Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bilgekagan

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    23
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Bilgekagan tarafından postalanan herşey

  1. Senin bu kin öfke dolu yazını okuduktan sonra,kürtçü olmaya karar verdim artık bundan sonra bende kürt islam sentezini savunacağım.yolun açık olsun

  2. Sorunun pkk olayından ibaret olmadığını, asıl sorunun kürtlerin ta kendisi olduğunu hem kabul ediyorsunuz, hem de aynı sorunla savaşan Türk ırkçılarını reddediyorsunuz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
  3. Soru sorarken biraz mantık da çalıştırmak lazım tabi. Evlilik kolay birşey mi ki, soyunu sopunu bilmediğin biriyle evlenesin! Evleneceğin kişinin soyunu ve sopunu iyice inceledikten sonra evlenirsin. Türk olmayan, kanına *** ırk karışmış biriyle zaten evlenmezdim. Ben zaten evliyim ve eşi de safkan Türk! Kürt sevgilin varsa, o senin sorunun, kimse senin gibi kürtten dost tutmak zorunda değil, bizim tertemiz Türk eşlerimiz var diye eminim bizi kıskanıyorsun, onun ******* ********yazıklar olsun mazıklar olsun falan gibi laflar ediyorsun. Sana ********. ***** sana!
  4. [quote name='berker18' milliyetçi ol... faşist değil.. Bak hala faşist diyor ******! Ben İtalyan ırkçısı değilim ki, yani faşist değilim. Türk ırkçısıyım, yani Turancıyım. Kafan almadı mı hala?
  5. Sizin ************* uğraşmaktan bıktık usandık artık, bize Almanyaya git faşist diyen *****! Biz Alman ırkçısı değiliz, Almanyaya gitmemize gerek yok, İtalyan ırkçısı da değiliz, bu sebeple Faşist de değilizx. Biz Türk ırkçısıyız. Adımız da Faşist değil, Türkçü-Turancı! Bunu o ********* ********* sokun artık! Türkçü laiktir. Şahsi inancı, dini ne olursa olsun, devlet ve ırka meselelerinde her dine aynı mesafededir. Atatürk'ün laikliğine küfreden bize küfretmiş olur. Bizim başbuğumuz Bozkurt Atatürk'tür, ondan rahatsızlık duyanlar genellikle bizden de rahatsızlık duyarlar! Bu vatan yalnız ve yalnız Türklerindir, Türk kalacak! Siz çatlasanız da patlasanız da kürtlerin olmayacak! Türk'e boyun eğmeyene Gök girsin kızıl çıksın!
  6. Bilgekagan

    KURTARILMAMIŞ TÜRKLER!

    Türkiye dışında 60 milyon Türk, kurtarılmamış olarak yaşıyor. Osmanlı Türkleri’nin bölümleri olarak yanı başımızda duran Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Batı Trakya, Rodos, Suriye ve Kerkük Türkleri’nin dışında asıl büyük Türk kesimi İran, Efgan, Sovyetler ve Çin hâkimiyetinde tutsaktırlar. Bu dört devlet kendi tabiiyetlerinde bulunan Türkler’e hiçbir hak tanımamakta, elde edilmiş bazı haklar uzun fedakârlıklarla, büyük mücadeleyle sağlanmış bulunmaktadır. İran’daki 13 milyon Türk, bu zayıf ve iptidaî imparatorluğun en büyük unsuru olduğu halde İran’da Türkçe öğretim yapan okul yoktur. Açılması yasaktır. Birçok devlet dairelerinin duvarlarına yalnız Farsça konuşulacağına dair levhalar asılmıştır. İran’ın 60.000 Ermeni’si için radyoda Ermenice yayın yapılırken zengin kültürlü 13 milyon Türk için böyle bir şey düşünülmemektedir. Çünkü Farslar’ın iddiasına göre İran’da Türkçe konuşanlar aslında Fars olup Moğollar İran’ı zaptettiği zaman bunları zorla Türkçe konuşmaya mecbur etmiştir. Bunun ne kadar gülünç bir iddia olduğu ortadadır. Aslında, Yedinci Asırdaki Arap istilâsından sonra İran tamamen yok olmuş, Araplar, İran medeniyetini kökünden kazımış, hatta Arap kanı İran kanıyla karışarak eski sarışın İran tipi ortadan kalkıp onun yerine bugünkü esmer, kara saçlı, arapsı Acem tipi çıkmıştır. 9 – 10. yüzyıllarda Arap Abbasi halifelerine bağlı olarak İran’ın bazı bölümlerinde kurulan yerli hanedanlar ve bunların sonuncusu ve en büyüğü olan Büveyhliler, 11. yüzyıldaki Selçuklu fütühatıyla kaldırılmış, böylelikle İran’da dokuz asır süren Türk hâkimiyeti başlamıştır. “Moğollar’ın zorla Türkçe konuşturdukları halk”, daha Moğollar tarih sahnesinde yokken kuzeyden Hazar ve Sibir, doğudan Oğuz adıyla gelen bu Türkler’dir. Başlarındaki Çengiz Hanedanı Gök Türk soyundan olan ve Moğol’dan çok, büyük çoğunlukla Türkler’den oluşmuş bulunan Gök Moğol devleti ise 13. asırda Azerbaycan ve Anadolu’ya bir buçuk milyon Turanlı ile gelerek bu ülkelerin kesin sonuçlu olarak Türkleşmesini sağlamıştır. İşte şimdi, bir oldu bitti ile tekrar Fars hakimiyetine geçen İran’daki 13 milyon soydaşımız İran’ın en zeki, cevvâl, çalışkan ve savaşçı unsuru olduğu halde insan haklarından mahrumdur. Onları düşünmek ve onlar için bir şeyler yapmak hakkımız ve görevimizdir. İran’dan çok geri, üstelik çok da yoksul olan Efganistan’ın kuzeyinde de 3 milyon Özbek ve Türkmen vardır. Efganistan’ın bu kuzey bölgesi “Efgan Türkistanı”dır. Komünist kıyıcılığından kaçarak Efganistan’a geçen Özbek, Türkmen, pek az da Kırgız Türkü ile bugün 3 milyona varan bu Türkler, ancak %5’i okur-yazar olan iptidai Efganlılar’ın hakimiyeti altındadır. 25–30 yıl önce, hayvan sürüleriyle birlikte Türkiye’ye göçmek isteyen on binlerce Türkmen’e Efgan hükümeti izin vermemiştir. Bu Türklerin de Türkçe öğretim yapan okulları, radyodan Türkçe seslenen spikerleri yoktur. Efganistan denen ülke tarihteki Türk Kuşanlar’ın, Ak Hunlar’ın, Gazneliler’in, Temirliler’in ülkesidir. Efgan şehirleri bu eski Türkler’in medeniyet eserleriyle doludur. Bunları düşünmek ve onlar için bir şeyler yapmak da hakkımız ve görevimizdir. Sovyetler Birliği ise 40 milyon Türk’le en kalabalık Türk nüfusunu barındıran devlettir. Soyumuzun anayurdu oradadır. En eski tarihî anıt ve hatıralarımız oradadır. Moskoflar’ın Türk gücünü kırmak için ayrı alfabelerle ayrı millet haline getirmeye çalıştığı Kazak, Özbek, Tatar, Başkurt, Kırgız, Türkmen, Çuvaş, Karakalpak, Azerî, Oyrat, Hakaslar ve daha küçük idarî bölgelerde yaşayan Yakut Balkar, Karaçay, Nogay, Kumuk, Altaylı gibi Türkler hep oradadır. Hepsine ayrı tarihler uydurulan bu Türkler, büyük maziden ve büyük devletten gelmenin verdiği kuvvetle Moskof baskısına başarıyla karşı koymaktadır. Artık onların bilginleri ve her türlü uzmanları var. Direniyorlar. Ruslar eski saldırganlıklarını kaybetmişlerdir. Yalnız Batı’dan değil, ülküdaşları olan Çin’den de korkuyorlar. Komünizm iflâsa doğru gitmekte, Rus nüfusu yerinde sayarken Türkler çoğalmaktadır. Karanlıklar arasından ümit şimşekleri çakmaktadır. Bu Türkler’i düşünmek de hakkımız ve görevimizdir. Dünyanın en kalabalık olan, belki 850 milyonluk, belki bir milyarlık Çin’deki Türkler ise daha mühim bir tehlike ile karşı karşıyadır: Bu geniş topraklara Türkler’in birkaç katı Çinli yerleştirilmesi… Fakat tabiat kuvvetleri Türkler’i korumakta, Çin Türkistan’ında Çinliler yaşayamamaktadır. Yaşayıp üreseler bile, orada bir tek Türk kalmasa bile günün birinde o Kunlar ve Uygurlar diyarı onlardan yine alınıp Türkleştirilecektir. İçinde Türk nüfusu kalmadı diye tarihî mirasları bırakacak değiliz. Bugün Kırım’da da Türk yok ama Kırım bizimdir. Günün birinde mutlaka kurtarılacaktır. O Türkler’i unutmayız. Unutamayız. Bir aile, nasıl gurbette veya uzakta olmakla bir ferdini unutmazsa, bir millet de başka hakimiyetler altında yaşayan kardeşlerini öylece unutamaz. Bu sebeple nerede olurlarsa olsunlar bütün Türkler’i düşünmek, onların acı ve sevinçlerine ortak olmak, iyiliklerini istemek ve günün birinde bütün Türkler’in birleşeceklerini düşünerek bu uğurda çalışmak her Türk’ün vazifesidir. Türk milleti büyük bir millettir. Tarihteki fonksiyonu çok büyük olmuştur. Türk devleti birkaç defa dünyanın ve tarihin en büyük devleti haline gelmiştir. Böyle bir milleti dünya birleşse bile ortadan kaldıramaz. 20. yüzyıl Türkler’in bütün tarihlerinde görülmedik şekilde çoğaldıkları bir asırdır. Bu asır Batı medeniyetinin ve komünizmin yıprandığı, çözüldüğü bir çağdır. Türk milletinin şahlanması için yeniden büyük önderlere ihtiyaç vardır. 20. yüzyılın son çeyreğinde (1967–2000) elbette böyle bir kılavuz önder çıkacaktır. Parti liderlerinden böyle bir önder çıkamaz. Partiler, tabiatları icabı, birbirlerini yemekle meşguldür. Önder, partilerden değil, doğrudan doğruya milletin içinden çıkarak yeni bir Bozkurt olacaktır. Tanrıkut Mete’nin, Çiçi Yabgu’nun, İstemi Kağan’ın, Kür Şad’ın, İlteriş Kutluğ Kağan’ın, Kül Tegin’in, Bayançur Kağan’ın, Çağrı Beğ’in, Oruç Reis’in ruhlarından işaret almış bir önder yüksek ahlâk ve büyük erdemle bu kutlu işi başaracaktır. Tutsak Türk Elleri ve onun Osman Batur gibi binlerce şehidi dururken, Zenci Lumumba’ya, Hoşi-minh’e, Mao’ya destan düzenlere lânet olsun. Milletin büyük yarını ve övüncüyle uğraşmak dururken işçi gündeliklerini hayatın en mühim meselesi haline getirmek isteyen solaklara lânet olsun. Türk ırkının yüceliği ortada iken “Ben hilâli bir Çingene ile yükseltirim” diyen yobaz köpeği susturmayan haysiyetsiz profesöre lânet olsun! Türk’ün yıldırımı inecektir. Tanrı’nın gazabı bunların üstüne inmezse daha müthiş olan Türk’ün yıldırımı inecektir. NİHAL ATSIZ
  7. Irkdaşım, kürtlerin Kurtuluş Savaşında Türklerle birlikte savaştığı tamamen yalandır. kürtler Kurtuluş Savaşında zorla askere alınmışlar, tek kelime Türkçe bilmedikleri için ve kanlarının gereği olarak Türklere ayak bağı olmaktan başka hiçbir işe yaramamışlar, destek değil köstek olmuşlardır. Ayrıce ülkücülere yutturulan bir başka yalan ise kürtlerin Türk olduğu masalıdır. Bu a amaçlanan politikanın bir parçasıdır. Siz de inanıyorsunuz. kürtler, Arap- Fars-Ermeni kırması, hiçbir zaman bir millet olamamış adi bir ırktır. kürtleri Türklere yamama propagandalarına da inanan tek bir kürt yoktur, ama Bunlara inanan çok Türk vardır ne yazıkki. İnananlar da ülkücülerdir. Bu çok acı! Hem Türk milliyetçisi olduğunu söyleyen hem de Türk'ün en büyük düşmanlarından biri olan kürtleri kardeş sanan ülkücüler büyük bir yanılgı içindedirler. Bu talihsiz yanılgı, tarihin sayfalarına ihanet olarak geçecektir. Ülkücüler, ne yazıkki, bu gaflete devam ettikleri sürece tarih önünde Türklüğe karşı ihanetlerinin bedelini ödeyecekler ve ne yazıkki Türk milletine de ödeteceklerdir. Ülkücü kandaşlarımızdan ricam şudur: Ey Türk! Titre ve kendine dön!
  8. "Milliyetçi", en basit tabirle, "Biz ve Onlar" kavramının bilincinde olan kişidir. Millî aidiyet şuurundan kaynaklanan millet sevgisinin etkisiyle zihinde gelişen bu kavramın yarattığı doğal refleks, kişinin kendi milletinin maddî-manevî çıkarlarını elinden geldiğince savunmasına ve hayatın her alanında milletinin menfaatleri doğrultusunda hareket etmesine sebep olur. "Biz ve Onlar" kavramının bir diğer adı da "ayrımcılık" olduğuna göre, "milliyetçilik" tüm insanlara karşı sevgi beslemek esasına dayanan bir düşünce şekli değildir. Fark gözetmeksizin herkesi seven kişiye "hümanist", bu sevgiyi dinî inanç birliği ile sınırlandıran kişiye "ümmetçi" denir. "Milliyetçi" ise etnik köken ortaklığını en önemli kıstas olarak gördüğü için, değerlendirmelerini soya ve benliğe göre yapar. "Milliyetçi" kişi başka bir milleti veya etnik topluluğu savunmak adına, kendi milletinin mensuplarına düşmanlık etmez. Böyle bir hareketin milliyetçilik mefkuresinde yeri olmadığı gibi, fikrin özüne de tamamen ters düşer. Türkeş'in "Türk ile kürt kardeştir" şeklindeki sözü ve M.S. 652 senesinde Yenisey ırmağının kıyısına, yani Gök Türkler'in yaşadığı bölgeye dikilen Elegeş Yazıtı'ndaki "Ben kuvvetli han Alp Urungu" anlamına gelen "Men körtül kan Alp Urungu" ifadesinin "Ben Kürt İlhanı Alp Urungu" şeklinde çarpıtılması suretiyle kürtlerin de aslında bir Oğuz boyu olduklarının iddia edilmesi gibi olaylar; 1990'lı yıllarda PKK terörüne karşı uygulanan psikolojik savaşın birer parçasıdır. PKK propagandasının etkisinde kalarak "bağımsız kürdistan" isteğine kapılmalarını önlemek maksadıyla, Türkiye'de yaşayan kürtlerin beynine "Türkler ile kardeş oldukları, aynı soydan geldikleri" fikri sokulmaya çalışıldı. Fakat dönemin siyasî konjonktürü gereği yapılan bu tür faaliyetler ters teperek kürtler yerine ülkücüleri etkiledi. Hedef kitle olan kürtlerin düşünce şeklinde herhangi bir değişiklik meydana gelmezken, ülkücüler kürtleri kardeş bellediler ve o günden beri de canla başla savunuyorlar. Aslında bu durum son derece normaldir. "Türk ile kürt kardeştir" türünden sloganlar yanlış kişiye söyletildi, kürtlerin Türk soyundan geldiğini kanıtlayan(!) kitaplar da yanlış akademisyenlere yazdırıldı. Bu işlerin Türk milliyetçilerine değil, kürt milliyetçisi olarak bilinen kişilere yaptırılması gerekirdi ki, kürtler üzerinde etkisi olsun. Türkeş'in sözlerini ve ülkücü akademisyenlerin kitaplarını kürtlerin ciddiye alması beklenemezdi çünkü her insan sadece kendi mensup olduğu etnik/ideolojik topluluğu düşünsel açıdan yönlendirebilme imkanına sahiptir. Dolayısıyla ülkücülerin sözlü ve yazılı propaganda faaliyetlerinden kürtler yerine ülkücü taban etkilendi; kürdofil (kürt aşığı) oldular. Şimdi elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. İşe yaramadığı apaçık ortada olan "Türk ile kürt kardeştir" propagandasını sürdürmekte ısrar etmek, ülkücülere ne kazandırır, ne kaybettirir? Kapatıldıkça adını değiştirip tekrar açılan ve şu anda DEHAP adıyla faaliyet gösteren kürtçü parti, katıldığı tüm genel ve yerel seçimlerde, kürt nüfusun ağırlıkta olduğu bölgelerden %60-70 oranında oy alıyor. Evet, bu parti aynı zamanda PKK'nın siyasî kanadı durumundadır fakat partiye oy veren seçmenlerin hepsi PKK militanı değil ya... Terör örgütü PKK ile ilişkisi olmayan milyonlarca kürt de kürt milliyetçiliği yapan bu partiye oy veriyor çünkü kendilerini "Türk" veya "Türkler ile kardeş" olarak görmüyorlar. Kürt olduklarının bilincindeler ve kürtlüğün gereğini yerine getiriyorlar. Aynı bölgelerden MHP'nin aldığı oy oranı ise %1.6 (binde onaltı)'yı asla geçmedi. Oy verenler ise bölgede asker veya memur olarak görev yapan Türklerdir. Hülasa, "Türk ile kürt kardeştir" mantığı ülkücülere hiçbir şey kazandırmadı, kazandırmayacak da... Peki ne kaybettirir? Bu sorunun cevabı çok basit: Türkleri kaybettirir. Ve kaybettirdi de... Bugün ülkücü camia ile yollarını tamamen ayırmış olan bizler, öz be öz Türkleriz. Yüreğimiz Türklük için çarpar. Gökten zembille inmedik veya birtakım etnik özürlü yobazların uydurduğu gibi ermeniler, yahudiler tarafından örgütlenmedik. İçimizden birçoğu geçmişte Ülkü Ocakları'nda bulunmuştur fakat kürtler konusundaki fikir ayrılıkları yüzünden ülkücülerle ters düştükleri için ocaklardan uzaklaşıp farklı bir yolda yürümeye başlamışlardır. Siz hiç Türkler yüzünden kavga eden, fikir ayrılığına düşerek birbirine düşman kesilen kürt gördünüz mü?.. Görmemişsinizdir, göremezsiniz çünkü kendi aralarında sağcı-solcu, dinli-dinsiz gibi ayrımlar yapmadan her alanda ve ortamda birbirlerine sınırsızca destek oluyorlar. Neden? Çünkü birlikten kuvvet doğacağını biliyorlar. Türkleri kardeş görmüyor, sadece birbirlerini destekliyorlar ve bu sayede giderek güçleniyorlar. Türk'ün kardeşlik afyonuyla uyuması, kürdün meydanı boş bulup dilediği gibi at koşturmasını sağlıyor. Elin kürdü böyle bilinçli şekilde hareket ederken, ülkücüler saf çocuklar misali "Türk ile kürt kardeştir" diyerek kendilerini avutmayı sürdürür ve ciğeri beş para etmeyen kürtleri savunmak uğruna Türkçülere düşmanlık yaparlarsa, sonunda kendileri pişman olurlar. Çünkü Türkçülük giderek güçleniyor, Türk-İslam Sentezi ise sürekli kan kaybederek zayıflıyor. Çok değil, birkaç yıl içerisinde dengeler tamamen değişecek.
  9. Bula bula bu cevabı mı buldun. Çok komiksin!
  10. Üsküplü, Mardinli, Trabzonlu, Mersinli diyorsun, bunlar ırk ifade eden sözcükler değil, ben de Aydınlıyım. Ama Aydınlı olmak bir ırk göstergesi değildir. Asıl sen büyük bir ****** veya ihanet örneği sergiliyorsun, acaba bunun farkında mısın? Kurtuluş savaşında çeşitli yörelerden Türkler savaşmıştır. Kürtler o dönemde zorla askere alınmış, fakat Türkçe bile bilmedikleri için ve ırklarının gereği olarak Türklere ayak bağı olmaktan başka hiçbir işe yaramamışlardır. kürtçükleri sevimli yapacağız diye komik oluyorsunuz Bu kadar eğilip bükülmeyin, altı üstü bir kürt ****** için.
  11. Nazım Hikmeti sevmiyoruz. Hatta ondan nefret ediyoruz. Çünkü........... İstiklal savaşımızda 18 yaşındaki delikanlılardan 70 yaşındaki dedelere kadar erkekler cephede savaşırken, yaşlı teyzeler vatan malı ıslanmasın diye kış günü bebeğinin üzerindeki örtüyle silahların üzerini örterken Nazım Hikmet 20 yaşında cepheye koşacağı yerde komünist Sovyetler Birliğine devrimi kutlamaya koşmuştur. Lenin, 6 yıl içinde 28 psikopos, 1215 papaz, 6.575 profesör, 8.800 hekim, 54.850 subay, 260.000 er, 105.000 polis memuru, 48.000 jandarma, 12.500 memur, 335.250 aydın, 192.000 işçi, 815.000 köylü olmak üzere yaklaşık 2 milyon kişiyi katletmiştir. Nazım bu gerçeği bile bile Türkiye'yi Moskova'ya uydu komünist bir devlet haline getirmek için mücadele etmiştir. Nazım, Stalin için ''beni o yarattı'' demiştir. Stalin 112bin Türk ailesini buzlara gömmüştür. 425bin Türk'ü yük vagonlarında haftalarca aç, susuz, tuvaletsiz, havasız bırakarak yerlerinden etmiştir. Kırım Türklerini, Özbek Türklerini birbirine kırdırtmaya çalışmıştır. Türk'ü Türk'e kırdırmak için elinden geleni yapmıştır. Nazım, Stalin'in öldüğü akşam Budapeşte radyosundan Stalin'e şiirler, ağıtlar okumuştur. Nazım'ın Stalin'i değil, sürgün edilen yüzbinleri, katledilen milyonları sevmesini isterdik. Damarında bir gram Türk kanı taşımayan Nazım Hikmet, Stalin'in katlettiği milyonlarca Türk için bir nebze üzülmemiştir. Her Türk Milliyetçisi Atatürk'ü sever, onu sevmeyenleri sevmez. Şu mısralar Nazım tarafından Atatürk için yazılabilmiştir. İşte Nazım denen komünistin Atatürk'e hakaret ettiği şiir paçavrası: 'Burjuva Kemal'in omzuna binmiş, Kemal kumandanın kordonuna. Kumandan kahyanın cebine inmiş, Kahya adamların donuna. Uluyorlar. Hav, hav, hav.... Hak tu.....' O, Lenin gibi milyonların katillerine, Stalin gibi soydaşlarımızı hayvan vagonlarına doldurup Sibirya buzlarında ölüme terk eden canilere aşık olmuş, Türk milletini düşman çizmelerinden kurtaran Atatürk'e ve Türk ordusuna hakaret yağdırabilmiştir. Birilerinin gözünde evliya olsa bile, biz onu nasıl sevelim ? Nasıl !
  12. Çünkü insan kendi ırkına ihanet edemez. Ederse en ******** ********.
  13. kürtlerin en rahat hareket ettikleri parti mhp oldu.Diğer partilerin hiçbirinde bu kadar rahat kürtçülük yapamıyorlar. Dilerim arkadaşlarından özenerek bunların mekanlarına giden Türk Gençleri, bu uykudan uyanıp derhal bu yerlerden kurtulur. Ülkücülerin içinde bu kürtçü çizgiden rahatsız olan çok sayıda ırkdaşımız var, onların kurtuluşu ve doğru yolu bulmasını dilerim. Doğruyu arayan bulur. Biz buradayız.
  14. Ülkücüler kendi iplerini kendileri çektiler. Kürtleri kardeşleri olarak görünce, Türkleri karşılarına almış oldular. Bir insan hem Türkleri hem de kürtleri bağırına basamaz. Bu mümkün değildir. Kerkük başta olmak üzere Kuzey Irak'ın her yerinde kürtler Türkmenleri hunharca katlediyor. Şimdi bizim ülkücüler hangi tarafı destekleyecek? Her fırsatta kardeş ilân edip toz kondurmadıkları kürtleri mi? Yoksa aralarında akan onca kana rağmen, utanmadan kürtlerle kardeş ilân ettikleri Türkmenlere mi? Ülkücüler ne söylerse söylesin, Türkmen kardeşlerimiz kendi katilleri olan kürtlerle kardeş olmak istemiyorlar.
  15. berker18, Erciyes'teki kurultayda hep senin gibi kürdofillerin olduğunu biz zaten biliyoruz. Niçin bu açıklamayı yapma gereğini duydun, anlamış değilim. Ayrıca; KÜRDÜ TÜRK'E KARDEŞ TUTAN KALLEŞTİR! Siz ülkücüler yani Türk-İslam sentezcileri, sırf müslüman diye kürtleri bile kardeş ilan ettiniz ya, pes! İhanetin en büyüğünü yaptınız! Daha senin gibi sentezci kürtseverlerle muhatap olmaya değmez, Tanrı ıslah etsin sizi. TÜRK'E İHANET EDENE, KÜRDÜ KARDEŞ İLAN EDENE LANET OLSUN! GÖK GİRSİN, KIZIL ÇIKSIN! TTK
  16. DÜNYA DEVLETLERİ NEDEN HAKLININ YANINDA DEĞİL ZALİMİN VE GÜÇLÜNÜN YANINDA YER ALIYOR Binlerce yıldan beri Orta Asya bölgesinin kalbi durumundaki Doğu Türkistan'da özgürce yaşaya gelen ve dünya medeniyetinin öncüsü olan Uygur halkı büyük bir talihsizlik sonucunda son yüzyılın Yecüc-Mecücleri olarak adlandırılabilecek Çinli istilâcıların hışmına uğramış ve esarete duçar olmuştur. (1949) Yarım asırdan daha fazla bir zamandır komünist Çin'in insanlık dışı baskı, zulûm, işkence, soykırım, katliâm ve sürgün politikası ile karşı karşıya kalan Uygurlar, bugünkü dünya devletlerinin açıkça korktuğu Çinlilere karşı kahramanca direnerek millî ve dinî (İslam dini) varlığını korumayı ve dimdik ayakta tutmayı başarmışlardır. Fakat, dünya için bir dönüm noktası, önemli bir takvim yaprağı olarak kabul edilen esrarengiz 11Eylül hadisesinden sonra,dünyanın bir çok devletlerinin de desteğini arkasına alan ve kendisi açısından mühim bir fırsat yakalayan komünist Çin, Doğu Türkistan halkı üzerindeki şiddet politikasının dozunu arttırarak işlemekte olduğu insanlık suçlarına hız vermiştir. Çinlilerin insanlık adına utanç verici rezil uygulamaları karşısında farklı yollarla mücadele etme arayışına giren Uygur halkının bir kısmı, her türlü eza ve cefaya rağmen Doğu Türkistan’da kalarak Millî örf, adet, gelenek ve görenekleri ile mücadele etme yolunu seçerken; bazı Uygur gençleri de despot Çin idarecilerinin engellemeleri sebebi ile devam ettiremedikleri tahsillerini yurt dışında tamamlamak ve böylece her alanda yetişmiş birer insan olarak Doğu Türkistan’ın kurtuluş mücadelesine etkili bir hizmet verebilmek için Doğu Türkistan’a komşu olan ülkeler vasıtası ile dünyaya açılma yolunu seçmişlerdir. Fakat, resmi yollarla ülke dışına çıkmak Uygur gençleri için oldukça meşakkatli olmaktadır. Bu yolda hayatlarını kaybeden gençlerde bir hayli fazladır. Bu hususta Doğu Türkistanlılar için en kahredici gelen mesele ise; komşu, dindaş ve kardeş olarak bilinen devletler tarafından sırtından hançerlenme olayıdır. 1990 yılından sonra bağımsızlıklarına kavuşmaları karşısında çok büyük sevinç duyduğumuz Batı Türkistan Türk Cumhuriyetlerinin Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’a yaklaşımları hiçte hoş olmamış, sergiledikleri Çin yanlısı tutum ve davranışları Uygurları can evinden vurmuştur. Özelliklede Kırgızistan ve Kazakistan hükümetlerinin Çinlilere yaranabilmek için, kendilerine sığınan Doğu Türkistanlıları Çinlilere teslim etmeleri ne kardeş millet olmakla ne dindaş olmakla, nede insan olmakla bağdaşmayan, uluslar arası hukuk kurallarını açıkça çiğnemek anlamına gelen çirkin bir davranıştır. Müslüman bir ülke olan Pakistan’ında Doğu Türkistan’a ve Müslüman Uygur halkına bakış açısı farklı değildir. Pakistan hükûmeti de Çin ile dostluk uğruna her fırsatta Pakistan’daki Uygur öğrencilere baskı uygulayarak komünist Çinin istekleri doğrultusunda hareket etmektedir.Bu güne kadar Pakistan hükümetinin Çin hükümetine teslim ettiği Uygur gençlerinin isimlerinin hepsini burada vermemiz mümkün değildir. Çünkü; kamuoyuna açıklanan isimlerin dışında gizli olarak teslim edilen ve isimlerini öğrenemediğimiz Uygur gençlerinin de sayısı bir hayli fazladır. En son olarak 16.07.2003 tarihinden itibaren yine Pakistan hükümeti yetkilileri Pakistan’ın Ravalpindi bölgesinde Abdulvahâp Tohti ve Muhammet Tohti Metrozi adlarında iki Uygur gencini daha Çinlilere teslim etmek üzeredir. Zaman,zaman Uluslar arası Af Örgütünün Pakistan hükümetine, kendisinden siyasi sığınma talebinde bulunan ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine müracaat eden Uygurları Çin hükümetine teslim etmemeleri konusundaki uyarılarını da dikkate almayan Pakistan hükümeti inatla uluslararası insan haklarını çiğnemeye devam ediyor. Doğu Türkistan’da dini eğitim yasak olduğundan bir yolunu bulup Pakistan’da dini öğrenim görmekte olan Uygur gençlerinin durumu oldukça vahimdir.Bu sebeple dünyadaki insan hakları ile ilgili bütün teşkilatları bir defa daha göreve davet ediyoruz. Çünkü; Çine teslim edilen Uygurlar Komünist Çin hükümeti tarafından çok ağır cezalara çarptırılmakta, hatta bazıları da terörist olmakla suçlanarak kurşuna dizilmektedirler. Dünya devletleri her nedense mazlumun ve haklının yanında değil,zalimlerin, işgalcilerin ve güçlülerin yanında yer almayı sürdürüyor. Kimin güçlü olduğu ise, bir gün ilahi adaletin tecelli etmesi ile ortaya çıkacaktır. Bu hayati husus ile ilgili olarak; Türk Milletinin Pakistan halkı ile olan tarihi dostluğundan ve kardeşlik bağlarından yola çıkarak, Doğu Türkistanlı gençlerin Çin hükûmetine iade edilmemeleri konusunda kardeş Pakistan hükûmetine çağrıda bulunmalarını, Türk basın ve yayın organlarının da gerekli duyarlılığı göstermesini ve böylece ciddi bir kamuoyu oluşturulmasını istiyor ve bekliyoruz.
  17. Atatürk , Nazım adına yapılan bu geniş reklam ve propagandaya pek itimat etmediği için: - "Şunun bir şiirini kendi ağzından plağa alın getirin bakayım" demiş. Nazım' ın "Hazer" ve "Salkımsöğüt" şiirleri kendi diliyle plağa alınarak Atatürk' e dinletilmiş, Atatürk bunları dinledikten sonra aynen: -" Bu şiirlerde Türk Milleti'nin hayatına kasteden bir bomba var" demişti.
  18. İŞTE O ŞİİR: Trabzondan bir motor açılıyor Sa-hil-de-ka-la-ba-lık! Motoru taşlıyorlar Son perdeye başlıyorlar! Burjuva Kemal'in omuzuna binmiş Kemal kumandanın kordonuna Kumandan kahyanın cebine inmiş Kahya adamlarının donuna Uluyorlar Hav... hav... hak... tü
  19. NAZIM HİKMET VERSANSKİ (BORJENSKİ) Solcu kesim hâlâ bıkıp usanmadan, “Nazım’ın ülkesini sevdiğini, yıllarca Türk hapishanelerinde yattıktan sonra sürgünde öldüğünü, vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra “Hain” ilan edildiğini, Nazım’ın Türk kültürünün önemli isimlerinden biri olarak anıldığını, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in AGİT zirvesinde Nazım’dan alıntı yaptığını “Türkiye Nazım'dan özür diledi” şeklinde yorumlayarak, koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ne polonya yahudisi Nazım'dan özür dilemesi dayatmasında bulunuyor. Nazım Hikmetof ülkesini sevseydi, Türkiye’yi Moskova’nın bir mahallesi yapmak için ömrünü harcamazdı. O sürgünde ölmedi. Onu kimse sürgün etmedi. O kendini yaratan Stalin’in ülkesi ve gerçek vatanım dediği Moskova’da gönüllü olarak ölmeyi istediği için Türkiye’den gizlice kaçtı. Nazım vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra hain ilan edilmedi, hain’liği kesinleştiği için vatandaşlıktan çıkarıldı. Türk kültürüne hizmet edenlerin kimler olduğunun takdiri, Türk Milleti'ne aittir. Hiçbir kesim, canlarının istediği, çizgisinde oldukları kişileri, Türk Milleti adına takdir etme yetkisine sahip ve mezun değillerdir. Bulundukları makam ne kadar yüksek de olsa, o makam, Türk Devleti ve milletinin düşmanlarını affetme vasıtası yapılamaz. O makam ve koltuk onlara, ihanete uğrayan Türk Milleti adına “Hain”den özür dileme yetkisi vermez, öyle bir sorumsuzca davranışı büyük Türk Milleti asla affetmez. Dünya literatür ansiklopedilerine, bir komünist doktrincisi, terbiyecisi, tebliğcisi olarak geçen azılı komünist “BERTHOLD BRECHT”in (Sezuanın İyi İnsanı) isimli eserini, ortamı müsait zanneden aşırı solcular, 1964 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahneye koydular. Piyesin temsilinde İstanbul’lular eseri seyrederken “Neredeyiz, Moskova’da mı? Pekin’de miyiz? Bu nasıl rezalet” diye bağrışarak komünist tahrikçiliğini protesto etmişlerdi. Hadiseden bir gün sonra 22 Mart 1964 tarihinde tescilli komünist yazarların cirit attığı sözüm ona ilerici, toplumcu, sosyalist gazeteler faturayı Türk Milliyetçilerine çıkarmaya çalışıyordu. Bunun üzerine sıkıyönetim komutanlığı bu eseri oynatmamıştı. Ama o günkü CHP’nin solcu sözcüleri Bülent Ecevit ve Suphi Baykam, bu eseri ve yazarını öven beyanlarda bulunmuşlardı. Şehit Türkçü, rahmetli İlhan Darendelioğlu ise onlara şu cevabı vermişti: “Birtakım ne idiğü belirsiz akıl fıkaraları, tufekli solaklar, birtakım budalalar, Türk Milleti'nin arasına girip, onu bölmek için, Türk Milleti'ni sefil bırakmak için, kandırmaya çalışarak zehirlerini akıtacaktır. Sosyalizm perdesi altında komünist rejim kurmak isteyen bu rus uşaklarına, Türk Milleti yedisinden yetmişine, çoluğu çocuğu, genci ihtiyarı ile karşı koyacaktır. Buna inancım tamdır. Milletime güveniyorum. Türk milleti ihanetle hizmeti gayet iyi ayırır. Aramızda dolaşıp zehir akıtanlara fırsat vermeyiniz. Hürriyet havasını istemeyenler, başka memleketlerin esaret düzenlerine gıpta edenler, kapılar açık, çekip o memleketlere gitsinler. Bu memleket, düzenini kurmuştur.” İçerde ve dışarıda Türk Milleti'ne ve devletine karşı hiç de dostça olmayan davranışların büyük göstermeye çalıştıkları Nazım Hikmetof kimmiş ve ne imiş, bir görelim bakalım... Son yıllarda, televizyon, radyo ve bir kısım malûm gazetelerde, Nazım Hikmetof lehinde, belli yazarlar tarafından kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Öncelikle şunu bilmemizde fayda vardır. Türkiye’de ilk komünizm propagandası yapan adam, Aleksandır İsrael Hepland adında bir Yahudidir. Bu görev, daha sonra doktor Şefik Hüsnü Değmer’e, ondan Nazım Hikmetof’a, ondan da Mehmet Ali Aybar’a verilmiştir. Nazım Hikmetof, 1921-1924 yılları arasında Moskova’da kızıl ihtilâl kursu görürken, Türk Milleti Anadolu’da, Sakarya’da, Dumlupınar’da, İnönü’de ölüm kalım savaşı veriyordu. Nazım Kurtuluş Savaşı başladığında Rusya'ya kaçtı, savaş bittikten sonra Türkiye'ye geri döndü. Ne derece "vatansever!" olduğunu bu şekilde ispatlamıştı. Gerçekte Nazım Hikmetof öyle büyük bir şair falan da değildir. Şiirleri bir sanat endişesinden ziyade, komünizm davasının sesini ve rengini verir. Mesela; 24 saatte 24 saat Lenin 24 saat Marks 24 saat Engele Yüz dirhem kara ekmek, Balık çorbası Tüfenk talimi Tiyatro balet Kitap. Diyerek, şiir yazdığını zanneden Nazım, bu satırları herhâlde sanat olsun diye yazmıyordu. O Moskova’daki üç yıllık talim günlerini anlatıyordu. Türk milletine üstat olarak tanıtılan Ertuğrul Muhsin, Nazım’ın (Kafatası, Unutulan Adam, Bir ölü Evi) isimli piyeslerini Şehir Tiyatrosu’nda oynatarak meşhur etmek için elinden geleni yapmıştır. Nazım hakkında yapılan propaganda o kadar yoğunlaştı ki, Atatürk’e kadar ulaştırıldı. Atatürk, Nazım adına yapılan bu reklâma itimat etmediği için, “Şunun bir şiirini plağa alın, getirin bakayım” demiş, Nazım'ın Hazer ve Salkımsöğüt adlı şiirleri kendi sesinden plağa alınarak Atatürk’e dinletilmiş. Atatürk şiirleri dinledikten sonra aynen şöyle demiştir; “Bu şiirlerde Türk milletinin hayatına kasdeden bir bomba var.” Nazım Hikmetof “Beni Stalin yarattı, asıl vatanım Moskova’dır” diyecek kadar da Türk olmadığını ifade etmiştir. Şimdi Stalin için yazdığı şiiri beraber okuyalım. Bu şiir 5 Mart 1955 günü akşamı, Budapeşte radyosunda, birisi saat 18,30 diğeri de 20,30 da Stalin’in ölüm yıldönümü dolayısıyla Türkçe olarak yayınlanmıştır. Bu şiir, Nazım’ın kendi sesinden dinletilmiştir. 5 Mart 1953 İlk önce kim kime Metin ol kardeşim diyecek. İlk önce kim kime Baş sağlığı dileyecek. Hepimizindi o hepimizindir Yoldaşlarım acınızı duyuyorum. Sizin duyduğunuz gibi tıpkı Aynı şiddetle kardeşlerim Hüngür hüngür ağlamak geliyor içimden Seviyorum onu. Marks’ı, Engels’i, Lenin’i Sevdiğim gibi. Sevdiğimiz gibi Aynı muhabbetle Aynı hürmetle. Şimdi solcu gazete ve dergilerde, Atatürkçü görünen, Nazım’ın bütün yardakçılarına soruyorum. Atatürk’ün ölümüne böyle bir mersiyesi var mı Nazım’ın? Hangi Türk büyüğü için bu heyecanı göstermiştir? İkinci Dünya Harbi başlarında Sibirya’ya sürülen, katledilen, bütün varlığı talan edilen, Kırımlı Türk kardeşlerimiz için böyle bir acı duydu mu Nazım? Stalin’in muhtelif tarihlerde yok ettiği otuz beş milyon Türk kardeşimizin acı sonlarını dile getiren bir tek şiiri var mıdır Nazım’ın? 1940’lı yılların sonunda kendini yarattığını söylediği Stalin’in Türkiye’den, Kars, Ardahan ve Boğazları istemesi karşısında gösterdiği bir tepki var mıdır? Millî Mücadele ile ilgili şiiri oduncunun "heh... heh..."çiliğinden başka bir şey değildir. Çünkü Nazım, yukarıda belirttiğim gibi Millî Mücadele yıllarında Moskova'da komünistlik kursu görüyordu. Türkiye’yi Rusya’ya nasıl kazandıracağının, içinden nasıl yıkacağının taktik derslerini alıyordu. Türk'ün ve Türklüğün Millî Mücadelesi onun umurunda bile değildi. Bu mücadelenin başladığı günlerde o Rusya'ya kaçmıştı. Diğer taraftan Nazım, Türklüğe, Türk’ün manevî değerlerine, Atatürk’e ve ne kadar millî Türk şairi varsa hepsine de hücum ediyordu. Şimdi Nazım’ın hayranları, onu en büyük Türk şairi diye tanıtmaya çalışıyorlar. Irk olarak Leh kanı taşıdığını bildiği için Türklüğü kabul etmiyordu. Nitekim kendi kontrolünde yayınlanan (Resimli Ay) dergisinde, kendisinin Türk şairi diye değil, Türkiyeli şair diye tanıtılmasını istiyordu ki, bu ifadesi ile Türk olmayı kabul etmiyordu. Bizdeki yalakalar onu hâlâ Türk sıfatı vermeye çalışıyorlar. Nazım Hikmetof, Türkiye’yi içten yıkmak ve Rusya’ya bağlamak için neler yapmadı. Yıl 1938. Nazım o zamanki meşhur Yavuz zırhlısının er ve astsubayları arasında komünizmi yaymak, sonra da orduyu isyana teşvik etmek istiyordu; Aynı yıl donanma komutanlığı askerî mahkemesi, ihtiyat filo komutanı Albay Ertuğrul Beyin başkanlığında kurularak Nazım Hikmetof’u tam otuz yıla mahkûm etmişti. Mahkeme heyeti başkanı Ertuğrul Beyden başka, askerî hâkim Salih Koriman, Binbaşı Rifat Özdeş Çeviker’den teşekkül etmişti ki. Nazım Hikmet’e destek veren ve onun suçuna ortak olan Kemal Tahir’i 15 yıla, Kemal Tahir’in gemide bulunan kardeşi üstçavuş Nuri Tahir’i 15 yıla, Başgedikli Âdil Kurt’u, 4 yıla, üstçavuş Seyfi Tekdilek’i 10 yıla, üstçavuş Mehmet Ali Kantar’ı 15 yıla, üstçavuş Hüseyin Avni Dirigül’ü 5 yıla, yine sanıklardan er Haydar’ı 20 yıla mahkûm etmişti. 1921’de Moskova’ya gidip, 1924’te Türkiye’ye dönen bu azılı vatan haini, Rusya’da komünist ihtilâlin taktik ve gizli emellerini öğrenmiş, bilenmiş olarak dönüyordu. Tabiî ki bu arada Türkler Millî Mücadeleyi kazanmış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuştu. O tarihlerde Bakü’de neşriyat yapan komünist bir gazete, Nazım’ın hedeflerini aynen şu satırlarla veriyordu. “Nazım yoldaş inkılâp beşiği olan Rusya’ya geldi. Bu beşikte onun kulaklarına inkılâbın kan coşturan ninnileri okundu. O proleter inkılâbın meyvelerindendir. Kızıl Moskova, onun damarlarındaki kanların zehirli mikroplarını öldürür. Kanını kızıllaştırır. Nazım’ın varlığı ihtilâl mayası ile yoğruldu. Nazım Türkiye’de yüceden bağırmalıydı. Derin uykuya dalmış gençliği uykudan ayıltmalıydı. O bunu yaptı.” Şimdi Nazımcılara sormalı, bunlar da yabancı dillere çevrildi mi? Nazım, yazdığı sözüm ona her şiirinde kızılı ifade eden kelimeleri özellikle seçerdi. Şiirlerini daima kırmızı ifade eden kelimelerle süslerdi. Hatta nar kırmızı olduğu için, soyadını Nar’ın tersi olan RAN olarak almıştı. Şiirinden bir örnek vermek Nazım’ı oldukça anlatır. Meselâ güneş kızıl mıydı, öyle ise güneşe şiirler yazmalıydı. İşte bir örnek; Bu bir Türkü Güneşi içenlerin Türküsü, İşte bu güneşten Düşen ateşte, Milyonlarca kırmızı yürek yanıyor. İlahiri.... Dikkat ederseniz yürek kelimesini bile yalnız değil de, önüne kırmızı kelimesini koyarak kullanıyor. Kızıl, kızılcık, karpuz içi, nar çiçeği, alev, kor kelimeleri Nazım’ın dilinden düşürmediği kelimelerdi. Çünkü bunlar kızılın ifadeleri idi. Nazım Hikmetof Türk olmadığı gibi de Marksist ve dinsizdir. Hayâl ettiği kendi ölümündeki görüşünü bir şiirler şöyle dile getiriyor. “O mükemmel bir kafa mükemmel bir yürek Yumrukları ile erkek Gözleriyle çocuktu. Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o. Yoldaştı o.” Evet, Nazım Hikmetof dinsiz, Tanrı'sız ve üstelik din düşmanıydı. Hayatı boyunca Rusya hesabına komünizmi savundu. Türk devletine ve Türkiye’ye karşı daima Rusya hesabına komünizmi savundu. Türk devletine ve Türkiye'ye karşı daima Rusya hesabına hücum etti. Nazım Hikmetof 1935 senesinde Doğu Türkistan’ı işgal ederek kayıp, yıkan, milyonlarca Türk’ü katleden komünistlere karşı kılını dahi kıpırdatmadı. Ama, Çinli bir komünist olan, Si-ya-u için eser yazdı. Nazım Hikmetof Rusya’ya ömür boyunca hizmet etti. VÂ-NÛ istediği kadar onun Türk olduğundan bahsederek Türk milliyetçilerini ırkçılıkla suçlasın, Nazım’ın Polonya kökenli olduğu gerçeğini değiştirmez. Nazım Hikmetof, Komünist Rusya’ya o kadar hizmet etti ki, Rus devleti bir gemisine (Nazım Hikmet) adını koydu. Nazım Hikmetof nihayet 15-7-1950 günü Demokrat Parti iktidarının çıkardığı aftan istifade ederek yatmakta olduğu Cerrahpaşa Hastanesinden serbest bırakıldı. Bu şekilde 28 yıl, 4 aya mahkûm olan Nazım Hikmetof 13 yıl 5 ay yattıktan sonra mahkûmiyeti sona ermiş oldu. Nazım'ın affını önlemeye çalışanlar da vardı. Bilhassa, Tevfik İleri, Remzi Oğuz, Şevket Mocan, Ömer Bilen, Ahmet Gürkan önde gelen isimlerdendi. Büyük Millet Meclisi zabıtlarından öğrendiğimize göre, Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan söz alıyor ve kürsüde şu konuşmayı yapıyor... “Arkadaşlar, komünizmden bahsetmiyorum. Moskofizmden bahsediyorum. Evet bu uğursuz kızıl kuduz, Türk Milleti'ni ısırmak için hırlarken, onun ağzından sızan salyaları görüyoruz. Nazım Hikmet'in komünistliğinden şüphe etmek gaflet olur. Nazım Hikmet daha dün cezaevinde (benim kalbimin yarısı Yunanistan’da her sabah kurşuna diziliyor. Öbür yarısı Çin’de kurşuna diziliyor) dedi. Tahmin ederim ki, kalbinin geri kalan bir kısmı da Kore’de kurşuna diziliyor.” (Alkışlar). Nazım’ın bu sözleri söylediği günlerde, Yunanistan’da ve milliyetçi Çin’de komünistlere ağır cezalar veriliyordu. Nazım ona üzülüyordu. Fransa’da, İtalya da, diğer devletlerde de komünistler vardı. Hatta Almanya dışında bu devletlerde komünist partileri de vardı. Ama o komünistler hiçbir zaman Rusya hesabına casusluk etmezlerdi. Onlar için her şeyden önce Fransa vardı, İtalya vardı. Nazım Hikmetof gibi, "beni Stalin yarattı, asıl vatanım Rusya’dır" diyerek kendi devlet ve milletlerine karşı ihanet etmiyorlardı. Bizdeki komünistler gibi, Türkiye’yi ve dünyayı Moskova’nın bir mahallesi yapmak için ALÇALMIYORLARDI... Nazım Hikmetof 11 Eylül 1961’de Doğu Berlin’de yazdığı kendi otobiyografisinde şöyle diyordu. 1902 de doğdum. Doğduğum şehre dönmedim bir daha Geriye dönmeyi sevmem. Üç yaşında Halep’te paşa torunluğu ettim On dokuzunda Moskova’da komünist üniversite öğrenciliği Kırk dokuzunda yine Moskova’da TSEKA-PARTİ konukluğu ve On dördümden beri şairlik ederim. İlh.................... Saymakla bitmeyen ihanetlerinin bedeli olarak Nazım Hikmetof, Bakanlar Kurulunun bir kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. İşte belgesi: 3/13401 Komünist Nazım Hikmet Ran’ın Türk vatandaşlığından çıkarılması hakkında bakanlar kurulu kararı. Res. Gaz. 7885 T. 15.8.1951 Pasaportsuz olarak İstanbul’dan Romanya’ya kaçan ve oradan da Moskova’ya giderek, hava alanında memleketi aleyhinde beyanatta bulunduğu ve müteakiben radyo yayınlarında Türkiye’nin hükûmet şekli ve hükûmeti idare edenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına girişerek KOMÜNİZM’i yaymak maksadını güden neşriyatı ile Sovyet hükûmetinin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist NAZIM HİKMET RAN’ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın da bir fayda vermeyeceği mülahaza edildiğinden, Türk vatandaşlığından çıkarılması, İçişleri Bakanlığının 25.7.1951 tarihinde kararlaştırılmıştır. (Sicilli Kavanin, Cilt: 32, Sah: 841) İşte büyük Türk şairi olarak tanıtılmak istenen Nazım Hikmetof böyle bir haindir. Ve işte, bütün bu densizliklere karşı suskunluğunu koruyan Devlet sorumluları... Türk Milleti bu manzarayı ibret ve dehşetle seyretmektedir... TTK
  20. ''TÜRKÇÜLÜK bir bayrak gibidir... Bu bayrağı VATAN'ın her köşesinde durmadan dalgalandırmak, her TÜRK'ün İLK ve MİLLİ VAZİFE'sidir!'' ''Benim yaradılışımda FEVKALADE olan bir şey varsa TÜRK olarak dünyaya gelmemdir!'' “ Bu memleket, tarihte Türktü; hâlde de Türktür ve ebediyen Türk kalacaktır.” “Buraya konduğumuzdan beri ne olduğumuzu anlatmaya çalıştık ve anlatıp duruyoruz ki; Türk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri Türk’tür ve her yeri aydınlatan Türk’ün yüzüdür.” “Türk Milleti’nin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir.” “Dünya yüzünde, Türk Milleti’nden daha büyük, ondan daha eski bir yurt, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.” “Türk Milleti’nin dili, Türkçe’dir. Türk Dili, dünyada en güzel, en zengin ve en kolay dildir”. SON BAŞBUĞ BOZKURT MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Peki Atatürk'ün bu ırkçı sözlerine ne diyeceksin, ülkücü kardeşim? kürdü kardeş ilan eden yılışık zihniyete lanet olsun! Atatürk'ten başkasına başbuğ diyene de lanet olsun! TTK
  21. Biz Arapça milliyet kelimesi, Türkçe soy, ırk anlamına gelmektedir. Demekki milliyetçilik, ırkçılık demektir. Türk milliyetçisi, Türk ırkçısıdır. Her ırka kucak açan, saçma sapan bir milliyetçilik anlayışı temelsiz ve anlamsızdır. Ayrıca , iddia ettiğiniz söz Başbuğ Atatürk'e ait değildir. O ifade, Anayasamızda geçen bir kanun maddesidir. Yani Bugünkü anayasa Atatürk tarafından yapılmamıştır. 80 ihtilalinden sonra, 7 Kasım 1982'de TBMM tarafından kabûl edilmiştir.. Atatürk'ün vefat ettiği tarihi hatırlatmama gerek var mı? Anayasa'nın 66. maddesinin birinci fıkrasında "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." ifadesinin yer aldığı doğru. Bu hukukî bir ifadedir. Bizim bu otağda yaptığımız tahliller ise antropolojik ve sosyolojik tahlillerdir. Bilimsel tahlillerin çürütülmesi kanunlarla gerçekleştirilemez. Anayasa'ya "İki artı iki ondur." şeklinde bir hüküm koysak, tabii gerçek değişecek mi? Öte yandan anayasada yazan hükümlerden farklı düşünmek herkesin hakkıdır. Düşünce hürriyetinin kabûl edildiği ülkemiz totaliter bir yapıya sahip olmadığı için herkes istediği gibi düşünebilir. Bizim düşüncelerimizden rahatsız olmayınız. Zira bu özgürlüğü getiren, sizin gibilerin çok istediği Avrupa Birliği'nin etkisidir. İnsanlar cezalandırılırken de anayasaya göre değil, Türk Ceza Kanunu'na göre cezalandırılır. Velhasıl, hukuk öyle eline bir anayasa alıp, yahut internetten anayasaya bakıp ahkâm kesebileceğiniz kadar basit bir alan değildir. Gerçekten Başbuğumuza ait olan sözleri okuduğunuzda, çok rahatsız olsanız da Atatürk'ün en büyük Türk ırkçısı olduğunu anlayacaksınız. Evet, Atatürk, en büyük Türk ırkçısıdır. Dolayısıyla Atatürkçülük demek, Türk ırkçılığı demektir. Atatürk'ün, en büyük Türk ırkçısı olduğunun kanıtı başta, kurduğu Türkiye Cumhuriyetidir. Bundan başka bütün söylemleri, bütün icraatları, uluslararası ilişkilerdeki tutumu, ilkeleri tamamen Türkçülüğe, Türk ırkçılığına yöneliktir. Başbuğ Atatürk, cumhuriyetin ilk yıllarında Antropoloji Enstitüsü'nü kurdurmuştur. Bundaki amacı ne olabilirdi sizce? Çanak çömlek çıkarmak mı? Hayır.Başbuğun emriyle kafatası kazıları yapılmış ve bu çalışmalarla bizzat kendisi ilgilenmiştir Başbuğun. Atatürk'ün ders kitabı olarak okutulan tarih kitaplarında Türk'ün tarifine bakın: "Tarihin en büyük cereyanlarnı yaratmış olan Türk ırkı, benliğini en çok muhafaza etmiş bir ırktır." "....... Görülüyor ki, tarihte en çok göze çarpar bir birlik arzeden Türk ırkı daima hakim olan bariz uzvi vasıflarıyla, dimağın en kuvvetli mahsulü olan harslarıyla, tarihi müşterek hatıralarıyla, aynı zamanda bugünkü millet tarifine de en uygun cemiyettir. Bütün tarihte böyle büyük bir ırkı, millet halinde görmek bilhassa zamanımızdaki insan heyetlerinin pek çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir şereftir." ( Tarih: I, İstanbul 1931, Devlet Matbaası, 20. Sayfa) Başbuğun eserlerinde Türk ırkının üstünlüğüne dair yazdığı bir çok metni burada vermek mümkün. Ama anlamayana ne kadar kanıt göstersek boş. Ayrıca Başbuğ Atatürk, bütün söylemlerinde Türk'e seslenmiştir. Türk Milleti'ne hitap etmiştir. Türkiye halkına değil! Türk vatandaşlarına da değil. "Ey Türk!" Buradaki Türk, bir ırkın ifadesidir. Yeryüzünün en asil ırkının ifadesidir. O ırkın Türk ırkı olduğunu Başbuğumuz, her fırsatta dile getirmiştir. Başbuğun Turan'a yönelik büyük planları ve ileriye dönük girişimleri vardı. Ne yazıkki bunları gerçekleştirmeye ömrü yetmedi. Ruhu şad olsun. Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk, Türk ırkçısıdır ve bundan gurur duyuyordu. Siz bunu inkar etseniz de etmeseniz de gerçek budur.
  22. Politika ırkdaşım, Türklüğün asaletinin farkında olanlardan olduğun için çok şanslısın. Türk olmanın ne yüce bir duygu olduğunu diğer ırkdaşlarımızın da anlayıp, kendilerine dönmeleri dileğiyle. Tanrı Türk'ü Korusun!
  23. MHP İLE HEP-DEP-HADEP-DEHAP-DTP ARASINDA FARK KALMAMIŞTIR! Erciyes Kurultayı'nda gazetecilerle sohbet eden MHP Diyarbakır İl Başkanı Abdurrahman Erzakçı "Ağrı Dağı kadar kürt ülküdaşlarımız Kurultay'a geldi" dedi. "Ağrı Dağı kadar kürt" ne demek? Ağrı Dağı Türk yurdunun bir parçasıdır, Türk'ün toprağıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hazine arazisi durumunda olan bu dağımız nasıl kürt olabiliyor? Kürt kökenli MHP Diyarbakır İl Başkanı bu sözüyle Ağrı Dağı'nın kürtlere ait olduğunu imâ etmeye çalışmıştır. Bu adamın PKK'lılardan ne farkı vardır, onlar da "kürdistan" diye feryad ederek doğu ve güneydoğudaki topraklarımızı sahiplenmeye çalışmıyorlar mı? Buram buram kürtçülük kokan "Ağrı Dağı kadar kürt" sözüne ne MHP yöneticileri, ne de tabanı herhangi bir tepki vermediğine göre bu parti tamamen kürtçü çizgiye kaymıştır. Türkoğlu! Düşmanını iyi tanı!
  24. TÜRKLER HAKKINDA SÖYLENENLER Kafesinden kaçmış birer kartal gibi, hiç yorulmamış ve aç kurtlar gibi, amansız bir Sayan dağı fırtınası gibi geldiler üstümüze prensim. Son askeriniz de orada can verdiğinde ve son bayrak da toprağa düştüğünde, onlar hiç arkalarına bakmadan ve sanki hiç savaşmamış gibi sürdüler atlarını bozkıra. Prensim soruyorsunuz nasıl durdurabiliriz diye? Efendim, onlar(TÜRKLER) durdurulamazlar.” (Çinli komutan Ho-Tsun’un Çin prensine hitaben yazdığı mektuptan alıntı) İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler" Napoleon Bonaparte - Fransız İmparatoru "Türklerden bahsediyorum... Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek tabiatı da inciten bir gaflet olur." Tasso - İtalyan Şair "Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp öğrenirsiniz." William Martin "Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş imparatorluklar içinde yaşayan kavimlerin en asili ve başta gelenedir. Dini, sosyal ve örfi faziletleri,tarafsız kimseler için birer takdir ve hayranlık kaynağıdır." Lamartine-Fransız Yazar, şair ve Devlet adamı. "Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi; önümde su, ardımda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş... Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu; yine kurtuldum. Fakat bugün esirim, Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar bana yaptılar, esir ettiler. Yalnız ayağımda zincir yok, zindanda da değilim; istediğimi yapıyorum. Fakat bu defa da şefkatin, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar alicenap, bu kadar asil, bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı." Demirbaş Şarl -İsveç Kralı (Ruslardan kaçıp Osmanlıya sığınmıştır) "Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar." M. Montecuccoli (Avusturyalı Komutan) "Seceat ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli hiç bir kavim yoktur. Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır." İbn-i Hassul Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir. Pierre Loti Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa'nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı. Çarnayev(Rus Komutan) Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür. Moltke Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. La Martine Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır. Towsend (İngiliz Komutan) Doğulu önderler, milletlerinin başından ayrılmayarak her hükümetin temeli olan şu iki kanunu hakkıyla yapıyorlar: iyi yola götürmek ve kötülüklerden korumak. Bu asil hareket Ruslardan fazla özellikle Türklerde göze çarpıyor. Auguste Comte Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır. Lady Mary Wortley Montagu Türk'ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. Fakat pek güç olan, Türk'ün özünü göstermektir. Bu öz, ayışığı gibi görülür fakat gösterilemez. Decamps (fransız ressam) Türkler yaman binicidirler. Türkler hücumunda düşmanı bir yaprak gibi çevirip bozarlar. Câhiz (Arap Bilgini) Türklerin yürekleri temizdir. Onlarda batıl fikirler, basit düşünceler yoktur. Semame İbn-i Eşreş (Arap Bilgini) Türkler kahramandırlar. Dostlarına zarar vermezler. Fakat kazanç getirirler. Comenius (Çek Bilgini) Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir. Ve hiçbir haksızlık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır. William Pitt (İngiliz Devlet Adamı) Türk, Heredot'tan, Tevrat'tan çok eski yüzyılların tanıdığı bir ulustur. Sadelik içinde görkemi, sükunet içinde ihtişamı, tahakküm kabul etmeyen bir yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür. (Ünlü Tarihçi) Hammer Türkler kahramadırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir. Comenius (Çek Bilgini) Türkler muhakkak ki Avrupa tarihinin ve yakın Asya tarihinin bildiği en halis efendi millettir. Kayzerling Her Türk'ün bakışında silahın ruha verdiği güveni görmek mümkündür. O hayata ve olaylara güvenle bakmayı öğrenmiştir. Molkte Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk'ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır. Lord Byron Türk korkmaz, korkutur. Bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez. Hangi işe el atarsa başarır. Semame İbn-i Eşreş Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk'ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor. Gelland (Fransız Bilgini) Türk askeri cesurdur. Anavatanını sever ve onun için gerekirse çekinmeden canını feda eder. Albert Einstein Artık Türklerle savaşmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar. Andreas Phitiades Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler. Albert Sorel Türk toplumunda kişisel nitelik ve değer dışında hiçbir şeye önem verilmez. Baron Büsbek On ulusun, on yiğit adamının gücü tek bir kimsede toplansa yine bir Türk'e bedel olmaz. Türklerin en çok konuştuğu şey savaştır, zaferdir. Eğlenceleri ise attır, silahtır. Türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar övülse yeridir. Charles Mcfarlene Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir. Donaldson Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler. Donaldson Türklerle dost ol ama düşman olma. Gianni de Michelis Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz. Hamilton Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur. Hamilton Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır. Ülkeleri değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında sarsılması hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır. Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler vardır ki uygarlık için birer süs olmaktadır. Hammer Çanakkale'de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim. Sir Julien Corbet Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir. Mulman Toplumsal düzenin Türkler arasında kurmuş olduğu ilişkilerin hepsinde temiz yüreklilik ve iyi niyet hakimdir. Vatandaşların birbirlerine karşı borçlu oldukları işlemleri yapma ve yerine getirmeleri için başka ülkelerde olduğu gibi senetleşmeye yani yazılı belgeye ihtiyaçları yoktur. Çünkü onların övülmeye değer hallerinden biri de verdikleri söze genellikle sadık kalmaları ve karşılarındakini aldatmaktan, güveni suistimal etmekten çekinmeleridir. Monradgea D'ohsson Kendi ulusuna karşı bu kadar dürüst ve cömert olan müslüman Türkler hangi mezhebe bağlı olursa olsun aynı dürüstlüğü yabancılara karşı da yapar ve yerine getirirler. Bu noktada müslümanla müslüman olmayan arasında hiçbir fark gözetmezler. Monradgea D'ohsson Türk'ü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir. Haksız saldırılar ve adi iftiralar önünde Türk'ün vakur kalışı, kuşku yok ki körlerin gerçeği, eşyayı anlamadıklarını düşündüklerinden ve körlere acıdıklarındandır. Bu soylu davranış o adi iftiralara ne açık bir cevap oluyor. Pierre Loti Türk'ün ahlaki seciyesi çocukluğunda aldığı iyilik telkinleriyle değil çevrelerinde fenalık görmemek suretiyle oluşur. Thomas Thorsten "Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır." Feldmareşal von Moltke -Alman Genelkurmay Başkanı
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.