Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

all aloNe

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    33
  • Katılım

  • Son Ziyaret

all aloNe tarafından postalanan herşey

  1. all aloNe doğum gününüz kutlu olsun!

  2. Ben tesadüfe inanmıyorum. Beyin gücüyle çok büyük şeyler olmasa da [hani dünyayı tüm kötülüklerden kurtarmak, bir ömür boyu mutlu mesut yaşamak gibi...] böyle küçük durumların olabileceğine inanıyorum. Çok kez de yaşadım, bunların hepsi de sırayla karşıma çıkan tesadüfler değildir, ya da ben öyle olduğunu sanmıyorum.
  3. all aloNe

    En Gıcık Olduğunuz Üye..

    Yazdım ben de hepsini. Bittin sen!
  4. Mırıldandığınız şarkı radyoda çalınmaya başlarsa, aklınıza gelen kişiyle yolda karşılaşırsanız veya canınızın çektiği meyveyi arkadaşınız getiriyorsa siz bir telepatsınız demektir. Telepati, kişiler arasında bir fikir ya da duygunun hiçbir araç kullanılmadan iletilmesi, biçiminde tanımlanabilir. Pratik hayatın içinde farkında olmadan telapati yeteneğimizi sık sık kullanırız. Bazen şaşırtıcı tesadüfler şeklinde dikkatimizi çeker, Fakat, yine de bunun üzerinde fazla durmadan gülüp geçeriz. Mesela çalmakta olan telefonun kimden geldiğini tahmin etmek, mırıldanmakta olduğumuz şarkının radyoda çalınmaya başlaması, aklınıza gelen kişiyle yolda giderken karşılaşmak, canınızın çektiği meyveyi ya da herhangi bir şeyi arkadaşınızın getirmesi gibi daha pek çok örnek sayılabilir. Ve bütün bunların tesadüf olduğunu düşünüp önemsemeyiz. Aslında bütün bu tuhaf tesadüfleri telepati olarak tanımlayabilir ve dikkat ettikçe bu yeteneğimizin gelişmesini sağlayabiliriz. Hepimizde az ya da çok derece derece ortaya çıkan telepatinin düzenli bir çalışma sonucu gelişmesi mümkün.
  5. Aşağıdaki resmi ne kadar hareketli gördüğünüzle doğru orantılı olarak STRESlisiniz. Amerika'da kullanılan bu yöntem, azılı suçluların resmi fırıldak gibi döndüğü sonucunu çıkarmış.
  6. Bu ülkede açık olmaya nasıl bir sınırlandırma getirilmiyorsa - ki şu zamana kadar gözlemlediğim kadarıyla herkes istediğini giyiyor, bireysel tercihleri doğrultusunda - kapalı olan da türban giyebilmeli... Bir tarafı dilediğince özgür bırakıp diğer tarafa "sen şöyle giyinemezsin" demek pek adil olmasa gerek... Şu "kapalı-açık" meselesini de "Müslüman-sözde Müslüman" şekline dönüştürmek yersiz. Din konularını işleyen her başlığa baktığımda iki taraf birbirinin cevabına katlanamıyor, kızışma başlıyor.
  7. all aloNe

    Erdoğan'dan

    Şu memlekette kimse hak ettiği yerde olamayacak mı? "Çalışan, hak eden, alın teri döken, daha da geliştirecek olan kazansın" mantığı olsaydı çok daha farklı olurdu her şey. İşlerin yolunda gitmesi için "hamili kart yakınımdır"a ya da sözlü(!) torpile gerek kalmasaydı... Yazık...
  8. all aloNe

    En Gıcık Olduğunuz Üye..

    Aynaya çok bakmışsın herhalde diktaş... Sabah sabah yine gıcık ettin beni. Ben sana ezelden beri gıcık oluyorum. Yaz bunu da listenee... : p Ayrıcaaa, rumuzumu doğru yazmamışsın "all aloNe" olacak, timam mıı? : p
  9. Dünyanın ilk aşk şiiri, yıllardır İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. 4 bin yıllık çivi yazısı tablet, 14 Şubat Sevgililer Günü'nün yaklaşmasıyla, ayrı bir bölüme kondu. Şiir bugün için bile, erotik dizelerden oluşuyor. Tablet 55 yıl önce ABD'li Sümerolog Samuel Noah Kramer tarafından okundu. Aynı dönemde tableti Türkçe'ye ise bugün 94 yaşında olan Türkiye'nin ilk Sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ çevirdi. Şiirin hikayesi: Sümer inancına göre, toprağın bereketini ve toprağın verimli olmasını sağlamak amacıyla, Kral'ın yılda bir kez Bereket ve Aşk Tanrıçası Enlil yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir büyük bir olasılıkla Kral Şusin için seçilmiş bir gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde söyleniyordu. İşte dünyanın ilk aşk şiiri: Damadım, kalbimin sevgilisi Güzelliğin büyüktür baldan tatlı Aslan, kalbimin kıymetlisi Güzelliğin büyüktür baldan tatlı Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır Yatak odasında bal doludur Güzelliğinle zevklenelim Aslan seni okşayayım Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır Damadım benden zevk aldın Annem söyle sana güzel şeyler verecektir Babam, sana hediyeler verecektir. Sen beni sevdiğin için Lütfet bana okşayışlarını Benim Tanrım, benim koruyucum Tanrı Ellil'in kalbini memnun eden Şusin'im Lütfet bana okşayışlarını
  10. Buzdağı'nın anlamını çoğumuz biliriz. Yabancı sözcük karşılığı "Aysberg". Yedide biri suyun üstünde, yedide altısı suyun altında yüzen büyük buz parçaları için kullanılıyor. Buz, genleşerek katılaşan sudan oluştuğu için, özgül ağırlığı, suyun özgül ağırlığından düşük. Yani bir metre küp buz, bir metre küp sudan daha hafif. Bu nedenle de suyun üstünde yüzüyor buzlar. Ama tabii önemli bir bölümü de, kendisini taşıyacak ağırlıktaki suyun kaldırma gücünden yararlanmak için su düzeyinin altında kalıyor. Taşırdığı hacim kadar suyun ağırlığı, tüm buzdağının ağırlığına eriştiğinde, buzdağı yüzmeye başlıyor. İşte bu sırada, buzdağının suyun altındaki bölümü suyun üstündeki bölümünden çok daha büyük oluyor.
  11. "İnsanın karısını mutlu kılmak için iki şeye ihtiyacı vardır: Kadının kendi bildigi gibi davrandığını sanmasını sağlamak. Kadının kendi istediği gibi davranmasına izin vermek." Başarılı sonuçlar doğuran bir yol olabilir.. : ) "Evli erkekler bekarlardan daha uzun yaşarlar, ancak evli erkekler ölümü daha çok arzularlar." Bunun tersine de bekar bayanlar, evlilerden çok daha uzun ömürlü ve dinç oluyormuş. "Herhangi bir tartışmada kadın daima son sözü söyler. Bundan sonra erkeğin söylediği her söz yeni bir tartısmanın başlangıcıdır." İşte buna güldüm; kesinlikle doğru! Bence...
  12. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 50 Puan!
  13. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 50 Puan!
  14. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 50 Puan!
  15. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 50 Puan!
  16. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 50 Puan!
  17. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 50 Puan!
  18. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, onun anırtılarını duymamak için kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı. Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. (Hayata pesimist bakanlar, 'ne bazeni, çoğu zaman' diye sızlanacaktır hemen.) Sıkıntılarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile.... Hayatta başımıza gelen olaylar kötü dahi olsa,onlardan kazanacağımız birşey elbette vardır...Kimbilir,şimdi karşımıza çıkan üzüntü ya da acı dolu bir olay,gelecekte bir kapıyı açmamız için anahtar olacaktır...
  19. İlk başlarda klasik müziğe karşı bir önyargım vardı ve dinlemek dahi istemiyordum. Ciddi anlamda son iki yıldır dinliyorum ve bana iyi geldiğini gözlemleyebiliyorum. Mozart da sevdiklerim arasında. Teşekkürler...
  20. Platon bir gün, ülkenin en büyük bilgesinin yanına gider. Bilge onu karşılar ve oturup sohbet etmeye başlarlar. Platon bilgeye döner ve "Sen bu dünyanın en bilge kişisisin. Sen hayata dair herşeyi bilirsin. Bana öyle bir anahtar ver ki, bütün kapıları açmamı sağlasın." der. Bilge Platon'a döner ve, " Ama bu yükü taşıyabileceğinden emin misin ?" diye sorar. "Evet" der Platon, " lütfen bana dünyanın en büyük hazinelerine ulaşmamı sağlayacak sırrı ver." "Bunu bilmek, sana çok büyük bir sorumluluk yükleyecek" der bilge. " Bu sırrı öğrendiğinde,artık bunu saklayamazsın. Bunu yapman gerekecek. Eğer sırrı öğrendikten sonra uygulayamazsan, o zaman sır seni yavaş yavaş ölüme götürecek. Eğer kullanmazsan, sır senin başına bela olur. Bu çok kritik bir karar anıdır senin için, çünkü hem hazineyi hem de zehri tercih edebilirsin. Bunun için hazır mısın ? "Evet" der Platon. " Bu sırrı taşımaya hazırım. Sırrı kullanacağıma dair yemin ederim sana. Eğer kullanmazsam, o zaman da başıma gelecekleri kabul ediyorum." "O halde yaklaş yanıma" der bilge. " Kulaklarını dört aç ve beni dinle. Sana dünyanın en büyük sırrını veriyorum. Ama bunu bildikten sonra, kullanmazsan eğer,başına büyük bir dert alıcaksın." Bilge büyük bir dikkatle Platon'un gözlerinin içine baktı ve bütün gücü ile sırrı açıkladı. "İşte budur dünyanın en büyük sırrı" dedi bilge. "Sana bütün hazineleri verecek olan sır budur. Çok basit ama çok büyük bir sırdır bu." Platon şaşkındı. " Ama bu çok basit" dedi. Bilge o sözünü bitirmeden yine sırrı haykırdı büyük bir sesle, "Yap..." "Soru yok, yorum yok, endişe yok.Yalnızca yap.." diye haykırdı yeniden. "Sana dünyanın kapılarını açacak olan sır budur işte!" dedi."Eğer muhteşem bir yaşam istiyorsan, o zaman git ve yap... Eğer başarı istiyorsan,zenginlik istiyorsan, git ve yap..." Platon bir şeyler söylemeye çalıştıkça, şaşkınlığını dile getirmek istedikçe, bilge onu susturdu ve "Yap..." diye haykırdı. Platon sırrı öğrenmişti. Artık dünyanın en büyük hazinesine sahipti herşeyi elde edebilirdi. Sadece gitti ve "yaptı"... İşte artık dünyanın en büyük sırrına sahipsiniz. Bu sır hayatınızı değiştirebilir. Bu sır sizi hayallerinizin de ötesine götürebilir. Başarılımı olmak istiyorsunuz,gidin ve yapın. Zenginlik mi istiyorsunuz, gidin ve sadece yapın. Ne istiyorsunuz,sınırlı bir hayat mı yoksa, rüya gibi bir hayat mı?O zaman gidin ve yapın. Bunu başarabilir misiniz? Bunu yapabilir misiniz ? Yapın o zaman!....
  21. OTHELLO SENDROMU Adını ünlü yazar William Shakespeare’in “Othello” adlı eserinden alan bu rahatsızlık, kişinin sevdiği birini hastalık derecesinde kıskanması durumu olarak ifade ediliyor. Eşinin veya sevgilisinin sadık olmadığı düşüncesine kapılan kişiler, kafalarında kurdukları senaryoda ihanete uğradıklarının düşünüp, birlikte oldukları kişilere zarar verebiliyor. YABANCI EL SENDROMU Beynin iki yarısı arasında ilişkinin zayıflaması veya bozulmasından kaynaklanan bu rahatsızlıkta, insan, bir eliyle tuttuğu nesnenin şeklini bile algılayamıyor. Daha ileri hallerde de ellerden biri tamamen kontrolden çıkıyor ve iradeyle hükmedilemez hale geliyor. HUZURSUZ BACAKLAR SENDROMU Sık görülen rahatsızlığı yaşayanlar genellikle yatağa girip hareketsiz kaldıklarında bacaklarında fark ettikleri, ancak tam olarakda tarif edemedikleri rahatsız edici hislere kapılıyor. “Baldırlarım ağrıyor”, “bacaklarıma derinden bir şeyler batıyor”, “yanıyor” gibi çok farklı şekillerde şikayetlerini tarif ederken, bu hislerin tümü istirahat halinde ortaya çıkıp, hareket ile kayboluyor. Bu nedenle bu hisler sadece yatarken değil gün içinde özellikle uzun süre hareketsiz kalındığında da ortaya çıkıyor ve kişi bacaklarını hareket ettirme ihtiyacı duyuyor. Bu rahatsızlık uykusuzluğa ve buna bağlı yorgunluk, dikkat ve konsantrasyonda azalma ve kişilik değişikliklerine neden olabiliyor. OLFAKTÖR REFERANS SENDROMU Çevresine katlanılmaz ölçüde kötü bir koku yaydığına inanan kişi, beden kokusuyla aşırı meşgul olurken ve bundan dolayı kendilerini suçluyor. Gerçekte var olmayan bir koku için sık sık çevrelerinden özür dileyen kişiler, dişlerini fırçalayarak veya sık sık elbise değiştirerek kokudan kurtulacaklarını düşünüyorlar. CAPGRAS SENDROMU Fransız psikiyatr Capgras tarafından 1923 yılında tanımlanmış sendromun başlıca özelliği, kişinin çevresindekilerin gerçek olmadığına, başkalarının onların yerine geçtiğine inanması olarak tanımlanıyor. Kadınlarda biraz daha fazla görülen bu sendrom sanısal bozukluklardan biri olarak sınıflandırılabileceği gibi şizofreninin bir belirtisi olarak da görülebiliyor. Hasta, kendisini oldukça karmaşık bir komplonun içinde hissediyor ve çevresindekilerin farkında olmaksızın değiştirildikleri düşüncesinin rahatsızlığını yaşıyor. MUNCHAUSEN SENDROMU 18. yüzyılda yaşamış bir Alman baronu olan ve Rus ordusunda paralısüvarilik yapan Karl Fredrich von Münchausen’in ismi, Rus-Osmanlı Savaşı dönüşte kahramanlıklarıyla ilgili anlattıklarının abartılı olması ve yalancılığıyla ünlenmesi sonrası, yalan hastalık öyküleri anlatanları tanımlayan sendroma verildi. Yapay bozuklukların en uç tipi olan rahatsızlık, ilk kez 1951’de hastane hastane dolaşıp hastalık öyküleri uyduran ve kendilerine gereksiz yere cerrahi girişimler uygulanmasına razı bir grup hastayı belirtmek için kullanıldı. Bu rahatsızlığı bulunanlar doktorun muayenehanesine veya acil servise sıklıkla uydurma hastalık öyküsü ile gidiyor. Öyküsü genellikle yalanlarla dolu olan bu kişilerin, şaşırtıcı sayıda hastaneye gittiği ve sağlık personelini aldattığı da gözleniyor.
  22. - Ve biliyorum, bir daha hiçbir aşk kurtaramaz bu kenti... - Yazmayı özlediğimi anladım ben de. Birdenbire.
  23. 5 küçük serada,kadife çiçeği ve petunya yetiştiriliyor. Seraların hepsi ayni büyüklükteler. Aynı ışığı ve suyu alıyorlar. Toprakları da aynı.Birinci seradaki bitki grubuna Bach, ikincisine Hint klasik müziği, üçüncüsüne yüksek sesli Rock, dördüncüsüne de Country-Western dinletiliyor.Beşinci seradaki bitki grubuna hiç müzik dinletilmiyor. Sonuç... Bach ve Hint müziğinin bitkilerin büyümesini büyük ölçüde artırdığı görülüyor. çiçekleri daha bollaşıyor.Rock çalınan serada ise bitkiler büyümeye direniyor gibiler. Country-Western çalınan seradaki bitkilerle hiç müzik çalınmayan beşinci seradaki bitkiler, neredeyse benzer bir gelişim gösteriyorlar. Müzik -görülüyor ki- doğayı bile etkiliyor. Bu deneyi yapan Dorothy Retallack, önce çiçekleri uzun süre incelemiş. Gözeneklerinin en fazla sabahın ilk saatlerinde, doğa, kuş sesleriyle canlanırken açıldığını, o saatlerde çiçeklerin canlandığını, boylarının büyüdüğünü saptamış. Aldığı esinle seralara müzik yayınına yönelmiş. Müzik, insanları da mutlu, huzurlu, yaratıcı, umutlu, heyecanlı, güçlü, inançlı ve cesur kılabilir. Zihni açar, yaratıcılığı geliştirir ve "bitkileri olduğu gibi bedeni de iyileştirir." Buna, "Mozart etkisi" deniyor. Başka deneyimler de gösteriyor ki, "en şifalı" müziği Mozart yapmış. Başuçlarında her gün 2 saat Mozart dinletilen bebeklerin daha zeki oldukları, ineklere daha iyi sut vermesi için Mozart dinletildiği... Japonya'da bir bira fabrikasının bira mayası oluşurken Mozart çaldırdığını ve o biranın daha pahalı satıldığını... Mozart, bir dâhi...çoğuna göre klasik müziğin en iyilerinin en iyisi... Daha 3 yaşında piyano çalmaya başlayan, 7 yaşında ilk bestelerini aristokrasiye dinleten olağanüstü ve olağandışı bir müzik adamı... Sol eli muhteşem.Yaşamı, heyecan, nükte ve muziplikle kucaklamış. Mozart, 250 yıldır sadece yetişkin insanlara değil, çocuklara, bebeklere, ana karnında ceninlere, hayvanlara, bitkilere, çiçeklere bile hayat veriyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.