Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

altavista

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4
  • Katılım

  • Son Ziyaret

altavista - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Hüseyin Ekmekçi “İŞTE KAPI, İŞTE SAPI” VE BİROL ERTAN “Hüseyin Ekmekçi isminde anlayış, hukuk, insan hakları ve bilgi yoksunu bir dedikodu yazarı, yargı aşamasındaki bir konumuz hakkında ahkam kesmeye devam ediyor. Yargı aşamasındaki bir konuda yazdıklarını, yargı aşaması tamamlanınca önüne getireceğiz ve verdiği sözü hatırlatarak bu onurlu mesleği sürdürüp sürdüremeyeceğini sorgulayacağız. Hukuka saygılı, onurlu insanlar olarak yargının kararını bekleyeceğiz.” Birol bey, ben mesleğime devam ediyorum ama, siz hangi yüzle, bir üniversiteden içeriye girebileceksiniz? Hangi yüzle, “ben Birol Hoca” diyebileceksiniz. Yargının da alenen kamuoyuna gazete reklamı ile duyurduğu gibi siz bir intihalcisiniz… Bir bilim adamının işleyebileceği en ağır, en yüz kızartıcı suçu işlediniz. Bilgi çaldınız, kitap yazdınız ve sattınız. Biz de size, “Bilgi çaldınız” dediğimiz zaman, bize yukarıdaki satırları yazdınız. Neden mi? Zira Ankara 1. Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi kararını verdi ve maalesef, yıllarca üniversitelerimde öğretim görevliliği yapan, Dışişleri Bakanı’na “danışmanlık” yapan, buradaki ilericileri, Türkiye’ye jurnallemeyi marifet sayan Birol Ertan’ı “resmen suçlu” buldu. Hatırlatalım, Birol Ertan’la bir dizi kavgamız olmuştu…. Hocam, siz o zaman daha, yeni Dışişleri Bakanı olmuş Turgay Avcı tarafından korunan, makam aracının arkasından gelerek, çanta taşıyan ve bundan güç alan biriydiniz. Sözcü Gazetesi’nde ve bilimum Türkiye sitelerinde iyi reklamımı yapmışsınız “dedikodu yazarı” diyerek. Sayenizde “İntihal ve KKTC” dendi mi, DAÜ’yi de rezil ederek, onlarca sayfa, yazı çıkıyor önümüze. Google denen harika-ı şahaneye “Birol Ertan” yazdınız mı, yandınız. Birol Ertan’ı tanımam, etmem. Sadece, bazı gazetelerde yer alan ve milliyetçilik, ırkçılık, kafatasçılık içeren yazılarını “akademisyen taytılı” ile dizdiğini bilirim. Google’dan daha “harika-ı şahane” olan bu hocamızla, 2007 yılı içerisinde, tam anlamıyla bir savaş yaşadık. Birol Ertan’ın, Ruşen Keleş hoca ile birlikte, Prof. Dr. Nükhet Turgut’a ait, Çevre Hukuku isimli kitaptan, “Çevre Hukukuna Giriş” diye bir kitap yarattıklarını, yani bilgi çaldıklarını, bilim hırsızlığı yaptıklarını, böyle bir davranışın, KKTC üniversitelerine yakışmadığını öne sürmüştüm. Zira, bu isimler intihalci olarak anılmakta, isimleri de DAÜ ile birlikte anılmaktaydı. Ruşen Keleş ve Birol Ertan hakkında “intihal yaptıkları yönünde karar” verilmişti Bunun üzerine de, İntihalcilerin temyiz başvurusu Yargıtay tarafından reddedildi. Alt mahkemenin (Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi), Birol Ertan`i intihal nedeniyle suçlu bulan 26 Aralık 2006 Tarihli kararı kesinleşmiş oldu. Yargıtay’ın, alt mahkemenin kararını onayladığı tarih ise 30 Ocak 2009. Mahkemenin kesin olan kararı 22 Şubat 2009 tarihinde AKŞAM gazetesinde yayımlanarak Kamuoyuna duyuruldu. Sayfamızda, kesinleşen ve 22 Şubat 2009 tarihli Akşam gazetesinde yayımlanan kararı da küpür olarak bulacaksınız. Ha, unutmadan… Birol Ertan aleyhine, Nükhet Turgut un açtığı bir de ceza davası vardır. Yargıtay, ceza davasına ilişkin dosyayı da Yasa değişikliği nedeniyle alt mahkemeye iade etmişti. Alt mahkeme konuyu yeniden görüştü ve Birol Ertan’ı mahkum eden eski kararında, CEZAYI DAHA da AĞIRLAŞTIRARAK ISRAR ETTİ. Yakında bu kararın da kesinleşmesi bekleniyor. Şimdi, olayı biraz daha açalım… “DAÜ’de yıllarca görev yapan iki öğretim görevlisi (Ruşen Keleş, Birol Ertan) intihal (bilimsel hırsızlık) yaptıkları gerekçesiyle 2002 yılında mahkemelik olur. Dava, Cumhuriyet Savcısı’nın katılımıyla bir Kamu Davası niteliğine dönüşür. İntihale konu olan bir kitaptır ve Çevre Hukuku’yla ilgilidir. KKTC’de görev yapan iki akademisyen 3 yıl boyunca yargılanır. Yargılama Ankara’da yapılır ve 21 Kasım 2004 tarihinde, intihali tespit eden alt mahkemenin mahkumiyet kararıyla sonuçlanır. Bizim KKTC üniversitesinde görev yapan iki davalı hemen temyize başvurur. Davayla ilgili yasada değişiklik olduğu için, dava, yeniden görüşülmek üzere alt mahkemeye iade edilir. Alt mahkeme (Ankara Fikri ve Sinai Haklar Mahkemesi) davayı tekrar ele alır. İkinci kez bilir kişi oluşturulur. Tarafların avukatları dinlenir. Ama uzmanlardan oluşan bilirkişinin raporu intihal yapıldığını yeniden tespit eder. Mahkeme 7 Mart 2006 tarihinde yeniden mahkumiyete karar verir. Davalılar konuyu yeniden temyize götürür. Temyiz, gerekli kararı verir. 22 Şubat 2009 tarihli, Türkiye’de yayımlanan AKŞAM Gazetesi’nde de Yargıtay kararı ile, “Birol Ertan ve Rüşen Keleş’in, Nükhet Turgut’un kitabından bilim hırsızlığı” yaptığını ilan olarak kamuoyuna duyurulur. İşin enteresan tarafı, uzun süre Turgay Avcı tarafından korunan Birol Ertan, şimdi kendisini koruyana karşı da savaş ilan etmiştir. O dönemde de bazı örnekler vererek, Birol Ertan’ın korunmaması gerektiğini, ülkemizdeki üniversitelerin imajına ciddi zararlar verdiğini söylemekteydim. “DAÜ bunu temizlemeli” YeniDÜZEN’de kaleme aldığım bir başka yazıda da şunları dile getirmiştim: “Bizim ülkemiz bir tuhaf vesselam... Hayatta “büyük oynamayı” sevdin mi ve kendinden başkasını düşünmedin mi, her türlü davranabilirsin, yurdum insanı da bunu kabul eder... Hatırlayacağınız üzere bir süre önce, Yrd. Doç. Dr. Birol Ertan’ın TC Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin, Çevre Hukuku’na Giriş kitabı ile ilgili kararını gündeme getirmiştim. Hakkında hüküm bulunan ve bir üst mahkeme tarafından yeni bir karar aşamasına getirilen karışık bir süreç... Yrd. Doç. Dr. Birol Ertan ve Prof. Dr. Ruşen Keleş tarafından kaleme alınan “Çevre Hukukuna Giriş” kitabının, Prof. Dr. Nükhet Turgut’un benzer isimli kitabından “aşırma” yani “intihal” içerdiğine ilişkin kesinleşen bir mahkeme kararı var. Ertan ve Keleş bir üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin verdiği kararı “bozma” girişiminde şu an... Yani, Yrd. Doç. Dr. Birol Ertan’ın imzasını taşıyan kitap, “mahkemeye göre”, Prof. Dr. Nükhet Turgut’un kitabından “bilgi aşırmış.” Ben, DAÜ’ye değer veren bir isim olarak, hatta daha da ileri gidecek olursak, üniversitelerimize değer veren bir isim olarak bizim üniversitelerimizde “infiali” duymak bile istemiyorum. Ama dediğim gibi, Birol Ertan, her allahın günü “Sözcü”deki köşesinde, dünya aleme siyaset ve demokrasi dersi veriyor. Siyaseten sırtını sağlama almış... Dışişleri Bakanı Turgay Avcı’nın “özel danışmanı...” Üniversitede de arkası sağlam... Bir süredir bu konuyu rafa kaldırmıştım... Üzerine gitmedim... Ancak görüyorum ki, maalesef ve maalesef, bu ülkede işler böyle yürüyor. DAÜ, bir süredir bu tartışmalı olayla birlikte yaşıyor. DAÜ’den “hatırlı kişiler”, “Bu konuda bir şeyler yazmayın, DAÜ zarar görmesin” diye araya giriyor. Oysa DAÜ bu olayla yaşıyor uzunca bir süredir. Örneğin google’a “Birol Ertan” yazın, bakın neler çıkıyor karşınıza... Ama DAÜ, bir süredir bunlarla yaşıyor. Akademik çevrelerde tartışılıyor... Ve yine “üzeri örtülmeye” çalışılıyor bu olayların... Herkes mutlu... Sorun yok... Ve herkes, “Bunlarla uğraşacağına hükümeti yaz” diyerek atıyor topu kendinden başkasına... Dedim ya, herkes mutlu... DAÜ bunu temizlemeli... Öyle ya da böyle ama temizlemeli..” Bana mesleği bıraktıracaktı Birol Hoca, “Balıkların Hafızası ve Hüseyin Ekmekçi” başlıklı bir yazısında, haklı çıkmasının ardından, bana mesleği bıraktıracağını yazmıştı. Biraz kaba olacak hocam ama, “aha kapı, aha sapı”… Ne ayıp, bu ülkede dışişleri bakanına bile danışmanlık yaptınız. Bakalım şimdi ne diyeceksiniz? Balık hafızası bende mi, sizde mi? Ha, şunu da okuyucuya aktarmakta fayda var. Ben mesleğime, anlım açık devam ediyorum. Bu noktada, DAÜ’ye görev düşüyor. Ruşen Keleş okuldan ayrıldı, arada gelerek ders vermekte. Birol Ertan ise, Siyaset Bilimi dersi veriyor. DAÜ’de intihalci hocaya yer var mı İntihalcilere, üniversiteler ne dersler vermişler, az biraz araştırılsa iyi olur. DAÜ’nün atacağı adımı bekliyorum.
  2. 'Kent Planlama'= Mimarlık mıdır? KELİMELERİN, ya da kelimelere karşılık gelen kavramların birbiri yerine rahatlıkla (parantez) içinde kullanılmasına daima temkinli yaklaşmışımdır. (Bkz. Çalgüner T., 'Çevre mi? Ekoloji mi?', Nobel Yayıncılık, 2003, Ankara) Son donemde 'yapay' olarak tekrardan alevlendirilen, 'Mimarlık' ve 'Şehir Planlama' tartışmalarının bilimsel bir zemine oturtulmadan, arabesk bir piyasa söylemini dillendiren kalemşörler tarafından gündeme sokulduğuna şahit oluyoruz. Aslında bu tartışma; 1960’ların 'plan mı, pilav mı?' söyleminin günümüzdeki post modernist bir versiyonudur. Yine 1960‘larda yayımlanan Prof. Dr. İlhan Tekeli'nin 'Kent Planlama, mimarlık ve mühendislik üzerine sürülen bir krema değildir' makalesinin üzerinden 45 sene geçmesine rağmen; bu tartışmanın yeniden gündeme getirilmesini anlamsız buluyorum. 'Planlama' kavramının (fiziksel, ekonomik, sosyal) içinin boşaltılarak, AB direktifleri çerçevesinde, ancak AESOP- Avrupa Planlama Okulları Birliği kararlarının aksine 'projecilik' (düzenleme) adı altında liberal bir söylemin mekansal dayanaklarının oluşturulduğu, kamusal akıldan yoksun bir toplum mühendisliği yapılmaktadır. Her şeyden önce 'planlama' kamusal yarar odaklı bir uğraş alanıdır. 'Mimarlık' ve 'kent planlama' meslek disiplinleri birbirleri ile ortak çalışma alanlarına sahiptir. Bu ortak alanın adı (3. kulvar) 'kentsel tasarımdır'. Kentsel tasarım, 1|500 ve daha altı ölçekteki mekansal çalışmalar ile sınırlıdır. İnce bir zeka kıvraklığı ile; 'Kentsel tasarım alanını, Kentsel planlama adı altında değiştirerek; Kentsel planlama + Mimarlık = Mimarlık şeklinde bir denklem kurup, mekansal ölçek kayması yaratılmasının; zaten mimarlık eğitimi formasyonu içinde mümkün olamadığı, bu işin eğitimini verenler ve alanlar aslında çok iyi bilmektedirler. Sorun; kanımca, mimarlık eğitiminin (mesleğinin) kendisini yenileyememesinden ve yaratıcılığının artık doygunluk noktasına gelmesinden kaynaklanmaktadır. Mimarlığın, 'kent planlama alanına' ilgisi de iste bundan kaynaklanmaktadır. Kentsel Tasarım alanı; (kentsel planlama değil!) geleneksel imar planına alternatif bir yaklaşım olması açısından yeni ve geliştirilmesi gereken bir kulvardır. Çevremizdeki herkesin gözlemlediği çirkin yapılaşmaların da aslında 'plansızlıktan' kaynaklanmadığı nedeninin ise, binalara cephe bile giydirme estetiğinden uzak müteahhit-mimarlık geleneği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kent planlaması ya da şehir planlaması adı altındaki disiplin bir çok Avrupa ülkesinde mimarlık ve kentsel tasarım disiplininin bir üst dalıdır. Bağımsız bir bilim alanı olarak eğitim sistemi içinde yerini almıştır. Çin'de bir çok üniversitede mimarlık ve kentsel tasarım; kent planlama disiplininin bir alt dalı olarak kabul görmektedir. 'İlim Çin’de de olsa gidin alın' sözünü üstüne alınması gerekenler umarım alınır. Kent planlama mesleği, önümüzdeki dönemin yıldızı parlayan disiplin alanlarının önde gelenlerinden biridir. Bundan sonra da, ileri bir tarihte birileri çıkar da; 'şehircilik', 'şehirsel çalışmalar' (urban studies) ve 'şehir planlama' kavramları arasındaki farkları da!.. büyüteç altında incelemeye kalkar, ortalığı karıştırır ve yasalarda, yönetmeliklerde değişiklik yaparsa hiç şaşırmayın. Bunun cevabı da, bir başka yazıda. Meslek örgütlerinin bu tartışmalarını akademisyenler olarak dikkatle izliyoruz. YOK Başkanlığı, bu noktada seçimini yapmalıdır. Planlı kentler ve 'güzel' binalar dileğiyle. Tahir ÇALGÜNER- Gazi Üniversitesi Şehir Planlama Bölümü Öğretim Elemanı.
  3. Üniversitelerimiz ve ‘intihal’ Hüseyin Ekmekçi yenidüzen.com alıntı Yazarın tüm yazılarını görüntüle 25 Eylül 2007, Salı Yorum Yaz Yazdır Arkadaşına Gönder Üniversitelerimiz ve ‘intihal’ meselesi... Şu günlerde Türkiye basınında yer alan ve bilimde hırsızlık anlamına gelen ‘intihal’ odaklı bir haber belki çoğumuzun ilgisini çekmedi. Türkiye basınındaki haberleri takip edenler Türk bilim adamlarının isimlerinin çok yaygın bir şekilde uluslararası bilim çevrelerinde anılmaya başlandığını, ama bu anılmanın bilimsel ‘buluşlar’ nedeniyle değil bilimsel ‘aşırmalar’ nedeniyle olduğunu anladılar. İğneyi kendimize.... diyerek yola koyulan saygın yazarlar bu olaya elbette sessiz kalamazlardı... Bunlardan biri olan Prof. Dr. Mehmet Altan konuyu Star gazetesindeki köşesine taşıdı. Altan’ın ‘Türban ve Hırsızlık’ başlığını taşıyan ve 20/09/2007 tarihli Star gazetesinde yayımlanan yorumunda şu cümleler oldukça öğreticidir: “… ‘İntihal’ bilim dünyasının en büyük suçudur. Dünyanın en saygın üniversiteleri öğrencilerine önce bunu öğretir... Örneğin Harvard dua gibi ezberletir... Duymayanı da anında tasfiye eder. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun ise bir ‘bilim yamyamlığından’ farkı yok.” Konuya KKTC’deki üniversiteler açısından yaklaşırsak nasıl bir manzarayla karşılaşacağımızı herhalde merak edenler vardır. Örneğin Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, YÖDAK, Üniversite yönetimleri ve eğitimcilerin örgütlü olduğu sendikalar bu meraklılar listesinin arasında, hatta tepesinde olmalı... Yaptığımız çok sınırlı bir araştırmada hiç de iç açıcı olmayan bulgulara rastladık. Bizde de bilimsel aşırmalarla (intihal) ün yapan üniversite mensupları vardır ve ne yazık ki bunlar ya görmezlikten gelinmekte ya da siyaset dünyasının duvarları arkasına gizlenmektedir. Sürekli olarak siyasetteki kirlenmeden bahsedenler, üniversitelerdeki kirlenmeyi nedense görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Şimdi çok sınırlı araştırmamızda ulaştığımız bilgileri sıralayalım: KKTC’de kurulu ve bitmek bilmeyen sorunlarıyla hep gündeme gelen bir üniversitemizde yıllarca görev yapan iki öğretim görevlisi intihal (bilimsel hırsızlık) yaptıkları gerekçesiyle 2002 yılında mahkemelik olur. Dava, Cumhuriyet Savcısı’nın katılımıyla bir Kamu Davası niteliğine dönüşür. İntihale konu olan bir kitaptır ve Çevre Hukuku’yla ilgilidir. KKTC’de görev yapan iki akademisyen 3 yıl boyunca yargılanır. Yargılama Ankara’da yapılır ve 21 Kasım 2004 tarihinde, intihali tesbit eden alt mahkemenin mahkumiyet kararıyla sonuçlanır. Bizim KKTC üniversitesinde görev yapan iki davalı hemen temyize başvurur. Davayla ilgili yasada değişiklik olduğu için, dava, yeniden görüşülmek üzere alt mahkemeye iade edilir. Alt mahkeme (Ankara Fikri ve Sinai Haklar Mahkemesi) davayı tekrar ele alır. İkinci kez bilirkişi oluşturulur. Tarafların avukatları dinlenir. Ama uzmanlardan oluşan bilirkişinin raporu intihal yapıldığını yeniden tesbit eder. Mahkeme 7 Mart 2006 tarihinde yeniden mahkumiyete karar verir. Davalılar konuyu yeniden temyize götürür. Temyizden henüz karar yok. Ama işin ilginç yanı, sorunlarıyla meşhur üniversitemizin ve bu üniversitenin yöneticilerinin mahkumiyet kararını nedense görmezden gelmeleridir. Sanki mahkemeden böyle bir karar çıkmamış gibi davranırlar. Kulaklar sağır, gözler kördür sanki. Akademisyenlerin örgütlü olduğu sendikadan da akademisyenlerden de bir ses çıkmaz. İntihale ilk ve tek tepki bu üniversitenin siyasiler tarafından atanmış üst yöneticilerinden gelir. Bu üniversitenin yönetiminden sorumlu en üst kurul intihal yaptığı mahkeme ve bilirkişi tarafından belirlenenlerden biri hakkında disiplin kovuşturması kararı verilir. Karar, karar defterine yazılmış ve duyurulmuştur. Bu kararı hem diğer akademisyenler hem de öğrenciler bilmektedir. Ama bu karar nedense üniversitenin akademik yöneticileri tarafından hiç uygulanmaz. Bu üniversitemize yakın kaynaklar, intihalcilerden birinin bir siyasetçinin koruması altında olduğunu ve bu nedenle intihal olayının üniversite yönetimi tarafından görmezden gelindiğine inanıldığını belirtiyorlar. Tüm bu gelişmeler olurken ve intihalciler, bu çok sorunlu üniversitemizde sözleşme tazeleyerek maaşlarını almaya devam ederken, yeni bir gelişme daha oluyor. Sözü edilen iki akademik personel hakkında yeni bir dava açılıyor. Davacı, kitabından intihal yapılan bayan profesördür ve bir hukuk davası açmıştır. Bu dava da yakın bir geçmişte sonuçlandı. Yine mahkumiyet kararı verildi ve yine temyize gidildi. Ama sorunlarıyla meşhur üniversitemizin ne yönetiminden ne de hükümetin kapısını maaş artışıyla aşındıran akademisyen sendikasından yine ses yok. Benzer bir olay yukarıda da bahsettiğimiz gibi Türkiye’de oldu. İntihal olayına adı karışanlar ODTÜ’den. Olayı ortaya çıkaran kişi de ODTÜ’den. Başka bir örnek de Konya Selçuk Üniversitesi’nde gerçekleşti. Ama bu olaya gösterilen tepkiler bizdekinden çok farklı. İntihal olayına karşı ortaya konulan tepkileri, bizimkilere örnek olur diye aşağıda özetleyelim. n Üniversite yönetimi olaya adı karışanları üniversiteden uzaklaştırdı. n İntihal sonucu hazırlanan makaleyi yayımlayan derginin editörü John Casti, intihal yapılan bir makaleyi yayınladığı için matematik dünyasından özür diledi. n Akademisyenlerin temsilcisi durumunda olan Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere ise şunları söyledi: “Yüzümüzü kızartan, ülkemiz bilim insanlarının uluslararası saygınlığına çok büyük darbe vuran bu rezaletin baş sorumluları, bugüne kadar ortaya çıkan bilim hırsızlıklarını görmezden gelenlerdir. Ahbap çavuş ilişkileri ile yok saymalar, bilim hırsızlıklarını aklamanın sonucu budur. YÖK, Üniversitelerarası Kurul, rektörler, dekanlar derhal önlem almalı. ……… Önlem alınmazsa Türkiye’nin bilimi, akademisyenleri daha ağır darbeler alabilir.” Bu olaydan çıkarılabilecek sonuçlar ya da sorulması gereken bazı sorular vardır: 1) KKTC’de intihalcileri istihdam eden üniversitenin akademik yönetimi, yani Rektör, Senato, ilgili Dekanlık ve Bölüm Başkanlığı bu kişilere karşı hangi önlemi almıştır? Bize ulaşan duyumlar, intihalcilerin fakülte dekanı tarafından korunduğu yolundadır. Bu doğru mudur? 2) İntihalcilerin muhtemelen üyesi bulunduğu DAÜ-SEN bu konu hakkında ne düşünmektedir? DAÜ-SEN’in talep ettiği maaş artışları, bunu hak eden akademisyenlerin yanında, intihalcilere de mi uygulanacaktır? DAÜ-SEN’in talebi bu mudur? 3) İntihal yoluyla hazırlandığı bilirkişi raporları ve mahkeme kararlarıyla belirlenen bu kitabın DAÜ-Kitap Merkezi’nde satıldığı söylenmektedir. Hatta, aynı kitabın Hukuk Fakültesi’nde ders kitabı olarak okutulduğu da bildirilmektedir. Bunlar doğru mudur? 4) İntihalcileri koruyan siyasetçi kimdir? Bu korumanın intihalciye danışman statüsü verilerek sağlandığı iddiası doğru mudur? 5) Ve herkese bir soru: Üniversitede hem kaliteden bahsetmek, hem de intihalcilere karşı önlem almamak çok ciddi bir çelişki oluşturmuyor mu?
  4. DAÜ VE İNTİHAL http://www.yeniduzengazetesi.com/index.php...col/47/art/6799 13 Aralık 2007 / Perşembe Hüseyin Ekmekçi DAÜ ve İntihal... Bir profesörün yanıtı İntihal olayına bir bakış... DAÜ’de bir süreden bu yana yaşanan “intihal” tartışmalarına dahil olmuştuk... Bu sürede geç de olsa bir mektup ulaştı elimize... Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aydın Güneş imzalı bu yazıda, oldukça önemli konular gündeme gelecek sanırım. Bu konuda daha önce de söylediğim gibi fazla yorum yapmadan “sözü akademisyenlere” bırakmak gerek. İşte Prof. Dr. Güneş’in görüşleri: “Sayın Ekmekçi, Günlerdir gazeteniz Yenidüzen sayfalarında devam eden intihal konusundaki açıklama, suçlama, tehdit ve yorumları, bir meslektaşımın uyarısı üzerine hem ilgiyle hem hayretle izlemeye başladım. Konunun gazeteniz tarafından gündeme getirilmesi ve tartışmaya açılması umarım Türkiye'de de kimilerine örnek olur ve son günlerde ülkemizde bilimin utancı haline gelen intihal olaylarına karşı gerekli tepkiler gerektiği ölçüde verilir. Mesleğim gereği hem alt mahkeme tarafından intihal yaptıkları bilirkişi raporlarına dayanılarak saptanan kişilerin kitabını hem de sayın Nükhet Turgut'un kitabını okumuş bir akademisyen olarak sayın B. Ertan'ın açıklama ve tehditlerini tebessümle karşıladım. O açıklamalar içinde tek doğru olan bir nokta vardı. O da Davanın temyiz aşamasında olmasıdır. Bunun dışında sayın Ertan çeşitli uydurma ve demagojik yaklaşımlarla bir intihalcinin haleti ruhiyeti içinde karmaşa yaratmakta ve büyük olasılıkla konuyu tam olarak bilmeyen KKTC kamuoyunu her intihalcının klasikleşen bir tutumuyla kandırmaya çalışmaktadır. Okur-yazar olan herkesin mahkeme kararlarına bakarak kolaylıkla anlayacağı gibi alt mahkeme hem kamu davasında hem de hukuk davasında Ruşen Keleş ve Birol Ertan'ın intihal yaptıkları kararına varmıştır. Kamu davası 21 Kasım 2004 tarihinde intihalcilerin aleyhine sonuçlanmış ve işte bu nedenden dolayı R. Keleş ve B. Ertan Temyiz yoluna başvurmuşlardır. Temyiz mahkemesinin alt mahkemenin kararını bozan herhangi bir kararı yoktur. Konuyla ilgili mevzuatta değişiklik olduğu için Temyiz mahkemesi suçluların lehine olabilecek bir durum ortaya çıkmış olabilir diye konuyu alt mahkemeye geri göndermiştir. Alt mahkeme olarak görev yapan Ankara Sinai ve fikri Haklar Ceza Mahkemesi 7 Mart 2006 tarihli kararıyla eski kararını tekrarlamış ve intihali yeniden teyid etmiştir. Davalılar alt mahkemenin kararını beğenmedikleri için yeniden temyize başvurmuşlardır. Şimdi dava temyiz aşamasındadır. Öte yandan sayın Nükhet Turgut'un açtiği hukuk davası da Aralık 2006'da sonuçlanmış ve davalılar yani R. Keleş ve B. Ertan'ın intihal yaptıkları saptanmıştır. Ama bu kararı da beğenmedikleri için davalılar temyize başvurmuşlardır. Her iki kitabı da okuyan ve karşılaştırma yapan bir kişi olarak aşağıdaki noktaların altını çizmek isterim: 1) Ruşen Keleş ve Birol Ertan'ın kitabında hem blok kopyalama hem de gömme olayları çok bariz bir şekilde vardır. Lütfen bu konuyla ilgilenen herkes bilimsel görüş açıklamadan önce bu kitapları okusun. Vicdani ve bilimsel yargı ancak o zaman oluşabilir. Ben, Nukhet hanımın kitabının 1998 ve 2001 baskılarını okudum. Nükhet hanım, çevre hukukundaki mevzuat değişikliklerini de dikkate alarak 2001 yılındaki baskıda önemli revizyonlar yaptı. Ruşen Keleş ve Birol Ertan ise kendi kitaplarını 2002 tarihinde yayınlamalarına rağmen mevzuattaki değişikliklere neden yer vermediler? Bunun nedeni çok açık. Türkiyede bu konuyla ilgili çevreler bu nedeni çok iyi biliyor: Çünki intihalciler N. Turgut'un kitabının 1998 baskısından aşırma yaptılar! Kısaca söylemek gerekirse, R. Keleş ve B. Ertan'ın kitabı aceleyle ve geniş oranda N. Turgut'un kitabından özetler yapılarak hazırlanmıştır. 2) Kitabı inceleyen akademisyenler, R. Keleş ve B. Ertan'ın in bilimsel atıf kurallarına hiç uymadıklarını kolaylıkla anlayacaklardır. Prof. ve Yardımcı-doçent ünvanlarını taşıyan bu kişiler acaba niye böyle davrandılar? İntihal bu şekilde oluşmuştur. Peki, KKTC üniversitesinde ders veren bu kişiler hangi etik anlayışla öğrencinin karşısına çıkmakta ve bilimsel eğitim yapmaktadır. Bilimsel etik yoksunu oldukları mahkeme kararıyla saptanmış bu kişilerin, "hata yaptık özür dileriz" diyerek intihalle oluşturdukarı kitabın yeni baskısını yapmaktan kaçınmaları gerekmez miydi? Hayır böyle yapmıyorlar.... Arkalarını bu konulara hiç önem vermeyen bir anlayışa dayamak süretiyle bir intihalcinin pişkinliğiyle hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadırlar. Maalesef bunun sorumlusu YÖK'tür. 3) Birol Ertan gazetenize gönderdiği açıklamada, sosyal demokrat olduğunu ve Yenidüzen gazetesinin yazarlarıyla ayni dünya görüşünü paylaştığını ifade etmektedir.... Elbette böyle bir dünya görüşü benzerliğinin olup olmadığını bilecek konumda değiliz. Ama, B. Ertan'ın ifadeleri ve bu davranışı ne kadar bilim dışı ve etik yoksunu olduğunu gösteriyor. Şu noktanın altını çizmek istiyorum: İntihalci olduğu mahkeme kararlarına ve bilirkişi raporlarına yansıyan Birol Ertan'ın, Yenidüzen gazetesine seslenirken kullandığı ifadeler yeniden okunduğunda, onun, siyasi dünyadan ve ahbap-çavuş ilişkilerinden medet uman bir kasaba politikacısından farklı olmadığı gerçeği ortaya çıkar. Özür dileyeceğine siyasi akrabalıklardan medet ummaktadır. 4) İntihalcilerden biri, B. Ertan, gazetenize gönderdiği açıklamada davayı temyizde kazanacaklarından emin olduğunu ifade etmektedir. Acaba bu davranışın kaynağı nedir? Kim ona böyle bir garanti vermiştir ki temyizin kararını şimdiden ilan etmektedir? Vicdanı temiz gerçek bilim insanları, iki kitabı karşılaştırarak adil bir karara varabilirler. Aklın yolu birdir ve bu da intihalin belgelenmesi anlamına gelir.. 5) Sayın Ekmekçi, Mahkeme kararlarını yayınlamak suç değildir. Size önerim, eğer elinizde mahkeme kararları varsa bunların sonuç bölümlerini yayınlamanızdır. O zaman kontrolsüz bir şekilde hodri meydan diyerek tehdit savuranların maskesi de düşecektir. Hürmetlerimle, Anakara'dan meslekte 34. yılını doldurmuş bir Akademisyen Aydın GÜNEŞ Not: İntihal konusunda TBMM'nde konuşma yapan ve YÖK'e sorduğu sorulara yanıt verilemeyen ve özel olarak bu intihal konusuyla ilgilenen AKP eski Tokat milletvekili sayın Ergun Dağcıoglu'nun görüşlerine de başvurmanızda yarar var diye düşünmekteyim. sayın Dağcıoğlu'nun e-maili: [email protected]” DAÜ VE İNTİHAL http://www.yeniduzengazetesi.com/index.php...col/47/art/6799 13 Aralık 2007 / Perşembe Hüseyin Ekmekçi DAÜ ve İntihal... Bir profesörün yanıtı İntihal olayına bir bakış... DAÜ’de bir süreden bu yana yaşanan “intihal” tartışmalarına dahil olmuştuk... Bu sürede geç de olsa bir mektup ulaştı elimize... Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aydın Güneş imzalı bu yazıda, oldukça önemli konular gündeme gelecek sanırım. Bu konuda daha önce de söylediğim gibi fazla yorum yapmadan “sözü akademisyenlere” bırakmak gerek. İşte Prof. Dr. Güneş’in görüşleri: “Sayın Ekmekçi, Günlerdir gazeteniz Yenidüzen sayfalarında devam eden intihal konusundaki açıklama, suçlama, tehdit ve yorumları, bir meslektaşımın uyarısı üzerine hem ilgiyle hem hayretle izlemeye başladım. Konunun gazeteniz tarafından gündeme getirilmesi ve tartışmaya açılması umarım Türkiye'de de kimilerine örnek olur ve son günlerde ülkemizde bilimin utancı haline gelen intihal olaylarına karşı gerekli tepkiler gerektiği ölçüde verilir. Mesleğim gereği hem alt mahkeme tarafından intihal yaptıkları bilirkişi raporlarına dayanılarak saptanan kişilerin kitabını hem de sayın Nükhet Turgut'un kitabını okumuş bir akademisyen olarak sayın B. Ertan'ın açıklama ve tehditlerini tebessümle karşıladım. O açıklamalar içinde tek doğru olan bir nokta vardı. O da Davanın temyiz aşamasında olmasıdır. Bunun dışında sayın Ertan çeşitli uydurma ve demagojik yaklaşımlarla bir intihalcinin haleti ruhiyeti içinde karmaşa yaratmakta ve büyük olasılıkla konuyu tam olarak bilmeyen KKTC kamuoyunu her intihalcının klasikleşen bir tutumuyla kandırmaya çalışmaktadır. Okur-yazar olan herkesin mahkeme kararlarına bakarak kolaylıkla anlayacağı gibi alt mahkeme hem kamu davasında hem de hukuk davasında Ruşen Keleş ve Birol Ertan'ın intihal yaptıkları kararına varmıştır. Kamu davası 21 Kasım 2004 tarihinde intihalcilerin aleyhine sonuçlanmış ve işte bu nedenden dolayı R. Keleş ve B. Ertan Temyiz yoluna başvurmuşlardır. Temyiz mahkemesinin alt mahkemenin kararını bozan herhangi bir kararı yoktur. Konuyla ilgili mevzuatta değişiklik olduğu için Temyiz mahkemesi suçluların lehine olabilecek bir durum ortaya çıkmış olabilir diye konuyu alt mahkemeye geri göndermiştir. Alt mahkeme olarak görev yapan Ankara Sinai ve fikri Haklar Ceza Mahkemesi 7 Mart 2006 tarihli kararıyla eski kararını tekrarlamış ve intihali yeniden teyid etmiştir. Davalılar alt mahkemenin kararını beğenmedikleri için yeniden temyize başvurmuşlardır. Şimdi dava temyiz aşamasındadır. Öte yandan sayın Nükhet Turgut'un açtiği hukuk davası da Aralık 2006'da sonuçlanmış ve davalılar yani R. Keleş ve B. Ertan'ın intihal yaptıkları saptanmıştır. Ama bu kararı da beğenmedikleri için davalılar temyize başvurmuşlardır. Her iki kitabı da okuyan ve karşılaştırma yapan bir kişi olarak aşağıdaki noktaların altını çizmek isterim: 1) Ruşen Keleş ve Birol Ertan'ın kitabında hem blok kopyalama hem de gömme olayları çok bariz bir şekilde vardır. Lütfen bu konuyla ilgilenen herkes bilimsel görüş açıklamadan önce bu kitapları okusun. Vicdani ve bilimsel yargı ancak o zaman oluşabilir. Ben, Nukhet hanımın kitabının 1998 ve 2001 baskılarını okudum. Nükhet hanım, çevre hukukundaki mevzuat değişikliklerini de dikkate alarak 2001 yılındaki baskıda önemli revizyonlar yaptı. Ruşen Keleş ve Birol Ertan ise kendi kitaplarını 2002 tarihinde yayınlamalarına rağmen mevzuattaki değişikliklere neden yer vermediler? Bunun nedeni çok açık. Türkiyede bu konuyla ilgili çevreler bu nedeni çok iyi biliyor: Çünki intihalciler N. Turgut'un kitabının 1998 baskısından aşırma yaptılar! Kısaca söylemek gerekirse, R. Keleş ve B. Ertan'ın kitabı aceleyle ve geniş oranda N. Turgut'un kitabından özetler yapılarak hazırlanmıştır. 2) Kitabı inceleyen akademisyenler, R. Keleş ve B. Ertan'ın in bilimsel atıf kurallarına hiç uymadıklarını kolaylıkla anlayacaklardır. Prof. ve Yardımcı-doçent ünvanlarını taşıyan bu kişiler acaba niye böyle davrandılar? İntihal bu şekilde oluşmuştur. Peki, KKTC üniversitesinde ders veren bu kişiler hangi etik anlayışla öğrencinin karşısına çıkmakta ve bilimsel eğitim yapmaktadır. Bilimsel etik yoksunu oldukları mahkeme kararıyla saptanmış bu kişilerin, "hata yaptık özür dileriz" diyerek intihalle oluşturdukarı kitabın yeni baskısını yapmaktan kaçınmaları gerekmez miydi? Hayır böyle yapmıyorlar.... Arkalarını bu konulara hiç önem vermeyen bir anlayışa dayamak süretiyle bir intihalcinin pişkinliğiyle hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadırlar. Maalesef bunun sorumlusu YÖK'tür. 3) Birol Ertan gazetenize gönderdiği açıklamada, sosyal demokrat olduğunu ve Yenidüzen gazetesinin yazarlarıyla ayni dünya görüşünü paylaştığını ifade etmektedir.... Elbette böyle bir dünya görüşü benzerliğinin olup olmadığını bilecek konumda değiliz. Ama, B. Ertan'ın ifadeleri ve bu davranışı ne kadar bilim dışı ve etik yoksunu olduğunu gösteriyor. Şu noktanın altını çizmek istiyorum: İntihalci olduğu mahkeme kararlarına ve bilirkişi raporlarına yansıyan Birol Ertan'ın, Yenidüzen gazetesine seslenirken kullandığı ifadeler yeniden okunduğunda, onun, siyasi dünyadan ve ahbap-çavuş ilişkilerinden medet uman bir kasaba politikacısından farklı olmadığı gerçeği ortaya çıkar. Özür dileyeceğine siyasi akrabalıklardan medet ummaktadır. 4) İntihalcilerden biri, B. Ertan, gazetenize gönderdiği açıklamada davayı temyizde kazanacaklarından emin olduğunu ifade etmektedir. Acaba bu davranışın kaynağı nedir? Kim ona böyle bir garanti vermiştir ki temyizin kararını şimdiden ilan etmektedir? Vicdanı temiz gerçek bilim insanları, iki kitabı karşılaştırarak adil bir karara varabilirler. Aklın yolu birdir ve bu da intihalin belgelenmesi anlamına gelir.. 5) Sayın Ekmekçi, Mahkeme kararlarını yayınlamak suç değildir. Size önerim, eğer elinizde mahkeme kararları varsa bunların sonuç bölümlerini yayınlamanızdır. O zaman kontrolsüz bir şekilde hodri meydan diyerek tehdit savuranların maskesi de düşecektir. Hürmetlerimle, Anakara'dan meslekte 34. yılını doldurmuş bir Akademisyen Aydın GÜNEŞ Not: İntihal konusunda TBMM'nde konuşma yapan ve YÖK'e sorduğu sorulara yanıt verilemeyen ve özel olarak bu intihal konusuyla ilgilenen AKP eski Tokat milletvekili sayın Ergun Dağcıoglu'nun görüşlerine de başvurmanızda yarar var diye düşünmekteyim. sayın Dağcıoğlu'nun e-maili: [email protected]”--
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.