Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İsyanın_gölgesi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    114
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İsyanın_gölgesi Hakkında

  • Doğum Günü 10-11-1985

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://

Profil Bilgileri

  • Yer
    gurbet benim içimde
  • İlgi Alanları
    sokak, müzik, eğlence, sanat, aşk, demokrasi, felsefe, din, psikoloji, sosyoloji, atatürk, tarih, aile, anayasa, ekonomi, siyaset

İsyanın_gölgesi - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. İsyanın_gölgesi doğum gününüz kutlu olsun!

  2. İsyanın_gölgesi doğum gününüz kutlu olsun!

  3. İsyanın_gölgesi doğum gününüz kutlu olsun!

  4. İsyanın_gölgesi doğum gününüz kutlu olsun!

  5. İsyanın_gölgesi doğum gününüz kutlu olsun!

  6. İsyanın_gölgesi doğum gününüz kutlu olsun!

  7. Bir istihkamöcı olarak mayınların sökülmesinin ottowa antlaşmasına bağlı olarak yapılan bir çalışma olduğunu biliyorum ve bu konu hakkında detaylı bilgiyi bulmakta zor olmadı buyrun : OTTOWA SÖZLEŞMESİ'NE İLİŞKİN YASA... Yasa metni 12 Mart 2003 Türkiye'nin "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme"ye (Ottowa Sözleşmesi) katılmasına ilişkin yasa, 12 Mart 2003 tarihinde TBMM'de kabul edildi. Bakanlar Kurulu'nun (59. Hükümet) 28 Mart 2003 ve 2003/5427 Sayılı Kararı ile Sözleşme onaylandı. Sözleşme Türkiye açısından 1 Mart 2004'de yürürlüğe girdi. Türkiye, 1996 Ocak ayında antipersonel mayınların üretimi ve aynı zamanda satış ve transferini ulusal moratoryum ile durdurmuştu. Ulusal moratoryumu 2002'de sona eren Türkiye, bir kez daha anti-personel karamayınları ihracatı ve transferi üzerine olan moratoryumu süresiz olarak uzatma kararı aldı. Türkiye, 6 Nisan 2001 tarihinde katılım sürecini başlatacağını ve Yunanistan ile birlikte taraf ülke olacağını duyurmuştu. Aynı yılın eylül ayında Nikaragua'da yapılan Mayın Yasaklama Anlaşması'na taraf devletlerin katıldığı 3. toplantıya gözlemci olarak katıldı. Yine bu toplantıda Mayın Yasaklama Anlaşması'nın imza için TBMM'ye sunulacağı ilan edildi. Türkiye, 1996 Ocak ayında, anti-personel mayınların dışsatımını ve transferini yasaklayan ulusal bir moratoryum ilan etti. Moratoryum, 1998 yılında 3 yıl, 2002'de ise süresiz olarak uzatıldı. Türkiye, 6 Nisan 2001'de katılım sürecini başlatacağını ve Yunanistan ile birlikte taraf ülke olacağını duyurdu. Ottova Sözleşmesine Taraf Devletlerin 1999 Maputo (Mozambik), 2000 Cenevre ve 2001 Managua'da (Nikaragua) gerçekleştirdikleri konferanslara gözlemci olarak katılan Türkiye, 2001 Eylül ayında Nikaragua'daki toplantıda, Sözleşme'nin imza için TBMM'ye sunulacağını açıkladı. Başbakan Bülent Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümet, "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı"nı, 19 Nisan 2002 tarihinde TBMM'ye sevketti. Ancak tasarı, TBMM'nin 21. Dönemi'nde yasalaşamadı. Tasarı, 3 Kasım 2002 Seçimlerinden sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. Hükümet döneminde, 13 Ocak 2003'de, tekrar TBMM gündemine alındı. Tasarı, 20 Şubat 2003'de TBMM Dışişleri Komisyonu'nda ele alındı ve gerekçesinde yapılan değişiklikle kabul edildi. Tasarı, 12 Mart 2003 tarihinde oylamaya katılan 256 milletvekilinin tümünün oylarıyla yasalaştı. (22. Dönem 1.Yasama Yılı 44. Birleşim) 4824 sayılı "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme'ye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun" 15 Mart 2003 tarihli ve 25049 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. Bakanlar Kurulu'nun (59. Hükümet) 28 Mart 2003 ve 2003/5427 Sayılı Kararı ile Sözleşme onaylandı. (Resmi Gazete: 14.4.2003 - 25079) Türkiye açısından Sözleşme'nin yürürlük tarihi 1 Mart 2004'tür. Yasa metni şöyle: Kanun No : 4824 Kabul Tarihi : 12.3.2003 Resmi Gazete : 15.3.2003 - 25049 MADDE 1.- 4 Aralık 1997 tarihinde imzaya açılan “Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme”ye katılmamız uygun bulunmuştur. MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. Yasanın gerekçesi şöyle: GEREKÇE Anti-personel mayınların sorumsuzca ve ayırım gözetilmeksizin kullanılmasının sivil nüfusta yol açtığı ağır kayıplar, son yıllarda uluslararası kamuoyunda giderek artan bir hassasiyet yaratmıştır. Sözkonusu mayınların topyekûn yasaklanmasına yönelik olarak başlatılan siyasî teşebbüsler sonucunda, “Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme” 4 Aralık 1997 tarihinde Ottava’da imzaya açılmış ve 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kısaca “Ottava Sözleşmesi” olarak da bilinen söz konusu Sözleşmeyi bugüne kadar 142 ülke imzalamış, 122 ülke onaylamıştır. Ottava Sözleşmesi, anti-personel mayınların kullanılmasını, depolanmasını, üretilmesini ve devredilmesini yasaklamakta, Taraf Devletlere depolarındaki mayınları 4, döşenmiş durumdaki mayınları ise 10 yıl içerisinde imha etme yükümlülüğü getirmektedir. Sözleşmede, döşenmiş mayınların imhası için öngörülen sürenin uzatılması amacıyla, Taraf Devletlere, her seferinde en fazla 10 yıllık bir uzatma süresi için başvuruda bulunma hakkı tanınmakta, ancak uzatma hakkı diğer Taraf Devletlerin oy çokluğuyla alacakları karara bağlı bulunmaktadır. Taraf Devletler, imha işlemi tamamlanana kadar mevcut döşenmiş mayınların yerlerini belirlemek ve bu bölgeleri tecrit ederek sivillerin zarar görmesini engellemekle yükümlü kılınmaktadırlar. Sözleşme, Taraf Devletler arasında mayınların imhası konusunda malî yardım ve teknolojik-bilimsel işbirliği yapılmasına olanak sağlamaktadır. Taraf Devletler, Sözleşmeye katıldıkları tarihten itibaren 180 gün içerisinde mevcut mayın stokları, mayın döşeli bölgeleri ve mayınların imha edilmesine yönelik olarak yürütülen programları hakkında BM Genel Sekreterine ayrıntılı bilgi vermeyi taahhüt etmektedirler. Sözleşme uyarınca Taraf Devletler, birbirlerinin Sözleşmeye riayet edip etmediklerini BM Genel Sekreteri aracılığıyla sorgulayabilmekte, bu konuda yapılabilecek bir toplantıda Taraf Devletlerin çoğunluğunun uygun görmesi halinde, Sözleşme ile ilgili uygulamasından şüphe duyulan Taraf Devlete bir araştırma heyeti gönderilmesi mümkün olabilmektedir. Ulusal güvenlik gerekçesi ile Taraf Devletlere, altı ay öncesinden bildirimde bulunmak kaydıyla, Sözleşmeden çekilme hakkı da tanınmaktadır. Ülkemiz, anti-personel mayınların sebep olduğu yaralama ile ölümlerden ve bunların insanî bakımdan yol açtığı sonuçlardan duyulan endişeleri paylaşmakla birlikte, coğrafî konumundan kaynaklanan özel güvenlik mülahazalarıyla Ottava Sözleşmesine bugüne kadar taraf olmamıştır. Anti-personel mayınların özellikle terör örgütlerince ayırım gözetilmeksizin kullanılması, Ottava Sözleşmesine taraf olmaktan imtina etmemizde önemli bir rol oynamıştır. Sözleşmeyi komşularımızdan Bulgaristan ve Yunanistan onaylamış olup, Yunanistan, sözleşmenin onay belgesini henüz Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine sunmamıştır. Sözkonusu sözleşmeyi imzalamamış olmakla birlikte ülkemiz, anti-personel mayınların yol açtığı zararların önüne geçilmesi için uluslararası toplumun gösterdiği gayretlere katkıda bulunma kararlılığının bir ifadesi olarak, 1996 yılında anti-personel mayınların dışsatımını ve transferini yasaklayan ulusal bir moratoryum ilân etmiş ve 1998 yılında bu moratoryumu 3 yıl süre ile uzatmıştır. Sözkonusu moratoryum, 2002 yılında süresiz olarak uzatılmıştır. Ottova Sözleşmesine Taraf Devletlerin 1999, 2000 ve 2001 yıllarında gerçekleştirdikleri konferanslara gözlemci olarak katılan ülkemiz, bu toplantılarda, şartların elverişli olması halinde önümüzdeki yıllarda sözleşmeyi imzalama niyetini açıklamıştır. Bu arada, sözleşmenin insanî hedeflerinin ikili ve bölgesel planda geliştirilecek önlemlerle de desteklenebileceği anlayışıyla, askerî makamlarımızın da görüşleri alınmak suretiyle, bazı komşu ülkelerle ortak sınırlarımızın anti-personel mayınlardan arındırılması için teşebbüslerde bulunulmuştur. Bu çerçevede, sözkonusu mayınların kullanılmaması ve ortak sınıra yakın bölgelerdeki mayınların temizlenmesi veya imha edilmesi amacıyla Bulgaristan ile 22 Mart 1999 tarihinde Sofya’da, Gürcistan ile 29 Ocak 2001 tarihinde Ankara’da birer Anlaşma imzalanmıştır. Bulgaristan ile imzalanan Anlaşmanın onay işlemleri her iki ülke tarafından da sonuçlandırılmış ve onay belgeleri 30 Ocak 2002 tarihinde Sofya’da teati edilmiştir.
  8. Genellemeler üzerinden yola çıkınca aslında farkedilmemesi imkansız ülkede gelişen milliyetçi akımların felsefi yönlerini yani türk İslam la Ulusal İslamcıları aslında deyim olarak birbirlerine yakın olan ama içinde çok farklı ırkçı bir yön olan iki deyim Türk islam Çok daha sert sadece Türklüğü kabul eden ama önce islamın geldiği bir akım ki Türkiyedeki başka hiç bir dini kabullenemiycek kadar diğer Müslüman ülkeleri birer tehtid olarak gören ve tarihteki hatalarının cezalarıyla yüzleştiklerini düşünen bir akımın osmanlı gibi 72 boylu bir tarihinede sahip çıkan bir felsefesi var gerçi devletin tüm kurumlarını benimseme hatta kendi tarafı olarak görüp beka düşüncesini yayma isteği de cabası .Tbiiki bu felsefenin farklı bir özelliğide sadece sunni meshebinin kendileri açısından yaşatılması . daha açık bir deyimle ırkçı islamcılar . Ulusal islamcılar münin kardeşliğine inanıp daha geniş kitledeki müslüman kardeşlerine yardım eden ama hayatında bir kere afrikanın adını bile ağzına almayan kesim . Aslında ırkçı islamdan daha tehlikeli olmasının sebebi din öncelikli değil din bir araç bir kimlik ulaşılması gereken noktalara gelmek için kullanılan ve ırkçı olmadığı için daha çok kitleye hitap eden bir araç .Ki ülkemizin rejim kimliğini bile sorgulamaktan çekinmeyen bir düşünce yapısı . Şİmdi bu nerden çıktı diyceksiniz ? bu ülke son 60 yıldan beri sağ zihniyete daha yatkın olduğunu her seferinde belli etti ki burada islam muminliği ve sunni müslümanlık kavramlarının dahi birbirinden ayrıldığı sorgulandığı noktalarda ulaşan sonuçların eserleri çok net derecede görülmektedir . Bu iki sağ cephenin en güçlü kolu aslında tehlikenin en büyük habercilerini oluşturmakta çünkü islami küreselleşmenin önü kesilmekte ırksal boyutlara indirgenmekte eski düşmanlar unutulup islam dünyası arasında diğer dine mensup insanlara karşı çok alakasız tavırların alınması söz konusu ki bu kendi içlerindede söz konusu . Bu tavırlara emperyalist ülkelerinde çok bariz katkılarınıda unutmamak gerek .
  9. Baştan başlayalım o zaman çünkü benim anlatmak istediğimi anlatamadığım ortada içimizdeki çocuk dediğiniz olay insanın kendi kendiyle kurduğu bir bağdır buda kişinin kendi hayatıyla ilgili aldığı kararları yanlışları doğruları sorguladığı bir ortamdır . bunu en iyi bir şekilde yapabilmesi için kendini çok iyi tanması ve o çocuğunda kırdığı vazoyu itiraf edebilmesi içinde özgüven e gereksinimi vardır . Bu baskıcı bir yöntemle , kendini suçlayıcı bir aşağılık kompleksiyle değil . yaptığının neden ve sonuçlarıyla anlatılması belli yaştan sonrakiler içinde bi iç hesaplaşmadada aynı doğrultuya uygun ve daha yapıcı boyutlarda olması gerekir . Sorumluluk her insanın alması gereken ama ilişkiler içinde sınırlarının çizilmesinin çok önemli olduğu bir olgu aynı zamanda kavramdır . Size çok ufak bir örnek veriyim iki iş arkadaşı düşünün bunlardan birisi sorumluluklarını çok iyi yerine getiren diğeri de aldığı sorumluluğu gerek çalıştığı halde gerek çalışmadığı halde artık ne şekilde olduğuna siz karar verin bir şekilde yerine getiremediğini farz edelim ve ek olarak arkadaşının bu konuda duyarlılığını gösterip ona yardımcı olduğunu düşünelim . Bu durum bir süre sonra bir kaç kere daha gerçekleşirse başarısız olan arkadaş iyi bir insan olsada bilinçaltında bir yardımcısı oluğu için sorumluluk almayı daha basite indirgiyip daha rahat bir hal almasada gerek olduğu zamanlarda sorumluluğun yükünü hissedemediği için ileriki zamanlarda arkadaşının olmadığı bir ortamda daha çok zorlanıcak ve diğer arkadaşıda kendine ait sorumluluktan daha önce arkadaşınınkini düşünmeye başladığı için daha yoğun bir ortamda olucak ve ik kişininde hayatında çok somut zaarrları olucak . Bu örnekte çok iyi anlatamamış olabilirim ama genel olarak bu durum özel ilişkilerde daha çok ortadadır . Yukarılara çıkmak konusu bence yaratıcı olmayan bir insanın sadece daha önceden belirlenmiş konumlara çalışarak çıkmasıdır tam bu noktada çok iyi bir rehberlik yada gerçekten doğru olarak yönlendirilmiş bir işte türkiyenin bu zor şartlarında bile çok iyi başarılar ve yenilikler katılan sektörler olduğunu unutmamak gerek. bakın yaşadığınız topluma uyum sağlamak her zaman kişilerin ferdi istekleriyle uyuşmayabilir ama bunu ne toplumu gericilikle nede bireyleri asilikle karşı karşıya getirmeden daha ince bir çizgi olan uyumu denemek ve tarzların sadece dış görünüşle oluşmadığını insanın içinde saklayabildiğini verebilmek daha önemlidir . Bir şey sorucam ama lütfen iyi düşünün kıskançlık sevgidenmi gelir yoksa güvensizliktenmi ? Şu ilişkiler konusundada kimse annesinin karnından aşık olarak doğmadı aşk yaşanarak tecrübelerle öğrenilir ve insanların aşk yaşama kalıpları hatta aşkın onların sözlüğünde ne anlama geldiğini hiç merak ettinizmi ? bakın sanırım çok iyi bilirsiniz felsefede ki bilginin tanımını insandan insana göre değişen yaşanmışlıkların etkisinde kalmış coğrafyanın etkisinde kalmış olabilir bunun sizin kalıplarınıza uyması gibi bi gereklilik yoktur . Önemli olan mutluluktur . haha bu ne dalga geçme psiikolojisimi
  10. ben sizin savaşınıza asla dil uzatmadım ben sadece sizin kullandığınız kavramları tek tek tartıoşmak istemeyip çok yönlü bir düşünüp bakmanızı istedim
  11. güzel ama acaba kendi yazdıklarına bakarmısın ? başkalarından bişi istemen için önce kendi doğru ve yanlışlarını ciddi boyutta gözden geçir bence
  12. ''Eklemeler daha yüzeysel ve hatta önceden dediğim gibi ileri eğitim aşamalarında kazandırılabilir...'' Bakın konu eğitim olunca bundan sonuçlar almak ciddi anlamda uzun sürebilir hatta bazen bir nesil insanın hayatı kadar bile sürebilir . Bu yüzden daha yüzeysel bir eğitimdden alıcağınız sonuçlar dahada uzun süreler beklemenize ve bunu öğrencilerin yorumlamalarına göre değiştiğini hesaplarsak sadece daha fazla karışıklığa sebep olur diye düşünüyorum . Ve bu karışıklıkta hala din eğitiminin sorun olduğu bir ülkede çokta iyi sonuçlar doğurucağını sanmıyorum . Sizinle aynı düşüncede olmamamız olmamız kadr doğal bakış açılarmız farklı ben dinde yüksek öğretim gören insanların çok çeşitli konularda bilgi sahibi olmasının dinden bir uzaklaşma değil daha somut katkıları olucağına inanıyorum .
  13. Zorunlu dersler arasında Atatürkçülük ile birlikte Yabancı Dil, Bilgisayar, Sosyoloji, Antropoloji, Psikoloji de var bunları unutmamak gerek bence ve ek olarak İslam hukuku konusunda biraz daha reel düşünelim sizce bunun ders olarak verilmesi ne kadar olumlu . İlahiyat Fakültesi derken insanları kapalı bir kutuda din dersleri değil daha kültürel ve geniş bakış açılı din konusunda ihtisaslı kişilerden bahsetmek gerekir .
  14. Nedense bu gelişmeler bana 1960 ları hatırlatıyor . Demokraside güçler ayrılığı ilkesini hatırlatmak isterim yaşadıklarımızı tekrar tekrar hatırlatmaya hiç gerek yok . Olay çok açık ve seçik bir şekilde ortadadır yapılan bırakın Başbakanı hiç bir ssıfata sığmıycak bir davranıştır .
  15. Kuran-ı Kerim dersinin bayanlara başı açık bir şekilde verilmesine güler geçerimbunu herkes bilirki Kuran-ı kerimi bırakın okumayı elinize almak için kutsallığının getirdikleri vardır . ( din formu olmadığı için yazmayı pek uygun bulmuyorum ) Ama zorunlu ders olarak eklenen dersler ciddi bir açığı ve eksikliği kapatıcak gibi gözüküyor umarım uygulamada bir aksaklık olmaz .
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.