Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ceyhun

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    7
  • Katılım

  • Son Ziyaret

ceyhun - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İlk İleti
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Bu sözlerle tekrar daha önce dediklerinizle çelişmiş olmadınız mı? Sol sistem veya iktidara tavır alan onu daha iyisi ile değiştirme iddiası olan ideolojilerin genel adıdır. Bir yapının sol olup olmadığını onun sisteme karşı aldığı tavır belirler. Sistemin veya ona aldığı tavır (veya sistemin gözünden düşüp düşmemesi değil). Aksi takdirde Padişahın gözdesine sağcı, gözden düşmüş eski gözdelerine sağcı dememiz gerekirdi değil mi? Son mesajınıza göre AKP'nin ABD karşısındaki tavrında bir fark yok (Yani hala kuyruğunda). ABD AKP'yi dışlıyor. Bu AKP'nin sol veya sağ değil (her ikisi de sizin verdiğiniz örneğe göre bir tavır gerektirir) sadece bir maşa olduğunu göstermiyor mu?
  2. Sayın ali0_1, Burada anlattığınız olayı biliyorum. Ve tarihte sol olarak anılan eylem ve ideolojiler komünizm ve sosyalizm ile sınırlı değildir. Daha çok verdiğiniz örnekte de açık olduğu gibi sisteme (ya da iktidara) yakın olmak ya da sistem ya da iktidarı değiştirme çabasında olmakla ilgildir. Sol, sistemi yanlı bulan, ileriye doğru değiştirmek isteyen akım ve ideolojilerin genel adıdır. Sağ, ise mevcut iktidarı geçmişte kazanılmış olanların muhafaza edilmesi gerektiğini savunan akım ve ideolojilerdir. Sizden alıntıladığım "O zaman sağ varolan baskınların oluşturduğu bir şey..." cümlesinde de bu gayet açık. 90'da SSCB'nin yıkılmasından beri dünya tek kutuplu ve bu kutubu temelde A.B.D. sermayesi temsil ediyor. Yani sistem ve iktidar A.B.D. O halde sizin tanımınıza göre her konuda A.B.D.'yi desteklemiş olan ona göbekten bağlı AKP nasıl sol bir ideoloji olarak kaül edilebilir? Bu sizin alıntınızla çelişmiyor mu?
  3. A.B.D'deki devlet görevlilerinin yaptıkları açıklamalarda "Irak halkinin Amerikaya artik guvenmemesi...gerektigini" gibi sözler kullanması çok doğaldır. Ama bu yazının genelinden yazıyı yazan arkadaşın buna inandığı gibi bir anlam çıkıyor (belki Türkçe'ye hakim olamdığı için bilemiyorum). Bu yüzden, şu konulara kendimce açıklık getirmek istiyorum. 1. Irak halkının A.B.D'ye artık artık güvenmemesi gibi bir söz mantıklı değildir. A.B.D. Irak'ı işgal etmiştir. Bir ülkenin diğerine yapabileceği en kötü şeyi yapmıştır. Böyle bir söze katılmak ancak bir mağdurun kendini öldürmeye teşebbüs etmiş birini güvenip güvenmemesi gerektiğini düşünmek kadar anlamlı olabilir. 2. "AMERIKAYA GUVENEREK YAPILAN SIMARIKLILIKLAR". Irak zengin bir ana babanın çalışmasına gerek olmadan mutlu yaşayan şımarık çocuğu gibi düşünülemez. Birincisi, böyle bir çocuk ana babasının (bu benzetmede A.B.D oluyor) cebinden beslenir. A.B.D. ise Irak'ın sahip oldukları kaynakları sömürüyor ve daha fazlasını sömürmeğe çabalıyor. İkincisi, Irak'ta A.B.D.'nin gelmesi ile bir kabusu yaşıyorlar. Ve daha büyüğü adım adım yaklaşıyor (etnik savaş). A.B.D. bu kabusun dolaysız sorumlusu eğer Irak'ta birilerinin elinde şımarıklık yapacak azıcık mutluluk kalmışsa bu A.B.D'ye güvenerek değil ona rağmendir.
  4. Size sorduğum 16. yüzyılla ilgili soruda savunduğum veya savunduğunuz düşüncenin belli bir yüzyıla ait olduğunu iddia etmedim. O yüzden verdiğiniz yanıtın benim sorumla ilgisini çözemedim. Perennial, belirli bir zamandan bağımsız çok uzun süre süren demektir. Eğer felsefeniz perrenial olarak geçerli ise bütün yüzyıllar için geçerli olduğu için 16. yüzyıl içinde geçerli olmalıdır. Bu sebeble, sorum hala geçerli. Düşünceniz, perrenial ise 16. yüzyılda bu düşünceyi terkeden batı nasıl hızla bu düşünceyi terketmeyen doğu karşısında yukarıda saydığım alanlarlarda üstünlük sağlamıştır. Bu yaklaşımın kazandığı (Descartes, Galile ve Newton'unkilerle karşılaştırınca) başarıları daha geniş açıklayabilir misiniz? Doğuda da 16. yüzyıldan bilime ve felsefeye temel katkılar sizin felsefenizin dışına çıkan İbn-i Rüşd İbn-i Sina, Ömer Hayyam gibi kişler tarfından sağlanmamış mıdır? Örneğin bilim ve felsefeye size yakın düşünen İmam Gazali'nin ne gibi bir katkısı olmuştur. Hüseyin Nasr'ın kendi net sayfasını inceledim. Kendi sayfasında bile onun bu felsefesi sonucunda elde ettiği olumlu sonuçlar nelerdir? Örneğin alanı olan fiziğe ne gibi katkılarda bulunmuş yazmıyor (hele Descartes'ın yaptığı katkıyı düşününce). Bu yüzyılda da fiziğe en önemli katkılar ya Pozitivist ya da Materyalist olan Planck, Heisenberg, Bohr gibi kişilerden gelmiş (bu kişilerin düşünceleri Descartes'ın kartezyen mantığının yanlışlarını göstermiş belli durumlarda olsa da kurdukları yapı Nasr'ın öncüllerinin; İmam Gazali gibi değil, Descartes veya Newton gibi kişilerin üstüne çıkıyor). Nasr bunun nedenini kendi sayfasında açıklamamış. Siz açıklarsanız sevinirim. Ayrıca bilimler hakkında sorduğum sorularla pek ilgilenmemişsiniz. Örneğin tıp konusunda acıyı dindirmek veya sağaltım hakkında olana. Yanıtları hala merak ediyorum. Not: Marcus'un düşüncelerinin önemli bir kısmına katılıyorum. Ama düşünceyi değil düşünce sahibinin kişiliğini hedef alan bir üslubu anlayamıyorum (yanıtlar budala, g..tünün yemediği gibi direk kişiyi hedef alan bölümler içeriyor). Forumlarda düşünceler tartışılır, kişilikler değil. Ayrıca M. Barlas'ın üslubu M.Barlas'ı bağlar. Bence belli bir konuda yanıt verirken yanıt verilen kişinin üslubu referans alınmalıdır. Bu yüzden bir kısmına ne kadar katılıyorsamda Marcus'un yanıtlarını dikkate almamayı kendi açımdan doğru buluyorum.
  5. ceyhun

    SANAT NEDİR?

    Merhaba, Aklıma gelen en kısa tanımla sanat, insanın kendi kişiliğini kusmasıdır. Fazla mı kısa
  6. Bu noktada bazı şeyleri eleştirerek tartışmayı genişletmek istiyorum. Bu noktaya kadar temelde diyecek bir şeyim yok. Descartes dönemi felsefesine temelde hakimsiniz. Bilgili biriyle tartışmak güzel. Sadece bir ayrıntıyı düzeltmek istiyorum. Descartes, Bacon, Newton bu kişiler Galile ve Bruno gibi kişilerle birlikte Aydınlanmacı ekolün yaratıcılarıydı (Etkilenenler değil). Bu cümleleri yukarıdakilerle birleştirince Descartes'a karşı bugünün değil 19. yüzyıl öncesi Doğu düşüncesini günümüz dünyası için savunuyorsunuz. Şöyle de diyebiliriz. Descartes dönemi Batı (indirgemeci) anlayışına karşı aynı dönemin Doğu (Bütünleştirici) düşüncesini savunuyorunuz. Ama bu noktada zor bir soruyla karşılaşıyoruz. Descartes öncesinde temelde bilim, teknik, refah düzeyi olarak batıdan ileri sayabileceğimiz doğu (Osmanlı, Hindistan, Çin vb..) bu dönemden sonra batının hızla gerisine düşüyor. Dönemin bütün bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri batıda. Her karşı karşıya geldiklerinde doğu yeniliyor. Çin ve Hindistan batı sömürgesi oluyor. Osmanlı ise bunun eşiğinden aydınlanmacı bir kişi sayesinde kurtulabiliyor (Atatürk'ün Voltaire, Rousseau, Descartes gibi kişilerden etkilendiği kendisininde belirttiği bir gerçek). http://tekadam.8k.com/10.html Bunun ötesinde adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramlar yine doğuda değil batıda tartışılıyor. Çin'de kadınların ayaklarının bağlanması geleneği ancak 20. yüzyılda batı etkisiyle son buluyor. Peki Doğu'nun 16. yüzyıldaki düşüncesi Batı'nınkine göre bu kadar ileri ise neden bu düşüncenin batıda yerleşmesinden sonra hemen her konuda batının gerisinde kalıyor? Bu örneklerinize tıp konusunda daha somut olan ilk mesajınızdaki "ağrıyı önlemenin yerini sağaltım almıştır" önermenizle birlikte cevap vermek istiyorum. Burada sanırım ilaç kullanma yerine diğer tedavi yöntemlerinin kullanımlarını bahsettiğinizi sanıyorum. Ama şunu unutuyorsunuz ağrıyı önlemekle, sağaltımın farklı şeyler olduğu düşüncesi ancak 16. yüzyıl sonrasında tam olarak oturmuştur. (Ki dikkat ederseniz bu kendi başına kartezyen düşünceye örnektir.) Doğu ve Kızılderili düşüncesinde ağrı ve hastalık bir bütündür. Bir adamın ağrısı yoksa hasta değildir, bir acısı varsa hastadır. Pratikte de o dönemde kullandıkları ilaçların büyük bölümü ağrıyı gidermeye yöneliktir ki bir kısmı hastalığı ilerletebilir ya da başka riskler taşıyabilir. Ki Doğu tıbbında haşhaş ve afyon, Kızılderililerde de koka bu yüzden çok yaygın kullanılır. Not: Büyük ölçüde bu tanımın dışına çıkan İbn-i Sina 'da Descartes öncesi akılcı düşüncenin izleri rahatlıkla görülür. 2. Ekonomi konusunda: Belirli sistemlerin canlı ve işleyen bir varlık olması batı düşüncesinde yaygındır. Rousseau - Toplum Sözleşmesinde bunun etkilerini görebilirsiniz. 3. Psikanaliz: Yanıtlamak için bu konuyu biraz açmanızı rica ediyorum. Bilnçaltı kavramının hangi durumda yetersiz kaldığını düşünüyorsunuz. Ayrıca, A.B.D.'de metafizik ve geleneksel düşüncelerin güçlendiğini söylemişsiniz. Benim baktığım son araştırmaya göre bu doğru değil (Cumhuriyet - Bilim Teknik'te gördüm ve kaynak gösterilmişti). Bilim adamları arasında yapılan araştırmaya göre yüzyılın başına göre Tanrı'ya (ya da metafizik başka bir kavrama) inanma oranı oldukça düşmüştü. Saygılarımla,
  7. Merhaba, Görüşleriniz dikkatimi çekti. Sanırım indirgemeci mantık olarak Descartes mantığından bahsediyorsunuz. (Eğer yanlış anlamadıysam. Karışık bir sorunu daha basit parçalara ayır. Parçaları tek tek çöz ve birleştir; Analiz veya Çözümleme). Bütünleyici geleneğe bağlı düşünce olarak tam olarak neden bahsettiğiniz anlamadım. Terkedilen indirgemeci yaklaşım (analizci) ve bu yaklaşımın yerini alan ve güç kazanan bütünlemeci yaklaşıma, bahsettiğiniz Tıp, Ekoloji, Ekonomi ya da Psikoloji gibi bilimlerden somut bir örnek verirseniz sanıyorum bu konu üzerinde daha geniş açılımlara girebiliriz. Saygılarımla,
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.