Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İlancı

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İlancı - Başarıları

Acemi

Acemi (1/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Güneş doğar, dere akar Dün, Çernobil nükleer felâketinin yıl dönümü idi. Dolayısıyla nükleer enerji ve benzeri yatırımlar tartışma gündemini meşgul etti. En dikkat çekici tesbit ise, ekseriyetle dereler üzerinde kurulan ‘değirmen tipi HES’lerin Türkiye için Çernobil etkisi yapacağı şeklinde olanıydı. Çernobil reaktör kazası, bir deney sırasında meydana gelen 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazası olarak kabul ediliyor. Ukrayna’nın Kiev iline bağlı Çernobil şehrindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı 30 Nisan 1986 günü bütün dünya tarafından öğrenildi. Tabiî böyle büyük bir felakette kaç kişinin öldüğü hep tartışma konusu olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 4 bin, Greenpeace’e göre ise 200 bin kişi vefat etmiştir. Çernobil’den sonra Belarus’ta ortalama ömür 74 yıldan 58’e indiği de bir başka tesbittir. Kaza sonrası Sovyet devleti, Çernobil’e 30 km kadar mesafede yaşayan 115 bin kişiyi ülkenin başka yerlerine göndermiş. Felâketin etkileri bütün Avrupa’ya, hatta Amerika’ya uzanmıştır. Türkiye’de de bilhassa Karadeniz bölgesi kaza sonrası meydana gelen radyasyon serpintisinden etkilenmiş ya da öyle kabul edilmiştir. Karadeniz’deki kanser sayısının çokluğu da yine nükleer kaza ile ilişkilendirilmiştir. Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Sözcüsü Ömer Şan’ın “Ülkemizin bütün vadilerinde kanserli bir tümör gibi yayılan HES’ler, enerji nakil hatları ve yüksek gerilim tesisleriyle günümüzün Çernobilidir” demesi dikkat çekicidir. Elbette bu tesbitin doğruluğu tartışılabilir ve itiraz da edilebilir. Ancak ortada bir vak’a vardır. Karadeniz’in yeşil vadilerinden akan dereler üzerinde yapılan küçük HES’ler çevreye, tahminlerden daha fazla zarar vermektedir. En başta bu çalışmalar, planlandığı gibi yapılmıyor. Haklı itirazlar da dikkate alınmıyor. Bir mahkemenin durdurduğu HES yatırımı, bir başka mahkeme tarafından uygun görülüyor. Burada asıl problem, ‘derelerin boşa aktığı’ anlayışından kaynaklanıyor. Türkiye’yi idare edenler “Dereler akar, Türkler bakar” sözünü güya tersine çevirmek için adım başı küçük HES’ler kurmak istiyor. İyi de ‘dere’ ne için vardır? Akmayan ‘dere’ olur mu? “Dereler akmasın, borulara hapsedilsin ve HES’lerle elektrik/para üretsin” demek belki kulağa hoş geliyor; ama her şey para elektrik değil ki? Güneş için ‘doğmasın’ denilemeyeceği gibi, dere için de ‘akmasın’ denilemez. Dere akacak, güneş doğacak, kuşlar ötecek, kuzular meleyecek ki nizam devam etsin, zincir tamamlansın. HES’lerle yapılan biraz buna benziyor. İlâhî irade tarafından kurulan ‘zincir’e müdahale edilme ihtimali var. Allah muhafaza etsin, bu ‘zincir’ kırılırsa tamiri de kolay olmayabilir. Bakınız, bu hatalı yatırımlar dolayısıyla sadece yağmur yağması engellenmiş olsa başımıza gelen felâketi düşünebilir misiniz? Türkiye kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya. Bugün için Karadeniz vadilerinde bu tehlike uzak görünse de, 10 sene ya da 30 sene sonra benzer tehlikenin oradaki vadilerimiz için de olmayacağını kim garanti edebilir? Yağmur sağmazsa, dere akmasa HES ne işe yarayacak? Yağmur yağmadığı ya da az yağdığı için barajlardan üretilen elektrik azalacak diye açıklamalar yapılmıyor mu? Yatırımları yaparken bir günü değil, bin günü düşünmek en iyisi. İkazları ve itirazları gözü kapalı reddetmek yerine, “Acaba bir hakikat payı var mı?” diye bakmakta fayda var. Dereler aksın, vadiler yeşil kalsın ki insanoğlu da rahat etsin.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.