Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

seher3434

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    10
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://www.analizhaber.org

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Kadın
  • Yer
    hatay

seher3434 - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Cenaze namazı, vefat eden din kardeşlerimiz hakkında duâ olmak üzere bir farz-ı kifâyedir. Cenaze namazının kılınması için aranan şartlar şunlardır: Ölenin müslüman olması. Müslüman olduğu bilinmeyen, bu hususta hâli gizli olan kimsenin Cenaze namazı kılınmaz. Ölenin müslüman olduğuna muteber şâhid ve delil lâzımdır . Ölünün yıkanarak temiz kefene sarılmış olması. Ölünün, imam ve cemaatin önünde olması. Ölünün tamamının veya bedeninin çoğunun mevcut olması. Eğer bedeninin çoğu gitmiş veya başsız olarak yarısı varsa namazı kılınmaz, yıkanmaz. Bir beze sarılarak gömülür. Cenaze Namazının Kılınışı Cenaze namazı dört tekbir ve kıyâmla edâ edilir. Bu namazda secde ve rükû yoktur. İmam, ölünün göğsü hizasında durur. Cemâat da arkasında saf tutar. Cemâata ölünün erkek veya kadın olduğu duyurulur, ona göre niyet edilir. Yâni "Allâh için namaza, meyyit için duâya, er kişi (veya hâtun kişi) niyetine uydum hâzır olan imâma" diye kalben niyet edip imamın arkasından tekbir alınır. İlk tekbiri alırken eller kulak hizâsına kadar kaldırılıp göbek altında bağlanır, Sübhâneke, "ve celle senâüke" ile okunur. Bundan sonra eller kaldırılmadan ikinci bir tekbir alınır. Bu tekbirleri imam âşikâr, cemâat ise gizli alır. "Allâhumme salli ve Allâhumme bârik..." okunur. Bundan sonra üçüncü tekbir alınır ve Cenaze duâsı okunur. Cenaze duâsını bilmeyenler burada "Allâhumme innâ nesteıynüke..." yi yâni kunut duâsını veya duâ niyeti ile Fâtiha-i şerîfeyi okurlar. Daha sonra dördüncü tekbir alınır, eller yan tarafa bırakılıp selâm verilir. Üçüncü tekbirden sonra okunacak Cenaze duâsı: بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٱَللّٰهُمَّ ٱغْفِرْ لِحَيِّنَا وَمَيِّتِنَا وَشَاهِدِنَا وَغَآئِبِنَا وَكَبِيرِنَا وَصَغِيرِنَاوَذَكَرِنَا وَاُنْثَانَا ٱَللّٰهُمَّ مَنْ اَحْيَيْتَهُ مِنَّا فَاَحْيِهِ عَلَى ٱْلاِسْلاَمِوَمَنْ تَوَفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّنَا عَلَى ٱْلاِيمَانِ وَخُصَّ هٰذَا ٱلْمَيِّتَبِٱلرَّوْحِ وَٱلرَّاحَةِ وَٱلرَّحْمَةِ وَٱلْمَغْفِرَةِ وَٱلرِّضْوَانِ ٱَللّٰهُمَّ اِنْ كَانَمُحْسِنًا فَزِدْ فِى اِحْسَانِهِ وَاِنْ كَانَ مُسِيئًا وَتَجَاوَزْ عَنْهُ وَلَقِّهِٱْلاَمْنَ وَٱلْبُشْرٰى وَٱلْكَرَامَةَ وَٱلزُّلْفٰى بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ ٱلرَّاحِمِينَ "Allâhummağfir lihayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve gâibinâ ve kebîrinâ ve sağîrinâ ve zekerinâ ve unsânâ. Allâhumme men ahyeytehû minnâ feahyihî alel islâmi ve men teveffeytehû minnâ feteveffehû alel îmâni ve hussa hâzelmeyyite (*) birravhi verrâhati verrahmeti velmağfireti verrıdvân. Allâhumme in kâne muhsinen (**) fezid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fetecâvez anhü ve lakkıhil' emne velbuşrâ velkerâmete vezzulfâ birahmetike yâ erhamerrâhimîn." (***) (*) Kadın ise "hâzihil meyyite" denir. (**) Kadın ise "in kânet muhsineten fezid fî ihsânihâ ve in kânet müsîeten fetecâvez anhâ ve lakkıhel'emne" denir. (***) Mânâsı: Allâh'ım! Bizim dirilerimizi, ölülerimizi, hâzır ve gâib olanlarımızı, büyüklerimizi ve küçüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı afv ü mağfiret buyur. Yâ Rabb! Bizden yaşattıklarını İslâm üzere yaşat. Bizden öldürdüklerini iman üzere öldür. Bilhassa bu ölüyü kolaylığa, rahatlığa, mağfirete, rızâna erdir. Yâ Rabb! Eğer bu ölü, muhsin ise ihsanını artır; ve eğer yaramaz bulunmuş ise affet. Kendisine emniyet, beşâret, kerâmet ve kurbaniyet nasib buyur, rahmetinle, ey erhamerrâhimîn." Cenaze erkek çocuk ise, yukarıdaki duâ "alel îmâni" den itibaren şöyle okunur: "Allâhummec'alhü lenâ feratan vec'alhü lenâ ecran ve zuhrâ. Allâhum-mec'alhü lenâ şâfian ve müşeffean." Cenaze kız çocuk ise, yukarıdaki Cenaze duâsı "alel îmâni" den itibâren şöyle okunur: "Allâhummec'alhâ lenâ feratan vec'alhâ lenâ ecran ve zuhrâ. Allâhummec'alhâ lenâ şâfiaten ve müşeffeaten." Mühim Hatırlatma Bir çok kimseler, Cenaze namazının dördüncü tekbirinde, ya hiç ellerini bırakmadan selâm vermekte veya sağ tarafa selâm verince sağ elini, sol tarafa selâm verince de sol elini yana bırakmaktadır. Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştır. Doğrusu, dördüncü tekbiri aldıktan sonra her iki eli yana bırakıp selâm vermektir. Çünkü kendisinde sünnet olan bir zikrin bulunduğu kıyamlarda eller bağlanır. Sünnet olan bir zikrin kalmadığı kıyamlarda ise, eller bağlanmaz, yana salınır. (Dürer, 1/ 53) Cenaze namazı içinde imam açıktan "Allâhu Ekber" diye tekbir aldıkça bazı kimseler kafalarını kaldırmaktadırlar. Bu da yanlış ve tehlikeli bir harekettir. Doğrusu, ne kafa ile ve ne de başka bir azâ ile namaz müddetince hiçbir harekette bulunmamaktır. Cenaze namazı kılınıcak yer veya ayakkabı temiz değilse, ayakkabıyı çıkarıp üzerine basmalıdır. Kaynak: Muhtasar İlmihal (Resimli Namaz Hocası) 67. Baskı, Hasan Arıkan
  2. Bir namazı vaktinde kılmaya "edâ" vaktinden sonra kılmaya da "kaza" denir. Vaktinde kılınamayan namaza "faite" denir. Çoğulu "fevait"'tir. Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazın kazası farz, vitir namazının kazası ise vacip olur. Kaza edilecek sünnet sayısı azdır. Şöyle ki, bir sabah namazının farzı ile birlikte sünneti de vaktinde kılınamamışsa, o günün, güneşin doğmasından 50-55 dakika kadar sonra öğle namazını vaktinden biraz önceye kadar bu sünnet, farz ile beraber kaza edilir. Kuşluk vaktinden önce ve istivadan sonra kaza edilemez. İmam Muhammed'e göre bu sünnet yalnız olarak da vaktinde kılınmamış olsa yine kuşluk vakti ile istiva arasında kaza edilir. Bir özür olmaksızın namazın kazaya bırakılması büyük günahlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Güvene kavuştuğunuz zaman namazı kılın. Çünkü namaz mü'minlere vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır." (en-Nisa, 4/103) Namazı özürsüz kazaya bırakmanın günahı o namazı kaza etmekle kalkmaz, ayrıca tevbe etmek de gerekir. Meşru bir özür sebebiyle namaz kazaya bırakılabilir. Bu özürler: Düşman korkusu, bir ebenin doğum yapacak kadının başından ayrılması halinde çocuğun veya annesinin öleceğinden korkması bu özürler arasında sayılabilir. Namazı bilerek ve tembelliği yüzünden kazaya bırakan kimse günahkar olur ve bu namazı kaza etmesi vaciptir. Kazaya kalan namazlar nasıl eda edilir? Bir namazın eda şekli nasılsa kazası da aynı olur. Mesela seferde iken dört rekatlı bir namazı kaçıran kimse bunları ister seferde isterse asli vatanına döndükten sonra kaza ederken iki rekat olarak kaza eder. İkamet halinde tam olarak kılınması gereken namazları kazaya bırakan kimse de bunları hazarda veya seferde yine tam olarak kaza eder. Namaz kaza edilirken bir sıra gözetilmesi gerekir mi? Eğer namazı kaza edecek kişi tertip sahibi ise, kaza namazı ile vakit namazı arasındaki sıraya uymak gerekir. Tertip sahibi değilse, bu namazı kaza etmeden diğerlerini kılabilir. Bir kimsenin tertip sahibi sayılması için altı vakitten fazla namazı kaza kalmamış olmalıdır. Vitir namazı dahil altı vakit namazı kazaya kalınca tertip sahibi olmaktan çıkar. Bir kimse ne kadar namazının kazaya kalmış olduğunu bilmese, galip olan kanaate göre hareket eder. Eğer böyle bir karara varamazsa, borcundan kurtulduğuna kanaat getirinceye kadar kaza namazı kılması gerekir. Kaza namazı kılan kimsenin yanında cemaatle vakit namazına başlanırsa, namazını tamamlamadıkça cemaate iştirak edemez. Kaza namazını evde kılmak daha uygundur. Çünkü bunu açığa vurmak Cenab-ı Hakka karşı bir cür'et sayılır ve başkaları için kötü örnek teşkil edebilir. Kaza namazları üç kerahet vakti dışında her vakitte kılınabilir. Bunlar: Güneşin doğma, batma ve zeval (güneş tam tepedeyken) vaktidir. Kaza namazıyla meşgul olmak nafile namazla meşgul olmaktan daha önemlidir. Fakat beş vakte bağlı olan sünnetler müekked olsun gayri müekked olsun bundan müstesnadır. Yani sünnetleri terk ederek, bunların yerine kazaya niyet etmek uygun değildir. Aksine bu sünnetlere niyet edilmesi daha uygundur. Hatta kuşluk ve teheccüd namazı gibi haklarında hadis bulunan namazlar da böyledir. Bunlara da bu şekilde nafile olarak niyet edilmesi evlâdır. Çünkü bu sünnetler farz namazlarını tamamlar. Ayrıca bunların telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise belirli vakitleri olmadığı için telafileri mümkündür. Farz namazlarını kazaya bırakarak günaha giren kimsenin, bu günahtan kurtulmak için sünnetleri feda etmesi uygun değildir. Böyle bir kimsenin fazla ibadet yaparak Yüce Allah'ın affına sığınması gerekirken, kendisi için Rasulullah (s.a.)'ın şefaatinin tecellisine vesile olacak bir kısım sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl uygun olabilir? Hem farzları kazaya bırakmak hem de vakit namazlarını sünnetten tecrit etmek iki kat kusur olmaz mı? Fetvaya esas olan görüş budur. Bu görüş Ömer Nasuhi BİLMEN Merhuma aittir. Editörün notu: Sabah namazının kazası: 2 rekat farzı kılınır. Öğle namazının kazası: 4 rekat farzı kılınır. İkindi namazının kazası: 4 rekat farzı kılınır. Akşam namazının kazası: 3 rekat farzı kılınır. Yatsı namazının kazası: 4 rekat farzı kılınır. Vitir namazının kazası: 3 rekat aynen kılınır. Kaynak: Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, Delilleriyle İslam İlmihali s.,388-393.
  3. Cumhur ulemaya göre: Namazın farziyetini inkar eden kafir olur. Hz. Ali, Abdullah ibni Mübarek, Ahmed bin Hanbel, İshak ve bazı Şafii alimleri namaz kılmayanın kafir olduğu görüşüne gitmişlerdir. Ebu Hanife, Ehl-i kufe, müzeni ve bazı şafiler ise namaz kılmayanın kafir olmadığı ve öldürülmeyeceği görüşündedirler. Bu alimler, namaz kılıncaya kadar hapsedilip tazir cezasına çarptırılacağını söylemişlerdir. Ancak farziyetine inanıp tembellikten dolayı kılmayanlar -nasıl ki günümüzde insanların çoğunun durumu da böyledir- tekfir edilmez. Şafii ve Malikilere göre bu durum fasıklık alametidir. Tembellikten dolayı namaz kılmayan tevbeye çağrılır, tevbe edip namaz kılmazsa hadden öldürülür. Tıpkı zina eden evliler gibi. Ancak taşlanarak değil de kılıçla öldürülürler. HANEFİLERE GöRE: Tembellik yüzünden namazını terkeden kimse, namazı inkâr etmediği sürece dinden çıkmaz, ancak günahkâr, fasık olur. Kendisi bu konuda uyarılarak tevbeye çağrılır, kötü örnek olmaması için toplumdan tecrid edilir ve te'dib amacıyla dövülür. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir. HANEFİLERİN DELİLİ: Abdullah İbni Mes'ud şöyle demiştir: Resullullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah'tan başka (ibadete layık) ilah bulunmadığına ve benim Allah'ın resulu olduğuna şehadet etmekte olan Müslüman bir kimsenin kanı helal olmaz, ancak şu üç şeyden biriyle helal olur: Maktülün hayatı karşılığında öldürülmesi, Zina edenin evli olması, İslam dininden çıkıp Müslüman cemaatini terk etmesi!" Bu hadisten hareketle, Ebu Hanife namazı terk edenin öldürülmesini caiz görmemiştir. Hanefiler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, namazını özürsüz olarak terkeden kimse, mürted'de olduğu gibi İslâm toplumuna karşı gelmiş sayılır ve tövbe etmezse en ağır şekilde cezalandırılır Ubâde b. es-Sâmit'in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: Kullarına farz kıldığı beş vakit namazı, küçümsemeden hakkını vererek, eksiksiz olarak kılan kimseyi, Allah Teâlâ cennetine sokmaya söz vermiştir. Fakat bu namazları yerine getirmeyenler için böyle bir sözü yoktur. Dilerse azap eder, dilerse bağışlar" MALİKİ VE ŞAFİİLERE GöRE: Namazı terk eden bir kimse ya tembelliğinden, ya inkar ettiğinden veya hafife aldığından doalyı terk eder. Namazı, farziyetini inkar ederek ve hafife alarak terk eden bir kimse kafir olur. Hakimin onu tövbeye davet etmesi farzdır.Eğer tövbe edip namazı kılarsa bir mesele kalmaz, ancak tövbe etmezse; mürted olduğundan ötürü öldürülür. İrtidad nedeniyle öldürülen kişinin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve Müslüman mezarlığına defnedilmesi caiz değildir. çünkü o kişi artık Müslümanlardan kabul edilmemektedir. Namazın farziyetine inandığı halde, tembellik nedeniyle namazı terk eden kimseyi hakimin, namazlarını kaza etmeye ve terk ettiğinden ötürü tövbeye davet etmesi gerekir. Eğer namazlarını kaza etmeye yanaşmazsa hadden kılıçla öldürülmesi gerekir. Fakat bu nedenle öldürülen bir kimse Müslüman kabul edilir, yıkanır, kefenlenir, defin ve miras hususunda Müslüman muamelesi yapılır. MALİKİ VE ŞAFİİLERİN DELİLİ: "Tasdik etmedi, namaz da kılmadı. Ancak (Kur'an'ın ayetlerini) yalanladı, (amel etmekten) yüz çevirdi." İbni ömer'den Hz. Resulullah'ın şöyle dediği rivayet olunur: "Ben Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet edinceye ve namazı kılıp zekatı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yapınca kanların ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak İslâm'ın hakkı hâriç artık ve hesapları da Allah'a aittir" Ebû Hureyre (r.a)'ın naklettiği bir hadiste de şöyle buyurulur: "Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey farz namazdır. Eğer bu namazı tam olarak yerine getirmişse ne güzel. Aksi halde şöyle denilir: Bakın bakalım, bunun nafile namazı var mıdır?" Eğer nafile namazları varsa, farzların eksiği bu nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer farzlar için de aynı şeyler yapılır" Misver İbnu Mahreme'nin anlattığına göre: "ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın hançerlendiği gece huzuruna girdi ve ömer'i sabah namazı için uyandırdı. ömer (radıyallahu anh): "Namazı terkedenin İslam'dan nasibi yoktur!" buyurdu. Sonra ömer, yarasından kan aktığı halde namaz kıldı." İmam Mâlik'in anlattığına göre, Hz. ömer valilerine şöyle yazdı: "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu (farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dînini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder." Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâb'ı ameller içerisinde sadece namazın terkinde küfür görürlerdi." Hz. Peygamber (s.a.s)'de şöyle buyurmuştur: "Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar" Enes İbn-i Malik (ra)'gelen din'de en son terk edilen amelin namaz olduğuna dair bir hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis ise şudur: Nebi (sav) buyurdu ki: "Dininizden ilk terk edeceğiniz şey emanettir. En son da namazı terk edersiniz." Maliki ve Şafiiler, bu hadislere göre, namaz kılmayan kişinin inkar etmedikçe kafir olmayacağına, ancak cezasının hadden ölüm olacağına hükmetmişlerdir. HANBELİLERE GöRE: Namaz kılmayan kafirdir. Ve bundan dolayı öldürülür. HANBELİLERİN DELİLİ: Yüce Allah'ın şu kavlidir: "Artık haram olan aylar (Zilhicce, Muharrem, Safer ve Rebiu'l-evvel) çıktığı zaman, artık "o müşrikleri nerede bulursanız öldürün" onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe ederler, namazı kılıp zekâtlarını" verirlerse, kendilerini serbest bırakın.Gerçekten, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." Bu ayete göre namazı kılmayan serbest bırakılma şartını yerine getirtmemiş olur. Dolayısıyla öldürülmesi mubah olarak kalır. Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır." Tirmizi'nin metni şöyledir: "Küfürle iman arasında namazın terki vardır." Tirmizî ve Ebû Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Kulla küfür arasında namazın terki vardır." Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benimle onlar(münafıklar) arasındaki ahid (antlaşma) namazdır. Kim onu terkederse küfre düşer." Bu hadsiler de namazı kılmamanın küfrü gerektiren hususlardan olduğuna delil teşkil etmektedir. İmam Vehbe ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuhu, adlı eserinde dört mezhebin görüşlerini zikrettikten sonra şöyle der: "Bu konuda tercihe şayan görüş Hanefi mezhebinin görüşüdür." çünkü, kelime-i şehadet getirdikten sonra bir Müslüman'ın cehennemde ebedi olarak kalmayacağına dair kesin deliller vardır. Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyuruyor: "La ilahe illallah" deyip Allah'tan başka tapılanları inkar edenin malı ve kanı korunmuştur; dökülmesi ve alınması haramdır. Bu kimsenin hesabı Allah'a aittir." Namaz kılmamanın hükmü böyle olunca bile bile ve özürsüz olarak onu kazaya bırakmanın da büyük bir günah olduğu unutulmamalıdır. Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre; uyumak veya unutmak gibi bir özür sebebiyle namazını vaktinde kılamayan kişiye kaza etmek koşuluyla sorumluluk yoktur. Hadis-i şerifte; Kim uyuyarak veya unutmak suretiyle namazını kılmamış olursa, hatırladığında hemen kılsın " buyurulur. Ancak tembellik yüzünden namazı kılmayana öncelikle kaza ve vaktinde kılamadığından dolayı da Allah'a ayrıca tevbe ve istiğfar etmesi gereklidir."Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.' İbnu Abbas, bu ayeti tefsir ederken namazlarını ciddiye almazlar kısmını kazaya bırakırlar diye tefsir etmiştir. Herhangi bir bahane ile namazı tehire, kazaya bırakmaktan son derece sakınmalıdır. çünkü bunun günahı pek büyüktür. İnsan gerek Rabbine ve gerek insanlara olan borçlarını bir an evvel ödemeye çalışmalıdır. Hayatın müddeti malum! Borçlarını ödemeden ahirete gidenlerin hallerine ne kadar acınsa azdır. Namaz kelime-i tevhidden sonra dinin en mühim rüknüdür. Hiçbir surette terk edilmemesi gerekir. Cehalet ve gaflet sebebiyle terk edilirse fırsat bulunduğu anda kazası icabeder, geciktirilmez. Şafii mezhebine göre kazası olan kimsenin sünnet olan namazlarla meşgul olması caiz değildir. çünkü yemek, uyku, ticaret, iş zamanı müstesna bütün zamanını kaza kılmaya vermek mecburiyetindedir. Fakat ne gariptir ki, Şafiiler bu fetvaya dayanarak ne kaza kılıyorlar, ne de vakit sünnetlerini. Hanefi mezhebinde ise beş vakit namazın sünneti, duha, kuşluk, teheccüd ve teravih gibi hakkında varid olan sünnet namazlar, kaza olsa da kılınacaktır. Doğu ve güney illerimizde Şafii mezhebinden olan kardeşlerimizin bir kısmı zimmetinde kaza bulunduğu gerekçesiyle haklı olarak sünnet kılmaz. Amma bunun yanında kazasını eda etmez. Halbuki hazır olan namazı kazaya bırakmak haram olduğu gibi kazaya kalmış namazı fırsat bulunduğunda kazası için gayret gösterilmemesi de haramdır. Kaza namazlarıyla meşgul olmak, nafile namazları ile meşgul olmaktan daha önemlidir. Ancak revatib dediğimiz beş vakit namazın sünnetleri yerine kazaya niyet etmek daha iyi değildir. Bilakis bu sünnetlere niyet edilmesi daha iyidir. çünkü namazları kazaya bırakmış bir kimseye prim olarak bir de sünnetleri kılmama imtiyazı tanınmış değildir. Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibadette bulunarak (avf-i ilahiye iltica etmesi icab ederken, hakkında Hz. Peygamberin şefaatine vesile olacak bir kısım mübarek sünnetleri terk etmesi nasıl uygun olur? Hem farz namazları kazaya bırakmak, hem de kaza kılıyorum diye sünnetlerden vazgeçmek iki kat kusur olmaz mı? Hem sünnetleri hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa, bunlara insafa gelin deriz. Beyhude yere en kıymetli vakitlerini zayi eden insanlar, bilmem böyle bir iddiaya ne yüzle cüret edebilirler? (et-Tac, 1/140; el-Mufassal C.1 Babus-Salat, Hukmu Tariki Salat-il Mefrudati) (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 505) (İbn Abidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır, t.y., I, 326; eş-Şürünbülâlî, Merâkıl-Felâh, Mısır 1315, s. 60; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh, Dimaşk 1985, I, 503). (Buhari, Kitabud-Diyet, Bab 5/17; Müslüm Kitabud-Diyet Bab 25/1) (Mehmet Sofuoğlu Sahihi Müslim ve tercemesi, 5/261) (İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, Mısır t.y., I, 87; eş-Şirâzî, el-Muhezzeb, el-Nalebî tab'ı, I, 51; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire t.y., II, 442-447; ez-Zühaylî, a.g.e., I.503, 504; Krş. et-Tevbe, 9/5; Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26). (Ebû Dâvûd, Vitr, 2; Nesâî, Salât, 6; Dârimî, Salât, 208; Mâlik, Muvatta', Salâtül-Leyl, 14). (Büyük Şafii fıkhı 1/127-128) (Kıyamet,31-32) (Buhârî, , Kitâbu's- Salât,28/44) (Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvûd, Salât, 145; Nesaî, Salât, 9, Tahrîm, 2; İbn Mâce, İkame, 202). [Muvatta, Tahâret 51, (1,39-40).] [Muvatta, Mevâkît 6, (1, 6-7).] [Tirmizî, Îman 9, (2624).] (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461). (Bu Hadis'i Ebu Nuays Hıyle'de 6/265, Ahbar'da 2/213 İbn Mesud'dan Taberani rivayet etmişlerdir) (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 503) (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 503) (Tövbe,5) (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 504) [Müslim, Îman 134, (82); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4678); Tirmizî, Îman 9, (2622). Metin Müslim'in metnidir.] [Tirmizî, Îman 9, (2622); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4678); İbnu Mâce, Salât 77, (1078).] [Tirmizî, Îman 9, (2623); Nesâî, Salât 8, (1, 231, 232); İbnu Mâce, Salât 77, (1079).] (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 505) (Müslim) (Zehebî, Kitâbu'I-Kebâir 18 vd. ) (Ebû Davûd, Salât,11; İbn Mâce, Salât,10; Nesaî, Mevakît, 53) (Maun 4-5) (H. Gönenç, Günümüz meseleleri, 1/67) (Hayreddin Karaman Günün meseleleri 2/244) (ömer Nasuhi Bilmen ilmihali 183) (Tahtavî, 479; M.Zihni, Nimet-i Islâm, 532) ((Tahtavî, 479; M.Zihni, Nimet-i Islâm, 532) (Ibn Abidin, Dürrü'l-Muhtâr, I/522-23; Fetâvây-i Hindiye, V/319, 348; FetâvâyiBezzâziye, VI/355, 360)
  4. seher3434

    Cuma Namazı

    Cuma, müslümanlarca bir bayram günüdür. Bu mübarek günde müslümanlar mabetlerde toplanırlar. Okunacak hutbeleri dinleyerek faydalanırlar. Hep birlikte cuma namazını kılarlar. Sonra ya başka ibadetlerle uğraşır veya ziyaretlerde bulunur yahut günlük işleri ile uğraşmaya koyulurlar. Bir hadis-i şerifde buyuruluyor: "Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Adem aleyhisselam O gün Cennet'e konulmuş, O gün Cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de o gün kopacaktır." Bütün bu olaylar, nice hayırları ve; hikmetleri toplamaktadır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hicretleri zamanında Medine'ye yakın bulunan "Salim İbni Avf" yurdunda "Ranuna" denilen vadi içerisinde "Beni Salim Mescidinde" ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk cuma namazını kıldırmıştır. Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. Cuma namazı için minarelerde ezan okunur. Camilere gidince önce aynen öğle namazının sünneti gibi, dört rekat cumanın ilk sünneti kılınır. Ondan sonra cami içinde bir ezan daha okunur. Minberde cemaata karşı bir hutbe okunur. Bu hutbeden sonra ikamet alınarak cumanın iki rekat farzı cemaatle aşikare okuyuşla kılınır. Bir farzdan sonra yine öğlenin ilk dört rekat sünneti gibi, cumanın son dört rekat sünneti kılınır. Bundan sonra da "Zuhrü ahir" diye dört rekat namaz kılınır. Bu son öğle namazı, öğlenin dört rek'at farzı gibi kılınmakla beraber sünnetlerde olduğu gibi dört rek'atın hepsinde fatihadan sonra sûre okunması daha iyidir. Arkasından da "Vaktin sünneti" niyeti ile aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekat namaz daha kılınır. Cuma şartlarını kendilerinde toplayan kimseler için iki rekat cuma namazı "Farz-ı ayın"dır. Cuma namazının diğer namazlardan başka olarak kendisine özgü on iki şartı daha vardır. Bunların altısı vücubunun (farz olmasının), diğer altısı da edasının şartlarıdır. Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen
  5. Gece ve gündüz süreleri bizimkilerden farklı olan kutuplarda namaz ve oruç vakitlerinin nasıl tespit edileceği hususu, İslam alimleri tarafından müzakere edilerek neticeye bağlanmıştır. Buna göre kutup dairelerinde ibadet vakitleri "fetva" ve "takva" diye ikiye ayrılır. Birincisi; İbadet ancak vakitle farz olur. Vakit girmeyince, ibadet farz olmaz. Bu itibarla kutuplarda bulunan insanlar, ne kadar uzun günde olurlarsa olsunlar, sadece o günün namazını kılarlar ve bize göre bir ay kadar uzun yada daha fazla olan bir zaman için, bir günlük ibadet yaparlar. Fıkıh ilminin bir kaidesi "Namazın bir sebebi, vaktin girmesidir. Vakit girmeyince sebep ortadan kalkar. sebep olmayınca da müsebbeb (yani namaz) da olmaz " hükmüdür. Bu hükümden dolayı kutuplarda yaşayanlar hangi vakte rastlarsa, o vaktin namazını kılarlar ve geriye kalan vaktin gelmesini (ne kadar uzun olursa olsun) beklerler bu fetva tarafıdır. Bununla amel ederler, kendilerini mesuliyetten kurtarmış olurlar. Kutuplarda namaz konusundaki "takva" hükmü ise şudur: kutuplarda uzun gün, uzun gece yaşayan insanlar, ibadet vakitlerini kendilerine yakın normal vakitli mıntıkaya bakarak tespit ederler. Yani, kırk beş derece enlemindeki normal vakitli bölgelerin namaz vakitlerini esas alırlar. Onların ibadet vakitlerini kendileri için de ibadet vakti kabul ederek, yirmi dört saat içinde beş vakit namazlarını kılarlar. Bu takdirde bizden farklı durumları olmaz. İslam alimlerinin bu ikinci hükmü takva hükmüdür. Ayrıca şu noktayı da açıklığa kavuşturmak yerinde olur ki, bütün İslam ülkeleri, vakitleri normal olan kırk beş derece enlemi içerisindedir.
  6. Bayram sevinç günü demektir. Topluca kılınan bayram namazları; Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin güzel bir göstergesidir. Bayramlar Müslümanları birbirine yaklaştıran, dargınlıkları ortadan kaldıran, kardeşlik duygularını kuvvetlendiren önemli günlerdir. Bayramlar, Allah'ın mü'min kullarına birer ziyafet günleridir. Bayram sabahı erkenden kalkmalı, yıkanıp temizlenmeli, en iyi ve temiz elbiseleri giyerek güzel kokular sürünmelidir. Yılda iki dini bayramımız vardır: 1) Ramazan Bayramı. 2) Kurban Bayramı, Cuma namazı farz olan kimselere, bayram namazlarını kılmak vaciptir. Bayram namazı iki rekattır. Cemaatle kılınır. Bayram namazlarında ezan okumak, ikamet getirmek yoktur. Bayram hutbesi sünnettir ve namazdan sonra okunur. Cuma hutbesi ise farzdır, namazdan önce okunur. Diğer namazlardan farklı olarak bayram namazlarının birinci rek'atında üç, ikinci rek'atında da üç kere olmak üzere fazladan altı tekbir alınır. Bunlara "Zevaid" tekbirleri denir. Bayram Namazının Kılınışı Birinci Rek'at: 1) Cemaat düzgün sıralar halinde imamın arkasında yer alır ve "Niyet ettim Allah rızası için Ramazan yada Kurban Bayramı namazını kılmaya, uydum imama" diye niyet eder. 2) imam "Allahu Ekber" deyip ellerini yukarıya kaldırınca. Cemaat de"Allahu Ekber" diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altına bağlar. 3) Hem imam, hem de cemaat gizlice "Sübhaneke"yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir: Birinci Tekbir: imam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice"Allahu Ekber" diyerek (iftitah tekbirinde oldugu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur. ikinci Tekbir: ikinci defa "Allahu Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılıp yine aşağıya salıverilir ve burada da birincide oldugu kadar durulur. Üçüncü Tekbir: Sonra yine "Allahu Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır. 4) Bundan sonra imam, gizlice "Euzü Besmele", açıktan Fatiha ve bir sure okur .(Cemaat bir şey okumaz, imamı dinler) 5) Rüku ve secdeler yapılarak ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır. Bayram Namazının Kılınışı İkinci Rek'at: 6) imam gizlice Besmele, açıktan da Fatiha ve bir sure okur. Sure bitince imam yüksek sesle, cemaat da içinden (birinci rek'atta oldugu gibi) üç kere daha tekbir alır, üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükua varılır,.sonra da secdeler yapılarak oturulur. 7) Oturuşta. İmam ve cemaat, Ettehiyyatü. Allahumme salli, Allahumme barik ve Rabbena atina... duasını okuyarak önce sağa, sonra sola selam verip namazı bitirirler. Namazdan sonra hutbe okunur. Kurban bayramı namazının kılınışı da bunun gibidir. Sadece niyeti değişiktir. Toplum Barısı Açısından Bayramın Önemi Bayram; Allah’ı bir, Peygamberi bir, Kitabı bir, aynı kıbleye yönelen, aynı heyecanı taşıyan Müslümanların sevinçlerini paylaştığı mukaddes bir gündür. Mü'minler; Allah'ın emrini yerine getirmek maksadıyla, bir ay boyunca imsak vaktinden aksama kadar en tabii hakları olan yemeyi, içmeyi terk ederek insani adeta melekleştiren oruç ibadetinin manevi zevkini duyarlar. "Düşmanla savaşın küçük cihat, nefisle savasın büyük cihat" olarak kabul edildiği bu mücadelede mü'minler büyük bir zafer kazanarak kulluk imtihanında gösterdikleri basarının sevincini taşırlar. Çok mübarek bir gün olan bayramda, kutsal mekânlar olan camilerde topluca ibadet etmenin suruna eren Müslümanların arsa yükselen tekbir sesleri, kalbilerimizdeki imanın açık bir delili, yan yana gelerek. Omuz omuza vererek cemaat halinde kılınan bayram namazları Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin en güzel göstergesidir. Yüce Allah Kur'an-i Kerim'de: "Şüphesiz mü'minler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin..." (53) buyurarak bütün Müslümanların kardeş oldugunu bildirmiş, birbiri ile dargın olanlar varsa, bunların aralarının düzeltilmesini diğer Müslümanlara görev olarak vermiştir. Müslümanların birlik ve beraberliği üzerine titreyen Sevgili Peygamberimiz de, din kardeşliğine gölge düşüren davranışlardan sakınmanın gereğine dikkatimizi çekerek söyle buyurmuştur: "Bir müslümanın din kardeş ile üç günden fazla dargın durması helal olmaz." (54) Dargınlığın uzun süre devam etmesinin, çok büyük bir günah oldugunu da su sözleri ile ifade etmiştir: "Bir kimse Müslüman kardeşi ile bir sene küs durursa, onun kanını dökmüş gibi günaha girmiş olur." (55) Müslümanların arasının açılmasına ve toplumda birlik ruhunun zayıflamasına sebep olan kin, haset ve düşmanlık duygularını kalplerimizden söküp atarak bunların yerine insan sevgisini ve kardeşlik duygularını yerleştirip, dargınlıklara son verdiğimiz takdirde, bayram iste o zaman gayesine ulaşmış olacaktır. Dinimiz bütün Müslümanları tek bir vücut olarak kabul eder, insan vücudunun bir tarafında meydana gelen rahatsızlığı vücudun diğer kısımları hissettiği gibi, dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir müslümanın karsılaştığı sıkıntıyı da diğer Müslümanların yüreklerinde hissetmesi gerekir. Bugün en çok muhtaç oldugumuz şey bu sura sahip olmaktır. (53) Hucurat. 10 (54) Riyazü's-Salihiii, c.3, s.l70 (55) A.g.e., c.3, s. 170
  7. Teravih, Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup "rahatlatmak, dinlendirmek" gibi anlamlara gelir. Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılman sünnet namazın her dört rekatının sonundaki oturuş, tervîha olarak adlandırılmış, sonradan bu kelimenin çoğulu olan teravih kelimesi ramazan gecelerinde kılınan nafile namazın adı olmuştur. Teravih, sünnet-i müekkededir. Kadın ve erkek için orucun değil rama­zan ayının sünnetidir. Teheccüt namazı 12 rekatı geçmediği halde, teravih namazı yirmi rekattır. Yatsı namazı kılındıktan sonra ve vitirden Önce kılı­nır. Teravihin cemaatle kılınması kifâî sünnettir. Teravih on selâm ile kılınır ve beş tervîha (dinlenme) yapılır. Yani her iki rekatta bir selâm verilip, her dört rekatta bir istirahat edilir. Besinci tervîhadan sonra yine cemaatle vitir namazı kılınır. Peygamberimiz ramazan gecelerini ihyaya daha fazla önem vermiş ol­makla birlikte, rivayetlerden anlaşıldığına göre bu, o gecelerde Peygamberi­mizin daha çok sayıda nafile namaz kıldığı anlamına değil, gecenin her zamankine göre daha büyük bir bölümünü ibadetle geçirdiği anlamına gel­mektedir. Teravih namazının 20 rekat olduğu çoğunluk tarafından kabul edil­mekle ve müslümanlar arasında yerleşik teamül de bu yönde olmakla bir­likte, zaman zaman bunun 20 rekat kılınmasının sünnete aykırı olduğu, 8 rekat kılınmasının daha doğru olacağı iddiaları gündeme gelmektedir. Bu sebeple teravihin rekat sayısını tesbit amacıyla teravih uygulamasının tarih­çesine bir göz atmak istiyoruz. Hz. Peygamber, teravih namazını birkaç gece dışında sürekli olarak tek başına kılmış ve arkadaşlarını "Kim ramazan namazını (teravih) inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek kılarsa onun geçmiş günahtan bağışlanır" diyerek bu namaza teşvik etmiştir (Buharı, "Salâtü't-terâvîh", 1; Müslim, "Salâtü'l-müsâfîrîn", 174). Bu husustaki rivayetlerden birisi şöyledir: Hz. Peygamber ramazanda Mescid-i Nebevî'de itikâf için hasırdan bir hücre edinmişti. Ramazanın son on gününde birkaç gece (Âişe'nin rivayetine göre iki veya üç gece) buradan çıkıp cemaatle hem yatsı namazını hem de teravih namazını kılmıştı. İnsanlann yoğun ilgisini görünce bir gece yatsı namazını kıldırıp hücresine çekilmiş ve teravihi kıldırmak için çıkmamıştı. İnsanlar Hz. Peygamberin çıkacağını umdukları için beklemişler, hatta uyuduysa uyansın diye öksürmeye başlamışlardı. Hz. Peygamber (sabah namazı vaktinde) dışan çıkıp, orada bekleyenlere şöyle demiştir: . "Sizin teravih kılmak hususundaki arzunuzun farkındayım, bu namazı size kıldırmam için bir engel de yoktur, fakat teravihin size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınacak olsa bunu hakkıyla yerine getiremezsiniz. Haydi evlerinize gidiniz. Farz namazlar dışında, kişinin kıldığı en faziletli namaz evinde kıldığı namazdır" (Buhârî, "Salâtü't-terâvîh", 2; Müslim, "Salâtü'l-müsâfîrîn", 178). Ebû Zerr'in bir rivayeti ise şöyledir; Hz. Peygamber ramazanın bitmesine bir hafta kalıncaya kadar bize farz dışında hiçbir namaz kıldırmadı. Rama­zanın 23. gecesinde gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar bize namaz kıldır­dı. Ramazanın bitmesine altı gece kalınca bize namaz kıldırmadı. Beş gece kalınca, gecenin yarısı geçene kadar bize namaz kıldırdı. Ben, "Ey Allah'ın resulü, gecenin kalan yarısında da bize namaz kıldırsaydınız" deyince, Hz. Peygamber cevaben "İmam namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılmak bütün geceyi ihya etmeye eşdeğerdir" buyurdu. Ramazanın bitmesine dört gece kala, gecenin üçte birine kadar beklediğimiz halde, Hz. Peygamber bize namaz kıldırmadı. Ramazandan üç gece kalınca Hz. Peygamber ehlini, ka­dınlarını ve arkadaşlarını topladı, bize bütün gece namaz kıldırdı. Namaz o kadar uzadı ki biz sahuru geçireceğiz sandık. Ramazanın geri kalan gecele­rinde Hz. Peygamber bize namaz kıldırmadı (Ebû Dâvûd, "Salât", 318). Kuvvetli rivayetler, Hz. Peygamber'in ramazanın son birkaç günü mes-cidde teravih namazı kıldırdığını göstermektedir. Bu rivayetlerde, teravihin kaç rekat olduğu belli değildir. Yine teravih namazına ilişkin bu rivayetlerin sunuluş şekli ve içeriğine bakılarak teravih namazının, sadece Hz. Peygam­berin son ramazan ayında söz konusu olduğu gibi bir izlenim de edinil­mektedir, çünkü teravih uygulaması, birkaç ramazan devam etmiş olsaydı, hiç değilse sayısı konusunda bir netlik elde edilmiş olurdu. Buhârî'deki ifadeye göre "Hz. Peygamber'in gece namazı" hususunda sorulan bir soruya cevaben Âişe şöyle demiştir: "Hz. Peygamber ramazan geceleri de dahil hiçbir gece on bir rekattan fazla nafile namaz kılmamtştır. Öyle bir dört rekat namaz kılardı ki, o dört rekatın ne kadar uzun ue ne denli güzel olduğunu hiç sorma! Ardından aynı şekilde bir dört rekat daha kılardı. Daha sonra üç rekat daha kılardı. Ben bir keresinde 'Ey Allah'ın resulü! Vitir kılmadan mı uyuyacaksın?' diyecek oldum, bana dedi ki: Ey Âişe, benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz" (Buhârî, "Salâtü't-terâvîh", 1). Bu rivayete göre Hz. Peygamber'in geceleyin kıldığı nafile namaz üç rekatlık vitir hariç tutulacak olursa toplam sekiz rekat olmaktadır. Hz. Peygamber'in, arkadaşları ile sekiz rekat teravih, sonra da vitir kıldığına dair olan rivayetler de dikkate alınacak olursa, teravih namazını sekiz rekat kıldığı ortaya çıkmaktadır. Öte yandan Hz. Peygamber'in teravih namazını 20 rekat kıldırdığına dair bir rivayet de bulunmaktadır. Hadis bilginleri bu rivayetin, öteki meşhur rivayetlere aykırı olduğu ve senedinde cerhedilmiş bir kişi bulunduğu için zayıf olduğunu söylemişlerdir. Teravih namazı konusunda sahabe uygulamasına gelince; Hz. Peygamber'in vefatından sonra Ebû Bekir ve kısmen de Ömer döneminde teravih namazı münferiden, yani cemaat olmaksızın kılınmaktaydı. Bir ramazan gecesi Ömer mescide çıktığında, halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş ve dağınık bir şekilde kılmak yerine insanları bir imamın arkasında toplayıp teravih namazının cemaatle daha derli toplu ve düzenli bir şekilde kılınmasının uygun olacağını düşünmüş ve ertesi gün Übey b. Kâ'b'i teravih imamı tayin etmiştir. Ömer insanların bu şekilde derli toplu ve düzenli olarak teravih namazı kılmalarını da "Bu ne de güzel bir yeniliktir!" diye nitelemiştir. Yenilik diye tercüme ettiğimiz bid'at kelimesi, Hz. Peygam­ber zamanında olmayıp, ondan sonra ortaya çıkan anlayış ve uygulamalar için kullanılmaktadır. Teravih namazı, Hz. Peygamber tarafından birkaç kez cemaatle kılındığına göre, Hz. Ömer'in "Bu ne güzel bir yeniliktir" sözü, te­ravih namazı kılmanın bir yenilik olduğunu göstermez. O halde Hz. Ömer bu sözle ya teravihin düzenli olarak cemaatle kılınmasını, ya Hz. Peygam­berin kıldığı sayıya ziyade yapılmış olmasını, yani sekizden yirmiye çıka­rılmış olmasını, ya da her ikisini birlikte kastetmiş olacaktır. Öte yandan, sahabe zamanında teravih namazının yirmi rekat kılındığı ko­nusunda icma bulunduğu ileri sürülmektedir. Mâlik, Muuatta adlı eserinde Hz. Ömer'in, Übey b. Kâ'b ile Temim ed-Dârî'yi ramazanda cemaate 11 rekat namaz kıldırmak üzere teravih imamı tayin ettiğini, imamın her rekatta yaklaşık 100 âyet okuduğunu, kıyamın uzaması sebebiyle bir kısım cemaatin bastona dayan­mak ihtiyacını hissettiğini ve fecrin doğmasına yakın bir zamanda evlere dağıl­dıklarını kaydetmiştir. Kimi bilginler teravih namazının 11 rekat kılındığı riva­yetinin yanlış olduğunu ileri sürerken, kimileri 11 rekat kılma uygulamasının teravihin cemaatle kılınmaya başladığı ilk günlere ait olduğu, sonralan teravih namazının 20 olarak yerleştiği yorumunda bulunmuşlardır. Bu yorum, Hz. Peygamber'in 11 rekat dışında gece namazı kılmadığı rivayetiyle uyumludur. Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre teravih namazı sekiz rekat olarak kıldırılıyor, fakat her bir rekatta yaklaşık 100 ayet okunduğu için bu namaz oldukça uzun sürüyordu. Maksat belli bir sayıda namaz kılmak değil, geceyi ihya etmek olduğu için gitgide, her bir rekatta okunan âyet sayısı azaltılmış, buna mukabil teravihin rekat sayısı artırılmıştır. Ömer'in uygulamasıyla bu sayı 20 olarak yerleşmiş, Hz. Osman ve Hz. Ali zamanında ve daha sonra­ları bu şekilde devam etmiştir. Gerek Sünnî gerek Şiî fıkıh mezhepleri içinde teravih namazının 20 rekattan az olduğunu söyleyen bir mezhep yoktur. Bu açıklamalara göre teravih namazının sekiz rekatının Hz. Peygam­ber'in sünneti, geri kalan 12 rekatının ise, teravihin 20 rekat olduğuna dair zayıf rivayet dikkate alınmayacak olursa, sahabenin sünneti ve İslâm üm­metinin ramazan ayını ihya gayesiyle yaşattığı geleneği olduğu ortaya çık­maktadır. Bu durumu birbirinden ayırmak için bazı Hanefîler teravih nama­zının ilk sekiz rekatının râtibe sünnet, geri kalan 12 rekatının ise müstehap olduğunu söylemişlerdir. Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İlmihali, Sayfa 314
  8. İbn-i Abbas (r.a) Hz.' inden naklen Muaz b, Cebel'den rivayet edilen bir hadiste, Şeytan Allahın izniyle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gelip ona yaptığı hileleri şöyle anlattı: Ya Muhammed, namazı an be an tehir edilince... Onu da anlatayım. O her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm. Derim ki : "Henüz vakti var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın." Böylece o, vaktinin dışında namazını kılar ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlup ederse, ona insan şeytanlarından birini yollarım. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse bu sefer onun hesabini namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken; "- Sağa bak, sola bak. Derim. O da bakar... O ki böyle yaptı. Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona: "Sen ebedi yaramaz bir is yaptın." Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda, sağa ve sola çokça bakarsa, başka şeyler düşünürse, namazından ****** olursa Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam yalnız basına namaz kıldığında yanına giderim ve ona; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da, baslar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi. Bu isi yaptırmakla da ona başarı kazanamazsam bu sefer, cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rükû'dan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rükû yaptırırım. İste o böyle yaptığı için, kıyamet günü, Allah onun başını eşekbaşına çevirir. O kimse bunda da beni yener ise, bu defa ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tespih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye baslar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa onun içine küçük bir şeytan girer, dunya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İste bundan sonra o kimse, hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar.
  9. Sehiv secdesi; "yanılma ve unutma secdesi" demektir. Namazın farzlarından birinin tehiri (geciktirilmesi) veya vaciplerden birini terk ve ya tehiri halinde yapılması gerekir. Şöyle yapılır: Son oturuşta yalnız "Tahiyyat" okunduktan sonra iki tarafa selam verilir. Ondan sonra "Allahu Ekber" denilerek secdeye varılıp üç kere " Sübhane Rabbiye'l-alâ " okunur. sonra "Allahu Ekber" denilerek kalkılır. Bir tesbih miktarı duraklamadan sonra tekrar "Allahu Ekber" deyip ikinci secdeye varılır. Yine üç kez " Sübhane Rabbiye'l-alâ " okunduktan sonra "Allahu Ekber" denilerek kalkılır ve oturulur. Tahiyyat, Salli-Barik ve"Rabbena atina" okunup önce sağ tarafa sonra da sol tarafa selâm verilir.(1) Mesela; Vitir namazında Kunut dualarını unutmak, Fatiha'dan sonra zamm-ı sure okunması gereken yerde zamm-ı sureyi okumadan rükûya gitmek, birinci tahiyyâta oturmayı unutmak, namazda secde ayeti okunduğu zaman secde etmemek gibi durumlarda vacip terk edildiği için sehiv secdesi gerekir. Üç veya dört rekatlı farz namazlar ile vitir namazında ikinci rekattan sonra tahiyyat'ı okuduktan sonra hemen ayağa kalkmayıp "Salli-Barik okuduktan sonra ayağa kalkmak, Fatiha'yı okumadan zamm-ı sureyi okuyup daha sonra fatihayı okumadığını hatırlayıp Fatiha'yı okumak, gibi durumlarda ise vacip tehir edildiği için yine sehiv secdesi gerekir. Sehiv secdesi yapılması gereken durumda unutup selam verilirse namazın yeniden kılınması gerekmez.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.