Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Süzgeç!

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    62
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Diğer Bilgiler

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • Yer
    Karlsruhe

Süzgeç! - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Sayin Tengeriin bosig; Türkiyede irkcilik neymis? Birde degisik acidan bakalim. Öncelikle sunu söylemeliyimki; yorumunuzda kürtcü kelimesini sikca kullandiginiz halde, Türkcü kelimesini bir defa dahi kullanmamissiniz. Buda gösteriyorki; yorumunuzuda önyargilariniz ön plana cikmis. Kendinizin irkci olamayacagini, bunuda babaannenizin laz olmasina bagliyorsunuz. Zira benimde bildigim kadariyla yedi kusaktan Türk oldugumdan, irkci olmammi gerekiyor? Birde sülalesi laz olan I.Türüt neden azili irkcilardan olupta, F.Saka ve bircok sanatci neden devrimci diye sormayacagim. Bu forumdaki üyelerin analizini yaptigimizda bile, karsimiza degisik irkci yaklasimli yorumlar ve düsünceler cikiyor. Mesela bir yorumcu sikca; "Hepimiz Ermeniyiz diyenler, neden hepimiz mehmetcikiz demezler" diye sorar. O arkadasta fevkalede biliyorki; Almanyada Genc ailesi katledildiginde kinama yürüyüsü düzenlenmis, Türkten fazla Alman katilmisti o yürüyüse. Almanlar "hepimiz Türküz" diye slogan atmislardi ama, bir tane Almanin bile Türk oldugunu kimse duymamistir. Bu bir dayanisma meselesi olup, kimseninde Ermeni olmak gibi bir düsüncesi yoktu. Mehmetcik meselesine gelince; Dünyanin neresinde dogarsan dog egerki Türk vatandasiysan, zaten asker doguyorsun. Zamani geldiginde o görevi istesende, istemesende yapacaksin. Baska sansin varmi? Bir baskasi devamli konuyle ilgisi olmayan yorumlar yapar, diger yorumculari alaya alir, sirf fikirleri dolayisiyla rep (rep oldugu günlerde) ve iltifat yagmuruna ugratilir, bunlarin isimlerine yagcilikmi yoksa baska birseymi dememiz gerekir? Irkcilik demeyelim kizarsiniz.!!! 80 öncesini irdeleyecek olursak; TSK derin devlet ve piyonlari doguda terör estirip, köyleri yakip yikip, insanlari yurtlarindan edip dilenci durumuna getirmeleri sizce adil bir davranismi? O piyonlar (Ülkücüler) 6.Filoyu protesto eden 68 kusagi genclerinin karsilarina dikilip, ABD yandasligi yaptiklarinda isimlendirmeleri ne olmaliydi? O kurulusun militanlari Atatürkün arkasina siginip siyaset yapiyorlar simdilerde. Halbuki 80 öncesinde Atatürk heykellerine saldiranlar onlar, nöbet bekleyenler 68 kusagi genclerdi. Birde siirleri vardi Atatürk hakkinda. Eyy Atatürk nettin. Coluk cocul demedin ***** Oradaki koministleri görmedinde. Geldin gözünü bizemi diktin. Bu siiri selam durdurarak bizlerede söyletmeye calisirlar, söylemedigimizde döverlerdi. Simdilerde onlar Atatürk sempatizani olup, bizleri Atatürk karsiti olarak gösterebiliyorlar. 80 den sonra Atatürkte negibi bir degisim olduda sahiplendiler sormak gerekir. Biz simdi bunlara irkci demeyelim kizarsiniz diye. Su alintiyi dikkatlice izleyin. Bir zamanlar bir cezaevinde... 1981-84 yılları arasında 34 tutuklunun öldüğü, yüzlerce kişinin ise sakat kaldığı Diyarbakır Cezaevi'nde dehşete tanık olanlar anlatıyor. ERTUĞRUL MAVİOĞLU İSTANBUL - Diyarbakır 5 No' lu Cezaevi'nde 1981-1984 yılları arasında 34 tutuklunun ölümüne, yüzlerce tutuklunun da sakat kalmasına ve sinir sistemlerinin tahribine neden olan uygulamaların üzerindeki sis perdesi aralanıyor. 20 tutuklunun aldığı ağır darbelerle, beş tutuklunun da açlık direnişinde öldüğü, koşulları protesto eden beş tutuklunun kendini asarak, dördünün de kendini yakarak yaşamına son verdiği, 'vahşet dönemi' diye adlandırılan bu yılları yaşayan 29 tanık ile iki savunma avukatının anlatımı, Serbesti adlı derginin 14. sayısında yayımlandı. Ceza alan olmadı. Hiçbir görevlinin ceza almadığı bu dehşet süreciyle ilgili duyduklarını 1987'de bir kez de yaşayanlardan dinlemek isteyen yazar Aziz Nesin'le ilgili bir anekdotu, iki yılını bu cezaevinde geçiren Nuri Sınır şöyle aktarıyor: "Aziz Nesin, 'Çocuklar' dedi, 'Bu cezaeviyle ilgili çok şey söylendi, ancak siz orada yaşadınız, sizden dinlemek istiyorum.' 28 olay anlattık. Aziz Nesin çok dalmıştı, pencereden yağan karı seyrederken bir ara dönüp baktı ve şunu söyledi: 'Yahu çocuklar, kendi hayal dünyamı çok geniş biliyordum. Ama Kürtlerinki daha çok genişmiş.' Aziz Nesin, bizim anlattıklarımıza inanmadı." İşte tanıklardan birinin, "Durduğumuz yerde 16 saat diz çökerek bütün sesimizle ırkçı-turancı marşlar söylüyorduk" diye özetlediği 'Türkiye'nin Aushwitz'inden günlük yaşam manzaraları: Banyolu mu TV'li mi? Haluk Yıldızhan (Diyarbakır doğumlu): Gözaltından gelenleri genel olarak sinema salonuna değil de, o zaman 37 olarak adlandırılan, daha sonra 36 adını alan hücrelere götürürlerdi. Burada, "Banyolu mu televizyonlu koğuş mu istersin?" diye sorup, cevap ne olursa olsun her iki durumda da alt katlardaki tuvaletleri tıkanmış ve pislik içindeki lağım sularının ve insan dışkılarının yüzdüğü bir yerde süründürülür, günlerce işkence ve kaba dayakla hoş geldin safhasında yıldırdıktan, tamamen teslim aldıklarına inandıktan sonra koğuşa gönderirlerdi. Yoruluncaya dek dayak Osman Karavil (Diyarbakır doğumlu): Koridorda sıra dayağından geçirildikten sonra hücrelere dağıtıldık. Tek kişilik bu yere yedi kişi sığdırıldık. Askerler göründü, 'Ellerinizi uzatın' dediler. Hücrenin, kapı ve penceresinden ellerimizi uzattık. Yoruluncaya kadar dövüp gittiler. Bu dayaklar, tahminen her yarım saatte bir tekrarlandı. Sonra hücre dayağı düzenine geçildi. Günde üç fasıl, sabah, öğlen, akşam... Garabet'e sünnet K.Y. (Diyarbakır doğumlu, 16 yaşında tutuklandı): Bana cop sokmaya çalıştılar, çok direndim, kafamı duvarlara vurdum, kendime büyük zarar vereceğimi gördüler, benden vazgeçtiler. Ama arkadaşlarımdan yaklaşık 200-250 insana cop soktular. Aslen Ermeni olan Garabet Demircioğlu arkadaşımız vardı. Maşallahlı sünnet elbisesi giydirerek, törenle sünnet ettirdiler, ismini de Ahmet olarak değiştirdiler. Koç mu kuzu mu? Nazif Kaleli (Şanlıurfa doğumlu): Üzerinde 40 çivi olan bir sopa vardı, onunla vuruyorlardı. Bir tane 'kuzu' dedikleri sopa vardı, bir de 'koç'. Biz her zaman copu tercih ediyorduk. Cop korkunç acıtıyordu, ödem oluşturuyordu, ama daha sonra geçiyordu. Ancak sopalar kemikleri eziyordu. 'Ağzına işeyeceksin' Cevdet Baran (Diyarbakır doğumlu): Bişar Akbaş adında bir arkadaş vardı. Gardiyanların emrine karşı çıkıyordu, yürümüyordu, hem rahatsızdı hem de inat ediyordu. Bir gün gardiyan kolumdan tuttu ve "Çık" dedi. Bişar'ın yanına götürdüler. Onu karın içine yatırmışlardı ve bana dediler ki, "Ağzına işeyeceksin." "Yapmıyorum" demedim. "Gelmiyor komutanım" dedim. Beni dövmeye başladı. Epey dövdü, karın içinde sürdürdü, tabanlarıma vurmaya başladı. Ne yaptıysa "Gelmiyor" dedim. Sonunda beni de Bişar'ın yanına yatırdı. Kelime başı 150 sopa Hasan Daş (Mardin doğumlu): Hücreler kötü, koğuşa gitsem rahat ederim, diye düşünüyordum ki, 6'ncı Koğuş'a götürdüler. Gardiyan geldi, 'Yeni gelenler öne çıksın' dedi. Elinde bir değnek, değneğin adı Haydar. Bana, 'Kaç gün hücrede kaldın' dedi. 'Bir ay' dedim. 'Atatürk'ün gençliğe hitabesini ve andımızı da mı ezberleyemedin?' 'Hayır, okumam-yazmam yok komutanım' dedim. Haydarla bayıltıncaya kadar dövdü. 53 tane marş ezberledim. Her bir kelimesi için yüz ellinin üzerinde cop yedim desem, asla mübalağa olmaz. Copu dişlettiler Mehmet Ece (Van doğumlu): Bir gün gardiyan çağırıp dövdükten sonra ağzıma cop sokup "Dişle" dedi. Copu dişlediğimde hızla çekti ve önden iki dişim kırıldı. Kırılan dişlerimin kökleri kaldı. Bir hafta sonra yüzüm, gözüm balon gibi şişti. Aynı gardiyan, "Niye yüzün şiş" diye soruyordu. "Ranzadan düşerken dişlerim kırıldı komutanım" diyordum. 'Ranzadan düştüm' Mehmet Emin Kardeş (Mardin doğumlu): Dövüyorlar, muhakkak dövdüğü kişinin bir tarafını da kırıyorlardı. "Ne oldu sana" diyorlar, "Ranzadan düştüm komutanım" diyorduk. Herkese avuç avuç ********* yediriyorlardı, bu çok sıradandı. 23'üncü Koğuş'ta Y.A. adında bir arkadaşımız vardı. Herkesin gözü önünde ona cop soktular. Cop sokma, ********* yedirme çok adettendi. köpege tekmil. Paşa Akdoğan (Diyarbakır doğumlu): Tıraş kremini, kalın çizgiler şeklinde yüzümüze sürdüler, sonra upuzun ince bir ip getirerek, "Tren yapacağız" dediler. Herkesin kamışına ip bağladıktan sonra "Koş" dediler. Koşuyoruz ama en ufak bir şekilde geride kalmak herkesi gerdiriyordu ve aynı zamanda hep birlikte oturup hep birlikte kalkmak zorundaydık. Bir süre o şekilde koşturup yat-kalk yaptırdılar. Sonra alt hücrelere indirdiler. Banyo dedikleri de lağımdı. Köpeği öyle alıştırmışlardı ki, tekmil vermediğin zaman saldırırdı. Üzerimizdeki elbiseleri parçalardı ve hiçbir şekilde ona karşı bir şey yapamazdık. 'Kanlı karavana yedik' Selahattin Bulut (Mardin doğumlu): Kapı açılıp karavanayı içeriye getirmeden önce gardiyan bizi çok döverdi. "Verdiğim yemeğin hakkını istiyorum" derdi, ta ki bir tarafımızdan karavanaya kan akana dek döverdi. O işkence döneminde günde üç öğün, kanlı karavana yerdik. Diş macunu, deterjan, çöp gibi şeyleri yediriyorlardı. Cezaevine Türkçe bilmeyen ziyaretçi alınmazdı. Türkçe bilmeyen nenem, dilsiz taklidiyle görüşe girdi. Ağzından bir kelime çıkmadı. Sadece hıçkırıyor, yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Ben çıkmadan da öldü. Çıplak koridor temizliği Behlül Yavuz (Diyarbakır doğumlu): Bir gün, "Sizi hamama götüreceğiz" dediler. İki ayda bir yarım kova soğuk su bize ya düşüyor ya düşmüyor. Bu hamam nereden çıktı diye endişelenmeye başladık. Hamama gittik, "Soyunun" dediler. Herkes çırılçıplak soyundu. "Su dök", biraz su döküldü. "Sabun sür", sabun sürüldü. "Su dök", biraz su döküldü ve "Giyin, çık dışarı" dediler. O ıslak ve sabunlu halimizle, atlet ve külotları giydik. Büyük koridorda, "Tek kol sıra halinde dizilin" dediler. O koridor, dayaklar nedeniyle hep kan ve irindi. Birinci sıra kaba kirleri sildi, ikinci sıradakiler arta kalan ince tabakayı siliyorduk, üçüncü sıra da tertemiz siliyordu ve o halde bizi koğuşa geri getirdiler. O pislikle yatmak zorundaydık. Her taraf kan ve irindi. Aşırı bir bitlenme vardı. Sekiz saat sürekli dayak yiyorduk. Dayak yemediğimiz yemek aralarında ve molalarda da birisi Atatürk'ün nutukları ve yaşamını okur, biz de tekrarlardık. 'Ölebilirim' dedi, öldü Cemşit Bilek (12 Eylül döneminde Diyarbakır'da siyasi dava avukatı): Müvekkillerimiz mahkemede hazırolda duruyordu. Konuşma hakları yoktu. Sandalyede oturmuş, ellerini nizami şekilde dizlerinin üstünde tutuyorlardı. Kafalar sıfır numara tıraşlı, tek tip elbise içinde, başlarını dik tutarak, tek bir noktaya bakarak, put gibi durmak zorundaydılar. Ölümü de göze alarak kalkıp konuşanlar oluyordu. Rahmetli Necmettin Büyükkaya, geldiği son duruşmada ayağa kalktı, söz istedi. "Bir sonraki mahkemeye kadar yaşamayabilirim, haberiniz olsun, beni sürekli tehdit ediyorlar. Sonra 'Yok kalpten gitti, şundan, bundan gitti' türünden düzmece bir tutanak da tutarak beni öldürebilirler. Ancak gördüğünüz gibi ben çok sıhhatliyim" dedi. Ve gerçekten de bir sonraki mahkemeye gelmeden öldürüldü. http://www.radikal.c...p?haberno=94914 Diyarbakir zindanlarinda bunlar yasanirken; Mamak ve Metris zindanlarindada ayni manzara yasanmaktaydi. Maras,Corum,Bahcelievler,Gaziosmanpasa,Ümraniye,Sivas ve daha bircok katliamlarda, asker ve polis yapilan katliamlari izlemekle yetinmis, hicbir müdahelede bulunmamistir. Birde isin karanlik yüzü varki, aydinlatilmasi mümkün degil. U.Mumcu,C.Emec, B.Ücok, A.T.Kislali, K.Türkler, A.Ipekci,T.Dursun ve daha bircoklarinin katilleride onlardir. Birtek A.Ipekcinin katili yakalanmis oda hapishaneden kacirilarak ikinci bir cinayeti üstlenmis, ancak o sekilde cezasini cekmistir. Eger papa suikastina karismasaydi, simdi krallar gibi Amerikanin bilinmeyen biryerlerinde yasiyor olacakti. Simdi soruyorum size. Bu PKK yi doguran, yaratan kimlerdi acaba? Türkiyede PKK olayinin bitmesini istemeyen kimlerdir diye bir soru sorulsa, vereceginiz cevap neolurdu? Benim cevabim söyle olurdu. 1 - Türk silahli kuvvetleri. Eger PKK olayi baris cercevesinde bitirilirse,TSK kan kaybeder. Halkin sempatisi azalir. Askere gitmeyecegim diyenlerin sayisi hergün artar. 2 - MHP - Ülkücüler. Eger PKK olayi baris cercevesinde bitirilirse, MHP nin belirgin bir siyaseti kalmaz, kan kaybeder. Saf insanlari "vatan millet Sakarya" yalanlariyla örgütleyemezler. 80 sonrasinda Atatürkün silinemeyecegi gercegini görüp, madem silemiyoruz sahiplenelim bari deyip Atatürkün arkasina siginarak siyaset yapmaya calisan o güruh, simdilerde bizi Atatürk düsmani bile gösterebiliyor. Simdilerde ise sadece piyon degismis olup, irticaya dogru yol almis durumdayiz. Sonuc olarak PKK yi yaratan gücler, PKK olayinin bitmesini istemezler. Eger biterse, TSK nin kralligi, MHP (ülkücülerin) kariyeri son bulur. Hicbir sanatci eserinin yok olmasini istemez... Ülkü ocaklari PKK kadar tehlikeli olup, PKK nin aksine legal bir örgüttür. Sayin Tengeriin bosik ve digerleri; Sizlerden biri su yukaridaki kisilerden birileri olsanizda, o iskencelerden kurtulup disari cikabilseniz, disari ciktiginizdada heran gözetlendiginizi bilseniz, nasil bir yasam secerdiniz? PKK nasil meydana ciktinin sorusunu soruyorum aslinda.!!! Simdi biz yukarida saydiklarimizin lakaplarina "irkci" desek kizarsiniz, "fasist" desek küsersiniz, "resimcinin *****" desek kaba kacar, en iyisi "Evrenin cocuklari" diyelimde, hoslarina gittiginde bana gazoz kapagindan madalya bile verirler belkide.! Bana gelirse; Düzenin carpikligindan ve hocalarinin irkci yaklasimlarindan dolayi, ortaokulu tam ortasinda birakmak zorunda kaldigimdan, edebiyatimda sizinki kadar düzgün degil haliyle. Bunuda hos karsilayin lütfen.Selametle. Seyrekler
  2. ENFAL: 1. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin. 41.”Ganimetlerin beşte biri allahın ve peygamberindir” FETİH: 21. Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah’ın bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir. Hadis No : 1090 Ravi: Mücemm’i İbnu Cariye el-Ensari Tanım: Resulullah (sav) ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: “Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)” diye sorduk. “Resulullah (sav)’a vahiy gelmiş” dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık, ilerleyince Resulullah (sav)’ı Kura’u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan’ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize Fetih süresini tilavet buyurdular. Askerlerden biri: “Yani bu sulh bir fetih midir?” dedi. Resulullah (sav): “Evet!” deyip ilaveten: “Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Zat’a yemin ederim bu bir fetihtir” buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resulullah (sav): “Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir” mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu. (Ayet’i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber’e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye’ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi.” Kaynak: Ebu Davud, Cihad 155, (2736), Harac 24, (3015) Hadis No : 1099 Ravi: Ebu Hüreyre Tanım: Resulullah (sav) buyurdular ki: “Hangi bir köye varır da orada ikamet ederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resulü’ne isyan ederse o beldenin beşte biri Allah ve Resulüne aittir ve o (geri) kalan) da sizindir.” Kaynak: Müslim, Cihad 47, (1756); Ebu Davud, Haraç 29, (3036 Hadis No : 5937 Ravi: İbnu Ömer Tanım: Resulullah (sa) buyurdular ki: “İyne usulüyle alış-verişte bulunur, sığırların peşine düşer, ziraate razı olur ve cihadı da terkederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki, dininize tekrar rücu etmedikçe o zilleti kaldırmaz.” (Zillet:Hor görülme,alçalma.) Kaynak: Ebu Davud, Büyu 56, (3462) İyne: Bir malı vadeli satıp, daha sonra peşin para ile, vadeli fiyatından daha ucuz bir fiyatla geri almaya “iyne satışı” denir. ÇÖL BEDEVİLERİ VE GANİMET Bence üzerinde durulması gereken önemli bir konu. Kuranın allahı diyor ki henüz elde edemediğimiz ganimetler var. Ondan sonra da bu ganimetler bana ve peygamberime aittir diyor. Tabi bu durum insanların itirazına neden olunca gelen başka bir ayetle beşte biri benim ve allahındır demiş. Ya mülk zaten senin. Sen bu mülkü savaş yoluyla almaya kalkıyorsun. Her şeye muktedir olan bu Kuranın allahı niye acaba savaşa baş vurmuş. Bunu hiç düşündünüz mü? Tamam dinini yaymak için savaş yapıyorsun. Kabul. Bu nasıl vicdandır ki bu nasıl adalettir ki insanların alın teriyle kazandıklarını zorla ellerinden alıyorsun. Hem öldürüyorsun hem de mal ve mülklerini gasp ediyorsun. Hiç olayın bu boyutunu düşünen oldu mu acaba? Bu hareketleri yapana eşkiya denilmiyor mu? İşte ben bu allaha onun için kuranın allahı diyorum. Tüm bu yapılanlar bir allaha yakışıyor mu? Dikkat edilirse insanlar Kuranda sürekli savaşa teşvik edilmiş. Gerekçe allahın dinini yaymak. Bunun karşılığında ganimet ve cennet ödül olarak gösterilmiş. Bakıyoruz peygamber din yayılmacılığı (temeli de ganimet) uğruna insanlara ticareti, tarımı ve hayvancılığı uygun görmemiş. Hadiste de bu zaten açık bir şekilde belirtilmiş. Çünkü insanlar bu alanlara yoğunlaşırsa o insanları savaşa götürmesi zorlaşacaktır. Eğer ganimet olmasaydı o insanları savaşa götürmek mümkün müydü? İşte bir peygamber düşünün. İnsanları namuslu bir geçim yerine eşkiyavari bir yönteme teşvik ediyor. Tamam savaş yapıyorsun ama onların mal ve mülklerine el koyup çoluk çocuklarını esir alıp özel işlerinde kullanıp pazarlarda satamazsın. Bu bir peygamber davranışı olamaz. Alıntıladığım hadiste de ele geçirdiğiniz beldenin beşte biri bana ve allaha diğer kısmı da sizlere aittir diyor. Akıl ve vicdan sahibi insanların şu söylediklerim hususunda birazcık düşünmelerini istiyorum. Bu nasıl bir anlayıştır ki hangi bir köye varırsanız hisseniz oradadır. Orada yaşayan insanlar müşrik de olsa onlar da allahın kulları değil mi? Yıllarca emek vermiş, göz nuru dökmüş bu insanların mallarını mülklerini bir çırpıda ellerinden almak hangi insanlığa sığar. Bu yapılanlar bir yağma ve talan değil midir? Üstelik bunların yapılmasını sağlayan da allahın kendisi ve onun adına bu yağma ve talan yapılıyor. Şimdi bu düşüncede olan bir allah nasıl adil ve adaletli olabiliyor. Bunun neresi büyüklük!… Demek ki islam barış, sevgi ve hoşgörü dini değildir. Gittiği her yerde kan ve göz yaşı bırakmıştır. Erkekler öldürülmüş, kadınlar ve çocuklar esir alınmış ve bunlar cariye ve köle olarak kullanılmışlardır. Bunlar ortaçağda yaşanmış ve o çağın koşullarında normal görülmüş şeyler. Ama normal olmayan bu ilkel ve çağ dışı dini göklere çıkarıp bize pazarlamak istemeleri. Onlar istedikleri kadar pazarlamaya çalışsınlar. İnsanlar okudukça, araştırdıkça, sorguladıkça bu gerçekleri göreceklerdir. Ve insanlar bu gerçekleri gördükçe bu dini elbette bizim yaptığımız gibi sorgulayacaklardır. Ve sonuç olarak islamın geçim kaynağını hep ganimetler oluşturmuş. Çöl yaşamı onları bu yola götürmüş. Aynı şekilde atalarımızda bu şekilde müslüman yapılmadı mı? Bu barbarlığın bu vahşetin sahibi de bu kuranın allahı değil mi? Tamam islamiyeti yayma çabaları normal. Ama insanların ellerindeki değerli eşyalarını, mallarını, mülklerini gasp edip el koymak ve bunu bir geçim kaynağı haline getirmek hangi vicdana hangi insanlığa sığar. Birileri bana bunu açıklasın…
  3. Süzgeç!

    TSK Çuvallamıştır.

    Bosuna ugrasmayin sayin Cyrano. O kaynagi hala aramaktalar ama, olmayan kaynak nasil önünüze koyulabilirki.!Ancak senaryo yazabilirler. Biraz daha ugras gösterebilseler, Kurtlar vadisi senarist kadrosuna bile katilabilirler. Aslinda kaynak ellerinin altinda ama, birtürlü ulasamiyorlar. Zihinlerini söyle bir zorlayabilseler, o bilgilerin bulunduklari toplumlarda empoze edildigini hatirlayacaklardi. Kayitsiz sartsiz kabullenme budur iste. 68 kusagi Filistinde egitim görmüs, D.Gezmis ve M.Cayan ters düsmüstü. Deniz Dezmis devrimin kirsaldan, M.Cayan ise kentlerden baslamasini istemistir. Nekadar ters düsselerde, yinede birlikte hareket ediyorlardi. D.Gezmis ve arkadaslarinin idamlarini durdurabilmek ppahasina canlarini vermislerdir M.Cayan ve arkadaslari. Ben ne demistim! Siz kafanizdaki sablonlasmis önyargilarinizi yenemediginiz sürece, anlamakta daha cok zorluklar cekeceginizden emin olabilirsiniz.
  4. Cuma aksami ana haber bülteninde, Ugur Dündarin konugu Zülfü Livaneli idi. Konu Atatürk hakkindaki yaptigi filmdi. Söz döndü dolasti 12 eylüle geldi. Erdal Öz ve Altan Öymenle birlikte THY ucagini Sofyaya kacirmakla suclanip, tutuklanmalari hakkinda bilgiler verdi. Ucak kacirma olayi bile duymadiklari halde, nasil iskenceler gördüklerini anlatti. Bir zaman sonra bizleri sorgulayan subayin degistigini, ve aralarinda su konusmanin gectigini söyledi. - Subay: Ben özel olarak sizleri sorgulamak icin Erzurumdan geldim. Atatürkün kurdugu TC ordusunun serefli bir subayiyim. - Z.Livaneli: Sen Atatürkün kurdugu Türkiye Cumhuriyeti ordusunun degil, olsan olsan Amerikanin ****** olursun. Z.Livaneli: Ben bunlari yüzüne karsi söyleyemesemde, icimden söyleyip rahatladim enazindan. - Subay : Anlat bakalim ucagi neden, nasil kacirdiniz? - Livaneli : Vallaa nasil anlatsam, ucaga yetisemedik, kacirdik. Simdi bunlara ek olarak Türkiyenin tüm bölgelerinde, buna benzer sudan sebeplerle binlerce devrimci insanlar tutuklanmis, iskencelerden gecirilmislerdir. Asil suclu olan dinci ve fasistler rant pesinde kosarlarken, halkin dirligi ve birligini, halklarin kardesligini ve beraber yasam icin mücadele verenleri, neden toplayip isgencelerden gecirip cogunu katlettiler? Amac belliydi iste; simdi gelinen noktada oldugu gibi insanlarin cahillesmesini,kültürsüzlesmesini, dilenci durumuna getirilip kömür ve erzak torbasina oy satilmasini saglayan temeller o günlerde atildi...
  5. 40 yildir fislenen solculardan baskalari degildi. Bunlar partilerini kapattirip, magdurlari oynama pesindeler anlasilan.
  6. Süzgeç!

    TSK Çuvallamıştır.

    Siz kafanizdaki sablonlasmis önyargilarinizi yenemediginiz sürece, anlamakta daha cok zorluklar cekeceginizden emin olabilirsiniz. Okadar basit degil maalesef. Bir yüksek rütbeli subayda olsa bilmedigi, bilmesi gerekmedigi, bilmek icin girisimde bulunamayacagi bilgiler vardir. Bu bilgilerde o birligin hareket odasinda (S-2) muhafaza edilir. Bir subay herhangi bir yazicidan numarasini verdigi bir evraki isteyebilir ama, S-2 yazicisindan isteyemez. Cünki S-2 deki hicbir evrak hakkinda bilgisi olmaz ve olmasida gerekmez. Yukarida ne demistim. "hareket odasina girilmez" Bu oda alayda,tümende ve daha yüksek birimlerdede vardir. Degisen tek kural, taburdan baslayarak o kurumda calisanlarin rütbelerinin yükselmesidir. Hangi birlik olursa olsun (Ordu komutanligi dahil) hareket odalarina girenlerin sayisi sinirlidir. O belgelerin Taraf gazetesine servis edilmesi, ordu adina basli basina bir skandaldir.Bu acidan bakacak olursak, bunun adina "cuvallama" denebilir.
  7. Süzgeç!

    TSK Çuvallamıştır.

    Askerler arasinda dolasan her yazisma gizlilik icermez. Helede bölük ve batarya seviyesindeki birliklerdeki yazismalarda, gizlilik derecesi olan yazisma pek nadirdir. Ben Kibris cikarmasinin sonraki yilinda (1975)oyillar Türkiyesinin en kritik (Hora Egede petrol ariyordu) bölgesi olan, Yunanistan sinirinda yaptim askerligimi. Görevim Tabur personel (S-1)yaziciligi idi. S-2--S-3 ve S-4 yazicilariyla ayni odada calisirdik. S-1 ve S-4 e gelen tüm yazilari zarflarini acip, numaralarini postaninkine ve kendi defterlerimize kayit yapip, imzalayarak teslim aldigimiz halde S-2 , S-3 yazicisi arkadas (S-2 , S-3 beraber) sadece gizli yazili olan (S-3) belgeleri zarflarini acip numaralayarak teslim alabilirdi. S-2 ye gelen yazilarin tümünde "COK GIZLI" ibaresi bulundugundan, sadece zarftaki numarayla kayit yapilip teslim alinirdi. Bizim sorumlu subayimiz (S-1 ve S-4) bascavus olmasina ragmen, S-2 , S-3 sorumlu subayi kidemli binbasiydi. Birgece S-2 yazicisi arkadasla hareket odasina (subay ve astsubaylarin girmesi bile yasak)girdik. Dosyalari ve haritalari karistirdigimizda, bizim alayin üzerinde kirmizi X isareti gördük. Tam cikiyordukki; binbasi karsimiza cikmazmi? O gece nöbetci (geleli 1 ay olmustu)amiriydi. Sol yayinlar yakalattigindan bir yil ceza yemis yükselmesi durdurulmustu. Bizler hakkinda hicbir bilgisi olmadigi halde, gidin yatin demis, o konu birdaha gündeme gelmemisti.
  8. Yazinin iceriginin kime ait olmasi, gercek olmasini engellermi? Saygilarla. -http://www.yuruyus.com/www/turkish/-
  9. * * * * 2010.01.31 Kaynak: -http://www.yuruyus.com/www/turkish/news.php?h_newsid=701-
  10. Ugur Mumcu,A.Taner Kislali,Bahriye Ücok,Kemal Türkler,Necip Hablemitoglu,Cetin Emec,Muammer Aksoy,Abdi Ipekci,Hrant Dink ve daha bircoklari derin devlet,ordu ve piyonlari tarafindan yokedilmislerdir. Abdi Ipekcinin katili olarak yakalanan M.A.Agaca, Maltepe askeri cezaevine konuldugunda kacirma faaliyetleride yukaridaki üclü tarafindan organize edilmisti. Sözde Agacayi kaciranlar,A.Catli,Oral Celik ve adamlari.(Tetigi cekeninde Oral Celik olasiliklari var) Yanlislikla Maltepe cezaevine bir kus girse disari cikamayacagi bir cezaevinden, devletin bazi organlarinin,ordunun bazi organlarinin haberleri olmadan kacirilmasi mümkün olabilirmi? Hepimiz biliyoruz bu gercekleri ama;önyargilarimiz,irkci egilimlerimiz kabullenmenizi engelliyor. Yukaridaki isimleri gecen failleri hain olan Atatürkcu devrimciler,Türk milliyetcisi falanda degillerdi. Onlar; Milliyetci ayaklariyla vatani bölmeye calisan piyonlarin ne dalevereler cevirdiklerini, kamu oyuna duyurmak icin savasan devrimcilerdi. Onlar önce insandilar...!Din,dil,irk gözetmeksizin, tüm dünya halklarinin kardesligini isteyen beyinlerdi. Simdi birileri cikipta onlarin davasina milliyetci (irkci) yaftasini yapistirirsa, en büyük saygisizligi yapmis olur. Gecenlerde biri hapisten cikip incili yenilemeye yeltendi,ogün gelir birde kurani yeniden yazmaya kalkisirsa,sasirmayin sakin haaaa...! Bugün ölüm yildönümü olmasi nedeniyle; önce Ugur Mumcu olmak üzere tüm devrim mücadecilerini,saygiyla aniyorum.
  11. ‘Balyoz planı’nı hepimiz korkuyla, heyecanla ve umutla izliyoruz. Korkuyoruz; hâlâ darbeciler işbaşında, karanlık köşelerde iş tutmaya çalışıyorlar. ‘Balyoz planı’ 2003 tarihli ama ‘Kafes planı’ 2009 tarihini taşıyor. Heyecanlanıyoruz; bu planların içeriği deşifre oluyor. Darbecilerin acımasızlığı ve gözü karalığı ise ürkütüyor. Umutlanıyoruz; çünkü Türkiye militarizmle, demokrasimizi yaralayan darbecilerle ciddi bir hesaplaşma yaşıyor. Sivil siyaseti, seçilmiş Meclis’i düşman gören, halkın tercihlerini ‘tehlike’ sayan askeri vesayet rejimi taraftarları, darbe planları yaptıkları köşelerde yakayı ele verip darbeleniyorlar, debeleniyorlar. ‘Balyozcular’ın korkunçluğu üzerine yorumlar yapılırken, önlemler talep edilirken, Güneydoğu’da DTP’li (şimdi BDP oldu) siyasetçilere yönelik tutuklama aralıksız sürdürülüyor. Tutuklananların sayısının 1000’i aştığı yönünde saptamalar yapılıyor. Bir partiden 1000’den fazla belediye başkanı, il ve ilçe yöneticisinin tutuklanmasının ne anlama geldiğini hiç düşündünüz mü? Hapse atılan çok sayıda belediye başkanı, o yörelerde ortalama yüzde 60 civarında oy almışlardı. Yaşanmakta olan, halkın temsilcilerinin kitleler halinde tutuklanmasından başka bir şey değil... Hukuku eğip büken ve halk iradesini hiçe sayan bu sistem ve anlayış, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde egemenliğini sürdürüyor. Doğu’da polis operasyonları, gözaltına almalar ve tutuklamalar dur durak bilmeksizin devam ediyor. Gazetelerde kıyıda köşede de olsa bir yeni fotoğraf yayınlandı, farkında mısınız? Iğdır ilinin seçilmiş belediye başkanının bileklerine kelepçe takılarak adliyeye götürülmesini gösteren fotoğraftan söz ediyorum. O çok sık adını andığımız, ‘değer verdiğimiz’ ‘seçilmiş’lerden birisine, atanmışlar tarafından kelepçe takılıyordu. Bu darbeci çeteleri besleyip büyüten, etkin bir güç haline dönüştüren asıl toprağın ve asıl kaynağın Güneydoğu’da 25 yıldır sürmekte olan ‘düşük yoğunluklu savaş’ olduğunu biliyoruz. Kürt sorununun bir ‘asayiş sorunu’ olarak görülmesini sağlamaya devam eden militaristler, uzlaşma ve çözüm yollarını tıkayarak, Ankara üzerindeki etkinliklerini sürdürüyorlar. Orada hâlâ JİTEM de varlığını sürdürüyor, vesayet rejimini arzulayan otoriter hukuk sistemi de... Oradaki mahkemeler küçük çocukları vuran polisleri beraat ettirmeye devam ediyor. Orada hâlâ ‘korkutucu devlet’ hükmünü yürütüyor. Devletin içinde örgütlenen şiddet yanlısı çetelerin asıl kaynağı da Güneydoğu ve oradaki hukuk dışı ortamdır. Türkiye’nin siyasi kimyasını bozanlar da oradan beslenenlerdir. *** Kürt kimliğini savunan siyaset ‘dağ’ ile yasal mücadele arasında gidip gelmeye devam ediyor. Böyle bir dönemde, tercihini yasal mücadeleden yana yapmış olan Kürtlerin önde gelen silasetçilerinin topluca tutuklanmasının yol açacağı sonuçları öngörmek zor değil. Birilerinin Kürtleri yeniden ‘dağ’ seçeneğine kışkırtmak istiyor olmaları, ilk akla gelen olasılıklardan biri. Yasal alanları tamamıyla bastırırsanız, yasal alandaki Kürtleri hapishanelere doldurursanız, Kürtlerin bunlara vereceği tepkiyi de hesaba katmanız gerekir... Kürtlerin ‘Dağ bizi zaten zora soktu, yasal alanda da durmak imkansız, bu nedenle hepimiz AK Partili olalım’ ya da ‘En iyisi devlete boyun eğelim, kimlik taleplerimizden vazgeçelim’ diyeceklerini mi sanıyorsunuz yoksa? *** Veysi Sarısözen Günlük gazetesinde yayımlanan dünkü yazısında, bölgedeki ruh halini, ve gelişmesi muhtemel tepkileri şöyle aktarıyor: “Şimdi sorun açıktır: Önlenmiş darbenin planını teşhir etmek demokratik bir adımdır; ama uygulanan darbenin kendisini gözden kaçırmak, bütün bu demokratik adımları sıfıra indirmek demektir. Batıda ‘planlanan darbeleri’ önleyen demokratik güçlerin önünde duran görev, Doğu’da ‘süregiden darbeyi’ durdurmaktır. 1990’da binlerce faili meçhul cinayete, OHAL’e, akıl almaz zorbalığa rağmen yıldırılamayan Kürt toplumuna karşı bugün yöneltilen saldırı büyük bir kışkırtmadır. Amacı Dağ’ın sabrını taşırmak; sivil halk kitlelerini baştan çıkarmak, Kürt özgürlük hareketini savaş lobisinin istediği yerde, zamanda ‘savaşa’ zorlamak, kaos yaratmak, bundan yararlanarak sıkıyönetim ya da OHAL ilan etmek ve işte asıl o zaman, henüz ortaya çıkmamış darbe planlarını uygulamaya koymaktır. İşte bu bir ‘darbe planı’dır. Batı’da ‘ölü darbe’, doğuda ‘canlı darbedir’.” Kürt sorunu konusundaki ‘en parlak buluş’u seçilmiş Kürtleri kitleler halinde hapse atarak halk iradesini hiçe saymak olan ve bunun sonucunda ‘ılımlı Kürtlerin ortaya çıkacağını’ düşünebilen bir ‘zihinsel yapı’nın darbecilerle başka çıkması nasıl mümkün olabilir? RADİKAL -- ORAL ÇALIŞLAR
  12. Sn.Demirefe;Bugibi gizli bilgiler eskilerde sn.D.Perinceke servis edilir,D.Perincek kamuoyuyla paylasir herkes inanirdi degilmi? Simdilerde ise bugibi bilgiler Taraf gazetesine (Bende sevmem tarafi) servis ediliyor. Ister kabul edin isterse etmeyinde, bunlar gerceklerdir. 12 eylülü hatirlayalim...! Biz bunlari yasamistik. 70 lerde sokaklarda terör estiren ülkücülerin yaptiklari, Maras katliami ile darbenin bahanesi olmus,sol neredeyse silinmisti. "Günes nezaman dogacak" isimli filmin oynadigi sinemaya,gücü düsük bir bomba atilmis (ülkücüler tarafindan) koministler sinemayi bombaladi diye,önceden belirlenmis (kapilara isaretler konmus.Ayni 6-7 eylül örnegi)alevi ve solcularin oturduklari evlere baskinlar düzenlenmis,yüzlerce insan katledilmisti. Tüm bu olaylar yasanirken, asker ve polis sadece seyretmekle yetinmis,göstermelik ciliz müdaheleler...? 12 Eylül darbesi gerceklestiginde, cezayi yine madur olanlar cekmislerdir. Diyarbakir,Mamak,Metris ve bircok cezaevi, sol ve alevilerin iskencehaneleri haline gelmis,o cezaevlerindede yüzlercesi hayatini kaybetmisti. Ogünleri eniyi anlatan Aziz Nesinin "Saga 5 sola 15 yil" adli hikayesidir. Bu konuya gelecek olursak camilerin bombalandiginda suc kime atilacakti sorusu akillara geliyor. Türk insaninin su anki zihniyetinde cami bambalama olayini solculardan,alevilerden (Hic alakasi yokken)baskasi yapmaz. Darbe yapilip cunta is basina gectimi, faillerde hazir zaten eskilerde oldugu gibi. 12 Eylülde solun beli kirilmisti,saglam kalanlarida gecmislerini unutup saga kaymislardi. Bu seferkinde kirmakla kalmayip,hepten yok ederlerdi kanimca. VURUN ABALIYA...!!! 60 ve 70 lerde asker,polis,derin devlet ve mhp (ülkücüler) Türkiyede elbirligiyle kaos ortami yaratmis, 12 eylül sonucunda PKK yi yaratmislardir. Su anda PKK olayinin bariscil yollardan cözülmesini kimler,hangi kurumlar istemezler diye önünüze bir soru koysalar nasil cevap verirsiniz? Benim cevabim söyle olurdu. 1 - Türk Silahli Kuvvetleri: Egerki PKK olayi cözülür baris saglanirsa: TSK kan kaybeder,itibari zedelenir (kendilerince) askerlik yapmayacagim diyenlerin oranlari hizla artar,pasalarin kralliklarinin sonu olur. Haliylede o askerler PKK olayinin bitmesini hicmi hic istemezler. 2 - MHP - ülkücüler: MHP nin kuruldugundan itibaren yaptigi tek siyaset irkciliktir,baskada belirgin bir siyasetleri yoktur. PKK olayi cözüldügünde, gelecek nesilin beyinlerini milliyetcilik (irkci milliyetcilik)tuzaklariyla yikayamayacaklarindan,kan kaybedecekleri korkusuyla pkk nin bitmesini istemeleri neredeyse imkansizdir.
  13. Muhammed 25 yasina kadar yoksul bir hayat sürmüs,25 yasina geldiginde 40 yasindaki zengin tüccar Hatice ile evlenmis olup, 50 yasina kadar tek esli yasamistir. 50 yasina geldiginde, peygamberligini ilan ettiginden popüler olmus, yeni eslerle evlenmeler baslamis. 50 yasina kadar neden evlenememis derseniz,zengin Haticenin kendisini kapi önüne koyacagini bildigindendir. Muhammed 50 yaşında iken yaşıtı olan Şevde ile evlenmiş ve çok evliliklerine 53 yaşından sonra başlamıştır. Evlendiği hanımlardan biri hariç tümü, ya dul ya da önceki evliliklerinden çocukları olan kadınlardır. 51 yasindayken Ayse ile nisanlandiginda,Ayse 6 yasinda olup,oyuncaklariyla oynamaktadir. Bunu müteaakip,Hafsa,Ümmü Seleme,Ümmü Habibe,Safiye,Cüveyriye,Meymune,Zeynep,Zeynep Binti ve Haticenin dul kalan (kendi gelini sayilmazni)geliniyl evlenmis olup,bu evlilikleri devam etmistir. Ayse ile evlendiginde 54 yasinda olup,Ayse ise sadece 9 yasindadir ve 18 yasinda dul kalmistir. Dul olanlari himaye etmek icin almis diyelimde, geliniyle 9 yasindaki Ayseyi almasina nedemeli? Arkadasin biri "alan razi veren razi" demiste; bende soruyorum: Ebubekir Muhammedin cenazesine neden katilmadi diye? ***************************************************************************** AİŞENİN EVLİLİK YAŞI AİŞENİN EVLİLİK YAŞI TARTIŞMALARINDA SAVUNMACI TARİHÇİLİĞİN ÇIKMAZIMehmet AZİMLİ (Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Kaynak:İslami Araştırmalar Cilt 16 Sayı 1/2003 Özet Bu çalışma, Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber ile evlendiğinde yaşının dokuz mu onsekiz mi olduğu konusundaki tartışmayı incelemektedir. Hz. Aişe’nin onsekiz yaşında iken evlendiği görüşünü savunanların, bölgenin iklim ve evlilik kültürünü dikkate almadıktan, bu görüşün bilimsel olmaktan ziyade Oryantalist söyleme karşı tepkisel bir savunma psikolojisi içerisinde ortaya konulduğu belirtilmektedir. Bölgenin iklim yapısı ve evlilik kültürü göz önüne alındığında birçok örneği olan ve toplumsal olarak hiç problem edilmeyen bu evliliğin esasen Hz. Aişe dokuz yaşlarında iken gerçekleştiği ve rivayetlerin de bu noktada odaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. Giriş Hz. Muhammet (a.s.),VII. yy.da Arabistan’da yaşamış ve Arap kültürü içinde yetişmiştir. Bu kültürün bir üyesi olan Hz. Peygamber, İslam Dini olarak insanlara tebliğ ettiği “Din” ile mensubu bulunduğu kültürde önemli değişiklikler yapmıştır. Sosyal yaşamın birçok alanında ve kurumlarında gelenek haline gelmiş yaşam biçiminde (adetlerde) büyük ölçüde değişimleri gerçekleştirmiştir. Aile yapısı, kadının konumu, evlilik ve boşanma gibi sosyal hayatın en başat değerleri de söz konusu değişimden pay alan kurumlar arasındadır. Büyük değişimlerin mimarı olmasına rağmen, aynı geleneğin bazı adetleri İslam Dini içinde kabul edilmiş ve sürdürülmüştür. Örneğin evlilik akdi (nikâh) konusunda Hz. Peygamber önemli değişiklikler, düzenlemeler getirmiştir, fakat evliliğin yaşı, evlilik merasimi vs. gibi geleneğin hâkim olduğu cihetlere dokunmamıştır. Hatta kendisi de bu alandaki geleneğe tabi olmuştur. VII. yy. Arap kültürünün bir üyesi olmasına bağlı olarak yapmış olduğu bir kısım davranışları, zaman zaman eleştiri konusu olmuştur. Hz. Aişe ile evliliği de eleştiriye konu olan hususların başında gelmektedir. Özellikle bir kısım Oryantalistler, Arap örfüne (kültürüne) ait özel durumları yanlış yorumlayarak veya kendi kültürlerine kıyaslayarak eleştirilerinde ileri gitmişlerdir. Hz. Peygamberin 9 yaşındaki Hz. Aişe ile evlenmesi olayını “54 yaşlarında bir erkeğin oyuncaklarla oynama çağındaki bir çocukla evlenmesi”olarak nitelendirerek, bu evliliği bir anlamda şehvetperestlik, hatta daha da ileri götürerek ******* olarak nitelendirmişlerdir. Yaşlı bir erkeğin, bakire bir kız çocuğuyla “garip evliliği” diye yorumlamışlardır. Devami icin : -http://islamiyetgercekleri.wordpress.com/aisenin-evlilik-yasi/-
  14. Sansürlemeliki; Türkiyedeki cemaat agini kaybetmesin. Hala hazirda olanlara, kömür ve erzak tuzaklariyla baskalarinida eklesinler.
  15. Ayni CHP gibi MHP cizgisine kaymis olan Hürriyet gazetesi, daha ilimli halemi gelecek,dahami fasizanlasacak ileriki günlerde görecegiz. Umarim eski cizgisine ve gercek okurlarina kavusur. KAYNAK : Kanaltürk.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.