Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İnsan Irkları


Senyour

Önerilen İletiler

Primatlarla yapılan deneyler daha çarpıcı ve ilginç olduğu için onları aktardım. Söylediğim gibi çok fazla deney yapılıyor. İşin şaşırtıcı yanı en çok kullanılan deney hayvanlarından biri de kuşlar. Hani "kuş beyinli" denir de...

 

Örneğin kuşların gelecekten endişe duyduklarını gösteren bir deney var. İki ayrı kafes düzenlenmiş. Bu kafeslerden ikisinde de sabah kahvaltısı veriliyor fakat birinde akşam yemeği veriliyor, birinde ise verilmiyormuş. Kuşlar her iki kafese de rasgele seçilip kapatılıyorlarmış .Yani bugün bir kafese düşen kuş, yarın diğerine düşebiliyormuş. Kuşların hepsi kısa zamanda kafeslerin özelliklerini ayırd etmişler. Daha ilginç olanı, akşam yemeği verilmeyen kafese düşen kuşlar sabah kahvaltısından artırıp köşe bucağa saklıyorlarmış. Öbür kafese düştüklerinde ise oralı olmuyorlarmış.

 

Çok sayıda kapaklı kutu içerisinde bazılarının içine yem konularak belli bir düzende yem dolu kutu yerleştirildiğinde de kuşlar bir süre sonra hangi düzenle yem yerleştirildiğini anlayarak o düzene göre kapakları açıyorlarmış. Örneğin bir boş bir dolu kutu gibi... Daha ilginci, yemleri bulduktan sonra boş kutuları da her ihtimale göre diye açıp bakıyorlarmış. En zeki kuşlar gri papağanlar ve alacakargalar olarak biliniyor. Bazı türlerin karmaşık düzenleme biçimlerini, farklı kapak renkleri, çapraz düzende yerleştirme gibi... Çözebildikleri görülmüş.

 

Sincaplarla yapılan deneyler de çok. Sincapın olağanüstü bir hafızası olduğu kesin ama problem çözme yeteneği konusunda çarpıcı bir şey duymadım.

 

Benim en çok kafamı kurcalayan, örümcek gibi bir hayvanın hiç bir eğitim almadan ağ örmesi gibi davranışlar. Bunun bir içgüdü olduğu kesin. Ve bu içgüdü genlerinde programlı olup, beyinden pek söz edilemez ama sinir düğümü oluşurken sinir hücreleri arasındaki bağlantıların buna göre oluşması gerekiyor. Hiç ağ örmemiş bir hayvan örümcek olup ilk kez eğri büğrü, yanlış yunluş da olsa, sonradan gelişecek de olsa, ağ örmeye başladığında, bu yetiyi genlerine nasıl geçirmiş olabilir? Bu gerçekten ciddi bir sorundur. Aynı şey gelişkin canlıların omurilik refleks işlevleri için de geçerli. Öğrenme, nöronlar arasında bir yeni akson bağlantıları oluşturma faaliyetidir. Ama bu tür motor refleksleri sağlayan sinir bağlantıları zaten oluşmuş olarak dünyaya geliniyor. Bizler ve diğer gelişkin canlılar öğrendiklerimizi genlerimize neden geçiremiyoruz ve bir şeyler bilen yavrular meydana getiremiyoruz? En azından okuma yazma bilir çocuklarımız doğsa daha az eğitim gereksinimimiz olurdu.

 

Tabii ki bizim "insan" olmamız milyarlarca yıllık evrim süreci içinde çok kısa bir süre. Hele okuma yazma meselesi çok çok yeni. İnsan yavrusu en azından acıkınca ağlaması gerektiğini ve meme aramayı ve nasıl emileceğini biliyor. Belki bir milyar yıl sonra insan öyle farklı olacak ki bize hiç benzemiyor olacak. Üstelik bu doğal evrimin değil, daha çok teknolojik evrimin, yani bilinçli bir evrim sürecinin eseri olacak.

 

Bazen evrimin sürüp sürmediği merak edilir. Evet, insanların boyu giderek daha uzun oluyor ve bacakların gövdeye göre uzunluk oranı giderek artıyor. Bu kadar kısa bir süre içinde gözlenen evrim süreci ancak bu kadar olabiliyor.

 

Darwin'i gözün oluşumunu düşünmek çatlatırdı derler. Tabii beynin karmaşasını bilmiyordu. Beni ise nöroloji çatlatıyor. Nöroloji ile genetiğin bağlantılarını keşfeden bilimci olmayı isterdim. Çözüm ise embriyolojide yatıyor. Kök hücreler hangi organı oluşturacaklarının bilgisini nereden alıyor ve ona göre hareket ediyorlar? Hangi kök hücreler, hangi nedenle nöron olup beyin bağlantılarını oluşturmak üzere harekete geçiyor? Neden bir diğer kök hücre grubu karaciğer, bir diğerleri böbrek hücresi olma yolunda harekete geçiyorlar?

 

Bu sorulara "tanrı emrediyor, oluyor!" demek kolay yanıt. Bilim bu değil. Bilim zoru seçmek ve zor olanın üzerine gidip çaba, uğraş vermek demek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ellerine saglik, demirefe, bende guzel, yeni seyler ogrenmis oldum. :) ozellikle Patricia Moehlman'in serengeti'de izledikleri cok etkileyici...

 

Cyrano, bende sempanzelerin *matematik* bile ogrenebilmeleri cok ilginc oldugu icin o ornegi verdim, ama once yazdigim web-sitesinden su da var:

" Chimpanzees use sticks to reach for things and fish for termites; they've even been seen to attach two sticks together to make a longer stick. Non-primates can be just as ingenious. One scientist had a crow living in his laboratory who was fed dry mash that had to be moistened before it could be eaten. Occasionally the keepers forgot to moisten it. The crow used a cup he had been given as a toy to get his own water and moisten the mash himself!

 

Egyptian vultures throw rocks at ostrich eggs to break them open; the woodpecker finch, of the Galapagos islands, uses a cactus spine to pry grubs out of tree branches; some green herons will drop small objects onto the surface of the water to lure fish to the surface.

 

Dolphins have no hands, but they've learned to carry rocks around by sucking them into their blowholes. Dolphins will also blow bubble rings, then play with them as they rise to the surface. Sometimes they'll drop bits of fish or seaweed into the center of a bubble ring just to see what happens."

 

aslinda boyle olmasina ragmen, yazi "hayvanlarda bilinc?" sorusunu bayagi acik birakiyor, ama yazar sonunda o soruya ozel gorunusunun "evet" oldugunu belirtiyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya deli olmak ne güzel ya :unsure::D Kuyuya taş attık Güzel akkılı saygıdeger arkadaslar cıkartmaya calısıyor derken baska yunlere cektiler mevzuyu :D Irkcılıgın ici boş teneke kutusu oldugunu demek istemistim :blushing: ... bilimsel olarak ama allah var cok sey ögrendim okumaga deger cok güzel seyler ögrendim edindim hepinize tsk ediyorum :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ellerine saglik, demirefe, bende guzel, yeni seyler ogrenmis oldum. :) ozellikle Patricia Moehlman'in serengeti'de izledikleri cok etkileyici...

 

Cyrano, bende sempanzelerin *matematik* bile ogrenebilmeleri cok ilginc oldugu icin o ornegi verdim, ama once yazdigim web-sitesinden su da var:

" Chimpanzees use sticks to reach for things and fish for termites; they've even been seen to attach two sticks together to make a longer stick. Non-primates can be just as ingenious. One scientist had a crow living in his laboratory who was fed dry mash that had to be moistened before it could be eaten. Occasionally the keepers forgot to moisten it. The crow used a cup he had been given as a toy to get his own water and moisten the mash himself!

 

Egyptian vultures throw rocks at ostrich eggs to break them open; the woodpecker finch, of the Galapagos islands, uses a cactus spine to pry grubs out of tree branches; some green herons will drop small objects onto the surface of the water to lure fish to the surface.

 

Dolphins have no hands, but they've learned to carry rocks around by sucking them into their blowholes. Dolphins will also blow bubble rings, then play with them as they rise to the surface. Sometimes they'll drop bits of fish or seaweed into the center of a bubble ring just to see what happens."

 

aslinda boyle olmasina ragmen, yazi "hayvanlarda bilinc?" sorusunu bayagi acik birakiyor, ama yazar sonunda o soruya ozel gorunusunun "evet" oldugunu belirtiyor.

 

Şimdi

 

Hayvanların avlanma, yiyeceğini ele geçirme, veyahutta yumrutaları kırma, avlarının kavuklarını açma gibi meziyetlerinin Kendi mantıklı karar alma ve analiz süreçleriyle değil. Gelişim aşamalarında ebeynlerinden ve diğer yetişkin türdeşlerini izleyerek öğrendiklerini biliyoruz.

 

Zekayı bu meziyetlerle aramaya kalkarsak. Demirefe de bir örneğini vermiş. Herhangi bir zekanın varlığından bahis bile edemiyeceğimi Örümcek en zeki hayvan olması gerekirdi. Çünkü Örümceğin av yakalama ve yiyeceğini ele geçirmekte kullandığı yönteme bakarsak. Ha keza senin verdiğin populer örneklerin çok daha karşık olanları karınca ve termit kolonileri tarafından kullanılıyor. Yani Termitlerin yuvalarını korumak için inşa ettikleri dev yapılar, ki bu yapıları inşa ederken güneşin hareketlerinide hesaba katıyorlar ve böylece aydınlatma, havalandırma gibi sorunlarıda çözüyorlar. Bunlar bir zekanın varlığını değil. Milyonlarca yıllık süreçte hayvanların geliştirdikleri ve bir süre sonra kimisi içgüdü olarka genlerine işlenmiş kimiside ebeveynler tarafından yavrulara öğretilerek sürüp giden meziyetlerdir.

 

Zira şempanze örneği verilmiş madem ona değineyim. Zaia eğer o şempanze. Bir şempanze sürüsünde büyümemiş veyahutta bir şempanze tarafından eğitilmemişse. Çubuk kullanarak termit , karınca yuvalarından beslenemez Çünkü bunu ya annesini yada diğer yetişkinleri izleyerek öğrenir. Kuşlar içinde geçerli. Bu meziyetler memeliler ve kuşlarda ebeveynler tarafından yavrulara öğretilen tekniklerdir. Örümcek, termit gibi hayvanlarda ise bunlar genlerine işlenmiştir ve nesilden nesile böyle aktarılır. Yoksa a bu çubuk, ben şimdi bu çubuğu alıp şu deliğe sokarsam karıncalar buna yapışır bende çekip yerim şeklinde bir mantık yürütmeyle değil. Annesini böyle beslenirken izlediği ve eğer bunu yaparsa proteinle ödüllendirileceğini bildiği için yapıyor.

 

Bütün hayvanların avlanma, beslenme tekniklerine bakıp. Bunların hayvanların düşünerek gerçekleştirdikleri fiiller olduğunu sanmak hata olur. Dediğim gibi, deneme yanılma yöntemiyle edinilmiş kimi türlerde genlerine işlenerek kimi türlerde ise öğrenilerek sürüp gitmiştir.

 

İnsan örneğini vermiştim daha önce. Bir aslan oldukça tehlikeli vucut silahlarıyla donatılmış (boynuzlar) bizonları nasıl avlayacağını ona neresinden saldıracağını ve en çabuk nasıl öldüreceğini öğrenmiştir. Bu tekniklerde uzmandır. Ama buna bakıp. Aslan düşünüyor ve bunları hesaplıyor saldırısını ona göre yapıyor diyemeyiz. Zira hiçbir vucut silahına sahip olmayan, bir pençe darbesiyle öldürebileceği insanı ilk defa gören bütün aslanların tepkisi kaçmak olmuştur. Çünkü onu daha önce görmemiştir. Ve hiçbir aslanı bir insanı avlarken izlememiştir.

 

Zira senin ağaçkakan veyahutta balıkçık örneklerinle Okçu balığı örneğini kıyaslıyalım. Su yüzeyinden bir metre daha yüksekteki dallardaki böcekleri ağzıyla su fışkırtarak vurup suya düşüren ve beslenen bu balığa. Bu hayvan sadece mesafe hesabı yapmıyor. Aynı zamanda Işığın suda kırılmasınıda sıfır hatayla hesaplayıp atyışını yapıyor ve avını vuruyor. Bir kuşun yumurtayı kayalıklara atıp kırmasımı daha komplike yoksa bumu ?

 

Şüphesizki okçu balığı. Oturup bir dizi formuller kullanarak bizim gibi ışığın yani görüntünün suda kırılmasını hesaplamıyor. Sürüde yaşamadığı ve ebeveyni tarafından büyütülmediği için öğrenme yoluylada yapmıyor bunu. Bu belki kendisinden milyonlarca yıl önce bir okçu balığının deneyip başardığı ve milyonlarca yıl içinde deneme yanılma yöntemiyle mükemmelleşen ve artık o türün genlerine işleyip nesilden nesile aktarılan bir yeteneğini sergiliyor.

 

Fil örneğinide bunun için vermiştim. Filler yolun ortasında duran bir tonluk bir ağaç tomruğunu işbirliğiyle doğru teknikle yolun kenarına sürükleyip yolu açıyorlar. Ancak eğer filler bunu. Düşünüp doğru tekniği saptayıp hesaplar yaparak yapıyorlar gibi tespitte bulunursak. Bİr kaç kiloluk araba tekerliğini (daha önce hiç görmedikleri bir cisim) yolun ortasında görünce ne yapcaklarını ve onu yoldan nasıl çekeceklerine dair hiçbir fikirleri olmaması ve geri dönüp gitmelerini açıklayamayız.

 

Eğer gelişkin bir memeli olan Filler bir tonluk bir tomruğu kaldırıp yolu açarken bunu zeka veya bilinçe yapıyor olsalardı. Bir araba tekerleğini Nasıl yoldan kaldıracaklarını hemen çözebilirlerdi deneyimleriyle.

 

Zeka öğretilenleri aynen tekrarlamak değildir. Hayvanların avlanırken, yiyecek elde ederken yaptıkları budur. Gerek genlerinde kodlanmış iç güdüleriyle gerek, ebeveynlerinin öğrettiklerini tekniklerdir. Bunlar ilk bakışta "vay be " dedirten ancak işin özüne bakınca yada tutarlılık testleri yapılınca bu sonuca asla götüremeyen örneklerdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim en çok kafamı kurcalayan, örümcek gibi bir hayvanın hiç bir eğitim almadan ağ örmesi gibi davranışlar. Bunun bir içgüdü olduğu kesin. Ve bu içgüdü genlerinde programlı olup, beyinden pek söz edilemez ama sinir düğümü oluşurken sinir hücreleri arasındaki bağlantıların buna göre oluşması gerekiyor. Hiç ağ örmemiş bir hayvan örümcek olup ilk kez eğri büğrü, yanlış yunluş da olsa, sonradan gelişecek de olsa, ağ örmeye başladığında, bu yetiyi genlerine nasıl geçirmiş olabilir? Bu gerçekten ciddi bir sorundur. Aynı şey gelişkin canlıların omurilik refleks işlevleri için de geçerli. Öğrenme, nöronlar arasında bir yeni akson bağlantıları oluşturma faaliyetidir. Ama bu tür motor refleksleri sağlayan sinir bağlantıları zaten oluşmuş olarak dünyaya geliniyor. Bizler ve diğer gelişkin canlılar öğrendiklerimizi genlerimize neden geçiremiyoruz ve bir şeyler bilen yavrular meydana getiremiyoruz? En azından okuma yazma bilir çocuklarımız doğsa daha az eğitim gereksinimimiz olurdu.

 

Bir şey sorucam. İçgüdülerin, termitlerde, karıncalarda, örümceklerde, arılarda bir çok gelişkin memelinin gerçekleştiremiyeceği kadar komplike işlemleri ve hayatta kalmasını sağlayacak üstün meziyetleri sağladığını biliyorsun.

 

Kuşların yiyecek miktarı azaldığında, Stok yapmaları üzerinden zekaya varmaya çalışıyorsun. Ancak tüm canlıların yiyecek azaldığında kendilerini garantiye almak için çeşitli teknikler geliştirdiğinide bilmen gerekir. Sence günlük yem miktarı azalınca stok yapan bir kuşmu yoksa. Yiyeceğin azaldığı mevsimde metabozlizmasının işleyişini sıfıra yakın bir noktaya çekerek kış uykusuna yatan bir yılanın geliştirdiği teknikmi daha komplike ve daha büyük bir meziyet. Yada kendini toprağa gömerek suyun altında solungaçlarıyla son kez aldığı nefesle bir yaz boyunca yetinip, tekrar yağmurlar başlayınca canlanan balığın geliştirdiği teknikmi ?

 

Kuşun yiyecek azlığında stok yapmasından zekaya varırsak. Örümceğin av miktarı azalınca avlarını mumyalayarak stok yapmasını neyle açıklarız. Yada bu şu hayvanalrda içgüdü, şu hayvanlar zekayı verir diyemeyizki. Tutarsız olur.

 

Evrim kimi hayvanlara genlerine işleyerek. Kimi hayvanlara ise ebeveynler tarafından öğretilen bilgilerle bir çok üstün meziyet kazandırmıştır. Hepsinin kökeninde "dene yanılma" yı bulabilirsin belki.

 

Ama zeka böyle bir şeymi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano, elbette ki tüm hayvan davranışlarını "hayvanlar zekidir" gibi bir kuramla açıklamak mümkün değil. Biyologların yapmaya çalıştığı, herhangi bir hayvan türünde zeka olabilir mi? sorusunun yanıtını vermeye çalışmak. Sorun komplike ve zor. Bu vurguyu da özellikle ekledim zaten. Örümcek örneğini özellikle verdim. "Bilmen gerekir" ve "bilmiyor musun?" gibi cümle formatlarının sohbette naif durmadığını belirtmem gerekiyor. Sadece bir sinir düğümüne sahip olan böcek türlerinin becerdikleri işleri çok ayrıntılı inceledim ve bu konuda yüz sayfa bilgiyi şu an döşenebilirim. Hatta bilimsel literatüre katmak istediğim bilgiler var. Türkiye'de böcekbilim ciddiye pek alınmadığı için kendime saklıyorum. Böcekbilimi ciddiye alan bir kurum biliyorum: Kriminal laboratuarları. Pek de sevimsiz olan bu canlılardan kurtulmaktan başka bir şey düşünmeyiz.

 

Bu arada yunuslardan bahsetmemek haksızlık olur, terapi amacıyla eğitilen yunusların hasta insanları sağlıklılardan ayırarak onlara daha nazik ve sevecen davrandıkları gözleniyor ki bu ilginç olmanın ötesinde göz yaşartabilecek bir duyarlılık. Aynı yunusların vahşi doğada dairesel ağlardan zıplayarak kaçmayı akıl edememeleri büyük bir çelişki. Ancak biz bile bizce, zekamıza nazaran karmaşık ve önceden görmediğimiz bir çıkmazla karşılaşsak hatalı hareket edip kendimize zarar verebiliriz. Hayvanları eğiterek onlara ne kattığımızı, doğadan ne getirdiklerini ayırd etmek zor olabiliyor.

 

Ha bir de şu filler konusunu geçmeyeyim. Hayvanlar çok temkinli ve kuşkucudur. Bence tekerleğe ilişmemekle doğrusunu yapıyorlar, bu insanoğlundan ne geleceği belli olmaz. O teker bir mayın da olabilirdi. Biz insanlar "itle dalaşmaktansa çalıyı dolaşmayı" yeğleriz. Hayvanlar bunun alasını düşünür, insan gibi ne idüğü belirsiz bir canlıya ve onun hazırladığı tuzaklara raslamaktansa dağı dolaşmanın hayırlı olduğunu düşünürler. Bunu avlanmalarına rağmen balina ve yunuslar yapmazlar, insana korkusuzca yaklaşırlar, ilginçtir...

 

zedan, ırkçılığın boş bir teneke olduğunu söyleyerek kendi attığın taşı kendin çıkarmışsın zaten, bizim çıkardıklarımız senin attığın taş değil...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Öncelikle Tekerlek örneği başka bir şeyi anlatır. Tomruğu yola koyanda insanlardır. Tekerleğide. Ama daha önce Bir tomruğun nasıl yoldan çekileceğini ve yolun açılacağını diğer filleri izleyerek öğrenen. Ve defalarca kez yoldan tomruk, ağaç parçası gibi cisimleri çekerek yollarını açan filler. İlk defa gördükleri bir cisim karşısında bunu yapmamışlardır. Kuşku ve korku bilinmeyene duyulur. Bunu insanlar bırakmış (ki böyle bir şeyide bilmiyorlar) güvenmeyelim gibi bir mantıkla değil. Daha önce hiç tekerlekle temasa geçmedikleri, ve hiçbir fili tekerleği yoldan kaldırırken görmedikleri için ne yapacaklarını bilememişlerdir. Kısacası, bir tonluk bir tomruğu elbirliğiyle yoldan kaldıran filler. Bir kaç kiloluk bir tekerleği yoldan nasıl kaldıracakları hakkında hiçbir fikre sahip değildir. Çünkü bu onlara öğretilmemiştir. Zeka dediğimiz şey. Hiç karşılaşılmayan problemler karşısında düşünmek değilmidir aynı zamanda.

 

İnsanlarla ilk defa karşılaşan vahşi hayvanlar içinde geçerli bu. Bizon, erkek antilop ve hatta filleri bile avlayan aslanlar. İlk kez insan görünce kaçıyorlar. Bizon avlarken "boynuza saygı duy, arkadan saldır" gibi ileri av teknikleri ve pusu kurma kabiliyetine sahip aslan. Hiçbir vucut silahı olmayan insana saldırıp kolayca öldürmeyi akıl edememektedir. Çünkü hiç insan görmemiştir, ve hiç bir aslanı bir insanı öldürürken izlememiştir.

 

Yunuslar kanser hastalarında alternatif tedavi olarak kullandıldığı doğru. Ancak bu terapileri izlemiştim tvde. Yunus kanserli dokuyu farkediyor. Ve normalde hiç karşılaşmadığı ve bugüne kadar hiç algılayamadığı bu dokuyu merak ediyor. Ve ne olduğunu anlamak için sürekli sinyaller gönderiyor. Radyoterapi işlevi görüyor yani. Otistik ve zeka özürlü çocukları yunuslarla oyun terapilerine gelince. Orada Yunuslar klasik eğitimleri gibi balıkla ödüllendiriliyor.

 

Orada biraz işin içine magazin girer açıkçası.

 

Hayvanlarla ilgili butür vakaların özünde yatan deneme- yanılmadır. Yani bir hayvan bir şeyi yapınca ona bir ödül verirsiniz. Diyelimki bir biskuvi yada balık, yada et parçası. Belki ilk seferinde bağı kuramaz. Ama bu birden fazla tekrarlanırsa" X işlemini yap ödülü kap" ı öğrenirler. Klasik tepkisel koşullanma. Bu zaten evrim sürecinde hayvanların kazandıkları yetilerin tümünün temelinde yatar.

 

 

Nasıl kazandılar bu özelliklerini ve yetilerini. Mantıklı kuram. Diyelimki çubukla karınca yiyen şempanze. Belki milyonlarca yıl önce. Bir şempanze çubukla oynarken karınca deliğine yaklaştı ve çubuğun üstünü karıncalar sardı. Şempanze kokladı ve tadına bakmak istedi. Tadına baktı, hoşuna gitti. Ve vucudunun ihtiyaç duyduğu bir besin maddesinin karşılandığını ve doygunluk hissettiğini farketti. Aynı şeyi tekrar yaptı ve tekrar karıncaların çubuğun üstüne çıktığını farketti. Ve artık protein ihtiyacını karşılamak için bu tekniği kullanmayı öğrendi. Onun sürüsündeki diğer şempanzelerde onu seyrederek çubukla karınca yemek ve avcı hayvanlar olmadıkları halde taze protein ihtiyaçlarını karşılamayı öğrendiler. Peki bu nasıl tüm şempanzelere yayıldı. Yüzbinlerce şempanze o sürüyü izleyerekmi öğrendi? Hayır. O sürü artık doğal mücadelede bir avantaja sahipti. Kolayca protein elde edebiliyordu. Başka sürülerdeki şempanzeler, protein ihtiyacını karşılamak için yüksek derecede enerji harcayıp ağaç üstlerinde küçük canlıları kovalarken o çok az bir enerjiyle protein sağlıyabiliyordu. Daha güçlüydü, daha uzun süre yaşıyabiliyordu ve daha dayanıklıydı. Neticesi ne oldu. Bunu yapmayan sürülerin üyeleri, hastalıklara karşı daha zayıfken. Fiziksel olarak daha güçsüzken, daha zor beslenirken. Bu tekniği öğrenen sürünün üyeleri daha güçlü oldu. Burada doğanın ve evrimin en klasik yasası işledi. Evrim yarışında bir adım önde olan bu sürü oldu. Bu sürüden gelenler ve onların yavruları diğer sürülerdeki şempanzelerden daha çok ürediler, daha uzun yaşadılar ve zamanla bu sürünün soyundan gelenler yayıldı, çoğaldı. Tabiki bu tekniği nesilden nesile öğreterek, aktararak. Ve daha sonra bu tekniği öğrenen şempanzeler yaşadı. Diğerleri öldü.

 

Burada çubuk örneği önemsiz bir değişken, bu ister çubukla karınca yemek olsun. İster kayalara yumurta atarak kırmak olsun. İster ateşi kullanmak olsun. Anlatılmak istenen. Evrim yarışında yeni bir meziyet kazanan canlılar diğerlerine üstün oldu ve zamanla sadece bu meziyete sahip olanlar o türün devamını sağladı. Bu insanlar içinde geçerli. Ateşi bir insan buldu belki. Bu milyonlarca insana öğretmedi tek başına. Ama zamanla, ateşin varlığından haberdar olanlar onu kullananlar daha uzun yaşadı, daha güçlü oldu ve onun soyu yayıldı dünyaya. Diğerleri evrim yarışını kaybettikleri için belkide kaybolup gittiler.

 

Evrim dediğimiz şey bir yarış değilmi. Gerek avcıların ve avların karşılıklı yarışı. Gerek doğal çevre ve şartlara karşı canlıların verdiği yarış. Bir avcı suda göz denilen organı geliştirdi bir av gözaldatmacasını renk değiştirmeyi geliştirdi. Bir bölgede yanardağ patladı doğa şartlarını değiştirdi. Bir canlı buna toprağın altında yaşamaya başlayarak cevap verdi.

 

Bu karar verdik madem şartlar böyle haydi arkadaşlar bizde böyle yapıyoruz gibi bir iradeyle değil. Sadece o avcıya karşı korunmaya sahip olanlar, yada o doğal şartlar altında yaşayabilenler sağ kaldı onların nesli yayıldı. Diğerleri kayboldu gitti.

 

Hayvanların gerek genleriyle aktarılan içgüdüleri, gerekse öğrenme yoluyla edindikleri meziyetlerde ne bileyim. Bir zekaya değil. Bugüne kadar soylarının devam etmesini ve sağ kalmalarını sağlayan özelliklerine bağlamak bilimsel olur diye düşünüyorum.

 

"Hayvanların yaşamı bir saatin işleyişi gibidir" antik düşüncesi belki şeklen bugün kabul görmez. Ama insan dışında bu işleyişin dışına çıkabilen başka bir canlı varmı. İnsan isterse üremez, isterse başka canlıları öldürmez. İsterse kendini doğal yollarla değil iradesiyle hayatına son verir. Yani bu saat işleyişinin dışına çıkabilir. Çünkü zekaya sahiptir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano, doğal seleksiyon mekanizmasını güzel anlatmışsın, evet, olan biten sanırım kabaca bu şekilde.

 

Aslında her an hücrelerimiz durmadan bölünüyor ve her bölünmede "transkripsiyon" denilen bir tür şifre çözme ve çözülen şifreyi protein koduna çevirme işlemi uygulanıyor. (Bilgi verme olarak değil, ne söylediğimi açıklama bakımından: DNA depo, messenger RNA alıp RNA ya taşıyor ve ribozom şifreyi okuyup protein koduna çeviriyor, bu mekanizmadan bahsediyorum.)

 

Bu kod çözme ve yeniden kodlama sırasında bir hata olması her an olasıdır. Bunlar moleküler mekanizmalar. Kimyasal, ultraviole ve radyasyon etkilerine her an açıklar. Bunlar olmadan bile yapısal bir bozukluk, bir dizilim hatasına yol açabilir.

 

Tabii evrim sürecinde kod hatalarını düzelten mekanizmalar da gelişmiş. Bu yüzden şu anki canlılar mutasyona daha dirençli. Bu yüzden evrim hızı yavaşlamış olabilir.

 

Mutasyonun ancak bir ur gibi düzensiz bir oluşuma yol açabileceğini, düzenli yapıları çok uzun süren bir doğal seleksiyon sürecinde de olsa kazanamayacağını düşünmek, aklın her zaman aşırı karmaşa karşısında ürküp geri çekilme davranışı göstermesine yol açabiliyor. Ben şahsen evrime mutasyon ve naturel seleksiyondan başka eklemlenecek mekanizmalar olamaz mı diye hep düşünürüm. Yok değil, var. Cinsiyetin ortaya çıkışı ve böylece gen harmanlamasının yapılabilmesi ve doğal seleksiyona eklenen beğeni seleksiyonu da etkili bir mekanizma.

 

Yine de eklemlenebilecek bilinmeyen mekanizmaların var olabileceğini düşünmek isterim. Çünkü karmaşa çok üst düzeyde. Örümceğin ağı örneğine eklediğin arının balı, termitin yuvası, karıncanın son derece sosyal toplum düzeni gibi üst düzey oluşumların sadece nöron bağlantılarıyla kodlanmış olması ve öğrenilmeden doğuştan getirilmesi olağanüstü bir olay. Bu benim gözlerimi kamaştırıyor.

 

Tabii ki olayın temelinde moleküler mekanizmalar var ve bu derinlikte en gelişkin teknolojilerimiz bile çok kaba aletler olarak kalıyor. Yanıtların kuantum düzeyde yattığına inanıyorum. Daha uzun süre doğayı izlemeyi sürdüreceğiz ve doğanın peşinden gideceğiz. Bilim asıl büyük devrimini doğayı aştığı zaman yapacak.

 

Fili mili boşver de ben hayvanların hep bir hinlikler bildiğini düşünmeyi yeğliyorum. İnsan etini bir kez tadan yırtıcıların insan avlamaya çok çabuk adapte oldukları biliniyor. Tabii, bu senin tezini çürütmüyor, hatta destekliyor, biliyorum. Zaten tezinde bir yanlışlık da görmüyorum. Sadece ben kişisel fikir olarak söylüyorum: Sandığımız kadar saf değiller ama kendilerini bir şekilde ifade etmeye şartlanmışlar, farklı ifade edemiyorlar. Yunuslar ise hastalara daha nazik davranınca daha çok ödül alacaklarını anlıyorlar mı bilmiyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi öğrenme ve öğrenileni tekrarlama, taklit etme ile zeka arasında nuans farkı var.

 

Hayvanlar öğrenirler klasik koşullanma ile ebeveynlerinden türdeşlerinden veyahutta insan gibi eğitimcilerinden bir çok şeyi öğrenebilirler. Yani vucut yeteneklerini bir ödül için kullanmayı öğrenebilirler.

 

Populer olarak bunlar gösterilip. Bakın hayvanlar ne kadar zeki anlatılır. Dediğim gibi bilimin magazinleştirilmesidir o biraz. Görselliğe hitap eder. Sinema özellikle kullanır bunu.

 

Konunun özüne gelirsek. Kimilerine göre Irkçılık, bir grup kafadan sakat ve öcü adamın zırvalarıdır. İçi boştur vs.

 

Ancak böylemi gerçekten. Bu doktrin böyle küçümsenecek ve bilimsellikten tamamen uzak bir doktrinmi. Bunu söylemek mümkün değil. Bu bilime nasıl bakıldığı ve humanizmin by-pass edilip edilmemesine bağlı.

 

"Mükemmel İnsan Irkı" yaratma sevdasına dayanan ırkçılık doğayı taklit eden. Ve insana doğa karşısında pozitif ayrımcılığı reddeden bir doktrindir aynı zamanda. "İnsan neslinin geleceği için eski yasalar işlemeli" gibi argümanlara sahiptirler.

 

biraz altına bakarsak.

 

Aslanlar neden geceleri çok iyi görürler. afrika kıtasında sıcaklık bugünkü seviyeye geldiğinde. Av hayvanları gündüz ortadan kaybolup geceleri beslenmek için savalara çayırlara çıktılar. Yada avcılardan korunmak için. Onları avlayan Aslan sürüleri içinde. Yalnızca iyi görüş yeteneğine sahip olanlar artık avlanabiliyordu. Aslanlar arasında en iyi görme yetisine sahip olanlar geceleride avlanabildiler ve böylece hayatta kaldılar. Daha az görme yetisine sahip olanlar ise avlanamadıkları için öldüler. En iyi görüş kabiliyetine sahip aslanlar yaşadı ve onlar ürediler. Onların soyundan gelenler arasındada bu doğal seleksiyon devam etti belki binlerce kuşak sonra sadece en iyi gözlere sahip aslanların soyu baki kaldı. Diğerleri kaybolup gitti. Ve bugün bütün aslanlar geceleri gündüz kadar iyi görebiliyorlarsa. Bunun sebebi, onların ataları arasından en iyi görüş kabiliyetine sahip olanların soyundan gelmeleri. Yani iyi görüş kabiliyetine sahip aslanların yalnızca ayakta kalıp. Diğerlerinin elenmesi sonucu, mükemmel gözlere sahip bir aslan soyu oluştu.

 

Bu onların avları içinde geçerli. En hızlı koşabilen antiloplar yaşadı. Diğerleri av oldu. Belki binlerce kuşak sonra antiloplar düz koşularda aslanlardan katbekat hızlı koşar hale geldiler. Çünkü onlarda ataları arasından en hızlı koşanların soyundan geldikleri için.

 

Doğal seleksiyonun nesilleri mükemmelleştireceği yasasını uygulamaya kalktı ırkçılar. Evet böyle bir yasa var doğada. Basitten mükemmele doğru ilerler evrim yolunda canlılar. Bununda en büyük sağlayıcısı doğal seleksiyondur.

 

Irkçıların tasavvurlarının bilimsel mümkünlüğüne bakalım.

 

Herşeyi yapacak ve istediğinizi öldürecek gücünüz var diyelim. Ve İnsan ırkının tamamen mavi gözlülerden oluşması gibide bir amacınız var.

 

Tamamen farazi konuşuyorum.

 

Ne yaparsınız mavi gözlü olmayan herkesi öldürürsünüz. Sadece mavi gözlüler hayatta kalır ve onların üreme şansı olur. Ondan sonra bunlardan doğanlar arasındanda mavi gözlü olmayanları öldürürsünüz. sonra onlardan doğanlardan. Yani siz var olan gücünüzle. Sadece mavi göz konusunda dominant olan genlerin yaşamasına ve üremesine izin verirsiniz. ve nesiller sonra insan ırkı sadece mavi gözlülerden ibaret olur.

 

Göz rengi yerine, ten rengi, boy uzunluğu gibi değişkenleride koyabilirsiniz.

 

Yani siz doğal seleksiyon için doğanın koyduğu gibi parametreler koyup. Bunları kendi insiyatifinizle uygulamaya kalkabilirsiniz .Yada doğanın koyduğu parametreleri aynen alıp uygulamaya kalkabilirsiniz (hastalık, sakatlık, zayıflık vs)

 

 

Irkçılığın bilimsel olup olmaması dediğim gibi. Bilime nasıl baktığınız ve humanizmi nereye koyduğunuzla ilgilidir. Bunun için bu korkunç doktrin. Dünyanın en ileri bilim ülkesi Almanyada yayılmıştır. Bunun için Bilim adamları arasında kendine fazlaca taraftar toplamıştır.

 

Anahtar humanizmdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet, sonuç olarak geldik bilim ahlak mı doğurur, ahlaksızlık mı…

 

Bu yorumlama biçiminize bağlıdır. Fakat doğru yorum bence bilimden ahlaka bir yol bulacaktır. Neden?

 

Aynı örnekten gidersek: Bilim ırkçılığı değil, hümanizmi sonuç verir. Doğal seleksiyonu yapay seleksiyon biçiminde işletmek ve üstün ırk elde etmek tabii ki birilerince düşünülmüş ve uygulanmak istenmiş. İnsan türü doğruları hata yapa yapa bulan bir türdür. Bu gün bu görüşün doğru olmadığını kesin biliyoruz. Çünkü genler evrim içerisinde faydalı özellikleri kazandıran genlerin baskın, faydalı olmayan özellikleri veren genlerin ise çekinik özellik kazanması biçiminde bir sonuç vermiş.

 

İkinci bir kavram ise gen havuzu kavramı. Yani birbirleriyle ilişki içinde üreyen bir populasyonun sahip olduğu tüm genlerin toplamına gen havuzu deniyor. Bir populasyon ne kadar dar ve birbirine yakın bireylerden oluşursa, gen havuzundaki gen çeşitliliği o kadar az olacaktır. Bir köyde, hepsi birbiriyle akraba ve dışarıyla ilişkisiz bir toplumda genetik aksamaların görülme sıklığı artar. Çünkü bu genleri baskılayacak genlere sahip birey yoktur. Gen havuzunu zenginleştirmenin en iyi yolu, en uzak genetiğe sahip olan, yani farklı ırkların gen havuzuna katılmasıdır. “Melez güzel olur” dendiğini bilirsinizdir. Gerçekten bazı örneğin zenci melezleri mükemmel bir vücut yapısına sahip olabiliyorlar. Zengin gen havuzuna sahip bir populasyonda, baskın genler çekinik genlerin kendilerini ifade etmelerine izin vermezler. Akraba evliliklerinin sakıncası da budur. Ne kadar yakın akraba, o kadar genetik hata olasılığının yükselmesi… Ne kadar uzak bir genetikle evlenirsen o kadar iyi…

 

Bu yüzden bugün biyologlar arasından ırkçı çıkmaz. Bilim verileri olgunlaşmadan her zaman için yanlış yorumlara neden olmuş olabilir…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.