Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mavi_sardunya

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    211
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mavi_sardunya Hakkında

  • Doğum Günü 05-05-2005

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://
  • ICQ
    0

Profil Bilgileri

  • Yer
    kimse bilmiyo burası neresi

mavi_sardunya - Başarıları

Ortak

Ortak (7/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

1

İçerik İtibarınız

  1. mavi_sardunya doğum gününüz kutlu olsun!

  2. mavi_sardunya doğum gününüz kutlu olsun!

  3. mavi_sardunya doğum gününüz kutlu olsun!

  4. mavi_sardunya doğum gününüz kutlu olsun!

  5. mavi_sardunya doğum gününüz kutlu olsun!

  6. mavi_sardunya doğum gününüz kutlu olsun!

  7. mavi_sardunya doğum gününüz kutlu olsun!

  8. bir resim yapmak istiyorum (hiç beceremem oysa cin aliyle cin ayşeden başkasını çizmeyi),bir kitabı resmetsem diyorum, resimleri kitaplaştırsam, anlasalar hikayeyi resimlere baktıkça, kendileri ekleseler üstüne yenilerini, bazılarını çıkarsalar o kitaptan, bazılarını değiştirseler... bir resim yapmak istiyorum. nerde biri resim dese aklıma Abidin Dino geliyor. markalaşmak bumu? yoksa şiirlerde geçtiği içinmidir tanıma ve anma nedenimiz? çatısı akan bir evde yaşamak istermiydim? kimbilir? 6 çocuğum 1 köpeğim 1 horozum, penceremde de 2 kuş olsun istermiydim ? karyolamızın kırılan ayağının yerini doldurmak için ansiklopedileri oraya koymak istermiydim? hayat böyledir zaten isteklerinin karşılığını tam tersi olarak alırsın bazen, ya istemeyi bilmediğinden yada isteklerini bilmediğinden değiştiremezsin kaderini... şimdi bir resim çizmek istiyorum, kitapsız, "can"sız.... bakan herkesin gözlerini dolduracak, iki sayfa sonra kahkahalarla yere yatıracak resim kitabı yazmak istiyorum... bir hayat lazım, cansız bir hayat ki kansız,zaman diye bir şey yok hep apansız bir hayat hep yalnız............
  9. mavi_sardunya

    KRALIN ADAMLARI....

    Kralın adamları pabuç getirdi dün, çok uğraştım sığdıramadım ayağıma. Bilmem ki ayaklarımmı istemedi sığmayı yoksa ayakkabımı ayaklarımı kabul etmedi? Bİlemedim... yine olamadım prenses. Oysa çocukluğumun en güzel oyunuydu bu. Hayallerimde içprensesi olmazdım ama, ben prenses olurdum babam kral, doğuştan gelirdi bu ünvan. Dün tamda gerçek olacakken hayalim yine ters gitti bişeyler, ayak parmaklarımı oynattım kaldım öylece, gözlerimden hafifçe yaşlar süzüldü aktı ayaklarıma... gitti yine beyazatlım hiç gelmeden, ama tam da gelecekken meyil etmişken.... peki montaigne 'çık lanet olası leke, çık diyorum sana' derken aslında neyi kast ediyordu? Ve ben bu hikayeyi sizinle paylaşırken aslında neyi kast ediyorum?
  10. hmmm güzel cevaptan kastın nedir bilmiyorum, ama ben aklıma gelen şeyleri yazıyım sen içinden cevap olabilecekleri ayır istersen ... bundan önceki iletimde başlığa verdiğim cevap sloganı andırabilir ben yazarken öyle düşünmemiştim, senin sorunun içeriğine göre verilmiş bir yanıttı şöyle ki: neden daha fazla parti seçeneğinin olmadığını sormuştun, bende kendi kendime düşündüm ve seçeneklerde sadece CHP var olduğu için değil her durumda CHP yi desteklediğimi anlatabilmek için kullandım o 'slogan'vari sözleri sosyalist olup desteklenebilecek ve yönetime gelebilecek başka bir partinin varolmadığını bildiğim için CHP! bu gün değilse de geçmişte ne için mücadele verdiklerini bildiğim için CHP! (bu bugün çizgilerinin değiştiğini düşündüğüm anlamına gelmez sadece pasif duruma düştüklerini gördüğüm için o şekilde yazılmıştır) muhalefeti beceremeseler de iktidara geldiklerinde bu ülke için yapabilecekleri iyi şeyler olduğunu düşündüğüm için CHP! içinde ülkenin ihtiyacı olan yeterince 'aydın'lık olduğu için CHP! vatanı satmıyacağını ve böldürmeyeceğini bildiğim için CHP! umarım beğenmişsindir
  11. oooy canım benim Sanalda reelde: CHP
  12. mavi_sardunya

    Korkunc olan ne?

    elbette haklısın, ülkücüler vatanlarını, törelerini ve milletini korumak istiyor, kendileri gibi mafya olmayanları öldürerek, çeşitli işkenceler yaparak, komünist olmayıp demokrat olduklarını bildiklerinin bile derisini yüzüp ağaçta sallandırıyorlar! evet haklısın yaşasın türk ırkı, ölsün diğerleri... bugün bu ülkenin biryerlerinde birilerine suikastler düzenleniyorsa, bu gün birileri hayır gerçekler bunlardır diyerek karşınıza çıktığı için tehdit alıyorsa bunun adı vatan sevgisi değil katilliktir, örf adet savunuculuğu değil düpedüz korkaklıktır... doğruları tek kurşunla değiştireceğini sanan bağnaz bir gurup insanlıktan önce köpek olma derdinde olan yaratıktan başka birşey değilsiniz!
  13. slm siyahx ;) buralardaydım ama pek vaktim olmuyordu giriş yapıp bişiler yazmaya...

    işte döndüm:))

  14. uzun zamandır yoktun buralarda yada ben göremedim :)

  15. (Yitirdiğin her şeyde kazandığın bir şey var; kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. Bu yüzden birileri hep ısınıp dururken dinmez üşümelerin...) Ben de benim olmayan şeylerle varım; benim olan zaten benimse, olmayan şeylerle... Varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede? Birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? Bu koşuşturmada, bin telaşla… Herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor; o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler.Bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! Bütün düşleri yakıyor günler...Yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar... İşte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkı da. Birden paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. Her düşle bir şarkıyı yakıyorlar...Şar- kılar yakıyorlar, şarkılar onları yakıyor sonra... /İnsan, insanın diyalektiğine tükürüyor; insanı yakıyorlar! / Bunları düşünüyorum ve akıp gidiyor günler siyah beyaz resimler hırçınlığında. Sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey! Önce kuşları vurdular orada, paramparça parçaları bir yana; bir bir savruldu yangınların ortasına kanatları da! Soluk soluğa dışarıdayım, seni buldum... Seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni...Her şey sürdü yine, her şey! Baktım ki daha durmuş uzayın rengini demliyor asalak dünya. Baktım ki dağlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyurken kadınlar o esmer uykularda. Oysa seni vurmuşlardı, seni, orada! Sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda... Yüzünü özledim, yüzünü, anlasana! “Anlasana” diye yazdım ve üç nokta koydum yanına, ama boşuna, boşuna; “boşuna! ” diye yazdım ve kalkıp dışarı çıktım. saat 0.5’i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; ağaran günün teninden sağanak dökülüyordu.Yüzünü aradım... Yüzünü aradım: Kalan kuşlar sen bu kentteymişsin gibi uçuyorlardı. İnsanlar kalabalık ve kabarıktı; silahları ellerine, tetikleri parmaklarına göre seçiyorlardı. Uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göğümüz bile kalmadı işte! Yüzünü aradım gökyüzünde... Yüzünü aradım: Sabahın tenine birer birer dağılırken işçiler; yüzünü aradım rastgele atılırken kahve önlerine iskemleler. Günler siyah beyaz resimler hırçınlığında ve ben burada, bir eski çağ enkazında...Kızlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dans ederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde... Sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde... Yüzünü aradım, geçtim... Geçtim: Şarkıları paramparça görmekten, bu satırları yazmaktan geçtim! Oysa hep kalemimle değil, bir gün kanımla kıpkızıl yazmak istedikleri vardı benim de; onları henüz yazmamış olmaktan geçtim... Çalışma masamdan kalkarak elimdeki fincanı duvara çarpıp paramparça etmekten geçtim... Geçtim: Sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarının kokularından, yol boyu uykularını alamamış köpeklerin korkularından; siyah ışıklardan, çoğalan çocuklardan, azalan ağaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan... “İyiyim, sağol, sen nasılsın”lı merhabalardan; ağır ağır yayılan çöp kokularından, farlarını kapamayı unutmuş taşıtlardan, feodal şatolardan ve yasalara yelkovanlık yapıp, kendinin saniyesi bile olamayanlardan… Hızla kirlenen bir dünyadan hızla geçtim... Geçtim: Sensizliğin tahriş olmuş sızılarından, eksoz homurtularından, cami avlularından, düşleri iğdiş orospulardan, yasadışı iş yapan yasa memrularından ve ellerini çaldırmış ellerime bakmaktan geçtim; sensizliğe inanmamaktan... Baktım, sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir..k varmış gibi! Sisleri yarıp geçtim... Yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim... Bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim…Gök- yüzü her şeyi ağır ağır izledi; gökyüzünün renginden geçtim... Sonra yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte! ama sen, sen orada bir serçe gibi üşüyor muydun yine? Üşüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her şey ortada, her şey! Bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına; bu yüzden insanlar elleri ceplerde çıkıyorlar sabahlara. Coşkular deprem, sevinçler sıtma... Söyle senin yüzün nerede, yüzün? Nerede başlar bir aşk ve biter, nerede? Nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen! Nerede, yüzün nerede? Sonra çıkıp bu kentin uğultusuna çarpıyorum; bu kent de uğultusunu bana çarpıyor, çarpışıyoruz, kimseler görmüyor... Bir sorudur: “Kurtarıcılar işgalci olabilir mi? Ya da işgalciler kurtarıcı? ”Bir de oturup yüreklerden damlayan terin hesabını tutuyorum... Hesabını, kimselerin bilmediği bahçelerin dudağında kanayan uzak güllerin. sevgiye bütün misillemelerin, gecelerin, seslerin, kederlerin... Karacadağlı bir çocuğun kan çıbanının, Şemdinlili bir ağıdın, Kasrik’ten esen poyrazın, Peru’da bir balıkçının ve Botan’da yakılan köy evlerinin...Öyle acı ki her şey unutmak istiyorum... Kendimi bir menekşenin rengine, bir gülüşe k(atıp) unutmak! Unutma düşüncesini bile unutmak... Yitirmiştim o aşkın kimliğini, hükümsüzdü... Hükümsüze hükümlü bir aşkı unutmak istiyorum...Ve asker çocukları, mapus çocukları, ayyaş babalara sitemsiz çocukları, yitirilmiş çocuklukları...Uçarı bir çocukluğu yitirmiş benim de yüzüm; yüzüm, zamansız ihtilallerde. iİtilalleri tutun, çocuklar erken yaşlanmasınlar! Yaraları tutun, güçleri öpüştürün, gökyüzünü dönüştürün; yoksa ölünür alnında günün! Ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum...Eski yoldaşların gözbebeklerinde kanayan bir düşün düşüşünü unutmak! Unutmasam, ben de kalemimi kendim için kıracağım... Biz kapkara gecelerin göğünde küçük, ak noktalardık; bir düşünün, ne aklıklar gizler gece; ne aklıklar öyle susar gecede, ama öyle öyle çok gecedir ki gece, aklığımızı büsbütün örtecek kadar... örtülüşünü usulca aklığımızın, unutmak istiyorum... İşte bundan coşkuyu sevmiyorum artık öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalık kalın, sağolun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi... Yalnızdım, üşüyordum ey özlem! Beni bir gün bu özlem öldürecekti. Ölecektim bir gün erken, belki kederden… Yakın o gün! beni yakın, savrulup aksın külle- rim dicle nehrinden... Akıp geçerken günler siyah beyaz resimler hırçınlığında, sormuştum ya, işte her şey ortada, her şey! Ben ölürüm; dağlar ve güller yine akraba.../ Artık gün doğunca bütün darağaçlarını kursunlar, kursunlar, kur-sun-laar! Her şey bu kadar güzelken, böyle bir yanıyla sığ yaşanana, boğulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliğe figüranlık etmekten bık-tıııııııım! Ya kuşlar? Sahi, ne demek ister kalan kuşlar? Yılmaz Odabaşı
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.