Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sardunyam

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    10.565
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. sardunyam

    SARILMAK

    Bir kaç gündür bunu düşünüyorum. Yani sarılmayı. Dünyanın en güzel, en içten şeyidir aslında ve ne az yer kaplar hayatlarımızda. Sevdiğiniz bir insana ya da bir hayvana sarıldığınızda, bir kaç saniye gözlerinizi kapadığınızda bir enerji dalgasının iki beden arasında nasıl dolaştığını hissedersiniz. O an, dünya yavaşlar, zaman yavaşlar, garip bir huzur kaplar içimizi. Fakat, gittikçe birbirinden uzaklaşan, araya türlü mesafeler koyan insanlık, çeşitli bahanelerle, sarılmayı ihmal eder olduk. Zaten birbirimizden korkar olduk. Dünya da insanlar etkinlikler yapıyorlar, sarılmak bedava yazılı pankartlarla sokak ortasında hiç tanımadıkları insanlara sarılıyorlar. Bu çoğumuza tuhaf ve anlamsız geliyor belki. Oysa en insanca en masum en ilerici ve en güzel eylem bu belkide. Sarılmak güvenmektir aslında. Benden sana zarar gelmez demektir. Aramızda ne fiziki ne ruhsal ne de duygusal bir engel yok demektir. Sana güveniyorum demektir. Bana güven demektir. Kelimeleri kifayetsiz kılıp, gerçek enerji diliyle konuşmaktır. Tabuları yıkmaktır sarılmak. Bize canlı olduğumuzu ve geçip giden zaman nehri içinde bir'an durup insan olduğumuzu anımsatmaktır. Doğumu, yaşamı, sevgiyi, zamanı, anı ve ölümü hatırlamaktır. Metafizik bir şeydir. Başka dilde konuşmaktır. Sıcaktır, samimidir, doğaldır. Ama pek az yaptığımız şeydir. Çünkü artık biz birbirimize mesafeler koyduk, önce şüphe etmeyi, sonra duvar örmeyi öğrendik. Sınırlar çizdik, mayınlar döşedik, güvenli bölgeler aradık. Hiç sorduk mu kendimize biz aslında en çok neden korktuk? Her birimiz bir diğerinden ayrı bir gezegenden mi gelmişti? Neydi aramıza girip çocuğumuzla, eşimizle, dostumuzla veya yeni tanıştığımızla sarılmamıza engel olan? Kimden korkuyorduk? Bizi kim canavarlaştırdı böyle? Ne korkunç, ne ürkütücü bir şeydi bu korku. Sonu gelmeyen mesafeler yaratmıştık. Bunu ne zaman başarmıştık? Gülümseme bulaşıcıdır ya hani, sarılmakta öyle, siz bir insana en insani ve samimi duygularınızla sarıldığınızda onunla aranızdaki bütün düşmanlıklara son vermiş oluyorsunuz ama elbette anlamışsınızdır ben öyle resmi, soğuk, güvensiz, duygusuz ve kuşkulu bir sarılmadan söz etmiyorum. Ve aslında bu sarılmaların sadece bedenle olmadığını da düşünüyorum. Bazen uzaklarda birini, yazdığı bir mesaj, bir şiir, söylediği bir söz ile kucaklarsınız, o an, madde ortadan kalkar ve ruhlarınız kucaklaşır. Size ihtiyacı olan birine samimiyetle bir mesaj yazarsınız o an, ona sarılmışsınızdır. Öyle. Yani aslında zamanımız yok, hayat dediğimiz şey kuruntu yapmaya değmeyecek kadar kısa. O yüzden her gün mutlaka sarılın çocuklarınıza, arkadaşlarınıza, annenize, babanıza, dostunuza, arkadaşınıza. Sarılın ve gözlerinizi bir'an kapatın. Bırakın dünya o an sizi izlesin ve zaman yavaşlasın. Sardunyam
  2. gene geldim hoş geldim

    1. Admin

      Admin

      Hoşgeldin... :)

  3. sardunyam

    Kıyas

    Medeniyet nedir? Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir Garip bir çağda yaşıyoruz, içinde bulunduğumuz bu zaman çok ilginç ve çelişkili düşüncelerden geçiriyor insanı. Bütün bu olup bitenler ancak anlamak için özel bir çaba gösterirseniz açıyor size kapalı pencerelerini. Eminim insanlık tarihi boyunca daima benzer çelişkiler yaşanmıştır ve muhtemelen bütün gelişmeler bu çelişkilerin beraberinde ortaya çıkmıştır. Fakat insan ancak içinden geçtiği çelişkileri ve içinde yaşadığı toplumun gelişimini gözlemleyebiliyor. Tarih hakkında bildiklerimiz bize anlatılanlardan ibaret ve çoğunluğun gerçek tarihle yüzleşecek cesareti yok. Eğer medeniyete doğru bir yol alınmak isteniyorsa, bütün medeniyetler kıyaslanmalı. Günümüzde teknolojinin sunduğu imkanlarla neredeyse tüm insanlık aynı anda aynı bilgiye ulaşma imkanına sahip. Elbette olanaklar dahilinde. Bir sorun var ki bu konuda, oda insanların ilgi alanlarını, hedeflerini, tercihlerini kendileri yönetmiyorlar. Küresel güçler denilen görünmez sistemin görünmez yöneticileri, tek dil, tek bayrak, tek ulus, tek moda ve tek kültür yaratma çabasıyla herkesi ve her şeyi birbirine benzetme eğiliminde. Buna maruz kalan kitleler asla farkına varamadıkları bir tuzağın sevimli yanıyla o kadar meşguller ki, kendilerine ne yapılmak istendiğini asla fark edemiyorlar. Bugün medeniyetin beşiği kabul edilen Batı, çok uluslu ve çok milletli devletler olmalarına karşın birleşme konusunda son derece özverili ve kararlı adımlar atarlarken, Doğu'ya sürekli siz farklısınız, birbirinizle yaşamamalısınız, ayrılmalısınız telkinlerinde bulunuyorlar. Ortadoğu'da neredeyse heryerde başardılar. Kıbrıs'ta iki farklı milleti tek devletleştirmeye çalışanlar, Türkiye'de bir ulusu on parçaya bölmeyi planlıyorlar. Bu planın nedenlerini elbette anlıyoruz, bunu destekleyenlerin bir kısmı ve itiraz edenlerin bir çoğu elbette anlıyorlar. Anlamayanlar için iki oyuncak var, birinin adı demokrasi, diğerinin adı barış. Bu oyuncakların kendilerini nasıl zehirlediğini asla bilmeyecekler onlar o zehirle ölecekler. Medeniyet kimileri için asıl hedefken, kimileri içinse bir ilüzyon. batının birleşmiş milletlerle medenileştiğini göremeyenler, bölünerek demokratlaşacaklarını ve hatta medenileşeceklerini zannediyorlar. Kıyas çelişkileri gidermek için çok önemli. Sana bir şeyi tavsiye eden ya da emredenlerin söz konusu kendileri olduğunda sana önerdikleri hiç bir şeyi yapmadıklarını anlayabilmen için. Dağılan, birbirine ötekileşen hiç bir toplumun medeniyete ulaşma konusunda şansı yoktur. Meziyet ayrışmak olacaksa insanoğlu bunun için milyonlarca neden bulabilir. Hiç kimse düşüncesi, algısı, duyguları ve tercihleri bakımından hiç kimseye benzemez fakat her şeye rağmen bir arada yaşama gayreti içerisindedir. İnsan sosyal bir canlı, bir arada yaşamak sosyalleşmenin bir gereği. Birbirini rahatsız eden, bir diğerinin özgürlüğüne mücahale eden, yaşam alanını kısıtlayan davranışlar için kanunlar geliştirilmiştir, daha özgürlükçü, daha paylaşımcı, daha zenginleştirici, daha eşitlikçi bir yaşam için ortak mücadele şarttır. Hiç kimse tek başına bununla mücadele edemez. Daha olgun olan, farkında olan, bilinçli olan mensubu olduğu toplum adına bu mücadelede öne çıkar. Elinden geldiği kadar bu "kıyası" anlatır. Gerisi o toplumu bir arada tutan kuvvetlerin dayanıklılığına kalmıştır. Bir arada yaşayan herkesin bir diğeri ile ilgili rahatsızlıkları olacaktır. Hangi ailede sorun olmaz? Hangi evde farklı sesler çıkmaz? Medeniyetten ne kadar nasiplendiğiniz, bu konuda yapacaklarınızı şekillendirecektir. Bütün bu sorunları çözmek için önce bireyi, sonra toplumu anlamanın yolu bilimden geçiyor, psikoloji yöntem geliştirmede, savunmada ve ilerlemede çok önemli rol oynuyor. Bilime egemen olan, her şeye ve herkese egemen oluyor. Ayrıştıran da, birleştiren de o bilgiye sahip olandır. Önce öğren sonra öğret yoksa bu emperyalist canavar farkında olmayanlarla birlikte farkında olanları da yutar. Aileyi de, toplumu da, ulusu da güçlü kılan birliktelikten başka şey değil. O birlikteliği sağlayan en önemli etken sevgidir. Ülkemizin ve bizim üstesinden gelemeyeceğimiz sorunları yok, ihtiyacımız olan şey sevgi ile beslenmiş bilgi. Bilime egemen olmak zorundayız. http://www.gaziantephaberler.com/sibel-onbasioglu&kiyas-yazisi-6478.html#.USyAEjuDE6l.facebook
  4. Bütün gerçek Atatürkçüler birbirine benzer, Nerede ağaç görse sarılıyor, Orman gördüğünde kendinden geçiyor, Denizin kokusundan sarhoş oluyor, Sokağındaki kedi köpek ve kuşlara yem veriyor, Söz konusu vatan deyip gözünü kırpmadan koşuyor, Yardıma muhtaç biri var deyip ekmeğini paylaşıyor, Başkalarının eskisini giymekten yüksünmüyor, Ne kadar az tüketirsem o kadar az üretilir diyor, Meyve çekirdeği biriktiriyor, Bahçeleri yeşillendiriyor, En son parası ile kitap alıyor, Dünyanın bir ucunda yaşanan acıya kulak tıkamıyor, Hiç bir şeyden bana ne demiyor, Daha iyi bir eğitimle, daha güzel bir dünya mümkün diyor Özgürlük için ölmekten korkmuyor Bir makama seçildiğinde kendi egosuna yenilmiyor, Cehaletini ve eksiğini görmekten korkmuyor, Ayrıştırmıyor, birleştiriyor, Bilime, sanata ve doğaya değer veriyor, Akılcı planlar üretiyor, Sorun değil çözüm üretiyor, İşte onun Atatürkçü olduğundan eminim.
  5. Evde beslediği kedi hayvan, peki sırtına giydiği kürkün asıl sahibi ne oluyor? Bunlar salak mı yoksa salak taklidi mi yapıyorlar? Kürk giymek cinayete ortak olmaktır Kürk giymek cinayettir Kürk giymek ve satın almak para ile adam öldürmektir. Lanet olsun hepsine.
  6. Ateizm böyle meydana çıkıyor zaten, ateistin sorularına İslam cevap veremiyor. İslam bilginleri zaten kendi dinlerini bilmiyor. Bu karşı çıkış bilinçli olarak ortaya çıkıyor, çünkü yıllarca beyninde dışa vurduğu veya vuramadığı sorularla inancına daha sıkı ve daha akılcı sarılmak istiyor insan. Ancak din buna müsaade etmiyor. Çünkü dinin temelinde akıl değil itaat yatıyor. Dindarlar evreni ve doğayı anlamada, insanın kendisini anlamada sadece dini referans alıyorlar, içlerinde taşıdıkları korku ya yanılıyorsam duygusunun bilinç altı itaat ve önkabul olarak dışa vuruluyor. Allah istedi böyle oldu, Allah istedi ol dedi oldu, insanı evrenin ve tüm yaratılmışların en özeli en kıymetlisi yaptı oldu, şeytan ise onu yoldan çıkardı. vs. vs Ama düşünen insan için zaman almış olsa da bir sonuca varmak mümkün oluyor. Allah neden böyle istedi, Allah her şeye gücü yeten ise neden bazı kötülüklerin önüne geçmedi, neden daha düzgün ve sevgi dolu hoş görülü insanlar yaratmadı da, onları korku ile terbiye eden dinlere gerek duydu? İnsanı yaratma amacı neydi amacına ulaştı mı? Her şeyi bilen şeytanın başkaldırışını önceden bilemedi mi? Ve şeytanla yani kendi yarattığı ile neden bir yarışa girişti? Sonuçta Allah kazanırsa ne olacak şeytan kazanırsa ne olacak? Ya da Allah kazanır ya da kaybeder mi? vs. sonsuz sayıda sorular var bu soruları sesli olarak soramazsınız bile, sormanıza müsaade etmezler, on binlerce yıldır çeşitli dinlerle insanlar bir şeye yönlendirilmiş ancak o dinler sırayla dejenere edilmiş, değiştirilmiş, sonra yenisi gelmiş en yenisi için değiştirilemez bozulamaz denmiş, öncekiler neden ve nasıl bozuldu sonuncusu neden ve nasıl bozulmuyor? Allah kendisi ile çelişmiyor mu? Ve dinlere göre varılan sonuç onun için bir fiyasko değil mi? Yani o metod tutmadı, dinler Allah'ı da evreni de doğayı da insanı da açıklamaya yetmedi. Yetmeyen de ısrar neden öyleyse, doğal sonuç olarak ateizm düşünen insan için kaçınılmaz özgürlük bahçesi değil mi? Burada zihniniz artık korku duvarlarını aşıyor, düşünmeye de sormaya da korkmuyorsunuz bundan daha güzel ne olabilir ki?
  7. Türkiye'de ve müslümanların çoğunluk olduğu diğer İslam ülkelerinde ateistlerin sayısının artması, bir tepkidir. Çağımız uzay bilimlerinin, teknolojinin, araştırmaların çağı olmasına karşın hiç bir İslam ülkesinde, özgürlük, adalet, barış ve bilim gelişmemiştir, yani bir yerde İslam günümüzde teknolojinin ve bilimin tezatı olarak benimsenmiş, kaderci anlayış, bilimi Tanrı varsayımı ile kıyaslama, her yeni keşifte bunun Kuran'da yazdığı iddiası düşünen ve araştıran beyinler için hem çelişki hemde buna karşı geliştirilen bir tepki olarak artmaktadır. İslam artık sorgulayan insanlar için yetersiz kalmaktadır, sorulara ve sorunlara yanıt verememektedir, aksine kendisi soruyu soranlara sorun olmaktadır. Bir yanda sürekli dinden imandan bahseden insanların ve özellikle toplum önderlerinin etik değerlerle çelişmeleri, menfi çabalarının çokluğu, adeleti yok etme girişimleri, haksız kazanç elde etmeleri, ahlaksız ilişkileri, sapıklıklar ve çarpıtmalar, pek çok insanı bu dinden ve bu dindarlardan soğutmuştur. Hayatının 35 yılını müslüman olarak geçirmiş biri olarak bende bunlardan biriyim artık, yani ateizmi benimsemiş insanlardan biriyim.
  8. Aşk İki Kişiliktir / Ataol Behramoğlu Değişir yönü rüzgarın Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi Boşuna bir liman arar; Gülüşü bir yabancının Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. Bir anı bile kalmamıştır Geceler boyu sevişmelerden; Binlerce yıl uzaklardadır Binlerce kez dokunduğun ten; Yazabileceğin şiirler Çoktan yazılıp bitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. Avutamaz olur artık Seni, sevdiğin şarkılar; Boşanır keder zincirlerinden Sular tersin tersin akar; Bir hançer gibi çeksen de sevgini Onu ancak öldürmeye yarar: Uçarı kuşu sevdanın Alıp başını gitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. Yitik bir ezgisin sadece, Tüketilmiş ve düşmüş gözden; Düşlerinde bir çocuk hıçkırır Gece camlara sürtünürken; Çünkü hiçbir kelebek Tek başına yaşamaz sevdasını, Severken hiç bir böcek Hiç bir kuş yalnız değildir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.
  9. sardunyam

    Yasaklar ve serbestlikler

    Liberaller ve bir kısım tatlı su solcuları Akp için özgürlükler partisi diye söz ediyorlar. Bizde Akp'nin hangi konularda özgürlük getirdiğini ve yasaklarını sıralayalım ve bu sözün bir sağlamasını yapalım dedik. Akp'nin yasakları; Bir çok sahil şeridinde, şehir merkezlerindeki restoranlara içki servisi ve satışı yasaklandı. http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1360487152&year=2013&month=02&day=10 Kapalı alanlarda türün mamülleri yasaklandı. Çalışanların grev hakları kaldırıldı. Grev yasağına uymayanlar işten çıkarıldı. You tube gibi sosyal video paylaşım sitelerine erişim yasaklandı, uzun zaman sonra bu yasak kaldırıldı. Sanal alışveriş yasaklandı bknz "07.10.2009 tarihli ve 23955 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2009/15481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eski Gümrük Kanununun Uygulanmasına Dair Kararın 134 üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkrası hükmü çerçevesinde 19/04/2011 tarihli gümrük GENELGESİ'NİN Gerçek kişilerin muafiyet sınırlarındaki kişisel bakım,besin takviyeleri,kozmetik alımlarını yasaklanması,muafiyet içerisindeki elektronik ve diğer alımlara sınırlama getirilmesi ,kişilerin özgür alıveriş hakkını elinden almaktadır." Tv'lerde tütün içeren sahneler mozaiklendi. Okullarda kız çocukları ile erkek çocukları 45 cm den fazla yakınlaşması yasaklandı. etek giyen öğrencilerin önüne tahta yaptırıldı. Heykeller yasaklandı. 24 yasından küçükler alkollü içki satışının olduğu festival ya da etkinliklere (resepsiyonlar, galalar, fuaye..) katılmaları yasaklandı. rapidshare ve fileserve yasaklandı. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yasaklandı. 19 Mayıs Gençlik Ve Spor Bayramı kutlamaları yasaklandı. 10 Kasım'da Atatürk'ü anmak yasaklandı. Anıtlara çelenk koymak yasaklandı. Öğrencilerin parasız eğitim istemeleir yasaklandı. Gazetecilerin muhalif yazılar yazması ve gerçekleri söylemeleri yasaklandı. HES ve nükleerlere karşı eylem yasaklandı. Mayo ve bikini reklamları yasaklandı. Başbakanı protesto etmek yasaklandı. Var olan bir şeyin, bir durumun var olduğunu iddia etmek yasaklandı. Tuz yasaklandı. Ekmek yasaklandı. Kürtaj yasaklandı. Asker olmak yasaklandı. (resmen değilse bile) Sokak hayvanlarının yaşam hakkı yasaklanmak istendi.(isteniyor halâ) Ulusalcılık yasaklandı. İşine gelen yasakları savunup herkes kanunlara uysun diyen, işine gelmeyen yasakları hukuksuz ilan edip kanunları çiğnemeye teşvik eden, çiğneyenleri arayıp teselli eden demokrasi yıldızı RTE. Birde neleri özgür (serbest) bırakmış bakalım. 18 yaşındakilerin silahlanması serbest bırakıldı. 18 yaşındakilere seçme seçilme hakkı getirildi. Apo yasallaştı. Pkk yasallaştı, üyeleri serbest bırakıldı ve davul zurna karşılandı. Bölücü propaganda yapmak yasallaştı. Kaçakçılık yasallaştı. Kamuda türban ve cübbe serbestliği geldi. 4+4+4 ile çocukların imam hatiplere daha erken yaşta gitmesi serbestleşti. Hizbullah yasallaştı ve üyeleri serbest bırakıldı. Sivas Madımak katliamı yasallaştı. Zaman aşımı hayırlara vesile oldu.! (zaten hiç yasaklanmamıştı) HES ile suların satışı yasallaştı. Çevre katliamı yasallaştı. Hayvan katliamı yasallaştı. Kadın cinayetleri yasallaştı. İşçi ve emekçinin yaşam hakkını gasp eden taşeronluk yasallaştı. İşçi ölümleri yasallaştı. Atatürk'e hakaret yasallaştı.
  10. Yazık ben 1938'den sonra rejim değişti diyorum sen hala Kemalist rejim diyorsun, maksadın ne anladım.
  11. Osmanlı'nın Türk Düşmanlığı: Divan-ı Hümayun katibi Hafız Hamdi Çelebi'nin şiiri Mehmet Ali AYNİZADE'nin, Milliyetçilik kitabında, Sayfa 392-394'de yazılıdır. Ayrıca bu katip efendi Selim ve Murad döneminde görev yapmış. Şiirinin tamamı şöyle: Padişahım kainatın yaratılışından bu yana Dünya içinde Türklüğün kötülüğünden bahsedilir. Türk'ü öldür, baban olsa da O iyilik madeni, Yüce Peygamber 'Türk'ü öldürünüz, kanı helaldir' demiştir 'Bunların işi sürekli sapıklık olmuştur' Cümlesinden bunu örnek olarak al Türk'ü öldür, baban olsa da Türk derin bilgi sahibi de olsa Fetvaya yetkili müfti bile olsa Ey aziz dost bu söz içinde özetlendiği gibi Asla onlara yaklaşma Türk'ü öldür, baban olsa da Türk'ün adam olacağını zannetme Bir an olsun Türk ile oturma Türk eline şeker olsa onu zehir say Türklerin başını hiç üzüntü duymadan kes Türk'ü öldür, baban olsa da Ey Kadimi Türk'e hiç olma yakın Sözleri çok kıymetli inci bile olsa Sakın Türklere yaklaşma Üzülmeden başını kes, kanını dök Türk'ü öldür, baban olsa da Şiirin aslı yani Osmanlıcası şöyle: Devr idelden beri şahım eflâk Zem olur âlem içinde Etrak Vermemiş Türk'e hüda hiç idrak Akl-ı evvel de olursa bibâk Oktul-üt Türke velevkâne ebâk Dedi ol kân-ı kerem, Şah-ı celâl Türk'ü katleyleyiniz kanı helâl Daim oldu bunları işi dalâl Cümlesinden bunu ahzeyle misâl Oktul-üt Türke velevkâne ebâk Türk eğer ilimde olursa derya Mufti olup verir ise fetva Hemnişin olma bunlarla kat'a Bu kelâm içre muhassal câna Oktul-üt Türk'e velevkâne ebâk Türk'ü zannetme ki ola âdem Türk ile durma oturma bir dem Şeker alsa eline, ola sem Ser-i etraki kesip, hiç yeme gam Oktul-üt Türk'e velevkâne ebak Ey Kadimi Türk'e hiç olma yakın Sözleri olur ise dürr-ü semin Zihnar olma Türk'e yakın Kes başın kanın dök, çekme gam Oktul-üt Türk'e velevkâne ebâk
  12. sardunyam

    Atatürkçülük mü, Kemalizm mi?

    Kemalizmi hazmedemeyen ve esasında onu anlayamayan pek çok görüşten insan var bu topraklarda. Liberallerin tamamı, sağcıların çoğu, dincilerin tümü, solcuların yarısı, ırkçıların hepsi, bir kısım komünistler ve emperyalizmi benimsemiş ve ona sığınmış tüm kitleler. Çok enteresan bir yelpaze bu, dincilere göre Kemalizm dinsizlik, solculara göre ırkçı, sağcılara göre Osmanlı düşmanı, komünistlere göre emperyalist. Oysa bilene göre Kemalizm bu topraklara en uygun sistem, ilkelerinin tamamı halkçı ve yüzde yüz bağımsızlıkçı. Fakat Kemalizmi gerçek anlamda uygulama imkanı bulunmadı çünkü bunu bir ideoloji olarak benimsemiş bir iktidar hiç olmadı. Kemalizmin tüm temel taşlarını oturtan, uygulayan, reformları devam ettiren bir milli hükümet oldu mu? 1938 den bu yana iktidara gelen tüm siyasi partiler kendi basiretsizliklerinin ve bağımsızlık ruhuna sahip olmayışlarının, dinin, etkisinden kurtulamadılar. Din egemen oldu muhafazakarlık siyasete yön verdi, Amerikancı hükümetler seçimleri kazandı ve bugün yaşadıklarımızdan hala Kemalizmi sorumlu tutanlar var. Onlar gerçekleri görmeyen ve görmekte istemeyen insanlar bence temelinde hepsi emperyalizme hizmet ediyor. Kemalizm'i bir ideoloji olarak görmeyen ve benimsemeyen insanlar yüzünden o ideolojinin temelleri oturmadı. Daha doğrusu genç Cumhuriyet'in vatandaşlarının gelişen ve değişen dünya görüleri yeterince gelişmediği için, Osmanlı'dan miras aldıkları pek çok düzeni devam ettirmek istediler. Kemalizm tam anlamıyla bir devrimdir ve bir ideolojidir, devrimin ve ideolojinin bütün gereklerini ortaya koymuştur, pek çok diğer özgürlükçü ideolojiler ya da sistemler gibi kavrayamamış "insan faktörü" yüzünden ve emperyalistlerin devamlı karşı devrim atakları ile özellikle dini ve mezhepsel dayatmalarla sistem dejenere edilmiş ve yerleşmeden bozulmuştur. Bugün yaşadıklarımızı Kemalizm'e mal etmek haksızlık olur çünkü daha öncede söylediğim gibi Atatürk'ten sonra onun çağdaşlaşma ve bağımsızlık yolundaki atılımlarını, sanayileşmeyi, devletin milli ekonomi ve milli eğitim programlarını uygulayan bir yönetim olmamasından kaynaklanıyor. İstendiği gibi gitmeyen sistemdi, gitmedi çünkü benimsenmedi. Çok basit hilafetin kaldırılması, kılık kıyafet devrimi, harf devrimi, sanayileşme devrimi, modernleşme toplumun dini duyguları ön planda olan büyük kesimleri tarafından kabul görmedi. Bunun altında yatan yegane neden insanların akılları ile değil duyguları ve maneviyatları ile düşünüp yargılamasıdır. Marksizm ve komünizm neden uygulanamadıysa Kemalizm'de o nedenle uygulanamamıştır. Kemalizm'in bir ideoloji olup olmadığını önce ideolojinin ne olup ne olmadığını bilerek değerlendirebiliriz. İdeoloji nedir; İdeoloji, siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünü. Kemalizm'in içinde bu değerler bütünü var mıdır? Vardır. Benim şahsi kanaatime göre Atatürk'ün yapmak istediği şey adım adım sosyalizmdi ancak hilafetten cumhuriyete zor geçmiş bir toplumun ve sanayisi sıfır olan bir devletin yönetiminin birden bire sosyalist olması öngörülemez, o yüzden yaptığı bütün devrimler halk için halktan yana olduğu halde sınıf bilinci gelişmemiş kitlelerin yeterince kavrayamaması ve dinci grupların sabotajları nedeniyle doğru bir şekilde algılanamamıştır. Kemalizm'i bile benimsememiş kitlelere komünizmi veya sosyalizmi benimsetmek o günler için ve hatta bugünler için bile ütopyadır.
  13. Balyoz davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli Orgeneral Ergin Saygun'un sağlık sorunları sebebiyle tahliyesine karar verildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen kararda, Saygun'un, yeni gelişen "protez kapak infektif endokardit" tablosunun cezaevi koşullarında kalması halinde hayati tehlike yaratacağı, acil tedavi gerektiren bir durum olduğu, hastanede yatarak tedavisine devam edilmesinin uygun olduğu, tedavi süresince hayatını tek başına idame ettiremeyeceği yönündeki Adli Tıp Kurumu kararının etkili olduğu belirtildi. Mehmet Akif Ersoy Kalp ve Damar Hastalıkları Hastanesi önünde gazetecilere açıklama yapan Ergin Saygun'un kızı Ece Saygun, mahkemenin kararının kendilerine tebliğ edildiğini kaydederek, "Babamın tahliyesiyle ilgili kararı imzaladım. Kimliğini verdiler. Cezaevinde kalan bir miktar parası varmış, onu verdiler" dedi. Tebligatı yapmaya kimlerin geldiğinin sorulması üzerine Ece Saygun, cezaevi infaz kurumu yönetiminden geldiklerini ifade ederek, şöyle konuştu: "Karar, iki sayfalık bir karar. İmza yetkisi bende olduğu için tahliye evraklarını ben imzaladım. Şu anda o uyansın da söyleyelim derdindeyiz. Çok kısa sürdü. İmzaladık ve bitti. Büyük ihtimalle jandarma çekilecek. Sabah hastane yönetimi geldiğinde de buradaki odayı boşaltacağız. Teknik ve hukuki boyutlarını bilmiyorum ama tahliye oldu. Kimliğini, parasını her şeyini aldım. Şu anda bir tek cezaevindeki eşyaları kaldı." Ece Saygun, babasının tahliyesiyle ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine de Cemal Süreya'nın "Özgürlüğün geldiği gün. O gün ölmek yasak!" dizelerini hatırlatarak, "Şu an babam yoğun bakımda, bütün gece uyutuldu. Yarın uyandırılmaya çalışılacak. Şu an tek umudum, babamın yarın gözlerini açması, benim de ona 'Baba artık özgürsün' demem" ifadelerini kullandı. "Babamın ayılmama gibi bir riski var" Karardan mutlu olduklarını belirten Ergin Saygun'un oğlu Tolga Saygun ise "Keşke bu tip hastalıklara sebebiyet vermeyecek tarihte alınsaydı bu karar. Bu kadar ameliyatlara, ölüm risklerine gerek kalmasaydı. Babamın ameliyata girerken söylediği gibi Allah devlete zeval vermesin. Her zaman dediğim gibi yere düşen bayrağı alırız, yolda yürümeye devam ederiz. Şuan da tek düşüncemiz bu sabah inşaallah ayıltılma çalışması sonrası babamın ayıltılmasıdır. Babamın sağlığından başka bir düşüncemiz yoktur. Dün söylendiği kadarıyla sabah ayıltmaya çalışacağız dendi; fakat ayılmama gibi bir risk var dediler. Hayati tehlike halen devam ediyor. İnşallah her geçen gün bu riskleri birer birer ortadan kaldıracaktır. Mahkeme de de söylediği gibi, 'Beni öldüremeyeceksiniz' sözünün arkasında duracaktır" dedi. Bir basın mensubunun "Son yapılan ameliyatın kararı hızlandırdığı söylenebilir mi?" şeklindeki sorusuna Tolga Saygun, "Biz bu kararları neyin hızlandırdığı, neyin yavaşlattığı konusunda çok fazla açıklama yapmak istemiyoruz. Eğer bu ameliyat kararı hızlandırdıysa bunun takdirini de sizlere bırakıyorum. Bir karar alınması için bu ülkede herhangi bir davada insanlar bu kadar ölüm riski olan ameliyatlar eşiğine geliyorsa benim söyleyecek bir şeyim yok artık" diye konuştu. Bir basın mensubunun, "Sayın Başbakan'ın birkaç gün önce de açıklaması olmuştu. Muvazzaf ve tutuklu generallerin tutukluluk halleriyle ilgili. Bu açıklama kararda etkili olmuş olabilir mi?" şeklindeki sorusuna ise oğul Saygun, "Ülkemizde yargı bağımsızdır. Başbakanımız kendi görüşünü bildirmiştir diye düşünüyorum. Başbakan'ın bu açıklamasının bir etkisinin olmadığını düşünüyorum" şeklinde konuştu. "Karar geç verildi" Kararla ilgili açıklama yapan emekli Orgenaral Saygun'un avukatı Sedat Küçükyılmaz, "Cezaevi müdürü tarafından, mahkemenin vermiş olduğu karar bize tebliğ edildi. Aslında 25 Aralık'ta verilmesi gereken bir karar bugüne kaldı. Daha önce de söylediğim gibi Mehmet Akif Ersoy Hastanesi'nin verdiği raporda Ergin Saygun'un hastane kalması enfeksiyona neden olabileceği, kalp kapakçıklarının virus kapabileceği bildirilmişti. Hastane kalmaması gerektiği de açıkça yazılıydı; ancak mahkeme bu raporu yeterli görmedi. Ergin Paşa bildiğiniz gibi kalp kapakçığına virüs bulaştığı için ameliyata alındı. Bu durum Adli Tıp'ın raporunun ivedileşmesini sağladı. Geciken raporu tam ameliyat günü verdiler. Rapor uyarınca da mahkeme tahliye kararı verdi. İnşallah başarılı geçen ameliyatın sonucu da iyi olacak. Kısa süre sonra evine götüreceğimizi ümit ediyorum. Ergin Saygun'un diyabetsorunu da var. Ameliyat oldukça uzun sürdü. Umarım böbreklerinde problem oluşmadı. Bütün bunlar atlatılacak ve sağ salim buradan çıkmış olacak" diye konuştu. "Balyoz Planı" davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve yaklaşık 7.5 aydır Mehmet Akif Ersoy Kalp ve Damar Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gören Ergin Saygun, dün ameliyat olmuştu. “Kimin yetkili olduğu konusunda yasal düzenleme yok" Kararda Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun oybirliği ile aldığı rapor hatırlatıldı. Mahkeme, tahliye talebinin değerlendirilmesi için davanın gelinen aşamasında kararı kimin vereceği yönünde açık bir yasal düzenleme bulunmadığını belirtti. Kararda, “Mahkememizin 21 Eylül 2012 tarihinde esas hakkında karar vererek dosyadan el çekmiş olması dikkate alındığında bu yöndeki değerlendirmenin Yargıtay yetkili ceza dairesince mi mahkememizce mi yapılacağı konusunda açık bir yasal düzenleme bulunmadığından mahkememiz öncelikle bu konu üzerinde değerlendirmede bulunmuştur" denildi. “Yargıtay’a gönderilmesi zaman alır, yaşam hakkı söz konusu" Dosyanın halen gerekçeli kararın tebligat aşamasında olması nedeniyle mahkemede bulunması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinin zaman alacak olmasını değerlendiren mahkeme, “Rapor kapsamı dikkate alındığında yaşam hakkının söz konusu olması, bu yönde verilecek kararın esas hakkındaki nihai kararı etkilemeyecek oluşu nedeniyle bu konuda mahkememizce karar verilebileceği sonucuna varılmıştır" dedi. Tutukluluğu ertelendi Mahkeme, nihai karar ile 18 yıl hapse mahkum edilip hükmen tutukluluk halinin devamına karar verilen Ergin Saygun’u sağlık raporunu dikkate alarak tutuklama infazının ertelenmesine karar verdi. “Tedavisinin ardından yeniden rapor alınacak" Kararda, sanığın tedavisinin hastanede tamamlanmasını takiben cezaevinde kalıp kalamayacağı yönünde tekrar rapor alınmasına karar verildi. Mahkeme, alınacak ikinci rapor doğrultusunda tutuklama infazının ertelenmesinin devam edip etmeyeceğini tekrar değerlendirecek. Saygun’un tedavisinin bir yıllık süre içerisinde tamamlanmaması durumunda tekrar Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması kararlaştırıldı. -Tedavi sürecinde aylık rapor istenildi- Tutuklama infazının durdurulduğu sürede yatarak tedavi gördüğü hastanede ve sonrasında kalacağı ikamette kolluk birimleri tarafından izlenmesine ve izleme raporlarının aylık olarak mahkemeye gönderilmesine karar verildi. -Yurtdışı çıkış yasağı konuldu- Yurtdışına çıkış yasağı da konan Saygun’un karardaki yükümlülükleri yerine getirmemesi durumunda tutukluluk infazının ertelenmesi kararının geri alınacağı hatırlatıldı.
  14. sardunyam

    KEMALIZM

    Sevgili dominik ve sevgili evrensel-insan'ında dile getirdiği gibi Kemalizm'i bir ideoloji olarak görmeyen ve benimsemeyen insanlar yüzünden o ideolojinin temelleri oturmadı. Daha doğrusu genç Cumhuriyet'in vatandaşlarının gelişen ve değişen dünya görüleri yeterince gelişmediği için, Osmanlı'dan miras aldıkları pek çok düzeni devam ettirmek istediler. Kemalizm tam anlamıyla bir devrimdir ve bir ideolojidir, devrimin ve ideolojinin bütün gereklerini ortaya koymuştur, pek çok diğer özgürlükçü ideolojiler ya da sistemler gibi kavrayamamış "insan faktörü" yüzünden ve emperyalistlerin devamlı karşı devrim atakları ile özellikle dini ve mezhepsel dayatmalarla sistem dejenere edilmiş ve yerleşmeden bozulmuştur. Bugün yaşadıklarımızı Kemalizm'e mal etmek haksızlık olur çünkü daha öncede söylediğim gibi Atatürk'ten sonra onun çağdaşlaşma ve bağımsızlık yolundaki atılımlarını, sanayileşmeyi, devletin milli ekonomi ve milli eğitim programlarını uygulayan bir yönetim olmamasından kaynaklanıyor. İstendiği gibi gitmeyen sistemdi, gitmedi çünkü benimsenmedi. Çok basit hilafetin kaldırılması, kılık kıyafet devrimi, harf devrimi, sanayileşme devrimi, modernleşme toplumun dini duyguları ön planda olan büyük kesimleri tarafından kabul görmedi. Bunun altında yatan yegane neden insanların akılları ile değil duyguları ve maneviyatları ile düşünüp yargılamasıdır. Marksizm ve komünizm neden uygulanamadıysa Kemalizm'de o nedenle uygulanamamıştır. Kemalizm'in bir ideoloji olup olmadığını önce ideolojinin ne olup ne olmadığını bilerek değerlendirebiliriz. İdeoloji nedir; İdeoloji, siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünü. Kemalizm'in içinde bu değerler bütünü var mıdır? Vardır. Benim şahsi kanaatime göre Atatürk'ün yapmak istediği şey adım adım sosyalizmdi ancak hilafetten cumhuriyete zor geçmiş bir toplumun ve sanayisi sıfır olan bir devletin yönetiminin birden bire sosyalist olması öngörülemez, o yüzden yaptığı bütün devrimler halk için halktan yana olduğu halde sınıf bilinci gelişmemiş kitlelerin yeterince kavrayamaması ve dinci grupların sabotajları nedeniyle doğru bir şekilde algılanamamıştır. Kemalizm'i bile benimsememiş kitlelere komünizmi veya sosyalizmi benimsetmek o günler için ve hatta bugünler için bile ütopyadır.
  15. Bugün içeride tutuklu bulunanlar dün yargının haksız tutuklamalarına sessiz kalanlar değildi. Bugün kendi başlarına gelince adalet isteyenler onlar değil, bugün onların başına gelenlerden oh canıma değsinciler pek memnun görünüyorlar. Dün onlar sessiz kalmıştılar bugünde biz izliyoruz diyerek bazıları vicdanlarını susturuyorlar. Yarın kimin başına ne geleceği ise bugünden belli ayrıca.
  16. sardunyam

    KEMALIZM

    1923'te Osmanlı'dan her açıdan enkaz devraldık. -Ümmet'ten çağdaş bir Ulus'a terfi ettik. -Ekonomik olarak bağımsızlığı sağlamak için sanayileştik. -1854'te alınan ilk dış borç, 1954'te tamamıyla ödendi. -1925'te sigara devletleştirildi, 1926 içki devletleştirildi. -1937 yılında Zirai Kombinalar İdaresi kuruldu. Bu kuruluşun amacı, tarım aletleri, makinaları ve ilaçlarının satın alınarak halka tanıtımının yapılması, boş arazilere devlet çiftliklerinin kurulmasıydı! -1944 yılında tarıma destek sağlanması amacıyla Türkiye Zirai Donatım Kurumu kuruldu. -08.02.1937 gün ve 3116 sayılı Orman Yasası özel mülkiyetteki ormanların büyük bir bölümünü devletleştirildi. -13.02.1937 gün ve 3115 sayılı yasa: "Çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve ormanları Devlet tarafından idare etmek için istimlak olunacak arazi ve ormanların istimlak bedelleri ve bu bedellerin tediyesi sureti, mahsus kanunlarla tayin olunur." Bu değişiklik temelinde bazı büyük toprak sahiplerinin arazileri kamulaştırıldı. -Fransızlara ait Ereğli Şirketi ile 28 Kasım 1936 günü bir devir sözleşmesi (millileştirme ve devletleştirme) imzaladı. -Diğer yabancı sermayeli şirketlerle yerli madenciler ve bankaların elindeki ocaklar da 30.05.1940 gün ve 3867 sayılı Yasa (Füzyon Kanunu) uyarınca ve İcra Vekilleri Heyetinin 15.10.1940 gün ve 2/14547 sayılı kararnamesine göre, 1940 yılı Aralık ayı başından itibaren devlet tarafından satın alındı. -Osmanlı döneminde şekerin tümü dışarıdan alınıyordu. Uşak’ta 19 Nisan 1923 tarihinde yerel girişimcilerin katılımıyla Uşak Terakkii Ziraat T.A.Ş. kuruldu 11 Şeker fabrikalarının devletleştirildi. Uşaklı birkaç sermaye sahibi ve Uşak halkının katılımıyla oluşan bu şirketin amacı bir şeker fabrikası kurmaktı. Şirket iki yıllık çabaya rağmen taahhüt edilen sermayeyi toplayamadı. Devlet çeşitli biçimlerde destek verdi. 25 Ocak 1926 gün ve 724 sayılı Yasayla şeker ithalatı tamamiyle Devlete verildi. SÜMERBANK, SEKA, MKE, KARABÜK DEMİR-ÇELİK, SU, TÜRKİYE GEMİ SANAYİİ A.Ş., ELEKTRİK ÜRETİM-DAĞITIM, DEMİRYOLLARI, TÜRK HAVA YOLLARI, LİMANLAR, PTT, TRAMVAY, VAKIFLAR... Hepsinin anasını belleyip, sattınız! Yalnız AKP'mi? 1945'ten beri küçük Amerika'yız! Ama AKP Bugüne kadar ki bütün soyguncuların hepsinin sonuncusu ve en tecrübeli olanıdır....
  17. sardunyam

    KEMALIZM

    Kemalizmi hazmedemeyen ve esasında onu anlayamayan pek çok görüşten insan var bu topraklarda. Liberallerin tamamı, sağcıların çoğu, dincilerin tümü, solcuların yarısı, ırkçıların hepsi, bir kısım komünistler ve emperyalizmi benimsemiş ve ona sığınmış tüm kitleler. Çok enteresan bir yelpaze bu, dincilere göre Kemalizm dinsizlik, solculara göre ırkçı, sağcılara göre Osmanlı düşmanı, komünistlere göre emperyalist. Oysa bilene göre Kemalizm bu topraklara en uygun sistem, ilkelerinin tamamı halkçı ve yüzde yüz bağımsızlıkçı. Fakat Kemalizmi gerçek anlamda uygulama imkanı bulunmadı çünkü bunu bir ideoloji olarak benimsemiş bir iktidar hiç olmadı. Kemalizmin tüm temel taşlarını oturtan, uygulayan, reformları devam ettiren bir milli hükümet oldu mu? 1938 den bu yana iktidara gelen tüm siyasi partiler kendi basiretsizliklerinin ve bağımsızlık ruhuna sahip olmayışlarının, dinin, etkisinden kurtulamadılar. Din egemen oldu muhafazakarlık siyasete yön verdi, Amerikancı hükümetler seçimleri kazandı ve bugün yaşadıklarımızdan hala Kemalizmi sorumlu tutanlar var. Onlar gerçekleri görmeyen ve görmekte istemeyen insanlar bence temelinde hepsi emperyalizme hizmet ediyor.
  18. Komünistler değil onlar sevgili Politika, Liberaller ve Kürt güdümlü solcular antiemperyalist eylem ve söylem yapmazlar, yapmadılar. Türkiye'de ve dünyada komünizmi bir metod olarak anlayan ve bunu bir sistem olarak uygulayan çok kimse ve yönetim yok. Türkiye'de ise pek çok kavram ne yazık ki anlam ve bilgi fukaralığına kurban gidiyor.
  19. Türkiye'de yargının bağımsızlığı söz konusu değil, bu eskiden de böyleydi ama artık işler iyice raydan çıktı, iktidar ve cemaat yargıyı istedikleri gibi yönetiyor, kimi serbest bırakmak istiyorlarsa bırakıp, kimi tutuklamak istiyorlarsa tutukluyorlar, dolandırıcılıktan aranan, nitelikli dolandırıcılar elini kolunu sallayarak hükümet yetkililerince güvence verilerek korunurken, eli kanlı hizbullah üyeleri, Sivas katilleri, pkk teröristleri serbest bırakılırken, pek çok aydın, asker, gazeteci, bilim adamı keyfe keder tutuklanıyor. Birand gibi biri kayıncoları bu yüzden el üstünde tutuldu.
  20. Çocukları tutuklarlar, Ne dünya, ne memleket ama Çocukları astılar Ne dünya, ne memleket valla Baklava çalmanın suç Nitelikli dolandırıcılığın Adamlık olduğu yerdeyiz. Belkide zamanlarda, Son zamanlarda Benim aklımın karıştığı Çelişkilerimin yumaklandığı Asrın milenyum zamanlarında Çocuklar suçlu, nitelikli adamlar dolandırıcı...! Yok küfür etmiyorum Aklım, iki elimin kuşatmasında İçimden sayıyorum Geçecek, geçecek, geçecek...
  21. Adını hatırlamadığım ruhlar var Aslında hiç tanımadığım insanlar Çok acayip bir yerdir dünya Hayalimizdeki mazi, yaşadıklarımızdan fazla Kendi kurgusunu film yapan yönetmenler gibi İnandığı ile gerçek arasında sıkışıp kalmış Hangisi gerçek, hangisi yalan? İki dua arası bin zikirle küfür ettiği Gerçeğin ufuk çizgisi, yalanın bittiği yerdedir. Bütün olmamışlığımızla hepsi muamma.
  22. sardunyam

    KÖY ENSTİTÜLERİ

    “Bir ülkeye kötülük yapmak istiyorsanız, önce onların zanaatkar ve üretken eğitimler almalarını engelleyin.” (Anonim) Köy Enstitüleri, Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesiydi 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Ali Yücel’in bizzat yönettiği, bir köy kalkınma projesi olarak dünya tarihinde eşi görülmedik bir toplumsal kalkınma girişimiydi. Bugün halkçı ve sosyalist bazı ülkelerde kısmen de olsa bu uygulama sürdürülüyor ancak anavatanı Türkiye bu dahiyane girişimden vazgeçti. (ya da geçirildi) Şayet o proje uygulanmaya devam etseydi ve son 60 yılın Türkiye’sine zanaatkari üretken, çalışkan bireyler kazandırılmasına destek olunsaydı bugün ülkemiz bölgesinin ve hatta dünyanın en güçlü ekonomisi ve siyasi gücü olarak şekil verecekti. Ancak her yerde ve her zaman olduğu gibi sömürücü batının yerli işbirlikçileri ile birlikte her türlü bağımsızlıkçı proje gibi bu uygulamada çöpe gitti. Tarih yaşananlardan ders almayanlar için tekerrür eder ve tarih kitaplarını yazanlar bir milletin hafızasını yok etmek için uyduruk bilgiler yazarlar. Kendi geçmişini bilmeyen toplumlar geleceklerini kendileri belirleyemez. Geçmişini yazan geleceğini de belirleyecektir. İşte bu sebeple bu topraklarda ve Ortadoğu’da yaşanan trajediler hiç bitmez. Çünkü eğitim sadece alfabe öğrenmek değildir eğitim hayatı öğrenmektir. Öğrenilmemiş hayat yaşanmamış hayattır aynı zamanda. Ne yazık ki düşünen, üreten ve sanatkâr beyinler insanlığın kan emici vampiri Batı tarafından daima yok edilmişler. Dünya ekonomisine, sanatına, bilimine, sporuna ve siyasetine yön verenler tek ve süper güç olmak adına tüm ulus milletlerin gelişmemesi ve parçalanması için önce eğitimlerini sonra egemenliklerini esir alıyorlar. Bununla baş etmenin yegane yolu bağımsız ve % 100 milli üreten eğitim sistemine yani Köy Enstitülerine geri dönmektir. Bağımsızlığın tek yolu budur. Bu yüzden büyük önder Köylü Milletin Efendisidir demiştir. Çünkü üretim köylerden başlar. Sibel Onbaşıoğlu http://www.gaziantephaberler.com/sibel-onbasioglu&koy-enstituleri-yazisi-5959.html
  23. sardunyam

    AÇLIK GREVLERİ - BLÖFÜ GÖRMEK

    Açlık grevinde pkk talepleri ve bu taleplere Akp'nin sözde karşı çıkışı. Bütün bunlar esasen hazırlanan bölücü anayasanın zeminini meşrulaştırmak için atılan adımlardır. Açlık grevindekiler, pkk, bdp ve akp tamamen danışıklı dövüşmekteler. Düşman kavgada görsün... Bülent Arınç'ın açlık grevindekiler hakkında yaptığı açıklama aşağıda, okuyunca anlıyorsunuz ki bütün bunlar bir kumarın hamleleri...: “Bu grevi yaparken dayandıkları konular, kendi konumlarıyla ilgili değildir. Cezaevi şartlarının iyileştirilmesi, kötü muamele veya fena muamele, işkence... Buna yönelik olumsuzlukların kaldırılması değildir. Üç noktada siyasi talepte bulunuyorlar. Bu siyasi taleplerin hemen hemen ikisi esasen bugün için çözülmüş durumda. Diğer konu ise üzerinde çalışılması ve zaman içerisinde değerlendirilmesi gereken konulardır. Özetle şunu söylemeliyim. Bu üç talebin de karşılığı açlık grevi değildir. Dolayısıyla bu grevi sürdürme niyetinde olan içerideki yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu grevleri lütfen sona erdirin. Eşleriniz, aileleriniz, sizi sevenler var. Bütün bir Türkiye sizin bu grevleri bir an önce sonlandırmanızı istiyor. Bundan vücut bütünlüğünüz ve sağlığınız zarar görmesin. BDP’li milletvekili arkadaşlarımıza da açlık grevlerine bırakın kendilerinin başlamasını, mevcutların sona erdirilmesi konusunda girişimlerde bulunmalarını istiyorum. Onlardan beklediğimiz, polisle çatışmak veya sokaklarda kamu malına zarar verecek eylemlerde bulunmak değil. Bu insanların hayatta kalmasını temin etmek için onların yakınları, aileleri ile ilişki kurmaları ve grevleri bir an önce sona erdirmeleridir. Türkiye’de her haklı talebi veya haklı olsun, olmasın her demokratik talebi değerlendirebilecek, sonuçlandırabilecek bir parlamentomuz ve bir hükümetimiz var. Dolayısıyla bu grevlerin hiçbir hukuki, akli, mantıki, makul bir dayanağı yoktur. Lütfen bugün için en azından bu grevlerin sona erdirildiğinin duyurulmasını istiyoruz. Bize ulaşan talepleri konusunda hükümetimiz gereken çalışmaları yapar ve sonuçlarını açıklar.” Diyor Bülent Arınç, Türkiye dünya tarihinin gördüğü en büyük kumpasları yaşıyor. Tarih bunları yazar mı bilmem ama aklı selim insanlar ve gözleri emperyalist perde tarafından kapatılamayanlar bir çok gerçeği sözde aydınlardan daha net görüyor. Ülkemizin en büyük sıkıntısı insanımızın ve aydınımızın gereksiz duygusallığı belkide. Gereksiz vicdan büyük tuzaklara düşmenize sebep olur. Çünkü ortada vicdan gerektirecek bir gerçeklik yoktur. Her şey büyük bir oyunun sahneye koyuluşudur ve izlediğiniz bir filme ağlamak gibidir. Açlık grevinde bulunduğu iddia edilen kişilerin talepleri; 1-Ana dilde eğitim ve savunma. 2-PKK Terör Örgütü'nün İmralı'da cezaevinde bulunan lideri Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan çıkarılarak ''ev hapsine'' alınması. 3-Yerel Yönetimlere özerklik verilmesi. Bu talepleri toplum vicdanını etkileyerek yerine getirmeye çalışacaklar. Belli ki bu da Amerikan emperyalizminin tertibi. Bu vatan evlatlarını 30 yıldır teröre kurban verirken kimse çocuklarının bunlara evet densin diye öldüğünü düşünmek istemez. Ve hiçbir vicdan bu kanlı taleplere boyun eğemez. Ey sözde aydınlar, bunlar sizin zannettiğiniz gibi ülkede olan bitene tepki göstermiyorlar, bunlar Apo serbest bırakılsın, Kürtçe resmi dil olsun, belediyelere özerklik getirilsin diyorlar, bu ne demek biliyor musunuz? Kürdistan kurulsun ve Türkiye bölünsün demek.Bunun için halkın vicdanını yaralamaya çalışarak göya açlık grevi yapıyorlar, zaten aç değiller ve olsalar bile talepleri hiç vicdani ve ahlaki değil. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum bu sözde Kürt halkı adına ortalıkta görünenler, o bölgede okulları bombalayıp öğretmenleri kaçıranlar, yollara mayın döşeyip çoluk çocuk demeden katledenler, ve güneydoğuda bir çocuğun eğitimi sağlığı için asla ceplerinden bir kuruş harcamayanlar, neredeyse hepsi toprak ağası ve hiç birinin ağzında Güneydoğuda yaşayan insanların ekonomik ve sosyal sıkıntılarını dile getiren bir söylem yok. Kusura bakmayın biz bu oyunda oyuncu da seyirci de olmayacağız bunlar hükümetle danışıklı dövüşüyorlar hepsi bölünme anayasasının zeminini hazırlamak için yapılıyor hepsi bir oyun. Kusura bakmayın 30 yıldır bu topraklarda Kürt - Türk yaşlı-çocuk demeden insanları öldüren teröristlerin ve onların liderinin ölümü bizi ilgilendirmiyor. İnsanlar ölsün diye kurulmadı bu ülke emperyalist oyunlara gelmeyenler tarafından kuruldu. Dünyanın neresinde 30 yıl boyunca terör yaratıp binlerce insanın ölümüne sebep olanlara acırlar bunu beklemeyin bizden. Hangi insanlardan bahsediyorsunuz Güneydoğu'da töre cinayetlerine, çocuk gelinlere, dağa kaçırılan çocuklara ses çıkarmayan BDP ve pkk lıların insanlığından mı? Güneydoğu'da sadece Kürtler yaşamıyor ve ekonomik-sosyal sıkıntıları sadece Kürtler çekmiyor. Kürtçe'den başka bütün etnik diller için aynı şey geçerli ama kimse ben lazca konuşacağım Türkçe benim dilim değil demiyor. Kürt halkına karşı devletin bazı hukuksuz ve haksız uygulamaları olmuştur ama bunları bilinçli yaptılar, Kürdü Türkiye Cumhuriyetinden ayrıştırmak için bilinçli kışkırttılar. Emperyalizm bir bölgede ayrılık yaratmak istiyorsa orada önce yasaklar yaratır ki karşıtlık doğsun. Biz ulus devlet ve ulus milletten bahsediyoruz eğer her birimiz ayrı dil kullanmaya kalkarsa bizi millet yapacak ne gibi bir unsur kalır? Dünya da böyle bir uygulama yok yani bir etnik dil hiç bir resmi ülkede ikinci dil olarak kullanılmaz hukuk dili olarak asla kullanılmaz zaten Güneydoğu halkının mahrum bırakıldığı yoksulluk ve yoksunluk sadece dili değil bir bölgeyi kalkındırmak orada eğitimi yaygınlaştırmak iş, aş ve güvenlik sağlamak önemlidir ama BDP ve pkk sizce bunları talep ediyor mu? Hayır tek sıkıntı dil miş gibi konuşuyorlar ki gerçek sıkıntılar konuşulmasın.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.