Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

OBJEKTİVİST

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    320
  • Katılım

  • Son Ziyaret

OBJEKTİVİST tarafından postalanan herşey

  1. İNSANLARI ÇOCUKLARA BÖLEN ÖFKE İnsanı çocuklara bölen öfke, çocuğu eşit kuşlara bölen, kuşu, küçük yumurtalara; yoksulun öfkesi bir zeytin taşır iki üzüme karşı. Ağacı yapraklara bölen öfke, yaprağı, eşit olmayan tomurcuklara bölen, tomurcuğu, görünmez gözeneklere; yoksulun öfkesi iki ırmak taşır bir çok denize karşı. İyiyi kuşkulara bölen öfke, kuşkuyu, benzer kavislere bölen, kavisi, umulmayan mezarlara; yoksulun öfkesi bir çelik taşır iki hançere karşı. Canı bedenlere bölen öfke, bedeni, benzersiz organlara bölen, organı, sekiz düşünceye; yoksulun öfkesi bir yanardağ ateşi taşır iki kratere karşı. ______________________ César VALLEJO
  2. Ne yazıkki o dönem açığa çıkarılamadı ve o dönemin tetikçileri, asli failleri, ilgili tüm iç ve dış çıkar çevreleri açığa çıkarılamadı... Yıllardır sağıyla soluyla beş binin üzerinde genç, Türkiye’yi bugünkü karanlık ve tehlikeli noktalara sürükleyen kıyıcı egemen sınıfların sözde yüksek siyasetleri sonucu öldü. Ve Türkiye toplumu farkında olsun veya olmasın bunun suçluluğuyla derinden derine kıvranıyor aslında... Toplum bu yönlü bir sorgulama, yüzleşme ve arınmayı başaramazsa, bilelim ki rahatlayamayacak ve Türkiye’ye sağlıklı ve işleyen bir demokrasi yerleşemeyecek. Ama şu unutulmamalı ki... kıyıcıların ölümleri üzerinde “yüksek siyaset” yaptığı gençler bizim arkadaşlarımızdı. 80 öncesinde öldürülen 5000 in üzerinde insanın hesabının verilebildiği özgür ve demokratik bir Türkiye’ye ulaşmak idealiyle,onları, yaşadıkça unutmayacağız.
  3. . . AKP'den eş dost, yandaş şirketi!.. İşte AKP'nin marifetleri.. Buyurun "Ali Dibo Şirketi"nin resmi belgesi... AKP'nin il yöneticilerinin Hatay'da, yerel dille eş dost, yandaş şirketi anlamına gelen "Ali Dibo Şirketi" kurduğu yönünde haber ve yazılarım oldu. Bu yazılarda, AKP Grup Başkanvekili ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in ihalelerin hangi partililere verileceğini gösteren, kendisinin "Karalamaydı" dediği el yazısını taşıyan belgeyi ortaya koydum. Duyumlarıma dayanarak ihaleleri hangi AKP'linin kazandığını da aktardım. Konu CHP ve ANAP gruplarının yanı sıra, AKP grubunda da tartışıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın savunma için söz verdiği Ergin, "Sözü edilen ihaleler, toplamın yüzde 10'u bile değil; bir tüp, iki kilo sebze" demişti. Aynı toplantıda bazı AKP'li milletvekilleri Ergin'i doğrulamasa da Erdoğan, anlatımı yeterli bulmuş olmalı ki herhangi bir işleme gerek görmedi. Şimdi ortaya resmi belgeler de çıktı; bakalım Erdoğan bir şey yapacak mı? 271 İHALENİN TAMAMI AKP'LİLERE Yazılarımız üzerine harekete geçen Hatay Cumhuriyet Savcısı Mehmet Özgür Turhan'ın soruşturması sürerken, idari alanda da Kamu İhale Kurumu (KİK), Hatay Valiliği'nden, ilde son üç yılda yapılan ihalelerle ilgili bilgi istedi. Bazı kamu kurumlarıyla ilgili çalışmalar sürüyor; ama valilik, kaymakamlıklarla, Sağlık, Milli Eğitim, Bayındırlık, Vakıflar Bölge ve Mahalli İdareler Müdürlüklerinden gelen bilgileri toparladı. Çalışmayı yapan görevlilere Ankara'dan, "Listeye bazı isimleri koymayın" 'ricası' yapıldığı bilgilerime rağmen, tablo ortada ve çok da çarpıcı. Hatay Valiliği onaylı listede toplam 271 ihale ile ilgili bilgiler var. Çoğu "doğrudan ihale" olan bu işlerin, üç beşi hariç, tamamını AKP'liler kazanmış. Doğrudan ihalenin, "En düşüğü seninki olmak üzere üç zarf ver" anlamına geldiğini herkesin bildiğini anımsatarak listeyi verelim. İŞTE LİSTESİ ____Ömer Akçay (İlçe Yönetim Kurulu üyesi): Antakya Devlet Hastanesi ve Doğumevi yufka ekmek, yiyecek, genel temizlik, güvenlik ihtiyaçları; Köy Hizmetleri ve belediyeye araç kiralama; Yayladağ Lisesi hizmet alımı. (16 İhale) ____Ömer İshakoğlu (Eski İl Gençlik Kolları Başkanı, Belediye Meclis üyesinin kardeşi): Sağlık Müdürlüğü; Reyhanlı, Kırıkhan, Dörtyol, İskenderun, Körfez, Antakya, Hatay devlet hastaneleri; İskenderun ve Antakya doğumevleri; SSK Antakya Hastanesi tıbbı cihaz, malzeme, ilaç alımı. (169 ihale) ____İsmail Zobu (İlçe Yönetim Kurulu üyesi): Antakya Doğumevi tıbbi malzeme, kumaş alımı; belediye araç kiralama; Hassa Hastanesi temizlik ve otomasyon hizmetleri. (10 İhale) ____Mahmut Boncuk (İl Disiplin Kurulu Üyesi): Karlısu, Salmanuşağı, Çökak, Kışlak, Çabala ilköğretim okulları inşaatları; Köy Hizmetleri hidrofor tesisi yapımı; sağlık ocağı inşaat ve onarımı. (10 ihale) ____Mustafa Açıkgöz (AKP'nin etkin isimlerinden): Sağlık Müdürlüğü inşaat, sıhhi tesisat malzeme alımı, kalorifer ve su tesisatı onarımı. (15 ihale) ____Yusuf Seçmen (İl Sekreteri): Devlet Hastanesi demirbaş alımı, İl Sağlık Müdürlüğü koltuk alımı, sağlık ocağı onarım. (3 ihale) ____Hakan Öztürk (İl Yönetim Kurulu üyesi): Bayındırlık, Vakıflar, MİT Antakya, MİT İskenderun binaları ile İskenderun Cezaevi onarımları; Kaletepe ilköğretim okulu inşaatı. (7 İhale) Ali Salcan (İlçe Yönetim Kurulu üyesi): Doğumevi tavuk eti alımı. (8 İhale) ____Mehmet Tuna (İl Yönetim Kurulu üyesi): MEB kitap dağıtımı; kırtasiye alımı, Antakya Devlet Hastanesi ve Doğumevi büro kırtasiye malzemeleri. (11 ihale) ____Mehmet Hamutoğlu (İlçe Yönetim Kurulu üyesi): Antakya Belediyesi ile İl Sağlık Müdürlüğü araç ve ambulans kiralama, sigortalama. (12 ihale). ____Şükrü Çağlarsu (İlçe Yönetim Kurulu üyesi): Antakya Devlet Hastanesi demirbaş, doğumevi büro malzemeleri alımı. (2 ihale) Sakın bunları savunanlar %70'in d.nsözü olmasın... Ne dersiniz... ...
  4. Objektivist olarak ben AKP gibi dini siyasete alet eden ve dini anlamda yönetim anlayışı sergilemek isteyen her düşüncenin yanında şiddetle karşısında olan biriyim... Üstelik objektif bir düşünce sergileyen her insan tüm durum ve olaylara evrensel bakar, yerel, bölgesel ve dinsel değil... Bu topic'te de ben gerekli mesajları vermeye çalıştım sevgili ali0_1... Sevgiler...
  5. Teşekkürler bu harika şiir için sevgili birce... Dünya Şiir gününde bihaberdi şiirden İnsanlar. Oysa hayatın gizemini anlatır şiirdeki mısralar. Şiirin hakkını verenler sadece Şairler ve Ozanlar Bir de şiir tutkunu ve sevdalısı o güzelim Okurlar...
  6. . Gülen cemaati reddedildi / ABD'DE TERÖRİST BENZETMESİ... Pittsburg kentinde açılmak istenen 'Türk-İslam Kültür Merkezi', halkın 'merkez terörist yetiştirme merkezi olabilir' korkusu nedeniyle reddedildi. ANKARA - Fethullah Gülen cemaatinin ABD'nin Pittsburg kentinde açmak istediği ''Türk- İslam Kültür Merkezi'' Pennsylvania eyaletinde krize yol açtı. Kent sakinleri, merkezin bir ''terörist yetiştirme merkezi'' olabileceğini belirterek isteğin kabul edilmemesini sağladı. Fethulah Gülen'e yakınlığıyla bilinen bir cemaatin kentte 6 yıldan bu yana faaliyet gösteren derneği ''West Penn Cultural Center'', daha önce okul olarak kullanılan bir binayı 100 bin dolara satın aldıktan sonra, burayı bir Türk- İslam Merkezi haline getireceğini açıkladı. 300 bin dolar harcanarak inşa edilecek merkezde Türk kültürünün yanı sıra İslamla ilgili eğitimler verileceğini, cuma namazlarının da burada kılınacağını belirten gruba Pittsburglulardan tepki geldi. Kent halkı bir imza kampanyası ile, ''İslam merkezine hayır'' çağrısı yaptı. Olay belediye meclisine taşındı, kentin en çok satan gazetesi Pittsburg Post Gazette de gelişmeleri sürekli olarak okuyucularına duyurdu. İki tarafın temsilcilerinin katıldığı buluşmada ise ABD'liler İslam merkezinin bir ''terörist eğitim merkezi'' haline geleceğinden korktuklarını ifade ettiler. Türk Derneği'nin Yönetim Kurulu üyesi Bekir Düz ise ''6 yıldır burada barışçı olarak iki kültür arasında diyalog için çalışıyoruz. Beraber yaşadığımız insanlar bize kalplerini açmadı'' açıklamasını yaptı. Dernek, aldıkları binayı yeniden satışa çıkaracaklarını ve kentin başka bir bölümünde yeni bir bina alacaklarını açıkladı. .
  7. “Farklı dil, din ve kültüre sahip tüm insanları şiirin birleştiriciliğinde buluşturan ve birbirlerine yaklaştıran evrensel bir duygu, bir ırmak ve bir nefes gibidir... Ne mutlu şiir severlere demişti şair.. Evet Ne Mutlu siz şiir severlere... .
  8. Ne yani emekli bir Tümgeneral siyasal, ekonomik ve sosyal anlamda görüş ve düşünce bildiremezmi? sevgili ali0_1... %30 oy ile ve %70'inin istemediği bir yönetim anlayışının ülkeyi götürdüğü karanlığı ve çıkmazı bütün dünya ile birlikte ülkem insanları görürken hala gerçekçi bir yaklaşımı yaşam biçimi haline getirmekten uzak takım tutar gibi duygusal bir yaklaşım sergiliyoruz ben onu anlayamıyorum... Bugün genç Cumhuriyet yerli ve yabancı işbirlikçileri ile ciddi ve pervahsız bir tehdit aldında ve bugün bunun sorumlusu ne yazıkki bugünkü tecrübesiz bir zihniyetin ürünü olduğu açık bir gerçek... Bizler bunları göremezken gelecekte oluşaşacak Dünyanın gelişmiş ülkeleri, ekonomik, kültürel, sosyal ve sanatsal anlamda sürekli ilerleme ve gelişme gösterirken sizce yerimizi ve konumuzu ne olacaktır... ARAP ÜLKELERİ YANINDAMI?... (tabiki AB'ye de girme taraftarı değilim) Evet maalesef bugünTürkiyenin getirilmesi istenen zemin ne yazikki bu... Bölünme, etnik çatışmalar ve bir iç dinsel savaş... Bu sorumluluk bilinciyle öyle sanıyorum ki süreç eğer böyle devam ederse gelecek hepimiz için inanılmaz zor olacaktır... Sevgilerimle... .
  9. Beyoğlu'nda şairler geçidi ''Dünya Şiir Günü'' İstiklal Caddesi'nde birçok şair ve yurttaşın katıldığı yürüyüşle kutlandı. TYS Başkanı Enver Ercan, şairin gücünün iktidarın gücü ile eşdeğer olduğunu belirterek ''Biz bu gücü elimizden geldiği kadar halk için kullanacağız'' dedi. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) tarafından düzenlenen etkinliğe, aralarında İlhan Berk, küçük İskender, Nihat Ateş, Nevzat Çelik, Altay Öktem, Yusuf Uğur Uğurel ve çok sayıda şair katıldı. Arif Damar'ın yazdığı 21 Mart Şiir Bildirgesi'ni okuyan TYS Başkanı Enver Ercan, yıllardır salonlara kapatılmış şiirlerin artık sokaklara taşınması gerektiğini vurgulayarak ''Şiir halkla daha fazla buluşmalıdır. Şairin gücü, iktidarın gücü ile eşdeğerdir. Ve biz bu gücü elimizden geldiği kadar halk için kullanacağız'' dedi.
  10. . Dünya bugün ‘şiir’ gücüyle dönüyor.. Bugün 21 Mart Dünya Şiir Günü. 2000 yılından beri UNESCO’nun kararıyla Dünya Şiir Günü, her yıl 21 Mart'ta kutlanıyor. İSTANBUL - Dünya Şiir Günü dolayısıyla pek çok etkinlik düzenleniyor ve dünya şiirine katkı sağlamış isimler, şiirleriyle anılıyor. Ülkemizde de birçok vakıf, dernek ve kuruluş Dünya Şiir Günü sebebiyle çeşitli faaliyetler düzenliyor. 'Ba' isimli kitabıyla 10. Altın Portakal Şiir Ödülü'ne değer görülen Birhan Keskin’e, ödülü, bugün saat 19.00’da Antalya Kültür Merkezi Perge Salonu’nda düzenlenecek törende sunuluyor. “Yücel Kayıran Şiiri ve Beni Hiç Göremezsin” üzerine gerçekleştirilen 9. Altın Portakal Şiir Ödülü Sempozyumu’nun ardından; eleştirmen Mehmet H. Doğan, şair Yücel Kayıran (9. Altın Portakal Şiir Ödülü Sahibi), şair Haydar Ergülen (2. Altın Portakal Şiir Ödülü Sahibi), şair Hüseyin Ferhâd (5. Altın Portakal Şiir Ödülü Sahibi) ve şair Cevat Çapan’dan oluşan seçici kurulun oylarıyla belirlenen ödül, ‘Ba’ isimli kitabıyla Birhan Keskin’e değer bulunmuştu. ALTIN PORTAKAL ALAN İKİNCİ KADIN ŞAİR Birhan Keskin 22 Aralık 1963’te Kırklareli’nde doğdu. 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünü bitirdi. İlk şiirini 1984 yılında yayımladı. 1995-1998 yılları arasında arkadaşlarıyla birlikte Göçebe dergisini çıkardı. Çeşitli yayın kuruluşlarında editör olarak çalıştı. 1991 ile 2002 arasında sırasıyla; ‘Delilirikler’ (1991, İskenderiye Kütüphanesi Yayınları), ‘Bakarsın Üzgün Dönerim’ (1994, Era), ‘Cinayet Kışı + İki Mektup’ (1996, Göçebe Şiir Kitapları), ’20 Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu’ (1999, YKY) ve ‘Yeryüzü Halleri’ni ( 2002, YKY) yayımladı. Şairin bu ilk beş kitabı 2005 yılında tek ciltte toplanarak “Kim Bağışlayacak Beni” adıyla Metis yayınları arasından yayınlandı. Bu ciltle eş zamanlı olarak şairin yeni kitabı “Ba” da okurla buluştu. Birhan Keskin’in Y’ol adını taşıyan yeni şiir kitabı da önümüzdeki günlerde Metis yayınlarından çıkacak. Gülten Akın’dan sonra Altın Portakal Şiir Ödülü’nü alan ikinci kadın şair olan Birhan Keskin’e bu ödül, “doğayı ve insan doğasını bütün açmazları, sorunları, çatışmalarıyla, tıpkı ‘insanın halleri’ni ‘yeryüzünün halleri’yle birleştirmede gösterdiği gözalıcı başarı gibi, ürpertici bir şiir diline dönüştürmenin yetkin bir örneğini oluşturduğu” için veriliyor. KÜLTÜR BAKANI’NDAN ‘ŞİİR GÜNÜ’ KUTLAMASI Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, şiirin, insan gelişiminde önemli bir araç ve ortak bir dil olduğunu belirtti. Şiir sanatının hayatın her zaman ayrılmaz bir parçası olmasını dileyen Bakan Koç, “Farklı dil, din ve kültüre sahip tüm insanları şiirin birleştiriciliğinde buluşturan ve birbirlerine yaklaştıran evrensel bir gün olan 21 Mart Dünya Şiir Günü’nü kutluyorum” dedi. 22 MART DÜNYA ÇOCUK ŞİİRLERİ GÜNÜ... Merkezi Belçika’nın Liege kentinde bulunan Uluslararası Dünya Çocuk Şiirleri Örgütü, 1978 yılında; her yıl 22 Mart’ın Dünya Çocuk Şiirleri Günü olarak kutlanıyor. Dünya Çocuk Şiirleri Örgütü bugüne kadar “Çocuk Dünyası”, “Diğerlerini Nasıl Düşünüyorsun?”, “Savaşı Önlemek İçin Sözcükler”, “Barışa Çağrı” ve 1983 yılında da “Dünya Evimizdir” konularında şiirler yazılmasını istedi. dünya çocuklarının bu konularda yazdıkları şiirler Liege kentindeki Kongre Sarayı Salonu’nda sergileniyor. Sergilenen şiirler bir antolojide toplandıktan sonra Birleşmiş Milletler aracılığı ile yarışmaya katılan ülkelere gönderiliyor. .
  11. Selam sevgili birce... İşte şiir'in gücü burada... Ve onun yürüdüğü yolun bitimi yoktur... Tıpkı şu handa oluşan ve paylaşılan dostluğun ilk adımları gibi... Şiirle ve sevgiyle kalın...
  12. . Bugün size Tibet Türkyılmaz'dan söz edeceğim. Onun çok sevdiği bir şiiri sizlerle paylaşmak istedim... Biz kağıda hayat veren bir grubuz. Benim Sloganım: Live in paper.Yaşayan kağıt... Tibet kas erimesi hastası ve solunum cihazına bağlı yaşıyor. Sadece sağ üç parmağı hareket ediyor. DEÜ hastanesinin onkoloji biriminde. Bu güzel çocuğu size de tanıtmak isterim. Gözümüzün bebeği Tibet. Tibet'in çok sevdiği bir şiir var... Beni duygulandırdı. Sizinle paylaşmak istedim... ____________________________________ Şimdi, al kalemi eline ve dansa kaldır tüm kelimeleri cümleler kur onlarla beni anlatan ki okunabileyim kırmızı kalemle altını çiz en beğendiğin cümlelerin sakın ayırma onları öğelerine ki bölünmeyeyim noktalı virgüller bir demet gül oldu, bak en kurulmadık cümleler çeyizim - senin için sen de bilinmeyen kelimelerle bir duvak yap bana anlamlarını iyi aç ki görünebileyim "iki paragraf arası düğün mü olurmuş?" deme hem, herkes hazır, tüm harfler davetli sen de gel ki sevineyim kaç vakittir suskun şiir birer birer ayrılıyor harfler aklımın düğün salonu'ndan nicedir bekliyorum seni gelmedin ki güleyim artık sessizce ilerliyorum olur a, ararsan bir gün beni yazdıklarının üzerinde yürümekteyim cümle sonlarını bekliyorum kendimi aşağı atmak için ilk noktada duracağım bağlaçlarla bağla cümleleri ki düşmeyeyim... __________________________________ T. SAKARYA
  13. Geleceğini oluşturacak her yeni gün, bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olsun! ....... DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
  14. . 21 Mart Şiir Günü Bildirisi'ni bu yıl şair Arif Damar yazdı Ne mutlu şiir okuyana ve sevene!.. Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. Şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. Şiiri, yani yıldırımı hiçbir siper-i saika durduramaz. Şiir korkunçtur, güzeldir. Hiçbir kapı, hiçbir duvar önünde duramaz. Kapı tunçtan, demirden, çelikten de olsa önünde duramaz. Şiir yürür, ezer geçer. Şiir her şeyden, herkesten daha güçlü, daha yıldırıcıdır. Şiir sınır tanımaz, ne kral tanır, ne imparator. Şiir Cengiz Han 'dan da, Sezar 'dan da, Hitler 'den de, Büyük İskender 'den de büyüktür. Şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. Şiir sonsuzluğa gider, sonsuzluktan gelir. Şiir hiçbir güce boyun eğmez. En güçlüden daha güçlü, en güzelden daha da güzeldir. Eşsizdir, bir benzeri daha olmamıştır ve olmayacaktır da. Şiir bütün dillerden başka, bambaşka bir dille konuşur. Ama onun dilini, söylediğini herkes ama herkes anlar. Şiiri hiçbir güç tutsak edemez. Altın da, pırlanta da, elmas da şiirden değerli değildir; olmamıştır, olmayacaktır. Şiir dilsizleri konuşturur, sağırların kulaklarını açar. Şiir buluttur, yağmurdur, gökyüzüdür. Şiirin arkadaşları, dostları vardır. En yakın dostu bilimdir. Sonra musiki ve resim gelir. Şiirde müzik de vardır, resim de, yontu da. Mimar Sinan 'la da dosttur, Darwin, Einstein 'la da. Şiir gelecektir, umuttur, özlemdir, mutluluk ve güzelliktir. Şiirden en zalim, en gaddar, en acımasız krallar, imparatorlar bile çekinir, korkar. Şiir ölümü bilmez, şiir yaşamdır. Şiir muştu, sevinç ve mutluluktur. Şiir kötümserlik bilmez, tanımaz. İyimserdir, cömerttir ve gençtir, delikanlıdır. Yakışıklıdır şiir. Şiir sonsuzluk gibi en güzel kokar; güllerden de, karanfillerden, zambaklardan da güzel. Şiir deniz gibidir. Nasıl denizi kimse anlatamazsa şiir de tıpkı öyledir. Homeros, Dante, Shakespeare şiiri anlatmak için büyük çaba harcadılar ama şiiri deniz gibi tam anlamıyla kimse, hiç kimse anlatamadı. Deniz gibi, o da yalnız kendi anlatır kendini. Şiir sevgilidir, şiir yazandan iyi koca olmaz. İyi baba, iyi oğul, iyi kız da olmaz belki ama iyi arkadaş, iyi dost, iyi kardeş olur. Şiir sevgilidir dedik ve hep sevgili kalmıştır ve kalacaktır. Şiir ne tanker, ne şilep, ne gemidir. Şiir yelkenlidir. Bir korsan yelkenlisidir. Hayduttur şiir. Şiir aldatmaz, çalıp çırpmaz. Doğruluktur şiir. Emektir, alın teridir. Şiir inatçıdır, hırçındır ve hep ama hep yürür gider. Şiir durmaz ve durdurulamaz. Şiire ne boyunduruk, ne tasma takılır. Şiir zincire vurulamaz. Şiire kelepçe takılamaz. Şiir özgürdür, özgürlüktür. Şiir zalimlere, alçaklara, namussuzlara meydan okur. Onun gücü en güçlüye boyun eğdirir. Engel tanımaz. Engelleri yıkar ve ezer geçer. Şiir ölümsüzdür. Şiir olmasa, sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevda da, aşk da olamaz. İnsanoğlu yok olur. Şiirdir insanoğlunu sürekli kılan. Anaların şefkati, babaların güveni, çocukların kıvancıdır. Şiiri anlatmaya çalıştım ama ne gezer. Önce söylediğim gibi şiiri, deniz gibi kendi, yalnız kendi anlatır. Yaşasın şiir. Yıkılsın diktatörler, krallar, asiller, emperyalistler. Şiir zaten onları hep ama hep yıktı ve hep yıkacaktır. Ne mutlu şiir yazan, şiir okuyan, şiir sevene. Ötesi yok. _______________________________ A. D.
  15. . Ne yazıkki hala fikirlerimizi ifade etmekte zorlanıyor ve neye inandığımızı bile bilmeden kişisel kavga, dalaşma ve çekişmeler ile çok değerli zamanımızı ve yolumuzu kaybediyoruz aslında... Bence öncelikle yapılması gereken neye inandığımız temelini iyi oluşturmak ve düşünce ve eylemde onun sonucuna yakışır bir tavır ve duruş sergilemeliyiz... Evet inanılmaz bir kavram kargaşası içine bilinçli olarak ülkemiz insanları ne yazıkki atılıyor ve bundanda hepimiz zarar görüyoruz... Bugün ülkemizde fikirsel düşünce ve oluşum tamamıyle etkileşim sonucu oluşmakta ve araştırmadan ve incelemeden hazırcı bir yaklaşım ile oluşmakta olup bunu da daha önceki "Tüketim Toplumu Milliyetçiliği" başlığı ile gayet açık bir şekilde açıklamaya çalışmıştık... Ne yazıkki ilk tanıdığımız (dostluk ve kişiler ile ki bu aile de olabilir) düşüncenin/ideolojinin/franksiyonun tamamıyla aidiyat duygusuyla oluşan etkinin sonucu oluyoruz ve bu oluşumun sonucunda toplumumuzun büyük bir kısmı ülkemizi yöneten politikacılar ve siyasetçiler tarafından haniden ve beklenmeyen bir değişime uğratabiliyor ve onları istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar... Bunu sonucu olarak ta çoğunlukla başvurulan ve başarıyla yapılan KAVRAMLARI KARIŞTIRMA ile ülkemizin bügünkü durumunu ne yazıkki Ulusçuluk konusunda bile bilinçsizce ümmetçi yaklaşımlara dahi isteme cesaretini gösterebiliyorlar ve doğal olarak ta bir ulusu yaratan unsur, yalnızca belirli bir “dinsel kimlik” ile adlandırılabilir hale getiriliveriyor... Bu anlayışın sonucu ise ulusalcılıktan ziyade dini temellere dayanan teokratik yönetim anlayışı, faşizan yapı ve dini milliyetçilik anlayışlarını allayıp pullayarak ve bunların etkisinden ve gücünden de yararlanarak, daha çok gerici, laik olmayan, çağdaş olmayan, insan haklarına aykırı bir yaklaşıma götürmekte olduğu görülmektedir. Belirli bir dine inananları ulusun parçası kabul edip diğerlerini dışlamak, ne demokrasi, ne laiklik, ne de insan hakları düşüncesi ile açıklanabilecek bir yaklaşım değildir. Böylesi bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan ve farklı dinlere sahip vatandaşlarımız arasında ayrımcılık yapmak anlamına gelir ki, bu yaklaşım, Anayasanın 14. maddesine bütünüyle de aykırıdır... Sonuç olarak, Medeniyet seviyesine çıkmak için yapay gündemlerle, ötekini dışlayarak, demokratikleşmeden korkarak çözüm üretemeyiz. Kaldı ki, yıllardır bu topraklarda yaşayanlar ülkemizin hedeflediği noktaya ulaşma adına daha çok kenetlenmesi gerekir. Böylesi bir amaç doğrultusunda demokratik, hukukun üstünlüğünü her alanda özümseyen, temel insan haklarını içselleştiren bir demokratik bir Türkiye oluşturmak zorundayız. Çünkü dünya hızla değişirken bizler kendi sığ dünyamızda kalamayız, kalmamalıyız... Sevgiyle kalın...
  16. . ''Bizim özümüzde; kimlik sınırlamalarına dayanmayan bir ulus bilinci, güven, hoşgörü ve karşılıklı kabul vardır. Bizim kimlik tartışmalarına ihtiyacımız yoktur, her birimizin bu vatanın bir parçası olduğumuzu hissetmeye ihtiyacı vardır. Bizim ortak kimliğimizi, yurttaşların bütününden oluşan Türk ulusu ifade etmektedir. Etnik, kültürel, sosyal ve de dinsel temellere dayanan farklılıklarımız zenginliğimizdir. Çanakkale Savaşları'nda bu zenginliğimizin en güzel örnekleri yaşanmıştır.'' ''Bu kutsal topraklarda yaşayanlar, 91 yıl önce Çanakkale'nin geçilmesine izin vermediği gibi, din ve tarih istismarına da kesinlikle izin vermeyecektir''
  17. OBJEKTİVİST

    çanakkaleden

    . 'Bu zafer, yıllar süren acı verici bir küçülmenin sona erdirilebileceği inancını yeşerten bir zaferdir. Başta büyük önder Atatürk olmak üzere, bir avuç vatansever, bu zaferden aldıkları güçle Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuşlardır.''
  18. Sevgili ali01 sormuş... "Özellikle siz Objektivist... Ne kadar Objektif olabiliyorsunuz??? Cevabım şu... Emekli Tümgeneral Doğu Silâhçıoğlu kadar Objektifim... Bakın Tümgeneralimizin bir gazeteci ile yaptığı söyleşiden bir parça aktarıyorum... ___Gazeteci Soruyor; Bu hükümetle nereye varılır dersiniz?'' Başbakan'dan hâlâ medet umup ummadıklarını bilemeyeceğim kimi aydın ve solcularımızın belki hoşuna gitmeyecek olsa da, yanıt da soru kadar net: ___Cevap; ''Sadece çağdışı bir yaşamın hüküm sürdüğü, dinsel yönetimlerin geçerli olduğu, antidemokratik ülkelerin bir arada bulunduğu Ortadoğu'ya varılır, hepsi bu kadar. '' ___Gazeteci soruyor: ''Peki bu tehlikeli gidişe dur demek mümkün değil mi?'' ___Cevap;''Tabii ki mümkün! Türkiye'yi içinde bulunduğu bu tehlikeli durumdan kurtarabilecek bir iradeye sahip, ulusal duruş sergileyebilecek yeni bir hükümet teşkil edilebildiği takdirde bu gidişe dur demek mümkün. Demokratik solcuların, özgürlükçü sağcıların adreslerinin belli olduğu bir Türkiye'de bu hareket kendiliğinden doğacaktır...'' Evet böyle arkadaşım... Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu ne kadar Ojektivist ise bende o kadar Objektivistim.. Bu arada şunu belirtmekte yarar görüyorum... ''Soldaki'' , ''sağdaki'' , ''ortadaki'' , kendini yurtsever sayan bütün siyaset kurumları, yönetici ve insanları.Bir an önce, ama gerçekten bir an önce, emperyalizmin yaratıp yönlendirdiği ''köktendinci'' (sözümüz siyasete bulaşmamış köktendinci müslümanlarına değil tabiki) siyasete karşı, etkili, inandırıcı, samimi güç birliğinin ''adres'' ini topluma gösteremez, bencil ve kısır çevrelerinizin dışına çıkamazsanız, yaptığınız şey ''vatana ihanet'' bile olamayacaktır... Çünkü ne ''vatan'' kalacak... Ne de siz kalacaksınız... Sevgi ve saygılarımla... ...
  19. . 18 Mart 1915 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı'nda yapılan, Türk zaferi ve İngiliz/Fransız yenilgisiyle sonuçlanan ''Çanakkale Boğazı Savaşı'' , TC Devleti Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları; Seri No: 3, ''Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi'' 1976, 8. cilt, sayfa 177'de tanımlandığı gibi ''Deniz Savaşı'' değildir... Deniz savaşı iki deniz gücü arasında yapılan savaştır. ''Çanakkale Boğazı Savaşı'' az sayıda Alman hava ve deniz gücü katılımlı, Türk; kara, deniz, hava güçleri ile İngiliz/Fransız; deniz, hava, güçleri arasında yapılan bir savaştır. Bu nedenden ötürü bu savaşa adını açıkladığım kitabın tanımladığı ve adlandırdığı gibi ''Çanakkale Boğazı Savaşı'' demek doğrudur... ''Çanakkale Boğazı Savaşı'' 25 Nisan 1915'te başlayacak olan ve gene İngiliz/ Fransız yenilgisiyle sonuçlanacak olan Çanakkale/ Gelibolu kara savaşlarının öncüsüdür. Çanakkale/Gelibolu savaşları Atatürk gibi bir komutan ve kahraman yaratmıştır... 1914/1918 yılları arası olan 1. Dünya Savaşı ''Petrol Savaşı'' dır. Dünya petrolünün ana kaynakları Osmanlı Devleti sınırları içinde olduğu için 1. Dünya Savaşı'nın asıl ve kök nedeni; o sıralarda yayılmacı, sömürgeci, saldırgan devletler olan İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı Devleti'ni parçalamak ve paylaşmak amacıdır... 1 Ağustos 1914'te 1. Dünya Savaşı başlar. Atatürk'ün; 23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi'nin açış konuşmasında ve 24 Nisan 1920'de TBMM'de söyledigi gibi Osmanlı Devleti'nin çeşitli nedenlerden ötürü bu savaşa katılmamak olanağı yoktur. Osmanlı Devleti 11 Kasım 1914'te; İngiltere, Fransa, Rusya karşıtı ve Almanya, Avusturya yandaşı olarak savaşa katılır. Türk orduları; 1 Kasım 1914'te saldırı başlatan Rus ordularıyla Kuzey/Doğu Anadolu'da, 6 Kasım 1914'te saldırı başlatan İngiliz ordularıyla Irak'ta savaşmaktadır... Rus Çarı 2. Nikola 'nın amcası Rus orduları Başkomutanı Nikola Nikolaiviç , 17 Aralık 1914'te Rusya'nın başkenti St. Petersburg'da, Rusya'nın müttefikleri olan İngiltere'nin ve Fransa'nın büyükelçilerine şunları söyler: ''Kafkasya'da Türkler ile yaptığımız savaşlarda çok büyük ve ağır kayıplar verdik. Yeğenim Rus Çarı 2. Nikola akrabamız olan İngiltere Kralı'na bu durumu defalarca bildirdi ve silah yardımı istedi. Ağır savaş koşullarına rağmen Kafkasya'da Türklere karşı yaptığımız saldırılarımızı sürdüreceğiz. Batıda Almanlara ve Avusturyalılara karşı yaptığımız saldırılarımızı silah yokluğundan ötürü durdurmak zorundayız... İstanbul şehri ve Türk boğazları savaştan önce yaptığımız üçlü anlaşma gereği, savaştan sonra Rusya'nın olmak koşuluyla, Türk boğazlarından geçip bize; top, tüfenk, makinalıtüfenk ve cephane ulaştırmak zorundasınız. Eğer bize silah yetiştirmezseniz Rus orduları Alman ve Avusturya ordularına saldıramaz. Kafkasya'da büyük ve ağır kayıplar vererek Türklere karşı yaptığımız savaş, bir felaketle sonuçlanabilir.''... Rusya'nın Alman ve Avusturya ordularına karşı yaptığı saldırıları silah yokluğundan ötürü durdurmak olasılığı, İngiltere ve Fransa'da panik yaratır. İngiltere, Fransa, Rusya 1. Dünya Savaşı'nda öncelikle Almanya ve Avusturya'yı yenmeyi amaçlamışlardı... Osmanlı Devleti'nin 1913 Balkan Savaşı yenilgisi; İngiltere, Fransa ve Rusya'da; Osmanlı Devleti'nin savaş gücü olmadığı düşüncesini oluşturmuştur. Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı'nda Almanya'dan ve Avusturya'dan sonra, kolayca savaş dışı bırakılacak ve sonra paylaşılacak bir ganimettir ve gerçek böyle olmamıştır. Osmanlı Devleti savaşa katıldıktan sonra Türk orduları tüm cephelerde müthiş bir güçle savaşmaya başlamıştır... Rusya 2 Ocak 1915'te İngiltere ve Fransa'ya sert bir nota verip; Kafkasya'da Rus ordularıyla savaşan Türk ordularının saldırı gücünü azaltacak önlemleri almalarını, Alman ve Avusturya ordularına karşı yaptıkları saldırıları durduracaklarını, Türk Boğazlarından geçip Rusya'ya silah ve cephane ulaştırmalarını bir kez daha ister. Rusya'nın bu kesin ve sert tutumu sonucu İngiltere ve Fransa ''Çanakkale Boğazı Savaşı'' na karar verirler... ''Çanakkale Boğazı Savaşı'' dünya tarihini değiştiren bir savaştır. Bu savaşı Türkler değil de İngilizler / Fransızlar kazansaydı ve Çanakkale Boğazı'ndan geçselerdi ''kısaca'' ne olurdu... ___1) Osmanlı Devleti savaş dışı kalırdı. ___2) Rusya'ya ulaştırılan silahlar ile Rusya/ İngiltere/Fransa; Almanya ve Avusturya'yı yenerdi. ___3) 1. Dünya Savaşı 1915'te biterdi. ___4) İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki anlaşma gereği Rusya; İstanbul'u, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı'ndan oluşan Türk Boğazlarını topraklarına katardı. ___5) Rusya'da komünist devrim olmazdı. ___6) Osmanlı Devleti 1915'te İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya arasında paylaşılırdı. 18 Mart 1915'te ''Çanakkale Boğazı Savaşı'' nda şehit ve gazi olan kahramanları, Türk ulusu hiçbir zaman unutmayacaktır... :clover: ______________________________ M. Erksan
  20. Katkın ve paylaşımın için teşekkürler sevgili deli gül... Hakikatan Mustafa Kemal Atatürk o dönemlerde söyledikleri ile bugün bile bunu bizlere hala hssettirenlerin aynı paralelde olması olayın ne kadar ciddi ve vahim olduğunu göstermekle birlikte Büyük önderin nekadar haklı olduğunu da ortaya koymaktadır... Sevgiler... .
  21. . Yorumlar ve ilginize teşekkürler arkadaşlar... 'İslamofaşist Darbe' Üzerine... Birkaç gün önce bizim gazete birinci sayfanın göbeğinden ilginç bir haber yansıttı.. Başlık: '' Erdoğan' a Ağır Suçlama'' ''Washington Times gazetesi Erdoğan'ın İslamcı-faşist bir darbe istediğini, Büyükanıt ve Aşkın olaylarının da bunun bir parçası olduğunu ileri sürdü.'' 'İslamofaşizm' ilginç bir deyiş... İslam bir din!.. Yine birkaç gün önce Cumhuriyet'e açıklama yapan Diyanet İşleri Başkanı Profesör Ali Bardakoğlu ne diyordu: ''- İslam bir dindir.'' Ve ekliyordu: ''- İslamı siyasi bir rejim olarak algılama çabaları doğru değildir.'' Ancak anlaşılıyor ki AKP iktidarı Türkiye'ye bir siyasal düzen olarak Müslümanlık üzerine rejim biçmek hevesine kapılmıştır... AKP iktidarının bu hedefe dönük gözü kara!.. Cumhurbaşkanıyla, yargıyla, orduyla, üniversiteyle, laik öğretimle, devlet bürokrasisiyle çatışmalarında pervasız... İlginç olan ne?.. Amerikan gazetesi Türkiye'ye yakıştırılan yeni rejime ''Ilımlı İslam Devleti Modeli'' adını münasip görmüyor... Daha yakışanını bulmuş: ''İslamofaşizm...'' Avrupa'daki faşizm Aydınlanma devriminden sonra ortaya çıkıp Birinci Dünya Savaşı ertesinde ortalığı haraca keserek kasıp kavurduğu için ''Hıristiyanofaşizm'' diye anılmadı; Almanya ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerin doğasında gelip geçici bir kara salgın işlevi gördü... Türkiye'deki İslamofaşizm düpedüz dinci sermaye diktası içeriğini taşıyacaktır... Çünkü adı üstünde: İslamofaşizm!.. Bugün AKP iktidarının gidişatını ilgisiz gözlerle seyredip yan gelen kimi laik işadamı iş işten geçtikten sonra dövünebilir... Peki, Washington Times AKP'yi neden ''İslamofaşist darbe'' ile suçluyor?.. ''İslamofaşist'' i anladık.. ''Darbe'' neyin nesi?.. Neresinden bakarsanız bakın yaşanan sürece ''darbe'' sözcüğü de yakışıyor... Yüzde 25 oranında oyla Meclis'in yüzde 65'ini, başka deyişle azınlık oylarıyla çoğunluğu ele geçiren AKP'nin bu kez yukardan aşağıya uyguladığı operasyon Türkiye'de anayasal rejimi oldubittiye getirmek üzerinedir. Ne diyor Amerikan gazetesi: ''...Erdoğan'ın ülkedeki laik kurum ve geleneklere karşı giriştiği İslamofaşist darbe isteğinin karşısındaki ordunun...'' 21'inci yüzyılda ''durum vaziyeti'' değişti.. 20'nci yüzyıl Türkiyesi'nde ordu darbe yapardı.. 21'inci yüzyılda ''orduya karşı darbe'' yapılıyor.. Hem de ''anti-laik'' darbe... Cümlenin haberi ola!.. .
  22. Sevgili arkadaşım ilbey_26... Düşünsel anlamda burada dile getirdiği paylaşımlarını gerçekten ciddi buluyorum... Önemli tespitler sunmuşsunuz ve tabiki ülkemizin içinde bulunduğu şu hanki durumu bir nebze olsun analiz eden ve yorumlarınız ile değer katan bir görüş açısı ortaya atmışsınız... Aslında konu böyle düzeyli ve ciddi boyutlarda kişisellikten uzak tartışılmız olsa eminim burada tüm arkadaşlarımız her konuda biraz daha sıçrayacağın bir haraket alanı yakalamış olurlar ki bunda da faydalanan hepimiz olacağız... Neyse konu ile ilgili olarak bende şunları belirtmek istiyorum... Türkiye, coğrafyası ve tarihinden kaynaklı olarak yaşadığı bütün sorunlar ve emperyalist baskılara karşın, diğer bütün Avrupa ülkeleri gibi, ırk esasına dayalı bir ulusçulak anlayışını benimsememiştir... Ayrıca Türkiye, dünyayı yönetmeye ve bir dünya devleti olmaya soyunan işgalci güçlerin kuklalarının yönettiği bazı Arap ülkelerinde görüldüğü gibi, ülkesinin en üst yöneticilerinden bazıları, ümmet esasına dayalı din devletini önlerine hedef olarak koymuş olsalar bile, ümmetçilik esasına dayalı bir din devletini de reddetmiştir... Yine Türkiye’nin benimsediği ulusçuluk anlayışı, bu topraklarda yaşayan herkesin “kendisine Türküm dediği” sürece bu ulusun ayrılmaz bir parçası olduğu çağdaş ve Kemalist ulusçuluk anlayışıdır ki, bu anlayış, demokratik, laik ve insan haklarına dayalı bir devletin olmazsa olmaz koşullarından birisidir. Bütün bu tartışmalara söyleyeceğim son söz ise ; Garson, çek oradan bir Pilav Üstü Kimlik olacaktır... .
  23. İran'ın son dönemlerdeki tarihsel sürecine bakarsan ülkemizin bugünlerdeki gidişin aynı benzerlikte olduğunu görebilirsiniz İsyanın gölgesi... Dış dünyadan ülke fotoğrafımıza bakıldığında durumun hiç te iç açıcı olmadığı ortada. Fakat ne yazıkki ülkemiz insanları bu durum karşısından kazandaki kurbağa misali mışıl mışıl gelecek tehlikelerden habersiz öylece bekliyor... Ama merak edilmesin bu ülke o karanlık ortaçağ günlerine dönmeyecek ve döndürülemeyecek... Mustafa Kemal ATATÜRK ile başlayan bu haraket belki bu günlerde biraz yavaşlamış durumda ama yeri geldiğinde hız kazanmayı bilecek değerde birikime ve gücünede sahip... Benim burada tedirginliğimle birlikte gelecek senaryocularınında tespiti hemen hemen bu yönde ve böyle giderse ki durum onu gösteriyor, gelecek 30 yıl içinde dış güçlerin desteği ve yerli beceriksiz işbirlikçeliri ile ve bölgesel desteklerle dinsel, etnik bir iç kavganın yaşanacağı endişesi ve bir Irak, bir İran, vb. ülkeler gibi olabiceğimiz endişedir... Ama umutsuz da değilim çünkü ne mutlu ki bu güzelim yurdumun. güzelim insanlarının tarihsel bir lideri var ve birgün hepimizin onun hedeflerine ve değerlerine sarılacağımız güne dünden daha fazla ihtiyaç duyan yürekli beyinleri var. O devrimler hiçbirzaman bitmedi, bitmeyecekte... Sevgiyle kalın... .
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.