Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Dünya Barışı-


EnFiYe

Önerilen İletiler

kapitalizmin son dahi çıkışı BÜYÜK İNSANLIK.Heralde tarihe altın harflerlegeçer.

Dünya küçülecek büyük bir köye dönecek.

Ama o küresel küçülmüş dünya, Büyük Ortadoğu istiyor.

 

“Küçülmüş dünyaya” büyük Ortadoğu.

“Küçülmüş dünyaya” büyük Afrika.

“Küçülmüş dünyaya” büyük Asya.

 

Küresel zaferle süslenmiş Afrika’da insanlar açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan bağıra bağıra ölüyor.

Onlar açlıktan bağırırken küresel adalet, aç insanların elinden kakaosunu, kahvesini, kauçuğunu, şeker kamışını, pirincini, buğdayını, elmasını, altınını, petrolünü, ekmeğini, suyunu öldüre öldüre alıyor.

 

Küreselleşen Asya’da, Hindistan’da, Pakistan’da, Bengaldeş’de açlıktan kıvranan insanların ellerine, kışkırtılmış dinsel, mezhepsel silahlar tutuşturulup medeniyet öğretiliyor.

Küresel büyük insanlık Irak’ı yakan bombalara özgürlük dedi

Küresel teknoloji, uzaktan kumandalı füzelerle Filistin’de insanlığı deldi.

 

Çünkü küresel büyük insanlık korkuyor.

Aç ve yoksul insanların gazabından korkuyor.

Ekmekleri, yarattıkları değerleri, umutları çalınan, bombalanan insanların bir gün gırtlaklarına yapışacaklarını ve yapılanların hesabını bir bir soracaklarını biliyor.

 

Kim sürdü bu dünyanın topraklarını, kim ekti ekinleri, kim büyüttü buğdayları, kim pişirdi ekmeği?

“Biz, biz, biz.”

Kim çaldı onları insanların elinden?

“Siz, siz, siz!”

 

Kim milyonlarca insan açlıktan kıvranır, minicik bebeler kurumuş bedenlerinde suyu ararken, buğdayları yakıyor, dev akvaryumlarında köpek balıkları besliyordu? İnsanlar ilaçsızlıktan bağıra bağıra ölürken silahları kim satıyordu?

Irak’ta neler oluyor şimdi....

Filistin’de kimler yakılıyor ......

Nasıl bir şeydir bir insanın kendi topraklarında mülteci olması.....

Nasıl bir şeydir dört bir tarafınızın ölüm kokması....

 

 

BARIŞ NE MÜMKÜN....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kapitalizmin son dahi çıkışı BÜYÜK İNSANLIK.Heralde tarihe altın harflerlegeçer.

Dünya küçülecek büyük bir köye dönecek.

Ama o küresel küçülmüş dünya, Büyük Ortadoğu istiyor.

 

“Küçülmüş dünyaya” büyük Ortadoğu.

“Küçülmüş dünyaya” büyük Afrika.

“Küçülmüş dünyaya” büyük Asya.

 

Küresel zaferle süslenmiş Afrika’da insanlar açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan bağıra bağıra ölüyor.

Onlar açlıktan bağırırken küresel adalet, aç insanların elinden kakaosunu, kahvesini, kauçuğunu, şeker kamışını, pirincini, buğdayını, elmasını, altınını, petrolünü, ekmeğini, suyunu öldüre öldüre alıyor.

 

Küreselleşen Asya’da, Hindistan’da, Pakistan’da, Bengaldeş’de açlıktan kıvranan insanların ellerine, kışkırtılmış dinsel, mezhepsel silahlar tutuşturulup medeniyet öğretiliyor.

Küresel büyük insanlık Irak’ı yakan bombalara özgürlük dedi

Küresel teknoloji, uzaktan kumandalı füzelerle Filistin’de insanlığı deldi.

 

Çünkü küresel büyük insanlık korkuyor.

Aç ve yoksul insanların gazabından korkuyor.

Ekmekleri, yarattıkları değerleri, umutları çalınan, bombalanan insanların bir gün gırtlaklarına yapışacaklarını ve yapılanların hesabını bir bir soracaklarını biliyor.

 

Kim sürdü bu dünyanın topraklarını, kim ekti ekinleri, kim büyüttü buğdayları, kim pişirdi ekmeği?

“Biz, biz, biz.”

Kim çaldı onları insanların elinden?

“Siz, siz, siz!”

 

Kim milyonlarca insan açlıktan kıvranır, minicik bebeler kurumuş bedenlerinde suyu ararken, buğdayları yakıyor, dev akvaryumlarında köpek balıkları besliyordu? İnsanlar ilaçsızlıktan bağıra bağıra ölürken silahları kim satıyordu?

Irak’ta neler oluyor şimdi....

Filistin’de kimler yakılıyor ......

Nasıl bir şeydir bir insanın kendi topraklarında mülteci olması.....

Nasıl bir şeydir dört bir tarafınızın ölüm kokması....

BARIŞ NE MÜMKÜN....

Çok etkileyici bir yazı olmuş, ama dünya barışının sağlanması için tek çıkar yol emperyalizm mi? Yada şöyle söyleyeyim; dünya, bir süper gücün himayesinde olduğu sürece bir dünya barışı mümkünmü? Konu emperyalizmle sağlanabilecek bir barış değil.. Her siyasi rejim bu konunun temelini teşkil edebilir( tabii ki ütopya olmamak kaydıyla)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 6 ay sonra...

dostum kapitalizmin tek dayanağı savaştır ve gariptirki onun tek derdi kendisi gibi olan yani yine kapitalistlerdir. ama ortada varolan kaos iyi algılanmalı çünkü kaotik ortamlarda beyin çalışmak zorundadır,rehavetten uzak durur yaşamın temel dayanakları işte ozaman en önemli greksinimler halini alabilirler(yemek,içmek,barınmak)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşlar...dünyada sömürgecilik var ve hep olduda,olucakta... bu yüzden hiçbir barış gerçek değil... ne eskiden gerçekti ne şimdi gerçek olabilir nede sonra... barış terimi dünyada çok farklı... ABD biriyle barış yapar ama onu gizliden gizliden sömürmeye devam eder... kapitalizm olduğu sürece sanırım barış lafı dinyada gerçek anlamıyla oluşamaz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 yıl sonra...

Kinizmin çok yaygın olduğu bir dünya burası ve kinizm duygusal yakınlık, ilgi ve sevgiyi tolere edemez. Sanırım şu özelliğimizi kaybettik – şefkat özelliğimizi. Şefkatin ne olduğunu analiz etmeyin – o kolaylıkla analiz edilebilir. Sevgiyi analiz edemezsiniz; sevgi beynin sınırları dışındadır; çünkü beyin bir algılama aracıdır; tüm reaksiyon ve aksiyonun merkezidir ve biz bu sınırlı alanda barışı ve sevgiyi bulmaya çalışıyoruz. Yani, düşünce sevgi değildir; çünkü düşünce ister şu anda isterse de gelecekte olsun sınırlı olan deneyime ve yine her zaman sınırlı olan bilgiye dayanır. Yani bilgi her zaman sınırlıdır. Ve beyinde hafıza olarak bulunan bilgiye sahip oluruz ve bu bilgiden düşünce fışkırır. Eğer bir kişi kendini incelerse, kendi düşünce, deneyim ve bilgi aktivitesine bakarsa, bu çok basit ve kolay bir şekilde gözlemlenebilir. Bunu anlamak için kitap okumanıza ya da uzman olmanıza gerek yoktur.

 

Yani, ister şu anda isterse de gelecekte olsun düşünce her zaman sınırlıdır. Ve biz tüm problemlerimizi, teknolojik, dinsel ve kişisel problemlerimizi düşünce aktivitesi ile çözmeye çalışıyoruz. Açıktır ki düşünce sevgi değildir; sevgi bir duyumsama ya da zevk değildir; o arzunun bir sonucu da değildir. O tamamen farklı bir şeydir. Konu aslında şefkat olan ve kendine özgü bir zekası bulunan sevgiye geldiğinde kişinin kendisini, ne olduğumuzu anlaması gerekmektedir – analiz uzmanları yoluyla değil; kendi üzüntülerimizi, kendi zevklerimizi ve kendi inançlarımızı anlayarak.

 

Biliyorsunuz ki, dünyanın neresine giderseniz gidin, insanlık, insanlar çeşitli nedenlerden dolayı acı çekiyorlar; acıya, üzüntüye yol açan olay önemsiz olabileceği gibi çok çok derin etkilere yol açan bir olay da olabilir. Ve dünyadaki her insan bunu ister küçük ölçekte isterse de ölüm gibi çok feci bir olay şeklinde olsun mutlaka yaşıyor. Ve üzüntü tüm insanlık tarafından paylaşılmaktadır; bu yalnızca sizin ya da benim üzüntüm değildir; bu tüm insanlığın üzüntüsü, tüm insanlığın tedirginliği, acısı, yalnızlığı, çaresizliği ve saldırganlığıdır. Yani, siz ve ben insanlığın bir kısmını oluşturuyoruz; bizler psikolojik olarak insanlardan ayrı değiliz. Kadın olabilirsiniz ya da bir erkek olabilirsiniz; uzun boylu, siyah, kısa boylu vb. olabilirsiniz; fakat içsel olarak, psikolojik olarak ki bu çok daha önemlidir, biz insanlığın bir kısmını oluşturuyoruz. Sizler insanlığın bir parçasısınız ve eğer birbirinizi öldürürseniz, birbirinizle çatışma içine girerseniz, kendinizi yok ediyorsunuz demektir. Eğer herhangi bir çarpıtma olmadan çok çok dikkatli bir şekilde kendinize bakarsanız bunu gözlemleyebilirsiniz.

 

Dolayısıyla barış yalnızca, insanlıkta, sizin ve benim içimde herhangi bir çatışma olmadığında ortaya çıkabilir. “Eğer birisi kendi içindeki tüm çatışmaları sonlandırabilirse, böyle bir düzeye ulaşırsa, bu insanlığın geriye kalanını nasıl etkileyecek?” diye sorabilirsiniz. Bu çok çok eski bir sorudur. Bu soru – eğer varolduysa – İsa’dan binlerce yıl önce ortaya atılmıştır. Ve kendimize şu soruyu sormamız gerekir: içimizdeki üzüntü, acı ve tedirginlik, tüm bunlar sonlanabilir mi? Eğer büyük bir dikkatle bakar ve gözlerseniz, tıpkı saçınızı tararken ya da traş olurken yaptığınız gibi, böyle yüksek bir dikkatle kendinizi gözlemleyebilirsiniz – tüm küçük ayrıntıları ve gözden kaçan noktaları. Ve insanlarla olan ilişkiniz bir aynadır; bu aynada kendinizi tam olarak olduğunuz gibi görürsünüz. Fakat çoğumuz olduğumuz şeyi görmekten korkarız; bu nedenle yavaş yavaş direnç, suçluluk ve diğer duyguları geliştiririz. Böylece asla gerçek bir özgürlüğü istemeyiz – istediğimiz şeyi yapmak değil; seçimden özgür olmak. Birden fazla seçimin olduğu yerde kafa karışıklığı var demektir.

 

Böylece bu dünyada insanlıkla ilgili gerçek bir kavrayış neticesinde ‘pacem in terris’i (dünya barışı) yaşayabiliriz; bu kavrayış insanın kendisini derinlemesine anlaması demektir; bazı psikologlar ve analiz uzmanlarına göre değil; onların da analiz edilmesi gerekiyor. Böylece bizler, profesyonellere avuç açmadan sıradan insanlar olarak kendi sıradışılıklarımızı ve eğilimlerimizi gözlemleyebiliriz. Beynimiz – konuşmacı beyin maddesi konusunda uzman değildir -, beynimiz savaş, nefret ve çatışmaya şartlanmış. Uzun bir evrim süreci sonucunda bu şekilde şartlanmış ve tüm anıları içeren hücrelere sahip bu beyin, kendisini kendi şartlanmasından kurtarabilir mi? Bu tip bir sorunun çok basit bir cevabı olduğunu biliyorsunuz. Tıpkı insanoğlunun sonu çatışmaya çıkan belirli bir yönde sürekli olarak ilerlemesi gibi, eğer yaşamınız boyunca kuzeye gitmişseniz, bir gün birisi gelir ve “bu yol hiçbir yere çıkmıyor” der. Bu kişi samimidir; belki siz de samimisiniz. Daha sonra bu kişi şöyle der: “Güneye gidin; doğuya gidin; bu yön olmasın da nereye giderseniz gidin.” Ve gittiğiniz doğrultudan saptığınız zaman beyin hücrelerinin kendisinde bir mutasyon meydana geldi demektir; çünkü siz paterni kırmış olursunuz. Ve bu patern şu anda kırılmalıdır; bundan kırk ya da yüz sene sonra değil… Ve insanlar, kendilerini birbirlerini öldürmeyen medeni insanlara dönüştürecek canlılık ve enerjiye sahip olabilirler mi?

 

Jiddu Krishnamurti

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ve bu patern şu anda kırılmalıdır; bundan kırk ya da yüz sene sonra değil… Ve insanlar, kendilerini birbirlerini öldürmeyen medeni insanlara dönüştürecek canlılık ve enerjiye sahip olabilirler mi?

 

Jiddu Krishnamurti

 

Sn. Radya,

 

Bu arkadaşımız insanların birbirlerini öldürmeyen medeni insanlara dönüşebileceklerini söylemek istiyor sanırım. Hem de adımların şu andan itibaren atılması gerektiğini söylüyor. Ben katılıyorum. Bazı arkadaşlar da buna ütopya diyorlar.

 

Yazıyı buraya astığınıza göre sanırım anlamıştırsınız da.. Galiba başarının da sevgiden geçtiğinden bahsediyor. Ben öyle anladım. Sevginin ise düşünce ile ilgisinin olmadığından bahsetmiş. Yani sevginin düşünce ile, bilgi ile hiçmi ilgisi yok? Biz Atatürk'ü veya devrimci insanları neden severiz? Ya da iyi bir insanı..

 

Doğrusu ben anlamdım. Birlikte irdeleyelimmi ne dersiniz? Güzel bir konu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn. Radya,

 

Bu arkadaşımız insanların birbirlerini öldürmeyen medeni insanlara dönüşebileceklerini söylemek istiyor sanırım. Hem de adımların şu andan itibaren atılması gerektiğini söylüyor. Ben katılıyorum. Bazı arkadaşlar da buna ütopya diyorlar.

 

Yazıyı buraya astığınıza göre sanırım anlamıştırsınız da.. Galiba başarının da sevgiden geçtiğinden bahsediyor. Ben öyle anladım. Sevginin ise düşünce ile ilgisinin olmadığından bahsetmiş. Yani sevginin düşünce ile, bilgi ile hiçmi ilgisi yok? Biz Atatürk'ü veya devrimci insanları neden severiz? Ya da iyi bir insanı..

 

Doğrusu ben anlamdım. Birlikte irdeleyelimmi ne dersiniz? Güzel bir konu.

 

Evet sevginin bir düşünce olmadığını söylüyor...Çünkü sevgi insanın özünde, zaten doğduğu andan itibaren vardır.Ama içi doldurulabilir bir şeydir öyle değil mi? yani onu bilgi ve düşünce ile bizler doldurup besleyebiliriz ancak.Eğer doldurmazsak içimizde yok olup gitmez mi...:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet sevginin bir düşünce olmadığını söylüyor...Çünkü sevgi insanın özünde, zaten doğduğu andan itibaren vardır.Ama içi doldurulabilir bir şeydir öyle değil mi? yani onu bilgi ve düşünce ile bizler doldurup besleyebiliriz ancak.Eğer doldurmazsak içimizde yok olup gitmez mi...:)

İşte ben de bunu söylemiştim. Sevgi, korku, nefret, heyecan, hüzün vs. duygularımız, aldığımız bilgilerle kendini kişiye göre belirginleştiriyor. Yani kişilere, kültürlere göre faklı şekilleniyor. İçi farklı dolduruluyor sizin deyiminizle.

 

O halde yazarın, sevgi ve diğer duygularımızın düşünce ile ilgisizliğini söylemesi yanlış oluyor. Zira bilincimizi, bilgimizi belirleyen düşüncelerimiz değilmi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 10 ay sonra...

Çocuğun gördüğü düştür barış

ananın gördüğü düştür barış

ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış

 

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba

elinde yemiş dolu bir sepet;

ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi

ter damlalarıyla alnında...

barış budur işte.

 

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman

ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,

yangının eritip tükettiği yüreklerde

ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,

ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,

boşa akmadığını bilerek, kanlarının,

barış budur işte.

 

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda

yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi

ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.

Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun

gökyüzünün dolmasıdır içeriye;

gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla

bayram günlerini çalan gözlerimizde.

Barış budur işte.

 

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun

gözlerinin önüne tutulan kitaptır.

Başaklar uzanıp, ışık! ışık! - diye fısıldarlarken birbirlerine!

Işık taşarken ufkun yalağından.

Barış budur işte.

Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler

geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü

ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından

cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;

barış budur işte.

 

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de bir kök olduğu zaman

gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.

Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman

dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.

Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden

zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için

ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.

Barış budur işte.

 

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,

iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.

Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya

kuracağız demesidir;

ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.

Barış budur işte.

 

Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde

mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların

şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine

büyük karanfilini alacakaranlığın...

barış budur işte.

 

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların

sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.

Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

 

Ve toprakta derin izler açan sabanların

tek bir sözcüktür yazdıkları:

Barış

Ve bir tren ilerler geleceğe doğru

kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden

buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.

Bu tren, barıştır işte.

 

Kardeşler, barış içinde ancak

derin derin soluk alır evren.

tüm evren, taşı*********** tüm düşlerini.

Kardeşler, uzatın ellerinizi.

Barış budur işte.

 

Yannis RİTSOS

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.