Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Mitoloji ve Aşk


Freyja

Önerilen İletiler

  • Admin--

Machin_Daphne_Apollo_1995.jpg

APOLLON VE DAPHNE

 

Apollon¹, Zeus ile Leto’nun oğlu, Leto ise Zeus’un Hera’ dan önceki karısıdır. Artemis’in ikiz kardeşi olan Apollon, kehanet, tıp, şiir, sanat, müzik, ışık ve hakikat tanrısıdır. Asla yalan söylemediği, ağzından tek bir yalanın duyulmadığı rivayet edilir.

 

Leto, Apollon ve Artemis’e hamileyken, Hera, Zeus’u elde eder fakat Leto’yu kıskanmaktan da asla vazgeçmez. Öyle ki bu kıskançlık yüzünden Leto’yu sürekli takip eder, kovalar, çocuklarını doğurmasını engellemeye çalışır. Bu duruma artık daha fazla dayanamayan denizlerin tanrısı Poseidon, üç uçlu mızrağıyla denizin dibine doğru vurur ve vurduğu yerden bir ada ortaya çıkarır. İşte bu ada Delos Ada’sıdır.² Leto’nun Hera’dan kurtulup bir an önce adaya ulaşmasını isteyen Zeus, onu kısa bir süreliğine bıldırcına çevirir ve Leto uçarak Delos Adası’na varır. Burada bir zeytin ağacının gölgesinde kızı Artemis ile oğlu Apollon’u doğurur.

 

Daphne, ırmak tanrısı olan Peneus’un kızıdır. Daima erkeklerden uzak duran ve asla evlenmek istemeyen Daphne, oldukça güzel bir kız olmasının yanı sıra çok hoş kokulu upuzun saçlara sahiptir. Yalnızlıktan çok zevk alan, bütün zamanını yalnız başına ormanda dolaşarak geçiren ırmak tanrısının kızı, yine böyle bir gezinti sırasında Apollon ile karşılaşır. Daphne’nin güzelliğinden çok etkilenen Tanrı Apollon, gözlerini ondan bir türlü alamaz. Konuşmak için kızın yanına doğru yaklaşır fakat asla evlenmeyeceğine ve aşık olmayacağına yemin eden kız, korkuyla geri çekilir ve sonrasında tüm hızıyla koşarak oradan uzaklaşır. Apollon, Daphne’ye delicesine tutulmuştur, arkasından koşar, durması için yalvarır, ona zarar vermek istemediğini söyler ama ne dese bir türlü çare etmez. Daphne yorgun düşünceye kadar koşmaya devam eder, daha fazla koşacak gücü kalmadığında ise olduğu yerde yıkılır, kalır. Apollon artık neredeyse ona ulaşmak üzeredir. Daphne son çare olarak kendisine yardımcı olması için babasına yalvarmaya başlar, ondan kendisine acı veren güzelliğini alıp, yok etmesini ister. Kızının yalvarışlarını duyan baba ise onun bu isteğine karşı çıkamaz ve dileğini kabul eder. Daphne’nin yorgunluktan ağrıyan bacakları artık odunlaşmaya, vücudu, gri renkli bir kabukla kaplanmaya başlar. Kolları dal, güzel kokulu saçları ise yapraklara dönüşür. Ayakları kök olup toprağın derinliklerine doğru iner. O artık bir ağaçtır. Apollon, ağaca doğru yaklaşır, dallarını okşar, yapraklarını koklar. Kabuk bağlamış bedeninin altında hala Daphne’nin kalbinin attığını duyar. Apollon böyle de sever güzel kızı.

 

İşte o günden sonra daphne ağacı, Apollon’un ağacı olur. Daphnenin yaprakları artık zaferi temsil eder. Apollon, bu ağacın dallarından yaptığı tacını hep başında taşır. Nasıl ki Daphne’nin saçları, güzelliğine güzellik katmışsa, onun en güzel süsü olmuşsa, ağacın yaprakları da her mevsim dallarını süsleyecek, kış bile olsa asla dökülmeyecektir.

 

defne2.jpg

________________________________________

¹ Mykonos'a yalnızca 6,5 km uzaklıktaki Delos Adası, 5 kilometrekarelik küçük yüzölçümüne ters orantılı olarak tüm Kiklad Adalar Grubu içinde arkeoloji bakımından en önemli olan adadır.

 

² Yapılan tüm araştırmalar, Apollon’un Anadolu kökenli olduğunu ortaya çıkarır. Hatta Troia savaşları sırasında Apollon, Yunanlıların değil yurttaşları olan Troia’lıların yanında savaşmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

91zb0.gif

ARTEMIS VE BÜYÜK AŞKI ORION

 

Artemis günün birinde uzun boylu iri yapılı fakat çok yakışıklı bir avcı olan Orion'u görerek ona aşık oldu. Öyle ki bir zamanlar kendi kendine aldığı evlenmeme kararını bile unutup bu yakışıklı avcı ile evlenmek istedi. Fakat Apollon kız kardeşinin bu dev cüsseli mahlûkla evlenmesini uygun bulmuyordu. Kız kardeşini vazgeçirmek için çok uğraştı ancak Artemis onu dinlemedi. Kardeşinin Orion'a duyduğu sevginin ne kadar büyük olduğunu görünce de bunu kıskanmaya başladı. Ne söylerse söylesin kardeşi Artemis'i vazgeçiremeyeceğini anlayınca hileye başvurarak Orion'u ortadan kaldırmaya karar verdi.

 

Bir gün Orion denize girmiş yüzüyordu. Kıyıdan o kadar uzaklaşmıştı ki, başı kara küçük bir nokta gibi görünüyordu. Apollon kız kardeşini yanına çağırdı, uzaktan görünen kara noktayı ona göstererek "Oraya kadar okunu gönderebilir misin?" dedi. Artemis heyecanla yayını hazırlarken o kara noktanın sevdiği erkeğin kafası olabileceğinin nerden bilecekti ki. Yayını çekti ve ok fırladı. Çok iyi nişancı olan Artemis'in oku tam hedefi vurmuştu ve Artemis bilmeden sevdiği erkeği başından vurmuştu. Bu ölüm onu çok üzdü günlerce bulutların ardına gizlendi gökyüzünde dolaşmaz geceleri yeryüzünü aydınlatmaz oldu. Sonunda bir gün babasının yanına giderek ondan Orion'u bir takımyıldızı olarak gökyüzüne çıkarmasını istedi. Zeus da kızının bu arzusunu yerine getirdi.

 

niobe2gl4.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin--
Enteresan, İlginç, Garip, Bir o kadar da güzel, Eline sağlık... B)

 

 

teşekkür ederim Yine beklerim, devamı gelecek :clover:

 

 

Ve Sevgili Rad-ya,

Ellerine sağlık... Çok güzel olmuş... Echo ve Narkissos bana ait bu arada ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin--

studienarcissusut3.jpg

NARKISSOS VE ECHO

Zeus’un çapkınlığının dillere destan olduğunu bilmeyen yoktur. Özellikle karısı Hera, Zeus’u bu özelliğinden dolayı her an takip altında tutar ve Zeus’la birlikte olan tüm kadınları, insan olsun, tanrıça olsun fark etmez, cezalandırmak için her yolu denerdi. Zeus da ondan geri kalmaz, çapkınlıklarını Hera’dan gizlemek ve beraber olduğu kadınları onun gazabından korumak için gerekli tüm önlemleri alırdı.

 

İşte Zeus, yine bir çapkınlığı sırasında, Hera’ya yakalanmamak için güzeller güzeli bir su perisi olan Echo’yu kendisine gözcülük etmek üzere görevlendirir. Bir süre sonra Hera’nın yaklaştığını fark eden Echo, Zeus’u korumak ve bir an önce saklanmasını sağlamak için Hera’nın dikkatini başka yöne çeker. Fakat Hera bu hileyi anlar ve Echo’yu sonsuza kadar lanetler. Onun laneti artık hiçbir zaman, ilk defa söze başlayamayacak ve duyduğu cümlelerin sadece son kısımlarını tekrar edecek olmasıdır.

 

O günden sonra, karşısındakiler ne söylerse söylesin, duyduklarının sadece sonunu tekrar eden ve asla kendi cümlelerini kuramayan Echo, kimsenin istemediği, sevmediği bir su perisi haline gelir. Artık kimse onun yanında konuşmak istemez ve ona yaklaşmaz. Buna dayanamayan Echo, çareyi insanlardan kaçmakta bulur ve kendini dağlara vurur.

 

Narkissos, ırmaklar tanrısı Cephissus ile peri Liriope’nin oğludur ve doğduğunda kâhinler tarafından, bu dünyalar güzeli çocuğun ancak kendisini görmez ise yaşayabileceği söylenir. Kehanetten çok etkilenen anne ve baba, oğullarını uzun bir yaşamı olması için Mimas Dağı’na gönderir. Narkissos artık orada sakin ve özgür bir hayat yaşamaktadır. Ta ki Echo’yla karşılaşıncaya kadar…

 

Bir gün Echo, ormanda dolaşırken bu güzeller güzeli delikanlıyı fark eder ve ona anında tutuluverir. Hiçbir şeyin farkında olmayan Narkissos, ormanın derinliklerinde ilerlerken, Echo da onu gözden kaçırmamak için gizlice ve dikkatlice takip eder. Onunla bir kelime konuşabilmek için yanıp tutuşur ama Hera’nın verdiği ceza buna engeldir, bu nedenle aşkının yanına yaklaşmaktan, onu da diğer insanlar gibi kendinden uzaklaştırmaktan çok korkar. Ama korkunun ecele hiçbir faydası yoktur…

 

Bir gün, Narkissos takip edildiğinin farkına varır ve seslenir:

- Merhaba

- Merhaba!! diye tekrarlar, onun sözlerini Echo

- Kim var orada? diye sorar Narkissos.

- Orada! der Echo, umutsuzca

- Her kimsen buraya, yanıma gel…

- Gel!!

 

Narkissos, bu duruma çok sinirlenir, kendisiyle alay edildiğini sanır ve oradan hızla uzaklaşır. Buna tarif edilemeyecek kadar çok üzülen Echo ise kırgın, üzgün ve umutsuz bir halde dağlardaki mağaralara saklanır. Aşkıyla yanıp tutuşan, hasta olup yataklara düşen Echo, sonunda içinden şu sözleri geçirir;

 

“Dilerim sen de benim gibi sever ve sevdiğine kavuşamazsın”

 

Echo’nun üzüntüsü günlerce sürer, bu aşk onu eritir, bitirir ve sonunda bir kayaya dönüşür. Echo’dan geriye artık sadece bu kaya ve sonsuza dek söylenenleri tekrar etmeye devam edecek sesi kalır. O günden sonra ne zaman birileri kayalara doğru seslense, kayalar da o sesi tekrarlar durur.

 

Narkissos’un, Echo’ya çektirdiği acıyı gören ilahi adaletin ve intikamın tanrıçası Nemesis, bunu Narkissos’un yanına bırakmamaya karar verir. Ona gereken cezayı vermek için sabırla bekler ve sonunda o gün gelir. “Başkalarını sevmeyen, madem kendini sevsin”der, Nemesis…

 

Narkissos, bir gün ormanda avlanırken bir nehir fark eder. Çok susamış olduğundan nehre doğru eğilir ve eğilir eğilmez de suyun üzerindeki kendi aksini görür. Ne ona aşık oluberir. Artık Narkissos, ne yer, ne de içer. Bütün zamanını sadece bu nehrin kıyısında, suya yansıyan yüzüne bakabilmek için geçirir. O da Echo gibi günden güne erir. Kendini seyrede seyrede ömrünü tüketir, hislerini kaybeder, hissisleşir ve sonunda bir gün oracıkta, o ırmağın kıyısında hayata gözlerini yumar. Bedeni bir çiçeğe dönüşür. Bu çiçek, etrafına güzel kokular yayan, mis kokulu bir NERGİS çiçeğidir.

 

"Narkissos öldüğünde çiçekler, kuşlar, ağaçlar ve diğer hayvanlar ağlamaya başlar. Bir de bakarlar ki nehir de ağlıyor. sorarlar nehire:

- Sen neden ağlıyorsun? Nehrin cevabı kısadır:

-Narkissos, bana bakarken, ben de onun gözlerinden kendimi izlerdim."

(Burası Oscar Wilde’dan alıntıdır.)

 

waterhouse_echo_narcissus.jpg

Bilgi:

Aynı zamanda Narkissos, günümüzde kullanılan narkoz kelimesinin kökü olan nark kelimesinde türemiş olup hissiz anlamına gelmektedir. Sanılanın aksine bu kişiler aslında kendilerini hiç sevmemektedirler. Öz benliklerinden nefret etmekte ve tüm çabalamalarını bu nefret edilen zayıf öz benliği bastırmak sevgiye ve güce ulaşmak için kullanmaktadırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin--

therapeofpersephonesz4.jpg

PERSEPHONE VE HADES

Zeus ve Demeter’in kızları olan Persephone’nin asıl ismi Kore (güzel kız-genç bakire)’dir. Persephone ismi ona ölüler diyarının tanrısı Hades tarafından verilmiştir.

 

Persephone ile Orkeanos’un kızları, kırlarda çiçek toplarlarken, Persephone bir nergis görür. Nergisi koparmak için kızların yanından uzaklaşır. O sırada Hades de yeryüzüne çıkmış ve Persephone’ yi görmüştür. Persephone’ nin güzelliğinden çok etkilenen Hades, kızı bileğinden tutarak, simsiyah atların çektiği arabasına atar ve onu ölüler diyarına kaçırır. O sırada Persephone o kadar ağlar, o kadar ağlar ki sesi, annesi Demeter’ in kulaklarına kadar gider.

 

Kızının kaçırıldığını duyan Demeter, onu bulabilmek için dokuz gün boyunca her yeri dolaşır, bu sürede ne ambrosia¹ yer ne de nektar içer. Onun bu çabaları Eos² ile Hesperos’un³ da gözünden kaçmaz. Demeter için ellerinden geleni yaparlar ama Persephone hala ortalıklarda yoktur. En sonunda Demeter, Güneş tanrısı Helios’un yanına gider ve ondan kızının Hades tarafından kaçırıldığını öğrenir. Demeter kızının ölüler diyarından olduğunu ve onun artık bir ölü olduğunu öğrendiğinde yüreğine saplanan korkunç acıyla Olympos’tan aşağı iner, kılık değiştirerek halkın arasına karışır. Umutsuzca dolaşarak Eleusis’ e kadar gelir. Tıpkı yaşlı bir kadın gibidir ve bir duvarın dibine yerleşip, oturur. Kuyudan su çekmeye gelen kral Keleos’ un kızları yaşlı kadını görür, alıp evlerine götürür. Demeter artık, Keleos’ un küçük oğlu Demephoon’ un dadılığını yapmaktadır. Demeter, Demephoon’ u kendi çocuğu gibi benimser ve onu ölümsüz yapabilmek için gizlice geceleri ambrosia ise sıvayıp, yanmakta olan ateşe doğru tutar. Bir gece kralın karısı Mataneira bu olaya tanık olur, dehşete düşer. O kadar korkar ki, çığlık atarak odaya girer. Demeter, çok sinirlenir çünkü onun tek amacı çocuğu ölümsüzlüğe kavuşturmaktır. Aniden değişen görüntüsüyle, etraf ışıklara saçılır, evin her tarafı güzelliklere boğulur. Onun bir tanrıça olduğu artık apaçık ortadadır. Onları affedebilmesinin tek bir yolu vardır. O da şehirde onun için bir tapınak kurmaları…

 

Ertesi gün şehirliler vakit kaybetmeden, tapınağı kurmaya başlarlar. Tapınak tamamlandığında Demeter, Olympos’u büsbütün terk eder ve günlerini kızının hasretiyle dolu bir şekilde bu tapınakta geçirmeye başlar. Demeter, tarım ve bereketin tanrıçasıdır. Ne var ki tapınakta geçirdiği bu süreler zarfında hayata küsmüş ve görevlerini yerine getirmemiştir. Korkunç bir kıtlık her yeri sarar, topraklar ürün vermez olur, Bütün insan soyu açlıkla karşı karşıya kalır. Sonunda Zeus, duruma el koyması gerektiğini düşünerek tanrıları, Demeter’e gönderir ama Demeter, buna hiç aldırış etmez, kızını görmeden hiçbir şey yapmamaya kararlıdır. Artık Zeus’un yapabileceği tek bir şey kalmıştır. O da kardeşi Hades’i ikna etmek…

 

Zeus’un haberci tanrısı Hermes, bu kararın üzerine yeraltı şehrine doğru yol alır. Hades’i, Persephone ile yan yana oturur bulur. Ona Zeus’un kararını açıklar. Persephone de annesini çok özlediğinden olacak, iyice süzülmüştür, Hermes’ in sözlerini duyunca sevinçle ayağa fırlar ve Hades’ e gitmek istediğini söyler. Hades, Zeus’un emirlerini yerine getirmek gerektiğini bilir. Persephone’ nin daha fazla üzülmesine de gönlü razı olmamaktadır. Yalnız bir şartı vardır, Persephone gidecek ama mutlaka yeniden geri dönecektir. Bu şartı kabul edilir. Bunun üzerine, kendisini unutmaması ve yeniden geri dönmesi için Hades, Persephone’ ye bir nar tanesi yedirir.

 

Persephone çok mutlu olur, sonunda annesine kavuşabilecektir, Hermes, altından arabasının dizginlerini tuttuğu gibi hızla Demeter’ in tapınağına doğru yol alır. Anne ile kızın kavuşması olağanüstüdür. Bir anda toprak yeşillere bürünür, her yerde rengârenk çiçekler açar. Nihayet kasabalara, köylere, şehirlere bahar gelmiştir. Ne var ki Demeter’ in mutluluğu fazla sürmeyecektir. Nar tanesini duyunca, kızının yine oraya gideceğini, Hades’e döneceğini anlar. Bu sefer Zeus, başka bir habercisi olan, tanrıların en yaşlısı aynı zamanda öz annesi Rhea’yı, Demeter’e gönderir ve onunla bir anlaşma yapar. Anlaşmaya göre Persephone gidecek ama yine geri gelecektir. Yılın üçte birini ölüler ülkesinde, üçte ikisini de Demeter’ in yanında geçirecektir. Demeter bunu kabul eder ama kızının her gidişi onun için her defasında yeni bir ızdırap olur, sonsuz bir acıya dönüşür. Öyle ki Persephone ölüler diyarına indiğinde, onun ölümüne üzülen Demeter, topraktan elini ayağını çeker, toprak çoraklaşır, ağaçlar kurur, çiçekler solar ve kış mevsimi geri gelir. Persephone’ nin ayakları yeniden çoraklaşmış toprağa değdiğinde ise her yer çiçeklere bürünür, yeşillere doyar, baharlar gelir ama tıpkı annesi Demeter gibi Persephone de hep bilir, sonunda soğuk ölüm yine kendisini beklemektedir. Persephone’nin her ölümü kışı, her doğuşu da yazı geri getirecektir.

 

persephone.jpg

________________________________

¹ Yunan mitolojisine göre kimi zaman Tanrıların yiyeceği, kimi zaman içeceği ve genel olarak "sonsuz hayat" veren balımsı bir madde olarak tasvir edilir, Ölümsüzlük, gençlik ve mutluluk sağlar. Nektarla içildiğinde tadının daha da güzelleştiği söylenir.

 

² Eos, şafak tanrıçasıdır. Her sabah denizden Lampos ve Faeton adlı atların çektiği arabasıyla göğe yükselir ve doğunun kapısını Güneş’e açar. Habeşistan kralı Memnon’un, Eos’un oğlu olduğu söylenir.

 

³ Hesperos, Atlas’ın oğludur. Bir gün yıldızları seyretmek için dağa gider, o sırada bir fırtına kopar ve Hesperos kaybolur. İyiliksever bir genç olduğundan tanrılar onun kaybolmasına razı olmaz ve onu bir akşam yıldızına çevirirler. Hesperos, günümüzde hala insanlara yol göstermekte ve iyilik yapmaya devam etmektedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin--

Sizin yazdıklarınız da çok hoşmuş ama sizin blogunuzda, Sayın Tengeriin_Boşig, Biz mitoloji sayfasına yazıyoruz, ayrıca siz de ekleyin buraya güzel çalışmalarınızı, çok seviniriz :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin--

psyche3.jpg

 

EROS VE PYSCHE

Eros aşk tanrısıdır, aşkı ve cinselliği temsil eder. Güzellik tanrıçası Aphrodite ile savaş tanrısı Ares’in oğludur. Çok güzel bir tanrıdır. Hem de öyle böyle güzellik değildir onun güzelliği, tarifini yapanlar onun için“ölümsüz tanrıların en güzeli” derler. Bir o kadar da acımasız, tehlikeli, vicdansız ve uslanmazdır.

 

Sırtında kanatları elinde iki tip oku ve yayı vardır. Eğer attığı ok kumru tüylerinden yapılmışsa o kişiler mutlu olur çünkü o okun hedefi aşktır. Baykuş tüyünden yapılan ok ise hedeflediği kişiyi mutsuz eder, çünkü artık bu kişiler asla aşık olamazlar… Eğer etrafa birden bir çiçek kokusu dağılmışsa, Eros’un oradan geçtiğini anlamayan kalmaz çünkü onun geçtiği yerler her zaman mis gibi çiçek kokar.

 

Pysche, Miletos kralının üç güzel kızından en güzel olanıdır. Güzelliği dillere destandır. İnsanlar onu Aphrodite’ten bile güzel diye anlatır, güzelliğini onun güzelliğinden bile üstün tutarlar. Sonunda bir gün bu sözler Aphrodite’in kulağına kadar gider ve bu duydukları onu çok öfkelendirir. Bir insan ile bir tanrıçanın böylesine kıyaslanması görülmüş bir şey değildir. Bir an önce bu kıza haddini bildirmek gerekir diye düşünür ve ceza olarak Psyche’nin dünyanın en çirkin erkeğiyle evlenmesini uygun bulur. Bunu yerine getirmek Eros’un görevidir ve Eros, Psyche’yi bulmak üzere yola çıkar.

 

Öte yandan Pysche’ nin her iki ablası da evlenmiş ama o hala evlenmemiştir. Üstelik de tüm güzelliğine rağmen o zamana kadar tek bir talibi bile çıkmamıştır. Buna bir çare arayan kızın anne ve babası Didyma’da bir kâhini ziyaret ederler. Kâhin onlardan, kızlarını Mykale Dağı’na çıkarmalarını ister. Gece bir yılanın oraya geleceğini ve kızlarını oradan alacağını söyler. Bu bir tanrı emridir. Tanrıların emirlerine karşı çıkılamayacağını bilen anne ve baba istemeyerek de olsa bu emri yerine getirirler. Eros geldiğinde Psyche, Mykale Dağı’nda tek başına oturmakta ve onun için gelecek olan yılanı beklemektedir.

 

Kızı gören Eros, oklarını ona doğru yöneltir fakat ne kadar güzel olduğunu fark edince kendisine verilmiş olan görevi yerine getirmekten vazgeçer çünkü ona aşık olur. Alıp sarayına götürmek ister ama bu yaptığının da yanlış olduğunu bilir. Çünkü Psyche, Tanrıça Aphrodite tarafından cezalandırılmış bir insandır ve cezasını çekmek zorundadır. Onu kaçırmaya karar veren Eros, annesinin bunu fark etmemesi için bir hortum ortaya çıkarır ve hortumun yarattığı hengâmeden yararlanarak kızı sarayına götürür. Pysche o gece derin bir uykuya dalar. Ertesi sabah kalktığında kendini şahane bir sarayda, görünmez hizmetçiler tarafından bütün istekleri yerine getirilir bulur. Eros, her gece el ayak çekilince onun yanına gelir, gecelerini onunla birlikte geçirir ve gün ağarmadan kızın yanından ayrılır. Pysche istediğinde Eros’un yüzüne dokunabilir ama yüzünden başka hiçbir yerine dokunamaz ve onu asla göremez çünkü onu görmesi demek veya kanatlarının olduğunu fark etmesi demek, onun bir tanrı olduğunu anlaması demektir ve bu onların sonu olur. Zaten de Pysche, Eros’un izin verdiği kadarıyla ona dokunmayı yeterli bulmaktadır ayrıca bu dokunuşları sırasında fark etmiştir ki sevdiği kişi kehanetteki gibi bir canavar da değildir. Onların mutlulukları böyle çok uzun bir süre devam eder. Bir gün Pycshe, Eros’a ailesini çok özlediğini ve onları görmek istediğini söyler. Eros bunda bir sakınca görmez ve ona ailesini ziyaret etmesi için izin verir.

 

Ailesi Psyche’yi görünceye kadar onun bir canavarla evli olduğunu ve çok mutsuz olduğunu sanmaktadırlar. Fakat Pysche onlara bunun doğru olmadığını anlatır. Kocasını hiç görmemiş olmasına rağmen onun bir canavar değil de bir insan olduğunu ve onunla çok mutlu olduğunu söyler. Ablaları nedense onun bu mutluluğunu çekemezler ve Psyche’nin kocasının bir canavar olduğu konusundaki düşüncelerinde ısrar ederler. Israr ettikleri gibi Psyche’nin de buna inanması için ellerinden geleni yaparlar. Eğer o bir canavar değilse neden Physche onu görememektedir? Bunu anlamasının tek bir yolu vardır o da onu görmesidir. Tüm bunlar sonunda Pysche’yi şüpheye düşürür, ablaları nihayet başarılı olmuşlardır. Ne olursa olsun o gece Pysche sevdiği adamı görmeye karar verir ve bunun için bir plan yapar.

 

Eros her zamanki gibi gecenin ilerleyen saatlerinde saraya gelir, Pysche o gece biraz farklıdır, heyecanlıdır, Eros bunu fark eder ama bir anlam veremez. İlerleyen saatlerde Pysche’nin yapacaklarından habersiz uykuya dalar. Onun uyuduğunu fark eden Pysche, odada sakladığı gaz lambasını gizlice çıkarır ve yakar. Ortalık aydınlanır ve Pysche sevdiği kişinin aşk tanrısı Eros olduğunu görür, o kadar şaşırır ve heyecanlanır ki elindeki gaz lambasını hareket ettirdiğini fark etmez ve lambadan bir yağ damlası Eros’un vücuduna doğru düşer. Eros uyanır ve olanları fark eder, fark etmesiyle de oradan uzaklaşması bir olur.

Pysche ondan sonraki her gece sevgilisinin gelmesi için bekleyip durur ama bu bekleyişler nafiledir. Çünkü Eros bir daha da geri gelmez. Aşkından deliye dönen kız, çareyi Aphrodite’e yalvarmakta bulur. Aphrodite, oğlunun göğsündeki yanıktan şüphelenmiştir şüphelenmesine ama Pysche olanları anlatıncaya kadar, gerçekleri anlayamamıştır. Öğrendiği şeyler onu deliye çevirir. Pysche’den nefret etmesi için artık bir sebebi daha vardır. Ondan intikam almaya karar verir. Pysche’nin içine “can sıkıntısı” ve “hüzün” duygularını yerleştirir. Daha sonra önüne buğday, afyon, susam ve arpa tohumlarından oluşan dağ gibi bir yığın sürer ve onları birbirlerinden ayırmasını ister. Pysche Aphrodite’in dediklerini yerine getirmek üzere günlerce uğraşır, en sonunda karıncalar kızın haline acırlar ve ona yardım ederler. Tüm tohumlar birbirinden ayrılır fakat Aphrodite, kızın bunu başardığını görünce ona daha da zor bir görev verir. Pysche, Cehennem Nehrine gidecek ve oradan bir kova su alacaktır. Bunu yerine getirmek mümkün değildir ama bu defa da Pysche’ye bir kartal yardım eder. Bunu da başarınca, Aphrodite kıza yeni görevi için bir kutu verir ve cehennemdeki bir tanrıçanın bu kutuyu güzelliklerle doldurduktan sonra kendisine geri getirmesini ister. Pysche bu görevi de başarır. Bu sefer artık Aphrodite’in kendisini affedeceğini ve sevgilisine kavuşturacağını düşünen Pysche, ona daha güzel görünebilmek için güzellikle dolu kutuyu açar ve kutudan etrafa güzellik yerine bir koku dağılır. Kokuyu içine çeken Pysche anında derin bir uykuya dalar.

 

Eros’a gelince, o da annesinin öfkesinden payına düşeni alır. İki sevgilinin bir araya gelmesini engellemek isteyen Aphrodite, oğlunu bir odaya kapatır. Eros uzunca bir süre bu odada kapalı kalır. Sonunda bir yolunu bulup, odadan kaçar ve sevgilisinin yanına varır. Onun sonsuz bir uykuya daldığını fark eden Eros, kızın gözlerindeki uykuyu siler ve uyanmasını sağlar. Bir araya gelen sevgililer, bir daha da asla ayrılmazlar çünkü Aphrodite sonunda onların birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlar. İkisinin de bu sevgi uğruna gösterdiği fedakârlık ve gayretler çoktandır yüreğini yumuşatmaya başlamıştır da zaten. İki sevgili Aphrodite’in de onları affetmesiyle ölümsüzlerin arasına kabul edilir ve sonsuza kadar mutlu olurlar.

 

psyche200me8.jpg

Bilgi: Psyche, Yunanca'da "ruh" anlamına gelmektedir ve ruh bilimi demek olan "psikoloji" kelimesininin (Psche + logos) kökenini oluşturmaktadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
  • Admin--

orpheus_eurydike.jpg

 

ORPHEUS VE EURYDIKE

Yunan mitolojisinin son kahramanı olan Orpheus, Thrakia kralı Oigagrus ile ilham perisi Kalliope’nin oğluydu. Tanrılarla boy ölçüşecek kadar güzel lir çalan, hassas kalpli, zarif bir şairdi de aynı zamanda… Lirini öyle güzel çalardı ki o çalarken kimse ona karşı koyamaz, sıra halinde peşine takılırlardı, ağaçlar, kayalar yerlerinden oynardı… Irmakların akışı bile değişirdi… Tüm yırtıcı hayvanlar inlerinden çıkar, onun ayakları dibine uzanıverirdi… Kuşlar uçmaktan vazgeçer, gelip yanına konarlardı. Diğer kahramanlardan farklıydı, o girdiği savaşlarda savaşmak yerine lirini çalar, ne zaman bir kavga baş gösterse onun lirinden çıkan bu sesler ortalıktaki bütün gerginliği bir anda yatıştırıverirdi…

 

Eurydike ise bir periydi, daha ilk gördüğünde Orpheus’a tutuluverdi. Orpheus da onu çok sevdi, evlendiler, evlendiler ama mutlulukları da çok kısa sürdü, Aristaios adındaki bir çobandan kaçan Eurydike, otların arasından bir ok gibi fırlayan yılanın zehrine yenildi ve hemen oracıkta son nefesini verdi.

 

Orpheus, çok sevdiği eşinin bu hazin sonuna o kadar üzüldü ki dayanılmaz bir acıyla kaplandı yüreği… Kendini avutabilmek için dağlara çıktı, lirini çaldı, bağırdı, çağırdı. Ama yine de teselli bulamadı. En sonunda onsuz yaşayamayacağını anladı ve yeraltı tanrısına yalvarmak, onu geri getirebilmek için karanlıklar âlemine inmeye karar verdi. Oraya inmek insanlar için çok tehlikeliydi, inen herkesin kalbi taş kesilirdi ama Orpheus bunu düşünmek bile istemedi, her şeyi göze almıştı. Bu zamana kadar kimse, kimse için bu fedakarlığı yapmamıştı, o sevdiği için kimsenin yapmadığını hatta göze bile alamadığını yaptı…

 

Yeraltına indi, lirinin tellerine dokundu, tellerden çıkan ses öyle büyüleyiciydi ki Köpek Kerberos kendinden geçti, Iksion'un çarkı ansızın durdu, Sisyphos, kayasının üstüne çıkıp öylece oturakaldı. Tantalos susuzluğunu unuttu, Erinysler göz yaşına boğuldu. Hades ve Persephone büyülenip öylece kalakaldı.. Kimseye merhamet göstermeyen Hades, bu güzel sesin tesiriyle Eurydike’i Orpheus’a geri vermeyi kabul etti ama bunun için bir şartı vardı… Yeryüzüne çıkıncaya kadar Orpheus önde, Eurydike arkada yürüyecekti ve Orpheus hiçbir suretle arkasını dönüp, sevgilisine bakmayacaktı.

 

Orpheus çok ama çok mutlu oldu ve ikisi birlikte, biri önde, diğeri arkada yeryüzüne çıkmak üzere yola koyuldular. Gün ışığına doğru yürümeye başladılar. Orpheus, karısının arkasından geldiğini biliyordu ama için için bir kuşku da beynini kemirip duruyordu… Ya gelmiyorsa… Orada, arkasında olduğundan emin olmak istiyor, dönüp ona bakmamak için kendini zor zapt ediyordu. Sonunda gün ışığı göründü, Orpheus yeryüzüne ilk çıkan oldu. Yeryüzüne çıkmasıyla birlikte Hades’e verdiği sözü unutması da bir oldu.Bir anlığına arkasını döndü ve karısına baktı, işte o bakış her şeyi alt üst etti. Sevgili karısı bir bulut gibi havaya yükseldi ve aniden kayboldu… Orpheus, hızla geldiği yöne doğru geri koşmaya başladı ama artık faydası yoktu, ne kayıkçı onu bir daha kayığına alır, ne de artık Hades ona yeniden merhamet gösterirdi. Öyle de oldu, orpheus, çaresiz geri döndü. Yüreği yine eski acısıyla doluvermişti, aylarca bir kayanın üzerinde oturdu, durmadan, usanmadan lirini çaldı. Dağlar, taşlar onun liriyle anlattığı acısını dinledi. Gitgide kadınlardan nefret eder oldu, bir daha da hiçbir kadının yüzüne dönüp, bakmadı. Sonunda bir gün Maenadlara¹ rastladı. Maenadlar, kafasını kaldırıp da kendilerine bakmayan Orpheus’a öyle öfkelendiler ki bu öfkeyle onu paramparça ediverdiler. Kafasını bedeninden ayırıp, Hebros Irmağı'na attılar. Orpheus’un kafası, Lesbos kıyılarında Musaların eline geçti, onlar da kafayı alıp, tapınaklarına gömdüler, sonra da gidip Orheus’un kaburga kemiklerini tek tek topladılar ve Olympos Dağı’nın eteklerindeki bir mezara koydular. O günden sonra, oradaki bülbüllerin bile şakıyışları değişti, daha bir tatlı, daha bir hüzünlü şakıdılar…

 

Kuşkularına yenik düşen zavallı Orpheus! Bilmiyordu ki kuşku ile sevgi asla ama asla yan yana kalamazdı…

 

pnp26sk2.jpg

________________________________

 

¹ Maenad: Yunan mitolojisine göre şarap tanrısı Dionysus’un, Roma mitolojisine göre de Bacchus’un ibadetçileri olan kadınlardır. İçtikleri şarabın etkisiyle sarhoş olan bu kadınlar kendilerinden geçer, her türlü şiddete başvurur, katliamlar yapıp, kan dökerlerdi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...
  • Admin--

1696976imgrs4.jpg

 

ADONIS VE APHRODITE

Suriye kralı Kinyras’ın kızı Myrrha, Aphrodite’e yeterince tapınmadığından Aphrodite onu cezalandırmaya karar verir ve babasına aşık eder. Myrrha’nın gözü bu cezanın üzerine hiçbir şeyi görmez, ne yapar ne eder, dadısının da yardımı sayesinde 7 gece boyunca babasıyla birlikte olur. Kral Kinyras, yedinci gecenin sonunda aşık olduğu kadının öz kızı olduğunu öğrenir ve bu duruma o kadar sinirlendirir ki kızını öldürmeye karar verir ama tanrılar kıza acır ve Myrrha’yı bir mersin ağacına dönüştürürler.

 

9 ay sonra ağacın gövdesinden ölümlülerin en güzeli olan Adonis doğar. Aphrodite onun doğduğunu görür, doğar doğmaz da bu güzeller güzeli çocuğa aşık olur. Hem de öyle BİR aşık olur ki onu kendisinden başka kimsenin görmesini istemez, onu kimseyle paylaşmak istemez ve Adonis’i gözden mümkün olduğunca uzak tutmak için yeraltının tanrıçası Persephone’ye götürüp, bırakır.

 

Ne var ki Persephone de onun güzelliğine fazlaca dayanamaz ve o da Adonis’e aşık olur. Aphrodite, bir süre sonra Adonis’i almaya gelir ama Persephone onu bir türlü vermek istemez. Bunun üzerine iki tanrıça arasında büyük bir tartışma yaşanır. Zeus araya girinceye kadar da bu tartışma sürer. Sonunda Zeus bu iki tanrıça ile bir anlaşma yapar ve anlaşma sonucu Adonis, 6 ay Aphrodite ile 6 ay da Persephone ile kalmaya başlar.

 

Böylece kış aylarında yeraltında Persephone ile yaşayan Adonis’in, bahar gelince yeryüzüne, Aphrodite’in yanına çıkması, toprağın ve bitkilerin yeniden canlanışına sebep olur. Çünkü o ayağını sürüdükçe toprağa bereket gelir, ellerinin dokunduğu ağaçlar yeşillere bürünür ve çiçeklenir.

 

Adonis’in yeryüzüne çıkışı, sıcak günlerin de gelişi demektir ve sıcağın en yoğun olduğu yaz günlerinde Adonis için yaz törenleri düzenlenir. Fakat, onun kış geldiğinde, Persephone’ye her dönüşü, yeniden ölmesi demektir. Ölmesi üzerine, kadınlar, Adonis’i temsil eden bir küçük tahta heykel etrafına dizilirler ve saksıların içine solmuş çiçekler dizerek, Adonis için ağıtlar yakarlar.Onun ölümüne ağlarlar.

 

İşte bu mutlu, sevinçli yaz törenleri ile hüzün dolu yas günleri Aphrodite’e aşık Ares’i sonunda çileden çıkarır. Ares, Adonis’ e olan bu ilgiyi sonsuz kıskanmaktadır ve bu kıskançlıkla Adonis’in, bir daha da yeryüzüne çıkmasını engelleyecek bir son hazırlar.

Bir bahar daha gelmiş, Adonis yeniden Aphrodite’e dönmüştür. Aphrodite sevgilisinin her dönüşünde onu mutlu edebilmek için elinden gelen her şeyi yapar. Bu bahar da her bahar olduğu gibi onu yine ava götürür çünkü Adonis avlanmayı çok sever. Ama bu defa nedense Aphrodite’in içinde bir endişe vardır, korku vardır, sevgilisine zarar gelmesinden son derece endişelenip, korkmaktadır. Her türlü tehlikeye karşı onu koruyabilmek için yanından bir dakika bile ayrılmaz. Ne var ki bu, Ares’in kötü planlarını uygulamasına engel olamayacaktır. Bir anlığına, Aphrodite’in, Adonis’i terk ettiği bir anda, bunu fırsat bilen Ares, onun üzerine bir yaban domuzu salar ve Adonis aniden gelen bu tehlikeden kurtulamayarak aldığı yaralardan olacak acıyla inleyerek, oracıkta ölüverir. Vücudundan akan kanlar, toprağa değer ve kanının değdiği yerden kırmızı bahar çiçekleri biter.

 

Aphrodite sevgilisinden gelen acı dolu sesleri duyar ve koşar adımlarla onun yanına doğru gider. Bir umut üzerine doğru eğilir, onu öper, fakat artık hiçbir şey fark etmemektedir. Adonis, Aphrodite’i artık bir daha da duyamayacaktır. Aphrodite bunu anlar, yine de ona seslenmekten kendini alamaz…

 

Bir tanrıçayım ben, arkandan gelemem

Bir kere daha öp beni, uzun uzun öp….

 

Ama yeraltının karanlığında Adonis ne bu yakınmaları duyar ne de kanının damladığı yerden biten kırmızı çiçekleri görür…

 

2324kj8.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 yıl sonra...

Inakhos'un Kızı "İO"

Zeus her zamanki gibi gene güzeller peşinde koşuyordu. Bir gün İnekhos'un mavi gözlü güzeller güzeli kızı İo'yu gördü ve ona aşık oldu. Onunla buluşabilmek için gizlice Olympos'tan aşağıya iniyordu. Bir gün İo'nun yanında her zamankinde fazla oyalanınca Hera durumu farkederek kıskaçlık ateşiyle yanarak hızla dünyaya indi. Karısının Olympos'tan ayrıldığı haberini alınca Zeus, sevgilisini karısı Hera'nın öfkesinden koruyabilmek için beyaz birineğe çevirdi. Hera bu nadir bulunan beyaz ve sevimli ineği görünce hayran kaldı ve onu beraberinde Olympos'a götürmek istedi. Karısının şühelenmesinden korkan Zeus buna karşı çıkamadı, böylece Hera ineği yanına aldı.

Fakat hala bir takım şüpheleri vardı, bu yüzden ineği gözlemesi için yüz tane gözü olan sığırtmaç Argos'u başına nöbetçi koydu. Argos öyle bir nöbetçiydi ki hiç uyumazdı, başının çevresini saran gözleri her yeri rahatça görebiliyordu. Bu yüzden zeus bir türlü sevgilisinin yanına gidemiyordu. Gittiği taktirde Argos onu görecek ve Hera'ya haber verecekti. Ama Zeus sevgilisinin çektiklerine artık dayanamaz olmuştu.

 

Zeus son çare oğlu Hermes'ten yardım istedi. Hermes yüz gözlü Argos'u uyutabilmek için gecenin oğlu olan uyku tanrısı Hypnos'tan uyku ilacı aldı. Ve bir gece rüzgar gibi İo ile Argos'un bulunduğu yere girdi. Argos daha ne olduğunu anlayamadan rüzgarla birlikte gelen sihirli ilaçla uykuya daldı.

 

İo kurtulmuştu fakat kıskanç Hera onun peşini bırakmadı, büyük bir sığır sineği göndererek hayvanı göğsünden ısırttı. Hayvan can acısıyla koşmaya başlamıştı. Hiç durmadan koşuyor koşuyordu. Dağları denizleri aştı buna rağmen koşmaya devam etti. Zeus onu Nil nehrinin kıyılarında yakalı*********** göğsüne yapışan sineği çekip aldı ve onu eski, mavi gözlü güzeller güzeli İo haline geri getirdi.

 

Argos'a gelince Hera onu cezalandırmak için gözlerini alıp onlarla tavus kuşunun kuyruğunu süsledi...

 

180pxioandzeusbycorregg.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.