Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

burble

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    18
  • Katılım

  • Son Ziyaret

burble Hakkında

  • Doğum Günü 04-01-1968

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://
  • ICQ
    0

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • İlgi Alanları
    hukuk,politika,edebiyat...

burble - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. burble doğum gününüz kutlu olsun!

  2. burble doğum gününüz kutlu olsun!

  3. burble doğum gününüz kutlu olsun!

  4. burble doğum gününüz kutlu olsun!

  5. burble doğum gününüz kutlu olsun!

  6. burble doğum gününüz kutlu olsun!

  7. burble doğum gününüz kutlu olsun!

  8. __________________________________ "(A.A) - Malatya Valisi Halil İbrahim Daşöz, bir yayın evindeki saldırıda ölen 3 kişiden birinin yabancı uyruklu olduğunu bildirdi. Daşöz, olay yerindeki incelemelerden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, olayın saat 13.30 sıralarında meydana geldiğini, olay yerine giden polis ekiplerinin içeride 2 ölü ve 1 yaralı ile karşılaştığını, hastaneye kaldırılan yaralının yolda hayatını kaybettiğini söyledi. Camdan aşağıya atlayan Emre Günaydın'ın yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını ifade eden Daşöz, öldürülen kişilerin içeride elleri ve bacakları sandalyeye bağlanmış ve boğazları kesilmiş vaziyette görüldüğünü ifade etti. Yayınevinin Zirve Yayıncılık olarak hizmet verdiğini dile getiren Daşöz, olayın oluş nedeniyle ilgili şu anda herhangi bir bilgi veremeyeceklerini, soruşturmanın sürdürüldüğünü kaydetti. Daşöz, yayınevine geçmişte bir saldırı girişiminde bulunulduğunu, buna yönelik önlem alınıp alınmadığının sorulması üzerine, emniyetten koruma talebinin olmadığını ifade etti. Daşöz, içeride İncil olup olmadığı yönündeki soruya ise içeride kitaplarla ilgili ayrıntılı inceleme yapmadığını belirtti. Bu arada, olayda silah kullanılmadığı, saldırının bıçakla yapıldığı bildirildi. Polisin, şüpheli gördüğü 4 kişiyi gözaltına alarak sorgularına başladığı belirtilirken, yaralı olarak Malatya Devlet Hastanesine kaldırılan kişinin adının Emre Günaydın olduğu ifade edildi. Yayınevi ile aynı binada bulunan Cem Vakfının Malatya Şubesi Başkanı Eşref Doğan, gazetecilere yaptığı açıklamada, sözkonusu yere giren çıkan çok sayıda kişinin olduğunu, orada yayıncılık yapıldığını bildiklerini söyledi. Doğan, olayın nasıl meydana geldiğini bilmediklerini, herhangi bir ses duymadıklarını söyledi." __________________________________ Saygılar...
  9. burble

    Malatya'da baskın...

    Haber henüz çok yeni,ayrıntılar ve olayın gelişimini öğrenmeden elbette peşin hükümle bir şeyler yazmak yanlış... Haberi sizlerle paylaşmak istedim; _________________________ Yayınevine kanlı baskın: 4 ölü Malatya'da bir yayınevine düzenlenen saldırıda 4 kişi öldürüldü. Yayınevinin Hıristiyanlıkla ilgili kitaplar bastığı belirtiliyor. Malatya'da bir yayınevinde henüz belirlenemeyen nedenle çıkan olayda 4 kişi öldü. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Niyazi Mahallesi'nde bir yayınevinde henüz belirlenemeyen nedenle olay çıktı. Olayda 3 kişi öldü. Yaralanıp camdan atlayan bir kişi de hastanede hayatını kaybetti. Olaya karışanlarla ölenlerin kimlik bilgileri henüz tespit edilemedi. Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya ve cumhuriyet savcısı, olay yerinde incelemelerde bulunuyor. ___________________________ Saygılar...
  10. Sayın Trevize, buyrun size mitinge katılacak olanlardan bir kısmı; ADD, Altı Nokta Körler Derneği, Anadolu Kültür Derneği, Ankara Üniversitesi, Ankara Platformu, Ankaralılar Vakfı, Ankara Ticaret Odası, Batı Trakya Türk Birliği Derneği, Büyük Anadolu Kulübü, Çağdaş Eğitimciler Derneği, CUMOK, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Dil Derneği, Emekli Subay Eşleri, Genel-İş, Hacettepe Üniversitesi, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı, Kıbrıs Türk Kültür Derneği, Kırım Geliştirme Vakfı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, Müzik Eğitimcileri Derneği, Opera-Bale Vakfı, Nükleer Tehlikelere Karşı Barış Derneği, Ozanlar Birliği Kültür Derneği, CHP, DSP, BCP, SHP, İP, ANAVATAN, Petrol-İş, Tıp Kurumu, Tüketici Hakları Derneği, Tüm Yargı Mensupları Derneği, Türk Kadınlar Birliği, Türk-İş, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği, Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Türkiye Gençlik Federasyonu, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı, Türkiye Muharip Gaziler Derneği, Türkiye Ziraatçiler Derneği, Yol-İş Sendikası, Ziraat Mühendisleri Odası, 27 Mayıs Milli Devrim Derneği. --Listeye dikkat ederseniz içlerinde Atatürkçü Düşünce derneği gibi "kamuya yararlı dernek" sıfatına haiz dernekler de var... --Üstelik size yabancı gelmeyecek derneklere de rastlamak mümkün... Saygılar...
  11. Sayın Trevize, aşağıya aktardığım yazı sn.Ufuk Karabulut isimli şahsın konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı makamından aldığı cevaptır; ________________________________________________________ Sayın Ufuk KARABULUT Elektronik posta yoluyla ilettiğiniz,. teröristlerin affedildiği iddiasının doğru olup olmadığının 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Yasası uyarınca bildirilmesi istemini içeren başvurunuz alınmıştır. Anayasa'nın 104. maddesinde "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak", Cumhurbaşkanı'nın yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Anayasal kuraldan da anlaşılacağı gibi, Cumhurbaşkanı'na özel af yetkisi, sürekli hastalık, sakatlık ve kocama nedeniyle sınırlı olarak tanınmıştır. Bir başka deyişle, hükümlünün ceza yargılaması sonunda kesinleşmiş özgürlüğü bağlayıcı cezasının Cumhurbaşkanı'nca hafifletilmesi ya da kaldırılması, cezayı gerektiren suçun niteliğine değil, hükümlünün sağlık durumuna bağlanmıştır. 2659 sayılı Adli Tıp Yasası'nın 16. maddesinde, sürekli hastalık, salatlık ve kocama nedenleriyle belirli kişilerin cezalarının hafifletilmesi ya da kaldırılmasına ilişkin işlemlerin yapılması, Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kurulu'nun görevleri arasında sayılmıştır. Af konusunda prosedür şöyle işlemektedir: - Hükümlü durumunu ilgili olduğu Cumhuriyet Başsavcılığı'nı bildirmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığı hükümlüyü bir sağlık kuruluşuna sevketmektedir. -Hükümlünün hastalık, sakatlık ve kocama durumu, gerektiğinde uzun süreli gözleme ve inceleme evresinin ardından, yetkili sağlık kuruluşu raporuyla saptanmaktadır. Sağlık kurulu raporu, Adli Tıp kurumu Üçüncü İhtisas Kurulu'na gönderilmektedir. Adli Tıp Kurulu, sağlık kurulunun, hükümlünün sağlık durumuyla ilgili bilimsel ve teknik görüşünü içeren raporuna dayanarak ve uzun incelemeden sonra, raporda belirtilen hastalık, sakatlık ve kocama durumunun Anayasa'nın 104. maddesinde sözü edilen "sürekli" hastalık, sakatlık ve kocama durumuna girip girmediğine karar vermektedir. -Adli Tıp Kurulu'nun raporu Adalet Bakanlığı'na gönderilmektedir. Dosya, Bakanlıkça incelenip tekemmül ettiği anlaşıldıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımıza sunulmak üzere Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne iletilmektedir. -Dosyanın hazırlanması sürecinde, kurallar uyarınca Sayın Cumhurbaşkanımızın hiçbir etkisi, karışması ve yönlendirmesi olmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız, bu aşamaların bitirildiğinin Adalet Bakanlığı'nca belirlenip,dosyanın bir yazıyla Cumhurbaşkanlığı'na iletilmesinden sonra; -Suçun niteliğinde bir ayrım yapmadan, -Adli Tıp Kurulu kararına dayanarak, -Hükümlünün sağlık durumunu ve Anayasa koyucunun amacını gözeterek, tümüyle nesnel bir yaklaşımla, cezanın hafifletilmesi ya da kaldırılması yetkisini kullanmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın af yetkisini kullanırken amacı, insancıl bir yaklaşımla, yaşamını hapishane koşullarında tek başına, yardım olmaksızın sürdüremeyecek kadar hasta, sakat ya da kocamış olanların yaşamlarını sürdürebilecekleri ortama kavuşturulmasıdır. Adli Tıp Kurumu 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasası uyarınca Adalet Bakanlığı'na bağlı bir kurumdur. Bu Kurum'un işleyişi ile ilgili konular Adalet Bakanlığı'nın yetkisindedir. 4982 sayılı Yasa uyarınca bilginizi rica ederim. Genel Sekreter Adına H.Bülent SERİM Genel Sekreter Yardımcısı __________________________________________________________ Sayın Trevize, sanıyorum bu cevap da sizin için yeterli değil... Siz demek istiyorsunuz ki(rakamlar bence farklı olabilir); "269 kişiden 260'ına onay verilmiş de kalan 9 kişiye neden onay verilmemiş, demek ki takdir hakkı var,terör suçundan gelen hükümlüleri de pekala affetmeyebilir." Cumhurbaşkanı'nın kimleri affettiğine ilişkin bilgi ve istatiksel veriler belirli basın organlarında mevcut gibi görünüyor,ama kimleri neden affetmediğini de yazarlarsa biz de seviniriz.Ya da sizin bu tür basın organlarına bunu sormanızın şansı varsa sorabilirsiniz.Ayrıca bu sorunuzu 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkında Kanun gereği Cumhurbaşkanlığı makamına elektronik posta ya da bir dilekçe ile de sorabilirsiniz.Cevaptan bizi de haberdar ederseniz sevinirim... Saygılar...
  12. Anayasa`nın 104. Maddesi : D. Görev ve Yetkileri Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Bu amaçlarla Anayasanın ilgili Maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır: A) Yasama İle İlgili Olanlar : ------------------ Yürütme Alanına İlişkin Olanlar : ------------------ -Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak,.................. --Madde başlığında görüleceği üzere görev ve yetkiden bahsedilmektedir.Hukukta “görev” kavramı “yetki” yi de beraberinde getirir.Görevliyseniz aynı zamanda “görevlendiren tarafından” da yetkiyle donatılmanız gerekir.Söz konusu maddede de Cumhurbaşkanı belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ya da kaldırmakla görevlendirilmiştir.Ve elbette ki bu göreviyle ilgili Anayasa tarafından yetkilendirilmiştir. --Ancak bu yetkinin sınırları da yine aynı maddede sayılmıştır; 1-Sürekli hastalık 2-Sakatlık 3-Kocama. Bunların dışında herhangi bir sebeple Cumhurbaşkanı bu yetkisini kullanamaz.Cezasının bitimine bir-bir buçuk yıl kalmış bir bayan mahkumun “üniversiteden burslu okuma kazandığı ve bu nedenle affını talep ettiği” örneğinde olduğu gibi… Toplumsal vicdanda belki de yerini bulmuş bu insani talep maalesef Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmek zorunda kalmıştır. Çünkü görev ve yetkisi Anayasa tarafından kesinkes belirlenmiş ve genişletici bir yoruma imkan vermemiştir. -- Aynı zamanda; Cumhurbaşkanı’nın bir hükümlünün ceza yargılaması sonundaki kesinleşmiş özgürlüğü bağlayıcı cezasını hafifletmesi ya da kaldırması, cezayı gerektiren suçun niteliğine ya da hükümlünün politik görüşüne değil, hükümlünün sağlık durumuna bağlı tutulmuştur. --Ama siz derseniz “Cumhurbaşkanı hep belirli görüşteki insanları affediyor, affettikleri yarın öbür gün tekrar karşımıza terörist olarak çıkıyor” diye, ben de size derim ki; --Cumhurbaşkanı göreve geldiği Mayıs 2000 tarihinden hemen öncesinde yaşanılan ölüm oruçları ve beraberinde düzenlenen “hayata dönüş operasyonu” sürecine tekrar bakmak lazım. O süreçte yaşanılan açlık grevlerinden,ölüm oruçlarından kaç kişi sakat kalmış kaç kişi “wernicke korsakoff “ olarak adlandırılan “sürekli hastalık” a yakalanmış. Bakın burada hükümlünün hüküm giydiği suçtan ya da hükümlünün kimliğinden bahsetmiyoruz. Hükümlünün yakalandığı hastalıktan bahsediyoruz.Cumhurbaşkanı’nı da ilgilendirmesi gereken nokta budur. Diğer Cumhurbaşkanları da aynı süreci yaşamış olsalardı onlar da aynı şeyi yapmak zorunda kalacaklardı. Sizlere birkaç rakam vermek belki tabloyu daha bir netleştirecektir;(Kaynak vikipedi, sadece bu yazı için gerekli olanlar alıntılanmıştır.) -- ‘Hayata Dönüş’ Operasyonu'nun 2000-2001 Bilançosu: Operasyon Düzenlenen Cezaevi Sayısı: 20 Hastaneye kaldırılan yaralı Tutuklu-Hükümlü: 237 Bakırköy Kadın Ve Çocuk Tutukevine Sevkler: 45 Açlık grevi süren cezaevi: 41 Operasyon öncesi ölüm orucunda olanlar: 259 Operasyondan sonra ölüm orucunu sürdürenler: 357 Açlık Grevini Sürdürenler: 1656 --Kanun gereği (2659 sayılı Adli Tıp Yasası'nın 16. maddesi) sürekli hastalık, sakatlık ve kocama nedenleriyle belirli kişilerin cezalarının hafifletilmesi ya da kaldırılmasına ilişkin işlemlerin yapılması, Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kurulu'nun görevleri arasında sayılmıştır. --Hükümlülerin hastalık, sakatlık ve kocama durumu önce bir yetkili sağlık kuruluşu raporuyla saptanmakta; sonra Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kurulu, sağlık kuruluşunun, hükümlünün sağlık durumuyla ilgili bilimsel ve teknik görüşünü içeren raporuna dayanarak, raporda belirtilen hastalık, sakatlık ve kocama durumunun Anayasanın 104. maddesinde sözü edilen sürekli hastalık, sakatlık ve kocama durumuna girip girmediğine karar vermektedir. --Cumhurbaşkanı da bu aşamaların bitirildiğinin, Adalet Bakanlığı'nca belirlenip, konunun bir yazıyla Cumhurbaşkanlığı'na iletilmesinden sonra; - Suçun niteliğinde bir ayrım yapmadan, - Adli Tıp Kurumu kararına dayanarak, - Hükümlünün sağlık durumunu ve Anayasa koyucunun amacını gözeterek, cezanın hafifletilmesi ya da kaldırılması yetkisini kullanmaktadır. --Cumhurbaşkanı’nın af yetkisini kullandığı hükümlülerin yarın öbür gün tekrar terör ya da başkaca bir yasadışı faaliyete girişmiş olmasına gelince ; Kimse kimsenin geleceğine ambargo koyamaz, bu Cumhurbaşkanı’nın dahi görev ve yetkileri arasında değildir,hükümlü af ilanından sonra kendi inisiyatifini kullanır.Cezaevi sonrası şahsın faaliyetlerini takip etmek, onu kollamak,gözetmek kolluk kuvvetlerinin ve istihbarat birimlerinin görevidir. Saygılar...
  13. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruluşu, ilk Tüzüğü'nün onandığının, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanlığı'nın 30.11.1989 günlü, 06-35-170 /320663 sayılı yazılı bildirimiyle gerçekleşmiştir. --Yani dernek yaklaşık 18 senedir aynı ismi kullanmaktadır.Bir de o zaman yürürlükte olan 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanunu’nun “İzne tabi dernek adları” başlığıyla düzenlenmiş ilgili maddesine bakalım; Madde 65 - Dernekler adlarında; Türk, Türkiye, Milli, Cumhuriyet, Atatürk, Mustafa Kemal kelimeleri ile bunların baş ve sonlarına getirilen eklerle teşkil edilecek kelimeleri Bakanlar Kurulu kararı ile kullanabilirler. --Demek ki dernek ismi için o zamanlar Bakanlar Kurulu kararı gerekliymiş.Bu konuda derneğin herhangi bir girişimi olmuş mu olmamış mı bilmiyorum.2007 Mart sonunda ilgili derneğe gönderilen beş müfettiş derneğe ilişkin denetimlerini tamamladılar mı onu da bilmiyorum, ama şunu çok iyi biliyorum ki; Atatürkçü Düşünce Derneği, 16.04.1993 günlü,21554 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu'nun 28.03.1993 günlü, 93/4239 sayılı kararıyla “Kamu Yararına Çalışan Dernekler” arasına alınmıştır. --Peki o zamanki Bakanlar Kurulu söz konusu derneği “Kamu Yararına Çalışan Dernekler” arasına alırken böylesi önemli bir eksikliği nasıl göz ardı etmiş?Bakanlar Kurulu’nun önüne 1989 yılında kurulmuş ve adının başında “Atatürkçü” ibaresi olan bir derneğin başvurusu 1993 yılında geliyor ve araştırma yapılmadan dernek “Kamu Yararına Çalışan Dernek” ler kervanına mı katılıyor? Her şeyi hukukun formel ve dar yorumlarına bırakırsak söz konusu derneğin adındaki “Atatürkçü” ibaresinin de “korsan” olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.Ama aşağıya çıkaracağım şartlara bir bakarsanız bunun hiç de kolay olmadığını göreceksiniz; (Söz konusu karar eski dernekler kanuna dayandığı için madde numaraları ve bir kısım ayrıntılar elbette ki değişiktir.) Kamu yararına çalışma niteliği Madde 58 - Bir derneğin kamu yararına çalışan derneklerden sayılabilmesi için; 1. Derneğin en az bir yıldan beri faaliyette bulunması, 2. Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için giriştiği faaliyetlerin ülke çapında yararlı sonuçlar verecek nitelik ve ölçüde olması, Şarttır. Kamu yararına çalışan dernek sayılma Madde 59 - Bir derneğin kamu yararına çalışan derneklerden sayılması, ilgili bakanlıkların görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının önerisi, Danıştay İdari İşler Kurulunun kararı ve Bakanlar Kurulunun onayına bağlıdır. Bu konuya ilişkin dosya İçişleri Bakanlığınca hazırlanır… --Şimdi,böylesi zor bir prosedürü gerçekleştirmiş ve kamu yararına çalışan bir dernek sıfatına haiz olabilmiş bir derneğe halen daha “sizin isminiz korsan”,”siz yasadışı bir oluşumsunuz” gibi iddialarla yaklaşmak abesle iştigalin tam adı değil midir? --Başkası da size der ki dernek isimleri ile uğraşacağınıza koskoca Türk Telekom’u elin Lübnanlısına sattınız da adını değiştirmek aklınıza gelmedi mi? Hepimizin muhtemelen ayda en az bir faturasını ödediğimiz şirket Türklerin midir? Ama adı Türk Telekom.Kredilerini kullandığımız pek çok banka Türklerin mi? Ama biz hala öyle biliyoruz… --Üstelik 04/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı yeni Dernekler Kanunu’nun söz konusu dernek adlarına ilişkin düzenlemesi de şöyledir; MADDE 28 - Dernek adlarında; Türk, Türkiye, Milli, Cumhuriyet, Atatürk, Mustafa Kemal kelimeleri ile bunların baş ve sonlarına getirilen eklerle oluşturulan kelimeler İçişleri Bakanlığının izni ile kullanılabilir. --Yeni kanun işi daha da bir kolaylaştırmış,icazet veren makam Bakanlar Kurulu olmaktan çıkarılmış onun yerine İçişleri Bakanlığı işaret edilmiştir. --Gelelim Cumhurbaşkanı’nın yaptığı bağışlara; Öncelikle isterseniz Atatürkçü Düşünce Derneği’nin yasal olarak kabul görmüş dernek tüzüğünün bizi ilgilendiren kısmına bakalım, Bölüm V Genel Kurallar Derneğin Gelirleri MADDE 24. Derneğin gelir kaynakları şunlardır a )… b )… c )… d) Yürürlükteki mevzuata uygun olarak alınacak ve toplanacak bağışlar ve gelirler, e) Devletten, kamu hukuku ve özel hukuk tüzel kişilerinden alınacak yardımlar. --Yani buna göre Cumhurbaşkanı’nın ilgili derneğe yardım ya da bağış yapmasının herhangi bir yasal sakıncası yoktur ama siz ille de “bir Cumhurbaşkanı ‘ismi’ yasal şaibe altında olan bir derneğe nasıl yardım yapar” derseniz hala, demek ki yukarıda yazdıklarımız konusunda anlaşamamışız demektir ya da konuya ilişkin sizin getireceğiniz argümanlar farklı demektir. --Cumhurbaşkanlığı bütçesinden başta ADD olmak üzere çeşitli dernek, kurum ve kuruluşlara aktarılan paralar, “Kar amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler” başlığı altında toplanıyormuş.Siz ne yazmasını isterdiniz,“Gemi alması için bizim oğlana yapılan transferler” olabilir mi mesela? --Bir yazar da diyor ki “Oysa Cumhurbaşkanı Sezer, Anadolu'da Türkiye'nin kalkınmasına önemli katkılarda bulunan üretime dayalı derneklere, özgürlükleri ve insan haklarını savunan sivil toplum örgütlerine aynı yakın ilgiyi pek göstermedi.” Unutmayalım ki bu tür yerlere her yıl Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 800-900 bin YTL. para aktarılmaktadır ve bahsettiğiniz kalkınma ve üretime dayalı dernekleri desteklemesi gereken de ilgili bakanlıkların bütçesidir. Bahsi geçen derneklerin de çoğu kooperatifleşmiştir.”Kümes hayvanları yetiştirmeciliğini geliştirme derneği” diye dernek kuranların horoz dövüştürüp kumar oynadıklarına hepimiz şahit olduk. --Her şeyi bir kenara bıraksak bile tüm bu iddiaların ve iki yılda bir yapılması gereken müfettiş incelemesinin tam da söz konusu derneğin diğer pek çok sivil toplum kuruluşuyla birlikte yurt çapında bir miting düzenleyeceği sırada ön plana çıkarılmasını manidar bulmuyor musunuz? Saygılarımla…
  14. Sayın Tengeriin boşig, projenizle ilgili olarak yapabileceklerim konusunda size bir özel mesaj gönderdim, umarım haberleşiriz... Ayrıca buraya (medyatikliği bazen insanı rahatsız etse de) Hıncal Uluç'un eski bir yazısını aktarıyorum; "Bizimkiler harikaydı!..” "Nasıl buldunuz Hıncal Bey" dedi, atv kamerası bana bakarken, sevgili kardeşim.. "Nasıl bulabilirim ki?" dedim.. "Bunlar bizimkiler!.." Hem de nasıl bizimkiler.. Az önce Laparise oynamışlar.. Ubıhların dansı bu.. Tüm çocukluğum bu dansların arasında geçti.. Manyas'ın Çavuşköy'ü, Ubıh Çerkezlerinin yerleştiği dünya şirini bir köy, Kocaçay kıyısında.. Babamın dedesi gelmiş yerleşmiş.. Yaz gelince babaanneme giderdik, tatil boyu.. Ne şenlikler olurdu köyde.. Bizim köylerde kaç, göç yoktur.. Sıkma baş da yoktur.. Mısır ayıklama gecelerine bayılırdım en çok.. Tarladan toplanan mısırlar, babaannemin bahçesine bir küçük dağ gibi yığılırdı.. Etrafına halka olur otururduk. Halkanın yarısı köyün delikanlıları.. Öbür yarısı kızlar. Başlardı şarkılarla, türkülerle mısır soyma.. Yığından bir mısır alırsınız, kabuklarını soyar arkanıza atarsınız. Mısırı da büyük hasır sepete.. Saatler ilerledikçe mısır dağı erir.. Öbür tarafı görmeye başlarsınız.. Kızları.. Kızlar da sizi.. Gözlerle flört başlar.. Herkes yavuklusu ile.. Mısır bitince danslar başlar, sabaha kadar.. İşte bu Çerkez dansları.. Bir de Çerkez düğünleri olurdu, bizim köyde.. Komşu köylerde.. Onlara giderdik.. Asıl harika danslar düğünlerde olurdu.. Kadın, erkek, yaşlı, çocuk herkes oynardı Laparise dansını.. Ubıhlar, Karadeniz kıyısında yaşayan Çerkezler.. Ubıh, zaten dudak ve kıyı sözcüklerinin birleşmesinden oluşurmuş.. Sahilde yaşayanlar anlamına.. Daha hareketli, daha kıvrak oluşu ile ayrılıyor öteki Çerkez kabilelerinin danslarından. Kıyafetler de farklı.. Bugünkü Laz geleneksel kıyafet ve danslarında bizim Karadeniz Çerkesleri'nin büyük etkileri var, dansı görünce anlıyorsunuz, zaten.. Kabardinka Rus Devlet Kafkas Halk Dansları Topluluğu yapıyor gösteriyi.. Dünya çapında bir ekip bu.. 420 yıl önce kurulmuş. 65 yıldır dünyayı dolaşıyor ve Çerkez kültürünü sergiliyor. 72 ülkede gösteri yapmışlar. Bu ülkelerin çoğunda seyirci olarak kendi kardeşlerini bulmuşlar. Büyük göçle dünyaya yayılmış Çerkezler.. Bugün dünyanın 55 ayrı ülkesinde yaşıyorlar.. Çerkez danslarının güzelliği, belki de kadın erkek çelişkisini, harika bir uyumda özümlemesinden.. Şimdi ne demek bu.. Danslarda kadın hareketleri, belki başka hiçbir halk dansında görülmedik ölçüde zariftir. Adım attığını fark etmezsiniz kızların.. Kayarlar adeta sahnede.. Yumuşacık.. Kıyafetler alabildiğine kadın güzelliğidir. Erkekleri ise tam erkektir. Savaşçı kılıkları içinde müthiş maçodur erkek adımları ve hareketleri.. Olabildiğince sert.. Dans işte taban tabana zıt bu iki koreografinin uyumudur.. En zarif ve en yumuşak ile en sert ve en maçonun uyumu.. Çerkez yaşam tarzıdır dansın anlattığı zaten.. Çerkez ailesinin yaşam felsefesi.. Nasıl coştum izlerken Kabardinka'yı.. Kan çekiyor. Nasıl coşmazsınız?.. Ve de nasıl duygulandım.. Gözlerim yaşlı.. O köy gecelerini, köy düğünlerini ve bugün artık anılarda kalan sevdiklerimi.. Babaannemi.. Babamı.. Büyük halalarımı.. Ne güzel günlerdi o günler.. Ne güzeldi çocukluğum!.. Sabah Gazetesi, 05 Ağustos 1998 Hıncal ULUÇ -------------------- Selamlar,saygılar...
  15. Sayın aslan34, keşke dediğiniz gibi olsaydı da o rüyalar aleminden hiç uyanmasaydım.Ama ben "Polyanna"yı okuyalı çok oldu. Sizin deyiminizle bizim oluşturduğumuz rüyalar alemi buysa şayet Polyanna daha onbeşine gelmeden kötü yola düşerdi. Ve de böylesine yaşadığımız realiteye rüyalar alemi değil olsa olsa kabus denir. Bu ülkeye kabus yaşatanların arasında da öncelikle sözkonusu gazetenin yeşil sermayeci sözümona yazarları vardır. Saygılar...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.