Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Alfred Hitchcock


Misafir Marcus

Önerilen İletiler

Uzmanlara göre, sinemanın ilk yüzyılı, Alfred Hitchcock'la kıyaslanabilecek başka bir şahsiyet yaratamadı. Film çektiği yaklaşık altmış yıl, yani üç kuşak boyunca ve ölümünden 20 yıl sonra filmleri hala çok popüler. Büyük halk kitleleri filmlerini hala beğeniyle izliyor. Hitchcock ayrıca eleştirmenlerin de saygısını kazanmış bir yönetmen. Bunun yanı sıra pek çok sinemacıya nasip olmadığı kadar akademisyenler, sineması üzerine ciddi bir biçimde eğildi. Brian De Palma'dan Spielberg'e modern film yönetmenlerinin hiçbiri bu yaşlı ustanın etkisinden kaçamadı. Onun sinema dünyasında yaptığı yenilikler, deneyler, sinema diline yaklaşımı film yönetmenlerinin ortak dilinin bir parçası haline gelmiştir.

 

ÇOCUKLUK YILLARI VE SORUNLAR

13 Ağustos 1899 yılında, Doğu Londra'da, Leytonstone'da doğan Hitchcock, çocukluk yıllarını ailesinin bakkal dükkanında geçirdi. Koyu bir Katolik olarak yetiştirilen ve Cizvit okuluna giden Hitchcock'un okul arkadaşlarınca takılan ismi "Cocky" yani "Burnu Havada" idi. Hitchcock okul arkadaşlarınca da kendinden zayıfları ezen, zorba biri olarak hatırlanıyor. Kendinden küçük bir çocuğu bağlayarak rehin alması ve pantolonunun içine çatapat atması böyle bir üne neden sahip olduğunu gösteriyor herhalde.

 

Koyu Katolik eğitiminin sebep olduğu "Katolik Sanatçı" damgasını her zaman yalanladı ve işlerinde dini yönlendirmelerin olduğunu inkar etti. "Benim için filmlerim ahlak hakkında herhangi bir değerlendirmeden daha önemlidir" diyordu. Tüm bu sözlere rağmen günah, suçluluk, ceza ve pişmanlık temaları filmlerinin içine işlemiştir adeta.

 

15 yaşındayken babasını kaybeden Hitchcock, evlenene kadar annesiyle birlikte yaşadı. Ölene kadar oğlunun üzerinde müthiş bir baskı uygulayan anne, ünlü yönetmeni ve karısını tatillerde bile yalnız bırakmadı.

 

REKLAMCILIKTAN YÖNETMENLİĞE

Babasını kaybettikten sonra çalışmak zorunda kalan Hitchcock, 1920'lerin başında işe reklamcılıkla başladı. Sonrasında Islington'da ünlü Players-Lasky Film Stüdyosu'nda prodüktör yardımcısı olarak çalışmaya başlayan Hitchcock, bir süre sonra sessiz filmlerin yönetmeni oldu. Bu çıraklık döneminde tüm yönetmenlik kariyeri boyunca koruyacağı fikirler oluşturan Hitchcock "Eğer iyi bir filmse, ses yok olduğunda da izleyici hala ne olup bittiğiyle ilgili bir fikre sahip olur. Filmin uzunluğu ise tamamen insanın mesanesinin dayanma gücüyle ilişkilidir." diyordu.

 

Kendini "şişman, hırslı, çekici olmayan genç bir adam" olarak tanımlayan Hitchcock'u, fiziği her zaman rahatsız etti. Gerek aldığı dini eğitim, gerekse görünüşünden duyduğu utanç ve rahatsızlık yönetmenin cinsel hayatını da etkiledi. Tutkun olduğu kadınlar ise bastırılmış cinselliği ve öfkesiyle yönetmeni her zaman tiksindirici buldular. Böylesine bir komplekse yol açmasına ve doktorların diyet yapmazsan ölürsün uyarılarına rağmen Hitchcock yaşadığı sürece pisboğazlığına gem vuramadı.

 

Hitchcock 23 yaşında stüdyoda editör olarak çalışan Alma Reville'e evlenme teklif eder ve dört yıl sonra da evlenirler.

 

Bir çok kadına tutulmasına rağmen son nefesine kadar birlikte olduğu kadın Alma'dır. Joan Fontaine, Maureen O'Hara, Ingrid Bergman, Marlene Dietrich, Grace Kelly, Doris Day, Kim Novak, Tippi Hedren Hitchcock'un gözde oyuncularıydı. Filmlerinde kadın oyuncuları üst üste pek fazla kullanmayan yönetmen Ingrid Bergman ve Grace Kelly'ye olan zaafıyla onları üçer filmde oynattı.

 

HİTCHCOCK VE CİNSELLİK

Sinemada cinsellik konusuyla ilgili "Sinemada cinsellik konusuna yaklaştığımda, burada da gerilimin egemen olmasına önem veririm. Cinsellik çok açık, çok bağırgan olursa gerilim kalmaz. Niye hep sarışın ve sofistike kadınlar seçiyorum filmlerimde? Çünkü kibar kadınlara, gerçek hanımefendilere bayılıyorum. Zavallı Marilyn, cinselliğini bir afiş gibi suratında taşıyordu. Tıpkı Brigitte Bardot gibi. İngiliz ve Kuzeyli kadınlar bu açıdan Latinlerden daha ilginçtirler." diyordu.

 

Manie'nin senaryo yazarı Jay Allen Presson, "Hitch fantezi düşkünü bir adamdı. Alma'nın ise öyle bir fantezi dünyası yoktu. Fantezilerini dışarıda yaşardı Hitch. Alma ise bunu anlamaz fakat bununla başa çıkardı" diye anlatıyordu.

 

Kocasının filmlerinde dikkate değer etkisi olan Alma, Hitchcock'un adeta bir danışmanı ve duygusal dayanağıydı. Tüm evlilik hayatları boyunca Alma evi sadece bir kere terk edip gitti. Birkaç gün gibi kısa bir sürede geri dönmesine rağmen bu Hitchcock'u yardıma muhtaç bir sinir hastasına çevirdi.

 

1972'de karısının üzerindeki etkisini "Belki karım beni düşündüğümden daha fazla yönetiyor" diye itiraf ediyordu. 1925 ve 1926 yılları Hitchcock'un ilk filmlerini çektiği yıllardı ve basında, İngiliz tarihinde ilk kez bir yönetmen, yıldız oyunculardan daha fazla ilgi görüyordu. Hitchcock filmlerine kendi görüntüsüyle görsel bir damga vurmaya o yıllarda başladı ve bunu 50 yıl sürecek bir Hitchcock geleneğine dönüştürdü. Tamamı deniz ortasında geçen 1943'de çektiği "Lifeboat-Yaşamak İstiyoruz" filminde bile gazetedeki bir reklamda görünerek bu geleneği bozmadı.

 

HİTCHCOCK VE SENARYOLAR

Hitchcock'un senaryo yazılışına farklı bir yaklaşımı vardı. Bir yazarı eve çağırır, en hafif kıyafetleriyle votka içerek, filmle hiç alakası olmayan konuları tartışırdı. Sonunda lafı senaryoya getirir, yazarın bu çerçevede bir iş yapmasını isterdi.

 

Hitchcock senaryo hakkında bakın neler diyor: "Ben biliyorsunuz yazar değilim. Bir senaryo yazabilirim ama hem tembel olduğumdan hem de zihnim dağınık olduğundan hep yazarları çağırırım yardıma. Buna karşın atmosfer ve gerilime dayalı filmlerimin kendi yarattığım şeyler olduğuna inanıyorum. Birinin yazdığı senaryoyu alıp resimlemek bana göre bir iş değil. Onu bir şekilde benim öyküm haline getiririm. Bir öyküyü yalnızca bir kez okurum. Temelde bana uyarsa alırım, kitabı tümüyle unutup sinema yapmaya girişirim. Söz gelişi Daphne du Maurier'nin "Kuşlar" öyküsünü anlat deseniz, yapamam. Bir kez okudum ve unuttum gitti."

 

Görsel hikaye oluşturmakta usta yönetmene hayran olan yazar Raymond Chandler ise "Hitchcock'da beni eğlendiren bir yan var. O da, filmlerini öyküyü bilmeden yönetiyor olması. Ayrıca bunu tartışacak kadar da nazik" diyordu onun için.

 

İlk sesli filmi "Blackmail-şantaj"ın aldığı olumlu tepkilerden sonra çektiği "The Man Who Knew Too Much-Çok şey Bilen Adam" Hitchcock'un ilk uluslararası övgü alan filmi oldu. 1937'de "The Lady Vanishes-Bir Kadın Kayboldu"yu çektikten sonra İngiltere'yi terk edip Hollywood'a yerleşen Hitchcock böylece büyük bütçe ve büyük yıldızlarla tanışma imkanı buldu. "Bir sinemacının söyleyeceği hiç bir şey yoktur, göstereceği şeyler vardır" diyen Hitchcock, kariyerinin başlangıcından beri kendisini görsel açıdan ilgilendiren, görsel olarak göz önünde canlanan filmler yaptı.

 

AŞKLARI VE FANTEZİLERİ

Ingrid Bergman, Grace Kelly, Vera Miles ve en fazla da Tippi Hedren'a aşık olan Hitchcock onları yönetiyor ve kendi fantezilerini ekrana yansıtmalarını sağlıyordu. "Marnie-Hırsız Kız"dan sonra Hitchcock'un kariyeri yokuş aşağı inmeye başladı. Daha açık ve korku dolu filmler çekmek için stüdyo patronlarıyla tartışan Hitchcock'un bu önerileri kabul görmeyince, projelerine olan ilgisi kayboldu.

 

1966 yılındaki "Torn Curtain-Yırtık Perde", 1968'deki Topaz ve 1975 yılında çektiği "Family Plot-Aile Oyunu" çok az ilgi gördü. Bunu pek dert ediyor görünmeyen Hitchcock "Yaptığım kötü işler bile para ediyor ve ben onları çektikten bir yıl sonra klasik oluyor" diyordu.

 

Bu dönemde Hitchcock ve karısı Alma'nın sağlık problemleri baş göstermeye başladı. 1975'de kalp atışlarını düzenleyici bir alet taktırdı Hitchcock. Eski hayatındaki hareketi arayan Hitchcock, hayatındaki bu boşluğu içerek doldurmaya çalıştı.

 

HİTCHCOCK'UN SON PERDESİ

Sanatının tüm hayatı olması gibi, tüm arkadaşları da meslektaşlarıydı. Film dünyasından uzaklaşınca kendini yapayalnız bulan Hitchcock 1980 yılının 29 Nisanında karısı yanı başındayken kendi hayatının son sahnesini oynadı ve hayata veda etti. Tüm hayatı boyunca ölümden korkan ve bu korkuyu da filmlerinde dışa vuran Hitchcock'un ölüme geçişi çok yumuşak oldu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

O bir efsane diyebiliriz belkide. Her eserinde bir kareden cikmasi, bir filmin diger baska bir filmle baglantili olmasi ve korku unsurlari gercekten guzel.

Filmlerini izlemiyenlerin bile dus sahnesini ezbere bilirler. Sinema ogrencilerine ders olarak ogretilir onun sinemadaki usta basarisi.

Hitchcock'un bazi filmleri : Rebecca ve Psychose (benim izlediklerim) kitaptan sahneye aktarilmis ve Hitchcock'un yaraticiligiyla can bulmustur. Hitchcock kitaplara uymaz, bir roportajinda okumustum, "kitabi okurum ve bir daha ona asla bakmam gerisi artik bana kalmistir."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.