Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Uygarlığın kökenleri


Önerilen İletiler

Uygarlıktan bahsedilirken genellikle yazı,yönetim,hukuk,kentler,sanat,madencilik,bilim ve bunlar gibi bir takım ögelerin karmaşık bir bütünlüğünden söz edilir.Konuya bu açıdan bakılınca,uygarlığın kökeni için bu tip ögelerin ne olduğu ve nereden kaynaklandığı sorgulanır.Bazı bilim adamları ise uygarlığın gelişmesinde bu ögelerden herhangi birisinin daha önemli olduğunu düşünerek çalışmalarını onun üzerinde yoğunlaştırmıştır.Örneğin bir bilim adamı metalurjinin uygarlığın gelişmesinde önemli yer tuttuğunu kabul ederse,en eski uygarlıkları tunç devri adı altında sınıflandırır.Veya uygarlığın gelişmesinde yazının çok önemli olduğunu düşünür ve yazı kullananları uygar toplum,yazı kullanmayanları ise ilkel toplum olarak birbirinden ayırır.Bir başkası ise kentleri ön plana çıkarır ve kent devrimi dediği olayı uygarlığın tanımında kullanır.

*

Sıhhatli bir uygarlık tanımlaması yapabilmek için yukarıda sıralanan ögelerin hiçbiri tek başına yeterli değildir.Örneğin tek başına metalurjiyi ölçü olarak ele alırsak doğru sonuçlara ulaşamayız.Nitekim maden işçiliği bazı yörelerde uygar toplumların gelişmesinden önce ortaya çıkmıştır.Üstelik hem Amerika’da hem de birçok bölgede hiçbir zaman teknolojik bir öneme kavuşmamıştır.Yazının kullanılması da böyledir.Niteliği ne olursa olsun Sümerlerde yazı toplumun önemli bir özelliği idi.Ama bugünkü Peru’nun bulunduğu bölgedeki eski uygarlıklarda bir yazı sistemi yoktu.Aynı şekilde kentleşme de eski uygarlıkların vazgeçilmez bir ögesi olmamıştır.Hem eski Mısır’da hem de Orta Amerika’da bulunan kentler,kent özelliğinden çok törensel merkez işlevini görüyordu.

*

Uygarlığın tanımında tek tek ögelerin ele alınmasının yanlış olduğunu belirtmekle beraber,onların önem sıralamasını yapmamızın bir sakıncası yoktur.Bu bağlamda siyasal örgütlenmenin uygarlığın kurulmasında çok etkili bir öge olduğunu söyleyebiliriz.Siyasal örgütlenmenin en belirgin modeli ise devlettir.Gerçekten devlet, hem toprak hem de nüfus olarak büyük olan toplumların sosyal ve ekonomik faaliyetlerini düzenleyen yeni ve güçlü bir araçtı.Kentleri,tapınakları ve sulama kanallarını inşa etmek,düzenleyici bir otorite olmadan o dönemde mümkün değildi.Hele ticareti örgütlemek,fetih savaşlarını yürütmek,zanaat işlerini desteklemek gibi işler kabile toplumlarının başaracağı işler değildir.Aynı şekilde madenlerin bulunmasını,arıtılmasını ve dökülmesini gerçekleştirmek te niteliği ne olursa olsun bir devletin varlığını gerektiriyordu.

*

Piramitlerin yapımı, incelenmesi gereken bir konudur.Aslında eskiden yapılmış olan anıtların büyüklüğü,bunların yapımı için uygulanan örgütlenmeyi kanıtlamaz.Zira bunların yapımında hem zaman süreci olarak hem de işgücünün niceliği olarak değişik oranlar kullanılmış olma ihtimali vardır.Örneğin az sayıda insan ile birkaç kuşak boyunca bir anıt inşa etmek mümkündür.Veya çok sayıda insan kullanarak ta kısa sürede aynı iş bitebilir.Mısır piramitlerinin çok sayıda insanın çalışmasıyla yapıldığı anlaşılmıştır.Büyük piramitlerin hepsi Mısır uygarlığının ilk dönemlerinde tamamlanmıştı.Bu işin başarılmasındaki en etkili unsurun,o zamanlar için yeni olan devletin işgücü ve mali gelirler üzerindeki denetim gücü olduğunu söyleyebiliriz.

*

Eski veya çağdaş olması fark etmez,siyasal anlamıyla devlet,zor kullanan bir örgüttür.Aynı zamanda bu zor kullanımın yasal hakkını kendi tekelinde tutan bir yönetim grubunu barındırır.Ancak devletle toplum arasındaki ilişki her zaman bir tartışma konusu olmuştur.Olmaya da devam edeceği bellidir.Her karmaşık ilişkide sorunların çözümü için o ilişkinin zaman süreci içindeki başlangıcına gidilerek basit olan modeli ele alınır.Bu konuda da devlet örgütünü ilk kez kurmuş olan toplumları incelemek gerekir.Kabile ortamından doğrudan doğruya devlet çıkmamıştır.Yani kabile bir gün kendi düzeninde iken ertesi gün uyandığında devlet düzenine geçmiş değildir.Genellikle babadan oğula geçen şefliğin yürürlükte olduğu bir sistemde sınıf ayırımı oluşmuştu.Şefin otoriter yönetimi altında toplumun ekonomik yaşamı merkezi bir özellikteydi.Gene de şefler,merkezi otoriteyi temsil etmelerine rağmen zor kullanma hakları yoktu ve henüz kral sayılmıyorlardı.Bu hiyerarşik toplumun evrimi ile devlet oluşmuştur.

*

Devletin sosyal ve ekonomik yaşamı düzenleyen siyasal bir örgüt olarak ortaya çıkışındaki temel etkenlerin ne olduğunu belirlemeye çalışan birkaç tane kuram vardır.Bunlardan bir tanesi fetih kuramıdır.Buna göre bir toplum öteki toplumun topraklarını eline geçirir ve galipler egemen sınıf olarak devlet örgütünü kurar.Ancak tarihi inceleyen araştırıcılar,karmaşık toplumların fetihlerden önce de varolduğunu görmüşlerdir.Ya fetheden ya da fethedilen veya herikisi birden zaten devlet özelliği ağır basan karmaşık toplumlardı.Bu konuda göz önünde tutulması gereken nokta,fetih savaşlarının yeni topraklar,ilave insan ve ekonomik kaynaklar elde etme isteğidir.

*

Bazı kuramlar, devletin oluşumunu ve gelişimini belirleyen etkenler arasında ticareti ön planda tutarlar.Eski dönemlerde ana ticaret yollarının kesiştiği belli bölgeler vardı.Buralarda değişik toplumlardan gelen tüccar toplulukları sık sık bir araya geliyorlardı.Ancak bunların arasında ortak bir kültür olmadığı gibi toplumsal kurumları da birbirlerinden farklıydı.İşte bu topluluklar işlerini yürütebilmek için bir otoriteye ihtiyaç duymuşlardı.Kendi aralarında kurdukları bu otoriter kurum zamanla gelişecek ve devlet haline gelecektir.Bu kuramın çelişkili bir temeli olduğu için kabul edilmesi olanaksızdır.Zira uzun yol ticareti sadece devleti olan toplumlarca gerçekleştirilebilen bir eylemdir.

*

Tarımda sulama sisteminin önemini vurgulayan bilimadamları,kendine özgü bir modeli olan yönetim şekli ile ırmak vadileri arasında ilişki kurmuşlardı.Çin’de Sarı Irmak,Hindistan’da İndus,Mezopotamya’da Dicle ve Fırat,Mısır’da Nil,ve başka bölgelerdeki ırmakların kıyılarında hem sulama işleminin hem de taşkınları önleme tedbirlerinin bir örgüt tarafından yönetilmesi gerektiğinden yola çıkıyorlardı.Bu örgüt ise, kitlesel işgücü sağlayan ve denetleme işini düzenleyen devlettir.Eski uygarlıklar döneminde sulamanın yaşamsal olarak çok önemli olduğu tartışılmaz bir gerçektir.Ancak sulama işleri devlet kuruluşunun nedeni değil,tam tersi devlete bağlı bir olaydır.Yani sulama işleri ancak bir devlet tarafından organize edilebilir.Nitekim büyük sulama sistemleri,kabile toplulukları tarafından yapılabilecek olan küçük sistemlerin devletçe birleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır.

Tarımda sulama sisteminin önemini vurgulayan bilimadamlarının bir örneği de Çin uygarlığıdır.Çin’de sulama yoluyla yılda birkaç kez ürün alınır.Böylece tarım dışı sınıflar için yiyecek sağlanmış olur.Bu sistemin işleyebilmesi için merkezi otorite gücüne sahip olan bir örgütün sulama işlerinin devamını sağlaması gerekir.Oluşacak sel baskınlarına karşı baraj yapımı da önemlidir.Bu hizmetleri sağlayacak işçilerin çalışması böyle bir otorite sayesinde olabileceği için devlet oluşmuştur.Ancak birtakım eski uygarlıklarda bu tip sulama tesislerinin varlığına ilişkin bir kanıt bulunamamıştır.

*

Devletin kökenlerini araştıran kuramlardan bir diğeri sınırlar üzerinde durur ve tarımın gelişmesi ile nüfus artışını birlikte inceler.Zengin kaynakları içeren bölgeler çöl,dağ veya deniz gibi coğrafi engellerle çevrilmiştir.Bu doğal yapıların korumasında kalan toplumlar siyasal evrime daha yatkındır.Bu kuramı önerenlere göre böyle alanlarda tarımsal üretim nüfusun artmasına neden olur.Böylece kaynaklar üzerindeki rekabet,ekonomik savaşa dönüşür.Yenilgiye uğrayanlar galiplere boyun eğer.Toplumsal evrimin bu aşamasında şeflikler belirir.Çatışmanın daha da ilerlemesi devletin kurulması ile sonuçlanır.

Uygar toplumun kökenini fazladan üretimde görenler de vardır.İhtiyaçların dışında yapılan fazla üretim,toplumu besin üreticisi ve besin dışı madde üreticisi olarak ikiye ayırır.Besin dışı üretim daha çeşitli mal üretiminin hammaddesini oluşturduğu için bu tip tarımla uğraşanların gelişme süreci hızlanır.

*

Devletin kökenini açıklamaya çalışan bütün kuramların asıl noktası, basit bir toplumdan karmaşık bir hiyerarşik topluma geçişin nasıl olduğudur.İlkel toplumların başlıca ekonomik yapısı tarımdır.Sosyal yapılarını ise eşit bireyler oluşturur.Böyle bir sosyo ekonomik yapıya sahip olan toplumların devlet şeklinde örgütlenmiş toplumlara dönüşmesi,bazı kollarının çıkmaz sokaklarla biten yollarda ilerlemesine benzer.Eşitlikçi toplumların çoğu ya doğanın elverişsiz olması nedeniyle ya da gereken sosyal dönüşümü gerçekleştiremedikleri için yok olup gitmişlerdir.

KAYNAK:

The Joy of Knowledge Encyclopaedia

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Hukuk sistemlerinde en çok aranan özellik,yasaların açık şekilde anlaşılır olması ve kesinlik göstermesidir.Özellikle yazının icat edilmesinden sonra bütün yasalar yazılı hale getirilmiştir.Yasal kurallar sistemli şekilde toplanmış,açıklık ve kesinlik kazanmış ve kolayca başvurulacak hale getirilmiştir.

Bilinen en eski yasa derlemelerinden biri, Babil kralı Hammurabi’nin koyduğu yasalardır.300 kadar yasadan oluşan bu derleme,bugün de var olan alım satım,miras,iş sözleşmesi,evlenme,hırsızlık ve adam öldürme gibi sorunları ele almıştı.

Değişik bir tür yasa da Musa’nın İsrail oğullarına Sina dağından getirdiği öne sürülen ve On Emir olarak bilinen yasalardır.Bunlar hemen hemen bütün dünyada hukukun biçimlenmesine kaynaklık eden ahlak ilkelerini içeriyordu.

*

Eski Yunanlılar yasalara insancıl nitelik vermeye çalışmışlardı.O dönemlerde toplumun ihtiyaçlarını karşılamayan birtakım kurallar vardı.Zira mevcut yasaların tanrılar tarafından konulduğunu,bunların değişmez olduğunu sanıyorlardı.Ama Solon,yasaları değiştirme gücünü elde edince toplumu yeniden örgütlemeyi sağlayan kurallar koydu.Adaletsiz olan borçları kaldırdı.Halkın ekonomik durumunu düzelten birçok reformlar getirdi.Ancak o dönemlerin sosyal şartları içinde hak ve görevler ile toplum üyelerinin birbiriyle çatışan çıkarlarını dengelemesi oldukça zordu.

Romalılar her işte olduğu gibi hukuk alanında da pratik uygulamaları tercih etmişlerdi.Romalı yasa koyucuların başlıca düşüncesi,ülke yönetiminin etkinliği ve düzeniydi.M.Ö. 450 yılında bir çeşit yasa derlemesi olan Oniki Levha Yasası temeldir.Sonra geliştirilen ilavelerle M.S. altıncı yüzyılda son şeklini aldı.Böylece çağdaş hukukun da temelini oluşturdu.

*

A.B.D. Anayasası ‘Biz halk’diye başlar.Yeni kurulmuş olan ülkede yasal yetkinin krallardan veya başka yöneticilerden değil,kendi yurttaşlarından kaynaklandığını belirtir.

1804 yılında Fransız yasaları derlenmiş ve ilk büyük medeni yasa özelliğini kazanmıştır.Bu derleme Fransız ve Roma hukukuna dayanıyordu.Kuzeyin geleneksel hukuku ile güney geleneklerinin bir uzlaşmasıydı.Devrim öncesi yasaları ile devrim sonrasının yenilikleri iç içedir.

Çeşitli ülkelerin hukuki sistemleri farklı etkilerin izlerini taşır.Medeni hukuk büyük ölçüde Roma’dan kaynaklanır.Genel hukukta yargıçlar,yasa karşısında her insanın eşit olması ilkesini gözetirler.Benzer davalarda daha önce alınmış olan kararlar da göz önünde tutulur.

*

Çağdaş dünyada pekçok hukuk sistemi bulunmakla beraber çoğu ilke ve yöntemlerin kaynağı aynıdır.Bu nedenle belirli gruplarda toplanabilirler.En büyük iki grup vardır.Birincisi,büyük bölümü medeni hukuktan oluşan sistemlerdir.Diğeri ise genel hükümleri kapsar.

Medeni hukuk sistemleri Roma hukukunun deney ve düşüncelerini temel alır.Genel hükümlere dayalı sistemler ise İngiliz hukukundan kaynaklanır.

*

Hepimiz yasalara uyulması gerektiğini biliriz.Aksi halde yaptırımların hiç te hoş olmayan yanları ile karşı karşıya kalırız.Para cezası,hapis ya da diğer kısıtlamalar hiçbirimizin arzu etmediği örneklerdir.Ancak hemen hemen hepimiz günlük yaşantımızı sürdürürken bu cezaların varlığını pek düşünmeyiz.Zira yasaların, istediğimiz yaşam biçimini koruduğunu peşinen kabul etmişizdir.Yasalara uymamızın başlıca nedenlerinden biri,yaptırımlardan kaçınma isteğidir.Bir başka neden de yasalara uymanın bir gelenek olmasıdır.

*

Yasal yetkinin kaynağı nedir?Jean-Jacques Rousseau,yasaların uygulanabilecek değerde olmaları için yurttaşlar tarafından özgürce kabul edilebilecek bir toplum sözleşmesi statüsüne sahip olması gerektiğine inanıyordu.John Austin ise yasaların yönetenden yönetilene verilen bir dizi buyruktan başka bir şey olmadığını savunmuştu.Friedrich von Savigny yasayı,bir ulusun ruhundan,çevreden ve tarihinden doğal olarak çıkan bir şey olarak tanımlamıştı.Gerçekten de her ülkenin yasal sistemi kendine özgü nitelikler gösterir.

*

Her ne kadar yasalar ülkeden ülkeye değişseler bile bazı temel kavramlar bütün hukuk sistemlerinde aynıdır.Bunların en önemlisi adalet kavramıdır.Bu kavram bireyin ihtiyaçları ile toplumun ihtiyaçları arasındaki sınırdır.Böyle bir sınırı bireyin çıkarları ile diğer bireylerin çıkarları arasında da düşünebiliriz.Daha bir genelleme yaparsak,adaletin, kamu hukuku ile özel hukuk arasındaki sınır olduğunu söyleyebiliriz.

*

Ancak adaletin sağlanmasında birçok problem ortaya çıkmıştır.Hem şu kişiye hem de bu kişiye uygulanan bir yasanın baskıcı özellik taşıdığı öne sürülür.Herhangi bir kişi için adaletli olan bir yasa,başka biri için adaletsiz olabilir.Ancak kabul etmek gerekir ki yasa koyucular toplumun her üyesi için ayrı ayrı yasa yapamazlar.Yasalar toplumun bütünü için yapılır.Bir çok hukuk sisteminde bu tür adaletsizlikleri giderecek çareler ortaya konulmuştur.Bazı toplumlarda yargıçlara yasaları her türlü özel durumu gözönünde tutarak uygulamaları için yetki verilmiştir.

Günlük yaşantımızda bazı hallerde kuralların çiğnenmesi yasalarda yer alır.Örneğin itfaiye araçları ile ambülanslar ivedi durumlarda trafik kurallarına uymazlar.

KAYNAK:

The Joy of Knowledge Encyclopaedia

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eski uygarlıkların yazılı olan tarihlerini gözden geçirirken karşımıza hep krallar,imparatorlar,rahipler,düşünürler,sanatkarlar ve kentliler çıkar.Onların yazdıklarını okur,yaptıkları eserleri inceler ve bize ulaşan etkinliklerini değerlendiririz.Oysa eski uygarlıkların nüfusunun büyük bir çoğunluğunu köylü ve çiftçiler oluşturuyordu.Bu insanların yaşamları siyasal gelişmelerden çok az etkilenirdi.Ama yarattıkları ekonomik ürünlerle tarım dışında faaliyet gösteren uzmanların çalışmalarını sağlıyorlardı.

Devletin köylülere sağladığı olanaklar sulama,sellerin kontrol sistemleri,düşmanlara karşı koruma ve kıtlık durumunda yardım gibi alanları kapsıyordu.Buna karşılık köylüler,topraklarının ve emeklerinin büyük bir bölümünü diğer sınıfları beslemek için kullanmak zorundaydılar.Üstelik askerlik yapma yükümlülükleri de vardı.

*

Eski uygarlıklar döneminde köylülerin yaşam biçimleri,gelir dağılımdaki ekonomik düzeyleri ve yaptıkları işler bakımından,kendilerinden önceki tarımsal kabile üyelerinden pek farkı yoktu.Sadece toplumda bir sınıf olarak yer alıyorlardı.Tarımsal kabile konumundan köylü sınıfının oluşması,devlet dediğimiz kurum sayesindedir.O dönemler için yeni bir yönetim biçimi olan devlet,köylüye tarlasını sürmek için saban,toprakları için sulama olanakları ve üretimde bulunmaları için tarla sağlamıştı.Böylece köylüler daha disiplin gerektiren daha ileri bir tarımsal sistem içinde çalışıyorlardı.Bu durumda kabile üyelerinden farklı olarak pazarda satmak üzere bazı ürünler yetiştirebiliyorlardı.Sattığı ürünler karşılığında kendisinin üretemediği malları ve uzmanlaşmış hizmetleri satın alıyorlardı.Diğer taraftan devletin memurları ve din adamları köylere gittikçe köylü,kendi topluluğundan daha geniş bir sosyo-ekonomik sistemle ilişkiye giriyordu.Ayrıca kentlerde ortaya çıkan bilgi ve kültürden yararlanma şansları da vardı.Kendilerinden önceki kabile toplumundan farkları bu kadardı.

*

Yapılan her türlü sosyolojik araştırmalar, köylülerin yaşamlarını geliştirecek nesne ve düşünce unsurları ile ilgilenmeye gerek duymadıklarını ortaya çıkarmaktadır.Kentlerde bulunan vasıfsız kişiler gibi köylüler de siyasi faaliyet alanında kısırdılar.Bu nedenle her türlü politik mücadelede kolayca saf dışı kaldılar.

Daha sonra yeni bir insan tipi olan ‘yurttaş’ sadece kentlerde ortaya çıkınca da köylüler bu konuma uzak kaldılar.Yurttaşlar devlet karşısında yasalara dayalı hak ve yetkileri olan insanlardı.Eski yasaların daha çok devleti korumaya yönelik hükümleri zamanla yurttaşı korumaya doğru oldu.Bütün bunlardan köylülerin yararlanması genellikle gecikmeli bir seyir izlemiştir.

KAYNAK:

The Joy of Knowledge Encyclopaedia

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.