Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İnsan Irkları


Senyour

Önerilen İletiler

İnsanlar farklıdır, fakat insanlık aynıdır.

Irk tabiri daha çok fizikî bir mefhumu ifade edip “fiziki karakterler bakımından ortak ve benzer gruplarını” ihtiva eder. Irklar temsil ettikleri nev’in bütün hususiyetlerini taşımakla beraber, umumiyetle belirli bir çevrede sınırlı bir popülasyon teşkil ederler. Yani fenotipte (x) belirli genlerin nesiller boyunca hakim olması, benzer fenotipte birçok fertten meydana gelen bir topluluğun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Son yıllarda yapılan genetik çalışmalar boya, göz ve deri rengi gibi fiziki karekterlere tesir eden birçok genin olduğunu ortaya koymuştur. Tavşanların kürk rengini belirlemek üzere 12'den fazla gen çifti çeşitli yollardan tesirleşirken, meyve sineklerinde göz rengi ve göz şekli olarak 100'den fazla genin tesirleştiği tesbit edilmiştir. İnsandaki boy uzunluğunun veraseti belki 10 veya daha fazla gen çifti ile alakalıdır. (1) Bunun yanında genotipin fenotipte tezahür etmesi çevre şartlan (beslenme, sıcaklık, nem, iklim vs.) ile de alâkalıdır. Dolayısiyle bir nev içerisinde çok fazla varyasyonlar olabilmektedir.

 

Ekseriyetle cinsiyet hücrelerinin mayoz bölünmesindeki Krosingover (x) ile ortaya çıkan rekombinasyonlar yeni gen kombinasyonlarına sebep olur. Bu şekilde rekombinasyonlardan ortaya çıkan yeni tiplerin değişik yerlerde kapalı topluluklar oluşturması ile aynı nev'in çeşitli popülasyonları meydana gelir. Popülasyondaki her fert kendine has bir genotipe (x) sahiptir. Fakat bir popülasyon içerisinde genlerin dağılımı hemen hemen sabittir. Nesilden nesile gen frekanslarının değişmemesi hadisesine de biyolojide ' 'Hardy-Weinberg'' prensibi denir. Mutasyon veya popülasyonlar arasında karışım olmadıkça bir popülasyonda genlerin dağılımı ve ortaya çıkış nisbeti hemen hemen değişmez. İşte bu sebepledir ki, ırklar bazı karekterlerle tebarüz eder. Ancak insan toplulukları arasında mutlak bir irtibatsızlık olmadığından insan ırklarını kesin kalıplarla birbirinden ayırmak imkânsızdır.

 

Çok eski yıllardan bu yana insan nevi çeşitli ırk gruplarında sınıflanmak istenmiştir. Değişik yazarlara göre değişik ırk sınıflamaları mevcuttur. Meselâ:

 

E. Berner'e göre (1672): Avrupa beyazları, Asya sanları, Afrika siyahlan, Kuzey Laponları.

 

Cari Von Linne'ye göre (1735): Afrika siyahlan, Amerikalı Kızılderililer, Asyalı kahverengiler, Avrupalı beyazlar.

 

Cuvier'e göre (1860): Beyazlar veya Kafkasyalılar, Mongoloidler, Zenciler.

 

Huxley'e göre (1870): Zenciler, Ostraloidler, Mongoloidler, İkzanto Kroidler, Melan Kroidler. (2) .

 

Antropolog Carleton Coon ise insanları, iskeleti esas alarak beş büyük ırk grubuna ayırmıştır: Caucasoid, Mongoloid, Concoid, Capoid, Australoid (3) .

 

1900'lerde Joseph Deniker insanoğlunu 29 ırka ayınrken 1961'de Amerikalı Antropolog S. M. Garn 9 ırkı yeterli görür. Bunlar: Amerikalı Kızılderililer, Melanezyalı - Papüalar (Yeni Gine'den Fiji adalanna kadar), Mikronezyalı (Pasifik adalarının çoğu, Ekvatorun Kuzeyi), Polinezyalı (Yeni Zelanda, geri kalan Pasifik adaları, Paskalya adası), Avustralyalı, Asyalı (Filipinleri, Japonlan, Eskimoları, Tibetlileri ihtiva eder), Hintli, Avrupalı (Ortadoğu ve Kuzey Avrupa'nın Güneyi). Bununla beraber Garn, grupların kesinlik arzetmediğini, bu sayının 35'e kadar çıkabilmesinin mümkün olduğunu belirtir. İmmuno - Kimya profesörü olan V.C. Boyd da kan gruplarını kullanarak 13 ırk sınıflamıştır (4) .

 

İnsan ırklarının ayırd edilmesinde; saç ve gözlerin rengi, saçın yapı ve dalgalılık derecesi, başın şekli ve görünümü, parmak izleri ve vücudun çeşitli kısımlarının birbirine nisbeti esas alınmış tır. Antrologlar başın genişliği ve uzunluğu arasındaki nisbete bilhassa dikkat gösterirler. Herşeye rağmen ırkları birbirinden kesin çizgilerle ayırmanın imkânı yoktur. Ne deri rengi, ne boylan, ne saç yapılan, ne yüz ifadeleri ne de kafatası şekilleri bu iş için yetmemektedir. Afrika pigmeleri cüce ve siyah ırktır. Afrika Watusileri de uzun boylu siyah ırktır. İskandinavyalı beyazlar da uzun boyludur. Siyah derili insanlarda hem kıvırcık, hem düz hem de dalgalı saça rastlanabilir. Geniş burunlu, kalın dudaklı insanlara hem siyah hem de beyazlarda rastlanmaktadır. Irklar, fiziki hususiyetler bakımından o kadar birbirine karışmıştır ki, saf bir ırk bulmaya imkân yoktur. Günümüz biyologları "saf ırk" diye birşeyin olmadığına inanmaktadırlar. Gerçekten bir kişi ayrı bir gruba sokulacak kadar dış görünüşü (fenotip) bakımından ana ve babasına benzemeyebilir. Bundan başka deri rengi gibi herhangi bir hususiyet her ırk içinde olağanüstü değişiklik gösterir. Böylece beyaz ırkın bîr üyesi tipik bir zencininki gibi koyu deri rengine ve bir Çinli, bir Kafkaslı kadar beyaz deriye sahip olabilir (5) .

 

Prof. Montagu, Amerikalı beyazlarla zenciler arasında yaptığı bir mukayesede şunları ortaya koymuştur: "Zekâ bakımından ileri sürülen bütün üstünlük iddialarına rağmen beyazlarla zenciler arasında fark yoktur. Beyinlerinin görüntüsü aynıdır. Bıngıldağın kapanması, kafatası gelişmesinin durması iki ırkta da birbirine benzer. Zencilerin alınları arkaya doğru meyilli değildir. Bu görüntü çıkık çene kemiklerinin neticesi olarak ortaya çıkar. Elleri daha uzun değildir. Yalnız parmaklan daha uzundur. Irkçıların ileri sürdükleri iddiaya rağmen melez çocukların başı ana rahminde uyumsuzluk göstermez. Sonra beyin ağırlığıyla zekâ arasında tam bir ilginin olmadığı bugün bilinen bir gerçektir. Zekâ her zaman verasetten gelen kabiliyetlerle çevre faktörlerinin tesirleşmesinin bir mahsülüdür. Birçok araştırmalar, birçok insan tiplerinden meydana gelmiş değişik toplumlarda hemen hemen aynı zekâ ve mizaç seviyesinin bulunduğunu göstermiştir. Aynı ırktan insanlar arasındaki biyolojik farklar, ırklar arasındaki aynı biyolojik farklar kadar, hatta daha fazla olabilir (6) .

 

Bütün insan ırklarının aynı "ana-baba"dan gelmiş olup dünyanın her tarafına dağılmış ve kendi içlerinde meydana getirdikleri gen havuzlanyla bazı hususiyetler arzetmiş oldukları anlaşıldı. Amerika Kızılderililerinin Bering Boğazı bağlantısı yoluyla 40.000 yıl kadar önce başladığı tahmin edilen göçlerde Amerika'ya gelen Mongoloidlerin torunları olduğu anlaşılmıştır. Bu göçün ne zaman olduğu kesin değildir. Ancak bir buzul devrinde suların büyük bir kısmı buz halinde kutuplara ve karalara yığıldığından deniz su seviyesinin düşmesi (bugünkünden 185 m. kadar düştüğü fosil kalıntılarıyla anlaşılmaktadır) ile Sibirya ve Alaska'nın takımadalarla birbirine bağlanması zamanında olması mümkündür. Çin, Kore ve Japonya'da bulunan tipik Mongoloidler gibi Kızılderililer de yuvarlak, başa, çıkık elmacık kemiklerine, siyah düz ve kalın saça sahip olup, derileri san olmaktan çok kırmızıdır.

 

Irkların bazı hususiyetlerinin, belli bölgelerde kendilerine fayda sağladığı söylenebilir. Meselâ; deri renginin Avrupa'da kuzeyden güneye gidildikçe koyulaştığı görülür. İsveçlilerin beyaz, İspanyolların esmer oluşu gibi. Kuzeyde beyaz deri, kafi miktarda D vitamini meydana getirebilmesinde vücudun güneşten mümkün olduğunca çok kızıl-ötesi ışın massetmesi için gereklidir. Rengin koyuluğu ekvatora dek giderek artar. Ekvatorda daha tesirli olan güneş ışınlan deride melanosit hücrelerini aktive ederek melanin pigmenti yapımını artınr. Böylece yanıklardan ve deri kanserlerinden nisbeten korunmuş olur. Asya'da da kuzeyden güneye, sandan siyaha renk değişir. Eskimolann, Orta Asyalılann gözlerinin nisbeten kısık oluşu da, kardan veya kum yığınlanndan yansıyan güneş ışınlarının insanların kör etmesi tehlikesine karşı koruyucudur.

 

Kimileri ırkları farklı çevre şartlarına adaptasyon olarak ele almış kimileri de üstünlük-aşağılık veya ilerilik-gerilik şeklinde hayallerindeki "evrim basamaklarına" yerleştirmişlerdir. Her iki görüş de bugünkü genetik bilgilerimizle zıdlaşmaktadır. Çevre şartlarının canlıda meydana gelen fizyolojik ve anatomik değişikliklere sebep olduğu, fakat bu durumun canlının genetik kapasitesiyle sınırlı bulunduğu (adaptasyon aralığı) ve meydana gelen değişikliğin (modifikasyon) irsi bir hususiyet kazanmadığı iki mühim genetik prensiptir. Yaratılışın çeşitliliğinin, canlıların kaderi programlarının, genlerinin düzenlenmesinde (rekombinasyon) yattığını biliyoruz. Kabile kabile veya ırk ırk yaratılmanın gerek çevreye uyum yönünden, gerekse psiko-sosyal yönden, bildiğimiz ve bilemediğimiz birçok faydalan vardır. Hiç şüphesiz yaratılış, kâinatta yeri olmayan, ancak insanların zihinlerinde bir mefhum olan tesadüflerle değil, Yaratıcı'nın dilemesiyle gerçekleşmektedir.

 

Çeşitli ırkların veya kabilelerin farklı sosyo-kültürel durumları dikkatlerini çeken bazı araştırmacılar, ırklar arasında üstünlük aşağılık seviye farkının olabileceği fikrine kapılmışlar ve bunlar arasından "ırkçı" zihniyeti taşıyanlar da hemen durumu değerlendirerek ırkların, farklı "evrim aşamasında "(!) bulunduklarını ileri sürmüşlerdir. Buradan çıkarak beyazların üstün ırk, siyahların ise daha geri "evrim aşamasında" (!) bulunan aşağı ırk olduğunu söylemişlerdir. Güya biyolojik temele dayandırılan bu ırkçılık zihniyeti, dünden bugüne hâlâ tesirini devam ettirmekte ve siyahlar çok yerlerde ikinci sınıf insan muamelesi görmektedirler. (Kölelik ve sömürgeler devam etmektedir. Hem de köle olmak ve sömürülmek istemeyen insanlar tarafından.) Bugün ırk ayırımının psiko-sosyal açıdan olduğu gibi, biyolojik açıdan da ilmi bir temelinin olmadığı anlaşılmış durumdadır. Siyahların, basık ve yayvan burunları ve kapkara derileriyle beyazlardan daha geri bir evrim aşamasında bulunduğunu iddia edenlere karşı, İsaac A. Asimov,santimetre kare başına daha fazla kıl taşımasından ve İnce dudaklarıyla atamız olduğu iddia edilen maymuna, kalın dudaklı siyahlardan daha fazla benzemesi dolayısiyle beyaz ırkın da maymuna yakın olma iddiasının ileri sürülebileceğini belirterek şöyle diyor: İnsan nev'inin değişik ırklarını evrim merdivenlerinin farklı basamaklarına oturtmaya kalkışmak kör testereyle "by-pass" ameliyatı yapmaya benzer. Ne yapsanız beceremezsiniz bunu. İnsanlık dediğimiz, bütün deri renkleri ne olursa olsun tek bir nev'iden ibarettir." (7) .

 

Albert Jacquard (Fransa Milli Medografi İncelemeleri Enstitüsü Genetik Bölümü Başkanı) da ırkların herhangi bir biyolojik üstünlük durumunun mevzubahis olmadığını şu sözleriyle ifade eder: "Belli bir gruba bağlı fertlerin veya belli grupların, tabii olarak seçkin keyfiyet taşıdığını biyolojik yönden öne sürmek biyolojinin özünü baştan aşağı yanlış anlamak demektir." (8)

 

 

_____________

 

KAYNAKLAR

1-) Genel Biyoloji, Sh. 637-634, Claude A. Vilîee. MEB.

2-) Bilim ve Teknik, Sayı 173, "Irklar"

3-) Yaşamın Temel Kuralları, Doç. Dr.Ali Demirsoy, 1979, Sh. 427.

4-) İnsan, Yapısı ve Yaşamı, Anthony Smith Sh. 27-28.

5-) Genel Biyoloji Sh. 764.

6-) İnsan. Yapısı ve Yaşamı, Sh. 29-30-34.

7-) Bilim Dergisi,Nisan 1984, "Irk, Ayrısı Gayrisi".

8-) Görüş, Kasım 1983, Sayı 11, Sh.25. "Irkçılık ve Bilim"

 

(x) Fenotip: Bir canlının genlerinde bulunan hayat programının tezahür ettiği dış görünüş.

(x) Genotip: Gen birimlerinin toplamı ve taşıdığı bilgi.

(x) Krosingover: Anne ve babadan gelen homolog(benzer) kromozomları arasında mayoz bölünmenin l.Profoz safhasında karşılıklı parça alışverişi yapma hadisesi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani diyor ki,

İnsanın ırklarının birbirinden üstün ve kesin çizgilerle ayrı olduğu fikrinin bilimsel bir dayanağı yoktur. Yani ırkçılığın bilimsel bir dayanağı yoktur diyor.

 

Gerçekten de inançlı birisi için bütün insanlar Adem ve Havva'dan türediği için kardeştir ve özeünde aynıdır.

 

Bir evrimci olarak ben de diyorum ki insan türü olarak aynı ortak atadan evrildik, kökenimiz aynı. Şempanze ile bile genlerimiz %98,5 aynı. Hal böyle iken ırkçılığın bir anlamı yok.

 

Yani sonuçta her durumda ırkçılık anlamsız birşey.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BİR TEZ: IRKLARIN ZEKASINI, YAŞADIKLARI BÖLGENİN İKLİMSEL VE COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ BELİRLER.....

Bu tezi ortaya adamlar ilk olarak şu ilkel cümleden yola çıktı, "kuzeydekiler güneydekilere göre, dağdakiler ovadakilere göre daha hırslıdır, daha çalışkandır, çünkü; soğuk iklimde yaşamak, yakıt ve sağlam barınak bulmak oldukça zordur. Bu da kuzeyde yaşayan, beyaz ırkı biz akdeniz insanına göre daha çalışkan ve daha zeki yapmıştır." Sonra bu adamlar bu ifadeyi biraz değiştirdiler ve; " insan, daha zorlu şartlar altında, daha yaratıcı olmak zorundadır. ekilebilir toprakların olmaması, aşırı soğuklar, başka popülasyonlardan gelen askeri tehditler, bir toplumun yaratıcı zekasını arttırır" dediler. Gerçekten de, iklimi tarıma, yaşamaya elverişli olan ülkelerdeki insanlar, tarihsel süreçte bilimsel üretimden uzak olagelmiş. En bariz örneği İspanya. Avrupa'nın kalbinde, onlarca sene dünyanın yarısını sömürmüş, sanatçılar, aristokratlar yetiştirmiş ama, ne bir matematikçi ne bir fizikçi... ( Tabi burada çoklu zeka kuramına göre müziksel zeka vb. gibi kavramları ortaya atarsak, sanatçıları da dahi diye nitelemeliyiz oysa ben bundan bahsetmiyorum). Bi İngiliz burjuvasıyla, bi İspanyol burjuvasının ne farkı vardır 16.-17. yy. larda? İkisi de denizci, ikisi de kolonilerden gaspettikleri mallarla zengin! ama demek ki bi fark varmış ki, birisinin içinden canavar gibi teorik bilimciler çıkmış, birisi koyun hesabından ileri gidememiş.

Mesela uzakdoğu... Neden 1. dünya savaşından evvel (uzak doğu'da) sadece japonya sanayileşebildi, teknoloji üretmeye başladı? Hemen güneyindekilerle ne farkı vardı ortalama sıcaklık değerlerinden başka? bu gün haritaya bakarsanız, bilime ve teknolojiye en çok katkıyı yapan toplumların, hep aynı enlemler arasında, bol yağışlı,serin, toprakları tuz-mineral yönünden zayıf bol yıkanmış toprak olan ülkelerde yaşadığını görürüz ( kolonileri saymıyorum).

TABİİ BU SADECE Bİ TEZ, BİR FİKİR

Peki ,Moğolistan, Kırgızistan çok sert kışları olan ve yakıt, barınma vs. ihtiyaçları karşılamanın Avrupa'dan çok daha zor olduğu ülkeler. Ya Sibirya'daki Sabirler (türk kök.). Ya Tatarlar, ya Başkurtlar, ya Eskimolar... ONLAR NEDEN ŞİMDİYE KADAR ADINI ZİKRETTİĞİMİZ Bİ TEORİSYEN, Bİ BİLİMADAMI ÇIKARTAMAMIŞLAR?

TEZİMİZİ YORUMLAMAYA DEVAM EDELİM;

Antik Mısırı, Babil'i atlayalım hadi, direkt Modern Bilimin doğduğu yer olan Antik Yunan Uygarlığı'nı ele alalım. Bi Thales, bi Pitagoras, bi Arkhimedes hiç kar yağmamış bölgelerde doğdular, yaşadılar, öldüler. Buna ne denebilir? Tezi yazanlar hemen diyor ki; Antik Yunan'da ağır kış yoktu ama coğrafi şartların elverişsizliği yüzünden, hiçbir şekİlde halkı besleyecek buğday üretilemedi,çok dağlıktı, arazi yoktu. onların da doğal şartların yarattığı bi sorunları vardı; buğday üretimine elverişli arazi yokluğu. Bu yüzden düşünmeye, düşünmeye ve daha çok düşünmeye başladılar. Koloniciliği, gemi yapımını, yön bulmayı, tüm bunlar için hesap-kitap yapmayı çok ilerlettiler.

YA DOĞU (İSLAM) HALKLARI? İBN SİNA, HAYYAM... DAHA YÜZLERCESİ VE BULUŞLARI?

Tezi öne süre sürenler, kendi içlerinde binbir parçaya bölünüyor bu konuda. Kimisi bu bilimadamlarını sadece Yunan kitaplarını çevirip aynen arapçaya aktaran adamlar olarak görüyor ve buluşlarını da tanımıyor. kimisi "yıllarca kendilerini sömürüp işkence eden roma-batı dünyasına karşı bir hıncın verdiği kısa süreli çalışkanlık" diye ifade ediyor.

SONUÇ OLARAK

Ben de merak ediyorum okuyanlar sonuç olarak ne çıkaracak? ben bi sonuç çıkartamadım. Belki de esmer birisi olarak duygusal yaklaşıyorum. AMA TARIMIN DA ETKİLERİNİ GÖREMEYECEK KADAR KÖR DEĞİLİM. HİÇ BUĞDAY YETİŞMEYEN DOĞU KARADENİZ KIYILARINDAN GÖÇ EDİP TÜM TÜRKİYE'Yİ DOLDURAN BU ADAMLAR NEDEN BU KADAR HIRSLI VE ÇALIŞKAN?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani diyor ki,

İnsanın ırklarının birbirinden üstün ve kesin çizgilerle ayrı olduğu fikrinin bilimsel bir dayanağı yoktur. Yani ırkçılığın bilimsel bir dayanağı yoktur diyor.

 

Gerçekten de inançlı birisi için bütün insanlar Adem ve Havva'dan türediği için kardeştir ve özeünde aynıdır.

 

Bir evrimci olarak ben de diyorum ki insan türü olarak aynı ortak atadan evrildik, kökenimiz aynı. Şempanze ile bile genlerimiz %98,5 aynı. Hal böyle iken ırkçılığın bir anlamı yok.

 

Yani sonuçta her durumda ırkçılık anlamsız birşey.

 

katiliyorum.

 

hepimiz tanrinin yarattigi ve haraketlendirdigi atomcuklardan olusmusuz sonucta. bitkiler de kardeslerimiz daglar da. :)

 

hersey birdir. <Tibet muzigi arkada>

 

;)

 

yari-saka bir yana da, artik Adem ve Havva'nin, yani tum "irklarin", ilk Afrika'dan geldigi artik bilimsel olarak kabul ediliyor:

http://www.arcl.ed.ac.uk/a1/stoppress/stop261.htm

(kusura bakmayin, bu konuda Turkce link bilmiyorum.. bulan olursa sagol..)

 

isin en ironik tarafi da, bu bilimsel gercege ragmen, Afrikalilar kadar baskalarinin irkciligindan aci cekmis insan da yoktur belki yeryuzunde.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hepimiz elbetteki primatlardan, afrikadan doğru evrimleşrik.ARKADAŞLAR HİKAYE OKUMAYALIM. Hepimiz en nihayetinde hümanistiz, insanların eşitliğinden dem vuruyoruz ama gerçekleri istiyorsak duygusallığa yer yok. IRKLARIN BİRBİRİNE ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR. AMA HER IRKIN TİPİK ÖZELLİKLERİ VARDIR. IRK ÖNEMSİZDİR, TOPLUM-BİLİM ÖNEMLİDİR. GERÇEKLERİ BİLMELİYİZ Kİ BİR TAKIM ZAYIF YÖNLERİMİZ VARSA DÜZELTELİM.

MAVAL OKUMAYALIM!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hepimiz elbetteki primatlardan, afrikadan doğru evrimleşrik.ARKADAŞLAR HİKAYE OKUMAYALIM. Hepimiz en nihayetinde hümanistiz, insanların eşitliğinden dem vuruyoruz ama gerçekleri istiyorsak duygusallığa yer yok. IRKLARIN BİRBİRİNE ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR. AMA HER IRKIN TİPİK ÖZELLİKLERİ VARDIR. IRK ÖNEMSİZDİR, TOPLUM-BİLİM ÖNEMLİDİR. GERÇEKLERİ BİLMELİYİZ Kİ BİR TAKIM ZAYIF YÖNLERİMİZ VARSA DÜZELTELİM.

MAVAL OKUMAYALIM!

 

ilginc: ne zaman "Afrika'dan geldik" denince insanlar primatlarin kast edildigini dusunuyor.

ama, bilimsel sonuc demiyor ki maymun halinde ciktik Afrika'dan -- diyor ki *insan* halinde ciktik. ilk bakista ne kadar detay olarak da gorunse bu fark, onun en onemli evrimsel basamak oldugunu hic kimse tartisamaz. ayrica bu basamagin *bir* bolgede olusu, *insanligin* irklardan once oldugunu da ispatliyor. bilmem anlatabildimmi...

 

neyse bunalimli kardes, sana katiliyorum teorik olarak, hani irk hikaye, toplum-bilimi onemli falan diye. ama dunya'da o kadar cok insan var ki hala irkciligi "bilimsel" tezlerle savunmaya calisan, arada da bilimin aslinda tam ters bir tezi savundugunu belirtmek o kadar da luzumsuz olmuyor yani. tabii ki tum "irkcilik yanlis"tir savunuculari da dogru bilim kullanmiyorlar (verdigin ornekler gibi), ama benim gosterdigim makale Science journalinden cikma (orijineli) ve onemli bir bulus. yanlis cikma olasiligi dusuk.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Açık olmak gerekirse. Saf Bilimle, ırkçılık arasında humanizm durmaktadır. Aradan humanizmi çıkarınca bilim kolayca onla uğraşanı ırkçı yapabilir.

 

İnsana hiçbir pozitif ayrımcılık adletmeden (Humanizm) onu sadece doğanın bir parçası olarak aldığında saf bilimsel bakışla. Irkçı öğretiler kafanızı bulandırabilir. Bu yüzden dünyada bilimin öncüsü olan Almanyada Irkçılık bilimadamları arasında kolayca yayılabilmiştir.

 

Doğada her canlı bir içgüdüyle doğar. kendi genlerini gelecek nesile en sağlıklı şekilde aktarmak

 

Henüz bilimin zekaya sahip olmadığını söylediği aslanı düşünelim. İlk izlediğimde hayrete düşmüştüm. Bir erkek aslan, başka bir sürünün erkek aslanını öldürüp o sürüyü ele geçirince. İlk iş olarak sürüdeki bütün yavru aslanları yakalayıp öldürüyordu. Bir önceki alfa erkeğin genlerini sürüden temizlemek ve kendi genlerini sürüye yaymak için.

 

Sürü halinde yaşayan tüm canlılarda. Çiftleşme dönemlerinde erkekler aralarında dövüşmeye başlar, en sağlıklı ve güçlü erkek rakiplerini eleyerek çiftleşmeye hak kazanır. Böylece en sağlıklı erkeğin genleriyle üreyerek dişiler sürünün geleceğini güvence altına alırlar.

 

İnsanlarda genelde "seksi kadın" iri kalçalı ve iri göğüslü kadındır. İri kalçalı ve iri göğüslü kadın, doğurmaya ve bebek bakmaya en elverişli kadın vucududur. Ve "doğurganlığa elverişli" vucut tipinin erkek bilinç altında çiftleşme iç güdüsü yani seks çağrışımları uyandırmasına bağlarlar bu durumu bilim adamları.

 

yırtıcılar bir otçul sürüsüne avlanmak için saldırdığında sağlıklı sürü üyeleri. Hoplayıp zıplamaya başlarlar. Bu hareketleriyle avcılara kendilerinin ne kadar sağlıklı olduğunu gösterip. Hoplayıp zıplayamacak kadar yaşlı ve hasta sürü üyelerini avcılara açık hedef olarak sunarlar.

 

Dediğim gibi "humanizm" dediğimi kavramı bir kenara bıraktığımızda. İnsanoğlu içinde doğanın yasalarını uygulamaya kalkarız.

 

Naziler "sakatları kısırlaştırma" yasasını çıkarırken. Doğada hiçbir sakat hayvanın çiftleşemeyeceğini hiç bir hayvanın sakat bir hayvanla çiftleşmediğini referans almışlardır.

 

Irkçı tezler, insanı tüm humanist değerlerden arındırıp. Doğanın diğer parçalarıyla aynı noktada değerlendirildiğinde bilim tarafından desteklenmiştir Avrupa da. Yani konuyla alakalı bir çok bilimadamı, Almanyada ırkçıların tezlerine bilimde destek bulmuşlar ve ikna olmuşlardır.

 

Konunun hassasiyeti buradadır. Evet tartışmasız doğa güçsüze, hastaya, yaşlıya karşı acımasızdır ve ona hiçbir yaşam şansı tanımaz. Ancak insan doğanın bir parçası olsada onu doğanın diğer tüm elemanlarından ayıran kimi değerleri vardır. Bunları bir kenara bıraktığınızda Irkçı görüşe bilimsel temel bulabilirsiniz.

 

 

Kısaca Irkçılığı sadece bilimle değerlendirirseniz. Evet bilim ırkçı savları destekler.

 

mesela, bilime diğer tüm insani değerleri bir kenara bırakıp. AIDS'le en kolay mücadele yöntemi nedir ? diye bir soru yöneltirseniz.

 

Bilim "bütün aidslileri ve hiv taşıyıcılarını öldürmektir" der.

 

evet bilim haklıdır. Bunu yaparsanız, hastalığın yayılmasını büyük oranda durdurursunuz. Tüm hastaları ve taşıyıcıları tespit ederseniz yok bile edebilirsiniz hastalığı.

 

Ama insani değerler vardır. Hukuk ta vardır, etik te vardır. İnsan sevgiside vardır.

 

İşte Irkçı görüş, bu etkenleri gözardı edip. Olaya sadece bir yanıyla bakarak ve böyle bakılmasını sağlayarak yayılmış ve destek bulmuştur.

 

bu konuda bir anektod.

 

Doktor Mengele, Tıbbın yüz karası olarak adlandırılır. Yahudi esirler üzerinde akla hayale gelmeyecek korkunç deneyler yapmıştır. İnsanın soğuğa ve sıcağa karşı ne kadar dayanacağını bizzat yahudi esirler üzerinde buzun içinde ölene kadar bekletmek, yada korlaşmış kumun içinde kavrulana kadar bekletmek deneyleriyle.

 

İnsana farklı bir kan gurubuna ait kan verildiğinde ne olacağını. Bizzat insan üstünde deneyerek.

 

İnsanın gözbebeğine mürekkep enjekte ederek göz renginin değişip değişmeyeceğini bizzat yine esirlerin göz bebeğine enjekte ederek yapmıştır.

 

Lanetlenmiştir milyarlarca insan , meslektaşı tarafından.

 

Ancak paradoks bu değil. Bu gün hala, Tıp ve Genetik alanında. Bu adamın çalışmaları çok önemli bir kaynaktır. Bu gün yapılan bir çok araştırmada, geliştirilen bir çok projede, bulunan bir çok ilaçta. Doktor Mengele'Nin çalışmalarının büyük katkısı olmuştur

 

bilim, ırkçılık çok kafa karıştıran bir konudur. Ama net olan Humanizmin büyük önemi ve gözardı edilmemesinin elzemliği.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Açık olmak gerekirse. Saf Bilimle, ırkçılık arasında humanizm durmaktadır. Aradan humanizmi çıkarınca bilim kolayca onla uğraşanı ırkçı yapabilir.

 

İnsana hiçbir pozitif ayrımcılık adletmeden (Humanizm) onu sadece doğanın bir parçası olarak aldığında saf bilimsel bakışla. Irkçı öğretiler kafanızı bulandırabilir. Bu yüzden dünyada bilimin öncüsü olan Almanyada Irkçılık bilimadamları arasında kolayca yayılabilmiştir.

 

Doğada her canlı bir içgüdüyle doğar. kendi genlerini gelecek nesile en sağlıklı şekilde aktarmak

 

Henüz bilimin zekaya sahip olmadığını söylediği aslanı düşünelim. İlk izlediğimde hayrete düşmüştüm. Bir erkek aslan, başka bir sürünün erkek aslanını öldürüp o sürüyü ele geçirince. İlk iş olarak sürüdeki bütün yavru aslanları yakalayıp öldürüyordu. Bir önceki alfa erkeğin genlerini sürüden temizlemek ve kendi genlerini sürüye yaymak için.

 

Sürü halinde yaşayan tüm canlılarda. Çiftleşme dönemlerinde erkekler aralarında dövüşmeye başlar, en sağlıklı ve güçlü erkek rakiplerini eleyerek çiftleşmeye hak kazanır. Böylece en sağlıklı erkeğin genleriyle üreyerek dişiler sürünün geleceğini güvence altına alırlar.

 

İnsanlarda genelde "seksi kadın" iri kalçalı ve iri göğüslü kadındır. İri kalçalı ve iri göğüslü kadın, doğurmaya ve bebek bakmaya en elverişli kadın vucududur. Ve "doğurganlığa elverişli" vucut tipinin erkek bilinç altında çiftleşme iç güdüsü yani seks çağrışımları uyandırmasına bağlarlar bu durumu bilim adamları.

 

yırtıcılar bir otçul sürüsüne avlanmak için saldırdığında sağlıklı sürü üyeleri. Hoplayıp zıplamaya başlarlar. Bu hareketleriyle avcılara kendilerinin ne kadar sağlıklı olduğunu gösterip. Hoplayıp zıplayamacak kadar yaşlı ve hasta sürü üyelerini avcılara açık hedef olarak sunarlar.

 

Dediğim gibi "humanizm" dediğimi kavramı bir kenara bıraktığımızda. İnsanoğlu içinde doğanın yasalarını uygulamaya kalkarız.

 

Naziler "sakatları kısırlaştırma" yasasını çıkarırken. Doğada hiçbir sakat hayvanın çiftleşemeyeceğini hiç bir hayvanın sakat bir hayvanla çiftleşmediğini referans almışlardır.

 

Irkçı tezler, insanı tüm humanist değerlerden arındırıp. Doğanın diğer parçalarıyla aynı noktada değerlendirildiğinde bilim tarafından desteklenmiştir Avrupa da. Yani konuyla alakalı bir çok bilimadamı, Almanyada ırkçıların tezlerine bilimde destek bulmuşlar ve ikna olmuşlardır.

 

Konunun hassasiyeti buradadır. Evet tartışmasız doğa güçsüze, hastaya, yaşlıya karşı acımasızdır ve ona hiçbir yaşam şansı tanımaz. Ancak insan doğanın bir parçası olsada onu doğanın diğer tüm elemanlarından ayıran kimi değerleri vardır. Bunları bir kenara bıraktığınızda Irkçı görüşe bilimsel temel bulabilirsiniz.

Kısaca Irkçılığı sadece bilimle değerlendirirseniz. Evet bilim ırkçı savları destekler.

 

mesela, bilime diğer tüm insani değerleri bir kenara bırakıp. AIDS'le en kolay mücadele yöntemi nedir ? diye bir soru yöneltirseniz.

 

Bilim "bütün aidslileri ve hiv taşıyıcılarını öldürmektir" der.

 

evet bilim haklıdır. Bunu yaparsanız, hastalığın yayılmasını büyük oranda durdurursunuz. Tüm hastaları ve taşıyıcıları tespit ederseniz yok bile edebilirsiniz hastalığı.

 

Ama insani değerler vardır. Hukuk ta vardır, etik te vardır. İnsan sevgiside vardır.

 

İşte Irkçı görüş, bu etkenleri gözardı edip. Olaya sadece bir yanıyla bakarak ve böyle bakılmasını sağlayarak yayılmış ve destek bulmuştur.

 

bu konuda bir anektod.

 

Doktor Mengele, Tıbbın yüz karası olarak adlandırılır. Yahudi esirler üzerinde akla hayale gelmeyecek korkunç deneyler yapmıştır. İnsanın soğuğa ve sıcağa karşı ne kadar dayanacağını bizzat yahudi esirler üzerinde buzun içinde ölene kadar bekletmek, yada korlaşmış kumun içinde kavrulana kadar bekletmek deneyleriyle.

 

İnsana farklı bir kan gurubuna ait kan verildiğinde ne olacağını. Bizzat insan üstünde deneyerek.

 

İnsanın gözbebeğine mürekkep enjekte ederek göz renginin değişip değişmeyeceğini bizzat yine esirlerin göz bebeğine enjekte ederek yapmıştır.

 

Lanetlenmiştir milyarlarca insan , meslektaşı tarafından.

 

Ancak paradoks bu değil. Bu gün hala, Tıp ve Genetik alanında. Bu adamın çalışmaları çok önemli bir kaynaktır. Bu gün yapılan bir çok araştırmada, geliştirilen bir çok projede, bulunan bir çok ilaçta. Doktor Mengele'Nin çalışmalarının büyük katkısı olmuştur

 

bilim, ırkçılık çok kafa karıştıran bir konudur. Ama net olan Humanizmin büyük önemi ve gözardı edilmemesinin elzemliği.

 

Cyrano, guzel yaziyorsun, fakat temel birtakim hatalarin var "bilim"e hitabinda. birincisi "bilim" bir birey degil. bilim cok dinamiktir ve biliminsanlarinin hepsi de ayni goruslu degildir. bazen kolaylik olsun diye "bilim boyle der" diyoruz, ama o kadar ileri goturdun ku o kolayligi, "hayir, 'bilim', oyle birsey demiyor!" demek zorunda hissediyorum bir bilim insani olarak.

 

mesela, "bilim" dememistir ki "aslan da zeka yok". zaten "bilim"in "zeka" kavrami sifir-bir olmamistir yillardir. aksine, herkes "hayvanlar ruhsuzdur, aptaldir, insanliktan cok uzak" derken, ilk bilimdi "zeka beyinden gelir, tum beyinli hayvanlarda da farkli derecelerde zeka vardir" turunden tezleri one suran!

 

ikinci hatan: "doga kurallari"na hitabinda. bioloji fizik degildir. ne kadar da cogu adamin iri goguse ve iri kalcaya karsi reaksyon zamanlari az kalsin isik hizi kadar tespit edilebilir bir miktar ise de, tabii ki cinsiyetler arasindaki sevgi ve es secimi cok daha derin, duygusal, ve ozel faktorler de icerliyor. ayrica anliyorsundur ki o cumlemdeki esprimden dolayi, gercekten de biolojiye fizikmis gibi bakmak cok komik ve sacma olur zaten.

 

ucuncu hatan: "bilim" icinde hicbir "boyle yapilmalidir" emri bulunmaz. ozellikle "aidslileri oldurmeli" diye hic bir oneri ileri sunmadi bahsettigimiz "bilim". hic bir zaman "soyle yapmalisin" dememistir ki? yalnizca tabii ki "aids'in durdurulmasinin bir cozumu tum aidslileri oldurmek olabilir" sacma mantigini herhangi bir insan kurabilir. mantigin kendisinde problem yok, ama cozumler arasinda en guzel cozum olmadigina hic kimse karsi cikmaz. buna yanit bende soyle bir analoji kurarim: fakir bir ananin cocugu acikip da yiyecek birsey olmadiginda evlerinde, komsu aile de acliktan olmek uzere oldugu icin baskalari onlara yemek vermek uzereyken, ilk ana komsu aile'ye verilecek olan yemeyi calarsa cocugunun o anki acligini gideren bir cozum olur. ama bu ara oteki aile olur, kendi cocugu da baska bir gun yine ac kalir (cunku olmek uzere olan komsular kalmaz birgun). yani hickimse icin optimal bir cozum degil.

 

dort numara da sudur: "bilim" hic bir zaman "herhangi bir deney yapabilirsiniz birseyi ogrenmek icin!" dememistir! deneyler dogru sekilde nasil yapilabilir buyuk bir tartisma konusudur cogu bilimci icin. ama tabii ki deneyin insancil bir sekilde yapilma tarzi bilimin icinden bilinebilecek birsey degildir. ama bilim de bu konuda mutevazi zaten: emir vermiyor deneyler konusunda.

 

yanlis anlama: sanirim anlasiyoruz "humanizm" de gerekir konusunda. ama belki anlasmadigimiz sey bilimin bu konu uzerine yorum yapip yapmamasi dir. "bilimin mutevaziligi" versus "bilimin kibiri" yani.

 

bunalimli: insan ve insani arasindaki cizgi guzel bir soru aslinda. :) bir fark var ama ne *kadar* kim bilir? kusura bakma ilk cumleni yanlis anladiysam da.

 

simdide bilimsel makalemi yazmaya devam! (bu yuzden uyumuyorummmm!) umarim bilgisayardaki deneylerim humanizme karsi cikmaz. ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano, guzel yaziyorsun, fakat temel birtakim hatalarin var "bilim"e hitabinda. birincisi "bilim" bir birey degil. bilim cok dinamiktir ve biliminsanlarinin hepsi de ayni goruslu degildir. bazen kolaylik olsun diye "bilim boyle der" diyoruz, ama o kadar ileri goturdun ku o kolayligi, "hayir, 'bilim', oyle birsey demiyor!" demek zorunda hissediyorum bir bilim insani olarak.

 

Arkadaşım Bilimden kastım, bütün bilim adamları şöyle söyler değildir. Bilimin kabul ettiği tezler.

 

mesela, "bilim" dememistir ki "aslan da zeka yok". zaten "bilim"in "zeka" kavrami sifir-bir olmamistir yillardir. aksine, herkes "hayvanlar ruhsuzdur, aptaldir, insanliktan cok uzak" derken, ilk bilimdi "zeka beyinden gelir, tum beyinli hayvanlarda da farkli derecelerde zeka vardir" turunden tezleri one suran!

 

 

Hayır arkadaşım bilim şuan hayvanlarda zeka olmadığını zeka denilen şeyin "tepkisel koşullanma" dan ibaret olduğunu söylüyor. Nasıl söylüyor bunu öne süren tezi kabul ediyor. Bu konuda hayvanlarda zeka olduğunu öne süren ve bilim tarafından kabul edilen başka bir tez varsa sende buna dayanarak aksini iddia edebilirsin. Terminoloji hayvanlarda zeka olmadığını, ve tüm davranışlarının altında içgüdülerinin yattığını söyler. Ki benim verdiğim örneklerde bizi ilgilendiren bu kadarıdır. "Hayvanlarda zeka" arayan araştırmalar arasında başarıya ulaşmış veya tezlerini destekleyebilmiş bir bilim adamıda yok bildiğim kadarıyla. Bizim konumuz öne sürülen farklı tezler değildir.

 

Biz kabul edilen tezleri referans alarak örnek veriyoruz. Bunları sorgulamak, itiraz, farklı tezleri göz önüne almak başka bir tartışmanın konusudur.

 

 

 

 

 

ikinci hatan: "doga kurallari"na hitabinda. bioloji fizik degildir. ne kadar da cogu adamin iri goguse ve iri kalcaya karsi reaksyon zamanlari az kalsin isik hizi kadar tespit edilebilir bir miktar ise de, tabii ki cinsiyetler arasindaki sevgi ve es secimi cok daha derin, duygusal, ve ozel faktorler de icerliyor. ayrica anliyorsundur ki o cumlemdeki esprimden dolayi, gercekten de biolojiye fizikmis gibi bakmak cok komik ve sacma olur zaten.!

 

Bu cümlede ne anlatmaya çalıştığını ben anlamadım açıkçası. Ben insanlar iri kalça ve göğüslere bakarak aşık olmalarından veya evlenmelerinden bahsetmiyorum. Anaçlığın erkeklerde yarattığı cinsellik çağrışımına örnek verdim. dediğim gibi, doğurganlık ve anaçlık açısından ideal olan vucut tipi erkeklerde cinsellik çağrışımı yapar. Bunda saçma veya komik bir yan varsa ortaya koyabilirsin. Zira binlerce yıldır seksi kadın imajı ve prototipi iri göğüsler ve iri kalçalardır değilmi.

 

Ayrıca benim verdiğim örnek cinsel çağrışım ve cinsel istek uyandırmayla ilgilidir. Erkeklerde cinsel istek uyanması için duygu ve sevgiye gerek olduğunu falan sanıyorsan sen başka tabi :)

 

ucuncu hatan: "bilim" icinde hicbir "boyle yapilmalidir" emri bulunmaz. ozellikle "aidslileri oldurmeli" diye hic bir oneri ileri sunmadi bahsettigimiz "bilim". hic bir zaman "soyle yapmalisin" dememistir ki? yalnizca tabii ki "aids'in durdurulmasinin bir cozumu tum aidslileri oldurmek olabilir" sacma mantigini herhangi bir insan kurabilir. mantigin kendisinde problem yok, ama cozumler arasinda en guzel cozum olmadigina hic kimse karsi cikmaz. buna yanit bende soyle bir analoji kurarim: fakir bir ananin cocugu acikip da yiyecek birsey olmadiginda evlerinde, komsu aile de acliktan olmek uzere oldugu icin baskalari onlara yemek vermek uzereyken, ilk ana komsu aile'ye verilecek olan yemeyi calarsa cocugunun o anki acligini gideren bir cozum olur. ama bu ara oteki aile olur, kendi cocugu da baska bir gun yine ac kalir (cunku olmek uzere olan komsular kalmaz birgun). yani hickimse icin optimal bir cozum degil.

 

Yine ne anlatmaya çalıştığını anlamadım. yazımda ben "bilime bu soruyu yöneltirseniz" demişim değilmi. Ve tüm insani değerleri bir kenara bırakırsanız anahtarını da koymuşum. Ama sen bilim "aidsliler öldürülmeli demedi" bilim diye cevap vermişsin. Arkadaşım bilim böyle bir şey söyledi diyen yok. Ancak bilimsel bakış birincil olarak budur. Sorunu en çabuk ve en kesin şekilde çözecek yöntem hangisiyse bilim önce bunu ortaya koyar. Sonra bunun uygulanabilirliği tartışılır. "Güzellik" "insanlik" dediğim gibi humanizmin kattığı kavramlardır. Biz bunlar bir kenara bırakılırsa dedik.

 

Ki cüzzamın tedavi edilemediği dönemlerde bilimin cüzzamlılara ne yapılmasını önerdiğinide unutmayalım. Tedavisi olmayan tüm bulaşıcı hastalıklarıda düşünelim. Bunların bugün uygulanmıyor oluşu, bilimin bakış açısının değiştiğinimi yoksa, Humanist değerlerin yaygınlaşmasınımı gösterir.

 

Afaki örnekle uğraşmışsın güncel örnekler vereyim.

 

Ötenaziye bilim adamları nasıl yaklaşır ? Siyasiler ve sivil toplum örgütleri nasıl yaklaşır.

 

İnsanların klonlanmasına bilim adamları nasıl yaklaşır, siyasiler ve sivil toplum örgütleri nasıl yaklaşır.

 

Pedofililerin kısırlaştırılmasına bilim adamları nasıl yaklaşır, siyasiler ve sivil toplum örgütleri nasıl yaklaşır.

 

İkisinin bakışı aynımdır. İkisi bu konularla ilgili humanist değerleri aynı derecedemi göz önünde bulundurur.

 

 

dort numara da sudur: "bilim" hic bir zaman "herhangi bir deney yapabilirsiniz birseyi ogrenmek icin!" dememistir! deneyler dogru sekilde nasil yapilabilir buyuk bir tartisma konusudur cogu bilimci icin. ama tabii ki deneyin insancil bir sekilde yapilma tarzi bilimin icinden bilinebilecek birsey degildir. ama bilim de bu konuda mutevazi zaten: emir vermiyor deneyler konusunda.

 

Mengele örneğinde bilimle şöyle emir vermiştir vermemiştirde dememişim değilmi. Bir paradoksu ortaya koymuşum.

 

Doktor Mengele milyarlarca insan için "insanlığın yüzkarası" aynı zamanda binlerce genetikçi bilim adamı içinde "eşsiz bir kaynak" tır.

 

yanlis anlama: sanirim anlasiyoruz "humanizm" de gerekir konusunda. ama belki anlasmadigimiz sey bilimin bu konu uzerine yorum yapip yapmamasi dir. "bilimin mutevaziligi" versus "bilimin kibiri" yani.

 

Bilim bu konu üzerinde yorum yapmıştır. Yapmaktadırda. Bilimin yorum yapması basın toplantısı düzenleyip demeç vermesi değildir.

 

Konu bilim ve ırkçı tezlerdir. Irkçı tezlerin humanizm bir kenara bırakıldığında bilim tarafından desteklenip desteklenmediğidir. Oysa sende yorumlarınca humanizmi işin içine şiddetle katarak cevaplar vermişsin. Bundanda yazılan yazıyı anlıyamadığın sonucu çıkar.

 

Blim yorum yapmazmı yapar. Naziler tüm almanyada sakatları kısırlaştırırken. ABD Virginia eyaletinde akıl hastalarını kısırlaştırırken nasıl devletin ve eyaletlerinin en saygın bilim kuruluşlarından bu uygulamaya vize aldılar. İstendiğinde tabiki bir yorum yapar bilim.

 

Şöyleki,

 

Hiv Pozitif bir kadının çocuk sahibi olup olmamasını bilime sorarsan kesinlike olmamalıdır der. Bilimsel bakışa göre doğacak çocuğun da hiv virüsünü taşıyacağı kesin gibi ise, elbette bilim hayır der. Ama siyasi erk kalkıp o kadına yasak koyamaz. Çünkü humanist değerlere bağlı olan erk bilimle farklı bir noktadan bakar olaya.

 

Irsi ve genetik sebeplerle doğuştan kör olan bir çiftin çocuk sahibi olmasına bilimsel bakışla mutlaka karşı çıkılır. Ancak erk o çifte böyle bir yasak koyamaz.

 

Ama siyasi erk, örnek verdiğim ülkelerde olduğu gibi. Referans alacağını ve bilimin vereceği referans dışında hiçbir değeri gözetmeden yasağı koyup koymacak ise. O zaman bu yasaklanır. Böylede olmuştur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın bunalımlı, bunalımdan çıkabilirsiniz, çünkü tezleriniz doğru. İnsan ırklarının ayrımı bilimde hassas bir konudur ve sanıyorum biraz çekinceli de. Afrika'dan yayılan insanlar sanıyorum siyah derili olmalıydılar. Çünkü ortak atadan evrilen diğer primatlar da siyah derililer ve Afrika şartlarında hepsinin siyah derili olduğu anlamı çıkıyor. Bu öncül insanlardan Avustralya'ya ulaşan insanlar siyah derili kalmaya devam ederken kuzeye gidenler zamanla renk pigmentlerini kaybetmiş olmalı.

 

Ancak bu görüş, zenci ırkı ilkel ata ırk olarak kabul etme gibi bir yargı oluşturacağı için dile getirilmekten çekiniliyor. Benim kişisel fikrimce renk pigmentlerinin kaybı ile daha üstün ırk olunmaz. Ancak sizin de bahsettiğiniz coğrafik şartlar ırkları farklılaştırır ama bunun ne bakımdan üstünlük yönünde bir gelişme olduğu tartışmaya açıktır.

 

Asıl olan o ki, genetik özelliklerin yeniden harmanlanması daha iyi özellikler ortaya çıkarır. Çünkü genetikte baskın genlerin canlıya daha iyi rekabet etmesini sağlayacak özellikleri veren genler olması şeklinde bir mekanizma oluşmuş. Bu yüzden ne kadar yakın akraba ile evlenilirse o kadar dar bir genetik havuzu ve tekrarlanma sıklığı o kadar artabilecek genetik kusur sözkonusuyken, ne kadar uzak akrabayla evlenilirse o kadar genişleyen gen havuzu ve baskın genlerce baskılanacak seyrek gen hataları ortaya çıkar. Bu yüzden ayrılan ırkların birbirini hor görmeden tekrar karışması bilimsel açıdan da olumlu bir olaydır.

 

Bu arada, bir not: Tüm insanların akraba olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bunun Adem Havva ile ilgisi yok. Afrika'dan çıkan tek bir tür bütün dünyaya yayılmıştır. Başka insan türlerinin var olduğu ama baskın olan türümüz tarafından yok edildikleri varsayılıyor. Örneğin bir orangutan ile bir şempanzenin farklılığından daha fazla bizden farklı olan Neandarthallerin soyu tükenmiştir. Bunun muhtemel nedenleri arasında, bu türün kış uykusuna yattığı ve atalarımızca uykularında öldürüldükleri şeklinde bir varsayım da var. Tek nedenin bu olabilmesi bence mümkün değil ama, etken olmuş olabilir.

 

Cyrano, "hayvanlarda zeka olduğunu öne süren ve bilim tarafından kabul edilen başka bir tez varsa" demişsiniz, var tabii, çok. Marian Stamp Dawkins (Richard Dawkins'in eşidir) "Hayvanların sessiz Dünyası" adlı Tübitak tarafından yayınlanan kitapta bu kuramlardan bahsediyor. Bir de "Hayvan Bilinci" var, yazarını şu an hatırlayamadım.

 

Bilim her ne kadar etik'e kaynaklık etmezse de, bilimden etiğe bir yol daima bulunabilir. Doğru olan yadsınamaz biçimde tektir ve yanlışların arasından bir şekilde sıyrılıp kendini açık eder...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanlarda genelde "seksi kadın" iri kalçalı ve iri göğüslü kadındır. İri kalçalı ve iri göğüslü kadın, doğurmaya ve bebek bakmaya en elverişli kadın vucududur. Ve "doğurganlığa elverişli" vucut tipinin erkek bilinç altında çiftleşme iç güdüsü yani seks çağrışımları uyandırmasına bağlarlar bu durumu bilim adamları.

 

ikinci hatan: "doga kurallari"na hitabinda. bioloji fizik degildir. ne kadar da cogu adamin iri goguse ve iri kalcaya karsi reaksyon zamanlari az kalsin isik hizi kadar tespit edilebilir bir miktar ise de, tabii ki cinsiyetler arasindaki sevgi ve es secimi cok daha derin, duygusal, ve ozel faktorler de icerliyor. ayrica anliyorsundur ki o cumlemdeki esprimden dolayi, gercekten de biolojiye fizikmis gibi bakmak cok komik ve sacma olur zaten.

Bakın bu noktada psikoloji bilimi etkendir aslında...

 

Şöyle ki;

 

İçgüdüsel olarak her birey kendisini eksik hissettiği ve bu eksikliği tamamladığını düşündüğü,

Yani açlığını tatmin edebileceğini düşündüğü bireylere Sevgi ve Aşk beslerler.

 

Şöyle ki,

Her birey Sayın Cyrano'nun belirttiği gibi "Sağlık Birey" dünyaya getirme

Ve kendi genlerini yaşatma içgüdüsündedir.

 

İnsanlarda bu içgüdüsel yaşam enerjisine sahiptir.

Ki Freud bu yaşam enerjisine "Libido" yani "Cinsellik, Arzu, Şehvet" der...

Bu duygulanmayı da "Aşk" ile bir tutar.

 

Kısaca şöyle özetleyebilirim ki;

Siz bir birey olarak genlerinizi aktarma içgüdüsel yaşam enerjisine sahipsiniz.

Ve eşinizi de, sağlıklı bir birey meydana getirebileceğinizi hissettiğiniz kişiler arasından seçersiniz.

Bu seçiminizde ortaya çıkan duygulanma da "Aşk-Sevgi"dir...

 

Burada "Sakat bir insana nasıl aşık olunabiliyor peki?" denilebilir...

Burada da "Sakat Olmayan" birey, kendisini fazlasıyla yeterli ve yetkin hissetmektedir içgüdüsel olarak.

Yani duygulanmasındaki ya da eş seçimindeki arayışı, daha doğrusu açlığı farklı bir yöndedir.

Çünkü kendisi yeterlidir...

Bu yüzden sakat bir insanı sevebilir ve evlilik bağı kurabilir.

Çünkü açlığının kaynağı farklıdır.

 

Bunu şu şekilde anlarız en basitinden;

Sakat birisiyle evlenmiş birisine sorarsınız:

"Çocuğunuzun, eşinizin sahip olduğu hangi özelliğe sahip olmasını istersiniz?"

 

Direkt olarak bu soruyu sormadan çeşitli yöntemlerle de o kimsenin yaptığı tercihin nedeni aydınlatılabilir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kökten, genel hatlara kabaca bakış ile ayrıntılı bakışı her zaman ayırd etmek zorundayız. Bu açıdan cyrano'nun da zaia'nın da tezleri doğru. Dolayısıyla boşig'in tezi de doğru. Bu Nasreddin Hoca fıkrası gibi oldu ama, hani Hoca kadı olup hem davacıyı, hem davalıyı dinleyip ikisine de "haklısın" deyince, tesadüfen uğrayan karısı ikisinin birden haklı olamayacağını söyleyip itiraz etmiş, Hoca da:

"Valla hanım, sen de haklısın" demiş ya...

 

Bir kurama göre de postumuzu kaybetmemizin nedeni, hem erkeklerin az kıllı kadınları tercih etmesinden, çünkü bu durumda eşin dış parazitli olma riski azalıyor, hem de büyükannelerimizin postlu hayvani görünümlü erkeklerden kaçmalarına bağlanıyor. Halen kadınlar bebek yüzlü erkeklere aşık olurlar. Fakat halen erkeklerin daha az kıllı kadın tercihi, kadınların daha az kıllı erkek tercihinden daha güçlüdür. Bu yüzden halen erkekler kadınlardan daha kıllıdır. Kadınların eş seçim kriterleri erkeklerden çok daha karmaşık ve gelişkindir. Erkekler halen bu karmaşayı çözebilmiş değillerdir. Bu yüzden aşk acısını daha çok çeken, sanıldığının aksine kadınlar değil, erkeklerdir. (Tarafsız ve bilimsel cümleler kurmaya çalıştım.)

 

Yüzdeki kıllar ise düşmanı korkutmakta yarar sağladığı için elimine olup kaybolmamıştır. Umarım kimse traş olup ve epilasyon yapıp durduğumuz halde niye sakalımızın ve diğer kıllarımızın yok olmadığını sormaz, evrim derken en az bir milyon yıllık insan geçmişinden söz ediyoruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(Tarafsız ve bilimsel cümleler kurmaya çalıştım.)

Yooo...

Gerçekten Bilimsel Cümleler olmuş aslında...

 

Her zaman söylerim;

Doğada bir denge vardır ve bu dengeyi bozan şey insan zihnidir.

İnsan zekası doğanın süregelen dengesini bozmaktadır.

 

Doğa'da tesadüfler yoktur ve herşey doğanın kanunları çerçevesinde olmaktadır.

Ancak insanlar var olduğundan beri tesadüfleri ortaya çıkaran,

Doğa'nın en büyük armağanı olan "Zeka"nın kendisidir...

 

Her canlı kendi neslini sürdürebilmek için "Sağlıklı Bireyler" meydana getirme gibi bir içgüdüye sahiptir.

Bu doğal olarak insanlarda da vardır.

Ancak işte bazen bilinç istisnalara neden oluyor.

 

Eş seçiminde de bu içgüdüler devrededir.

 

Dediğiniz tespitler doğru olabilir.

Çünkü şu var ki ilk medeniyetlerden beridir

İnsanlar alet yapmaya başlamakla birlikte süs eşyaları yapmaya da başlamışlardır.

Resim ve Güzellik anlayışı o dönemlerden beridir vardır yani...

Bu da demek oluyor ki insanlar eş seçimini bu yaşantılara ve tercihlere göre yapıyorlar.

Dolayısıyla "Kılsız Kadın Tercihi" ve sonuncunda "Kadınların Erkeklerden Daha Kılsız Olmaları" tespitinin doğru olma ihtimalı vardır.

Belki de gerçekten doğrudur, bilemiyorum...

 

Ama mesela Eski Türklerde de "Erkekler" kösedirler.

Hem de sadece sakal olarak değil, vücutlarında büyük oranda kıl çıkmaz.

 

Neyse,

Araştırmaya değer çok konu var aslında...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar, insanın genetik yapısına bakılarak hangi ırktan- daha doğrusu hangi ırkların karışımından- olduğunun saptanabildiğini biliyorum ama; bu tip bi imkana nasıl ulaşabileceğimi bilmiyorum. Bilen ve ayrıca ücreti hakkında bi bilgisi olan arkadaşlar paylaşırsa sevinirim. çok saçma bişey, aslında... ırkın ne önemi var ki... diyorum ama merakımdan kıvranıyorum. bazen insanın mantığı başka duyguları başka konuşuyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano, "hayvanlarda zeka olduğunu öne süren ve bilim tarafından kabul edilen başka bir tez varsa" demişsiniz, var tabii, çok. Marian Stamp Dawkins (Richard Dawkins'in eşidir) "Hayvanların sessiz Dünyası" adlı Tübitak tarafından yayınlanan kitapta bu kuramlardan bahsediyor. Bir de "Hayvan Bilinci" var, yazarını şu an hatırlayamadım.

 

Arkadaşım daha önce söyledim. Farklı kuramların varlığı değil konumuz. Bilimin kabul ettikleri. Tubitak farklı kuramlar olduğunu söyler. Ancak bunları kabul ettiğini söylemez.

 

Sanırım sen kabul edilen teoriyle, kitaplarda yer verilen teorilerin farkını bilmiyorsun.

 

Bilim hayvanlarda zeka denilen şeyin tepkisel koşullanma ve içgüdülerden ibaret olduğunu söyler. Nasıl söyler kabul ettiği tezler ve teoriler bunlardır.

 

Bunların "hayvanlarda zeka vardır" şeklinde veyahutta tepkisel koşullanmayla ve içgüdüyle açıklayan teoriler ve tezler haricinde kabul ettiği herhangi bir teori veya tez yoktur.

 

Bizi ilgilendiren bu kısmıdır. Ha yok hayvanlarda zeka vardır gibi bir teori kabul edilirse o zaman vardır deriz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano, Zekanın ne olduğunun tanımı kesin biçimde yapılamamıştır ki hayvanlarda zeka olduğu ya da olmadığı kanıtlansın. Dolayısıyla bilim sizin dediğiniz gibi bir kısıtlama yapmaz, yapamaz. Hayvanlarda bir tür bilinç vardır, bunun bizimkinden ne ölçüde farklı veya ne ölçüde benzer olduğunu tam olarak anlamamız mümkün değildir.

 

Bu konu tartışmalıdır, bazı bilimciler zeka belirtisi gösteren hayvanların önceden koşullandırıldıklarını iddia etmekteler, berikiler ön şartlanmasız deneyler göstermeye çalışmaktalar, tartışmalar sürüyor. Bu konuda bizi en çok zorlayan, hayvanların beyinlerinin evrim sürecinde belli tür problem çözecek zeka tipine koşullanmış olabilecekleri. İnsanlar bile yüzbinlerce yıl boyunca avuçiçi taş balta kullandılar ve bunlara ağaçtan bir sap takmayı bu sürenin sonunda akıl edebildiler. Şempanzelerin de insan kadar ucunu sivriltemeseler de bir taşı sahiplenip taşıdıklarının görüldüğü rapor edilmiş. Zeka koşullanması insanlarda da vardır. Benim kişisel fikrim hayvanlarda zekanın olduğu yönünde. Ne yazık ki hayvanları doğal ortamlarında gözleme ve deney yapma şansımız giderek yok oluyor, belki de gerçeği hiç öğrenemeyeceğiz. Laboratuar ortamı koşullanmanın tam ortadan kalkmadığı bir ortam olarak kabul edilip itiraz ordan geliyor. İnsanlarla içiçe yaşayan hayvanların koşullandıkları öne sürülüyor.

 

Bence bu konuda yapılmış en güçlü deney şu: Beş ayrı orangutanın kafeslerine yerinden kıpırdatılamayan birer cam deney tüpü konmuş. İçine yarıya kadar su doldurulup bir fıstık bırakılmış. Tüp orangutanın parmağını sokup fıstığı alamayacağı büyüklükteymiş. Kısa süren bir düşünmeden sonra orangutanlar su içtikleri musluğa gidip ağızlarına su doldurmuşlar ve getirip tüpe boşaltmışlar. Su yükselince fıstığı almışlar. Problemi çözemeyen orangutan olmamış.

 

Bu tür deneyler sürüyor, bilim hiç bir şeyi "bu böyledir" diye kestirip atmadığı gibi bu konunun da peşini sonuna kadar bırakmayacaktır.

 

Bu arada söylemek zorundayım ki benim neyi bilip neyi bilmediğim ortada, siz de kendi bilip bilmediklerinizi değerlendirirseniz iyi olur.

 

bunalımlı, bence genetiğinizi araştırtmayı düşünmeseniz daha iyi. İnternette var bu tür hizmetler ama, istediğiniz kapsamda bilgi için emin olup paranızın karşılığını alabileceğinizi sanmıyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hahaha

 

evli bir bayan olarak, su gogus kalca meselelerine fazla derinden girmesem olur mu? siz erkekler bu konulari ve tangentlerini nasil bir hararetle "Bilim > Insan Irklari" altinda acip da konusabiliyorsunuz sasiyorum, ve komigime gidiyor...

 

herneyse, temel konuya gelince, o kadar cok kelimeler doldu ki, tum detaylari okuyamiyacagim, kusura bakmayin. sadece sunu onemli buluyorum: kimileri bilim "soyle soyle emrediyor" derken, ben hala bir bilim-insani olarak "hayir, oyle demiyor," diyorum. demirefe'de bazi konularda (e.g. bilimin hayvan zekasi uzerine "soyleyisleri") benim belirtmek istediklerimi benim soyleyebilecegimden daha guzel bir sekilde ifade etti, sagolsun.

 

benimde Cyrano ile "yok sen anlamadin benim soyledigimi" diye sonsuz daireler cizmeye zamanim yok, olsa da tum zamanimi oyle luzumsuz harcamak gunah olur zaten. zaten sagolsun, benim de insancil oldugumu anladi. tek mantik sorunu: bu insancilligim bilimselligimle celiskili mi celiskisiz mi; veya, tamamiyle orthogonal (bagimsiz) mi, yoksa birbirlerini tamamlayan bicimden mi bu iki ozellik? ben kendi icimde bilimsellik ve insancilligi birbirine uyusan iki ozellik olarak goruyorum, ama baskalari bunlari celiskili goruyorlar ise o da onlarin hakki. saygili bir sekilde, bu konuda anlasmamak uzerine anlasmak da bana uygun gelir.

 

selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaia sana tartışmalara katılmak veya tartışmak zorunda olmadığınıda hatırlatabiliriz.

 

zira birazcık zorla bu tartışmaya katılman için getirilmiş ve ısrar edilmiş intibası uyandırıyorsunda.

 

Biz konuyla alakalı ve bilimsel tartışma konularını kullanıyoruz. Bunu yaparkende senin "evli bir bayan" olup olmadığını kriter almadığımız gibi. Erotik bir tartışmada yapmıyoruz. Nasıl tartıştığımız komiğine gitmişde. Benim açıkçası bu yaklaşımınla ardından ikide bir yaptığın "ben bilim insanıyım" vurgusu komiğime gidiyor.

 

Ben "bilim emrediyor" gibi bir ifadede kullanmamışım dimi. Benim örneklerimle anlattığım "bilim böyle söylüyor" iddiama karşılık. "Hayır öyle söylemiyor çünkü ben bilim insanıyım" argümanı havada kalır.

 

neyse konuya dönersek.

 

Demirefe. Şu anda bilim o anlattığın hayvanlardaki tüm öğrenme biçimleri tepkisel koşullanma ve içgüdüler ile açıklıyor. Zeka ile değil. "Bilim bunu söylüyor" kavramından kastettiğimide daha önce belirtmiştim. Yani bunu iddia eden teorileri ve tezleri kabul ediyor.

 

Benim verdiğim örnek üzerinden gidersek. Erkek aslanın, bir aslan sürüsünün alfa erkeğini öldürüp sürünün lideri olduktan sonra. İlk iş olarak tüm yavru aslanları öldürmesini düşünelim.

 

Erkek aslan bunu zeka ilemi yapıyor ? Yani erkek aslan, "ben şimdi eski alfa erkeği öldürdüm. Ama onun genleri hala sürüde var. Şimdi yavrularıda öldürürsem onun genleri sürüden silinecek ve ben çiftleştikten sonra benim genlerim ve soyum devam edecek" diye düşünyür ve zeka yürütüyor? Mümkünmü bu ?

 

Yada karınca kolonileri, başka bir koloninin yuvasını basıyor, askerleri ve kraliçeyi öldürüyor. İşçi karıncaları köle olarak esir alıp kendi kolonilerine götürüyor. Larvaları ise yuvalarına taşıyıp kendi larvalarıyla beraber besliyor ve koloninin bir parçası haline getiriyor. Karınca bu işi zekası ilemi yapıyor. Açıkçası ilk insanların bu kadar zekası yoktu. Kaldıki mikron ölçüsünde beyni olan karınca.

 

Palyaço balığı kolonisinde, dişi balık ölünce yada avlanınca. Erkeklerden birisi yarım saatte büyüklüğünün iki misli büyüyor ve cinsiyet değiştirip dişi oluyor. Sürüye liderlik etmeye başlıyor çiftleşiyor ürüyor. Palyaço balığı bunu zekası ilemi yapıyor?

 

Karetta Karetta. Yumrutadan çıktıkları kumsala 50 yıl sonra yumurtlamak için okyanustan geri dönüyor. Karetta Karetta bunu zekası ilemi yapıyor ?

 

O halde bu bizi şuna ulaştırırki. İnsanlar gerizekalı hayvanlara oranla :)

 

Hayır hayvanlar içgüdüleri ve tepkisel koşullanma ile gerçekleştiriyor tüm bunları. İnsanlar ise zekaları geliştikçe içgüdülerini ve tepkisel koşullanmayı bastırdılar. Zeka insanoğlunda içgüdülerin ve şartlı, tepkisel koşullanmanın yerini aldı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaia sana tartışmalara katılmak veya tartışmak zorunda olmadığınıda hatırlatabiliriz.

 

zira birazcık zorla bu tartışmaya katılman için getirilmiş ve ısrar edilmiş intibası uyandırıyorsunda.

 

Biz konuyla alakalı ve bilimsel tartışma konularını kullanıyoruz. Bunu yaparkende senin "evli bir bayan" olup olmadığını kriter almadığımız gibi. Erotik bir tartışmada yapmıyoruz. Nasıl tartıştığımız komiğine gitmişde. Benim açıkçası bu yaklaşımınla ardından ikide bir yaptığın "ben bilim insanıyım" vurgusu komiğime gidiyor.

 

Ben "bilim emrediyor" gibi bir ifadede kullanmamışım dimi. Benim örneklerimle anlattığım "bilim böyle söylüyor" iddiama karşılık. "Hayır öyle söylemiyor çünkü ben bilim insanıyım" argümanı havada kalır.

 

neyse konuya dönersek.

 

Demirefe. Şu anda bilim o anlattığın hayvanlardaki tüm öğrenme biçimleri tepkisel koşullanma ve içgüdüler ile açıklıyor. Zeka ile değil. "Bilim bunu söylüyor" kavramından kastettiğimide daha önce belirtmiştim. Yani bunu iddia eden teorileri ve tezleri kabul ediyor.

 

Benim verdiğim örnek üzerinden gidersek. Erkek aslanın, bir aslan sürüsünün alfa erkeğini öldürüp sürünün lideri olduktan sonra. İlk iş olarak tüm yavru aslanları öldürmesini düşünelim.

 

Erkek aslan bunu zeka ilemi yapıyor ? Yani erkek aslan, "ben şimdi eski alfa erkeği öldürdüm. Ama onun genleri hala sürüde var. Şimdi yavrularıda öldürürsem onun genleri sürüden silinecek ve ben çiftleştikten sonra benim genlerim ve soyum devam edecek" diye düşünyür ve zeka yürütüyor? Mümkünmü bu ?

 

Yada karınca kolonileri, başka bir koloninin yuvasını basıyor, askerleri ve kraliçeyi öldürüyor. İşçi karıncaları köle olarak esir alıp kendi kolonilerine götürüyor. Larvaları ise yuvalarına taşıyıp kendi larvalarıyla beraber besliyor ve koloninin bir parçası haline getiriyor. Karınca bu işi zekası ilemi yapıyor. Açıkçası ilk insanların bu kadar zekası yoktu. Kaldıki mikron ölçüsünde beyni olan karınca.

 

Palyaço balığı kolonisinde, dişi balık ölünce yada avlanınca. Erkeklerden birisi yarım saatte büyüklüğünün iki misli büyüyor ve cinsiyet değiştirip dişi oluyor. Sürüye liderlik etmeye başlıyor çiftleşiyor ürüyor. Palyaço balığı bunu zekası ilemi yapıyor?

 

Karetta Karetta. Yumrutadan çıktıkları kumsala 50 yıl sonra yumurtlamak için okyanustan geri dönüyor. Karetta Karetta bunu zekası ilemi yapıyor ?

 

O halde bu bizi şuna ulaştırırki. İnsanlar gerizekalı hayvanlara oranla :)

 

Hayır hayvanlar içgüdüleri ve tepkisel koşullanma ile gerçekleştiriyor tüm bunları. İnsanlar ise zekaları geliştikçe içgüdülerini ve tepkisel koşullanmayı bastırdılar. Zeka insanoğlunda içgüdülerin ve şartlı, tepkisel koşullanmanın yerini aldı.

 

aslinda bu kadar genel bir konuya ozellikle cinsel ornekler ve *ozellikle* erkeklerin kadin vucuduna "dogal bakisiyla" ilgili ornekler katman tuhaf bence, ve de bayanlari da tartismadan otomatik olarak disliyor. ben herhangi bir sekilde, herhangi bir yandan o konunun detaylarina veya temeline girsem garip karsilanir. "evet erkekler dogal olarak oyledirler" desem de, "yok soyledir" desem de, "aslinda kadinlarin da cinsel tercihleri boyledir su nedenlerden..." desem bile, bunlarin garip karsilanmiyacagi bir durum yoktur toplumumuzda. binlerce ornek verebilirken de boyle ornek vermen gercekten ilginc. umarim bayanlari konudan dislamak degildi amacin, Cyrano...

 

benim "bilim insani olarak" diye cumlelere baslamam ise cok kolayca aciklanilir: bilim bilim insanlarindan ibarettir. bu kadar basit. bilime disardan konusanlar ve icerden konusanlar arasinda da fark var, kredibilite sorunu da var. nasil Hiristiyanlar Muslumanlik hakkinda, "Islam soyle diyor" dediklerinde Kuran'in icindeki cok-cesitligi gormek te zorlanirlarsa, bazen de bilime disardan bakan insanlar bilimin icindeki cok cesitligi gormekte zorlaniyorlar. veee, "Muslumanlik" nasil Muslumanlardan ibaretse, "Muslumanlik" hakkinda her soylenen de "Muslumanlara" direk hitab ediyor. yani, sen ne zaman, "bilim soyle diyor" dersen, benim de isime ve kafa yapima direk hitab etmis oluyorsun, tum bilim insanlarina hitab etmis oluyorsun. ve eger diyorsan, "insancillik bilimin disinda, hatta da bazen bilim ile celiskili", o zaman da ozellikle insancil olan bilim insanlarina celiskili diyorsun.

 

neyse, tamam bir daha "bilim insani olarak" diye baslamam cumleye deee, sen de madem gercekten "bilimsel" tartisma yapiyorsun, nicin hic bir makale sunmuyorsun (e.g. demirefe'nin yaptigi gibi, benim onceden yaptigim gibi) soylediklerini yazan? mesela, sunu soyleyen bir makale sunarmisin da bende ogreneyim senin soyledigin "bilimi": "hayvanlarin beyni olmasina ragmen hayvanlarda 'zeka' dedigimiz olay sadece icgudulerden ibarettir. ve 'zeka' dedigimiz olay insanlar da vardir, ki insanlarin zekalari sadece 'icgudulerinden' ibaret degildir."? yani, bilim "zeka" denen seyi hitab ediyor diyorsan, herhalde insanlarda olan birseydir bu en azindan, degil mi? ve madem senin "bilimsel tez" dedigin seye gore hayvanlardaki beyin sadece icguduleri kapsiyorsa, insanlarinki bir sekilde farkli, daha genel olmali, mantiken...

 

tabiii... zannetmiyorum ki oyle bir tezi savunan bir makale son 70 yil icinde iyi bir jornalde yayinlanmis olsun.. zannedersem tum bulabilecegin modern bilimsel makaleler ya (1) hayvanlarin da, insanlarin da, icgudulerden daha genel bir "zekalari" var, cok farkli miktarlarda ve boyutlarda, ya da (2) hayvanlarin da, insanlarin da, zekalari icgudulerden dogmadir, tezlerini savunur, ozellikle ve cogunlukla (1)'i... ama eger sen daha yeni tezler biliyorsan, ogrenmeye hazirim... yalnizca lutfen en azindan tek bir makale ornegini ver. tesekkurler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aslinda bu kadar genel bir konuya ozellikle cinsel ornekler ve *ozellikle* erkeklerin kadin vucuduna "dogal bakisiyla" ilgili ornekler katman tuhaf bence, ve de bayanlari da tartismadan otomatik olarak disliyor. ben herhangi bir sekilde, herhangi bir yandan o konunun detaylarina veya temeline girsem garip karsilanir. "evet erkekler dogal olarak oyledirler" desem de, "yok soyledir" desem de, "aslinda kadinlarin da cinsel tercihleri boyledir su nedenlerden..." desem bile, bunlarin garip karsilanmiyacagi bir durum yoktur toplumumuzda. binlerce ornek verebilirken de boyle ornek vermen gercekten ilginc. umarim bayanlari konudan dislamak degildi amacin, Cyrano...

 

Tuhaf olan ne biliyormusun ? Hem ikide bir "ben bilim insanıyım" deyip hemde konuya böyle yaklaşmak.

 

Ben doğadaki tüm canlıların genlerini en sağlıklı şekilde gelecek nesillere aktarma içgüdüsüyle doğduğunu anlatıyorum ve bunun için böyle bir örnek veriyorum. Sen bunu "tuhaf " buluyorsun. Ve buna takılıp kalıyorsun bunun üzerinden alakasız çıkarımlar yapıyorsun.

 

Yani sana göre bir bayan kesinlikle Freud'un tezlerinide tartışamaz değilmi ? .

 

Öyle ya bir bayan Freud'un tezleri hakkında yorum yapsa toplumumuzda hoş karşılanmaz :)

 

Gerçekten çok komik bir yaklaşım. Yani sen bayan olduğun için kadınların ve erkeklerin cinsellikleriyle, doğada tüm canlıların genlerini gelecek nesillere aktarma içgüdüsü arasındaki bağlarla ilgili konuşamazsın bayan olduğun için hoş karşılanmaz öylemi.

 

Benim verdiğim örnek ilginç falan değildir. Anlatmak istediğim ve işaret etmek istediğim içgüdüleri çok isabetli bir şekilde açıklayan bir örnektir.

 

Ama sen konuyu magazinleştiriyorsun.

 

Karşı örneğinide verebilirim.

 

Memelilerde ve sürüngenlerin hemen hemen hepsinde. Dişiler sürü içerisindeki en sağlıklı ve güçlü erkeklerle çiftleşirler böylece sürünün geleceğini garanti altına alırlar. Hatta sürü içinde erkekler en sağlıklı ve güçlü olduklarını göstermek için çiftleşme dönemi başlayınca birbirleriyle dövüşmeye başlarlar. İnsanlardada kadınlar için genel olarak seksi erkek tipi, kaslı, şekilli vucutlu erkeklerdir. Güçlü ve kaslı erkek, bilinen insanlık tarihi boyunca seksiliğin sembolu olmuştur kadınlar için genelde.

 

Burası magazin bölümü değil. "öyle örnek verme etrafta aile var" uslubuyla bilimsel tartışmada yapılmaz.

 

Örneklerin geçerliliği ve gerçeği yansıtıp yansıtmadığır esasl. Tartışanların bayan yada erkek olması değil.

 

 

benim "bilim insani olarak" diye cumlelere baslamam ise cok kolayca aciklanilir: bilim bilim insanlarindan ibarettir. bu kadar basit. bilime disardan konusanlar ve icerden konusanlar arasinda da fark var, kredibilite sorunu da var. nasil Hiristiyanlar Muslumanlik hakkinda, "Islam soyle diyor" dediklerinde Kuran'in icindeki cok-cesitligi gormek te zorlanirlarsa, bazen de bilime disardan bakan insanlar bilimin icindeki cok cesitligi gormekte zorlaniyorlar. veee, "Muslumanlik" nasil Muslumanlardan ibaretse, "Muslumanlik" hakkinda her soylenen de "Muslumanlara" direk hitab ediyor. yani, sen ne zaman, "bilim soyle diyor" dersen, benim de isime ve kafa yapima direk hitab etmis oluyorsun, tum bilim insanlarina hitab etmis oluyorsun. ve eger diyorsan, "insancillik bilimin disinda, hatta da bazen bilim ile celiskili", o zaman da ozellikle insancil olan bilim insanlarina celiskili diyorsun.

 

Arkadaşım kastettiğim sen ortaya bir şey koymuyorsun "ben bilim insanıyım" haricinde. Bir ikincisi sana dışarıdan baktığımızı kim söyledi ?

 

Bilim bilim insanlarından ibaret değildir. Tarih'in tarihçilerden ibaret olmadığı, hukuğun hukukçulardan ibaret olmadığı gibi. Bilimde tüm bilim insanlarının birlikteliğiyle oluşmuş bir kurumdur. Onların birlikteliğinden ve ortak oluşturdukları bilgilerden, doğrulardan, tezlerden, teorilerden, teoremlerden, bulgulardan ibarettir.

 

"Bilim şöyle diyor" ne demektir ? Bilimin kabul ettiği teoriler. ürettiği tezler. Buna cevap. Hayır öyle demiyor. Çünkü aksini söyleyen bilim adamlarıda var değildir. Psikanaliz Freud'un kişisel olarak söylediğidir. Ancak Piskoloji bunu kabul ettiğinde kurum olarak. O artık "Bilimin söylediğidir" yalnızca Freud'un söylediği değil.

 

 

neyse, tamam bir daha "bilim insani olarak" diye baslamam cumleye deee, sen de madem gercekten "bilimsel" tartisma yapiyorsun, nicin hic bir makale sunmuyorsun (e.g. demirefe'nin yaptigi gibi, benim onceden yaptigim gibi) soylediklerini yazan? mesela, sunu soyleyen bir makale sunarmisin da bende ogreneyim senin soyledigin "bilimi": "hayvanlarin beyni olmasina ragmen hayvanlarda 'zeka' dedigimiz olay sadece icgudulerden ibarettir. ve 'zeka' dedigimiz olay insanlar da vardir, ki insanlarin zekalari sadece 'icgudulerinden' ibaret degildir."? yani, bilim "zeka" denen seyi hitab ediyor diyorsan, herhalde insanlarda olan birseydir bu en azindan, degil mi? ve madem senin "bilimsel tez" dedigin seye gore hayvanlardaki beyin sadece icguduleri kapsiyorsa, insanlarinki bir sekilde farkli, daha genel olmali, mantiken......

 

Sana neden "bilim insanıyım" diyorsun diyen yok. Ama bunu söylüyorsun en azından buna yakışır şekilde tartışabilirsin. "Ben bayanım, şu bilimsel konularda yorum yapamam" deyip. Ardından "Ben bilim insanıyım" dersen komik olur zira. Savunduğun şeyin altını doldurabilirsin. İtiraz edişinin tek dayanağı "Ben bilim insanıyım" olmaz.

 

tabiii... zannetmiyorum ki oyle bir tezi savunan bir makale son 70 yil icinde iyi bir jornalde yayinlanmis olsun.. zannedersem tum bulabilecegin modern bilimsel makaleler ya (1) hayvanlarin da, insanlarin da, icgudulerden daha genel bir "zekalari" var, cok farkli miktarlarda ve boyutlarda, ya da (2) hayvanlarin da, insanlarin da, zekalari icgudulerden dogmadir, tezlerini savunur, ozellikle ve cogunlukla (1)'i... ama eger sen daha yeni tezler biliyorsan, ogrenmeye hazirim... yalnizca lutfen en azindan tek bir makale ornegini ver. tesekkurler...

 

Zeka bilinçli bir şekilde düşünme yetisidir. Hayvanlardaki beyin sadece "içgüdülerle" hareket eder diyende yok. Hayvanlarda bilinçli bir düşünme yetisi yoktur. Bir köpek gelişkin bir memelidir. Avlanırken pusu kurabilir, ancak bunu düşünce yetisiyle değil, tepkisel koşullanma yoluyla öğrendikleriyle yapar. Zira aynı köpek kendi kuyruğunun vucudunun bir parçası olduğunu unutup onu dakikalarda kovalayıp yakalamaya çalışır.

 

Bir timsah, yavrusu yumurtanın içerisinde çıkmak için bağırınca yumurtayı ağzına alır hafifçe ısırarak kırar ve yavruyu suya taşır. Buna bakıp timsah bilinçli bir şekilde düşünüyor, ve yavrusu için ne iyi yöntem olduğu sonucuna varıp uyguluyorsa varamazsın. Zira yine gözlemciler Yavrularının yumurtadan çıkmasını bekleyen dişi timsahın. Biraz ötede yumurtadan çıkıp suya ulaşmak için koşuşturan kaplumbağa yavrusunu ağzına alıp. Suya götürüp bıraktığını gözlemliyorlar.

 

Vucut büyüklüğü ve beyin oranlamasında ileri olan kuşlar, avusturalyada sığırcıklar sığırcık yumurtalarıyla ve yavrularıyla beslenen bir kuş türünü tanıyorlar. O kuşun kendi yumurtalarıyla beslendiğinide biliyorlar. Ve onu gördüklerinde tepki veriyorlar , saldırıp uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Ancak o kuş sığırcıklar yuvada yokken, yuvaya gelip kendi yumurtasını bırakıyor ve sığıcık yumurtalarını yiyor. Sığırcıklar o kuşun yumurtasını kendi yumurtası sanıp kuluçkaya yatıyor. Ve yumurtadan çıktıktan sonra, yavru büyüyüp. Tam olarak kendi yumurtalarını yiyen kuşun görüntüsüne yani gerçek anne babasının görünümüne kavuştuğu halde bile hala o yavruyu beslemeye devam ediyorlar. Aynı zamanda yine besledikleri yavruyla aynı türde olan kuşları yine kovalıyorlar yavruyu korumak için. Ama korudukları kuş ile kovaladıkları arasında hiçbir fark olmamasına rağmen ayrımı yapamıyorlar.

 

Bir tavuk kuluçkaya yattıktan sonra, altına ördek yumurtası konuyor. Tavuk 8 civciv çıkarıyor kuluçkadan. 7 ciciv tıpatıp birbirine benzerken ve Tavuk onlarla iletişim kurabilirken. Bir tanesi ördek yavrusu. Tavuk bunun ayrımına varamıyor ve diğer yavrularıyla beraber onuda besliyor. Çünkü tavuk "yumurtadan çıkan senin yavrundur" güdüsüne sahip.

 

Kısaca Hayvanların içgüdüleri ve tepkisel koşullanma, şartlı refleks ile öğrendiklerinden bir "zeka" nın varlığı sonucuna varmak. Her türlü bilimsel dayanaktan yoksun bir iddiadır.

 

Bazılarının "zeka" olarak gördüğü hayvan davranışlarının ve uyguladıkları yöntemlerin çok daha karmaşığı (insanlardan bile daha iyi şekilde) o hayvanlardan defalarca kat küçük beyine sahip (vucut büyüklüğü / beyin oranı) böcekler tarafından yapılmaktadır.

 

Benden hayvanlarda zeka olmadığına dair makale istiyorsun :)

 

olduğunu iddia edilmiyorki. Olmadığı ispatlansın.

 

Zeka en kaba tanımıyla, edinilen bilgiler, mantık , karar verme yetisi gibi melekelerle daha önce hiç karşılaşılmamış bir durumu ve problemi çözebilme yetisidir.

 

Bilim adamları, daha önce hiç insan görmemiş hayvanların, (aralarında insandan çok daha büyük canlıları daha avlayanlarda dahil) ilk kez insan gördüklerinde korkup kaçtıklarını tespit etmişti.

 

..............

 

bilim adamlarının hep gelişkin beyinleriyle dikkatini çeken fillerin güzergahına altı metre uzunluğunda ve birbuçuk metre genişliğin bir ağaç tomruğu bıraktılar. Fil sürüsü geldi. Tomruğu gördüler beş fil öne geçti. ite ite tomruğu yolun kenarına attılar ve sürü yoluna devam etti.

 

Ertesi gün, fillerin güzergahında aynı noktaya bildiğimiz otomobil taksi tekerleği bıraktılar. Fil sürü geldi. Tekerleği fark etti. Bir müddet seyrettiler ve dönüp gerisin geri gittiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

madem diyorsun ki konu hakkinda acikca konusabilirim, tamam.

 

"Ben doğadaki tüm canlıların genlerini en sağlıklı şekilde gelecek nesillere aktarma içgüdüsüyle doğduğunu anlatıyorum ve bunun için böyle bir örnek veriyorum."

 

peki bu senin "saf bilim yetmez, humanizm de lazim" tezini nasil savunuyor? diyelim ki erkekler boyle, kadinlar soyle. so what?

 

belki senin ilk postunu yanlis anladim, ama anladigim kadariyla "saf bilim niye yetmez" diye bir cok ornek gostermeye calistin. ve bende bunlarin mantiksal bagini kurmaya calisiyorum. mesela, erkekler eger kilsiz, goguslu, kalcali (bu listeyi uzattikca da uzatabiliriz, baska detaylara da girebiliriz, ama tartisma konusuna nasil bagli olur bilmem) kadinlari daha cekici buluyorlarsa farkli evrimsel ve uretken nedenlerden dolayi (ki bunu zaten kabul ediyorum ve de ilk yaptigim ve anlamadigin esprimde de bunu soyluyordum) bunun senin tezine nasil baglantisi oldugunu anlamakta gucluk cekiyorum, ozur dilerim. lutfen oteki detaylar da degil de, o baglantida biraz daha aciklama yaparmisin?

 

simdi, sen diyorsun Tarih:Tarihciler analojisini kurdun benim Islam:Muslumanlar ve Bilim:Bilimciler analojilerime karsit. ama ya Kitaplar:Yazarlar desem? yani, Tarih:Tarihciler daha cok Doga:Bilimciler'i kapsiyor Bilim:Bilimciler'i degil. :) bilmem anlatabildim mi... sen "bilim" derken hep "doga"yi mi kast ediyorsun?

 

soyle fark var: *hakiki* tarih dedigimiz tarih, mesela tarihciler tarafindan degil de Zaman tarafindan (veya Tanri, veya baska bir birey koy) yazilmistir ve degisemez. *hakiki* bilim dedigimiz "doga" da ayni sekilde. ama okudugumuz tarihin bile tarihcilerin yazilarina kalmis dogrulugu, ve bildigimiz gibi tartismalar var. ayni sekilde, sen eger "bilim" derken "doga"yi kast ediyorsan, o zaten degismez gerceklerden ibaret ve insanlarin dusuncelerinden bagimsiz oldugu icin, onun tartisilacak bir yani da yok tabii. ve *hakiki* doga'ya "aykiri" gelinemez zaten. e.g. eger bazi erkekler "kadinimsi" kadinlari cekici bulmuyorlarsa, ya o erkekler tam erkekimsi erkek degiller, ya "kadinimsi"'yi yeniden tanimlamak lazim (e.g. uretken sandigimiz ozellikleri yeniden goz onune gecirmek lazim veya "uretkenlik" teorilerini genel olarak..) ya da konustugumuz "cekim"in tanimini yeniden gozden gecirmek lazim. ama demek degildir ki "doga'ya aykiri birsey olmus". sadece doga'yi tam anlamamisiz, veya yanlis kelimeler kullaniyoruz, o kadar...

 

hayvan zekasina gelince, taa 1881'den bile bir tez bulabiliriz bu konuda, ama ilk once aklima tabii ki Jane Goodall geliyor (chimanzelerle yasamis tatli teyze). bana bilimde guzel gelen durumlardan biri, tum dunya hayvanlari aptal sanmisken taa 1881'de bile Darwin'in ogrencisi George Romanes'in "Animal Intelligence" diye bir kitap yazmis olmasi ve dunyanin kanitsiz halde dogru sanmis oldugu o tezi sorgulamis olmasi.

 

genel olarak "zeka"ya gelince, benim konuma daha yaklasiyoruz, ki once makinalardaki "zeka"yi insanlardakinden ayirt edelim. ;) e.g. "machine learning" olayi hic bir yasayan bireye bile bagli degilse, tabii ki "ic guduye" de bagli degildir. peki "learning" i.e. "ogrenme" tam neyi kast eder? nasil oluyor da dunyanin en iyi tavla oyuncusu bir insan degil de bir Q-Learning Neural Network? dedik tamam satranc'a gelince sadece cok buyuk bir hafiza yetiyor (a huge lookup table). ama tavla'da yeniyor bizi bu makinalar, eyvah kahveler bosalacak. :)

 

hayvanlara donersek de, onlar da matematik bile ogrenebiliyorlarmis: http://www.edwardwillett.com/Columns/animalintelligence.htm

"Sarah Boysen, a psychology professor, began trying to teach arithmetic to chimpanzees in the 1970s. By 1991, a chimp named Sheba had figured it out. Once one chimp learned it, others followed."

 

yani soylemek istedigim sey su: bunlar hala buyuk arastirma konulari, ve ben de sana kalkip "zeka sudur" demesem bile o sorunun ne kadar zor ve boyutlu oldugunu ve bilim insanlarinin o soruya ne kadar cok farkli yonlerden yaklastigini gostermeye calisiyorum.

 

saygilar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tartışılan oldukça fazla konu olmasına rağmen işin belkemiği hayvanlarda zeka konusu. Biyologların şu anda en çok üzerinde durdukları konu genetikle birlikte budur diyebilirim. Hayvanlarda zeka olmadığı görüşü bugün kabul edilmiyor fakat zeka olduğu da kesin biçimde kanıtlanamıyor.

 

Önce şunu belirtmem gerekiyor ki, “hayvan bir makinedir, programcısı da tanrıdır” diye işi temelden kestirip atmak bilime bir katkı yapmıyor. Bilimciler baştan beri böyle düşünmüş olsa hiçbir ilerleme sağlamamış olurduk. Varsın yine tanrı var olacaksa olsun. Ama bilim tanrıyı varsaymayarak tezlerini oluşturmaya devam edecektir. Mekanizmaların en ince ayrıntılarına kadar inmeye çabalayacaktır. Bu çabanın bir yerinde tanrı ile yüz yüze gelirsek ne ala, seviniriz, “bilim o kadar ilerledi ki tanrıyı bile kapsadı!” diye…

 

Ardımızda bıraktığımız milyarlarca yıl süren bir evrim süreci var. Bu süreç öylesine karmaşık ki, nedenselliğin ilmek ilmek dokuduğu son derece karmaşık bir örüntü oluşturuyor. Neyin neye neden olduğu son derece girift bir duruma gelmiş. Basit nedensellikler bulup bu=bu demek çok zor. Bu kamaşa içinde bizler bir takım teoriler ileri sürüyoruz. Bu teorileri ancak daha iyisi ortaya atılınca bırakıyoruz. Teorilerin kesin kanıtları yoktur. Olsa doğa yasası olurlardı. Ancak bir teorinin mantığa, akla, estetiğe ve sağduyuya yatkınlığı belirleyicidir. Kanıtlar serildikçe içinizde “işte, budur!” diye bir duygu kabarır ve teoriyi benimsersiniz. Bilim her zaman matematik kesinlikte denklemler sunamaz. Özellikle biyoloji dalında. Tarih de böyledir. Bunlar sonsuza kadar tartışılacaktır. Hatta matematik denklemlerden ibaret gibi görünen parçacık fiziği dalında bile uzmanının anlayacağı bir “denklem estetiği” kavramı vardır.

 

Sözü uzatmak istemiyorum, ancak konuyu belirlemek için şunu söylemeliyim ki: Bilim nedenselliği en ince ayrıntılarıyla her ilmeğini dikkatle inceleyerek çözmeye çalışır. Nedenlere çok büyük önem verir. Modern kaos teorisince, nedensellik içinde gömülü ve göze çarpmayan bir neden, belki en etkili neden olabilir. Bilim asla nedensellik üstü bir ilk neden varsayıp nedenselliği ona dayamaz. Bu düşünce, nedensellik örüntüsünü hiçe indirir ve araştırma azmini kırar. Tüm nedenselliği baştaki bir ilk ve üst neden tasarladıysa, bize çözülecek bir şey kalmamış demektir. Her şey zaten o “kader” doğrultusunda işleyecektir. Bilim kaderin yerine determinizmi koyar.

 

Bilim felsefesine geçersek iş uzar. Onun yerine bir aktarım yapayım: Patricia Moehlman son derece fedakar bir biyologdur. Hayranı olduğumu söyleyebilirim. Keşke kendisini yakından tanıma fırsatım olsaydı. Onun yüreğini ve bilim aşkını içimde hissedebilmişimdir. Kendisiyle birkaç kelime konuşabilmek beni sevindirirdi. Hayatını hayvanları gözlemeye adamıştır. Afrika’da ünlü Serengiti ovasında gürültüyle göç eden hayvan sürülerini izlemektedir. Aç bir sırtlan bir ceylan yavrusunun peşindedir. Anne ceylan sırtlanın önüne atlayıp dikkatini çekmeye ve sırtlanın kendi peşine takılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Fakat sırtlan gücünün ancak yavruya yeteceğini bildiğinden ısrarla yavruyu kovalamaktadır. Anne ceylanın tüm çabaları boşa gider ve yavrusunun can verişini çaresizce izlemek zorunda kalır. Bir süre baktıktan sonra birden öfkeyle arta kalanlardan bir parça aşırmak için oralarda dolanan çakallara saldırır. Öfkesini çakallardan çıkarmaya çalışır. Sahneyi izleyen Patricia düşüncelere dalar. Anne ceylanın beyninden geçenleri bir anne olarak hissetmeye, adeta onunla telepati kurmaya çalışır. Tabii ki başaramaz, bunu hiç başaramadık. Keşke böyle bir yol olsaydı. Çaresizlik, öfke, özveri… Bunlar bize tanıdık gelen duygular.

 

Ben kişisel olarak kedilerle çok duygusal bağlar kurmuş biri olarak hayvanların kesinlikle bir tür zekaya sahip olduklarına inanıyorum. Bir kere bir oyun zekasına ve duygusal zekaya kesinlikle sahipler. Bunu deney hayvanlarıyla duygusal bağlar kuran bir çok bilimci de hisseder. Ama bunun ne tür bir zeka olduğunu tanımlayamıyoruz. Bu konuda o kadar yoğun deneyler var ki, birini aktarayım:

 

Şempanzeler yere düşen bir eşyanızı yerden alıp size verirler. Oldukça kibar ve duygusal olabiliyorlar. Duygularını yüzlerine oldukça başarılı biçimde yansıtma yetenekleri vardır. O yüzden kendini şempanzeleri araştırmaya adamış çok bilimci vardır. Şempanzeleri aileleri gibi olmuştur. Ne yazık ki bu yeteneklerinin bile öğrenilmiş bir davranış olmadığından emin olamıyoruz, çünkü bu şempanzeler insan elinde yetiştiler. Bir deney için bir çok şempanze kullanılmış. Yere kasten atılan bir cismi alıp sahibine verdiklerinde ödüllendirilmişler. Bir süre sonra ödüller farklı ve adaletsiz hale getirilmiş. Aynı işi yapıp daha değersiz ödülü alan şempanzeler öfkelenip cisimleri vermemeye başlamışlar. Şempanzeler adaletsizlik duygusu krizine girmeden deneye son verilmiş.

 

Bu deney şempanzelerde adalet duygusu olduğunun göstergesi kabul edilmiş. İnsanın çok farklı bir zirve oluşturduğu ve artık şempanzeden insana geçişin imkansız olduğu bir gerçek. Şempanzelere dil öğretme çabaları bir yerde tıkandı. Yine de sınırlı sayıda sözcük içeren bir dile sahip olabiliyorlar.

 

Fakat tüm canlıları kapsayan, hayatı özel kılan bir “bilinç” kavramı olduğu kesin bir bilgi. Evrende çözülmesi gereken en birinci sorun “bilinç” in ne olduğu ve kökeninin ne olduğu…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

şu an vaktim yok. Ancak bir hususun altını çizeceğim.

 

Arkadaşlar bu tartışma konusuyla ilgili olarak, Yani hayvanlarda zeka ile ilgili olarak primatlar bir dayanak noktası veya örnek olamaz.

 

Neden olduğunu açıklamama gerek yok sanırım. Primatların özel bir durumu vardır. Bilime göre Primatlarla insanlar aynı familyanın üyeleri.

 

İkinizde primatlar üzerinde yapılan deneyleri referans alıp örnek vermişsinizde. Primatlar üzerinde yapılan çalışmalar Hayvanlarda zeka hatta Hayvanlarla ilgili genellemeler ve tespitler için yapılmaz.

 

İnsanlarda dahil Primat familyası tüm memeliler ve tüm hayvanlardan ayrı tutulur ve sınıflandırılır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.