Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BlackCADY

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    430
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: BlackCADY

  1. Kaç gündür terörü bahane eden organize,türkçü,turancı,milliyetçi,ülkücü guruplar,çeşitli şehirlerde kürdlere saldırmış dükkanlar yağmalanmıştır,gece ırkçı türkçü gruplar kimlik kontrolü yapıp kürd ve demokrat vatandaşlarımızı taciz etmişlerdir,bursada bir kürd vatandaşın evi ve arabası yakılmış,muhacır pazarı yağmalanmıştır,ege üniversitesine dışardan ırkçı gruplar getirilmiş öğrenciler taciz edlmiştir,ayvalık,istanbul bursa malatya,erzurum,kuşadasında da kürdlere ve sol partilere saldırılmış talan edilmiştir,devletin derhal tedbir alması,ırkçı,türkçü,turancı,ülkücü gruplara pkk yla aynı muameleyi göstermesi bir varlık sorunu haline gelmiştir,saydığım bu gruplar son olaylardan çok önce organize olmuşlardır,gencecik asker cenazelerini kürdlere,sol ve sosyalistlere demokratlara saldırı aracı haline getirmişlerdir.

     

    Sizce 20 yıldır sabreden bir milletin artık sabrının taşması normal değilmi?

     

    Evet istenmeyen şeyler oluyor ancak 20 yıldır teröre verdiğimiz kayıplar yanında bunlar devede kulak kalıyor.

     

    Eğer sizin gibilerde terörü desteklemiyorsa bayrak asmaktan ve tepki göstermekten kaçınmamalısınız. Ama görüyorumki siz tepkilerden rahatsız oluyorsunuz ama terörden değil.

  2. İsrail olmamız gerekmiyor ama İsrail kadar kendi çıkarlarımızı düşünerek kararlar alabilmemiz lazım. Amerikanın ve Kürtlerin çıkarına göre hareket edeceğimize önceliğimiz Türkiye Cumhuriyetinin temel hak ve özgürlükleri olmak zorunda. Milli güvenliğimizi tehlikeye atan her kişi ve örgüt gereğince cezalandırılmalıdır.

  3. Imf'ye olan borcumuzun 2002 yılından bu yana azalıp azalmadığını gerçekten bilen varmı? Hükümet bunu açıklamıyor ki zaten açıklayabileceği gibi her sene azalıyor olsaydı bunun reklamınıda şahane yaparlardı görüyorsunuz ki başkaban bu kanlı ve üzücü günlerde bile TOKİ'nin açılışlarını reklama dönüştürmeyi iyi biliyor.

  4. Bu hükümetin Türkiye Cumhuriyetinin ciddi sorunalarına ciddiyetle yaklaşacağını hiç kimse umut etmesin. Başbakanın ve bakanlarının gelişen son olaylar sonrasında Amerika'ya ve pkka ya yönelik söylemleri popilist söylemler. Vatandaşın nabzına göre şerbet vermekten ileri değil. Gerçek düşüncelerini sansür getirerek gösteriyorlar. Emin olun şuanki güçlerini arttırsınlar daha fazlasını yapacaklar. Onları geri tutan tek şey laik kesimdir kandıramayacakları tek kesim.

  5. PENCERE

    İLHAN SELÇUK

     

    Efendiler, Aracılar, Köleler..

    Zenciler -ya da Karaderililer veya Afroamerikalılar Amerika'da artık Bakan olabiliyorlar..

    Condoleezza Rice bunlardan biri..

    Hem karaderili..

    Hem kadın..

    Bir kuşak öncesi böyle bir şey düşünülebilir miydi?..

     

    **

     

    ABD ''dinamik'' bir toplum..

    Afrika'dan kaçırılıp gemi ambarlarında kırıla döküle Amerika'ya götürülen zenci kölelerin öykülerini kim bilmez!..

    Amerika, beyazlar için demokratik, siyahlar için ırkçı bir toplumdu..

    1936 Olimpiyatları'ndaki ünlü öykü ilginç bir anıdır; Amerikan takımından zenci atlet Owens atletizmde 100 metre sürat yarışını, beyaz Alman atletlerini takarak, birincilikle bitirince Hitler şeref tribününü terk etmişti..

    Demek ki Amerika, Almanya'dan daha az ırkçıydı..

    Öyle miydi?..

    Yoksa Amerika'da zencilere dönük ırkçılık, Almanya'da Yahudilere uygulanan ırkçılıkla yarışacak denli baskıcı mıydı?..

     

    **

     

    Ne olursa olsun, ABD ''dinamik'' bir toplum!..

    Vaktiyle zencileri sporda kullanırdı..

    Şimdi hükümette kullanıyor..

    Dedesi köle olan Condoleezza Rice'ın dünkü efendileri adına Ortadoğu'da emperyalizmin diplomasi seferine çıkarak bu coğrafyaya nizam vermeye kalkışması, tarih adına ilginç bir mizah örneği oluşturuyor!..

    Beyaz Amerikalı eskiden zenciyi tarlasında çalıştırırdı..

    Şimdi hükümette çalıştırıyor..

     

    **

     

    Eskiden -bizim pek de demokratik olmayan çok partili rejimimizde- Türkiye Amerika'nın ''ileri karakolu'' idi...

    Varsayıma göre bir komünist saldırısında ilk hedef görünen Türkiye'de en önemli Amerikan üssü 'İncirlik' ti...

    Şimdi iş değişti..

    ABD bu kez İncirlik'i tam anlamında kullanmak istiyor...

    Kime karşı?..

    Rivayet muhtelif..

    Kimine göre İslamcı teröre karşı..

    Kimine göre Amerikanizme başkaldıran Müslümanlara karşı..

    Hangisi doğru?..

     

    **

     

    Vallahi bu iş biraz karışık!..

    Condoleezza Rice, efendilerinin politikasını Ortadoğu'da cuk oturtmak için İncirlik'i isterken açık seçik söylemiyor; ama, bu kez üs Anadolu'ya karşı kullanılacak...

    Daha açık deyişle Türkiye'ye...

    Kimsenin bundan kuşkusu olmasın!..

     

    Not: Türkiye'nin okur yazar oranı belli okuduğunu sananlarında ne okuduğunu bilenler biliyor. Okuma yelpazesi geniş olanlar tek taraflı okuyup tek taraflı düşünmezler. İlhan Selçuk'a Amerikancı diyen kendisinin kaç yazısını okumuş öğrenmek isterim. Hatta eğer isterse İlhan Selçuğun antiamerikancı yazılarında dile getirdiklerini kaç Zaman gazetesi yazarı yazmıştır irdeleyelim. Artık bıkmadınızmı masallarla avunmaktan dünya nerede siz neredesiniz?

  6. Türk Subayı

     

    Hakan Evrensel emekli bir subaydır. Güneydoğu Anadolu''da terörle mücadele etmiştir. Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydoğu Öyküleri-1,2,3 adlı üç kitap yayınlamıştır. Bu kitapta subay, doktor, hakim, savcı, er Güneydoğu Anadolu''da emperyalizmin işbirlikçisi PKK''ya karşı mücadele edenlerin mücadele anıları anlatılır.

     

    Üç kitapta defalarca basılmıştır. Şimdi üç cilt bir arada "Güneydoğu Öyküleri" adı ile yayınlandı. Oğullarının yiğitliğini anlamak isteyen bir milletin okuması gereken bir kitaptır Evrensel'in kitabı. Bütün kitapçılarda bulmak mümkün.

     

    Bugün size bu kitaptan bir hakimin anılarını aktarmak istiyorum. Güneydoğu''nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini şöyle anlatır:

     

    "Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu. Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı."

     

    "En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu. 22.10, beş yüz terörist. Karakol o gün basılmadı."

     

    "Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı. Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin, dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; dış emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı."

     

    "Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu: "Yaralılarım var, yaralılarımı alın." Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak." İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başındaki tim komutanlarından biri, bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı. "Suat 3 , irtibatı kesme. Sakin olun!"

    Cevapta bir değişiklik olmadı : "Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar.

    Yaralılarımı alın!"

     

    "Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü : "Yaralılarımı alın" , "Sakin olun, geliyoruz." Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe artırıyorlardı.

    Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı."

     

    "Bir süre sonra, Suat 3''ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik: "Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım." Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama işe yaramıyordu. Tim komutanı "Yaralılarımı alın!" dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya aşladı : "Devrem ben Hüseyin. Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?"

     

    "Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk. Ve konuştu : "Devrem, bölük komutanı nerde?" Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "İzinde devrem" yanıtı verildi. Suat 3 , artık tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü : "Ne olur

    yaralılarımı alın. Bende yaralıyım."

     

    "O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı. Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum. "Ben de yaralıyım" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha

    kadar hiç konuşmadı Yüzlerce kez yapılan çağrılara cevap vermedi. Artık onun şehit olduğuna ben de inanmıştım."

     

    "Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat 3, Konuşan Suat, Cevap ver!" çağrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve on on beş saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye başladım. MAndala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkanı durmuştu."

     

    "Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı'nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklal Marşı''ydı. Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı

    bitirdiğinde, ben de bitmiştim. Hemen orayı terk ettim."

     

    "Bir daha onun sesini hiç duymadım. Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı''nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hala inanamıyorum."

     

    Hakimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi olduğu halde makamı ile istiklal Marşı söyleyen adamdır.

     

    Vatan Toprağı Kutsaldır,Kaderine Terk Edilemez

  7. Akp döneminde hangi ekonomik iyileşme ve gelişme oldu bunu biri açıklayabilirmi? İç ve dış borç azalıyorsa neden elektiriğe, suya, benzine ve vergiye sürekli zam yapılıyor?

     

    Bu adamların yaptıkları ekonomik çalışmanın adı kamu mallarını satmak. İnşaat sektörü hareketlendi onuda Albayrak Holding götürüyor, konut almayı kolaylaştırdılar, araba almayı kolaylaştırdılar ve insanlar bankalara borçlandı ancak bütün bunlara karşı Türkiye'de hiçbir çalışanın sosyal güvencesi gelişmiş ülkelerdeki gibi değil. Yani işten çıkarılmalar olduğunda borçlanmış olduğu krediyi ödeyecek bir sigorta yok. Bunun adı gelişmemi yoksa risk almakmı?

     

    Akp bol miktarda otel, motel ve konaklama merkezi açarak Arab sermayesi çektiğini idda ediyor, alternatif tatilciler büyük sevinç içindeler. Bir kaç otel restore edildi ve hizmete sunuldu adı ekonomik girişim. Hani istihdam?

     

    Devlet ihalelerine giren adamlar belli haksız ihalelerle çalışıyorlar.

     

    Kaç fabrika açıldı Akp döneminde, ithalat ne kadar artış gösterdi, ihracat ne kadar artış gösterdi. Kaç fabrika ve kaç atolye kapandı?

     

    Ortada kriz yok diyorsunuz ama aslında çok büyük bir kriz var üstelik bu krizi tutan sıcak para çekildiğinde asıl patlama o zaman olacak. Ekonomik ve mali çalışmadan vergi artışı ve kamu malı satışını anlayan ve gündemi böyle götüren siyasi iradenin kalıcı ve istikrar sağlayıcı girişimi olmamış. Elinizde avucunuzda ne varsa satarak geçinmeye çalışırsanız birgün gelir satacak şey bulamaz ve aldığınız borçlar yüzünden icralık olursunuz.

  8. Mustafa Kemal'e yaptığımız ihanetin bedelini ödüyoruz. Halkını özellikle cahil bırakan, aç bırakan, kurda kuşa muhtac bırakan siyasi iradesizliğin Kemalizmle savaştığı kadar Türkiye'nin aydınlık geleceği için savaşmadığı için ödüyoruz bu bedelleri.

     

    Kadınları, kızları askerlik şubelerinde bizide alın askere diyor şimdi milletin çok onurlu bir davranış ihtiyaç olduğunda hepimiz Mehmediz. Ama şapkayı önümüze alıp düşünmek zorundayız bu ödenen bedellerde bugünün ve dünün siyasileri hesap vermek zorunda değilmi? Türban sorununa eğidikleri kadar, laiklikle uğraştıkları kadar, hatta laik cumhuriyeti dillerine doladıkları kadar terörü ve terörün kaynaklarını konuşmayan konuşturmayan bir siyasi irade yönetiyor şimdi bizi. Ve hiç zannetmeyin bu adamlar bu konuda sizin bizim kadar samimi değil.

     

    Onlar başkanları Bush'tan izin almadan tek bir adım atmazlar ve türlü bahanelerle hepimizi oyalarlar ve bizde unuturuz bu günleri dünleri unuttuğumuz gibi.

  9. Ekonomik kaynakları devamlılık arz edecek şekilde kullanmayı bilmiyorlar bu adamlar acemi çünkü almış oldukları eğitimin kökeni belli. Ve tek bir amaçları var oda Türkiye'yi kendi istedikleri şekilde yönetilen bir ülke haline getirmek.

    profesyonel askeri gündeme getirmek bu işten sıyrılmaya çalışmanın bir yolu. Türkiye'nin o kadar zamanı yok üstelik TSK terörle mücadelede çok tecrübeli. Ne diyor başbakan bölgeyi helikopterle dolaşmak bile zor bu mazeret değilde ne? Türkiye savaş halinde profesyonel asker düşüncesi başbakanın kalkanıdır.

     

    Şehit cenazelerinin kaldırıldığı gün başbakan İngilterede, Babacan, Irak'ta teröristlerle görüşmekte, Cumhurbaşkanı nerede? Şehit cenazelerine neden katılmıyorlar? Tv'lerde şehit cenazelerinin gösterilmesine bile sansür getirdiler, sorumluluktan kaçmanın bir yoluda sorundan kaçmaktır. Halkın karşısına çıkacak yüzleri bile yok.

     

    Sanırım borç para aramakla meşguller.

  10. Her ülke önce kendi yerli sermayesi ile kalkınması gerektiğini ve bunun hayati önem taşıdığını bilmelidir. bilenler biliyor zaten. biz imf bize borç veriyor diye gururlanan başbakanların ülkesinde yaşıyoruz. borç yiğidin kamçısıdır diyor başbakan biz kamçılanmaktan bi doğrulamadık ama bunun önemi yok biz büyük ülke olmasaymışız bize borç vermezmiş imf başbakan öyle diyor.

     

    yerli yatırımcının her alanda önünü kesiyorlar yabancı sermayeyi çekicez yalanıyla ekonomimizi tamamen emperyalistlerin eline teslim ediyorlar vatandaşlarda bununla gurur duyuyor. oysa kalkınma adına yapılmış kalıcı ve istikrarlı bir yatırım yok. otel yapıyorlar yaptıkları oteli yatırım olarak gösteriyorlar. sanayi yatırımı yok, ziraat yatırımı yok, sanat yatırımı yok, kültür yatırımı yok, göz boyayan boş işleri iş diye yutturma var.

  11. Anayasanın tartışılmasını ve siyasal islam lehine gelişimini engellemek isteyen AKP olası karşıtlarını sınır ötesi teskere yaygarasıyla esas duruşa getirdi,bu ülkenin yumuşak karnı olan ırkçılığı kaşıyarak.

     

    Olabilir ama Akp artan terör olaylarında ve bugüne kadar ortaya koyduğu Kürtçü söylemlerle kendi tabanından bile tepki almaya başlamıştı yani tezkereyi çıkarmaktan başka altarnatifleri kalmadı zaten göreceğiz ilerleyen günlerde tezkerenin neler getireceğini. Akp kürtçü söylemleri destekleyen etnik ayrılıkları dile getirerek oy alan bir partidir onları pkk ya terör örgütü demeleri bişey değiştirmiyor sonuçta pkk ile aynı söylemlerde bulunanlar ve en stratejik alanlara kürt milliyetçilerini getirenlerde aynı adamlar. Bunlar göz boyama ve aldatmaca ama bu göz boyama kendi tabanı için yapılıyor zaten Akp karşıtı olan bizler bu oyunun farkındayız onların cambaz gösterileri bizim bakış açımızı değiştirmez.

  12. Müslümanların çoğunlukta olduğu bütün diğer ülkeler arasında kadın en çok Türkiye'de özgür ifade ve özgür irade hakkına sahip. Yada eskiden öyleydi diyelim yani Atatürk Türkiye'sinde bu böyleydi. Zaten bu hakların hepsini Atatürk sayesinde kazandı bütün kadınlar Türkiye'yi Atatürk ilkelerinden uzaklaştırmayı amaç edinen tarikatçi zihniyet kadınları İran'daki kadınlara benzetme çabasında ve bir çok kadında bundan rahatsızlık duymuyor aksine bu uğurda çaba gösteriyor. Erkeğin iki adım gerisinden yürüyen erkek söz vermeden söz söyleyemeyen kadınlar müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde var. Yani bazı kesimlerinde. Fethullah Gülen hareketinde kadının yeri isimli bir röportaj okumuştum ekliyorum.

     

     

    Fethullah Gülen

     

    Son yıllarda Amerika'da taban oluşturmaya çalışan Fethullah Gülen ve taraftarları kadına nasıl bakıyor. Indiana Üniversitesi’nde düzenlenen, "İslam ve Politika: Fethullah Gülen Hareketi" konulu konferansta oluşumun kadına bakışıyla ilgili bir konuşma yapan Massachussetts eyaletindeki Hampshire Üniversitesi öğretim üyelerinden Berna Turam, hareketin kadınları kendi özel yaşam alanlarına ittiğini söyledi.

     

    Türkiye'deki İslami hareketlerle ilgili çalışmaları bulunan Berna Turam'a göre, Gülen hareketinde kadınların erkek merkezli karar mekanizmalarına girmeleri çok zor görünüyor.

     

    Toplantının içeriği ve İslami çevrelerin kadına bakışıyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Turam’la Özge Övün konuştu.

     

    Berna Turam ile yaptığımız söyleşiyi yukarıdaki linkten dinleyebilirsiniz.

     

    RÖPOTAJIN TAM METNİ

     

    Özge Övün: Sizin çalışmalarınız ve deneyimlerinize göre Gülen hareketinde kadının yeri nedir?

     

    Berna Turam: Hareketin kamu alanındaki aktivitelerine baktığımızda, birçok çevreden çok sayıda kadın katılımcı oluyor. Kadınları özellikle kamusal alana davet eden bir yönü var cemaatin. Ama aslında bu çok da göz önünde olan kamu alanı biraz yanıltıcı. Çünkü bu alanda yer alan kadınların çoğu cemaatin içinden değil. Toplantılarda, laik çevrelerden, film aktörlerine, akademisyenlere, hatta pop şarkıcılarına kadar farklı farklı kadın katılımcılar oluyor. Ama hareketin gerçek taraftarı kadınlar, mesela erkek taraftarların eşleri ve kızları daha çok arka planda, yani özel alanda kalıyor. Ve özel alana, kadınların özel hayatına baktığımda, kadınlar ve erkeklerin günlük hayatlarının çok kesin hatlarla ayrıldığını gördüm. Kadınlar, kadınlarla sosyalize oluyorlar Gülen hareketinde. Özellikle Türkiye sınırları içerisinde cemaat hala haremlik selamlık şeklinde organize oluyor. Kadın taraftarlar arasında toplum hayatında aktif olanlar yok değil. Ama kadınların bu katılımı, kadınları erkek merkezli güç mekanizmalarının bir parçası yapmaktan çok uzak. Refah ile karşılaştırmak ilginç olabilir bunu. Refah partisinin politik olarak aktif olan kadınlarının tam tersine cemaatin kadınlarının arasında pek bir feminist bilinç, aksiyon falan gelişmiş değil. Bu kadınların büyük çoğunluğu kendi çıkar ve haklarını, hareketin dava ve amaçlarından farklı görmüyorlar.

     

    Özge Övün: Kadın hakları ve kadın-erkek eşitliğine daha geniş çerçeveden baktığınızda, kadının toplumda erkeğe oranla geri planda kalmasını ne gibi etkenlere bağlıyorsunuz?

     

    Berna Turam: Cemaatin bazı kadın politikaları Türk devletinin kurucularının kadın konusundaki davranışlarını çok anımsatıyor bana. Cumhuriyetin erken dönemlerinde Atatürk ve etrafındaki erkek elit çemberi de bu şekilde kadınları kamu ve poliltik alanda paylaşıma davet etmişlerdi. Halen birçok kesimde bu davranış feminist bir aksiyon olarak yorumlanıyor. Fakat biraz dikkatli bakıldığında, erken Cumhuriyet döneminde bu kadınların çoğunun karar verme mekanizmalarında ve kurumsal politik yapılanmada güçlenmesine imkan verilmediğini görüyoruz. Tıpkı cemaatin kadın taraftarları gibi, Cumhuriyet’in ya da aydınlanmanın kadınları kendi hak, hürriyet ve çıkarlarını millet ve devlet kurma projesinden ayrı görmemişlerdi. Bu nedenle kadınlar konusunda erkeklerinin ön ayak olduğu, reformcu gibi gözüken yaklaşıma eleştirel bakabilmemiz lazım. Yani, Türkiye’deki kadın politikalarının bir uzantısı aslında cemaatin kadın düzeni.

     

    Özge Övün: Kadının gerek çalışma hayatında gerekse sosyal yaşamın diğer alanlarında –siyasette örneğin- bir takım sorunlarla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Bu sorunları ve temel nedenlerini kısaca açıklayabilir misiniz?

     

    Berna Turam: Bence önce sorunun ne olduğuna parmak basmak lazım. Aslında bence yine Türkiye’de kadın arka planda kalıyor demek yanlış. Çünkü, tam tersine, kadınlar stratejik bir şekilde en gözüken ön plana, vitrine çıkarılıyor. Türkiye’de her alanda kadın var. Akademi, Tıp, Finans hatta hukuk alanında bile.. Fakat kadınların bu şatafatlı ön planlardaki görünürlüğü onları güç çevrelerinin içine almaya yetmiyor. Tam tersine kadınlar ne kadar kamusallaşırsalar erkek merkezli güç mekanizmalarının dışına itilmeleri o kadar daha az göze batıyor ya da o kadar kolayca ört pas edilebiliyor.

     

    Özge Övün: Her ne kadar kadınlar bu sorunlarla dünyanın her yerinde karşılaşıyor olsalar da, özellikle Müslüman ülkelerde kadının yerinin daha da kötü olduğu, daha kötü muamele gördüğü belirtiliyor. Ve maalesef bunun örneklerini de birçok Arap ülkesinde görebiliyoruz. Müslüman ülkelerde kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesi İslamiyete bağlanabilir mi?

     

    Berna Turam: Böyle bir kanı var. Ama benim çalışmam buna şüphe getiriyor. İslamın politika ve politik gücün her alanını her ülkede farklı etkilediğini görüyoruz. Türkiye ile İran’ı karşılaştırmak çok zor kadın konusunda. Bazı sosyal bilimciler İslam’ın kadını özgürleştirici, güçlendirici yönlerini vurguladılar, bazıları da kadınlar üzerindeki tam zıttı etkilerini vurguladılar. Ben bu tartışmada iki safta da yer almıyor. Diğer tek tanrılı bütün dinler gibi İslam da kadın hakları ya da kadının toplumdaki yerini savunmak gibi bir amaç gütmüyor. Bu konuda İslam’ın Hıristiyanlık ya da Musevilik’ten çok bir farkı yok. Bu dinlerin feminist olmadıkları aşikar. Fakat kadının durumunu her ülkede farklı olarak etkileyen başka bir faktör var. O da İslam’ın o ülkenin devleti ve politik kurumlarıyla olan ilişkisi. Bu yüzden, bir İslami cemaatteki kadın sorunsalıyla Cumhuriyet’in erken dönemindeki kadınlara ilişkin reformlar arasında bir bağ görmek hiç de şaşırtıcı değil.

  13. Bugüne kadar eğitim bu ülkenin öncelikli meselesi olmadı. şuanda değil devlet okul yaptırmıyor okulallara hizmetli bile atamıyor düşünün böyle bir devlet politikası olabilirmi? Dünyanın en geri kalmış ülkelerinde (sömürü ülkeleri dahil) ingilizce yada sömürü yapan ülke hangisiyse onun dili hakim ancak bizim çocuklarımız yabancı dil bilmiyor bilsede iyi konuşamıyor.

    okullar yetersiz, öğretmenler hem bilgi bakımından yetersiz hem idealsiz hemde sayıca yetersiz, ve sınıflar çok kalabalık. sağlıksız koşullarda eğitimden ve öğretimden uzak çocuklar yetiştiriyorlar. devletin eğitime ayırdığı bütçe bu konudaki politikasını ortaya koyuyor. hala kız çocuklarını okula göndermeyen aileler ortaokula gönderen daha az liseye giden dahada az. gerçi giden çocukların eğitim koşullarıda ortada. bu trajik bir konu ama ciddi bir konu. düzeleceğini hiç sanmıyorum. her mahalleye bir cami her semte bir okul düşüyor camiler imamsız kalmıyor ama öğretmensiz okul çok. hristiyanlarda dinlerine düşkün ve yayılımcılar ama onlar aynı zamanda eğitimede önem veriyor. bizim sistemimiz çoktan çöktü şimdi tümden Cumhuriyet çöküyor.

  14. SeLam..

     

    Bazı çevreler..İslamda her erkeğin dört kadınla evlendirildiğini kadının görüşü-nün sorulmadığını kadının hakkının yenildiğini iddia ederler...

     

    Dört kadınla evlilik (Teaddüt-ü Zevcat) İslam’da bir emir..Mutlaka yapılması gereken bir farz değildir...Belli şartlarda belli özelliğe sahip erkeklere tanınan bir olaydır...Öncelikle şunu belirtmek gerekir..Kuran da Allahü Teala tek kadınla evliliği Müslümanlara tavsiye etmektedir..Dolayısıyla İslam’da tek eşlilik esastır...Peki dört kadınla evlilik meselesi nedir??İslam’da bir erkeğin 1,2,3 en çok 4 kadınla evlenmesini belli şartlar dahilinde izin vardır...

     

    işimize gelince ayetler farz gelmeyince değil.

    türban için neden aynı şeyi söylemiyorsun? mutlaka yapmak zorunda değilsin ama yapabilirsin eğer istersen öylemi?

    kadına söz hakkı varmı ne diyor erkeğe 4'e kadar evlenebilirsin ama kadına sor diyormu?

    o saydığın şartlar neye göre kime göre birilerinin kafasına göre değilmi?

    akılla izahı varmı, ahlakla izahı varmı bu zamanda bunu açıklarmısın?

     

    kadının mayo giymesi ******** ama bir erkeğin iki kadınla evlenmesi ahlaklı. bu durumdaki kadınlar ne düşünüyor hoşlarına gidiyormu kocası ve kocasının diğer karısı. :D

     

    2007 yılındayız arkadaşım artık günümüzde insanlar uzaya üs kuruyor, kadında erkekte medeni dünyada eşit. siz daha mayoyu sindirememişsiniz. kadını poşetlediğinizde medeni oluyorsunuz öylemi, bu durumda en medeni olan galiba kürkü en kabarık olan canlılar. :D

  15. Başbakan olduğundan beri ağzından bir kez bile Türk milleti'' sözü .çıkmıyor, hep Türkiye halkı" diyordu. Kaldı ki; gerek MSP Gençlik Kolları Başkanlığı, gerek RP İl Başkanlığı, gerekse Belediye Başkanlığı döneminde danışmanlığını yapan ve Tayyip'in; "Beyni­min yarısı, bugünlere gelmemde çok emeği vardır" dediği Mehmet Meüner, Tayyip için Türk değildir" diye açıklamalarda bulunuyordu. Gürcülüğünü ilan eden Tayyip Erdoğan, 1994 yılında Ümrani­ye'de yaptığı konuşmada, Türklüğe karşı tüm kinini kusuyordu:

     

    "Bakınız, geçen gün İstanbul Valiliği'nin bir beyanı var. Ne di­yor? 4 şehit polis memurunun cenazesine "Ben Türküm diyen gel­sin" diyor. "Ben İstanbulluyum diyen gelsin" diyor. Ben Lazım di­yen ne olacak? Ben Gürcüyüm diyen, Ben Kürdüm diyen ne ola­cak? Ben Çerkez'im diyen ne olacak?... Ben Abaza'yım diyen ne olacak?..

    Ya bunlar bu ülkeyi zaten yıllardır bu ifadelerle parçaladılar. Ama Anayasa'da ne yazdılar? Ne Mutlu Türküm Diyene.1.. Mîlletin bütünlüğü ilkesi "Ne Mutlu Türküm Diyene" ifadesi ile sağlanır mı?...

     

    Babama sordum "Biz Laz mıyız, Türk müyüz?" dedim. Allah rahmet eylesin, babam dedi ki; "Oğlum ben de dedeme sordum, de­deme dedim ki, 'dede biz Laz mıyız, Türk müyüz?' Torinim dedi, 'Yarın Öleceğiz. Öldüğümüz zaman Allah bize bir soru soracak, men Rabbüke vemen Nebiyyüke ve ma Dinüke diyecek. Vema Kav-müke diye bir soru sormayacak torinim' dedi...

     

    Şimdi salonda saf saf dinliyor. Tabi büyük dedem molla idi. 'Torunum Rabbin kim? Nebin kim? Dinin ne? Ama kavmin ne diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman 'Elhamdülillah Müslü­man'ım de geç'. Şüphesiz her kavmin mensubu rahatlıkla ben Kür­düm, ben Türk'üm, ben Çerkez'im, ben Abhaza'yım, demek hak ve hürriyetine sahiptir. Bundan daha tabi bir hak ve hürriyet olmaz...

     

    ... 600 sene Osmanlı otuzu aşkın etnik gurubu Ümmet düşün­cesiyle bir arada tuttu. 600 sene... Buyrun, şu anda 70 senedir tuta­bildiler mi? Tutamadılar işte, bak ülke birbirine girdi..."

     

    Tayyip, Ocak 1995'te Hollanda İslam Federasyonu'nda yaptığı konuşmasında "Türkiyeli Müslüman" olduğunu şu sözleri ile vurgu­luyordu:

     

    "Ben Türkiyeli bir Müslüman'ım. Müslümanlar şu anda önemli bir karar aşamasında bulunmaktadırlar. İslam havzası, bu kararın arifesindedir.

  16. Başbakan olduğunda ilk ziyaretini Yunanistan'a yapmış, Ra­mazan ayında olduğumuz halde orucunu tutmamıştı. Oysa hayatını anlattığı "Bu şarkı burada bitmez" adlı kitapta her zorluk karşısında orucunu bırakmadığıyla övünüyor, hatta röportaj günü Ramazan olmadığı halde oruç tuttuğunu söyleyerek reklâmını yapıyordu.

     

    Erdoğan Simiüs'le gerçekleştirdiği görüşmelerde iki saati aşkın başbaşa kalmıştı. Bu görüşmelerde konuştukları dil merak konusu olmuştu. Öyle ya, Tayyip İngilizce bilmiyor, Simitis ise Türkçe'den anlamıyordu. Sonunda Tayyip bu olaya da açıklık getirdi. Anlatımı­na göre ilk patronu Rum'du. Bu arada kardeşinin de Mossad ile ya­kın ilişki içinde olan Ofer'in gemilerinde çalıştığı ortaya çıkıyor, Tayyip hükümeti tarafından ülke limanları ve kaynakları Ofer'e ade­ta altın tepsi içinde sunuluyordu.

     

    Ben Gürcüyüm eşim Arap

     

    Hürriyet Gazetesi'nden Emin Çölaşan 2 Ekim 2006 tarihinde Tayyip'in kökleri ile ilgili şöyle yazıyordu:

    "...Elimde Recep Tayyip Erdoğan'ın aile nüfus kütüğü var. Devletin resmi belgesi.

    Bu belgede "baba tarafından çeşitli kimselerin anneleri" olarak şöyle isimler geçiyor:

    "Havuli... Farfuli...Fatuli..."

    Örneğin, Ahmet ve Yunus Erdoğan'ın ana adı Havuli.

    Fatuli Erdoğan'ın ana adı Farfuli, Vesile Erdoğan'ın ana adı Fatuli

    Bizim aklımıza insanların soyunu sopunu araştırmak, oralar­dan sonuç çıkarmak, bunları siyasal amaçla kullanmak asla gelmez.

    "Falanca Ermeni'dir, filanca Rum'dur, Yahudi'dir, dönme­dir!.."

    İnsanların ve ailelerin kökeni şu veya bu olabilir.

     

    Onlar Hıristiyan, Musevi kökenli de olabilir. Kınanması gerek­mez. Biz, rektörler ve başbakanlar dâhil istisnasız herkesi dinine, ır­kına, aile kökenlerine göre değil, bu ülkeye yaptıkları -veya yapma­dıkları- hizmetle değerlendiririz.

    Her uygar insanın yapması gereken de budur..."

     

    3 Ekim 2006 Hürriyet Gazetesi; "Doğu Karadeniz'de Fatma Fatuli' dir." Başlığı altında Çölaşan'm yazdıkları ile ilgili bir haber ya­pıyordu:

     

    "Hürriyet yazan Emin Çölaşan, önceki gün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın nüfus kayırlarında Havuli, Farfuli ve Fatuli gibi isimiere rastlandığını yazdı. Çölaşan'ın verdiği bilgiye göre, 'Ahmet ve Yunus Erdoğan'ın ana adı Havuli. Fatuli Erdoğan'ın ana adı Farfuli, Vesile Erdoğan'ın ana adı Fatuli’ydi.

     

    Çölaşan daha sonra, "Bizim aklımıza insanların soyunu sopu­nu araştırmak, oralardan sonuç çıkarmak, bunları siyasal amaçla kullanmak asla gelmez" diyordu. Bu kelimelerin hangi dilden gel­miş olabileceğini bölgeyi yakından tanıyan insanlara sorduk. Rize doğumlu gazeteci Ömer Lütfi Mete, Doğu Karadeniz'de Fatma'ya Fatuli, Havva'ya Havuli denildiğini belirterek, "-H eki Gürcüce'den geçmiş olabilir. Zaten biliyorsunuz, Türkçe ve Gürcüce'nin karışı­mından, araya Ermenice kelimelerin de girmesiyle ortaya çıkan dile bölgede Lazca ismi verilir" dedi.

     

    Doğu Karadeniz'de Lazca türküler derleyen ve Türkçe'yi son­radan öğrenen, Rize-Pazar doğumlu müzisyen Birol Topaloğlu da, Ömer Lütfi Mete'nin dediklerini doğruluyor. Topaloğlu da, bölge­de, özellikle kadın isimlerine bu tür eklerin takıldığını, zamanla hece düşmesiyle Havuli, Fatuli, Farfuli şekline dönüştüğünü söylüyor. Er­menice ve Rumca'da ise böyle kelimeler bulunmuyor..." diyordu. Ancak içinde zerre kadar Müslümanlık bulunan bir insan İslam Peygamberi'nin Kızı'nm ismi olan Fatma'nın özgün hali dururken ona Fatuli der mi, diyebilir mi?... Yine Âdem Peygamber'in Eşinin ismi Havva'yı nasıl Havuli yapabilir?.. Peki, *Farfuli neydi ve nere­den geliyordu?..

     

    Ağustos 2004 yılında yaptığı Gürcistan gezisinde Gürcistan Devlet Başkanı1 nın yanında; "Ben de Gürcüyüm. Ailemiz Ba-tum'dan Rize'ye göç etmiş bir Gürcü Ailesi'dir" diyordu. Bu bağ­lamda Tayyip'in Gürcü olma ihtimali de kesinlik kazanıyordu. Kısa­cası; Tayyip Erdoğan Türk kökenli değildi. Zaten Türklük şuuru da taşımıyordu. Zorunlu olmadıkça Türk sözünü kullanmıyor, Türklü­ğü ve Türk milliyetçiliğini ayrımcılık olarak değerlendirdiğini çok ke­re vurguluyordu.

    Tayyip'in en yakınındaki isim tarafından yazılan ve Tayyip ta­rafından yalanlamayı bırakın desteklenen "Erdoğan'ın Harfleri" ad­lı kitaba baktığımızda Tayyip Erdoğan'ın Musa Peygamber'in so­yundan geldiği bildiriliyor. Musa'nın İsrailoğlu olduğu vurgulaması yapılıyordu. "Ben Şeriatçı'yım" diyen birinin Hz. Muhammed'in so­yundan geldiğini ya da en azından onla bağlantılı olduğunu iddia etmesi gerekirken, İsrailoğullarına gelen peygamberle kendini Öz-leştirip bir de onun soyundan geldiğini açıklattırması, soyunda Ya­hudilik olduğunun en açık kanıtı oluyordu. Gürcü olduğunu açıkla­yan Tayyip, bir özelliğini gizliyordu. Tayyip anne tarafından Gürcis­tan'da yerleşik Musa'nın yani Yahudinin soyundan geliyordu...

  17. Tayyip'in hayat hikâyesine başlamadan önce dedelerinin nere­den geldiğine bakmak onun hikâyesini anlamamızı bir hayli kolay­laştıracaktır. Tayyip'in anne tarafı Rize ili Güneysu ilçesine Gürcis­tan'ın başkenti Batum'dan gelmişlerdi. O sıra Batum'dan gelen ai­leler arasında "Mezarcı" ailesi de vardı.

     

    1991 yılı milletvekili seçimlerinde liste savaşları başlıyor, Erbakan'ın kendine yakın gördüğü isimleri İstanbul'da liste başlarına yerleştirmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Erbakan liste başına Ali Oğuz'u getirmek istiyor, Tayyip ise aynı yere Gürcü kökenli, Ümra­niye Müftüsü Hasan Mezarcı'yı düşünüyordu. Erdoğan parti merke­zine karşı direniyor, bu direnmenin sonucunda hemşehrisi Hasan Mezarcı'yı liste başına getirtiyordu. Mezarcı, milletvekili seçilmesi­nin ardından Tayyip'e layık olduğunu konuşmaları ve davranışları ile bir bir kanıtlıyordu. Partinin Bayrampaşa teşkilatında kadınlara yaptığı konuşmada Atatürk'e ********* iftiralarla saldırırken kendi kök­lerini de açıklıyordu. Mezarcı, Tayyip gibi Batum'lu olduğunu vur­guladı^ konuşmasında şunları söylüyordu: (mezarcı sonra kendini mesih ilan etti)

     

    "Atatürk milliyetçiliği ne demek? Herkes Türküm diyecek, ne yani, senin hatırın için ben anamı babamı inkâr edeyim. Ben senin atan gibi veled-i zina mıyım? Ben Batum'luyum benim köküm bel­li..."

     

    MUSA'NIN ÇOCUKLARI

    Tayyip de aynı tarihlerde Almanya'da yaptığı konuşma ile Me­zarcı'ya adeta destek veriyordu:

    "Ne mutlu Türküm diyene ne demek? Sen 'Ne Mutlu Türküm Diyene' dersen, o da 'Ne Mutlu Kürdüm Diyene' der..."

    Yine her fırsatta Türklüğü ********* Tayyip'in yakın arkadaş­larından Rize milletvekili Şevki Yılmaz şöyle yırtmıyordu:

    "Şimdi gençler! Müjde veriyorum. Şafak var... Şafak!.. Vallahi şafak var. Safları sıklaştırın... Tahrik için konuşmuyorum, şafağı gördüm... Nerede?.. İşte burda... SümeyyelerL. Nerde?.. İşte burda; Bilaller.L.

    Şafak vakti var. Gençler, gençler!... Muhammed İkbal'i dinle, meşhur şair: "Güneş doğarken şafak gelir. Kızıllık olur sabah. Gök kızarmadan güneş gelmez. Şehit kanı dökülmeden hak gelmez..."

    Şevki, Sümeyye'nin İslam'ın ilk şehidi olduğunu, putperestlerin onu ayaklarından develere bağlayarak iki ayrı yöne develeri sürme­leri sonucu feci bir şekilde öldürerek şehit ettiklerini anlatıyor ve gençlere "bu düzen sizi ayaklarınızdan taksilere bağlayıp parçalasa dahi asla yolunuzdan ayrılmayın "diyordu.

    Tayyip'in çocukları Sümeyye, Bilal ve diğerleri soluğu Ameri­ka'da alıyorlar, öğrenimlerini oralarda devam ettiriyorlardı. Akran­ları Türban kavgaları verirken, kendileri, babalarının açıklamaların­da görüldüğü gibi, Türbanla okuyamadıkları için Amerika'ya gidi­yorlar, Sümeyye, ABD'de, HolIywood yıldızları ile aynı masada mum ışıkları altında yemekler yiyordu.

    Kızları, Amerika'da Robert De Niro ile mum ışıklarında yemek­ler yiyen Tayip, 1994 yılında, Ümraniye'de yaptığı konuşmalarda, insanlarımızı kendi refah ve mutlulukları için kullanmanın değişik versiyonlarını sergiliyor, bu konuşmalarının kasetleri AKP teşkilatla­rında saf insanlarımıza seyrettiriliyordu:

    "...Bir gece saat bir buçukta elektrik direğinde bir yaşlı amca, eve dönüyorum, araba ile durdum, gece saat bir otuz durdum. Üç dört tane genç, "amca" dedim, "yahu ne yapıyorsun?.. Elektrik çar­pacak in aşağı bu gençler çıksın bağlasın" hiç umurunda değil. Bağladı, indi. Gayet kararlı. İfade aynen şöyle; "Sen bana şaha­deti çok mu görüyorsun?" dedi. "yahu amca Refah'ın bayrağı ile şa­hadetin ne alakası var Allah aşkına?" , "Sen ne diyorsun" dedi. "Her Refah bayrağı, Muavenet Muhribi'nden Saratoga'ya bir mer­midir" dedi. Şimdi soruyorum sizlere; bu inancın, bu imanın önün­de Amerikası, Batısı, basını televizyonu durabilir mi?.."

     

    Bugün kızlarının ABD'de sergiledikleri davranışları görmeyen Tayyip, dün bu imkânlan sağlamak için döktürmeye devam ediyordu: "...Olay bu kadar açık ve net ortada. Ama bunun hala farkında değildi onlar... Hala bunlar, yok çarşafların içinde erkekler vardı, ondan dolayı seçim gitti diyorlar... Ve bununla da kalmıyor, şu ha­nım kardeşlerimizin çalışması var ya, Hey Rabbim... Bunu papatya­ların yapması mümkün mü? Değil... Gelinciklerin yapması müm­kün mü?.. Değil. Onlar ancak beş yıldızlı otellerde demlenirler. Ama onların da huzuru inanıyorum ki, refahı, mutluluğu, kurtuluşu inşal­lah bu hanım kardeşlerimizin gayretinde yatmaktadır..."

     

    Potamya'nın gururu

     

    Tayyip, Başbakan olarak memleketi Rize'nin Güneysu Belde-si'ne gittiğinde hemşehrileri kendisini 'Potamya'ya Hoşgeldin', 'Po­tamya'nın Gururu' pankartlanyla karşıladı. Buralar Güneysu olarak bilinirdi. Potamya ne demekti? İşin aslı çok geçmeden ortaya çıkı­yordu: Güneysu Beldesi'nin Rumca ismi Potamya'ydı. Bu beldenin ahalisinin bir kısmı sonradan Müslüman olmuş(!) Rum'du. Hala beldenin Rumca adını kullandıklarına göre Türklüğü içlerine tam sindirememişler demekti. Tayyip Erdoğan bu pankarttan rahatsız olmadı. En ufak bir tepki göstermedi.

  18. akp ye oy verenlerin sesi çıkmazki özellikle bu konuda.

    ne diyecekler akp ye hesap sormak hadlerinemi düşmüş başbakanları topa koyar onları.

    cumhuriyetçiler bu ülkenin aleyhine olan herşeye karşı birliktir

    bunun karşısında olanlar akp ye oy verip sessiz kalanlar şimdi konuşsun.

    bir damlada olsa bağımsızlıkları varsa eleştirilerini öğrenmek istiyoruz.

     

    Mehmedim, vatan sana minnettar.

  19. şimdi pişman olmuşlar ayrılan fonu almak için bekliyorlar.

    soru güzel neden bu fon, neden şimşirli ab kendi çıkarına uymayana para verirmi?

    düşünüyoruz bulamıyoruz ama sanırım yakında öğreniriz.

    gerçi köylülere siyasi baskı yapılabilir ab'nin fonları boşa gitmesin akp li başbakan malum rizeli gerekirse aracı olur.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.