Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

CELAL BAYAR’IN „ŞARK RAPORU“


Senyour

Önerilen İletiler

I0. XII. 1936Yüksek Başvekâlete

 

 

Mukaddeme

 

Doğu illeri bizim rejimimize gelinciye kadar kat’î bir tarzda hakimiyetimiz altına girmemiştir. Geçmiş hükûmetler, halk üzerindeki hakimiyetlerini ağalar ve şeyhler vasıtasile yürütmek istemişlerdir. Ağalar ve Şeyhler soyduklarının bir kısmını Hukûmet erkânına vermek suretile müşterek idare-i maslahat devri yaşanmıştır.

 

Şark’ta bugün için dahi tamamen yerleştiğimiz iddia olunamaz. İstinat edeceğimiz en mühim kuvvet: Ordumuz ve Jandarmamızdır. Bu iki mühim kuvvetin inzibatî ve modern zihniyetle idaresi karşısında iftihar duymamak kabil değildir. Geçen sene, Başvekilimiz İsmet İnönü’nün seyyahatından sonra idarî ve malî sahalarda da yapılmağa başlanılan yenilikler göze çarpmaktadır. Yeni işe başlamış münevver kaymakamlar, tahsil görmüş yeni malmüdürleri karşımıza çıkmışlardır.

 

Hükûmet teşkilâtının esasları kurulmağa başlanmış demektir. Malî sistemde de, ilerlemiş tedbirler görülmüştür.

 

Ahz-ı asker muamelelerinin intizam dahilinde yürütüldüğü, vatandaşlar arasında bir kısım müstesna vatan hizmetlerinin umumileştiği alâkadarlarca ifade edilmiştir. Devlet cihazının muntazam yürüyebilmesi için lâzım gelen elemanlar hazırlanmağa doğru istikamet almış demektir.

 

Hükûmet binaları bilhassa kazalardakiler pek perişandır. Bu binalar içinde uzun müddet oturup çalışanların enerji ve muhakeme kabiliyetlerini kayıp edeceklerinden korkulur. Yeni eleman, yeni bir zihniyetle yerleşmeğe çalışdığımız bu mühitlerde muntazam hükûmet dairelerinin, memur ailelerinin ikametgâhlarının inşası mühim bir mesele halindedir. Devlet otoritesinin teessüsü için bu da bir zarurettir.

 

 

Farklı Muamele

 

Doğu illerinde hakimiyet ve idare bakımından göze çarpan bariz bir hakikat vardır: Şeyh Sait ve Ağrı isyanlarından sonra Türklük ve Kürtlük ihtirası karşılıklı şahlanmıştır. İsyan edenleri tenkil etmek için şiddetin manası anlaşılır ve yerindedir. İsyandan sonra, fark gözetmeksizin idare etmek de, bundan ayrı ve mütedil bir sistemdir.

 

Müşahedelerime göre, Kürtçe konuşan vatandaşlarımızın hayatında dahi zindeği (yaşamsallık )vardır. Faaliyet vardır. Bu husus kendilerinde ve çocuklarında nazarı dikkati celp etmektedir. Esasen mevzubahs etmek istediğim hayatiyetin en kat’î bir delili de buldukları boş ve bereketli yerlere derhal hiçbir taraftan müzaheret görmeden yerleşmiş ve işe başlamış olmalarıdır.

 

Hariçten sokulmağa çalışılan politikanın muzır cereyanlarını kırmak ve bu yurddaşları ana vatana bağlamak için devamlı çalışmak ister. Kendilerine, yabancı bir unsur oldukları resmî ağızlardan da ifade edildiği takdirde, bizim için elde edilecek netice, bir aksülamelden ibaret olabilir. Bugün Kürt diye bir kısım vatandaşlar okutturulmamak ve devlet işlerine karıştırılmamak isteniliyor. Ve daha doğrusu bu kısım vatandaşlar hakkında ne gibi bir sistem takip edileceği idare memurlarınca vazıh olarak bilinmiyor. Bunu bir sisteme bağlayarak, kendilerine sarih talimat verilmesini çok yerinde ve faideli bir tedbir olarak telâkki etmekteyim. Hiç olmazsa bu suretle tereddütlerin ve zatî içtihatlara müstenit keyfi hareketlerin önüne geçilmiş olur.

 

 

Toprak Tevzii

 

Şark vilâyetlerinde toprak tevzi etmenin, halkı toprak sahibi kılmanın ehemmiyeti aşikârdır. Gayemiz bunları sadece toprak sahibi yapmakla iktifa etmekte değildir. Mümkün olduğu kadar kredi vasıtalarını, istihsal imkânlarını da aynı zamanda vermek lâzımdır. Mahsullerinin satışlarını da temin etmek icap eder. Bu suretle Hükûmet ağaların yerini alır ve bu tarzı hareket halkla Hükümeti birbirine bağlar. İstihsal vasıtası mes’elesinde mümkün olduğu kadar kaydını koydum, bu muvaffakiyetin esası olmakla beraber, sadece toprak isteyen, üst tarafını kendilerinin halledeceğini söyleyen köylülere de rastladım.

 

Vaktile yapılmış olan arazi tevziatının bir kısmında bazı yolsuzluklar olduğu iddia ediliyor. Diyarıbekir’e gelirken bir köy halkı ile görüştüm. Bir kısmına 150 dönüm arazi tevzi edilmiş ve bir kısmı da mahrum bırakılmıştır. Farklı muamele yapıldığı anlaşılıyor.

 

Firarilerden birinin arazisinin bir sene sonra tevziini beklediklerini söylediler. Ve farklı muamele yapılmamasını dilediler.

 

Köylüyü toprak sahibi yapmak, köylüyü Hükûmete bağlayacak çok müessir bir tedbirdir. Bu tedbirin tam semere verebilmesi için de ikinci bir şart vardır: O da mühitteki nüfuz sahibi mütegallibenin aileleri ile birlikte iç vatana nakil edilmesi keyfiyetidir. Bu hareket devlet nüfuz ve kuvvetini göstermekle beraber halkın tegallüpten fiilen kurtulmasına yardım etmektedir. Bu itibarla muhitte memnuniyeti mucip olmaktadır. Vaktile bazı ağır yanlışlıklar yapılmıştır. Meselâ Artvin’den Yozgat’a nakil edilen bütün bir halk kütlesi Türkçe konuşdukları ve halis Türk oldukları anlaşıldıktan ve mühim zayiat verdikten sonra tekrar eski yerlerine iade edilmişlerdir. Bu gibi hataların tekerrür edeceğine ihtimal vermiyorum. Hülâsa mütegallibbenin ailelerile beraber yerlerini değiştirmek esaslı ve iyi bir politikadır.

 

 

General Abdullah Alpdoğan

 

Geçen defaki Şark seyyahatimde Dersim meselesi had devrelerinden birini yaşıyordu. Bu defaki seyyahatimde Dördüncü Umumî Müfettiş General Abdullah Alpdoğan’ın izahatını dinledim. Müşarünileyhin kan dökülmeden bu meselenin halli ve Dersim halkının diğer vatandaşlardan farklı olmayarak birer vatandaş haline gelebilecekleri hakkındaki ümidi başlı başına bir hadisedir.

 

Mıntıkasındaki işlerle çok yakın bir alaka ve ciddiyetle uğraşan ve esaslı mâlumata sahip bulunan müşarünileyh buna muvaffak olduğu takdirde yalnız bundan dolayı vazifesini hüsnü ifa etmiş sayılır ve takdir olunur.

 

*

 

 

Bürokratik Zihniyet ve Ekonomi

 

İdare memurlarımızın ekseresinde, ta Karadeniz’den itibaren gördüğüm bir zihniyet noksanlığını arz etmeyi vazife eddederim. İdare âmirlerimiz ve memurlarımız ekonominin Devlet ve millet hayatında birinci derecede rolü olduğunu ve milletin iktisadî bünyesi kuvvetlendiği takdirde diğer işlerin kolaylaşacağını takdir etmemiş görünüyorlar. Ve hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, bazıları millî iktisad ile uğraşmaklığın lüzumunu bile henüz anlamamış görünüyorlar.

 

Bir ilbaya (vali M.B.) tesadüf ettim: Vilâyeti hakkında bana izahat veren askerî kumandanın fikir ve mütalaaları karşısında yabancı kaldığını gösteriyordu. Çünkü Vilâyetinin ekonomisi hakkında bir fikir sahibi değildi.

 

Diğer bir ilbaya rastladım: İdare ettiği mıntıkada Soydan Çayının kalitesine yakın bir tipte çay yetiştirilmesinin mümkün olduğu fennen anlaşılmıştır. Esasen mıntıkasında 45 Km. ileride, aynı iklim şartları içinde bir ecnebi devletinin ülkesinde çay yetiştirilmektedir. Halk arasında çay yetiştirmenin taammümü için ne kadar zamana ihtiyaç olduğunu sorduğum vakit bana 15 seneden bahsetti. İnkılâp hayatımızda değil 15 senenin 15 ayın bile ne kadar uzun bir zaman olduğunun farkında değildi.

 

Memleketimizin bir yılda istihlâk ettiği çayın kıymeti vasatî 500. 000 lira raddesindedir. Bu parayı münhasıran bu havalide halkın geçimine, menfaatına tahsis etmek imkânı bulunduğu takdirde halk müreffeh bir hayata sahip olabilir. Esasen bu mıntıka halkı fakir ve gurbetçidirler.

 

İdare amir ve memurlarımızın vazife ifa ettikleri mıntıkalarda filî ve istismarcı inhisarlar teessüsüne (tekeller kurulmasına M.B.) lakayt kalmamaları, merkezi tenvir etmeleri icap eder. Denilebir ki, yankesicilerin fenalıklarını önlemek için gece gündüz çalışan idare memurlarımız bütün bir mıntıkayı ihtikâr (rüşvet M.B.) ve spekülasyon yüzünden kavuran betbahtlara (kötü niyetlilere M.B.) karşı hassas değildirler.

 

İdare amir ve memurlarımızın men’i tağşiş kanunu (kargaşalığı önleme yasası M.B.) ile buna müzeyyel (ek M.B.) mevzuatın tatbikatında büyük ve müessir bir alaka göstermeleri temenniye şayandır.

 

 

İdareî Hususiyeler ve Ekonomik İşler

 

Vilâyet İdare-î Hususiyelerinin yapmaları lazım gelen işlere nazaran malî bakımdan ne kadar naçiz bir vaz’iyette olduklarını yakından bilmekteyim. Buna rağmen halkın iyiliği için Devletin temsilen bu idareler tarafından kurulacak ve nümune teşkil edecek ekonomik işler vardır. Bunların yapılabilmesi için İdare-î Hususiyelere umumî Devlet programlarında olduğu gibi muayyen ve sistematik bir proğramla ve mevzii karakterile Devletçiliği sokmak zamanı gelmiştir.

 

İdareî Hususiyelerin bugünkü organik kanunları liberal sistemin mahsulüdür. İdarecilerimizin bir kısmı da kırık bir liberal zihniyet ile bunlara sarılmışlardır. Raporumun iktisadî fasılları okunurken ricalarımız meyanında bunlara ait neler bulunduğu ayrıca görülecektir.

 

*

 

İran Transit Yolu

 

İran transit yolunun inşaatının gördüğüm şekli, matlup (istenilen M.B.) sür’a t ve emniyetle ilerleyeceği kanaatını vermemektedir. Müteahhit amele bulamadığı için, Hükûmet vasıtası ile „amelei mükellefe“ sevk edilmektedir. Biz, bu yoldan gider ve gelirken ameleler önümüze çıkarak tarlada mahsulleri olduğundan bahisle terhisleri için büyük ısrarla yalvarmışlardır. Bu hale sebep olarak müteahhidin ihale esasında münakasayı (eksiltme M.B.) % 30-35 nisbetinde tenzilâta tabi tutması hatıra gelmektedir. Bu mühim tenzilâtla beraber, son zamanlarda amele fiatı da yükseldiği için müteahhidin bu işin altından kalkabileceği çok şüphelidir.

 

Seyyahatimizde gördüklerimizi aynen arz ediyorum. Bunlar içinde Vekâletim işlerinin haricinde olanlarına da temas etmiş bulunuyorum. Bu yazılarımda görüş hatası olabilir. Kanaat ve içtihat hatası bulunabilir. Fakat, maksadım kimseyi rencide etmek değildir. Müstakbel iyilik namına Baş Vekilime müşahadelerimi (izlenimlerimi M.B.) samimiyetle, otantik olarak arz etmekten ibarettir.

 

*

 

DOĞU İLLERİNDEKİ İKTİSADİ MÜŞAHEDELERİMİZ VE TEKLİFLERİMİZ

 

Doğu illerimize iktisadî teşhisi koymak, umumî bir kalkınma plânına göre Şarkın iktisadî organlarını tesbit ederek bunları bir an evvel harekete geçirmek düşünce ve vazifesi son seyahatimizdeki mesaiye hakim olmuştur. Muhtelif ziraat şubeleri, Endüstri ve Maden işletmeleri, iç ve dış pazarlardaki mübadelenin tanzimi ve bütün bu faaliyet ve istihsal branşlarını verimlendirerek nakliye vesait ve teşkilâtının hazırlanması gibi ana mevzular üzerinde tevekkuf ettik (yoğunlaştık M.B.).

 

Yurdun iştira kabiliyeti nisbeten yüksek olan mühim istihlâk pazarlar ile muvaselesi henüz te’min olunmamış bulunan bu geniş bölgeye ait yapacağımız müsbet teklifleri de iki kısma ayırdık:

 

Birinci kısma derhal başarılması mümkün olan teşebbüsler, derhal kurulması imkân dahilinde bulunan iktisadî organlar dahildir.

 

İkinci kısım: şimendüferin hiç olmazsa Erzurum’a kadar ulaşmasını istilzam (gerektiren M.B.) eden teşebbüsleri, Endüstri şubelerini ihtiva etmektedir.

 

 

Derhal Başarılması Mümkün Olan Teşebbüsler

 

Yüksek tasvibinize arz ettiğimiz bu program da diğer devlet programları gibi Doğu illerindeki halkın bu günkü şartlar ve vasıtalar dahilinde yaşayış ve refah seviyesini yükseltmek prensibine istinat etmektedir.

 

Burada, henüz pazarlaşmamış, zarurî ve şahsî ihtiyaçlardan fazla her hangi bir istihsali tasavvur bile etmemiş tamamen iptidaî (ilkel M.B.) bir ekonomi bünyesi karşısındayız.

 

 

Hayvancılık

 

Şarkın halk ekonomisinde bu gün için en mühim özlü kazanç kaynağını hayvancılık, canlı hayvan ve hayvan maddeleri ticareti teşkil etmektedir.

 

Geniş meralar ve çayırlarda taze ot, hayvanı beslemeğe, yağlandırmağa kâfi gelmektedir. Bu itibarla hayvancılık en fazla safî gelir te’min eder, en ziyade verimli bir ziraat şubesi halindedir. Bu müsait şartlar hayvancılığın her şubesine de şamildir. At, sığır, koyun yetiştirmek için memleketimizde bundan daha müsait tabii şartlar bulmak güçtür.

 

Bilhassa Ardahan ve Kars iklim şartları ve bunlara bağlı ziraî durum bakımından yurdun hayvan deposu olmağa elverişli bir bölgedir.

 

(cok uzundu fazla ayrıntıya girmek istemedim )....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 10 ay sonra...
Doğu illeri bizim rejimimize gelinciye kadar kat’î bir tarzda hakimiyetimiz altına girmemiştir. Geçmiş hükûmetler, halk üzerindeki hakimiyetlerini ağalar ve şeyhler vasıtasile yürütmek istemişlerdir. Ağalar ve Şeyhler soyduklarının bir kısmını Hukûmet erkânına vermek suretile müşterek idare-i maslahat devri yaşanmıştır

 

Doğuda yaşanan feodalizmi halka ve onun tepkisizliğine bağlayanlara iyi bir yanıt.

 

Bugün Kürt diye bir kısım vatandaşlar okutturulmamak ve devlet işlerine karıştırılmamak isteniliyor. Ve daha doğrusu bu kısım vatandaşlar hakkında ne gibi bir sistem takip edileceği idare memurlarınca vazıh olarak bilinmiyor. Bunu bir sisteme bağlayarak, kendilerine sarih talimat verilmesini çok yerinde ve faideli bir tedbir olarak telâkki etmekteyim. Hiç olmazsa bu suretle tereddütlerin ve zatî içtihatlara müstenit keyfi hareketlerin önüne geçilmiş olur.

 

Doğuda ki cehaleti bu zihniyetle açıklamaya kalkarsak...lütfen hayır demeyin!

 

Sevgili Senyour tamamını vermemiş,devamını bir aksilik olmazsa ben vermeye çalışacağım;ya da arkadaşımız aynı kaynaktan vermeye devam eder.

 

Tarihi yorumlamak ve bugünü anlama açısından oldukça önemli bir ayrıntı.Biz burada çok tartıştık;doğuda olan bitenleri anlama açısından.Kimi zaman feodalizm kimi zaman bölücülük ile açıklanmaya çalışan bir sorunlar yığınında biraz tarihe dönelim.

 

Az önce tv de yine şehit haberleri vardı.Ölen insanlarımız var;doğu hala patlayacak bombalara gebe...işte tam bu noktada biraz da bireyi baz alan bir çözüm alanları geliştirilemeli;bu da tarihi anlamak,insanına yabancı kalmamak ile olanaklıdır.

 

Bugün Doğu bu yüzyıla yakışmayan açlığı,eğitimsizliği ve bunlarla beraber gelen kültürel bir yozlaşmanın en fazla yaşadığı dönemlerden birini yaşamaktadır.

 

Bunu anlamak için geçmişi beraber okumalıyız.Şimdi uzatmayacağım...zamanla ve hergün yeni olanla,tarihle doğuyu anlamak için buna ekleyeceklerimizle burada olacağız.

 

Bakalım Kürt sorunu tünden bugüne neleri taşımıştır;bu sorunu hangi mekanizmalar iişlemiş ve kendine göre şekillendirmiştir.Saygılar!

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dünden Bugüne Doğu....Şark Raporu ile...

 

- Bölgenin imkânsızlıklarından dolayı, bölgeye idareciler ve memurlar gelmemektedir.

 

-Bölge halkı hükümet ile eşkıya arasında sıkışıp kalarak hır korku psikolojisi içine girmiştir. Köylü hükümete, eşkıya hakkında bilgi verince, gece eşkıyanın baskını ile karşılaşmaktadır

 

- Bölgede propoganda ve tahrik faaliyetlerinde bulunan yerli ve yabancılara karşı şiddetli yaptırımlarda bulunulmalıdır.

 

-Bölgede dikkate değer esnaf, tüccar ve sanat erbabı yok. Bu durum halkı mağdur etmektedir.

 

- Yol durumu oldukça kötüdür.

 

- Tabiat şartlan çok zordur. Bölgenin bazı illerinde kış, şiddetli geçirmekte ve yollar ulaşıma kapanmaktadır.

 

- Türkiye daimî münakalât yollarından uzak olduğu gibi kendi /emin arızalan itibarı ile kara yollarına da müsait değildir.´

 

- Buralarda da muvasala birtakım sarp geçitler vasıtası ile temin olunur. Şark Yaylalarında bilhassa kış mevsiminde münakalât tamamen kesilir. Şehirler ve köyler aylarca karlar altında mahsur kalır. Bu mıntıkada ovalar L vadiler bile deniz seviyesinden çok yüksektir. Erzurum şehri 1900, Van Gölü nün sathı 1720 m. irtifaındadır. Böyle olunca ürünler şehirlere gidemediği için kö hmün elinde kalarak çürür.´...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ŞARK RAPORU

 

04:15 29 Ağustos 2005

 

Cumhuriyet’ in ilanını takip eden yıllarda ülkenin doğusunda çok sayıda Kürt isyanı yaşanır. 1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı en önemli isyanlardır. Dünyada yaşanan büyük ekonomik bunalımın etkileri, Türkiye’de de ziyadesiyle hissedilmektedir. Celal Bayar, 1932 yılında İktisat Bakanlığı'na böyle bir ortamda getirilir. Sürekli meydana gelen isyanlar nedeniyle, 1935’de ‘Tunceli Vilayetinin İdaresine İlişkin Kanun’ çıkarılır. Kanuna göre bölgeye, Dördüncü Umum Müfettişi sıfatıyla, olağanüstü yetkilere sahip askeri bir vali atanır. Valinin bölgede yaşayanları ‘göç ettirme yetkisi’ bile bulunmaktadır.

 

 

 

Bakanlığının 4. yılında, Bakanlık personelinin ve bizzat Celal Bayar’ın, bölgede yaptıkları incelemeler sonucunda bir Şark Raporu hazırlanır. Raporun, Cumhurbaşkanı Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü isteği üzerine hazırlandığı tahmin edilmektedir. Bayar, Şark Raporu'nu Birincikanun (Aralık) 1936’da, ‘gayet mahrem ve zata mahsus’ ibaresiyle makama takdim eder. Sn. Nurşen Mazıcı’nın Bayar’ın Başbakanlık dönemini araştırırken gün ışığına çıkarttığı, bölgenin iktisadi ve siyasi vaziyetini ortaya koyan rapor şöyle başlıyor:

 

 

 

“Doğu illeri, bizim rejimimize gelinceye kadar kati bir tarzda hakimiyetimiz altına girmemiştir. Şarkta, bugün için dahi tamamen yerleştiğ imiz iddia olunamaz. Dayanacağımız en mühim kuvvet ordumuz ve jandarmamızdır” !

 

 

 

Raporda ; devlet cihazının tam olarak kurulamadığının, düzgün bir şekilde yürüyemediğinin de altı çiziliyor. Bölgede çalışan bürokratların yetersizliğinden söz ediliyor. Hükümet binalarının perişanlığına, memurlar için ikametgah inşasının çok mühim bir mesele olduğuna değiniliyor. ''Devlet otoritesinin tesisi için ikametgahların yapılması zarurettir'' deniliyor. Lojman şart!

 

 

 

Önemli bir tespitte şu: ''Bölgede yaşayanlara, yabancı bir unsur oldukları, resmi ağızdan ifade edildiği takdirde, elde edilecek sonuç bir tepkiden ibaret olabilir”. Yani, bölgede yaşayanlara “Kürt dememek lazım” diyor!

 

 

 

Kürt oldukları için bazı vatandaşların okutturulmadıkları, devlet işlerine karıştırılmadıkları belirtiliyor, bu vatandaşları anavatana bağlamak için nasıl bir sistem takip edileceğini, görevli memurların da bilmedikleri ifade ediliyor! Rapor; “Bölgede yaşayan vatandaşları sisteme bağlamanın yollarını bulmalıyız ” diyor. Görevli memurların, kişisel görüşlerine ve keyfiyetine göre bölgeyi yönetmelerinin önüne, bu şekilde geçilebileceğine dikkat çekiliyor! Toprak dağıtımının bölgede yaşayanları devlete ve anavatana bağlayabilmenin en temel yolu olduğu ehemmiyetle vurgulanıyor. Ancak toprak dağıtımının, sorunun çözümü için tek başına yeterli olmadığı belirtilmekte ve kredi vererek üretim imkanlarını arttırmak için mekanizmalar geliştirmesi gerektiği, ayrı ca yetiştirilen ürünlerin satışını sağlayacak bir sistemin kurulması da önerilmektedir. Devletle, bölge halkının kaynaşmasının, bu yolla gerçekleşebileceği düşünülmektedir. Bölge halkını devlete bağlayabilmenin bir diğer yolu olarak da, muhitteki nüfuz sahibi zorba takımı ve derebeylerin aileleri ile birlikte iç vatana nakledilmesi önerilmektedir. Nakil mutlaka şarttır diyor!

 

 

 

Şark Raporu; isyanlardan sonra bölgede Türklük ve Kürtlük ihtirasının şahlandığından söz ediyor. İsyan edenleri cezalandırmak için kullanılan şiddetin manasını anlaşılır ve yerinde buluyor ancak isyandan sonra bölgede fark gözetmeksizin idareyi sürdürmek için bir ilerleme kaydedilmediğini de vurguluyor. Rapor, bölge halkına farklı muamele yapıldığını, ayrımcılık yapıldığını tespit ediyor!

 

 

 

Bölgeye ilişkin en eski rapor olduğunu tahmin ettiğimiz bu belgeyi, köşe yazısında özetlemek mümkün değil. Ancak, 70 yıldır dile getirilen pek çok sorunun, yaklaşımın günümüze kadar intikal ettiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet tarihi boyunca, DoğuKürt sorunu, hep ekonomik geri kalmışlıkla açıklanmaya çalışıldı. Ancak, sorun hep askeri önlemlerle çözülmek istendi. 82 yıllık Cumhuriyetin yarısına yakın bir sürenin, bölgeyi anavatana bağlamak, için yapılan düşük yoğunluklu savaşlarla geçtiği, bir türlü itiraf edilememektedir. Askeri çözüm yerine, sivil inisiyatifin geliştirilmesini, siyasi ve iktisadi çözümlerin devreye sokulmasını, AKP hükümeti sağlayabilecek midir? Yanıtlanması gereken esas soru budur.(BİRGÜN)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürt sorunu raporları

 

Kürt sorunuyla ilgili yeni çalışmalar yapıl(a)madığı için eski belgeler raflardan indiriliyor. Bir hafta arayla iki raporun sayfaları yeniden açıldı.

İlki meslekdaşımız Saygı Öztürk'ün bulup kitap halinde yayınladığı İsmet İnönü'nün 1935'te Atatürk'e sunduğu Kürt raporu.

Diğeri yine meslekdaşımız Ruşen Çakır'ın gündeme getirdiği Başbakan Erdoğan'ın Refah Partisi İl Başkanı olduğu 1991'de danışmanı Mehmet Metiner'e hazırlatıp Erbakan'a sunduğu Kürt raporu.

İki rapor da simgesel önem taşıyor, çünkü hazırlandıkları dönemlerde Ankara'nın Kürt sorununa yaklaşımını yansıtıyor.

Gerçekten de Türkiye'de Kürt sorunu iki zaman diliminde yoğun biçimde tartışıldı.

 

1930'lardan 1990'lara

 

Bu dönemlerin ilki 1925-1940 arasındaki yılları kapsıyor. Devletin arşivleri o tarihlerde yazılmış Kürt raporlarıyla dolu: Ziya Gökalp'in "Kürt aşiretleri hakkındaki tetkikler" araştırması, Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'in İçişleri Bakanlığı'na raporu, Diyarbakır Valisi Cemal Bardakçı'nın raporu, Umumi Müfettiş İbrahim Tali Öngören'in raporu, Korgeneral Ömer Halis Bıyıktay'ın raporu, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın raporu, Başbakan İsmet İnönü'nün raporu, Umumi müfettiş Abidin Özmen'in "Şark Meselesi" raporu, İktisat Vekili Celal Bayar'ın "Şark Raporu", maliye müfettişi Burhan Ulutan'ın raporu

İkinci dönem ise 1990'lı yıllar. 1970'lerde Türkiye İşçi Partisi'nin Kürt sorunuyla ilgili çalışmasını bir yana bırakırsak, yarım yüzyıllık suskunluktan sonra 1990'larda birden rapor patlaması oldu: SHP raporu (1990), Tayyip Erdoğan raporu (1991), Adnan Kahveci raporu (1992), ANAP raporu (1993), Türk-İş Raporu (1993), Odalar Birliği'nin İKV'ye ve Prof. Dr. Doğu Ergil'e hazırlattığı iki rapor (1995), Sakıp Sabancı'nın "Doğu Anadolu Raporu" (1995), Hak-İş raporu (1996), TÜSİAD raporu (1997), CHP raporu (1998), Ergil'in "Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için yeni bir anayasal düzen teklifi" raporu (1999), TÜSİAD raporu (2001) ve CHP raporu (2002)

 

"Kürtler'i Türkleştirmek"

 

Birinci dönemin raporlarında sorun genellikle "Asayiş" açısından ele alınıyor ve Kürtler'in asilimasyonunu kadar giden baskıcı yöntemler öneriliyordu. Buyurun birkaç örnek: "Silahların toplanması ve aşiret ağalarının uzaklaştırılması için askeri operasyonu yapılmalı" (Şükrü Kaya raporu), "Türkler ile Kürtler aynı okulda okumalı. Bu, Kürtler'i Türkleştirmek için etkili olacaktır" (İsmet İnönü raporu), "Her yıl birkaç bin kişi Batı bölgelerine alınarak 15-20 yıllık bir programla bu halk ortadan kaldırılmalı" (Abidin Özmen raporu), "Türkçe bilmeyen köylüyü memur anlamaya çalışmamalı, bu şekilde herkes Türkçe konuşmaya zorlanmalı" (Abidin Özmen raporu) gibi

 

"Kürt kimliğini tanımak"

 

Bu sert önlemler işe yaramadığı, tam tersine "Sonuç" olarak PKK terörünü doğurduğu için, 1990'ların raporlarında, demokrasi ve insan haklarındaki evrensel gelişmelerin de etkisiyle, daha gerçekçi ve sağduyulu öneriler ağır bastı: "Anadil yasağı kaldırılmalı, Kürtler kendilerini hayatın her alanında özgürce ifade edebilmeli" (SHP raporu), "Kürt sorunu etnik duyarlılıklara demokratik yaklaşımla çözülür" (CHP raporu), "Kürtler'in kendilerini ifade edebilecekleri düzenlemelere gidilmeli" (ANAP raporu), "Kürt realitesi hukuken tescil edilmeli" (Doğu Ergil raporu), "Anayasa'daki dil yasakları ve mevzuattaki öteki sınırlamalar kaldırılmalı" (TÜSİAD raporu) gibi

Erdoğan'ın 1991'de hazırlattığı rapordaki önerileri de işte bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

O raporda da "Doğu değil Kürt sorunu vardır" tespiti yapılıyor ve kültürel hakların tanınması, ana dilde eğitim hakkı verilmesi, resmi ideolojinin sorgulanması isteniyor.

Önemli olan ve cevap aranması gereken soru şu: Erdoğan o tarihte yaptığı önerilere bugün de sahip çıkıyor mu?

Çünkü Sabancı'nın "Doğu Anadolu sorunu" gibi son derece ihtiyatlı bir adla yayınladığı raporda belirttiği gibi, "Bu sorunu sadece fabrika kurarak çözemeyiz..." (ERDAL ŞAFAK-SABAH)

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.