolayısıyla, en savunmasız anlarında ateş ve yırtıcılara karşı bekçi köpeğine ihtiyaç duyanlar. Uykuda değil Obsidyen Balta, MG4 bile fayda etmez. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu eğer böyle olmasaydı, ortaya ansızın ve öncesi olmaksızın pat diye insan, pat diye felsefe, pat diye dil, pat diye bilim, pat diye din çıkardı. 

 

Şimdi burada kimse pat diye bir şeyin çıktığını iddia etmiş değil ama hal böyle iken savunmanın bunun üzerine kurgulanmış olması yazdıklarımın anlaşılmamış olduğunu gösteriyor. Burada itiraz konusu tarihsel sıralama üzerine, yani felsefe, din, bilim sıralamasının değil, din, felsefe, bilim sıralamasının doğru olduğu, bütün bilimsel kaynaklarda yazanın bu olduğu. Arif olan anlar demiştim ama raif olanı hele de naif olanı hesaba katmamışım.

 

Tekrar ediyorum daha basitçe :

 

İlkel dinler muhtemelen tabiat güçlerine duyulan Korkudan kaynaklanmıştır. Buna yol açan düşünce dürtüsel, doğal düşüncedir, felsefe değildir. Korkudan bağımsız düşünme dönemi çok sonradır. Yani Felsefe dediğimiz faaliyet, Din olgusunun görülmesinden çok sonra, kölecilik döneminde, temel gereksinimlerine ulaşmaları konusunda bir sıkıntıları, korkuları olmayan, bu konuda rahat olan ve genellikle ılıman iklim kuşağındaki coğrafyalardaki ezen sınıflar arasından ortaya çıkan, boş zamanı olan filozofların dinden bağımsız düşünsel faaliyeti ile başlamıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

original.gif Korku karşısında ne yapması gerektiğini düşünmek de felsefedir. Karşımda beni korkutan bir şey var. Ne yapmalıyım? Al sana felsefe...

 

Düşündüğün anda felsefe yaparsın. Felsefe için filan tarih diye bir başlangıç olamaz ve yoktur. "Şu zaman" diyeceğiniz her zamanın öncesinde, düşünmenin daha basit ve ilkel biçimi vardır.

 

Günümüz anlamında felsefe kabul edilecek bir başlangıç ise elbette vardır. Günümüz anlamında bilim kabul edilecek bir başlangıç olduğu gibi. Şu an kurmuş olduğumuz felsefi ve bilimsel geçerli sistematiğin asgari şartını karşılayan bir oluşumu göreceli başlangıç olarak kabul ederiz. Yanılgı, "günümüz anlamında din" diye bir şey olmamasından kaynaklanıyor. En ilkel insan, şimşek çaksa da yere kapansa, al sana din oluyor. Dinin ilkesi, kuralı, sistematiği diye bir şey olmaması insanları yanıltıyor.

 

Eğer din olgusuna bir standart getirilebilseydi, ona da bir başlama zamanı atanırdı. Bunun yapılamayışı, dini öncül zannettiriyor. Şöyle bir şey yapabiliriz: Dinin mevcut oluşunun asgari şartını, "ben taşı balta yapıyorum, o halde taşı da beni de yapan olmalı" şeklinde bir düz mantığı, dinin mevcut oluşunun ön koşulu sayabiliriz. 

 

Bu da ilk felsefe olur... Yine dini felsefe doğurmuş olur. Varsın ilkel, basit bir felsefe olsun. Ama felsefe...

 

Ama şimşek çakınca mağaraya kaçıp saklanmayı din sayamayız. Şimşeği çaktırana yaranmak, zararından emin olmak için tapınma gerekiyor din olması için. Bu da düşünmeyi gerekli kılıyor. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimin ilkel başlangıcını belirlemek de olanaksızdır. Bilmenin çok basit şekilleri vardır. Zaten felsefe de bilgi kökünden gelir. 

 

Felsefeyi köken almamız, inanmak için de bilmek için de önce düşünmenin gerekliliği... Hayvan da şimşek çakınca korkar. O da inine kaçar. Bu refleks olduğu için hiç bir insanlık kültürünün temeli olamaz. Dinin olmadığı gibi bilimin de felsefenin de...

 

Şimdi ilkel adam şimşek çakınca mağaraya kaçtı mı, kaçtı. Orada oturdu düşündü. Şimşeği üstün bir varlığın çaktırdığını düşünür, onun kızgınlığını gidermek için kendi yerine ona kurban filan adarsa işte dinin ilk temeli atılmış olur. Eğer daha önce bir elektrikli balık tarafından çarpılıp, yıldırıma da çarpılıp ölmezse, ancak bu durumda bilime basit bir başlangıç yapılırdı ama çok zor... Kürklerdeki statik elektriklenme ile şimşek arasında ilinti kurması da çok zor olduğu için, bilim çok geç ortaya çıktı. 

 

İnsan yeterli düzeyde düşünüp mantık kurabildiği anda felsefenin temeli atıldı. Felsefenin ilk çocuğu din, ikinci çocuğu bilim oldu. 

 

Aynı şekilde, obsidiyen taşı uygun biçimde kırabilme becerisi teknolojinin basit başlangıcıdır. Çünkü şempanzeler de ellerine taş alır ama kırarak biçim vermezler. İlk insanların ilk yaptıkları, obsidiyen taşı daha küçüklerine vurarak, uygun biçimde kırılanları seçmekti. Sonra ikinci üçüncü darbelerle daha uygun biçimleri çalışmaya başladılar. Bu teknolojinin ilkel temelidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eğer daha önce bir elektrikli balık tarafından çarpılıp, yıldırıma da çarpılıp ölmezse, ancak bu durumda bilime basit bir başlangıç yapılırdı ama çok zor.

 

Kendi deneyimi olması şart olmadığı gibi bu bir refleks de olmayabilir.

 

Başkalarının başına gelenleri gözlemleyerek, mağaraya sığınanların kurtulduğunu gözlemleyerek bir olguya ulaşabilir, yani bilimsel bir bilgiye, " Şimşek çaktığında mağaraya sığınılarak hayatta kalınabilir " .

 

Zira, Felsefe bilinmeyenler üzerine yapılır. Somut olarak bilinenler üzerinden bilgi üretmeye Bilim denir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kendi deneyimi olması şart olmadığı gibi bu bir refleks de olmayabilir.

 

Başkalarının başına gelenleri gözlemleyerek, mağaraya sığınanların kurtulduğunu gözlemleyerek bir olguya ulaşabilir, yani bilimsel bir bilgiye, " Şimşek çaktığında mağaraya sığınılarak hayatta kalınabilir " .

 

Zira, Felsefe bilinmeyenler üzerine yapılır. Somut olarak bilinenler üzerinden bilgi üretmeye Bilim denir.

Oyuzden mi gozlemi olmayan bir konu ya da kavramda akilci suphecilige sapip "fenomende bilgi olabilir" diye akil yurutuyorsun? Nerede buradaki somut olarak bilinen, akilci suphecilikten baska?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.