Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Radyasyon Nedir?

 

Teknolojideki çok hızlı gelişmeler sonucu üretilen çeşitli elektronik cihazların (TV, radyo, bilgisayar ve röntgen, tomografi vb. tıbbi cihazlar) yaygınlaşması ile meydana gelen radyasyonun elektromanyetik kirliliğe yol açtığı anlaşılmıştır.

 

Radyasyon, elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji emisyonu (yayımı) ya da aktarımıdır. Bilindiği gibi maddenin temel yapısını atomlar meydana getirir. Atom ise, proton ve nötronlardan oluşan bir çekirdek ile bunun çevresinde dönmekte olan elektronlardan oluşmaktadır.

 

Herhangi bir maddenin atom çekirdeğindeki nötronların sayısı, proton sayısına göre oldukça fazla ise; bu tür maddeler kararsız bir yapı göstermekte ve çekirdeğindeki nötronlar alfa, beta, gama gibi çeşitli ışınlar yaymak suretiyle parçalanmaktadırlar. Çevresine bu şekilde ışın saçarak parçalanan maddelere "radyoaktif madde", çevreye yayılan alfa, beta ve gama gibi ışınlara ise "radyasyon" adı verilmektedir..

 

 

Radyasyonun Zararları

 

X ışınları, ultraviyole ışınlar, görülebilen ışınlar, kızıl ötesi ışınlar, mikro dalgalar, radyo dalgaları ve manyetik alanlar, elektromanyetik spektrumun parçalarıdır. Elektromanyetik parçaları, frekans ve dalga boyları ile tanımlanır. Ultraviyole ve X ışınları çok yüksek frekanslarda olduğundan, elektromanyetik parçalar kimyasal bağları kırabilecek enerjiye sahiptir. Bu bağların kırılması iyonlaşma diye tanımlanır.

 

İyonlaşabilen elektromanyetik radyasyonları, hücrenin genetik materyali olan DNA'yı parçalayabilecek kadar enerji taşımaktadır. DNA'nın zarar görmesi ise hücreleri öldürmektedir. Bunun sonucunda doku zarar görür. DNA'da çok az bir zedelenme, kansere yol açabilecek kalıcı değişikliklere sebep olur.

 

Maden işletme yataklarında, doğal su kaynakları içerisinde ve toprakta; gerek insan faaliyetleri sonucu, gerekse doğal olarak bulunan radyoaktif maddeler besin zincirine (bitkilere) girerek, oradan da hayvan ve insanlara geçmek suretiyle ölümle sonuçlanan çeşitli hastalıklara sebep olmaktadır.

 

Radyoaktif kirleticiler özellikle insan, hayvan ve bitki sağlığına olumsuz etkiler yaparak çevreyi ve ekolojik dengeyi bozmaktadır. Ayrıca radyasyon, canlılarda genetik değişikliklere de yol açmaktadır. Radyasyonun etkisi; cins, yaş ve organa göre değişmektedir. Çocuklar ve büyüme çağındaki gençler ile özellikle göz en fazla etkilenen organ olup; görme zayıflığı, katarakt ve göz uyumunun yavaşlamasına sebep olmaktadır. Deri ise, radyasyona karşı daha dayanıklıdır.

 

Radyasyonun zararları genellikle zamanla ortaya çıkan bir etki olup, ani etki ancak atom bombalarının yol açtığı ölümler ve yüksek radyasyondaki yanmalar şeklinde kendini göstermektedir.

 

Geçmişte yapılan nükleer silah denemelerinden dolayı radyoaktif maddelerle yüklenmiş toz bulutları, atmosferin yüksek tabakalarına ve stratosfere yerleşerek, radyoaktif yağışlar halinde yavaş yavaş yeryüzüne inmekte ve çevrenin, özellikle yüzeysel suların kirlenmesine sebep olmaktadır. 1960'lı yıllarda en yüksek seviyeye çıkmış olan radyoaktif yağışlarda, nükleer silah denemelerinin havada yapılmasının yasaklanması sonucu, 1970'li yıllardan sonra azalma görülmüştür.

 

Çevre sorunları sınır tanımaksızın artmakta ve çeşitli kirleticiler kilometrelerce uzaklara taşınarak etki gösterebilmektedir. Örneğin; Çernobil kazası nedeni ile yayılan radyoaktif atıkların, toprak ürünlerinde yol açtığı kirlilik bilinmektedir. Çernobil reaktöründe oluşan kazada, doğrudan etki sonucu 30'dan fazla insan hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış, sakatlanmış ve hastalanmıştır. Binlerce insan ise belirtileri sonradan çıkacak olan genetik etkilerle, nesilden nesile geçebilecek kalıcı izler taşımaktadır. Çernobil'deki kaza sebebiyle atmosfere karışan radyoaktif maddelerin, atmosferik hareketlerle: uzaklara taşınmasıyla, düştükleri yerlerde radyasyona sebep olmuştur. Bu olaydan en çok ülkemizin Çernobil'e yakın olan Karadeniz Bölgesi'nin etkilendiği tespit edilmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dünyada doğal olarak bulunan radyasyonun kaynağı, uzaydan gelen, yeryüzünde sularda, karada ve havada bulunan radyoaktif elementlerden yayılan ışınlardır. Dolayısıyla insanlar yaşamları boyunca düşük dozda radyasyona maruz kalmaktadır.

Radyasyon Kaynakları:

1- Doğada bulunan radyasyon: Kozmik ışınlar, dünyadaki radyoaktivite, Gama ışınları, Radon elementi ve türevleri,

2- İnsan eliyle oluşturulan radyasyon: Tıbbi maruziyet, diğer kaynaklar (nükleer silah denemeleri, nükleer reaktörler, duman dedektörleri, televizyon, bilgisayar gibi elektronik ev aletleri).

 

Maruz kalınan radyasyon doza bağlı olarak hiçbir biyolojik etki göstermeyebileceği gibi ölüme kadar varabilen etkilerede neden olabilir. Önemli olan, hangi radyasyon dozunun hücrede iyonlaşma sonucu hücresel hasara ve kansere neden olabileceğinin belirlenmesidir.

 

Radyasyonun tehlikeli etkilerinin ortaya çıkmasıyla 1928'de Londra'da 1. Uluslararası Radyoloji Kongresi düzenlenmiş radyasyon miktarını ölçecek standart bir metod ve birimin geliştirilmesi çalışmalarının yapılması için bir komite kurulmuştur. 1928 yılında kurulan komisyon 1950'de yeniden örgütlenerek Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonu (ICRP ) adını almıştır. Komisyon 1990 yılında yayınladığı bir bildirgeyle sınıflama sistemine son şeklini vermiştir. Bildirge somatik etkileri, stokastik (doz bağımsız) ve deterministik (doz bağımlı) etki şeklinde ayırmış ve kalıtımsal etkileri de stokastik etki olarak belirlemiştir. Deterministik etkiyi ise belirli bir eşiği olan etki olarak kabul etmiştir ve bu eşikaltı dozlarda hastalık ortaya çıkmaz. Örneğin; katarakt bir deterministik etki iken kanser stokastik etkidir.

 

Radyasyon doğrudan DNA ve proteinler gibi biyolojik olarak önemli moleküller ile etkileşime girer. Radyasyon vücudumuzdaki bazı kimyasallarla da dolaylı olarak etkileşime

 

girerek serbest radikaller oluşturmak suretiyle önemli biyolojik moleküllere zarar verebilir. DNA üzerinde etkisi kanser riskini artırır. Eğer kromozomlarda hasar meydana gelecek olursa ortaya çıkan mutasyonun gelecek nesillere aktarılma riski ortaya çıkar. Radyoaktif ışınlar gövdede geçtikleri yerlerde hücre yapısını değiştirerek hasar oluşturur. DNA'larda oluşan hasar genlerde kırılmalara, çaprazlaşmalara, kopmalara dolayısıyla mutasyonlara yol açar. Bu durumda gelişme bozuklukları ve kanserleşme görülebilir. Bu etkiler sonucunda saç dökülmesi, solunum sistemi hastalıkları, mide ve bağırsak sistemi kanamaları, kemik iliği supresyonuna bağlı kanamalar ve kansızlık görülebilir.

 

Radyasyonun doğum öncesi etkileri, embriyo ve fetusun gelişme dönemine göre değişir. Yumurtanın döllenmesinden hemen sonraki hafta içinde alınan ışınlar yumurtanın yaşama olasılığını ortadan kaldırırken, organların oluşma, gelişme dönemlerinde alınan ışınlar, gelişme bozukluğu olasılığını artırır. Düşükler, ölü doğumlar, iskelet, yumuşak doku ve organ malformasyonları, mikrosefali, zeka geriliği, beyin özürleri, gelişme geriliği, trizomi, bağışıklık sistemini tutan hastalıklar, lösemi ve özellikle çocuklarda tiroid kanseri görülür.

 

Radyasyona maruz kalan kişinin edindiği 1 joule/kg'lık enerji miktarına uluslararası edinilmiş doz birimi olan Gray (Gy) adı verilir. Radyasyonun etkileri maruz kalınan akut doz miktarına göre değişir; 0-250 mGy arasındaki radyasyonun saptanabilen herhangi bir klinik etkisi yoktur. Düşük bir olasılıkla gecikmiş etki görülebilir. 250-1000mGy radyasyon tedavi edilebilen küçük yaralara ve bulantıya neden olabilir. Kesin olmamakla birlikte ciddi geç etkileri ortaya çıkabilir. 1000-2000 mGy radyasyonda bulantı ve yorgunluk hissi ile birlikte kusma meydana gelir. Kan hücreleri hasarı görülür, ancak bu durum tedavi edilebilir. 2000-3000 mGy radyasyon maruziyetinde ilk gün bulantı ve kusma gelişir. İki haftalık gelişim süreci sonunda kırgınlık, iştah kaybı, ishal ve kilo kaybı olur. 3000- 6000 mGy dozda, bulantı, kusma ve ishal ilk birkaç saatte gelişir. İştah kaybı, kırgınlık, daha sonra kanama, kilo kaybı ve boğazda yanma görülür. İlk haftada bazı ölümler olabilir, 3500 mGy 'den daha fazla radyasyon etkisinde kalanlardan %50’si yaşamını kaybeder. 6000 mGy ve üzerindeki dozlarda birkaç saat içinde bulantı, kusma ve ishal gelişir; boğazda yanma ve ateş birinci haftanın sonuna kadar ortaya çıkar. Hızlı bir kilo kaybıyla beraber ikinci haftadan itibaren maruz kalanların hemen hemen tamamı yaşamını kaybeder. 10 Gy ve daha yüksek dozda radyasyon çok yüksek oranda zarara yol açar, sindirim sistemini felce uğratır ve ölüm kesindir. 100 Gy'den fazla akut doza maruz kalma sonucu bütün vücut dokusu hasara uğrar, etki en hızlı beyin ve sinir sisteminde görülür ve saatler içinde ölüm gerçekleşir.

 

Gebelik periyodunda radyasyona maruz kalınması sonucu görülen etkiler teratonejik(fetusu tahripedici) etkidir. Stokastik etkiler, alınan dozun büyüklüğünden bağımsız olarak rastlantısal gelişen etkilerdir. Etkinin herhangi bir eşiği yoktur ve olasılığa dayanır. Deterministik etki, maruz kalınan doza bağlı olarak gelişen etkidir. Etki dozun büyüklüğüne bağlı olarak daha fazla acı verici olabilir. Örneğin, doz artıkça yanma daha fazla olabilir. Belli bir eşiğin altında alınan dozlarda etki ortaya çıkmaz. Örneğin, radyasyon sonucu cilt yanığı bir deterministik etkidir.

 

Nükleer enerji ve akaryakıt dönüşüm endüstrisinde meydana gelen kazalar sonucunda, yüksek dozda radyasyona maruz kalan kişilerde klinik belirtiler gözlenebilir; kan hücreleri üretiminde, bağışıklık sisteminde, deride belirgin hasar meydana gelebilir. Radyasyonla etkilenme sonucu meydana gelen kompleks hastalığa Akut Radyasyon Hastalığı (ARS) denir. Bu hastalığın en yaygın belirtileri; başlangıçta bulantı, kusma ve sonra çoğunlukla, fırsatçı mikroorganizmaların neden olduğu kanamalı ve ağır enfeksiyonlardır. Eğer tedavi edilmezse ARS ölümcüldür. Bu tabloya termal yanıklar eşlik edebilir. Çernobil kazasında 237 kişinin ARS hastalığına yakalandığı bildirilmiştir. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ise, incelemelerinde en ağır radyasyon etkisinin psikolojik etki olduğunu iddia etmiştir.

 

Nükleer santrallerin atıkları çözüm bekleyen bir sorundur. Atıkların santral içindeki havuzlarda bir süre bekletildikten sonra, geçirgen olmayan, 600 metre derinlikteki eski tuz yataklarında saklanması gerekmektedir. Bunun çok pahalı bir yöntem olması ve demokratik ülkelerde halkın nükleer çöplüklerin yakınında yaşamak istememesi yüzünden bu yöntem kuramsal kalmakta, atıklar geçici depolarda saklanmaktadır.

 

Bir elementin radyoaktivitesinin etkinliği ancak yarı ömrünün on katı gibi bir süre sonunda kaybolur. Dolayısıyla, yarı ömrü yirmi dört bin yıl olan en önemli atık plütonyumun 240 bin yıl kontrol altında tutulması gerekmektedir. Dünyada doğal olarak bulunmayan plütonyum nükleer reaktörlerin bir atık ürünüdür. Atom bombası yapımında kullanıldığı gibi, son zamanlarda işlenerek yeniden yakıt olarak kullanılmak üzere santrallere gönderilmektedir.

 

Radyasyon türlerinin ortak özelliklerinden biri duyu organları tarafından algılanamaz olmalarıdır. Ancak özel ölçüm aygıtları ile tespit edilebilirler. Alfa ışını ancak birkaç santimetre ilerleyebilmekte, yoluna tutulan ince bir kağıt bile ışını durdurabilmektedir. Dolayısıyla bu ışının kaynağı olan radyoaktif elementlerin dokularda etkisini gösterebilmesi için insanın gövdesine girmesi gerekmektedir. Gövdeye giriş, zedelenmiş deriyle temas, solunumla akciğere ulaşma ya da yiyecek ve içeceklerle sindirim kanalına geçmeleri ile olur.

 

Gama ışınları metrelerce uzağa ulaşabildikleri gibi belli kalınlıklara kadar kurşun levhalardan da geçebilirler. Bu nedenle gama ışınlarının insan vücudu üzerindeki etkileri daha kolay ortaya çıkar. Radyoaktif elementler gövdeye girdikten sonra vücutta bazı özel organ ve dokularda toplanabilirler. Örneğin; iyot tiroid bezine, stronsyum kemik dokusuna, sezyum kaslara yerleşir. Elementlerin büyük bölümü kolloidal yapısı yüzünden karaciğerde tutunur ve karaciğer kanserine neden olabilir.

 

Elementler fiziksel ve biyolojik yarı ömürlerine göre etkilerini sürdürürler. Örneğin; iyot 131’in yarı ömrü sekiz gün kadar olduğundan etkisi kişinin iyot açığına, metabolizmasına göre haftalarla sınırlıdır. Buna karşılık stronsyum 90’'ın fiziksel yarı ömrü otuz yıl, biyolojik yarı ömrü ise on yıl kadardır. Toryum'un fiziksel yarı ömrü 14 milyar yıl, biyolojik yarı ömrü elli yıldır.

 

Birinci Dünya Savaşı sırasında tanı amaçlı kullanılan X ışınlarından kendilerini korumayan yaşam kurtarma çabası içindeki doktorlar ve teknisyenlerde, yüksek dozda radyasyonla etkilenme sonucu ciddi yaralanmalar gözlendi; ellerini, kollarını, hatta yaşamlarını kaybeden insan sayısı azımsanamayacak kadar fazlaydı.

 

Radyasyondan Korunma Yöntemleri: Nükleer patlamalar, radyasyon serpintisi gibi yollarla yayılan dış kaynaklı radyasyona karşı alınabilecek önlemler şunlardır: - Radyasyon kaynağı yakınında geçirilen zaman azaltılabilir, - Kaynakla kişi arasındaki uzaklık artırılabilir, - Kaynakla kişi arasına bir kalkan konulabilir.

 

Radyasyonun solunum, sindirim ve cilt yoluyla alınmasına "içten maruz kalma" adı verilir. Radyonükleidler vücuda alındıktan sonra yapılabilecek çok az şey kalacağından alınması gerekli en temel önlem radyoaktif materyalinin vücuda girmesini önlemektir. Alınan radyonükleidler vücuttan biyolojik eliminasyon ve radyoaktif çürüme sonucu atılabilirler. İçten maruz kalmayı önlemek için eldiven ve laboratuvar elbisesi giyilmeli, radyoaktif maddelerle çalışırken herhangi bir şey yenmemeli ve içilmemeli, uçucu bileşiklere karşı gaz maskesi kullanılmalıdır.

 

Dünya Sağlık Örgütü' nün dünyada görülen tayfun, deprem, sel, yangın gibi felaketleri incelediği bir çalışmada insanın yüzde yüz önleyebileceği tek felaketin nükleer felaket olduğu belirtilmiştir. Bu felaketin önlenebilmesinin tek güvenilir yolu da doğal enerji kaynaklarından faydalanılarak, radyasyon ve radyasyon kaynaklarından olabildiğince uzak durmaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...
  • 1 ay sonra...

Radyasyon,hem zararlı hem de kalıcıdır.Bugün için bile Marie Curie’nin 1890 yıllarından kalma notlarına dokunmak çok tehlikelidir.Kendisine ait laboratuvar kitapları kurşun astarlı kutularda korunmaktadır.Onları görmek isteyenlerin koruyucu giysiler giymeleri gerekir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

benım su andakı projelerımden bırıde nukleer santrallerı, cernobıl facıası.

bılmıyorum bu santraller kaldırılsın mı da

su andakı dusuncem enerjı=ınsan hayatı esıtlıgının yanlıs oldugudur.candan daha onemlı olamaz.

dıger dusuncemde eger bu enerjıyı cok dıkkatlı kullanırsak bıze yararı cok olacaktır.

 

bır dıger dusunemde bu santrallerın kurulması ulkemızde de.cunku basta ABD-CIN olmak uzere bır cok ulkede bu santraller kurulu. ABD de su anda 104 reaktor bulunmaktan dusunsenıze.onlarda olacak bır kaza bızı dolaylıda olsa etkıleyecek.bakın ornek cernobıl.bızden uzakta olsa etkıledık hatta etkılenmeye devam edıyoruz.

bu arada mersın ve sınopta bu santrallerden kurulacakmıs duydum. bakalım ne olacak.

 

benım dusucelerım bu. hangısı dogru bılmıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Pilleri çöpe atmayın.

 

Bir pil çevreye, bir ton çöpten daha çok zarar verir. Piyasada NiMh şarjlı piller tanesi yaklaşık 5 YTL' ye satılmaktadır.Bu piller 1000 kez şarj yapılabildiği için her kullanım için maliyetien çok 0,5 kuruş olmaktadır. (1 kuruş bile değil) Piyasada 4 tanesi 1 YTL satılan sıradan pillerden kullanıldığında birpil 25 kuruşa mal olmaktadır. Ucuz gibi gözüken bu sıradan pillere,şarjlı pillerin tam 50 katı para ödediğinin kaç kişi farkındadıracaba? Bunun yanında her kullanımda bu ucuz gibi gözüken pillerikullananlar, çevreye çok zararlı atıkların yayılmasına aracılık etmişolmaktadırlar. Hem çevreniz hem de cebiniz için NiMh şarjlı pil kullanın vekullandığınız her çeşit pili çöpe değil, özel toplama kutularınaatın. Pillerin içeriğinde bulunan cıva, kadmiyum ve kurşunelementleri, kansere, nörolojik bozukluklara, akciğer hastalıklarına,beyin iltihaplanmasına ve kısırlığa yol açıyor. 0-6 yaş grubu çocuklar daha çok etkileniyor. Pillerin çevreye vesağlığımıza verdiği zararlar hakkındaki haberimizi okumadan önceDOĞADER olarak sizlere pillerle ilgili birkaç önerimiz olacak. Hiçbir pili çöpe atmayın. (Saat, cep telefonu, dizüstü bilgisayarpilleri gibi her türlü elektronik aygıtların pilleri dahil)Ömrü tükenmiş pillerinizi biriktirerek, özel toplama kutularına atın.Pil toplama kutularını, muhtarlıklarda, büyük alışveriş merkezlerindebulabilirsiniz.DOĞADER' de, pil toplama kutusu bulunmaktadır. Ömrü tükenmişpillerinizi biriktirip, DOĞADER' deki pil toplama kutusunaatabilirsiniz.Pil toplama kutularından alınan piller, özel depolarda, zararsızduruma saklanmaktadır.Şarjlı pil kullanın.Alkalin ve diğer sıradan piller şarj edilemezler. (Patlar)Şarjlı pillerin üzerinde "Rechargeable " yazar.NiCd şarjlı pil kullanmayın. (NiCd-Nikel Kadmiyum)NiCd piller, şarjlı pil olmasına karşın, içerdiği Kadmiyum elementi,halk sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır.Ayrıca, NiCd piller sahip oldukları "bellek etkisi" nedeniyle ömürleri kısadır.NiMH şarzlı pil kullanın. (NiMH-Nikel Metal Hydride)Bu piller yaklaşık 1000 kez doldurulabilir.MAh değeri yüksek piller daha uzun dayanır. Günümüzde AA serisi 2700mAh, AAA serisi 1100 mAh gücünde, çok uzun süre enerjisini koruyanNiMH pilleri piyasada rahatlıkla bulabilirsiniz.Hızlı dolum, pillerinizde "pişme etkisine" neden olarak pilin ömrünü kısaltır.NiMH pilleri, tam boşalmadan şarj etmeyin. Kapasitesi azalır.NiMH pilleri, yarım şarjdan sonra tam boşalmaya izin verirseniz eskigücüne kavuşturmuş olursunuz. (Bellek etkisi sıfırlanır.) DOĞADERDoğayı ve Çevreyi Koruma Derneği Atık pilde kanser tehlikesiA.A. Hürriyet Gazetesi - 5 Ocak 2007http://www.hurriyet.com.tr/yasam/5724613.asp?m=1 Çöpe atılarak zamanla bozulan ve gövdesinde akıntı meydana gelenpillerin içeriğinde bulunan cıva, kadmiyum ve kurşunun,kansere,nörolojik bozukluklara, akciğer hastalıklarına, beyin iltihaplanmasınave kısırlığa yol açtığı belirtildi. Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Öztürk tarafındanhazırlanan, "Pil-Akü Kullanımı ve Atık Piller ile Akülerin Zararları"başlıklı araştırmada, enerjisi bitmiş pillerin, çöpe atılmalarıdurumunda hava, su ve toprak kaynaklarını kirleterek insanlarınsağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olacağı vurgulandı. CIVAÇöpe atılan pillerin, katı atık depolama sahasında zamanla bozularakiçeriğinde bulunan bazı tehlikeli ve zararlı maddelerin serbestkalacağı kaydedilen araştırmada, bu maddelerin arasında cıvanın DAolduğu ifade edildi. Cıvanın, doğada bozulmadan uzun süre kalacağı kaydedilen araştırmada,maddenin, hızla deri ya DA solunum yoluyla vücuda girebileceğibelirtildi. Maddenin, eser miktarda olmasının bile hiçbir şeyideğiştirmeyeceğine dikkat çekilen araştırmada, içme suyu veya gıdazinciri yoluyla insan vücuduna giren cıvanın, parastezi, ataksi,dişarti ve sağırlık gibi nörolojik bozukluklara, merkezi sinirsisteminin tahribine, kansere, böbrek, karaciğer ve beyin dokularınıntahribine, kromozomları bozmak suretiyle sakat çocuk doğumlarına nedenolabileceği kaydedildi. Pilin içeriğinde bulunan ağır metaller arasındaki en tehlikeli vetoksit maddelerden birinin "Kadmiyum" olduğu vurgulanan araştırmada,pillerin çöp depo sahasında bozularak kadmiyum ve bileşiklerininserbest hale geçtiği ve suya karıştığı ifade edildi. Kadmiyumlusızıntı suyunun, içme suyu ve toprağı kirleterek gıda zinciri ve suyoluyla insan vücuduna girdiği belirtilen açıklamada, kadmiyumun,akciğer hastalıklarına, prostat kanserine, kansızlığa, doku ve böbreküstü bezlerin tahribine neden olduğu ifade edildi. Kadmiyumun, vücuttaki yarılanma ömrünün 10 ile 25 yıl arasındadeğiştiği belirtilen araştırmada, içme suyu veya gıda zinciriylealınan kadmiyumun yüzde 2'sinin vücutta birikirken, solunum yoluylagelen kadmiyumun ise yüzde 10-50'sinin vücutta tutulduğuna dikkatçekildi. Vücudun, tutulma aşamasında kadmiyumu, kalsiyum gibi algılayarakbiriktirmeye başladığı ifade edilen araştırmada, bu aşamada, kalsiyumeksilmesinden dolayı kemiklerin yavaş yavaş zayıflamaya başlayacağı,ayakta durmanın hatta öksürmenin bile kemiklerin kırılmasına veinsanın ölmesine neden olabileceği vurgulandı. KURŞUNPillerin ve akülerin yapısında bulunan toksit maddelerden birdiğerinin "kurşun" olduğu belirtilen açıklamada, maddenin, vücudasolunum, içme suyu veya gıda zinciri yoluyla girdiği kaydedildi. Vücuda giren kurşunun, ciğerlere kadar ulaştığı ve ciğerlerde yavaşyavaş emilerek kana karıştığı anlatılan araştırmada, maddenin kanyoluyla ulaştığı karaciğer, böbrek, beyin ve kas gibi yumuşakdokularda 35-40 gün bekledikten sonra kurşun metabolitleri yardımıylakemik ve diş gibi sert dokularda toplandığı ifada edildi. Araştırmada, 0-6 yaş grubu çocukların kurşun kirliliğindenyetişkinlere göre en AZ 4 kat daha fazla etkilendikleri belirtilerek,maddenin, işitme bozukluğuna, sinir iletim sisteminde ve hemoglobinbileşiminde düşmeye, kansızlığa, mide ağrısına, böbrek ve beyiniltihaplanmasına, kısırlığa, kansere ve ölüme neden olduğu vurgulandı. YEREL YÖNETİMLERİN GÖREVLERİAraştırmada, pillerin toplanarak, özel bertaraf tesislerinegönderilmesi gerektiği belirtilerek, pil üreticilerinden, mamullerininüzerine, "Çöpe Atılması Yasaktır" ibaresini veya şeklini koymalarıistendi. Özellikle, cıvalı ve kadmiyumlu pillerin Türkiye'ye girişinesınırlamalar getirilmesinin önemine değinilen araştırmada, ithalatçıfirmaların bu konuda önceden uyarılması ve kullanıcılarınbilgilendirilmesi gerektiği ifade edildi. Araştırmada, atık pillerin toplanması ve bertaraf edilmesi konusundayerel yönetimlerin de yapabilecekleri çalışmalar olduğu ifade edildi. Pillerdeki cıva, kadmiyum ve kurşun gibi zehirli ağır metallerkonusunda halkı bilinçlendirme yönünde tanıtım çalışmalarıyapılabileceği belirtilen araştırmada, yerel yönetimlerinüstlenebileceği uygulamalar şöyle sıralandı: Pillerin ayrı toplanmasını sağlamakKırmızı renkli pil kutuları ile pil toplama merkezleri oluşturmak.Kırmızı renkli pil toplama araçları oluşturmakVatandaşları pilleri nasıl ayrı toplayacakları konusunda bilgilendirmekPil toplama işlemini illerin genelinde yaygınlaştırılmasıPillerin depolama alanlarında ayrı özel hücrelerde depolanmasını sağlamakMedyaya piller konusunda bilgi vermekPillerin tehlikeli madde (cıva, kadmiyum ve kurşun gibi) içerdiğinigelişi güzel kullanılmaması gerektiğini anlatmakAkmış pillerin tehlikesi, eldivensiz dokunulmaması ve ellerin mutlakayıkanması gerektiği konusunda eğitim vermekPillerin tehlikeli madde içermesi sebebiyle dille kontrol edilmemesigerektiğini kamuoyuna duyurmak --

 

Bu Dunya Bizim Degil...

 

DOGADERDogayi ve Cevreyi Koruma Dernegi

Tel: (0224) 222 96 01

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.