Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ahmet AY

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    332
  • Katılım

  • Son Ziyaret

3 Takip eden

Ahmet AY Hakkında

  • Doğum Günü 01-05-1961

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://
  • ICQ
    0

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • Yer
    Diyarbakır
  • İlgi Alanları
    İnsan Hakları, Siyaset Felsefesi

Ahmet AY - Başarıları

Yükselen Yıldız

Yükselen Yıldız (9/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

10

İçerik İtibarınız

  1. Ahmet AY doğum gününüz kutlu olsun!

  2. Ahmet AY doğum gününüz kutlu olsun!

  3. Ahmet AY doğum gününüz kutlu olsun!

  4. Ahmet AY doğum gününüz kutlu olsun!

  5. Ahmet AY doğum gününüz kutlu olsun!

  6. Ahmet AY doğum gününüz kutlu olsun!

  7. Sayın politika hayretler içerisindeyim, Siz yazılarımın başlığına bakıp karar veriyorsunuz. Ben yazının hiçbir yerinde "o kemikler ille de JİTEM'in gömdüğü kemiklerdir" demedim. O karargâhta kemiklerin bulunması yazılarımızla JİTEM cinayetlerini hatırlatıp bu vesileyle ülke gündemine taşımaydı. O kemikler "100 yıllık"mış diye JİTEM temize mi çıktı. Nasıl okuyorsunuz ve nasıl anlıyorsunuz gerçekten de anlamakta zorlanıyorum. Ha, 100 yıl önce seiko kol saati var mıydı? Bir de PKK'nın öldürdüğü söylenen albay ve tuğ generalin de PKK'nın değil "birileri"nce öldürüldüğü de aydınlanıyor. Acele etmyin bence. Çünkü JİTEM'in yaptıklarını hiçbir şey temizleyemez, ben yaşadım, ben gördüm... Saygılar...
  8. Evet, İşte bu kafayla tartışamam, çünkü ömrümde bir tek kere PKK sempatizanı dahi olmadım. Tam aksi JİTEM tarafından ölümle tehdit edildiğim gibi PKK tarafından da ölümle tehdit edildim. Ben Hem PKK hem de JİTEM cinayetleri var diyorum, siz sadece PKK cinayetleri var diyorsunuz. Fark bu; "Benim zalimim, katilim iyidir" diyorsunuz, ben de bütün zalimler ve katillerin yeri hapishanedir diyorum. Doğrusu büyük fark...
  9. Valla kusura bakmayın bu zihniyetle tartışamam...
  10. İbrahim GÜÇLÜ benim arkadaşım, o JİTEM'in dışında kalan cinayetlerle ilgili açıklama yapıyor. Hem PKK ve hem JİTEM'in cinayetleri ortaya çıkacak...
  11. JİTEM KARARGÂHLARINDAN ÇIKAN KEMİKLER 1990’ın ilk haftalarıydı. PKK eylemleri artıyor, Hizbullah PKK arasında gerginlik gittikçe tırmanıyordu. Bu durumu görenler tecrübelerinden hareketle güvenlikle ilgili farklı bir sürecin başlatılacağını hissedebiliyorlardı. Bu süreci önceden hissedenlerden biri de şimdilerde 70’li yaşlarında ve İstanbul’da yaşayan bir avukat akrabamdı. Diyarbakır’ın sevilen avukatlardan biriydi Kemal BİNGÖLLÜ. Amcazadem olur Kemal ağabeyim. Kendisinin fikirleri bana hep enteresan gelmiştir. Bazen bana “gençsin kanın kaynıyor, bir de dindarsın ‘bu kadar da olur mu’ diye düşünüyorsun. Evet, maalesef olu(yo)r” derdi. Kemal abiye uğramıştım. Sigara üstüne sigara yakıyordu, çok tedirgindi. Üçüncü sigarasını bitirmek üzereydi ki gözlerimin içine uzun uzun baktıktan sonra; “Ne diye geldin” sorusunu tuhaf karşılamıştım. Bunun üzerine; “Büroya değil, Diyarbakır’a” dedi. Abi, lütfen daha açık konuşur musun dedim. Biraz sessizlikten sonra derin bir iç çekip devam etti; “Dün akşam geç saatlere kadar Diyarbakır’ın çok yetkili bir idarecisi ile beraberdik. Bana, önümüzdeki haftalardan itibaren çok kötü şeyler olacak dedi.” Bu sözlerin ne anlama geldiğini tam olarak bilmesem de geçmişten beri yaşadıklarımızı bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçirince “kötü şeyler”in ne demek olduğunu tahmin etmek zor olmamıştı. Ama sonradan olup bitenleri İblisin bile düşünmediğinden eminim. Kemal abi “ben burada kalamam, kimin ne yapacağı belli olmaz. Bence sen de Diyarbakır’dan ayrıl. Çünkü haksızlığa dayanmaz, konuşursun yaşatmazlar” diye tembihatta bulundu. O günden sonra JİTEM kendisini her yerde kan, gözyaşı, korku ile gösterdi. HAYATLARI KARARTAN BEYAZ TOROSLAR 1980’li yılların sonlarına doğru önceleri kontra olarak tanındılar, kontr-gerilla oldular. Ama asıl şöhretlerine! JİTEM adıyla kavuştular. Bundan tam 11 ay 23 gün önce (30 Ocak 2011) Doğu-Batı Kardeşlik Platformunun Diyarbakır’da gerçekleştirdiği 3 günlük çalıştayın sonuç bildirgesini platform sözcüsü olarak okumuştum. Basın açıklamamızı bugün itibariyle 15 kişinin kafatasları-kemiklerinin çıktığı eski JİTEM karargâhının bulunduğu Saray Kapı’daki İç Kale’nin dış kapısının önünde yapmıştık. Basın açıklaması öncesi adet gereği önbilgi olarak “bu mekânın her milimetre karesinin eski JİTEM’in zulmüyle inim inim inlediğini ve yapılan zulmü, işlenen cinayetleri unutturmamak için burada bulunduğumuzu” söylemiştim. Bugünlerde Türkiye, Tv’lerdeki “Diyarbakır’da eski JİTEM binasının bahçesindeki kazılarda insan kemikleri çıktı” haberiyle çalkalanıyor. TV’lerde günde saatlerce canlı bağlantılar-görüntüler ve röportajlar yapılıyor. II. Dünya Savaşı sonrası yenilenen “derin devlet” kimi zaman Kontr-gerilla, kimi zaman Özel Harp Dairesi ve bölgede de JİTEM olarak nevşü nema buldu. Kurucularının başta Korgeneral Hulusi SAYIN, Cem ERSEVER, Veli KÜÇÜK, Hüseyin KARA ve Aytekin ÖZEN olan örgüt kısa zamanda kontrol dışına çıkıp hem terör ve cinayetlere, hem çek-senet mafyalığına, hem uyuşturucu ve silah kaçakçılığına ve sevkiyatına imza attı. JİTEM, üst düzey subaylardan uzman çavuşlara, koruculardan, itirafçılara, devletin arama listesinde bulunan adi suçlulardan, aciz vatandaşa kadar geniş bir ekibe sahipti. JİTEM’in kurdurulmasının en önemli sebebinin devletin PKK ile mücadeledeki başarısızlığı olduğu görülür. JİTEM’i kuranlara göre: Siyasi iktidar ve muhalefet, kendi menfaatlerini önceliyor, PKK ile ciddi ve etkili mücadele için kanun, genelge ve yönetmelikleri düzenlemiyorlar, değiştirmiyorlar. JİTEM’e göre o gün bütün yöneticiler, hıyanet ve delalet içerisindeydiler. Devletin terörle mücadelede sonuç alıcı, mantıklı ve stratejik bir planı bulunmamaktadır ve sadece günü kurtarmaya yönelik mücadele yöntemleri uygulanmaktadır. Şimdiye kadar ele geçirilen PKK militanları, mahkemelerde ya serbest bırakılıyorlar ya da hafif cezalarla kurtuluyorlar. Bu sebeple yargı da PKK’yı zor durumda bırakacak kararları alamamaktadır. Bizim ülkemizin şartlarında eğitim alan askeri birliklerle, gerilla mücadelesi veren PKK karşısında başarılı olmak mümkün değil. Bu sebeple PKK ile savaşacak anti-gerilla güçlerine bir an önce sahip olmak için kollar sıvanmalıdır.” İşte bu anlayışla kurdurulan JİTEM, yıllarca Jandarma Genel Komutanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı yetkililerinin “böyle bir yapılanma/birim yoktur” dedikleri, ama bölgede yaşı müsait herkesin *********liklerini, cinayetlerini, uyuşturucu ticaretini gördükleri bir örgüttür JİTEM. Bölge insanının beyaz Toroslu, genellikle gerilla kıyafetli ama kâh spor, bazen de alelade kıyafetlerle gördükleri elemanlardı JİTEM’ciler. Yıllarca “JİTEM yoktur” diyenlerin son yıllarda “genellikle askeri bölgelerde yapılan kazılarda cesetlerin çıkmasını” nasıl açıklıyorlar merak ediyorum. Hoş ona da bir açıklama bulanlar olacak elbet ama ben yine de merak ediyorum. Herkes cellâdını tanır mı bilmem ama biz cellâtlarımızı “toroslarından” bilirdik. Beyaz renkli, kaderimiz gibi camları kapkara ve arka bagajının üstünde kalın antenleri bulunan “ölüm arabaları”. Toros otomobiller artık insanlarımız için “ölüm arabası, faili meçhul aracı” olarak biliniyordu. Çok azı dışında genellikle beyaz renk tercih edilmiş ve bununla âdete “kefeniniz” mesajı verilmek isteniyordu. Onun için ben toros diyeyim siz JİTEM&ölüm anlayın. Dedim ya, ölüm arabalarıydı beyaz toroslar. JİTEM hiç kimseden, hiçbir şeyden çekinmediği içindir ki araçlarını en net renkten seçmişlerdi. Hiç unutmuyorum, o yıllarda eve varışım biraz gecikmiş ise yaşlı annem balkona çıkar, çevrede beyaz toros var mı yok mu diye bakınıyormuş. Eve geldiğimde ise annem, “Ahmet çok rahattım biliyor musun? Çevrede beyaz toros görmedim” diye sevincini ifade ediyordu. Eğer bir sokaktan bir beyaz toros iki kere geçmişse bu kesin “uğursuzluk” addedilirdi. Zira o sokakta artık kötü şeylerin gerçekleşme vakti gelmişti. Evet, uydudan düşman mevzilerini bulan kurumlarımız seferber oldukları halde bulamadıkları JİTEM’i bölge insanı 7’den 77’ye herkes bilir, tanırdı. Bazılarıyla artık “akraba” gibi olmuştuk. Yolda aracın camını indirip en ağır küfürlerle hakaret edenler onlardı. Hitapları “l.n i.. p...” olanlar kesin JİTEM’cilerdi. “Ne bakıyorsunuz, alayım mı içeri k…” deyip korkutanlar onlardı, bakkaldan sigara alıp ücret ödemeyenler de, çarptığı arabalardan üstüne üstlük bir de hasar parası alanlar da bunlardı. Hayır, mala gelsin derdik ama cana daha çok geliyordu, canımıza kastetmişler gibi (“gibi”si fazla oldu, biliyorum, cümleyi bağlamam içindi o “gibi”) JİTEM ile ilgili anlatılan hiçbir hikâye “şehir efsanesi” değil. Kırsalda JİTEM’le ilgili dile getirilen hiçbir şey uydurma değil. JİTEM her yolu mubah görerek Makyavelizm’e rahmet okutacak bir anlayışla eylemlerini gerçekleştiriyordu. Bölgedeki zenginler arasında husumet olsun diye bir tuzakla varlıklı aileden birilerini öldürüp cinayeti diğer zenginin yakınlarına yüklerlerdi. Sonra onların ayrı ayrı korumalarını da üstlenip milyarlarca liralık servete sahip oluyorlardı. Bölgede ve özellikle Güney Doğu Anadolu Bölgesi ile Hakkâri, Şırnak illerinde JİTEM’i, eylemlerini, yaptıklarını bilmeyen yok gibiydi. Öyle ki hangi cinayetin JİTEM’e ait olup olmadığını rahatlıkla bilebilirdik. Ve JİTEM’in zulmü yerle gök arasını doldurduğu için onu kötülemek için hilaf-ı hakikat beyanda bulunmaya gerek yok. Mesela sabaha karşı alınıp götürülen Vedat’ların vücutlarına her türlü işkence uygulandıktan sonra yolun kenarına bırakıldığını duyarsanız şaşırmayın. Mesela Ali’lerin okul çıkışı beyaz torosa bindirildiğini ve cesedinin iki gün sonra kulakları, burnu, dili kesilmiş halde bulunduğunu duyarsanız asla yalan sanmayın. PKK ile ilgili davadan mahkemeye çıkarılıp serbest kalanların adliye kapısından çıkarken beyaz toroslara bindirildiğini, hâkimlerin savcıların veremedikleri cezaları JİTEM’in işkencelerle öldürerek verdiğini de az duymadık. Dürüstlüğüyle tanınan herkesin takdir ettiği bir arkadaşımdan duydum; “Yıl: 1993 sonbaharı, annem 2 gündür bizim balkona karşı kaldırımda aynı kişi olduğuna inandığı bir şahsı gösterdi. Annem söz konusu şahsın bazen kaybolduğunu, dönerken kıyafet değişikliği yaptığını söyledi. Bunu duyunca ben de takibe alma gereği duydum. Balkonumuzun altında bulunan ve alışveriş yaptığımız bakkala gidip şahsı görebilecek şekilde oturup dükkân sahibiyle sohbet ettik. Şahsın hareketlenmesi üzerine kalkıp uzaktan takip ettim. Faik Ali İlkokuluna varmadan şahsın, antenleriyle JİTEM aracı olduğu bilinen beyaz Toros otomobile bindiğini gördüğümde kötü şeylerin olacağını tahmin etmiştim.
  12. Wikileaks belgelerinin ortaya saçılmasıyla özellikle Ortadoğu’da “Arap Baharı” olarak adlandırılan yeni bir süreç başla(tıl)mış oldu. Üstelik artık dünya “Wikileaks öncesi ve sonrası dönem”i yaşamak zorunda kalmıştır. Burada bizi ilgilendiren boyut el an sıcak olan Suriye’deki halk ayaklanması. Zira Suriye ile geldiğimiz nokta ciddi boyutlarda. Öyle ki bugün yarın iki ülkenin karşı karşıya gelmesi söz konusudur. Komşularıyla sıfır sorunlu (hedefleri olan bir) ülkenin geldiği nokta “tüm komşularıyla sorun” ise -ki bunun tek sorumlusunun Türkiye olduğunu iddia etmek insafa sığmaz- bölgede çok şeyin değişeceğini kestirmemek basiretsizliktir. Arap baharının ilk günleriydi, ABD ’nin meydana gelen halk ayaklanmasıyla ne kadar ilgili olduğu soruluyordu. Yanımda ağzı sıkı olmayan! bir arkadaş; Her şey zor da, Suriye ne olacak sorusuna “galiba koridor açılacak” demesin mi? O günden sonra Suriye ile nasıl bir sürece gireceğimizi yakından takip etmek zorunda kaldım. Bundan bir ay kadar önceydi, İstanbul’da Suriye ile ilgili bir sohbette köşe yazarı bir dostum; “En geç Mart ayına kadar Türkiye bir şekilde Suriye sınırlarının ötesine girecek” dedi. “Neye karşılık” soruma, Musul, cevabını aldığımda; Dilerim iyi hesap yapılmıştır diye mırıldandım. Birkaç ay önce Suriye konusunu yazmış, o yazıda Müslüman dünyasının kaygılarını giderecek bazı müşkülatlara açıklık getirmeye çalışmıştım. Asıl mevzu, Suriye rejiminin değişmesiyle başta Filistin olmak üzere Lübnan Hizbullah’ı olumsuz etkilenir mi sorunuydu. Şahsen bu konuda o gün yazdıklarımın hala geçerli olduğu kanaatindeyim. Fakat asıl mesele Türkiye ile Suriye’nin karşı karşıya gelmelerinin doğru olup olmadığıdır. Suriye ile ilişkilerinde hükümetin izlediği politikayı biliyoruz. Söz veren Beşar ESAD, bunu kılını kıpırdatmadan geçiştiren de Beşar ESAD. (Bunu biraz karikatürize ederek Twitter’da “Sayın başbakan önce kardeşim Beşar ESAD, sonra başkan ESAD, daha sonra ESAD, en son BEŞAR diye seslendi. Yakında la BEŞO dediğinde kıyamet kopar” yazmıştım ve bu twit oldukça RT yapmıştı) Gelinen nokta Suriye Türkiye’nin bir müdahalede bulunacağını öğrenmiş oldu. Beşar ESAD ile başbakan R. Tayyip ERDOĞAN karşılıklı laflaştılar. Suriye çok küçük düşünüp önce Türk büyükelçiliğine saldırdı. Sonra bayrak yakma olayının ardından Hac’dan gelen hacı kafilesine bile saldırdı. Tabi bu gibi küçük hamleler sadece Suriye hükümetinin basitliğini gösterir. Anladığımız kadarıyla ABD -Fransa-Türkiye Suriye topraklarına bir müdahalede bulunacak ve buna karşı Musul petrollerinin güvenliği için Türkiye’nin Musul’a girmesine destek verilecektir. Ancak, burada tahmin edilen şey doğru ise çok ciddi bir sıkıntı ile karşılaşabiliriz. O da şudur: Eğer Türkiye Suriye Kürtlerini Irak Kürdistan’ı ile birleştirmeye çalışacak ise bunun altyapısının çok sağlam olmadığını bilmesi gerekir. Zira Suriye Kürtlerinin Güney Kürdistan ile değil, Mardin, Şanlı Urfa, Hatay illerindeki Kürtlerle yakın akrabalıkları söz konusudur. Yok, eğer Suriye Kürtleri Türkiye topraklarında saydığımız illerle birleştirilecekse (bakın ne kadar ürkeğim; Türkiye Kürdistan’ı diyemedim) o zaman plan tahmin ettiğimizden daha kapsamlı olmak durumundadır. Kürdistan bölgesel yönetimi ile Türkiye Musul petrolleri üzerinde mutabakat sağlamışlarsa PKK ile ilgili de Kandil’in silahsızlanması düşünülmüş olmalıdır işte, asıl soru(n) bu… Neyse bu sorunu başka bir yazıya bırakarak Suriye ile ilgili bugünlerde dile getirilen “koridor”un nasıl olabileceğine bakalım; Türkiye’nin Suriye’ye koridor açma konusunda ABD ve Fransa ile anlaşması askerin Suriye topraklarında –en azından orta vadede- kalması demektir. Bu durum Arap dünyasınca nasıl karşılanır faslını geçelim ve Türkiye’nin Suriye koridorunu büyük bir ihtimalle Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadıkları bölgeye doğru ve biraz daha içeri girerek açması söz konusudur. Bunu ABD ’nin 1991 Irak müdahalesi ile Irak’ın kuzeyinde oluşturduğu “uçuşa yasak alan” gibi bir bölge oluşturulacak. Çekiç güç vazifesini de Türkiye üstlenecektir. Bunu anladık anlamasına da bu Suriye ile bir savaş sebebi. Suriye de rejim değişikliğini de beraberinde getireceği kesin olan bu müdahale sonrası nasıl bir sonuç doğuracak? Çünkü kesin olan Suriye BAAS rejiminden kurtulacak, ama sınırlar olduğu gibi duracaksa… Bu da başka bir yazıda…
  13. İşte aramIZdaki fark, O davaya ilk eleştiriyi buraya BEN yazdım; "GENÇ OLMAK MUHALİF OLMAK DEMEK" OKUYUN ARAMIZDAKİ ADALET ANLAYIŞINI GÖRÜN.
  14. Siz öyle sanın, Darbecilerle oturup öcüler planlayanlardır onların çoğu.
  15. Demokrasi ve eşitliğe kininizi söylemişsiniz. Sizin eşitlik anlayışınız bizlerin köle edildiği eşitliktir. O dönem bitti. Her başlık sizin arzu ettiğinz başlıkla olmaz. Yüzlerce yazım var, o başlıkta da yazmışımdır. Okumamanız benim sorunum değil. Tarafla da gurur duyuyorum, Türkiye demokrasi ve insan haklarına kavuştuğunda tarih tarafı altın harflerle yazacaktır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.