Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

0-6 yaş mucizesi .!


Efendi Türkler

Önerilen İletiler

F75208E7ED63334D930C6556r.jpg

0-6 yaş mucizesi

 

Pervin Kaplan

 

Bilim adamları uyarıyor: Eğitim için 7 yaş çok geç, çocuğunuzun hayatta başarılı olmasını istiyorsanız eğitime daha erken başlayın! 0-6 yaşın eğitimiyle ilgili merak edilenleri AÇEV uzmanları açıklıyor: Hangi çocuk için ideal eğitim yaşı hangisi? Evde eğitim mümkün mü? Anne babaya düşen görevler neler?

 

İLİŞKİLİ HABERLER

0-6 yaş mucizesi

Daha yaratıcı ve üretken oluyorlar

Okul ve iş hayatları başarılı

Doğru ve yanlışı öğretin

1 liralık yatırım 7 liralık kazanç getiriyor

'Kalkınma stratejisi olarak görülmeli'

Kahramanların hayal olduğunu onlara anlatın

Anne ve babaların eğitim alması şart

3 yaşında okul eğitimine başlanır

Tecrübesini diğer annelerle paylaşıyor

Gülümseyen anasınıfları destekle çoğalıyor

6 yaş zorunlu eğitim kapsamına alınmalı

Cinsiyet ile ilgili sorulara açık cevaplar verin

Çocuklar uzlaşma ve işbirliği ile terbiye edilir

Çocuğu takdir ve teşvik edin

Fiziksel ve duygusal ceza güvensizlik oluşturuyor

Duygusal ceza

Fiziksel ceza ciddi sorun yaratabilir

Davranışın sonucunu yaşatmak ceza mı? Erken eğitim, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek isteyen aileler için bir lüks değil, zorunluluk arz ediyor. Beynin en hızlı geliştiği 0-6 yaş arası dönem, çocukların eğitimine başlanması için en uygun zaman dilimi olarak kabul ediliyor.

 

ERKEN EĞİTİM ÇOCUĞA İKİ YIL KAZANDIRIYOR

Ana Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) uzmanları, 0-6 yaş çağında eğitime başlayan çocukların okulda ve hayatta daha başarılı olduğunu belirtiyor. Okul öncesi eğitime evde başlamak bile mümkün. Ancak Türkiye'de bu yaş aralığındaki 7 milyon çocuğun ancak yüzde 16'lık bir kısmı okul öncesi eğitim alabiliyor. Oysa erken eğitim, iki okul yılına denk gelecek başarı farkı yaratıyor.

 

Sekiz yıllık zorunlu eğitime rağmen, Türkiye'de ortalama eğitim süresi halen altı yılın altında. 7 milyonu aşkın kişi ise okuma yazma bilmiyor. İlköğretim çağındaki kız çocuklarının yüzde 10'u okula gitmiyor. İlköğretim çağına gelmiş çocukların ise yaklaşık yüzde 70'i okula hazır başlamıyor. Oysa yapılan araştırmalar gösteriyor ki, okul öncesi eğitim alan çocuklar diğerlerine oranla hem yaşamda, hem de okulda çok daha başarılı durumda. Türkiye'de 0-6 yaş grubundaki 7 milyon çocuğun ancak yüzde 16'sı, 6 yaş grubundaki çocukların sadece yüzde 25'i okul öncesi eğitimi hizmetlerinden yararlanıyor. Oysa Kuzey Avrupa başta olmak üzere Avrupa'da yüzde 100'e varan okullaşma söz konusu.

 

BELİRLEYİCİ DÖNEM

Erken çocukluk adı verilen 0-6 yaş arası dönem çocuğun en hızlı geliştiği dönem. Beyin gelişiminin büyük bir bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanıyor. Erken çocukluk dönemindeki deneyimler, beynin çalışma biçimi için belirleyici olduğundan bu dönemde çocuğun yeterli beslenmesinin yanı sıra, gelişimini destekleyen bir ortamda bulunması da önem taşıyor. Bu alanda Türkiye'de en büyük kampanyayı ise Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) yürütüyor. 1993'te kurulan AÇEV, 0-6 yaş dönemi eğitim konusuna dikkat çekmek için 2005'te "7 Çok Geç" kampanyasını başlattı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Türk Eğitim Vakfı'nın da bulunduğu 7 sivil toplum örgütü de kampanyayı destekliyor.

 

Nobel ödüllü iktisatçı James Heckman "Çocuklara yatırım yapmak için onların birer yetişkin olmasını bekleme lüksümüz olmadığı gibi, onlar okula başlayana kadar bekleme lüksümüz de yok, çünkü o zaman müdahale etmek için çok geç olabilir" diyor. Çocuklara yönelik eğitimin özellikle de okul öncesi eğitimin önemi, rakamlara da yansımış durumda... OECD araştırmaları, Türkiye'de erken çocukluk eğitimi alan ve almayan öğrenciler arasında iki okul yılına denk gelen başarı farkı olduğunu gösteriyor.

 

7 ÇOK GEÇ...

AÇEV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ayla Göksel Göçer, iki yıl önce "7 Çok Geç" kampanyasını okul öncesi eğitimin önemine dikkat çekmek için başlattıklarını anlatıyor. Erken çocukluk eğitiminin insan gelişiminin başlangıç noktası olduğuna işaret eden Göçer, okul öncesi eğitim konusunda dünyadaki durum ile Türkiye karşılaştırıldığında ortaya çıkan tablonun, hiç de iç açıcı olmadığını söylüyor. Göçer, şu ana akadar Türkiye'de kurum merkezli eğitim modelinin şimdiye dek benimsenen ana model olduğunu, 4-6 yaş grubundaki çocukların yüzde 25'inin 5-6 yaş grubundaki çocukların ancak yüzde 32'sinin Milli Eğitim Bakanlığı'na veya Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı okul öncesi kurumlardan faydalandığını vurguluyor. Ayla Göksel Göçer, zorunlu eğitim öncesinde, 3-5 yaşlarında erken çocukluk eğitimine ulaşan çocuk oranlarına bakıldığında ekonomik açıdan Türkiye'nin çok benzetildiği Meksika'da bile çocukların yüzde 70'nin bu eğitimden yararlandıklarına dikkat çekiyor.

 

FAS'TAN BİLE GERİYİZ

Ayla Göksel Göçer, bu oranın Fas'ta yüzde 34, Ürdün'de yüzde 27, Suriye'de ise yüzde 9, olduğunu hatırlatırken, "AB ülkelerinin her birinde bu oranlar yüzde 100'e yakındır" diyor. Türkiye'de ise 2000-2001 itibariyle bu oran yüzde 10.3.

 

BESLENME PROJESİ

 

AÇEV'in "7 Çok Geç" kampanyası dışında düzenlediği bir başka kampanya de "Beslenme Projesi". MEB'nın işbirliği ile yürütülen bu kampanyada hedef ihtiyaçların en yoğun ancak eğitimin en düşük olduğu Bitlis, Bingöl, Diyarbakır, Erzurum, Hakkâri, Mardin, Muş, Şanlıurfa ve Van gibi kalkınmada öncelikli illerde başlatmak ve okul öncesi eğitime katılımı artırmak oldu. AÇEV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ayla Göksel Göçer, ilk yıl 10 ilde 33 bin çocuğa ulaşan kampanyanın, ikinci yılda 21 ile yayıldığını ve ulaştığı çocuk sayısının 41 bin olduğunu söylerken, kampanyanın okul öncesi eğitime katılanların oranında yüzde 20 artış sağladığına da dikkat çekiyor. Ayla Göksel Göçer şu bilgileri veriyor: "Hedef, ailelerin okul öncesi kurumlarına vermekte zorlandığı giderlerine katkının okullar tarafından talep edilmemesi. Yoksul ailelerin, okul öncesi eğitime teşvik edilmesi."

 

DÜNYA BANKASI UYARDI

 

Geçen yıl Dünya Bankası Türkiye Direktörlüğü "Türkiye'nin Eğitim Sistemi'nin AB Üyeliği için hazırlanması" konulu bir çalışma yaptı. Dönemin Türkiye Direktörü Andrew Workink başkanlığında hazırlanan raporda Türkiye'deki eğitim sistemi AB ülkeleri ile kıyaslandı. Bu raporda AB'ye yaklaşabilmek için atılması gereken adımların başında da okul öncesi eğitime yatırım yapılması gerektiği görüşü dile getirildi. Raporda, "Türkiye okul öncesi tesislerin sayısını büyük ölçüde artırmalı, yüzde 15'ten az olan okul öncesi programlara katılımı 2015 yılında yüzde 50'ye getirme hedefini koymalı. Özellikle ülkenin doğu kesimlerinde okullaşmayı artıracak programları sürdürmeli" denildi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha yaratıcı ve üretken oluyorlar

AÇEV nitelikli ve etkili bir erken çocukluk eğitiminin Türkiye'ye katkılarını şöyle sıralıyor:

 

* Çocukların uzun vadede daha üretken, daha yaratıcı, sorun çözmede daha yetkin olmalarını sağlar.

 

* Dilsel, zihinsel, fiziksel, sosyal ve duygusal açıdan gelişmiş çocuklar okula hazır olur, daha rahat uyum sağlar, böylelikle ilköğretim kalitesi yükselir.

 

* Okula hazır çocukların sınıfta kalma ve okulu terk etme oranları düşer, bu da maliyetleri azaltır.

 

* Toplumdaki vasıflı çalışan sayısı artar, yükselen üretim ekonomik yarar getirir.

 

* Toplumda suç oranları düşer.

 

* Sosyo-ekonomik ve cinsiyete dayalı eşitsizliklerin etkisi hafifler.

 

* Kadınların işgücüne katılımlarını, ayrıca çalışma verimliliklerini artırır.

 

* Sağlıklı ve iyi beslenen çocukların ölüm oranları düşer.

 

* Köyden kente göçün getirdiği sorunların çözümüne katkıda bulunur.

 

 

Kitap okurken drama da ekleyin

 

BEŞ-altı yaş grubundaki çocuğunuzla birlikte okuduğunuz kitap saatlerine dramayı ekleyin. Farklı karakterlerde ses tonunuzu değiştirin. Bildik hikâyeyi okurken belli bir yerde kesin ve çocuğun tamamlamasını bekleyin. Çocuğun size bir hikâye anlatmasını isteyin ve anlattıklarını yazın kendi hikâye kitabını oluşturun. Günlük hayattaki gerçek nesnelerle gruplama, birebir eşleme, sıralama yapmasını sağlayın. Sayma kavramını geliştirmek ve karşılaştırmak için oyun oynayın. Örneğin, sizin ve çocuğun önünde farklı sayıda meyveler olsun. Tek tek sayarak kiminki daha fazla kiminki daha az bulmaya çalışabilir. Bazı mekan kavramlarını oyun ortamında öğretin, "altında-üstünde", "içinde-dışında" gibi kavramları kullandırın.

 

PROBLEM ÇÖZME YETENEĞİ

Neden sonuç ilişkisi kurmaya yönelik oyunlar oynayın. Örneğin, "kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçerse ne olabilir? Evdekilere haber vermeden arkadaşıyla oynamaya giderse neler olabilir?" gibi sorularla düşünmesini sağlayın. Canlandırma oyunları oynayın. Örneğin, doğum günü partisi ortamı veya alışveriş merkezi, tren istasyonu gibi mekanlar canlandırılabilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Okul ve iş hayatları başarılı

Erken çocukluk eğitimi alanların en az üçte biri üniversiteye gidiyor. Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı, "Bu eğitimi alan çocuklar üniversiteye devam ediyor ve iş yaşamında daha başarılı oluyor" diyor

 

"0-6 yaş eğitimin önemini anlamayan toplumlar yerinde saymaya mahkûmdur" sloganı ile çocukların eğitimi konusunda çalışan Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) kurucularından ve Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Türkiye gibi genel eğitim düzeyi çok düşük bir ülkede insan kapasitesini artırmanın yolunun erken çocukluk eğitimi olduğunu vurguluyor. Erken çocukluk eğitimi alanların aradan yıllar geçse de bu eğitimin etkilerini taşıdığını araştırmaların gösterdiğini belirten Kağıtçıbaşı, bunu kanıtlayan araştırmayı şöyle anlatıyor:

 

29 YILLIK ARAŞTIRMA

"Okul öncesi eğitim ile ilgili ilk araştırmamızı 1978-1980 yıllarında yaptık. Sonra bu çocukları 13-15 yaşlarında bulduk ve aldıkları eğitimin olumlu etkilerinin sürdüğünü gördük. İki yıl önce tekrar çocuklara ulaştık. 25-27 yaşlarına ulaşmışlardı. Erken çocukluk eğitiminin hâlâ etkili olduğunu, birçoğunun üniversiteye devam ettiğini ve iş hayatında da başarılı olduklarını gördük."

 

AİLE ORTAMI YETERSİZ

Çocuğun çok yönlü gelişiminde ilk yılların önemine işaret eden Kağıtçıbaşı, bu yıllardaki ciddi yoksunlukların daha sonra telafisi güç geriliklere neden olduğunu söylüyor. Çoğunlukla evlerdeki ortamın çocuğun çok yönlü özellikle de zihinsel gelişimini destekleyemediğini anlatan Kağıtçıbaşı, çocuğa destekleyici bir ortamın sunulması gerektiğini belirtiyor. 1978-1980 yıllarında bir grup çocuk psikoloğu ve eğitimcisi ile MEB için bir proje hazırladıklarını anlatan Kağıtçıbaşı, AÇEV'in doğuş öyküsünü şöyle anlatıyor: "Bu projede çocuklarla ilgili birçok materyal, erken çocuk eğitimi program ve kitapları ve ana-baba eğitim kitapları hazırlandı. Sonra bunların bir kısmını kullandığımız bir araştırmayı yönettim. Bu araştırmanın sonuçları hem bizim sağladığımız anne eğitiminin, hem de kurumsal okul öncesi eğitimin çocukların çok yönlü gelişimi ve okul başarısı için büyük yarar sağladığını gösterdi. AÇEV işte bu araştırmadan doğdu. "

 

SONUÇ OLUMLU

22 yıl süren "Erken Müdahalenin Erişkinlikte Süren Etkileri" konulu araştırmaya, Çiğdem Kağıtçıbaşı ile birlikte öğretim üyeleri Sevda Bekman, Diane Sunar ve Zeynep Cemalcılar tarafından 1982'de başlandı. İstanbul'un çoğu gecekondu semtlerindeki anne ve 3-5yaşındaki çocuklarına eğitim verilmesinin ardından bunun etkileri önce 1992 sonra da 2004'te ölçüldü. Araştırma eğitim amaçlı anaokullarına giden çocukların, hem gündüz bakımevlerine giden, hem de evde bakılan çocuklara göre daha iyi performans gösterdiklerini ortaya koydu. 2004'te yapılan takip araştırmasında okul öncesi eğitim alan ve 25-27 yaşlarına ulaşmış 217 katılımcıdan 133'üne ulaşıldı. 34'ü eğitim amaçlı anaokuluna 50'si bakımevine giderken 49'u hiç okul öncesi eğitim almamıştı. Bu çocukların yüzde 35'i üniversite eğitimi aldı. Anneleri de eğitime katılan çocukların yüzde 44.7'si üniversiteye giderken, eğitim almayanlarda bu oran yüzde 30.6 oldu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğru ve yanlışı öğretin

1833871730_1150790121369.jpg

60-66 AY

Doğru ve doğru olmayan davranışların neler olduğunu bulmaya yönelik oyunlar oynayabilirsiniz. Örneğin, yerlere çöp atan biri ile ilgili bir resim gösterdiğinizde bunun doğru olup olmadığını sorabilirsiniz. Futbol oynayan üç çocuktan birinin topu diğerlerine vermediğini gösteren bir resim için neden yanlış olduğunu söylemesini isteyebilirsiniz. Arkadaşlarıyla birlikte zaman geçireceği ortamları hazırlamaya devam edin. Çocuklar bir araya geldiklerinde birlikte işbirliği gerektiren çalışmalar yapabilirler. Örneğin, kitap yapmaya karar verirler. Konusu belirlendikten sonra herkes bir sayfanın resmini yapar. Sonra da birleştirirler. Veya birlikte bir canlandırma oyunu planlarlar. Kimin ne rolü alacağı o roldekilerin neler söyleyeceğini çalışırlar.

 

Okul öncesi eğitim israf değil, şarttır

 

Erken çocukluk eğitimini destekleyen sivil toplum kuruluşlarından bir başkası da Türk Eğitim Vakfı. Genel Müdür Turgut Bozkurt çocuğun asıl hızlı gelişim gösterdiği dönemin 0-6 yaş arasında olduğunu söyleyerek, bu yaşlarda alınan eğitimin önemine dikkat çekiyor: "Çocuğun kimliğini, kişiliğini kazandığı bu dönem evde çocuğun boş boş oturmaması gereken dönem. Bu dönemdeki eğitim onun iyi bir yurttaş olmasını, topluma yararlı olmasını, ekonomiye katkı yapmasını sağlar. Bu dönemi boş geçirtmek ülke için de bir kayıp."

 

GELİŞMİŞ ÜLKELERE BAKIN

Bozkurt, "Gelişmiş ülkelerde bu çocuklar erken yaşlarda belirlenip, özel olarak eğitiliyor. Bu çocuklar ülkelerin ileriye gitmesi, atılım yapmasında liderlik yaptıkları için onların eğitimi de çok önemli oluyor. 70 milyon insanın yaşadığı ülkede tabanın ne kadar geniş olabileceğini tahmin edersiniz. Daha iyi gelecek ve liderleri belirlemek için okul öncesi eğitim önemsenmeli" diye konuşuyor. Okul öncesi eğitimin düşük oranda olduğunu vurgulayan Bozkurt, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Normal eğitim bile olması gereken kalite ve düzeyde değil. Önemli olan eğitimde sayısal olarak bir yere ulaşmak değil, kaliteyi sağlamak. Okul öncesi eğitimin maliyetli olduğunu savunmak yerine israfları önlemek gerek. Bütçenin israflara değil, eğitime harcanması gerek."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

849932008_1147010036595.jpg

Anne ve babaların eğitim alması şart

Uzmanlar çocuklara destek için önce anne ve babanın eğitilmesi gerektiğini söylüyor. Çocuğunun hangi yaşta hangi özelliklerini gösterdiğini bilen anne ve babalar çocuğun gelişiminde destekleyici rol oynuyor

 

Uzmanlara göre anne ve baba, çocuğun gelişiminde anahtar rol oynuyor. Bu yüzden anne ve babanın eğitilmesi büyük önem taşıyor. AÇEV'in ücretsiz Anne Çocuk Eğitim ve Baba Destek Programları aileleri çocuklarının gelişimi ve nasıl davranmaları gerektiği konusunda eğitiyor. "Anne Çocuk Eğitim Programı"nı AÇEV 5- 6 yaş arası okul öncesi eğitim sorununa çözüm olarak geliştirdi. Doğrudan annelere ulaşılarak bilinçlendirmeye yönelik eğitimler verilen programda amaç çocuğun eğitim ihtiyacını ev ortamında karşılamak. Anne Destek Programları Sorumlusu Canan Erman, 1993'ten bu yana yürütülen bu programın 76 ile yayıldığını ve MEB ile ortaklaşa yürütüldüğünü söylüyor. Yaklaşık 220 bin anne çocuk ikilisinin programdan geçtiğini anlatan Erman, "Hedefimiz kırsal kesimde ve çocuklarını ana sınıfına gönderemeyen aileler. Amaç ise sadece bilgi aktarmak değil, tavır değişikliği de yaratmak. Ceza ve şiddet yerine çocuğun gelişim özelliklerini bilmelerini sağlamak, nasıl iletişim kuracaklarını, dinlemenin, onlarla vakit geçirmenin ve kendini ifade etme fırsatı tanımanın çocuklar üzerindeki olumlu etkilerini anlatmak. 25 haftalık bir program, haftada bir gün geliyorlar. Kursta daha değişiklikler başlıyor. Birlikte daha çok vakit geçirmeye başlıyorlar ve çocuklarını dinliyorlar" diye konuşuyor.

 

BABA DESTEK PROGRAMI VAR

'Baba Destek Programı' ise 1996'da annelerin talebi üzerine başlamış. 13 haftalık periyotlar halinde uygulanan programın sorumlusu Hasan Deniz, "Tüm dünyadaki araştırmalar çocuğun gelişiminde anne ve babanın büyük rolü olduğunu kanıtladı. Ancak bizim toplumumuzda geleneksel anlayış hâlâ egemen. Oysa babalar çok önemli, çocukların gelişimini desteklemeliler. İşte biz babalara 'Sizler çocuğunuz için çok önemlisiniz, birlikte vakit geçirdiğinizde onun gelişimini olumlu etkilersiniz' mesajını veriyoruz" diyor. Deniz, babaların birbirleri ile deneyim paylaşan destek grubu haline dönüştüklerini söylüyor. 2-10 yaş arasında çocuğu olan babaların 10-15 kişilik gruplar halinde programa katıldığını, alt gelir kesimlerini hedeflemelerine rağmen üst sosyo ekonomik düzeyden babaların da programlara katıldığını anlatan Deniz, 30 ilde MEB ile uygulanan programa 10 binden fazla babanın katıldığını belirtiyor.

 

'KIZIMA ZIPLADIĞI İÇİN KIZMIYORUM'

 

25 haftalık programa geçen yıl gazetelerde okuduğu haberler üzerine katılmaya karar verdiğini anlatan Aysel Özkan, artık kızı ile ilişkisini "profesyonel" olarak tanımlıyor. Artık olaylara kızının gözünden baktığını, onu daha iyi anlamaya başladığını anlatan Özkan, "Şimdi kızım düştüğünde ona dikkatsizliği nedeniyle kızmak yerine kendimi onun yerine koyuyorum. Özkan, programdan sonra değişiklikleri şöyle anlatıyor: "Mesela eskiden zıpladığı zaman 'yapma kızım' diyordum. Ama şimdi biliyorum ki zıplamasının bir nedeni var. Kasları gelişiyor, o yüzden de zıplamak ihtiyacını duyuyor. Bunları bilmek size sabır veriyor. Yapma demiyorsunuz artık. Yorulunca zaten duracak bunu biliyorsunuz. Önemli olan çocuğunuzu yaşı ne olursa olsun bir birey olarak görmeniz. Kararlar almasına izin vermeniz, sorumluluk duygusu ile tanıştırabilmeniz. Sorduğu tüm sorulara doğru ve net cevaplar veriyorum."

 

 

'BU EĞİTİM PROGRAMINI TÜM ARKADAŞLARIMA TAVSİYE EDİYORUM'

 

Oto tamircisi Hasan Yılmaz'ın 9 yaşında (Sümeyra) ve 5 yaşında (İsmail) iki çocuğu var. Kızı Sümeyra'nın okuldan eve getirdiği bir broşür sayesinde "Baba Destek Programı"ndan haberdar olmuş. Yılmaz, 13 haftalık eğitimden sonra çocukları ile ilişkilerinin tamamen değiştiğini anlatıyor: "Çocuğumuzu dinleyerek en uygun tepkiyi vermeyi, baskıcı tavır göstermemeyi öğrendik. Mesela ben gazete okurken çocuğum benimle konuşmak için geldiğinde onu geri çevirmiyor, artık dinliyorum, cevap veriyorum. Şiddeti tamamen kaldırdık, hatta oyunlardan bile. Arkadaşıma 'gidin' diye tavsiye ediyorum."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

EĞİTİMİN ÖNEMİ ARTARAK SÜRECEKTİR

 

2035767691_1191325121745.jpg

İnsanlık, geleceğe umutlar taşıyan değişimle, geçmişten haberler getiren tarihin buluştuğu 01 Ocak 2000 tarihinde yeni bir yüzyıla başlarken üçüncü binyıla da merhaba dedi.

 

Bu tarihî buluşma, yaşlı dünyamız açısından eski bir yüzyılın bittiği, yeni bir yüzyılın başladığı sıradan bir takvim değişikliği gibi görünse de bugüne ulaşan herkes tarafından böyle algılanmamış, yeni yüzyıl, bütün ülkelerce diğer yüzyıllardan farklı bir yorumla karşılanmış, gösterişli törenlerle kutlanmıştır. 21. yüzyıla girişimiz sırasındaki bu gösterişli karşılamada, üçüncü binyıla girmenin de etkili olduğu bilinmekle birlikte, yeni yüzyıla gösterilen bu ayrıcalığın insanlığın geleceğe ilişkin güven ve beklentilerinin farklılığından kaynaklandığını söylemek de mümkündür. Zira Stefan Zweig'in (1881-1942) geçen yüzyılın ilk on yılı için söylediği, "Bizler yeni bir gündoğuşu kızıllığını gördüğümüzü sanıyorduk. Oysa bu kızıllık, yaklaşmakta olan yangının uzaktan vuran alevleriydi." sözleri ve bu tarihî tespiti izleyen iki dünya savaşı insanlığın belleklerinden henüz silinmemişken yeni bir yüzyıl başladı.

 

Onun içindir ki insanlık, geçmişten aldığı dersle; kavganın yerine barışın, sefaletin yerine refahın, sömürgeciliğin yerine paylaşımın, köleliğin yerine özgürlüğün, cehaletin yerine bilginin, keyfî, monark ve totaliter sistemlerin yerine, hukukun ve demokrasinin egemen olduğu çağdaş bir dünya düzeninin özlemi içinde olmuş ve bu yolda büyük gayretler göstermiştir.

 

Geçmişin deneyim ve birikimlerinin de ürünü olan bu büyük yönelimler 21. yüzyılın arifesindeki son on yılda umuda

 

dönüşerek ivme kazanmış, ülkeler ve toplumlar; tarihin kaydetmediği hızda bilimsel ve teknolojik ilerlemelere, sınır tanımaz ekonomik ve sosyal gelişmelere, akıl almaz siyasal değişikliklere, beklenmedik sanatsal ve kültürel oluşumlara sahne olmuş ve 21. yüzyıl bu değişimin öne çıkardığı yenilik ve değerlerle başlamıştır.

 

Ancak yeni yüzyılın değişen şartlarına ayak uydurabilmek, öne çıkardığı değerlere sahip çağdaş bir toplum olarak yaşayabilmek için, sadece okur-yazar olmak bile yeter sebep olmaktan çıkmıştır. Zira geçen yüzyılın son çeyreğinde meydana gelen hızlı değişim süreci, bireyleri ve toplumları kontrol edemedikleri yönelimlere sürüklemekte; böylece günümüzün ve geleceğin bilgi toplumu oluşmaktadır. Bu oluşum kişinin bir taraftan merkezî konuma gelmesini sağlarken, diğer taraftan demokratik sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi, gönüllü kuruluşların etkinleşmesi, doğal çevremize yönelen tehditler sonucu yeni bir çevre bilincinin gelişmesi, öğrenmeyi öğrenmek, gibi yeni oluşum ve kavramları da beraberinde getirmektedir.

 

Dolayısıyla 21. yüzyılda eğitimin önemi daha da artacaktır. Zira rekabete dayalı yeni dünya düzeninde eğitime en fazla yatırım yapan ve eğitilmiş insan gücüne sahip ülkeler avantaj sağlayacaktır. Böylece eğitim, her zaman olduğu gibi, insan davranışlarını değiştiren, insanların birbirleriyle ve toplumla ilişkilerini sağlayan bir araç olarak 21. yüzyılda da etkinliğini sürdürecektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Bebekler ve Çocuklarda Göz Sağlığı

 

 

Bebekler ve 7 yaşına kadar olan çocuklar çoğu zaman bize şikâyetlerini bildiremedikleri için, çocuklarda göz muayenesi rutin tarama ve kontrol muayeneleri kapsamında ele alınmalıdır. Bir başka deyişle; bebekler hiçbir şikâyetleri olmasa da değerlendirilmelidirler.

 

Genel kural, bebeğin fizik olarak değerlendirilebileceği ilk anda göz muayenesinin yapılmasıdır.

 

Bebeklerin rutin kontrol muayeneleri sırasında o çağa uygun değerlendirmeleri mutlaka yapılmalıdır. 6 aya kadar olan dönemde tüm bebeklerin oküler motilite ve kayma testleri, indirekt fundoskopik muayeneleri ve skiaskopik refraksiyon (optik kusur = gözlük numarası) tespiti yapılmalıdır. Dikkatli bir klinik gözlemi içeren ilk göz muayenelerinin tamamlanması ve hayatın daha sonraki dönemlerinde de sürecek olan bu düzenli göz kontrolleri konusunda ailelerin bilgilendirilmesi, bebeği kontrolü altında tutan pediatrist veya aile hekiminin sorumluluğundadır.

 

YENİDOĞAN ÇAĞI ve 10 YAŞA KADAR ÇOCUKLARDA GÖRME GELİŞİMİ

 

İlk 6 aylık dönemde göz ve ona bağlı sinir yollarının gelişmesi çok hızlı bir şekilde ilerleyerek bebeğe 7/10 seviyesine kadar varabilen görme imkânı sağlar , gelişme burada durmayarak daha yavaş olsa da 4 yaşına kadar devam eder. 4 yaş civarında görme yollarının kılıf geliştirmesi (myelinizasyon), 4-10 yaş arasında da görmeden sorumlu beyin bölümlerinin gelişmesi tamamlanır. Yenidoğan çağı ve ilk 6 aylık dönemdeki normal görme gelişim aşamalarının bilinmesi ve kontrol edilmesi hayati önem taşımaktadır. 1 aylık bebekte artık gözlerin normal hizalanmasının gerçekleşmiş olması gerekir. Bu süre nadiren 3 aya kadar uzayabilir ve bu ayda artık çocuk yukarı ve aşağı doğru cisimleri takip edebilmelidir, iki gözle tek görme (Binokülarite) artık tespit edilebilir düzeydedir. 6.ayda binokülarite artık iyi yerleşmiş durumdadır. Bebek kısıtlanma olmaksızın tüm yönlere bakabilmelidir. Bebeğin yatay korneal çapları mümkünse ölçülmeli ve kaydedilmelidir. Bu korneal çap tespiti Konjenital, infantil ve juvenil glokomların erken teşhisinde çok önemlidir.

 

YENİDOĞANI TEHDİT EDEN HASTALIKLAR

 

Bebeğin ilk aylarında ve yaşlarındaki en önemli ve ciddi görme kaybı sebebi olan görme tembelliği (Ambliyopi), okul çağına yeni gelmiş olan çocukların %5-7’sinde tespit edilmiştir. Bu döneme kadar bu durumun çocuğun kendisi tarafından aileye bildirilmemesi ve bir şikâyette bulunulmaması sık rastlanan bir sonuçtur. Çünkü görme tembelliği genellikle bir gözü tutar ve çocuk bunun normal bir durum olmadığının farkında olmadığı için şikâyet etmez. Bu durum rutin göz muayenesinin önemini arttırmaktadır. Erken teşhisle tedavi edilebilecek olan bu durumun 5-8 yaşından sonra tedavisi çok zordur. Görme tembelliği sonucu bir veya iki gözünün görmesinde önemli derecede kayıplara uğramış bir insanın ileride istediği mesleği (pilotluk, cerrahlık, şöförlük v.B) yapması imkânsızlaşacak ve ehliyet gibi önemli belgeleri elde etmekte bile zorlanacaktır. Bebeklik çağında erken teşhis ve tedavisi çok önemli olan göz hastalıklarını şöyle sıralayabiliriz.

 

 

Optik kusurlar ve görme tembellikleri

 

Doğumsal kataraktlar

 

Gözyaşı yolları tıkanıklıkları

 

Şaşılıklar

 

Doğumsal retina ve koroid hastalıkları

 

Göz tümörleri

 

Doğumsal glokomlar

Bu hastalıklardan retinoblastoma adı verilen tümör ortalama olarak 18 aylıkken ortaya çıkmakta ve çoğu zaman kendisini, kayma ile ortaya koymaktadır.

 

2-2.5 yaş civarı ise akomotif (uyumla ilgili) şaşılıklar dediğimiz bir şaşılık türünün ortaya çıktığı yaş aralığıdır. Erken tedavi, bu durumda hayati önem taşımaktadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.