Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

battal

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    34
  • Katılım

  • Son Ziyaret

battal - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Allah(C.C) şeytana bile dinine ve biz insanlara hizmet ettiriyor şeytan olduğu için insanoğlunun manevi makamı sabit değildir ve şeytanla mücadele ettikçe kazanır yani şeytan bile aslında insana hizmet ediyor bunun yanında kötülerle iyilerin ayrılmasına hizmet ediyor istemeden olsada hizmet ediyor kardeşim aklına soruların gelmesi gayet tabiki normal bende bazı sorular peşine düşmüştüm zamanında bu tür soruların cevaplarını risale i nur da buldum istersen risale i nur lemalar 13,lema yı oku veya şeytan niye yaratıldı diye arattır internette mutlaka bulursun onunla ilgili yazı
  2. avrupada,amerikada doğup hristiyan yada yahudi olarak yetişip sonra müslüman olanlar var hem bak sen bazı şeyleri sorguluyorsun o insanlarda kendi dinlerini sorgulayarak doğru olanı bulabilirler ki bu şekilde müslüman olan çok insan var
  3. Mülk ALLAH (C.C)’ındır,bizim kendi üzerimizdeki hakkımızdan çok O’nun bizim üzerimizde hakkı var,bize hayatı veren O(C.C).hem peygamberlik ve evliyalık kolay mı zannediyorsun herkesin bu işi yapabileceğini mi düşünüyorsun? mesela firavun gibi birinin karşısına çıkmak herkesin yapabileceği bir iş değil şu zamanda peygamber gelmesine ihtiyaç duymanı anlamadım,İslamiyet bozulmamış yani insanların uyabileceği bir din varken neden peygamber gelsin
  4. bu konuya birde şöyle bak istersen.eğer, -haşa- Allah(C.C) yoksa yani ahirette büyük mahkeme kurulmayacaksa bu bahsettiğin olayların cezası suçlulara verilmeyecek peki bunu vicdan kaldırır mı? evet kimse bu olayların yaşanmasını istemez fakat mazlumlar bunun mükafatını sonsuz alemde alacak ve o gün zalim keşke ben zalimlik eden değil de zulme uğrayan olsaydım diyecek. imtihan sonucunda kömürle elmasın ayırımı olacak "Ve musibet ve şerler ise, saltanat-ı rubûbiyetin, âdetullah namı altında ve küllî iradelerin mümessilleri olan umumî ve küllî kanunlarının çok neticelerinden tek tük cüzî neticeleri olmasından, o kanunlar cereyanının cüzî muktezaları olduğundan, elbette küllî maslahatlara medar olan o kanunları muhafaza ve riayet etmek için, o şerli, cüzî neticeleri dahi halk eder. Fakat o cüzî ve elîm neticelere karşı, imdâdât-ı hassa-i Rahmâniye ve ihsanat-ı hususiye-i Rabbâniye ile, musibete düşen efradın feryatlarına ve beliyyelere giriftâr olan eşhasın istiğaselerine yetişir."(Risale-i Nur 2,şua) bu yazının geçtiği soruyu ve önceki soruyu orada okursan daha iyi anlayabilirsin
  5. Peygamber Efendimiz (S.A.V) kıyamet hakkında,gelecekteki bazı önemli olaylar hakkında ve ahirzaman fitnelerinden sakınmamız için bizlere bilgi vermiştir,gayb Allah(C.C.)’ın ilmindedir,O’na yakın olan gaybada yakın olabilir,bir çok evliya gelecek hakkında bilgi vermiş ve doğru çıkmıştır,Muhyiddin İbni Arabi(k.s) Hazretleri ve Müştak Baba gibi birçok Allah(C.C.) dostunun hayatına ve sözlerine bakabilirsin
  6. dennise arkadaş o yazdıkların gerçekten konuyu bambaşka yerlere getiriyor.sen dünyada yok olmayı istiyor demiştin bende sana cehennemde olsa bile yok olmayı istemiyor,beka istiyor diyorum birde şu mesajımı bir türlü görmüyorsun.tekrar tekrar yazmaktan usandım
  7. "İsevi Müslüman olur mu? Sual: (Hazret-i İsa, kıyamete yakın yeryüzüne inecek, teslis inancını kaldıracak, hakiki Hıristiyanlığı getirecek, Hıristiyanlıkla İslamiyet’i yaklaştıracak, böylece İsevi Müslümanlar ortaya çıkacaktır) deniyor. İsevi Müslüman olur mu? Yani ahir zamanda, iki dinli insanlar mı çıkacak? CEVAP Hayır, İsevi Müslüman veya Müslüman İsevi olamaz! Sütlü idrar veya idrarlı süt denmez, ikisi de necistir. Bu ifade, Müşrik Müslüman veya Temiz necaset yahut Namuslu fahişe tabirine benziyor. Bunlardan biri kötü ise, ötekini de kötü eder. Biri necis ise veya kâfir ise ikisi de, aynı hükme girer. Kâfirlik kelime oyunlarıyla gizlenmeye çalışılıyor. Süte idrar karıştırınca, bunu İdrarlı süt diye övmekle, İsevi Müslüman demek arasında ne fark vardır ki? Bir Hıristiyan, İsevi Müslümanım veya Müslüman İsevi’yim demekle Müslüman olmuş olmaz. Dinine, putuna zarar vermez, dinden çıkmış olmaz. Yani bir gayrimüslim, ben Müslümanım dese de Müslüman olmuş olmaz. Fakat bir Müslüman şakadan bile, ben Hıristiyanım dese, onun kâfir olacağı fıkıh kitaplarında yazılıdır. Yani, Müslüman İsevi’yim diyen, kâfir olduğu gibi, Müslüman Musevi’yim diyen de kâfir olur. Musevilik ve İsevilik hiç bozulmamış olsa bile yahut hakiki halini getirme imkânı olsa da, onlarla amel etmek caiz olmaz. Çünkü İslamiyet’in gelmesiyle, eski dinlerin hepsi nesh edildi yani yürürlükten kalktı. Eski dinlerin kiminde içki haram değildi, kiminde iç yağı haram idi. Kiminde yakın akraba ile evlenmek caiz idi. Bunların hepsi nesh edildi; yalnız İslamiyet ile amel etmek emredildi. Üç âyet-i kerime meali: (Allah indinde hak din yalnız İslam'dır.) [Al-i İmran 19] (Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3] (İslam’dan başka din arayanın bulacağı din, asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] Allahü teâlâ, hak dinin yalnız İslam olduğunu, İslam’ı beğendiğini ve İslam’dan başka dini kabul etmeyeceğini açıkça beyan ederken, Müslümanlığı, Hıristiyanlığa yaklaştırmak ne demektir? İsa aleyhisselam, kıyamete yakın geldiğinde, İslamiyet’le hükmedecek yani bu ümmetten biri olarak, İseviliği tamamen kaldıracaktır. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Allah’a yemin ederim ki, Meryem’in oğlu İsa, âdil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak [Hıristiyanlığı kaldıracak], domuzu öldürecek [domuz etini yasaklayacak], İslam’dan başka her şeyi yasak edecektir.) [buhari] (İsa, inince İslamiyet’le hükmedecektir. O zaman Allahü teâlâ, Müslümanlardan başka herkesi helak edecektir.) [Ebu Davud] Buhari ile Ebu Davud, Kütüb-i sitteye dahil iki kıymetli hadis kitabıdır. Bu sahih hadis-i şeriflerde, (İslam’dan başka her şeyi yasak edecek, Müslümanlardan başka herkesi helak edecek) buyuruluyor. Musevilere, İsevilere dokunmayacak denmiyor ki. Yukarıda bildirilen âyet-i kerimeler ile bu hadis-i şerifleri inkâr etmek, dini inkâr etmek olmaz mı? Hazret-i İsa İslamiyet’i yayacak Sual: Hazret-i İsa gelince, hakiki Hıristiyanlığı mı yayacak? CEVAP Hayır. İsa aleyhisselam geldiği zaman, Hıristiyanlığı ortadan kaldıracak, bu ümmetin bir ferdi olarak İslamiyet’i yayacaktır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (İsa, benim dinim üzerine gelir.) [İ. Ahmed] İslamiyet gelince, Hıristiyanlık ve önceki bütün dinler nesh edilmiş, yürürlükten kaldırılmıştır. Hakiki Hıristiyanlık da olsa, hakiki İncil ve Tevrat da bulunsa, bunlar artık geçerli değildir. Hakikisi geçerli olacak olsa idi, Allahü teâlâ, İslamiyet’i göndermez, (Hakiki İsevilik şudur, İsevi dinine devam edin) derdi. Böyle demeyip, (Hak din, yalnız İslamiyet’tir) buyurdu. (İslamiyet’ten başka din, kabul etmem) buyurdu. İslamiyet’in hükmünü ise, kıyamete kadar geçerli kıldı. Hıristiyanlar, tahrif edilmeyen İncil’i bulsalar, aynen İsa aleyhisselamın bildirdiği gibi, ibadet etseler de, Muhammed aleyhisselamı hak peygamber ve Müslümanlığı hak din olarak kabul edip, Müslüman olmadıkları müddetçe, küfür üzere olurlar. Çünkü imanın altı şartından biri, bütün peygamberlere inanmaktır. Birini kabul etmeyen kâfir olur. Hakiki Hıristiyan Sual: Bir arkadaşa niçin Kiliseye gittiğini sordum, (Ben hak yolda olan, Peygamberimize inanan hakiki Hıristiyanlarla görüşüyorum, küfre karşı onlarla omuz omuza cihat ediyoruz) dedi. Hak yolda olan Hıristiyan olur mu? CEVAP Hakiki Yahudi gibi, hakiki Hıristiyan da gayrimüslimdir, yani Müslüman değildir, şeksiz, şüphesiz kâfirdir. Resulullahın, sadece bir peygamber olduğunu kabul etmek yetmez; bildirdiklerinin hepsine de iman etmek şarttır. Resulullahı sevip, onun düşmanlarını sevmemek de, şarttır. Bir kimse Lenin veya Mao için, (O vardır, komünizmin büyük lideridir) dese; fakat komünizmi kabul etmese, komünistler için bunun önemi olmaz. Peygamber efendimizi kabul etmek demek, imanın altı şartını da kabul etmek demektir. Birini kabul etmeyen kâfir olur. Hıristiyanlar, Kur’an-ı kerimi de, Peygamber efendimizin bildirdiği İslamiyet’i de kabul etmiyor. Hak din yalnız İslamiyet’tir. Bir âyet-i kerime meali: (İslam’dan başka din arayanın, o dini asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Cennete ancak Müslüman girer.) [buhari] Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerife de, ancak Müslüman olan inanır, hakiki Hıristiyanlar inanmaz. " kaynak:-http://www.mehmetalidemirbas.com/detay_alfabetik.asp?Aid=3890-
  8. "Hıristiyanlık Ahir Zamanda Tasaffi Edecek mi? Said Nursî merhumun, Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü ile birlikte Hıristiyanlığın, bünyesine arız olan batıl inanç ve kabullerden arınarak İslam ile bir noktada buluşacağı fikrini eserlerinde sıkça işlemesi, günümüzde dinlerarası diyalog faaliyetini yürütenler tarafından bu sürece bir “temel” ittihaz edilmiştir. Said Nursi merhum bu fikri, Efendimiz (s.a.v) tarafından kendisine Allah Teala’nın bildirmesiyle haber verilmiş, vukuu kesin bir hakikat olarak değerlendirmekte ve mesela bir yerde şöyle demektedir: “İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlâhiyenin semâsından nüzul edecek, halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. “Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.” (On Beşinci Mektup, 372) Kanaatimce bu fikre, “Ehl-i Kitap’tan her biri, ölümünden önce ona Hz. İsa (a.s)’ya muhakkak iman edecektir” (4/en-Nisâ, 159) ayetinden, bir de Hz. İsa (a.s)’ın, nüzul ettiğinde yapacağı işleri anlatan rivayetlerde geçen “vaz-ı cizye” ifadesinden yola çıkarak varmıştır. En-Nisâ ayetinin, Hz. İsa (a.s) nüzul ettikten ve görevini yerine getirdikten sonra vefat etmeden, Ehl-i Kitap’tan her bir ferdin kendisine iman edeceğini anlattığını bir çok kere vurgulamıştım. Bu ayetteki “Ehl-i Kitap” ifadesi umumî olduğundan, o anda yeryüzünde bulunan bütün Yahudi ve Hıristiyanlar’ı kapsar. Ancak ilgili hadisler, Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne nüzulünden sonra Yahudisiyle, Hıristiyanıyla bütün Ehl-i Kitab’ı, İslam’ı kabul etmekle savaş arasında bir tercih yapmaya icbar edeceğini haber veriyor. Dolayısıyla tercihini savaştan yana koyanlarla savaşacak, İslam’ı kabul edenler ise zaten eski dinlerini terk etmiş olacaktır. Yine ilgili hadislerde geçen “vaz-ı cizye” ifadesi iki şekilde anlaşılabilir: 1. Cizyeyi kaldırmak. Bu anlam tercih edildiğinde, yukarıdaki paragrafta anlatılan duruma gönderme yapılmış olacaktır. Yani cizye uygulaması kaldırılacak ve Ehl-i Kitap için, mezkûr iki tercih dışında başka seçenek kalmayacaktır. 2. Cizyeyi koymak. Yani Hz. İsa (a.s), Ehl-i Kitap ile savaşıp galip gelecek ve şu anda yürürlükte bulunmayan cizye uygulamasını tekrar ihdas edecek. Ancak bazı hadislerde, İslam milleti dışındaki milletlerin helak olacağı ve yeryüzünde sadece Allah Teala’ya kulluk edileceği ifade edildiğine göre, milel-i sairenin cizye vererek kendi dinî yaşantılarına devam edebileceğini düşünmek bu rivayetlere aykırılık teşkil eder gibi görünmektedir. Buna da şu şekilde cevap verilebilir: Yeryüzünde İslam milleti dışındaki milel-i sairenin helak olmasından maksat, hakimiyetin sadece Müslümanlar’da bulunmasıdır. Aksi halde yeryüzünde Müslümanlar’dan başka bir milletin esasen mevcut olmayacağını söylemek gerekir ki, bunu ileri sürmek mümkün değildir. Konuyla ilgili bir kısım rivayetlerde geçen “vaz-ı harb” ifadesi için de aynı durum bahis konusudur. Yani bu ifadeyi “savaşı kaldırmak” olarak anladığımızda mana, “Hz. İsa (a.s), Deccal ve ordusu ile savaşıp hakimiyet tesis ettikten sonra yeryüzünden savaşı kaldıracak” tarzında olur. Bu ifadeyi “savaşı yürürlüğe koyacak” şeklinde anladığımızda ise, Hz. İsa (a.s) nüzul edene kadar Müslümanlar, Deccal ordusuna karşı galebe çalmak şöyle dursun, kayda değer bir mukavemet dahi gösteremedikleri halde, O’nun, nihai akıbeti belirleyecek bir mücadele ortaya koyup galip geleceği anlaşılır. Alâ külli hal, Hıristiyanlığın tasaffi edip “bir nevi” İslamlaşmaya evrileceği görüşünün, tesbit edebildiğim kadarıyla hadislerde herhangi bir “açık ve kesin” dayanağı bulunmamaktadır. Hz. İsa (a.s)’ın, “haçı kırıp, domuzu öldürmesi”ne gelince, burada sembolik bir anlatım bulunmaktadır. Her ne kadar ulema, “haçı kırması”ndan maksadın, Hıristiyanlık inancını kendi tebliğ ettiği şekle döndürmesi olduğunu söylemiş ise de, ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum: Hz. İsa (a.s)’ın “haçı kırması”ndan maksat –Allahu a’lem– Yahudiler’in, kendisini çarmıha gererek öldürdükleri inancını iptal etmesidir. Domuzu öldürmesi ise –bazılarının ilgili rivayetlerin uydurma olduğunu ironik bir şekilde isbatı amacıyla “Hz. İsa’nın domuz avına çıkması” tarzında değil–, Hıristiyanlar’ın kendisinden sonra helali haram ve haramı helal kılan uygulamalarına son vermesinin sembolik ifadesi olarak anlaşılmalıdır. Yani haçın kırılması ve domuzun öldürülmesi, biri Yahudiliğe, diğeri Hıristiyanlığa yönelik iki sembolik uygulamadır ve bu iki dinin hakimiyet ve etkinliğine son verilmesi demektir. Ebubekir Sifil Milli Gazete, 26 Şubat 2005" kaynak -http://www.zehirli.org/isamesih/hiristiyanlik-ahir-zamanda-tasaffi-edecek-mi.html-
  9. "BEDİÜZZAMAN’IN İSEVÎLİK YANILGISI "MÜSLÜMAN İSEVÎ" OLMAZ Dr. Seyfi Say Merhum Bediüzzaman’ın şöyle dediği görülüyor: “Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve ‘Müslüman İsevîleri’ ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.” (Mektubat, Yirmi Dozunucu Mektup) Bu ifadelerden şunlar anlaşılmaktadır: 1. Kıyamete yakın zamanda Hazret-i İsâ aleyhisselâmın gerçek dinini İslâmiyet'in hakikatiyle birleştirmeye çalışan bir İsevî (hristiyan) topluluk ortaya çıkacaktır. (Burada "İslâmiyet" yerine "İslâmiyet'in hakikati" denilmesi önemli bir nüans. Bu "hakikat"ten neyin kastedildiği anlaşılmıyor; salt tevhîd inancı mı, yoksa Peygamber Efendimiz s.a.s.'in risaleti mi?. Uğraşacakları şey "inkâr-ı ulûhiyet" olduğuna göre herhalde tevhîd inancı olmalı.) 2. Allahu Teala'nın varlığının inkâr edilmesi için çabalayan bir Deccal komitesi vardır. 3. "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık söz konusu İsevî topluluk , o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ aleyhisselâmın liderliği altında öldürecek ve dağıtacak, insanlığı inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak. Bediüzzaman’ın buradaki iddiasının nasslara dayalı herhangi bir delili yok. Zaten kendisi de herhangi bir delil gösteremiyor. Ancak, kendisine hüsnüzanda bulunanlar bunu keşf ü keramet kabilinden dikkate alınmaya değer bir tespit olarak görebilirler. Fakat dinî konularda edille-i şeriye dışındaki kaynaklara itibar edilmez. Keşf ü keramet, edille-i şeriyeden değildir. Burada Bediüzzaman'a müçtehitlik payesi verilip, onun konu hakkında içtihatta bulunduğu da ileri sürülemez. Çünkü kıyasın delili olur ve kıyas geleceğe ilişkin keşf kabilinden ihbar içermez. İlgili hadîslere baktığımızda, Hz. İsa a.s.'ın hristiyanlar ya da İsevîler arasında değil, daima müslümanlar, yani ümmet-i Muhammed s.a.s. arasında bulunacağı ve Deccal'i de onların arasındayken öldüreceği açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Hz. İsa yeryüzüne inince bir İsevî ayinine değil, ümmet-i Muhammed'in s.a.s. sabah namazına katılacak, inişi Roma'ya değil, Şam'a olacaktır. Öte yandan, büyük evliyaya özgü keşf ü keramet olarak anlatılan birçok iddianın ya edille-i şeriye ya da bizzat olaylar tarafından yalanlandığı da sıkça görülmektedir. (Mesela, İbn Haldun'un Mukaddime’de, Mehdî konusunu ele aldığı bölümde aktardığı gibi, İbnü’l-Arabî Mehdî’nin miladî 1200’lü yıllarda ortaya çıkacağını ileri sürmüş, kesin tarih vermiş ve laflarına toz kondurmayanların, kendisi ölüp gittikten sonra mahcup olmasına neden olmuştur.) Bazen salih insanların geleceğe ilişkin keşf ü keramet kabilinden sözleri doğru çıkabilir. Ancak onların –hemen reddedilmeleri gerekmemekle birlikte–, vuku bulmadıkça kesin bir gerçek gibi tasdik edilmeleri yanlış olur. Fakat bu sözler, şayet edille-i şeriye ile çelişiyorsa, onların vukuu beklenmez, hemen reddedilirler. (Bu tür iddialar doğru çıkmış gibi görünseler bile gerçekte doğrulanmamış olarak kalırlar. Mesela bugün Batı'da "Müslüman İsevîler" adı altında bir grup türese ve Deccal'le ilgili hadîsleri tevil edip kafalarına göre yorumlayarak Deccal'i öldürdüklerini ileri sürseler bile, onlar asla tasdik edilemezler. Batılılar bu tür durumlara "kendini doğrulayan kehanet" adını vermektedir.) “Müslüman İsevî” diye birşey olmaz. Müslüman müslümandır, İsevî de İsevî. Konuyla ilgili olarak büyük müçtehid İmam Muhammed rh. a., “Siyer-i Kebîr” adlı eserinde şöyle demektedir: “... Mani dinine mensup olanlarla iki ilah olduğunu iddia edenler de bu durumdadır. Bunlardan biri ‘La ilâhe illallah’ derse, bu, onların İslâm’ı kabul ettiğine delildir. Ama yahudilerle hristiyanların durumu böyle değildir. Onların ‘La ilâhe illallah’ demesi, İslâm’a girmiş olmalarına delil sayılamaz. Rasulullah s.a.s. döneminde onun peygamberliğine inanmıyorlardı. Onun için ‘Muhammedün Rasulullah’ demeleri de gerekiyor.” (İmam Muhammed, Siyer-i Kebîr – İslâm Devletler Hukuku, şerh: İmam Serahsî, çev. M. Said Şimşek ve İbrahim Sarmış, İstanbul: Evs Y., 1980, s. 164.) İmam Muhammed sözlerini şöyle sürdürüyor: “... İslâm’a girebilmesi için kendi dininden tamamen uzaklaşması gerekiyor. Hatta yahudi yahut hristiyan olan bir kimse, ‘Ben müslümanım yahut müslüman oldum’ derse yine İslâm’ı kabul ettiğine hükmolunmaz. Çünkü batıl dinlerine İslâm ismini verirler. ‘Müslüman, Hakka teslim olan kimsedir. Biz de Hakka teslim olmuş kimseleriz’ derler. Onun için sadece bu sözü söylemeleri, onları müslüman kabul etmemizi gerektirmez. Mutlaka, tâbi oldukları dini de terk etmeleri gerekiyor.” (A.g.e., s. 165.) Şemsüleimme İmam Serahsî burada şöyle bir şerh yapıyor: “Alimlerimizin bazısı der ki: Şayet ‘İslâm’a girdim’ derse, daha önce üzerinde bulunduğu dinden berî olduğunu söylemese de, İslâm’ı kabul ettiğine hükmolunur. Çünkü söylediği sözden, İslâm’a yeni girdiği anlaşılmaktadır ki, bu, daha önce üzerinde olduğu dinin dışındadır ve bu söz eski dininden teberrîyi de içine alır.” (A.y.) Bu yorumun makul olduğu açıktır. Ancak, merhum Bediüzzaman’ın “müslüman İsevî” tabiri, böyle bir teberrînin (uzaklaşmanın) bulunmadığını gösteriyor. Bu durumda söz konusu kişi, İslâm’a girmemiştir ve asla müslüman değildir. Kısacası, “müslüman İsevî” diye birşey olmaz. Müslümanlık varsa hristiyanlık (İsevîlik) ortadan kalkar, İsevîlik varsa ortada müslümanlık kalmaz. İki zıt biraraya gelmez. Müslüman İsevîlerden söz etmek, kapitalist komünistlerden ya da komünist kapitalistlerden söz etmek gibi birşeydir. Ya da bu, mesela, “dürüst sahtekâr”dan vs. bahsetmek anlamına gelir. Akla, mantığa ve realiteye aykırıdır. Bediüzzaman’ı sever, ilmini ve zühdünü takdir ederiz. Fakat, onun da belirttiği gibi, “Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez". " Kaynak::-http://beyanname.blogcu.com/bediuzzaman-in-isev-yanilgisi/12545474-
  10. şunuda söyleyim yazı bana ait fakat alıntı yazmamın sebebi şu: bazı sitelerde,aklımda kalan şekliyle şu manada yazı okumuştum:bu sitede yazılan yazıları başka yerlerlerde kaynak gösterilmeden yada alıntı yapıldığı belirtilmeden paylaşılamaz gibi bir yazı vardı galiba. internette bir yerde yazan bir yazıyı başka yerde paylaşınca ya kaynak gösterildiğini yada yazının altına -alıntı- yazıldığını gördüğüm için alıntı yazdım. diğer sebebide şu yazıyı ben yazdım,yazı bana ait fakat bir sitede yazdıktan sonra,artık yazı o sitenin olmuş olabilir diye alıntı yazdım.yani yazı bana ait olmasına rağmen bir sitede yazdıktan sonra yazı o siteye ait midir değilmidir bilemediğim için alıntı yazdım.
  11. yok olma isteğini açığa mı vuruyor?yok olmayı mı istiyor? sizin risalei nurlar okumadığınızı yada okusanızda anlayamadığınızı bu cümlelerinizle ben şimdi anladım.(gelecekle ilgili tahminin tutmaması konusunda düşünmüştüm bunu ama şimdi tam belli oldu) "Cehennem de olsa beka isterim" Şualar-On Birinci Şuâ "Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan, yine Cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebedîden hayırlıdır ve kâfirlere de bir nevi merhamettir."Şualar-On Birinci Şuâ diyen birinin yok olmayı istediğini söylemen risalei nur okumadığını ve bu tartışmalarla bana zaman kaybettirdiğini gösterir. tıpkı hala bir türlü değinmediğin gelecekle ilgili tahmin meselesi gibi.bu kadar mesaj yazmışsın halbuki o konu hakkında birşey dememişsin. okunudada bilgiliymiş gibi mesajların vardı hatta benim ilmimin zayıf olduğunu söyleyen siz değilmiydiniz galiba abilerinize sormaya gittiniz oradan cevap bekliyorsunuz olur bekleriz kaderin herşeyi güzeldir konusuna gelince;insan yazdıklarını,söylediklerini önce kendi yaşamalı değil mi?sonra başkalarına anlatmalı neyse risalei nur hakkında bilginiz az olduğunu anladık. iki konudada belli ettiniz benim daha önce yazdığım şu mesajı görmediniz galiba
  12. diyorsunuzki yalnız yaşayan aslanlarda var.evet nadir olarak yalnız yaşayan aslanlarda var.illa nadir olanlar üzerinden tartışalım diyorsanız, buyrun tartışalım. o yalnız yaşayan aslanlar risalede anlatıldığı gibi güçlü oldukları için mi yalnız yaşıyorlar?hayır.zgüçsüz oldukları için yalnız yaşıyorlar.yaşlanan güçsüz erkek aslanların sürüden ayrılması gibi.bunu bir anltabilseydim size konu bukadar uzamayacaktı. şimdi size soruyorum,buna ne cevap vereceksiniz merak ediyorum:(bu soruya ne cevap verirseniz verin ,aslanlar konusunda size son cümlem çünkü ikimizde aynı şeyleri tekrar tekrar söyleyip dururuz bundan sonra) nadir olarak yalnız yaşayan aslanlar risalede anlatıldığı gibi güçlü oldukları için mi yalnız yaşıyorlar yoksa güçsüz oldukları için mi yalnız yaşıyorlar?
  13. sevgili Videns ikinizde aslan konusunda cümlenin önüne-arkasına bakmıyorsunuz o yüzden aynı mesajı ikinizede yazdım. alyuvarlar konusunda yeni konu açmaya gerek buyrun burdan devam edin ki mesajınızda konusunu açtığınız cehil olanlar ortaya çıksın yada istersen dennise arkadaşla bir ara tartıştığımız ama sonra dennise arkadaşın tartışmayı bıraktığı "gelecekle ilgili tutmayan tahmin konusunu" konuşalım.senin o konuda keskince bir açıklaman var mı dennise arkadaşın ki gibi? sen daha neyi tartışıyorusn gelecekle ilgili tutmayan tahmin var. istersen şu konuyu tartışalım 5- risalei nura göre, Allah rızası için yapılmayan,ihlassız olarak yapılan, amelllere de sevap yazılıyormuş?fakat hadisler,ve üstadlarım dediği Abdülkadir Geylani (k.s) ve İmam-ı Rabbani hazretleri bunun aksini söylemişler istersen şu konuyu tartışalım 8- Risale-i Nur'da ki İmam-ı Rabbânî (K.S.) ile ilgili şu cümleler çelişkili [/font][/font][/font] istersen şu konuyu tartışalım 10- Risale-i Nur'da anlatılan bir söz,Hadis mi?değil mi?anlaşılamıyor.[/font][/font][/font][/font][/font] istersen şu konuyu tartışalım 12-"Affet beni ey affı büyük lütfu büyük Risalei’n-Nur!" Emirdağ Lahikası seç beğen konulardan birini.daha öncede dedim istediğin konudan devam edebilirsin.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.