Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Zambak

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    23
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Zambak - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Islâm'in Disindaki Dinlerin Geçerliligi Neden Kalkmistir? Tarihin çesitli devirlerinde insanlara ayri ayri peygamberler ve dinler yollayan Allah Teâlâ, son din olarak onlara Islâmi ve son Peygamber olarak da Hz. Muhammed'i (asm) göndermistir. Islâm'in gelmesiyle Yahudîlik ve Hiristiyanlik gibi eski dinlerin hükmü sona ermistir. Bu, tipki, yeni bir kanun çikinca, eski kanunun hükmünün yürürlükten kalkmasi gibidir. Allah'in son dîni ve Ilâhî Kanunu Islâm gelince, eski dinlerin ve ilâhî kanunlarin geçerliligi son bulmustur. Islâm disinda kalan dinlerin yürürlükten kalkmasini gerektiren baslica sebebler sunlardir: 1 - Her seyden evvel, eski dinler, yalnizca belli bir zamana ve belli bir muhîtin insanlarina hitab ediyorlardi. Islâm ise, topyekû* bütün insanliga seslenmektedir. Dâveti umumî ve mesaji cihansümuldür. 2 - Eski dinler, sadece kendi zamanlarinin insanlarini muhâtab almislardi. O zamanin insanlarinin seciyeleri kaba ve mizaçlari vahsete yakindi. Ilimde, medeniyette, fikir ve anlayista geri idiler. Ulasim ve haberlesme imkânlari, ibtidai bir haldeydi. Her bölgenin kültürü, inanci, örf ve âdetleri farkli farkliydi. Karsilikli fikir ve kültür alisverisi de oldukça zayifti. Bu yüzden, her muhîte ayri ayri peygamberler gelmesi, baska baska dinler gönderilmesi zarureti vardi. Zaman geçip insanlik ilim, fikir, kültür ve medeniyet yönünden büyük gelismeler kaydedince, eski mahallî dinler artik insanlarin ihtiyaçlarina cevap veremez hale geldiler. Bunun üzerine Cenâb-i Hak da insanlara en son din olan Islâmiyeti gönderdi. Islâm dîni, 1400 yil evvelki dünyanin insanindan, bugünün ve yarinin modern insanina kadar gelip geçen bütün insanliga hitab edebilme özelliginde olan bir dindir. Bu bakimdan, kiyamete kadar hükmü bâki ve geçerlidir. 3 - Eski dinlerin, zamanla, içlerine hurâfeler, bâtil inançlar karismistir. Allah'in birligine îman esasi, yani tevhid inanci kaybolmustur. Islâm ise, hâlâ ilk günkü tazelik ve safligi ile, bozulmadan durmaktadir. Netice olarak diyebiliriz ki: Islâm'in disinda kalan dinler, geceleyin bir sokagi aydinlatan bir fener ve sokak lâmbasi gibidir. Islâm ise, bütün dünyayi aydinlatan günes hükmündedir. Günes dogduktan sonra, artik sokak fenerine hiç ihtiyaç kalir mi? Günesin yaninda sokak lâmbasinin aydinliginin sözü olur mu?
  2. Bunlar Azerileri Oldurduklerini ne cabuk unuttular??!! Ermenistan’ın işgali altında bulunan Dağlık Karabağ bölgesinde 26 Şubat 1992’de neler olmuştu?... Azeriler tarafından ‘Kafkasların Milosevic’i; Ermeniler tarafından ‘Karabağ Kahramanı’ olarak nitelenen günümüzün Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ın direktifleriyle Ermeni silahlı güçleri tarafından, hem de uluslarası basının gözleri önünde Hocalı’da gerçekleşen ‘Azeri Soykırımı’nı bugün kaçımız hatırlıyor?... Taşnak ve Ermeni diasporasinin büyük desteğiyle, Nisan 1998’de iktidara geçen Koçaryan, Hocalı katliamının mimarlarından olduğunu unutmuş olmalı ki, ilk iş olarak Türkiye’ye yönelik sözde ‘soykırım’ iddialarının dünya üzerinde tanınmasını Ermenistan'ın en önemli dış politika hedeflerinden biri olarak açıkladı.... Oysa, bizi mesnetsiz iddialarla suçlayanlar; ‘Büyük Ermenistan’ hayalini gerçekleştirmek uğruna, tek suçları Ermenilerin nüfusça yoğunlukta olduğu Azerbeycan’ın Karabağ bölgesinde yaşamak olan ‘Azeri’lere bakın neler yaptılar.... Babası gözleri önünde öldürülen ve katliam sırasında 8 yaşında olan Hezangül Emirova, olay günü Ermeni askerlerin babasını önce bir ağaca bağladığını söylüyor, “ sonra Ermeni askerler, babamdan, Karabağ’ın Ermeni toprağı olduğunu söylemesini istedi. Babamın ‘3 çocuğum var, üçünü de öldürseniz söylemem.’ demesi üzerine Ermeni askerleri babamın üzerine benzin dökerek onu diri diri yaktılar.” diyor gözleri yaşlı... Üstelik, yabancı basın da olayları gözlemlemiş...Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da olduğu gibi...3 Mart 1992’de BBC1 Morning News saat 07.37 yayınında durumu şöyle aksettirmiş; “Canlı yayın muhabirimiz 100 den fazla Azeri erkek, kadın ve bebek dahil olmak üzere çocuk cesetleri gördüğünü ve bunların başlarına yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldüğünü rapor ediyor.” 16 Mart 1992 tarihli Newsweek’te Pascal Privat ve Steve Le Vine tarafından hazırlanan haberde katliam şu şekilde yansıtılmış: “Geçtiğimiz hafta Azerbeycan yine bir morgun mahzeni gibiydi; bir caminin arkasına geçici olarak kurulmus morga sürüklenerek getirilmiş düzinelerce ceset ve yas tutan mülteciler...Bunlar 25 ve 26 Subat tarihinde Ermeni kuvvetleri tarafından istila edilen Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı köyünün Azeri sakinleriydi. Cesetlerin çoğu kaçmaya çalışırken yakın mesafeden vurulmuştu, bazılarının yüzleri paramparça idi, bazılarının kafa derileri yüzülmüştü…” Bugün sadece bir avuç Azeri’nin “Unutmadık!”, “Unutturmayacağız!” çığlıklarını kim duyuyor ki? Halbuki, üzerinden sadece 14 yıl geçmiş, sanki 114 yıl geçmiş gibi, unutuldu bile...Biz, gündeme oturan taze katliam haberlerini izlerken, vahşete tanık olanların ‘o gece’yi unutması mümkün değil ... Hocalı katliamına tanık olan ve daha sonra Beyrut’a yerleşen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, ‘For the Sake of Cross’ (Haçın Hatırı İçin) isimli kitabında (Sayfa: 62-63) vahşeti şöyle anlatıyor: ”...Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hálá yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haç’ın hatırı için savaşa devam ettiler.” Vuslat Aliyev’e göre, Eylül 1991’de Karabağ bölgesi Ermeniler’in eline geçmeden önce Hocalı’da 7000 Azeri Türk yaşıyordu. Halkın Ermeni zulmünden kaçmasıyla, Azeri Türk nüfusu 3000’e düşen Hocalı sokakları, 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece kan gölüne dönmüs ve Türk nüfusun 613’ü vahşice öldürülmüştü. Bu arada 106 kadın, 63 çocuk ve 70 ihtiyarın başları kesilmis, gözleri çıkarılmıs, derileri soyulmuştu. Hamile kadınlar süngüyle delik deşik edilmişti. O gece, insanlığa karşı en gaddar, en acımasız toplu terör olaylarından biri olan “Hocalı soykırımı” ile Azerbaycan kenti Hocalı, tarihin kara ve tozlu sayfalarında yerini almak üzere yeryüzünden silindi. Türkiye'yi sözde ‘soykırım’ iddiaları ile suçlayan Ermenilerin, daha 14 yıl önce Hocalı’da gerçekleştirdikleri katliam ile Milosevic'in Temmuz 1995'de Bosna'da gerçekleştirdiği Srebrenitsa katliamı arasında ne fark var? Bilindiği gibi, Srebrenitsa katliamı Eski Yugoslavya Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nce ‘soykırım’ olarak kabul edildi. Ancak maalesef, ne biz ne de Azeriler ‘Hocalı soykırımı’ konusunda gerçekleri uluslararası arenada yeterince duyuramadık...Basta Ermenistan'ın bugünkü Devlet Başkanı ve ‘Hocalı soykırımı’nın doğrudan sorumlusu olduğu açıkça bilinen Robert Koçaryan'la birlikte, diğer sorumluların uluslararası hukuk çerçevesinde cezalandırılması için herhangi bir girişimde bulunmadık... Halbuki, 7 Mayıs 2003’de, İngiltere’de yaşayan Azerileri temsil eden ‘Vatan’ örgütünün gönderdiği mektuba, Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Komitesi’nden gelen cevabi mektupla, İngiliz Hükümeti’nin Hocalı katliamını çok taraflı olarak incelediği ve Ermeni askerlerin yaptıkları katliamı ‘insanlığa karşı işlenmiş bir suç’ olarak kabul ettiği belirtildi. Ayrıca, ABD Kongresi'nin Uluslararası İliskiler Komisyonu Üyesi Don Barton, Kongreyi ‘Hocalı soykırımı’nı tanımaya çağırmış ve Temsilciler Kurulu'nun toplantısında yaptığı konuşmada, "Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatirlamalidir. ABD Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla uluslararası toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacakır.”demistir. Ne yazıktır ki, tarihin ve insanlığın bu en kanlı trajedisi Hocalı’da yaşanırken ve üstelik masum insanların hunharca katledildiği cinayetin kanıtı niteliği taşıyan video kayıtları ve belgeleri de eldeyken, dünya kamuoyu yeterince bilgilendirilemeyerek yıllarca sonuç alınamamış, Hocalı vahşetinin, dünya devletleri ve uluslararası örgütlerce ‘soykırım’ olarak tanınması için gerekli adımlar atılmamıştır. Ermenistan’ın kurulduğu ilk yıllarda sahip olduğu toprak parçası 9.000 km2 iken, bugün bu alanın 47.000 km2’ye nasıl ulastigi sorusu iyice irdelenmeli, işgal ettikleri ve ‘Hayastan’ adını verdikleri bu toprakların tamamının, Azerbeycan Türkleri’nin toprağı oldugu unutulmamalıdır. Amacım, eski olayları tazeleyip ‘kin ve intikam’ duygusunu körüklemek değil, bizim kültürümüzde bu gibi duygular hoş karşılanmaz...Sadece, son yüzyılda terörizmi kendine düstur edinerek komşularının topraklarına saldıranların ‘mağdur’ rolü oynaması ve “yüzlerce masum Azeri kadın ve çocuğu katledenlerin, ‘acele hırsız ev sahibini bastırır’ misali, bizi ‘soykırım’la suçlamasi çok zoruma gidiyor...” 26 Şubat 1992 gecesi olanların adını ister ‘soykırım’ koyun, isterseniz bu vahşete ‘katliam’ deyin, ama Hocalı’da olanları asla unutmayın...
  3. Acaba turkiyede alici bulurmu??!
  4. Arkadas Xlark , cevrendeki insanlari gormuyormusunuz Herkes batilasma cabasi içinde O sarisin mavi gozlu citirlar icin bi intahar etmediiniz kaldii....
  5. Ermeniler rusun **** oldugunu ne cabuk unuttu bir tarihi bile olmadigini ve hatta kulturu bile olmadigini, bi hic onlar arkadaslar Kafkasyadaki tum topraklari da eski Albania Turk devletine, yani bugunku Azerbaycana ait!!
  6. Kesinlikle, sadece arkasina ve onune bakarlar alirken her-halde... Batı gençliği bunalımda “Satanist” lerle ilgili bir tartışma programında konuşmacının birinin çok güzel ve yerinde bir tespiti oldu. O da şuydu: “ Batı’daki bütün isyan hareketlerinin altında Hıristiyanlığa tepki yatar. Satanistlik olsun, diğer, akla ve mantığa aykırı, bütün vahşetler aslında Hıristiyanlığa bir başkaldırıdır. Dine isyan hareketidir. Bu isyan o dereceye varmış ki, bu düşmanlıktan dolayı diğer bütün dinlerden, özellikle de İslamiyetten nefret ediyorlar. Kısacası, inancın her türlüsüne düşman olmuş Batı gençliği... ” Bizde görülen, “Batı’dan ithal” satanist vb. akımların temelinde işte bu nefret yatar. Avrupa’da okullar, çok ciddi ve yoğun bir din eğitimi vermesine rağmen, entelektüel çevreler, özellikle gençler bununla tatmin olmamakta, Hıristiyanlığa bir ideoloji heyecanı içinde sarılmamakta, kendine yeni ideolojiler aramaktalar. Artık, Hıristiyanlık, Avrupalı aydına yetmemekte. Şimdi Avrupa’da boşluktaki gençler, tam bir kararsızlık içinde bunalmakta. Hıristiyanlık karşısındaki olumsuz tavrını akıl almaz bir şekilde genelleştirerek bütün dinlere karşı cephe almaya çalışan Avrupalı aydınlar ve gençler çaresizlikten kıvranmaktalar.
  7. Tarih boyunca Ruslar ve baska hristiyan milletleri ermenileri turklere karsi bir arac olarak kullandilar ve bu politikalari hala devam ediyor. Onlari ruslarin kafkasyaya yerlestirdiklerini ve surekli bize karsi kullandiklarindan nedense kimse bahsetmiyor.
  8. Gazetelerde İncil’i okutma kampanyaları ile ilgili haberler çıkmıştı. Gençler İncil’e, Hıristiyanlığa ilgi duymadıkları için yeni metotlar deniyorlar. Çünkü son 50 yıldır, gençler hızla Hıristiyanlıktan uzaklaşmaktalar. Sebebi de İncillerdeki çelişkili ifadeler. Çünkü birçok İncil var piyasada. Her biri farklı farklı. Gerçek İncil bir tane olduğuna göre bunların hangisi doğru? İncilleri okuyanlar manasını anladıkları halde ondan uzaklaşıyorlar. Manasını anlamadıkları halde, Kur’an-ı kerim okuyanların, Müslüman olanların sayısı çığ gibi büyüyor. Bu tespit bizim değil kendilerinin. Şimdi gelelim haberlerden birine: Resimli incil ile ilgili. İncillerin ‘‘erotik’’ baskısı yapılıyormuş. Sebebi, İncil'i daha çekici hale getirmekmiş. Bunu nasıl yapacaklarını merak ediyorsanız söyleyeyim: Ünlü modellerin fotoğrafları, resimleri konacakmış yeni baskı İncillere. Bunun için İsveçli girişimciler, İncil'in erotik versiyonu için çalışmalara hemen başlamışlar. Amaçları da özellikle İncil'i 15-30 yaş grubu için daha çekici hale getirmekmiş. Girişimciler böyle söylüyor. Nasıl çekici hale getirileceği hususunda biraz daha detay veriyorlar: Erotik yani müstehcen İncil'de dünyanın önde gelen ünlü fotomodelleri ve fotoğrafçıları kullanılacakmış. İncil adeta bir ‘‘magazin ’’ haline getirilecekmiş. Bunun için de, dünyanın en ünlü iki modeli Claudia Schiffer ve Markus Schenkenberg, Adem ve Havva rolünde poz vereceklermiş. Adem ve Havva'nın New York'ta sokakta el ele... yürüyüşlerinin fotoğraflarını yeni magazin İncil'in sayfalarına yansıtacaklarmış. Bu pozların da sıradan bir fotoğrafçı tarafından çekilmesi beklenemez tabii ki. Bu görüntüler ünlü fotoğrafçı Paolo Roversi tarafından çekilecekmiş. Hatırınıza gelmiştir herhalde. Bütün bu kepazeliklere Kilise, Hıristiyan din adamları ne demişler, nasıl bir tepki göstermişler. Buna niçin tepki göstersinler ki. Tepki anormal şeyler için gösterilir. Yapılanlar onlara göre anormal şeyler değil ki tepki göstersinler. Birkaç yıl önce, bir filimde Hz. İsa rolündeki adam ********* işler yaptığı için, Avrupa’daki Müslümanlar ayaklanıp filmin gösterildiği sinemayı kuşatmamışlar mıydı? Hıristiyanların kılı bile kıpırdamamıştı. Bunlardan nasıl bir tepki bekleyebilirsiniz ki. Tepki göstermedikleri gibi, takdir bile etmişler. Hıristiyan din adamları da ‘‘esas’’ın tadını kaçırmamak şartıyla bu ilginç girişimi desteklediklerini ve memnunlukla karşıladıklarını ifade etmişler. Halbuki ellerindeki bozuk incillerde de bu tür, erotik yaklaşımlar yasaklanıyor. Mesela Matta İncilinde, zina yasak olduğu gibi, zinaya sebep olan kadına da şehvetle bakmanın yasak olduğu yazılıdır. (Matta Bâb 5, ayet 27-28) Hal böyle iken, Hıristiyan milletler bırakın zinayı, homoseksüel erkeklerin evlenmesine bile izin veriyor, bunun için kanun çıkartıyorlar. Gelelim şimdi diğer bir habere. Haberin başlığı şöyle: “Bak, peygamber futbol oynuyor!” Haber sonra şöyle devam ediyor: “Gençlere Hıristiyanlığı sevdirmek adına ünlü modellerin çıplak resimlerinin yer alacağı bir İncil'in bastırılmasının ardından, Amerika'da bir firma da Hz. İsa'yı çeşitli sporlar yaparken gösteren süs eşyaları satmaya başladı.” Christian Supply firması tarafından internet üzerinde satışa sunulan eşyalar büyük ilgi toplamış. Hz. İsa'yı beyaz kıyafetler içinde futbol, basketbol ve beyzbol oynarken gösteren eşyalar, tanesi 20 dolardan satılıyormuş. Bu girişimin sebebini, “Böyle bir eşya üretmelerinin nedeninin Hz. İsa'yı günümüz şartlarına uyarlamak” olduğunu söylüyor şirket yöneticisi Laura Traina. Derler ya, araba yoldan çıkınca nerede duracağı belli olmaz. Dinler ilahi mesajdır. Orijinalliği muhafaza edildiği müddetçe etkili olur. Eğer orijinalliği bozulmuşsa hangi kılıfa sokarsanız sokun ilgi çekmez. Aksine itici olur. Bugünkü Hıristiyan aleminin durumu da zaten bunu açıkca gösteriyor. Harcanan milyarlarca dolara rağmen halk Hıristiyanlıktan uzaklaşıp hızla dinsiz oluyor. Çırpındıkça da daha çok batıyorlar dinsizlik batağına.
  9. Dikkatinizi çekiyor mu, bilmiyorum. Son yıllarda, Vatikan, Papa hiç gündemden düşmüyor. Her vesile ile kendilerinden bahsettiriyor. Gündemde kalmak için her konu istismar ediliyor. Bütün bunlar, Vatikan ne yapmak istiyor? sorusunu akla getiriyor. Daha önce bahsettiğimiz gibi, yapılmak istenen her vesile ile Hıristiyanlğın propagandası. Vatikan’ın son günlerde istismar ettiği konulardan biri olan “ Fatıma’nın üç sırrı” ve “Ağca olayı” na da bu açıdan bakmak gerekir. Belki duymamış olanlar olabilir; Fatima masalını özetliyeyim: 13 Mayıs 1917 tarihinde Portekiz'in Fatima Kasabası'nda üç köylü çocuk, Meryem Ana'yı gördüklerini iddia eder. Meryem Ana altı ay süre ile her ayın 13'ünde kendilerine görünmüş ve bazı şeyler söylemiştir. 13 Ekim 1917'deki son görünüşünde, kasabaya akın eden 70 bin kişinin gözünün önünde 'güneşin dans ettiği' öne sürülür. Şimdi, Vatikan, neden hep gündemde kalmak istiyor, neden böyle masalları üretme ihtiyacı duyuyor? Bunun cevabını arayalım: Artık Avrupa’da bilhassa aydınlar arasında, Hıristiyanlığa gerçek manada inanan kalmadı. İncil adı altında, piyasada bulunan bir çok kitaplardaki, safsataları, ilme, fenne, mantığa zıt ifadeleri farketti. İnanmış görünenler de, kilisenin aforozundan, cenazesinin ortada kalmasından korkuyor; nüfus kağıdına Hıristiyan yazdırıyor. Bunun için de Kiliseye vergi veriyor. Vergi vermeyenlerin cenazesine Kilise sahip çıkmıyor. Yüz yıllardır yapılan, sinsi İslam düşmanlığı ile, gerçek manada İslamiyete inanan ve yaşayan kimseler çok azaldı. Türk Devletlerinde, insanlara sorduğunuzda sadece “Müslümanım” diyebiliyor. Bunun dışında, İslamla hiçbir bağları kalmamış. Namaz kılmanın farz olduğunu, içki içmenin haram olduğunu bile bilmiyorlar. Bu şekilde boşlukta bırakılmış insanları “mucize” adı altında uydurdukları masallarla kendilerine çekmek istiyorlar. Ne hikmetse, bizde de, evliyanın kerametini kabul etmeyenler, Fatima yalanına dört elle sarıldılar! Vatikan’ın nihai hedefi şu: Diyorlar ki, “Birinci bin yılda, Avrupa’ya Hıristiyanlığı yaydık. İkinci bin yılda, Doğu ülkelerine yaydık. Üçüncü bin yılda (yani içinde bulunduğumuz bin yılda) bütün dünyaya Hıristiyanlığı yaymak... “
  10. Vatikan zor durumda. Çünkü, son yüz yıldır Hıristiyan inançlarının ilme, fenne uymadığını gören Hıristiyanlar hızlı bir şekilde dinden uzaklaşıp ateist olmaktadırlar. Ateist olanların oranı her gün biraz daha artmakta; %70’in üzerine çoktan çıkmış bulunmaktadır. Hıristiyanlık, mensuplarını manevi yönden tatmin edemeyince, halk maddeye yöneldi. Bu yöneliş insanları maddeye tapma noktasına getirdi. Herşey madde olarak görülmeye başlanınca da her türlü sapıklıklar ve gizli ateistlik hareketleri başladı. Siz resmi rakamlara bakmayın. Kağıt üzerinde de olsa Hıristiyan görünmeyip, Kilise vergisini vermeyenlerin cenazelerini Kilise kaldırmadığı için cenazeleri ortada kalmasın diye halk Hıristiyan görünmektedir. Halkın artık Kiliseye itimadı hızla azalmaktadır. Bırakın sıradan halkı papazların bile inancı zayıflamıştır. Bunun için, papazlar, rahibeler arasında fuhuş, sapık ilişkiler sıradan olaylar haline gelmiştir. Bu tür haberleri önceleri devamlı yalanlayan Vatikan, bugün mecburen kabullenmek zorunda kalmıştır. “AA” ve “AFP” haber ajanslarının 29.03.2002 tarihli, “Papa’nın paskalyası sübyancı rahibeler yüzünden zehir oldu” başlığı ile verilen habere göre, Papa yaptığı paskalya konuşmasında, 5 bin piskopos ve 400 bin rahibi ihanetle suçlayıp, imansızlıklarını kamuoyuna açıklamaya davet etmiştir. Haber şöyle devam ediyor: “Katolik din adamlarının son haftalarda ortaya çıkan sübyancı ve eşcinsel skandalları Avrupa`yı sarsarken, özellikle ABD`de din adamlarının, çocukları cinsel taciz haberleri Kiliseyi iyice zor duruma soktu. Son olarak ABD`nin Boston kentinde 66 yaşında eski bir papaz, bir çocuğa tecavüz etmekten 10 yıl hapis cezasına çarptırılınca, Kardinal Bernard Law da 80 rahibin ismini adalete vermeyi kabul etti. Palm Beach piskoposu, 25 yıl önce bir papaz okulu öğrencisine cinsel saldırıda bulunduğunu kabul ettikten sonra görevinden istifa etti. New York`ta da Kardinal Edward Egan benzer suçlamayla sanık sandalyesine oturdu.” Yine AA’nın 14.06.2002 tarihli “Kilise özür diliyor” haberine göre, “ABD Katolik Kilisesini sarsan çocuklara tecavüz skandallarının ardından tarihi bir toplantı yapan piskoposlar, rahiplerin tecavüzüne uğrayanlardan özür dileyerek, çocuklara sarkıntılık eden tüm din adamlarının aforoz edileceğini bildirdiler. Çok sayıda rahibin uzun yıllar, kilisede günah çıkarmaya gelen, Kilise korosunda çalışan veya kimsesiz olduğu için kiliseye sığınan erkek çocuklara tecavüz ettiği medya tarafından ortaya çıkarıldı. ABD`de Katolik Kilisesi`ni sarsan skandalın patlak vermesiyle şimdiye kadar 16 rahip intihar ederken, hakkında soruşturma açılan başka rahiplerin de intiharından endişe ediliyor.” Bunun gibi yıllarca gizli tutulan insanlık dışı olaylar bir bir ortaya çıkmaya başlayınca, Vatikan geleceğinden endişe etmeye başladı. Bu olup bitenlerden sonra, Batı‘da daha uzun süre ayakta kalamayacağını anladı. Çünkü, bunca olumsuzlukları yok edip, itibar kazanması artık mümkün görünmüyordu. Gelişen bu olaylar karşısında Vatikan’ın yeni bir politika geliştirmesi gerekiyordu. Derhal bunun çalışmasını başlatarak Doğu’ya yönelmeye karar verdi. Başsız, kimsesiz, fakir Müslüman halkları çeşitli entrikalarla Hıristiyanlığa özendirip dinlerinden döndürme çalışmalarına başladılar. Bu iş için akıl almaz bütçe ayırdılar. Sözde yardım teşkilatları kullanılarak Müslüman fakir halka para dağıtmaya başladılar. Sadece Adapazarı depreminden sonra 13 milyon dolar yardım yaptıklarını Vatikan yardım teşkilatı temsilcisi ifade etti. Depremzedelere içine 50-100 dolar konularak İncil dağıtıldığı, pek çok gencin Hıristiyan olduğu basında yer aldı. (22.5.2002-Hürriyet) Doğuda, misyonerlik faaliyetlerinde, Hıristiyanlığı yaymada en büyük ümitleri de “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” projesi
  11. NEW YORK (İHA) - ABD'li yazar Sam Weems, Ermeni yalanlarını ve entrikalarını, üstelik Ermeni belgelerini kaynak göstererek yazdığı kitapta ortaya koydu. "Ermenilerin tarihi iddiaları gibi dinleri de sahte" diyen yazar Weems, Hıristiyanlıkta hayvandan kurban olmadığı halde Ermenilerin bunu yüzyıllardır uyguladıklarını belirtiyor. Hıristiyanlıkta, "komşunu kendin gibi sev" kuralı olmasına rağmen, Ermenilerin komşularına daima kin beslediklerini, her fırsatta hücum ettiklerini, komşularını hunharca kesmekten geri durmadıklarını ve bütün bunları yaptıktan sonra da "Ermeniler kesiliyor!" diye dünyaya yalan söylediklerini, Ermeni bilgi ve belgelerine dayanarak ispatlıyor. Yazar Sam Weems, Amerikan Kongresi kayıtlarında yaptığı araştırmalar ile de, Rusya'nın 1992 yılında Ermenistan'a bir milyar ABD doları değerinde silah yardımı yaptığını ve Ermenistan'ın bu yardımı bugün dahi inkar ettiğini belgeliyor. Ermenistan'da din hoşgörüsünün bulunmadığını belgeleriyle ortaya koyan Weems, Türkiye'de Ermenistan'dan daha fazla Ermeni kilisesi bulunmasına rağmen, Ermenistan'da 1918'lerde açık bulunan camilerin hiçbirisinin ayakta olmadığını ispatlıyor. "SOYKIRIM MÜMKÜN OLAMAZ" Yazar, Osmanlı Anadolu'sunda görevli Amerikalı ve İngiliz devlet memurları ve askeri yetkilileri gibi görgü şahitlerinin tuttuğu raporlara dayanarak yaptığı demografik hesaplamalar ile de soykırımın mümkün olamayacağını bildiriyor. ABD Kongresi kayıtlarında yaptığı araştırmalar sonucunda, ABD'li vergi mükelleflerinin Ermenistan'a son on yıl içinde (1991-2001) 1,4 milyar ABD dolar yardım yaptığını belirleyen Weems, "Bu saldırgan, kavgacı, işkenceci, kindar, hırsız, yalancı ve dilenci Ermenistan'a benim vergi paralarım neden verilmektedir?" diye soruyor. Yazar Sam Weems, ikinci kitabında da, Ermenilerin, Nazi üniforması altında, İkinci Dünya Savaşı sırasında katlettikleri Yahudileri belgeleyeceğini söylüyor. Amerika'nın Arkansas eyaletinde doğup büyüyen, damarlarında tek damla Türk, Azeri veya Ermeni kanı taşımadığını ısrarla söyleyen yazar Sam Weems, hukuk eğitimi görmüş emekli bir hakim olup, kendisini "imanı çok kuvvetli bir Hıristiyan", bir "Güney Baptist"i olarak tanıtıyor ve Ermenilerin icra ettiği Hıristiyanlıktan, Hıristiyanlık adına utanç duyduğunu ifade ediyor. "ERMENİLERİN DİNLERİ DE SAHTE" "Ermenilerin tarihi iddiaları gibi dinleri de sahte" diyen yazar Weems, kitabında uzun uzun bu görüşlerini, hem de Ermeni kaynaklarını kullanarak inanılmaz ayrıntılarla belgeliyor. Mesela, Hıristiyanlıkta hayvandan kurban olmadığı halde Ermenilerin bunu yüzyıllardır uyguladıklarını kaydediyor. Sonra, Hıristiyanlıkta, "komşunu kendin gibi sev" kuralı olmasına rağmen, Ermenilerin komşularına daima kin beslediklerini, her fırsatta hücum ettiklerini, komşularını hunharca kesmekten geri durmadıklarını ve bütün bunları yaptıktan sonra da "Ermeniler kesiliyor!" diye dünyaya yalan söylediklerini, Ermeni bilgi ve belgelerine dayanarak ispatlıyor. Yazara göre, Ermenilerin saldırdığı komşuları sadece Müslüman da değil. Mesela Hıristiyan çoğunluğu olan Gürcistan'a da 1918'de "Ermeni azınlıkların haklarını korumak için" saldırmıştır ama geri püskürtülmüştür. Yazar, o yıllarda Ermenilerin Azerbaycan'a ve Osmanlı Devleti'ne hiçbir kışkırtma olmadan, ansızın yaptıkları sinsi, kalleş, gereksiz ve acımasız saldırıları da ayrıntılarıyla anlatıyor. 70 yıllık Sovyet iktidarının bile Ermenilerin inanılmaz derecede aşırı toprak ve para hırslarını ve saldırganlıklarını silemediğini, nitekim Sovyetler daha ortadan tam olarak kalkmadan, Ermenilerin 1988'den başlayarak Bakü, Supsa, Karabağ ve diğer yerlerde isyanlar çıkararak Azerbaycan'ı istemediği bir savaşa zorladığını akıcı şekilde anlatıyor. "ERMENİLER, RUS SİLAH YARDIMINI İNKAR EDİYOR" Amerikan Kongresi kayıtlarında yaptığı araştırmalar ile Rusya'nın 1992 yılında Ermenistan'a bir milyar ABD doları değerinde silah yardımı yaptığını ve Ermenistan'ın bu yardımı bugün dahi inkar ettiğini belgeliyor. Yazar, bu yalan ve inkarların Hıristiyanlık ile bağdaşmadığını söylüyor. Ermenilerin 1 milyondan fazla Azeri'yi silah zoru ile göçe zorladığını ve 9 yıldır delik deşik çadırlarda, çok az gıda ve ilaç ile, Kafkasya'nın dondurucu kışları ile yakıcı yazlarını yaşayan Müslüman Azerilere bir de Amerika Birleşik Devletleri tarafından utanmadan ambargo koydurttuğunu kaydediyor ve bunların neresinin Hristiyanlik dini ile bağdaştığını soruyor. "ERMENİSTAN'DA DİNİ HOŞGÖRÜ YOK" Uluslararası Ermeni terörizmine de başlı başına bir bölüm ayıran yazar Sam Weems, hem Ermeni terörist eylemlerini listeliyor ve kınıyor ve hem de terörizmin Hıristiyanlık dininin neresinde yazılı olduğunu soruyor. Ermenistan'daki camilerin hepsinin neden kapalı ve harap olduğunu ve sadece Müslümanlığın dey'fdm yaptığını belirleyen, diğer Hıristiyan mezheplerinin bile Ermenistan'da yaşatılmadığını belgeleyen yazar, Ermenistan'da din hoşgörüsünün bulunmadığını belgeleriyle sergiliyor. Yazar Weems, Türkiye'de Ermenistan'dan daha fazla Ermeni kilisesi bulunmasına rağmen, Ermenistan'da 1918'lerde açık bulunan camilerin hiçbirisinin ayakta olmadığını belgeleyerek, Ermenistan'ın hoşgörüsüz bir devlet ve millet olduğunu, dolayısı ile Ermenilerin gerçek Hıristiyan olamayacağını yazıyor. Türklere olan bitmez tükenmez kin ve nefretlerini, her yıl sözde soykırım iddialarını körüklemekle gösteren Ermenistan'ın asla Hıristiyan olamayacağını vurgulayan Weems, çünkü Hıristiyanlıkta "bağışlamak ve unutmak" gibi değerler bulunduğunu ve Ermeni davranışlarının bu değerlerle düpedüz çatıştığını savunuyor. "SOYKIRIM MÜMKÜN DEĞİL" Yine Ermenilerin ayrı ayrı bölgelerde verdiklerini iddia ettikleri kayıpları ve göç rakamlarını toplayan Weems, soykırımın asla söz konusu olmadığını da yine Ermeni bilgi ve belgelerine dayanarak ispat ediyor. Öyle ki, Ermeniler yardım dilenirken mevcut nüfuslarından fazla Ermeni öldürüldüğünü iddia etmişler, ama iş, Birinci Dünya Savaşı galiplerine neden bir Ermeni devleti kurulması gerektiğini anlatmaya gelince de "ne kadar kalabalık" olduklarını göstermek için bütün ölülerini hayatta gösterebilmişlerdir. Ermeni psikolojisindeki bu çarpıklıklar bütün açıklığı ile kitapta işleniyor. Üstelik, yazarın Osmanlı Anadolusu'nda görevli Amerikalı ve İngiliz devlet memurları ve askeri yetkilileri gibi görgü şahitlerinin tuttuğu raporlara dayanarak yaptığı demografik hesaplamalar ile de soykırımın mümkün olamayacağı ispat ediliyor. Yazar kitabında şöyle soruyor: "Ermeni propagandacılarına ve komitacılarına mı yoksa kendi Amerikalılarımıza mı inanalım?" Avrupa'nın "hasta adamı" Osmanlı İmparatorluğu'nun bölünüp paylaşılması savaşını veren Rus, İngiliz ve Fransız devletlerinin Ermenileri nasıl kullandıklarını da belgeleyen yazar Weems, Ermenileri yalancılık, dilencilik ve hatta hırsızlıkla suçluyor ve bu değerlerin de Hıristiyanlıkla bağdaşmadığını vurguluyor. "ERMENİLER İKİ YÜZLÜ" Washington D.C., Londra, Paris, Moskova ve İstanbul'daki tarihi arşivlerde serbestçe araştırmalar yapabilen Weems, Ermenistan'daki arşivlere çok istemesine rağmen sokulmadığının da altını çiziyor. Arşivlerde araştırma yapmak isteğini söyleyen Amerikalı Weems, Armenian Revolutionary Federation (ARF) adli Ermeni terörist örgütün Boston'daki arşivlerine bakmasına da izin verilmediğini söylüyor. "Bir yanda, açık olduğu halde 'Türk arşivleri açılsın' diye yaygara koparan Ermeniler, diğer yanda, bırakın Ermenistan'ı, demokrasinin kalesi olan ABD'deki Boston'da bile, kendi Ermeni arşivlerini araştırmacılara açmamakta hiçbir sakınca görmemektedir" diyen Weems, bu iki yüzlülüğün de Hıristiyan dini ile bağdaşmadığını vurguluyor. Yazar, kitabında sadece dine eğilmekle de kalmıyor. ABD Kongresi kayıtlarında yaptığı araştırmalar sonucunda ABD'li vergi mükelleflerinin Ermenistan'a son on yıl içinde (1991-2001) 1,4 milyar ABD dolar yardım yaptığını buluyor ve isyan bayrağı açıyor. "Bu saldırgan, kavgacı, indm yaptığını belirleyen işkenceci, kindar, hırsız, yalancı ve dilenci Ermenistan'a benim vergi paralarım neden verilmektedir?" diye soruyor. Bu paraları verenlerin hangi politikacilar olduğu ve bunların Ermenilerden ne kadar mali destek aldığı konularını ABD gündemine getirmek için bu kitaba dahil ettiğini belirtiyor. "NAZİ ERMENİLERİNİN YAHUDİ KATLİAMINI KİTAPLAŞTIRACAĞIM" Yazar Sam Weems, ikinci kitabı üzerine de çalışmalarını başlattığını ve burada Ermenilerin, Nazi üniforması altında, İkinci Dünya Savaşı sırasında katlettikleri Yahudileri belgeleyeceğini söylüyor. "Kitabımın kapağı çok müthiş olacak..." diyen Sam Weems, Nazi-Ermenilerin üniformalarındaki omuz apoletlerinden renkli bir kompozisyonu kapak yapacağını ifade ediyor. Yazar Weems, bütün bu gerçekler dururken, Ermenilerin hiç de utanmadan, sıkılmadan, ABD'nin başkenti Washington D.C. de milyonlarca dolarlık bir bina alıp içine sözde "Soykırım Müzesi" kurmaya kalkmalarını Hıristiyanlık adına utanç verici buluyor. "Bir soykırım müzesi kuracaklarsa, sergileyecekleri arasında Türkler de olmalı... Yoksa kurdukları müze 'ırkçı nefret' müzesi olmaktan öte bir anlam taşımaz" diyen yazar, bu kitabını 2003 Şubatı'nda piyasaya çıkarmayı düşündüğünü, böylece Ermenilerin 24 Nisan yalanlarına karşı gerçekleri ortaya sürmeyi amaçladığını söylüyor. "SOYKIRIM İDDİALARINI BELGELERLE ÇÜRÜTECEĞİM" 2004 Şubatı'na yetiştirmeyi düşündüğü üçüncü kitabında ise, Ermeni soykırım iddialarını çürüten, unutulmuş Amerikan devlet belgeleri arşivini gözler önüne serecek. "Amiral Bristol, Yüzbaşı Niles ve bunun gibi birçok Amerikan subayı ve resmi memurları, Anadolu'dan bir çok mektup ve rapor yolladılar. Bunlar Ermenilerin tezlerini çürütüyor. Ama nedense hepsi Washington'daki kütüphanelerde toz topluyor" diyen Weems, bu gerçeklerin Amerikan vatandaşları tarafından bilinmesi halinde Ermenistan'ın "tarihin karanlıklarında kalan basit bir dipnot" a indirgeneceğine inanıyor. 'ERMENİLERİN GERÇEK YÜZÜNÜ ANLATMAK BOYNUMUN BORCU" Aynı kitabında "ırkçı akademisyenler" konusunu da işleyecek olan Weems, "Her savaş, karşı tarafın ölülerini hesaba katmazsan soykırım olur. Bu görüşe bizim 1860-1865 arasındaki meşhur iç savaşımız da dahildir. Ermeni bursu ile yetişen bazı sözde akademisyenler ve yine Ermeni parası ile geçinen bazı sözde holokost akademisyenleri ve müzeler, Türk ölülerini hiç utanmadan yok sayarak olaya soykırım süsü vermekte bir sakınca görmemektedirler. Bunların gerçek yüzlerinin Amerikan toplumuna anlatılması, benim anladığımı Hristiyanlik ölçülerinde, boynumun borcudur. İşim gerçekleri ortaya dökmektir" diyen Weems, Türk toplumundan da kitap satışları konusunda yardım beklediğini söylüyor.
  12. Bence bizde de cok hata var. Mesela biz Yunanlilarla surekli aramizda dostluk varmis mesajini vermeye calisirken, onlar bizi dusman olarak gorduklerini acik acik soyluyorlar. Ben bu soykirimla ilgili yaziyi ingilizce bir politika forumunda yayinladiktan nerdeyse bes dakika sonra butun yazilarim silinmisti. Bu cok acik bizi sevmek, gormek hatta ellerinden gelse insan olarak bile kabul etmek istemiyorlar. Irak savasi bunun ornegi.........
  13. Ermenilerde kilise bu dusmanca ideolojiyi yayiyor, fakat bizde maalesef cami bu gorevi gormuyor
  14. Ermeni katliamı konusu Amerika ders kitaplarında yer alıyor. Amerikalı öğrenciler Ermeni katliamı konusunu ders kitaplarından öğrenecek. Azerbaycan Cumhuriyetinin ANS televizyonu, Amerika’nın İlliniyoz eyaleti meclisinin Ermenilerin Osmanlı imparatorluğunca katledilmesi söylentilerinin ilk okul ders kitaplarıyla yüksek eğitim kurumları kitaplarında yer almasını onayladığını bildirdi. Ermenilerin 1915 ila 1918 yılları arasında Osmanlı hükümetince soykırıma uğraması iddiasının Amerika’daki ders kitaplarında yer alması Ankara’nın Washington’a karşı hoşnutsuzluğunu arttırdı. Siyasi uzmanlar, Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde Ermeni lobisinin faaliyetinin Amerika İlliniyoz eyaleti yetkililerinin böyle bir girişimde bulunmasının asıl nedeni sayıldığını belirtiyorlar. Daha öncede Amerika’da birkaç eyalet Ermeni soykırımı iddiasını kendi parlamentolarında onayladmışlardı. Bu bağlamda Amerika kongresinde Ermeni işleriyle ilgili muhabir Jhon Shimkus düzenlediği bir basın toplantısında Ermeni soy kırımı meselesinin Amerika kongresinde ciddi bir şekilde söz konusu edilmesinin zamanı geldiğini ve Amerika’nın, Ermenistan’la ilişkilerini daha da geliştirmesi gerektiğini söyledi. Bu arada Ermeni lobisinin Amerika eyaletlerinde faaliyet göstermesinin yanı sıra uzmanlar Amerika hükümeti yetkililerinin güney Kafkasya bölgesinde etkilerini geliştirmek siyaseti çerçevesinde Ermenistan ile de ilişkilerini geliştirmek peşinde olduklarını belirtiyorlar. Ayrıca Ermenistan’ın, Rusya’ya eğilimili ve Rusya ile uzun süreli stratejik ilişkilere sahip olan tek güney Kafkas ülkesi olması nedeniyle Amerika bu yakınlaşmayı engellemeye çalışıyor. Aslında Amerika, Ermenistan ve Karabağ Ermenilerine çeşitli imtiyazlar vermek suretiyle Kafkas bölgesinde kendi nüfuzunu artırmak yönünde böyle bir planı uygulamak istiyor. Amerika’nın bu siyaseti ise Türkiye hükümetini rahatsız ediyor. Özellikle Amerika dışişleri bakanı Condollizza Rice’nin Ankara ziyaretinde bu rahatsızlıklar, Türkiye makamlarının Amerika’nın Ermenilerle ilişkilerini geliştirmesini eleştirmesi dahil çeşitli alanlarda ortaya çıktı. Bu arada Azerbaycan Cumhuriyeti siyasi çevreleri Ermenilerin Osmanlılar tarafından soy kırımına uğratıldıkları iddiaları konusuna hassasiyetle yaklaşıyor. Ayrıca Bakü yöneticilerinin Amerika’ya önemli imtiyazlar vermesine rağmen sürekli Beyaz Saray’ın duyarsızlıklarıyla karşılaştığı gerçeği de göz ardı edilemez bir konudur. Amerika Ermenistan ve Karabağ Ermenileriyle ilgili bir takım mülahazaları nedeniyle sürekli Azerbaycan halkı ve hükümetinin taleplerine karşı duyarsız kaldı. Sözgelimi Bakü yöneticileri 1992 yılındaki “Hocalı” olayını Ermeniler tarafından işlenmiş bir soykırım olarak başta Amerika olmak üzere dünya ülkelerine onaylatmaya çalıştılar. Ancak Azeri yetkililerin bu alandaki taleplerine rağmen Amerika sürekli konuya duyarsız kaldı. Azerilere göre Amerika Karabağ münakaşalarının çözümü konusunda da tarafsız ve samimi bir arabulucu konumunda bulunmadı. Genel olarak Ermeni soy kırımı olayının Amerika’daki ders kitaplarında yer alması Beyaz saray’ın stratejik müttefiklerinden biri aleyhindeki girişimlerin bir bölümü olarak nitelenebilir. Başka bir tabirle Amerika Türkiye gibi bölgedeki müttefiklerine saygı göstermediği gibi çıkarlarına uygun olarak onları kendi hedef ve taleplerine kurban edebileceğini ispatlamış bulunuyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.