Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Poyraz_yelii

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    7
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Poyraz_yelii - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenen bir konferansta, güneşte meydana gelebilecek büyük ölçekli bir patlamanın olası sonuçları ve alınabilecek önlemler değerlendirildi. Bilimadamları böyle bir patlamanın 2013'te gerçekleşebileceğini söylüyor. Patlamanın yaratacağı elektromanyetik etkiyle enerji ve iletişim sistemlerinin büyük zarar görebileceği söyleniyor. Bazıları buna "Dijital kıyamet" diyor. Bilimadamları uyarılarında ısrarlı. Güneşin, doğal döngüsündeki en enerjik aşamaya yaklaşırken tehlikenin de yaklaştığını söylüyorlar. 'Büyük bir güneş patlaması, dijital çağı sona erdirebilir' diyorlar. Güneşin 11 yıllık bir aktivite döngüsü var. Bu, çok sıcak, manyetik bir plazma olmasından kaynaklanıyor. Bu manyetik alandaki hareketlilik artınca, enerji yoğunluğu da artıyor. Solar Stormwatch adlı kuruluştan gökbilimci Chris Davis, "Şu anda aktivitenin düşük olduğu bir dönemdeyiz. Ama güneşin üzerinde yine lekeler belirmeye başladı. Bu lekeler, manyetik alanının güneşin yüzeyine çıkmaya başladığının göstergesi. Bu hareketliliğin 2012-2013'te en üst seviyeye çıkmasını bekliyoruz." diyor. Bazı bilimadamları, bu zirve noktasında çok büyük ve tehlikeli bir enerjinin açığa çıkabileceğini, uzaya yüksek miktarda radyasyon yayılacağını söylüyor. Patlama sırasında çıkan ışınlar dünyaya ulaştığında, tüm elektronik cihazları kullanılmaz hale getirebileceği, elektrik şebekesinin çökebileceği, radyo, televizyon, telsiz ve internet ileşiminin sekteye uğrayabileceği belirtiliyor. Bu tehditler Londra'da düzenlenen Afet ve Tehditler karşısında Elektrik Şebekelerinin Durumu konulu bir konferansta tartışılıyor. Konferansın katılımcıları sadece güneş patlamasını değil, türlü afetin şebekelere etkisini ele alıyor. Örneğin İngiltere Savunma Bakanı Liam Fox, Kuzey Kore ya da İran gibi devletlerin nükleer yeteneklerini sıradışı bir şekilde kullanabileceği uyarısında bulundu. Fox'a göre, atmosferin üst tabakalarında bir nükleer patlama bir elektromanyetik darbe yaratarak, kilit sistemleri devre dışı bırakabilir. Türlü doğal afetin olası etkilerini konuşan uzmanları en çok endişelendiren unsurların başında ise, yine güneş patlamaları geliyor. Yüzyılda bir görülen patlamalar kapıda Uzmanlar bu tür patlamaların yüzyılda bir görüldüğünü ve yenisinin kapıda olduğunu söylüyor. Güneşteki patlamalar döngüler şeklinde oluşuyor Sonuncu büyük patlama 150 yıl önce 1859'da olmuş, telgraf haberleşmesi büyük ölçüde çökmüştü. Londra'daki konferansı düzenleyen bilimadamları teknolojinin gelişmesiyle, bu tür doğal olaylar karşısındaki zaafın da arttığını vurguluyor. Elektrik Altyapisi Guvenlik Konseyi adlı kuruluştan Avi Schnurr'a göre elektrik şebekesi bu tür elektromanyetik radyasyona karşı daha hassas hale geldi." "Daha fazla miktarda enerjiyi daha hızlı iletebilmesi için bu sistemi geliştirdikçe, bu hassasiyet de artıyor. NASA'yla birlikte çalışan Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi yeni bir rapor yayımladı. Raporda çok şaşırtıcı birşeyden söz ediliyor. Büyük güneş patlamasının, elektrik sistemine, modern çağda görülmemiş ölçüde zarar verebileceğine dikkat çekiliyor." İngiltere Hükümeti bu tehlikeyi ciddiye alıyor. Konferansa katılan savunma bakanının, bilimadamları ve sektör temsilcileriyle yeni toplantılar yapacağı belirtiliyor. Bilimadamları büyük güneş patlamasının tam zamanını bilemiyor. Uzmanlara göre bu konuda tedbir almak için bir an önce harekete geçmeli... "Kemer sıkma dönemlerinde bile bu tehdit görmezden gelinemez." diyen The Sun Kings kitabının yazarı Sturat Clark, "Şimdiden önlem almazsak, hiçbir elektronik mali işlem yapamayız." diye ekliyor. Ancak en azından uydu sektörünün temsilcileri rahat. İnmarsat temsilcilsi Ruy Pinto, uyduların bu gibi olasılıklar düşünülerek geliştirildiğini kaydediyor. Pinto "Uydular, 36 bin kilometre uzaklıkta. Oraya gidip tamir edemeyeceğimiz, kimseyi oraya gönderemeyeceğimiz için, uzayda tarih içindeki radyasyon oranına bakıp her tasarıma yeni eklemeler yapıyoruz. Uydular, bu tür olaylarla başa çıkabilecek şekilde tasarlanıyor. Bu olaylara karşı, bu tür hayati ve pahalı bir altyapıyı korumak ekonomik açıdan da gerekli." diyor. Ancak yeryüzündeki altyapının tehlikelere daha açık olduğunu söyleyen bilimadamları, güneşin yüzeyindeki hareketlilikten erken uyarı işaretleri bulmaya çalışıyor. Amaç önlem için en azından birkaç gün kazanabilmek. Halihazırdaki sistemlerse, bu tür bir felaket karşısında ancak yarım saat önceden uyarı gönderebiliyor. alıntıdır..
  2. Kil Nedir Kil doğada bol miktarda bulunan minerallerdendir. Fakat saf kil bulmak oldukça zordur. Kilin içerisinde en çok kalker, silis, mika, demir oksit bulunur. Genellikle 0,002 mm’den daha küçük taneli malzemeye kil adı verilmektedir. Kil sarımtırak, kırmızımtırak, esmer gibi renklerde bulunur. Bu özelliğini bileşiminde bulunan yanıcı maddeler verir. Kilin yapısı itibarıyla su çekme özelliği vardır. Bu nedenle kil daima nemlidir. Kili meydana getiren maddeler sulu alüminyum silikatlerdir. m Al2O3 , n SiO2 , p H2O genel kimyasal bileşim formülü ile ifade edilen kil, çok saf olduğu zaman hidrate Alümin Silikat (kaolinit) adını alır. En değerli tabiî kaynaklar arasında yer alan topraklara bitkiler için gerekli su ve besinleri kum toz ve kil vasıtasıyla tutma vazifesi verilmiştir. Ancak kil; su ve besinleri tutma kabiliyeti açısından kum ve toza göre daha üstündür. Kayalar; su rüz-gâr ve sıcaklık tesiriyle parçalanarak kum ve toz boyutuna kadar ufalanır. Bu sırada fizikî parçalanmanın yanında kimyevî ayrışma da gerçekleşir ve 0002 mm çapa kadar bu ufalanma devam eder. Bu ayrışma ve yeniden birleşme hâdiseleriyle kil mineralleri meydana gelir. Kil mineralinin yapısı ve bileşimi Kil minerallerinin başlangıçta küre şeklinde olduğu düşünülmüştür. Fakat elektron mikroskobuyla yapılan incelemelerde bunların levhamsı veya tabakamsı (yaprakçıklı) bir yapıya sahip oldukları görülmüştür. Killerin sıkı istiflenme plâstiklik ve hacimce genişleyip daralma gibi özellikleri onların tabakalı yapıda yaratılmasından kaynaklanmaktadır. Bilim adamlarınca kil mineralleri su ihtiva e-den alüminyum silikatlar olarak târif edilmektedir. Kil mineralleri tetrahedron (düzgün dört yüzlü) ve oktahedron (düzgün sekiz yüzlü) olarak isimlendirilen kafes şeklinde kristal bir yapıda yaratılmıştır. Tetrahedronlarda silisyum ve oksijenlerden oluşan atom grupları mükemmel bir şekil ve belli bir düzende bir araya getirilmiştir. Bu minerallerin tetrahedron tabakaları 4 oksijen atomunun her biri bir köşeyi oluşturacak şekilde dört yüzlü geometrik bir yapıda oktahedron tabakaları ise alüminyum (Al) demir (Fe) ve magnezyum (Mg) gibi iyonların etrafında 6 oksijen ve hidroksil (OH-) iyonları olacak şekilde sekiz yüzlü geometrik bir yapıdadır. Kil mineralleri tetrahedron ve oktahedron tabakalarının üst üste ve yan yana paket şeklinde bir araya getirilmesi ve ortak konumdaki oksijen iyonları vasıtasıyla birbirine bağlanmasıyla oluşturulur. Bu tabakalaşmada tetrahedron-oktahedron düzeninde periyodik bir tekrarlanmayla iki tabakalı kil mineralleri; tetrahedron-oktahedron-tetrahedron düzeninde periyodik bir tekrarlanmayla da üç tabakalı kil mineralleri meydana gelir. İki tabakalı kil mineraline kaolinit üç tabakalı kil mineraline ise montmorillonit kil minerali misâl verilebilir. İki tabakalı kil mineralinin tabakaları arasındaki elektrik çekim kuvveti sebebiyle su ve besin elementlerinin bu tabakalar arasına girmesi önlenir. Bu sebeple bu tip kil mineralleri bünyelerine su aldıklarında şişip genişleyemez. Tabakalar arasında su almadan önce 27 Ao (1 Ao = 10-8 cm = 01 nanometre) olan mesafe su alınmasıyla değişmez. Bazı kil minerallerinin hacmi ise bünyelerine su alınca büyür ve şişer. Misâl olarak üç tabakalı montmorillonit kil mineralinde iki eşdeğer tabaka yüzeyi karşı karşıya getirildiği için tabakalar arasındaki çekim kuvveti çok zayıftır. Bu sebeple tabakalar arasındaki 34 Ao (034 nm) olan mesafe su alınca 14–18 Ao (14 – 18 nm)’a kadar çıkar. Kilin yüzey alanının büyüklüğü Kil minerallerinin yüzey alanı dış yüzeylerinin alanlarıyla çözelti hâlindeki iyonların girebilecekleri iç boşlukların yüzey alanlarının toplamıdır. Tanecik çapı veya boyutu küçüldükçe kilin yüzey alanı mükemmel bir şekilde genişlemektedir. 1 gram kum taneciğinin toplam yüzey alanı 01 m2 civarında toz taneciğinin ise 01–10 m2 arasında iken kil mineralinde bu alan yüzlerce m2’ye ulaşabilmektedir. Bu yüzey alanı büyüklüğü nasıl olabilmektedir? Bu hâdiseyi şöyle açıklayabiliriz: Bir kenarı 1 cm olan bir küpün yüzey alanı 6 cm2’dir. Bu küp bir kenarı 100 Ao (10 nanometre) olan küpçüklere bölünürse meydana gelen küpçüklerin yüzey alanları toplamı 600 m2 olur. Şöyle ki; bir kenarı 1 cm olan küpten bir kenarı 10 nm olan 1018 adet küpçük oluşur. Bir kenarı 10 nm olan küpçüğün yüzey alanı 6x(10×10–9)2 = 6.10–16 m2’dir. Bütün küpçüklerin yüzey alanları toplamı ise 1018×6.10–16 = 600 m2 olur. Bu sebeple topraklarda büyüklük olarak kum taneciklerinden kil taneciklerine doğru gidildikçe yüzey alanının genişlediği görülür. Meselâ montmorillonit kil mineralinin toplam yüzey alanı 600–800 m2/gram olup bu tane büyüklüğüne bağlı olarak 1150 m2/gram’a kadar çıkabilmektedir. Kil minerallerinin adsorblama (yüzeyde tutma) hususiyeti Kil minerallerinin yüzeyleri negatif kenar ve köşeleriyse pozitif elektrikle yüklüdür. Böylece kil minerallerine zıt elektrik yükleri çektirilerek bitki besin elementleri olan katyon ve anyonların kil yüzeylerinde ve kenarlarında tutulması sağlanır. Bitkiler için gerekli olan kalsiyum (Ca) magnezyum (Mg) potasyum (K) amonyum (NH4) demir (Fe) çinko (Zn) gibi elementler kil mineralleri yardımıyla toprakta tutularak bunların bitki köklerinin yararlanabileceği derinlikte kalması sağlanır. Kil mineralleri toprağın fizikî kimyevî ve biyolojik faaliyetleri açısından da son derece önemlidir. Killere bahşedilen büyük özgül yüzey (birim hacimdeki yüzey alanı) sebebiyle toprakta büyük bir adhezyon ve kohezyon kuvveti oluşur. Böylece bitkiler için hayatî öneme sahip olan suyun toprakta tutulması sağlanır. Bunların yanında killere verilen çekim kuvvetiyle kum ve toz tanecikleri mıknatıs gibi çekilerek birbirine yapıştırılır. Böylece kum ve toz oranı yüksek olan toprakların iyi olmayan fizikî özellikleri düzeltilmiş olur. Meselâ kil kumlu topraklara karıştırılırsa bunların aşırı geçirgenlikleri önlenmiş olur; toz oranı yüksek olan topraklara karıştırılırsa onların gözenekliliği ve havalanma şartları düzeltilmiş olur. Kil minerallerinin kullanıldığı yerler Kil mineralleri (kaolinit montmorillonit vb.) endüstride birçok alanda kullanılmaktadır. Misâl olarak kaolinler; kâğıt dolgu ve kaplamada tuğla seramik çimento plâstiklerde boya ve çözücülerde; montmorillonit kil mineralleri ise deterjan seramik kâğıt kozmetik ve boya sanayii gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Dünyada çok sınırlı miktarda bulunan kalsiyum montmorillonit kili 1800’lü yıllardan beri birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Bu kilden sağlık açısından hayvanların da yiyerek veya içinde yuvarlanarak faydalandığı tespit edilmiştir. Yüzeye çekme ve emme (adsorb ve absorb) özellikleri sebebiyle vücudu toksik maddelerden arındırma özelliği bahşedilen bu kil canlı çamur olarak adlandırılmıştır. Bu killerin uzun süre sıcak su basıncına mârûz kalması kristalize olmalarına ve negatif elektrikle yüklenmelerine sebep olur. Kristalleşen kil çok küçük parçacıklara ayrılır ve bu da kilin vücutta kolayca emilmesini sağlar. Negatif yükler sayesinde ise kil pozitif yüklü toksik maddeleri cilt yüzeyine çeker ve daha sonra bunları emerek vücuttan uzaklaştırma vazifesini yerine getirir. Kalsiyum montmorillonit kilinin zehirden arındırma özelliği dışında; ağrı açık yara kolit (kalın bağırsak iltihabı) ishal hemoroit ülser bağırsak problemleri sivilce kansızlık ve daha birçok rahatsızlığın tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir. Kil-polimer nanokompozit malzemeler havacılık ve uzay araçlarının parçaları için kullanılan fiber bazlı kompozitlerde kalıp malzemesi olarak düşünülmektedir. Sebebi ise uçak ve uzay araçlarının parçalarının diğer kalite özellikleri yanında çok güçlü ve aynı zamanda hafif olması gerekliliğidir. Nanokompozit malzemeler aynı zamanda ısıya karşı dayanıklılığının yüksek oluşu sebebiyle elektronik ev âletlerinde de kullanılmaktadır.
  3. Poyraz_yelii

    CİVAN PERÇEMİ

    CİVANPERÇEMİ Diğer isimleri : Binbiryaprak, Yaşlı Adam Biberi, Asker Yarası, Şövalye Binyaprağı, Bin ot, Burun kanaması, Marangoz Otu, Kan değeri, Sağlam Ot Yetiştiği yer Civanperçemi, yıl boyu süren, Avrupa ve Asya’nın yerel şifalı otudur. Kuzey Amerika’da ve dünyanın diğer tüm ülkelerinde kabul görmüştür. Civanperçemi çok yaygın olarak yol kenarları boyunca, eski alanlarda, çayırlarda, doğudaki meralarda, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada ‘da bulunmaktadır. Yetiştirilişi Civanperçemi, verimsiz topraklarda bile kolaylıkla yetiştirilir. Kuru toprağı, güneş gören bir şekilde yerleştirmeniz tavsiye edilir. Bu bitki çok iyi bir dosttur. Tanım Civanperçemi 10 – 20 inç yüksekliğinde büyür, tek dallıdır, lifli ve tüylüdür. Birbiri ardına sıralı olan yaprakları 3 – 4 inç uzunluğunda ve 1 inç genişliğindedir. Tabanındaki göbeği daha geniştir, dalını kavrar. Yaprak şekli, çok parçacıklar halinde aşk merdiveni gibi kesik kesiktir. Yaprakları koyu yeşildir üs tü tüylerle kaplı bir görüntü verir. Çiçekleri, çeşitli ve üzeri düz demetler halindedir, beyaz çiçeklerinin tepeleri küçük ve pek çok kalabalık çiçekten ibarettir. Minicik olan çiçeklerinin her biri papatyayı andırır. Tüm bitki daha çok veya az tüylüdür, beyaz çiçekli olanın tüyleri ipek gibidir. Çiçekleri Mayıs – Ağustos arası açar. Dalı büzgülüdür, yaprakları ve çiçeği açar ve kuruduktan sonra şifalı ot olarak kullanılır. Kuru olan bu şifalı ot baharat olarak ya da tat vermek için yenilebilen bir bitkidir, adaçayı gibi keskindir. Özellikleri Civanperçemi ilaç gibi kullanılabilen, çok değerli bir şifalı ottur. Birçok bilimsel kanıtıyla alternatif tıpta, bir antiseptik *( cilde ve dışarı açılan boşlukların mukozasına dıştan uygulanarak kullanılan antimikrobik madde), antipasmodik *( spazmı önleyen veya yok eden madde), astrenjan *( vücutta yumuşak dokuların kasılmasını sağlayan, kanamayı ve salgılamayı kontrol altına alan madde), karminatif *( mide ve bağırsaklardaki aşırı gazı yok eden madde), diyaforetik *(terlemeyi arttıran madde), sindirimi kolaylaştırıcı, uyarıcı *( psikiyatride; beyin ve sinir sisteminin işlevini hızlandıran kimyasal madde), tonik ve vazodilator *( damar düz kasını gevşeterek damarı genişleten) olarak kullanılır. Civanperçemi, soğuk algınlığı, kramplar, ateşlenmeler, böbrek düzensizlikleri, diş ağrılarına karşı, tahriş olmuş cilde, kanamalar ve kadınların adet dönemini düzene sokmak için kullanılır. Safra akışını uyarıcıdır ve kanı temizler. Şifalı çayı, şiddetli soğuk algınlıkları ve gripler için, mide ülserleri için, mide krampları, apseler, travma ve kanamalar için ve iltihap azaltıcı olarak kullanılan çok iyi bir ilaçtır. Reçete Bir aromatik çaya : 1 çay kaşığı kurutulmuş otu 1 fincan kaynamış suya ekleyin, tadını tatlılaştırmak için 10 dakika demlemeye bırakın. Yatma vaktinde alınız. Kandil çiçeği, bindir yaprak otu adlarıyla da tanınan civanperçemi bitkisi, özellikle kadınlar için vazgeçilmez bir yardımcıdır. Hem bitki uzmanı hem de bir rahip olan Kneipp yazılarında civanperçemi için söyle der; "arada sırada da olsa, hanımlar ona el atsalardı pek çok hastalığı çekmemiş olurlardı." Bu bitki, bayanların sancılı ve depresif gecen regl dönemlerinde, menopoz öncesi ve sonrası çekilen rahatsızlıklarda çok etkilidir. Ayni zamanda kadınların üreme organları için de pek çok faydası vardır. Rahim kanseri, çeşitli rahim rahatsızlıkları, yumurtalık iltihaplarında içilen civanperçemi çayları çok yararlıdır. Miyomlar ve beyaz akıntılar için, yarım banyolar tavsiye edilebilir. Yarım banyo için; 100 gr civanperçeminin yaprak ve çiçekleri tam olarak geceden soğuk suyun içine konur. Ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılıp, banyo suyuna ilave edilerek kullanılır. Yalnız banyo sırasında böbrek bölgesi suyun dışında kalmalıdır. 15 k. suda kalınır banyo sonrası kurulanmadan havluya sarınarak bir saat kadar dinlenilir. Çay; Bir dolu tatlı kasığı civanperçemi ¼ litre kaynar suya ilave edilerek 3 k. demlenir, sonra süzülerek, sıcak olarak yudum yudum içilir. Oldukça acı olan bu çayı içerken, şeker, tatlandırıcı gibi ilaveler yapmamak gerekir. Bitki çaylarına eklenen bu ilaveler, bitkilerin içindeki kimyasal maddelerle reaksiyon verebilirler. Maksimum fayda sağlamak için bunlara dikkat etmek gerekir. Bizim bayanlara tavsiyemiz, hiç olmazsa yılda iki kez birer haftalık kür olarak bu bitkiyi tüketmeleridir. Eski şifa kitaplarında civanperçemi “tüm hastalıkların çaresi” olarak anılır. Kanı temizleme özelliğine sahip olan bu bitki, ayrıca Hepatit-B, mide, hazımsızlık, romatizma, karaciğer rahatsızlıkları, bağırsak iltihapları ve hareketlerini düzenlemede çok faydalıdır. Civanperçemi, dolaşım sistemi rahatsızlıklarında ve damar spazmlarını hafifletmek için de tavsiye edilir. Bitkinin kullanılan kısmı, yapraklı ve çiçekli dallarıdır. Dallar ve çiçekler henüz tamamen açılmadan toplanır ve gölgede kurutulur. Bitkinin bu kısımları uçucu yağ, sabit yağ ve acı glikozit maddelerini ihtiva ederler. Kuvvet verici, uyarıcı, idrar ve gaz söktürücüdür. İçersindeki Sincolden dolayı antiseptik, balgam söktürücü ve midevidir. Yara iyi edici bir özelliği vardır. Basurda sulu hulasası fitil halinde verilir. Hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bir şifalı bitkidir. Türkiye'de 40 kadar civanperçemi türü bulunmakta ve bunların birçoğu kullanılmaktadır. Türlerine göre 5-100 cm yükseklikte, yapraklar yünlü gibi tüylü ve parçalı, çiçekleri ; beyaz, fildişi beyazı, soluk sarı veya altın sarısı rengindedir. Çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Mavimtrak renkli bir uçucu yağ taşır. Bu uçucu yağda azulen, limonen, sineol, borneol, pinenler, seskiterenler vardır. Bitki çayırlarda, dar tarla yollarında, yol kıyılarında ve tahıl tarlalarının kenarlarında kümeler halinde yetişir. Güneşli havalarda çevresine aromalı keskin bir koku yayar. Aslında çiçekleri, güneşin en etkili olduğu saatlerde toplamak gerekir, çünkü o sıralarda eterli yağları ve şifalı gücü doruk noktasında olur. (Referans2: Prof. Dr.Turhan Baytop) Civanperçemi oturma banyoları da sağlık için çok yararlıdır. Kol ve bacaklardaki sinir iltihaplanmalarında, civanperçemi katkısıyla yapılacak kol ve bacak banyoları çok rahatlatıcıdır. Fakat, bitki öğle güneşinde toplanmalıdır. Dr. Lutze, civanperçemini şu hastalıklara öneriyor: (Referans1: M.Treben) · Kanın kafaya sancılı biçimde basıncı · Baş dönmesi · Bulantı · Göz sulanması eşliğindeki göz rahatsızlıkları · Göz sancıları · Burun kanaması · Hava şartlarından kaynaklanan migren krizi Düzenli olarak içilen bitki çayı ile migren tümüyle iyileşebilir. Bedeni temizleyici etkisi sayesinde, yıllar boyu yer etmiş hastalıkları bedenimizden dışarı atabiliriz. Civanperçeminin en iyi biçimde ve doğrudan kemik iliğini etkilediğini ve orada kan üretimini düzene soktuğunu özellikle belirtmek gerekir. Bu gücü sayesinde bitki, kemik iliği hastalıklarında, çay kürleri, banyolar ve tentür kullanımı yolu ile yardımcı olabilir. Mide kanamalarında ve basur (hemoroid) kanamalarında olduğu kadar, mide basıncı ve mide yanmalarına karşı bitki çayı çok kısa sürede başarı sağlayabilir. Soğuk algınlıklarında, sırt veya romatizma ağrılarında bitki çayı elden geldiğince sıcak olarak içilmelidir. Bitki çayı böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar, iştahsızlığı giderir, gazları ve mide kramplarını, karaciğer düzensizliklerini, mide ve bağırsak kanalı iltihaplarını iyileştirmeye yardım eder ve bağırsak beze çalışmalarını düzenleyerek, dışkılamayı kolaylaştırır. Kan dolaşımına ve damar kramplarına karşı çok etkili olduğu için bitki çayını koroner yetmezliğinde de önerilebilir. Rahatsız edici vajinal kaşıntılar, bitkinin kaynama suyu ile yapılan yıkama ve oturma banyoları sayesinde yok olabilirler. Civanperçemi çiçeklerinden, basura karşı etkili bir merhem hazırlanabilir. (Referans1: M.Treben) UYARILAR: Civanperçeminin gebelik süresince kullanılmaması tavsiye edilir. Bazı duyarlı kişilerde alerjik tepkilere yol açabilir
  4. Poyraz_yelii

    Kudret Narı

    KUDRET NARI Diğer İsimleri : Papara, Acayip elma, Momordica charantina, Balsam apple, Momordica Botanik Bilgi : Kabakgiller familyasından; tırmanıcı, ince gövdeli, bir yıllık bir bitkidir. Yaprakları saplı ve el gibi parçalıdır. Meyvesi olgunlaşınca, birbirinden ayrılır.Meyveleri 8-15 cm uzunluğunda, 4-10 cm eninde üzeri çıkıntılı ve uclara doğru sivricedir. Önce yeşil olan meyve, sonra olğunlaştıkca yavaş yavaş sarı ve nihayet altın sarısına dönüşür ve içinde 20-30 adet koyu kırmızı renkte fasulyeye benzer tohumları vardır. Ev ilaçlarında, zeytinyağı ile karıştırılarak kullanılır. Yetiştirildiği Yerler : Vatanının doğu Hindistan olduğu tahmin edilen kudretnarı Afrika ve Asyanın tropik bölgeleri ile Türkiye ve İtalya gibi Akdeniz ülkelerindede yetiştirilmektedir. Türkiyenin genelikle Yalova ve Bursa civarında yetiştirilmektedir. Toplanması-Saklanması : Sonbaharda toplanan meyveleri taze olarak yendiği gibi tohumlarından kudretnarıyağı veya macunu yapılabilir. Faydaları Kolit - Ülser - 12 parmak - Gastrit, Asit fazlası gibi mide-barsak sistemine bağlı tüm hastalıkları kalıcı ve kesin tedavi eder,Karaciğeri destekler,Egzama ve sedefe fayda verir,Yara ve iltihapları giderir,Barsak tembelliğini giderir, Hücre yeniler, Rahim yaralarına fayda verir, Yanık ve yaralara lapası vurulur. Aynı zamanda yüksek oranda E vitamini ve kaliteli protein içerir. Kullanım Şekli : 1.)Taze meyve için : Kudret narı, olgunları balla karıştırılarak tüketilebiliyor. Olgunlaşarak kavuniçi rengi alan meyve, tabakta eziliyor, bir miktar balla karıştırılıp, sabahları aç karnına 1 çorba kaşığı yeniliyor. Üzerine hiçbir şey kullanılmıyor. 2.)Tazesinin olmadığı zaman : Önce çekirdekleri temizlenen kudret narı, küçük küçük doğrandıktan sonra bir kiloluk bala karıştırılıyor. Ağzı kapalı şekilde bir ay kadar bekletilen karışım, hafif sulanabilir. Bozuldu sanmayın.’ Şeker hastalarının bu karışımı almalarının sakıncalı olabileceğini, bu nedenle zeytinyağı ile kullanımın daha uygundur : ‘Zeytinyağı, meyvenin içindeki etmenleri daha kolay emiyor. Halis zeytinyağı içinde 6 ay bekletilen kudret narı ise her sabah bir çorba kaşığı tabağa konularak, 1 çorba kaşığı süzme balla karıştırılarak aç karna yeniliyor.Olgun meyveler bir kavanozun içerisine zeytinyağı ile konuyor. Ağzı kapatılan kavanoz bir ay bekletiliyor. Daha sonra aç karnına yemeklerden önce alınması öneriliyor. Hastanın rahatsızlığının şiddetine göre günde üç öğünden önce aç karnına bir kaşık alınabilir. Hariçten Kullanımlar İçin Yanıklar, kesikler ve yaralar için kullanılıyor. Kadınların ****** yaraları için de kullandığı zeytinyağında bekletilmiş kudret narı, açık yaralar için ise en çabuk iyileştirici olarak biliniyor.” Egzama, yara gibi cilt hastalıklarında da iyileştirici özelliğe sahip. Uzun yıllardır, eski insanların şifa için kullandıkları kudret narı, günümüzde genç nesil tarafından pek tanınmıyor. Bursa'da tarihi belediye binası altındaki Çiçekçiler Çarşısı'nda senelerdir kudret narı satışı yapan Osman Demirci, kudret narının taze olarak ve yağda bekletilerek nasıl tüketileceğini broşür ile vatandaşlara öğretiyor. Kudret Narı'nın faydaları şöyle biliniyor: "Mide ülseri, bağırsak iltihabı, kabızlık ve gastrit için 40 gün süre ile tüketilmesi gerekiyor. İki şekilde tüketiliyor. Eylül ayında taze olarak çıkan kudret narı, olgunları balla karıştırılarak tüketilebiliyor. Olgunlaşarak kavuniçi rengi alan meyve, tabakta eziliyor, bir miktar balla karıştırılıp, sabahları aç karnına 1 çorba kaşığı yeniliyor. Üzerine hiçbir şey kullanılmıyor. En az 41 gün kullanılması tavsiye ediliyor. Taze meyve bulunmayan mevsimde ise, halis zeytinyağı içinde 6 ay bekletilen kudret narı ise her sabah bir çorba kaşığı tabağa konularak, 1 çorba kaşığı süzme balla karıştırılarak aç karna yeniliyor. Bu şekilde de 41 gün devam edilerek kabızlık, mide hastalıkları, iştahsızlık tedavi ediliyor. Hariçten ise yanıklar, kesikler ve yaralar için kullanılıyor. Kadınların ****** yaraları için de kullandığı zeytinyağında bekletilmiş kudret narı, açık yaralar için ise en çabuk iyileştirici olarak biliniyor." Çiçek Pazarı'nda satılan kudret narını eskiden beri evlerinde zeytinyağında muhafaza eden Bursalılar, olgunlaşanları alarak bu mevsimde kavanozlara hazırlık yapıyor. alıntıdır
  5. Poyraz_yelii

    Adaçayı

    ADAÇAYI Büyük boy görmek için resme tıklayınız Ada çayı (Salvia), Diş otu veya Meryemiye olarak da bilinir, ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Salvia cinsini oluşturan kokulu bitkilere verilen ad. Bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de çokça yetişir. Tüylü ve beyazımsı bir renkte olan yapraklarının kurusu çay gibi haşlanarak içildiği gibi, et yemeklerine koku ve lezzet vermek için de kullanılır. Özellikle karaciğer, ördek, kaz, tavuk ve av hayvanlannın kızartmalannda çok hoş bir koku ve tat verdiği için kullanılir. Avrupa ülkelerinin mutfaklannda kızarmış patateslerin, hamurlara koyulan yağların kokulandınlmasında, salamuralarda, etlerin dinlendirilmesinde çok kullanılır. Adaçayı 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayarlar. Bahçe ada çayı, güneşli bir yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için, kış boyunca çam dalları ile örtülmesi doğru olur. Ülkemizde İzmir bölgesinde bahçe adaçayı yetiştirilmektedir. Bir başka tür olan çayır ada çayı (Salvia pratensis), çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir. Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan mavi–menekşe renkli çiçeklerin pırıltısı uzaklardan seçilebilir. Çayır ada çayı (Anadolu adaçayı) batı ve güney-batı Anadolu'da bol olarak yetişmektedir. Anadolu ada çayından "elma yağı" veya "acı elma yağı" denilen yağ da üretilmektedir. Bu tür adaçayı da kimyasal yapı ve tedavi etkisi bakımından tıbbi (bahçe) adaçayına benzemektedir. Toplama/Kurutma Bitki yaprakları çiçeklenme öncesi, Mayıs-haziran aylarında toplanır. Etken maddelerinin doruğa ulaştığı öğlen saatlerinde toplanan yapraklar, gölgeli ve havdar bir yerde kurumaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılarak, hava almayan kaplarda saklanır Bileşim Eterli uçucu yağlar, %30 Thujon, %5 Cineol, Linalol, Borneol, Salven, Pinen ve kafur; tanenler, triterpenoitler, flavonlar; Östojen benzeri maddeler; reçineli bileşikler içerir. Tarihçe Bu bitkinin çiçekleri, gargara ve adaçayı sirkesi yapmak için toplanır (bir avuç çiçek, doğal sirkenin içinde bir süre bekletilir) ve elde edilen sirke, uzunca bir süre hasta yatağından kalkamayan kişilere rahatlatıcı ve canlandırıcı anlamda sürülerek, masaj yapılır. Yapraklar daha çiçeklenme başlamadan, mayıs ve haziranda toplanır. Bitki kuru ve güneşli günler boyunca, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğlen güneşinde toplanır ve gölgede kurutulur. Adaçayı, çok eski çağlarda da ünlü bir şifalı bitki olarak tanınırdı. 13. Asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!" Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor. Faydası Adaçayı sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendirir, kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde çok yaralıdır. Gece terlemelerinde ve aşırı terlemelerde, lavanta çiçeğinin yanı sıra, yardımcı olabilecek tek bitkidir. Gece terlemesine neden olan hastalığı iyileştirir ve bu hastalıkla el ele giden aşırı güçsüzlüğe, canlandırıcı etkisi sayesinde son verir. Hastalık sonrası güçsüzlük hallerinde başarıyla kullanılabilir. Pek çok doktorun, ada çayının değerli özelliklerini artık iyice tanımış olduklarını biliyoruz (Referans1: M.Treben). Onu kramplarda, omurilik rahatsızlıklarında, beze hastalıklarında ve organ titrekliklerinde büyük bir başarıyla kullanıyorlar. Yukarda belirtilen hastalıklarda, günde 2 su bardağı çay yudumlanarak içilmelidir. Ada çayı, hasta karaciğeri de çok olumlu etkiler, onunla ilgili tüm rahatsızlıkları giderir ve gazları yok eder. Kan temizleyici etkisi vardır. Solunum organlarını ve mideyi balgamsı salgılardan temizler, iştah açıcıdır. Mideyi ve bağırsakları rahatlatır, gazların dışkılanmasını sağlar. Kramp çözücü etkisi sayesinde, ishalde çok rahatlatıcıdır. Böcek sokmalarında, sokulan bölgeye adaçayı yaprağının tozu uygulanır. Ada çayı, dıştan uygulandığında, yaprağın tozu uygulanır. Ada çayı dıştan uygulandığında (Çalkalama ve Gargara), bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları, yutak ve ağız boşluğu iltihaplanmalarında veya ülserlerinde özellikle önerilir. Eğer zamanında adaçayı kullanılmış olsaydı, pek çok çocukta ve yetişkinde bademcik ameliyatına gerek kalmayabilirdi. Bedenimizin polisleri olarak, zehirli maddeleri yakalayan ve zararsız hale getiren bademcikler alındığında, ağızdan giren zararlı maddeler doğruca böbreklere ulaşırlar. Ada çayı, sallanan dişlere, dişeti çekilmesine ve kanamasına karşı da (Çalkalama ve Gargara) başarıyla kullanılabilir veya bitki çayına batırılan pamuk hasta bölgelere uygulanır. Ayrıca dıştan kullanımda da, gargara ve çalkalamaların yanısıra yara kompresi olarak da kullanılabilir. Sinirli ve yorgun olan kişiler ve dölyatağı (rahim) hastalığı çeken kadınlar arada sırada ada çayı oturma banyoları almalıdırlar. Zayıf ve güçsüz çocuklara balla tatlandırılarak içirilir. Bu çay, tahriş kaynaklı öksürüklerde de başarılıdır. Adaçayı, aynı zamanda şişkinlik, ishal ve bağırsak iltihabı rahatsızlıklarında alınır. Çalkalama/gargara yaparak dişeti kanamaları için kullanılır. Haricen uygulandığında, hasar ve yaraları hafifletir, cilt yangılarını tedavi eder. Asya’da bu ilaç kanlı idrar, kanlı balgam, hemorrhoidler için düşünülmüştü. Ve homeopatik (* romatoloji : homeopatik tıp; özel yöntemlerle hazırlanan doğal ürünlerin çoğu kez az miktarlarda alındığında sağlığı düzelteceği inancına dayanan alternatif tedavi yaklaşımı. Bir madde, yüksek dozlarda bir hastalığın semptomlarını oluşturuyor ise, çok küçük dozlarda o hastalığı tedavi edebilir inancına dayanmaktadır. Madde her ne kadar seyreltilir ise, o kadar etkili olabilir. Uygulayanlar, küçük dozlarda hazırlanan bitkisel madde veya minerallerin savunma sistemini uyararak etkili olduklarını düşünmektedirler.) pratisyen hekimler anne sütünün taşma olaylarını nizama sokmak için adaçayı kullanırlar. Adaçayı, tüm bu problemlere yararlı olmasına rağmen, henüz doğrulanmamıştır. Aynı zamanda da araştırmacılar adaçayının Tip II, insüline bağımlı olmayan şeker hastalarının( *Endokrinoloji : Tip II DM. İnsülin eksikliği veya insüline doku düzeyinde direnç oluşumu söz konusudur. Tüm DM’li hastaların %90’ı bu gruba girer. Genellikle erişkin yaşlarda görülür. Tedavide oral antidiyabetik ilaçlar ya da insülin kullanılır) tedavisi için adaçayının çok önemli bir yeri olduğunu tahkik ettiler. Yapılan bir çalışmanın göstermiş olduğu pozitif sonuçlar, belgelenmesinin gerekli olduğunu ortaya koydu. . ALINTIDIR
  6. Poyraz_yelii

    Ihlamur

    IHLAMUR Ihlamur(Tilia platyhyllos) Bitki özellikleri: Anadolu’da çeşitli ıhlamur ağacı türleri vardır. Bu türlerden, tedavi amaçlı kullanılan ikisi, özellikle kuzey Anadolu dağlarında yetişir. Bunlar, küçük yapraklı ıhlamur(Tilia cordata) ve büyük yapraklı ıhlamur(Tilia platyhyllos) türleridir. Bu türlerin dışındakilerin tedavi edici özelliği daha zayıftır. Toplama ve hazırlama: Çiçeklenmeden sonraki en geç dördüncü güne kadar, çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalıdır. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yapraklar etkinliklerinin doruğuna ulaşmışlardır. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulmalıdır. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunulur. Bu uygulama tümüyle yanlıştır. Bileşim: Uçucu yağ, flavon, müsilaj, tanen, farnesol, organik asitler, şeker Kullanım alanları ve biçimleri: Ihlamur çayı, öncelikle organizmanın savunma gücünü arttırarak, ateşli soğuk algınlıklarının kısa sürede savuşturulmasını sağlar. Bu tür hastalıkların tedavisinde gerekli olan, terlemeyi başlatıcı özelliği ile ünlüdür. Ateşli hastalıklara karşı, ıhlamur çayı ile aspirin birlikte kullanıldığında, genelde antibiyotiklere ihtiyaç kalmadığı görülecektir. Bu yolla çocuklar da tedavi edilebilir. Yağışlı ve soğuk havalarda dışarıda dolaşmak zorunda olan kişiler, ertesi gün hastalanmamak için, akşamları 1-2 bardak ıhlamur çayı içmeyi ihmal etmemelidirler. Grip salgını zamanlarında da, bu yöntem ailece uygulanmalıdır. Hoş kokulu ıhlamurun tadı, içine biraz bal karıştırılarak daha da güzelleştirilebilir. Ihlamur çayı, öksürük ve bronşite karşı da başarıyla kullanılabilir. Ihlamurun tedavi edici özelliği, uygun bitkilerle karıştırılarak, öncelikle organizmayı güçlendirici olarak ve soğuk algınlıklarında kullanıldığında, daha da artacaktır. Özellikle kış aylarında ıhlamurun sıkça kullanılması çok yararlı olur. Ihlamur çayı: Terletici olarak, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 6-8 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir. Kesinlikle kaynatılmaz! alıntıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.