Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mengutuncbilen

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    28
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mengutuncbilen - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Üstte: Koskoca çağdaş bir ülke yöneten eğitim sahibi ve aklıbaşında oldukları düşünülen iktidar mensupları, öldükten sonra böyle bir yere gideceklerine inanıyor ANKARA - Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen haberde 75 milyon nüfuslu modern laik Türkiye Cumhuriyeti liderlerinin cin, peygamber ve melek gibi fantastik yaratıklara inandığı ortaya çıktı. "İnanamıyorum, hayretler içindeyim," dedi 22 yaşındaki üniversite öğrencisi, Niyazi Topaloğlu. "Sanayileşmekte olan, dünyanın 17. büyük ekonomisi olarak ortaya çıkan, modernliği ve çağdaşlığı hedef olarak benimsemiş, muasır medeniyetlerle aynı safta olduğunu savunan bir ülkeyi yönetenlerin yedinci yüzyılda yaşamış ve zamanın hurafelerinden etkilenmiş cahil şizofrenik çöl Arabının öğretilerinden müteşekkil olan bir düşünce sistemine inanıyor olması beni hayrete düşürdü. İnançlarına göz attığında melekler, cinler, peygamberler, gılmanlar, huriler, cennet, cehennem gibi fantezi mekan ve yaratıklarla dolu saçma sapan birşey çıkıyor ortaya. Bunlara inanan adam nasıl bir ülke yönetebilir anlamıyorum." Günün en ilginç gelişmesi ise devlet erkanının bu haberi yalanlamadığı gibi tam aksine bundan gurur duyarmışcasına sahip çıkmış olmasıydı. "Elhamdülillah Müslümanız" dedi olgunluğa erişmiş ve zihni anlaşıldığı kadarıyla yerinde olan Başbakan Erdoğan. "Eşhedüenlailaheillallah ve Muhammed resulullah" diye devam etti sayın başbakan, hiçbir kanıtı, ispatı veya mantıklı herhangi bir dayanağı olmamasına rağmen bir yedinci yüzyıl çöl Arabının tanrıyla konuştuğunu ve onun tanrının peygamberi olduğunu yüzde yüz eminmiş gibi kabul edip hayatını bu inanca adadığını ciddi bir şekilde açıklarken. Bu arada gelen diğer haberler arasında, koskoca modern Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanının kendi temsil ettiği ülkenin anayasasından bile daha değerli gördüğü "Kuran-ı Kerim" adlı kitabın "Cebrail" adındaki bir "melek" tarafından mağarada bulunan Muhammed adındaki bedeviye nakledilmiş "Allah" adındaki bir tanrının sözleri olduğuna inandığının ortaya çıkması ülke çapında hayretle karşılandı. "Bu tür peri masallarını beş yaşındaki çocuğuma anlattığımda gülüşüp eğleniyoruz, ama koskoca adam yaşına gelmiş bir ülke liderinin hala bu tür şeylere inanması biraz vahim," dedi 42 yaşındaki bilgisayar mühendisi Erhan Gülyürek. "Yani tanrıyla konuştuğunu iddia edip kendini peygamber ilan ederek cahil çöl halkını cennetle mükafatlandırıp cehennemle cezalandırmaya dayalı ilkel ve basbayağı kıro bir inanç sisteminin bizi yönetenler tarafından benimsenmiş olması, hatta bu inançlarını açıkça itiraf etmeleri, beni endişelendiriyor." Bu arada son gelen haberler arasında üniversitede hukuk eğitimi görmüş olan ve Türkiye Cumhuriyetinin en yüksek ve saygın kurumunu elinde bulunduran sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün her gün beş defa belli vakitlerde inip kalkıp dua ettiği takdirde sütten nehirlerle dolu İskandinavyaya benzeyen Cennet adındaki bir yerde sonsuza kadar yaşayıp 72 huriye ilelebet sahip olacağına açıkça inanması dünya basınında geniş yankı uyandırdı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti iktidar mensuplarının sadece hayal ürünü yaratıklara inanmakla kalmayıp, gerçekliği ispatlanmış ve tüm dünya bilimadamları tarafından kanıtlanmış evrim sürecine de bilhassa inanmama istekleri kamuoyunu daha da tedirgin etti. Bu çıkan haberler sonrasında, bir gün yerin dibinden dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan bir imamın Hazreti İsa'yla beraber yeniden ortaya çıkıp dünyayı kurtaracağına inanan İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad, AKP iktidarının inançlarının gayet makul ve kabul edilebilir olduğunu söyledi. (OHA)
  2. Üstte: AB'nin Amuda Kalk Kriterlerini içeren taslaktan Türkiye vatandaşlarının yapması gereken hareketlerden birinin şeması BRÜKSEL - Avrupa Birliği'nin 1993 Kopenhag Zirvesinde Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini öngören kriterlerin ardından, 11 Şubat'ta yapılan AB Brüksel zirvesinde AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy ek kriterler üzerinde anlaştıklarını belirtti. "Amuda Kalk Kriterleri" olarak bilinen ve Türkiye'nin haberi olmadan işleme geçirilen ek kriterler arasında en gözen çarpan kriterin bu taslağa ismini veren "Her Türkiye vatandaşı AB'ye girebilmek için aynı anda amuda kalkacak" kriteri olduğu düşünülüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, ve Kıbrıs Rum Kesimi Lideri Dimitris Hristofyas'ın hazırladığı yeni kriterler arasında ayrıca "Tek elle takla atmak", "Burnunu dirseğine dokundurmak", ve "Bacaklarını kullanmadan halata tırmanmak" da bulunuyor. "Kopenhag kriterlerinin amacı Türkiye'yi mümkün olduğu kadar etkili ve kapsamlı bir şekilde AB ülkeleri seviyesine getirmek," dedi AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn. "Bu yeni Amuda Kalk Kriterlerinin amacı ise Türkiye'nin AB'ye girmeye hazır olduktan sonra bile imkansızı başarabilecek güçte olup olmadığını sınamak. Türkiye eğer Avrupa ülkesi olmak istiyorsa mantıklı ve rasyonel kriterlerin yanı sıra tamamen mantıksızı ve hatta imkansızı becermek zorunda olacaktır. Biliyoruz, bu kriterler biraz ağır, ve Hırvatistan, Karadağ veya Sırbistan gibi diğer aday ülkelere uygulanmıyor, ama inanın ki amacımız ileride Türkiye aramızda görmemek... şey pardon, yani görmek demek istemiştim, yanlış çıktı... hatayı habere yazmıycaksınız değil mi?" Amuda Kalk Kriterleri arasında en tartışma yaratacak konuların başında bulunanlar "Bütün AB üye ülkelerinin ortak referandumla halklarının %99'unun Türkiye'nin üyeliğine 'Evet' oyu vermesi", ve "su altında 5 dakika nefes tutabilmesi". "Aslında bu kriterler üzerinde çok sıkı ve sert tartışmalar yaşandı," dedi AB'nin Dışişleri Bakanı Catherine Ashton. "Bir tarafta Sarkozy, Merkel gibi Türkiye'yi AB'de hiç görmek istemeyenler 27 üye ülkede yapılacak ulusal referandumda Türkiye'nin katılımı leyhine %101 oy çıkması gerektiğini savundu. Bu blok ayrıca tek elle amuda kalkma, dizini ayak uçlarına değdirme, ve suyun altında 10 dakika nefes almadan durabilme kriterlerini de savundu. Ama diğer blok'un - yani Türkiye'nin hiçbir zaman AB'ye girmesede yinede girebileceklermiş gibi aldatılmaya devam edilmelerini savunan Türkiye yandaşı gibi görünen blok - bu kriterleri yumuşatmak için iyice direndi. Ve sonuçta tamamen imkansız olmasada, neredeyse tamamen imkansız yeni kriterler üzerinde anlaşmaya varıldı. Şimdiki aşama ise bu kriterleri Türkiye'ye ultimatom olarak sunmak." Yeni kriterleri içeren resmi metnin silindrik şekilde kıvrılıp, Ankara'daki AB Büyükelçisi Marc Pierini tarafından Türkiye-AB ilişkilerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın burnuna sokuldu. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yeni kriterler hakkında az ve öz konuşmayı tercih etti. "Van minüt yahu, van minüt yani, n'oluyoruz?" dedi Sayın Başbakan işaret parmağını sallayarak. "Sarkozy kendi dirseğini burnuna dokundurabiliyor diye biz de mi yapmak zorunda kalacağız? Gerekirse Amuda Kalk Kriterlerini Ankara Kriterleri yapar, yolumuza devam eder gibi görünmeye devam ederiz. Kopenhag Kriterlerini ne kadar ciddiye alıyorsak Amuda Kalk Kriterlerini de o kadar ciddiye alacağız." Bu arada AB'nin temel şartları arasında olan azami %3'lük bütçe açığının dört misli büyük bütçe açığının oluşumuna göz yumup sahte istatistiklerle AB'ye yutturan tam üye Yunanistan'ın sert bir dille uyarılıp, gerekirse elinin hafif bir şekilde tokatlanması gündemde. (OHA)
  3. Üstte: Nişantaşı sakinlerinin panik dolu bakışları arasında mağaza, solaryum ve brasserielerde korku salan ve gücünü kredi kartlarından alan bu yaratığı durdurabilecek tek şeyin kamera pozu olduğu düşünülüyor İSTANBUL - Nişantaşı'nda dün öğle saatlerinde meydana gelen tüyler ürpertici olayda Sun Magic adlı solaryumdan çıkan saçı sarıya boyalı radyoaktif turuncu renkli canavar ortalıkta dehşet saçtı. "Kaldırımdan yürürken fırladı önüme," dedi o sırada sokaktan geçen ev hanımı Nejla Güngören. "İki tane kocaman aynalı gözlü bir şeydi. Gözlerinin içine baktığınızda hiç bir ruhu olmayan, hatta kendi suratınızı size geri yansıtan bir ucubeydi... kaçmaya çalıştım ama o sadece agresif bir şekilde üzerime gelip burnuyla genzi arasında bir yerlerden gelen korkunç bir ses tonuyla, 'r'lerini yuvarlaya yuvarlaya 'AY BİR ÇEKİLİRMİSİNİİİZ ÜFFF YAA!!' deyip beni kenara itip yoluna devam etti... ellerim hala titriyor." Yarı insan, yarı balmumu görünümlü yaratığın daha sonra Mango mağazasına girip ortalığı kana buladığı görüldü. "Zor kaçtım o kanlı kırmızı tırnaklı pençelerinden," diye anlattı Mango satış elemanı Haluk Sağlam. "İçeri girdiğinde garip bir metamorfoz geçirdi bu mahluk. O büyük metalik aynalı gözleri başının üstüne doğru kaydı ve altından iki cansız göz daha belirdi. O dört boş gözlü şey doğru bana geldi ve hiç kaçacak vaktim yoktu. Sonra hala tüylerimi diken diken eden monoton ölü bir ses ve aşağılayıcı bir tavırla 'BAKARMISINIZ! İLKBAHAR YAZ KOLEKSYONUUU!" dedi. Ne dediğini anlamadım, çünkü bir soru değildi tam olarak... yeni sezon koleksiyonu zaten etrafımızda her yerde mevcut... ama kızdırmak istemedim, kibarca ne aradığını sormaya çalışırken üstüme atladı ve 'ÜFF TAMAM NEYSA BOŞVAR!' deyip bana sırtını çevirip yoluna devam etti. Yine de ucuz atlattım." Mango'nun ecel terleri döken çalışanlarına gözünün kenarıyla alaycı birkaç bakış atıp, ardından istediği bedeni bulamadıkları için kaprisli ve histerik bir sinir krizi tribine girip sonunda üç bluz ve iki etekle yoluna devam eden sosyopatik canavarın daha sonra bir cafeye girdiği, ve çevredeki vatandaşların endişeli bakışları arasında kendi neslinden olan diğer canavarlara cep telefonu vasıtasıyla iletişim kurup onları yanına çağırdığı işitildi. Vatandaşların kaçışmalarına vakit olmadan iki yaratık daha cafe sakinlerinin arasında aniden beliriverdi. "Aman tanrım, hiç böyle birşey görmedim," dedi yan masadaki Jale Akyiğit, kızıyla beraber çay içerken. "Telefonu garip cız-tak sesli sinir bozucu makineli tüfek gibi bir şarkıyla çalar çalmaz 'OFFF NARDESİNİZ YAA? CAFE NERO'YA HADİSENİZE, ORDAYIM BAN... TAMAM HADİ BAYBAY' dedi. Çok iyi hatırlıyorum... 'Ben' demedi 'Ban' dedi. Bunlardan daha fazlası etrafımızı sarmadan kızımla beraber kaçtık." Aynı aynalı metalik gözlü, parıldayan takılı, floresan ojeli, radyoaktif turuncu tenli yaratıklardan ikisi daha cafeye vardığında, etraftaki çevre sakinlerinin korku dolu bakışları arasında hangi cehennemden çıkmış olduğu bilinmeyen bu doğaüstü ölü ile canlı arası varlıkların mocchachino ve cafe latte içip birbirlerinin giysilerinden bahsettikten sonra dedikodu yaparak, bir kere bile gülümsemeyen suratlarındaki sivri sahte burunlarından çıkan 'Ban'lı 'San'lı garip bir dilde konuşmaya başladılar. Konuşmalarının kulak tırmıklayan tonu, konuştukları konuların anlamlı herhangi bir içerikten yoksun dayanılmaz yüzeyselliği, ve çevrelerindekileri hiçe sayan antipati ötesi küstah aşağılayıcı narsisistik tavırları neticesinde o sırada cafede bulunan 16 masum insan çeşitli hastanelere kaldırılarak "aşırı derecede şımarıklığa maruz kalma" tedavisi gördü. Olay yerine varan emniyet güçleri iki saatlik bir ağız dalaşından sonra korku salan canavarları Zara'da bir köşeye sıkıştırıp kredi kartlarına el koydu. Böylece bütün insanüstü kudretlerinden yoksun kalan canavarlar babalarını cep telefonlarından arayarak ağlaya ağlaya olay yerinden dağıldı. Olaylar sırasında canavarlardan birinin burnunu bir polis memurunun gözüne saplaması sonucu bir emniyet görevlisi ağır yaralandı. (OHA) http://oltahaberajans.blogspot.com/2010/03/solaryumdan-ckan-canavar-nisantasnda.html
  4. Üstte: Erkekler Günleri için hazırlanan ve erkekliğiyle meşhur olan bir simayla erkeklere erkekliğin gururunu aşılamayı hedefleyen promosyonel bir afiş İSTANBUL - Bir günlük aradan sonra yeniden kutlanan 9-7 Mart Erkekler Günleri, ülke çapındaki çeşitli etkinliklerle kamuoyuna damgasını vurdu. "Bugün, ve senenin diğer 363 gününde, erkek olmak ayrıcalıklı bir onur," dedi Erkekleri Daha da Güçlendirme Vakfı Başkanı Haşmet Öztekin, Taksim'de toplanmış erkeklere verdiği konuşmasında. "Bugünlerde bütün erkekler kendileriyle gurur duysun. Bu günler sizin günleriniz. Bugünlerde dinlenin, keyfinize bakın, bırakın hanımlarınız size yemeğinizi pişirsin, çamaşırlarınızı yıkasın, çocuklarınızı büyütsün, alışverişinizi yapsın, ayağınızı yıkasın, tarlalarınızda evlerinizde çalışsın, ve hepsini maaş bile almadan bedavaya yapsın... Çünkü bu günler sizin günleriniz, sevgili erkekler! Bu 364 gün bütün vatandaşlarımızın yarısına hayırlı olsun!" Yurdun her köşesindeki meydanlarda, caddelerde, sokaklarda, kahvelerde, kıraathanelerde, işyerlerinde, stadyumlarda, Meclis'te, Silahlı Kuvvetlerinde, Bakanlıklarda, Kaymakamlıklarda, Valiliklerde, evlerin selamlık köşelerinde, erkekler kadınlara üstünlüklerini coşku dolu tehditlerle, dayakla, dinle, namusla, tecavüzle, istismarla, baskıyla, işkenceyle, zorlamayla, kısıtlamayla, kıskançlıkla, hırçınlıkla, kaçırmakla, kendilerine karşı hissettikleri nefret ve aşağılık hissinin verdiği acıyı onlara yaşatmakla, mal yerine koyup parayla alıp satmakla, örtmekle, bastırmakla, susturmakla, takip etmekle, doğal ve sağlıklı bir cinsel hayattan mahrum etmekle, paranoyak sorulara tabi tutmakla, ve kuşları kalkmadığı için içlerinden ağlayıp dışlarından şiddet saçmakla, doyasıya kutladı. Erkekler Günlerinde erkeklerine ne tür hediye verecekleri derdine giren kadınlar da kendilerini bu güzel günlerin büyüsüne kaptırmışa benziyordu. "Bizim bey pirzola sever," dedi 33 yaşındaki Elazığ'lı ev hanımı Emine Suslan. "Geçen sefer kekiği azdı diye yemeği yüzüme fırlatıp tokat attı... bu özel Erkekler Günlerinde ona mükemmel bir yemek yapmam şart... onun için bugün fabrikadan erken çıkıp bizim bey kahveden dönmeden yemeği hazır etmem lazım. İnşallah sever." "Benim için sadece Erkekler Günleri değil, her gün Erkekler Günleri," dedi 19 yaşındaki Şaziye Satılmış, 56 yaşındaki kocasının gömleğini ütülerken. "Zaten bu tür şeyler Batıdan alınma kafir şeyler diyor benim kocam... o yüzden Sevgililer Günü, doğumgünü, veya Kadınlar Günü gibi şeyleri kutlamıyoruz. Fakat Erkekler Günleri örf ve adetlerimize uygun olduğu için onu kutluyoruz. N'apalım, bizim bey öyle diyor, doğrudur herhalde." Yurt genelinde meydana gelen diğer Erkekler Günleri kutlamaları dahilinde, erkeklerin mastürbasyon ihtiyacını karşılamaya yönelik internette pornografi içerikli milyonlarca site açıldı, kanallarda günün her saatine yayılmış yüzlerce futbol programı yaratıldı, erkeklerin birbirine anlatabilecekleri milyonlarca erotik fıkra ve palavra maçoluk hikayeleri dağıtıldı, gazetelere ve mecmualara uyduruk haber verme bahanesiyle binlerce çıplak kadın resmi yayınlandı, günlük konuşma diline erkek cinselliğini ön plana koyan "XXına koyiim", "XXXünü XXXiğim" ve "XXrrağım" gibi terimler dahil edildi, ve kadınlar ülkenin siyasi yönetim ve idaresinin %99'undan men edildi. Kutlamalar yarın ve ertesi gün ve ondan sonraki gün de aynen devam edecek. (OHA)
  5. Üstte: Üç saat önce havada olmuş olması gereken bu uçağın sahibi THY, sebepsiz rötar nedeniyle hayatlarını altüst ettikleri yolcularına birer "Şeker Bayramınız Kutlu Olsun!" mesajı göndermeyi ihmal etmedi ANKARA - Şimdiye kadar 18 kere hiç bir sebep vermeden rötar eden, aktarmalı uçuşlarda bagajlarını üç defa kaybedip telefonda kendisine cevap dahi vermeyen, uçuşlarda isteklerini oflaya poflaya yerine getiren Türk Hava Yolları'nın Classic Kart sahibi müşterisi Doğan Beşer'e gönderdiği doğumgünü kutlama emaili sanki biraz samimiyetsiz bulundu. "Benimle dalga geçiyor olabilirler," dedi THY müşterisi Beşer, doğumgünü kutlama mesajına şüpheli bir ifadeyle göz atarken. "Geçen sefer Miles&Smiles'ımdaki biriken millerle Kayseri'ye iş için dönüş bileti aldım. Dönüşüm aşırı sis nedeniyle ertelenince millerim ve biletim silindi ve yeni bilet almak zorunda kaldım. Şikayet ettiğimde 'bakarız' dediler. Bu beş ay önce oluyor, ne arayan oldu ne soran. Ben aradığımda hala 'bakacağız' diyorlar. Hatta bir keresinde müşteri temsilcisi sinirlenip telefonu suratıma kapattı. Sonra bu doğumgünü tebriki geliyor. Ne bileyim, sanki aslında doğumgünüm pek umurlarında değilmiş gibi bir his var içimde." THY'nin geçen sene de kendisine bayram kutlama emaili gönderdiğini belirten Beşer, o zaman da o kutlama mesajını samimiyetsiz bulduğunu açıkladı. "Abi geçen sene Kurban Bayramı kutlama mesajı gönderdiklerinde THY'yle uçuyordum," dedi Beşer, ekşi bir surat ifadesiyle. "Önce internetten biletimi düşük fiyata bir türlü alamadım. Aradığımda ha bire 'bir daha deneyin' dediler ama sonuç aynı. Telefondan daha pahalı bir bilet almak zorunda kaldım. Sonra kardeşim rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldığı için biletimin tarihini iki gün ileriye almak istediğimde bana 250 TL ödettiler. Valizlerim kayboldu, bulundu, üç gün sonra yollandı, ve paramparça olmuştu. Ama sağ olsunlar, o arada Kurban Bayramımın 'en içten dilekleriyle mutlu geçmesini' temenni ettiler. Neyse, en azından bütün havayolu şirketleri batarken THY'nin nasıl rekor karlar elde ettiğini anlıyorum artık." Aynı zamanda Turkcell müşterisi olan ve yurtdışındayken kontör yüklemediği için kendisine bildirilmeden hattı kesilen Beşer, geçen Aralık'ta yollanan "Turkcell yeni yılınızı kutlar!" emailini hem samimiyetsiz hem de alaycı bulduğunu sözlerine ekledi. (OHA)
  6. Üstte: İran'daki estetik felaketin korkunç boyutlarını tüm zevksizliğiyle gözler önüne seren Ahmedinecad'ın göreve başlama töreni (2009) TAHRAN - Bölgesel ve küresel emellerine rağmen İran'ın resmi tören ve merasimlerinde dünyayı şok eden son derece basit, zevksiz, gülünç ve herhangi bir estetik anlayışından yoksun grafik tasarım anlayışı, İran rejiminin en büyük hayranı ve destekçisi olan AKP hükümetini harekete geçirdi. Başbakan Erdoğan'ın emriyle İHH İnsani Yardım Vakfı İran'ın bu estetik felaketle başa çıkmasına yardım etmek ve acil ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bir konvoy dolusu binlerce grafik tasarımcıyı Tahran'a dün öğle saatlerinde ulaştırdı. "Durumun mühimmiyetini biliyorduk, ama vardığımızda karşılaştığımız manzaranın bu kadar feci olabileceğini beklemiyorduk," dedi İHH yardım konvoyunda giden Acil Grafik Tasarım Yardım Ekibi mensuplarından Sedef Yurdakul. "Tırdan inince ilk gördüklerimiz şey pembe, mavi ve yeşil plastik çiçeklerin ortasında biri Türk bayraklı bir elin diğeri İran bayraklı bir eli sıkarken etrafından altın ve gümüş renkli güneş ışıklarının yıldızlara doğru saçılması ve o ışıkların arasında uçan beyaz bir güvercin... Aman Tanrım, durumun vehametini biliyorduk ama bu kadarını... bu kadar... pardon devam edemiycem." Karşılaştıkları estetik felaketin etkisinde kimi tasarımcı fenalık geçirirken, bazılarının kustuğu, hatta sinir krizi geçirip tırlardan inmek istemediği görüldü. Ortalığın sakinleşmesiyle Acil Grafik Tasarım Yardım Ekibi İran Cumhurbaşkanlığı Sarayına yarınki yapılacak İslam Devrimi Yıldönümü merasim hazırlıklarına Apple Macbook Pro bilgisayarlarıyla beraber İllustrator programları açık ve hazır halde yola koyuldular. Fakat saraya vardıklarında karşılaştıkları felaketin boyutlarının farkına daha yeni yeni varan grafik tasarımcıları, Devrim Muhafızlarının önceden hazırladıkları dekorasyon ve grafik sunumların zaten yerinde olduğunu ve artık durumu kurtarmanın neredeyse imkansız olduğunu anlayarak derin bir üzüntü ve çaresizliğe kapıldı. "Geç kalmışız," dedi acil müdahale ekip üyelerinden grafik tasarımcı Hakan Karadeniz, bilgisayarını Shut Down moduna geçirerek. "Belli ki Photoshop'tan çat pat anlayan biri tarafından birbirleriyle alelade montajlanmış bayraklar, Humeyni ve Hamaney resimleri, bulutlarla kaynaşan halk imajları, hatta anladığımız kadarıyla bir halı deseni bile girmiş işin içine... Arapça'dan pek anlamamamıza rağmen kullandıkları bold ve katı yazı fontu bile feci... Burayı nasıl kurtarabileceğimizi bilmiyorum. Allah'ım." Gözlerine yaşlar gelen genç tasarımcı ümitsizce etrafına bakındı ve çaresiz bir ifadeyle sigara yaktı. "Heryerde gül var... bu gülleri temizlemek yıllar sürer." Üstte: Genç Türk tasarımcıların karşılaştıkları manzaraların temizlenip kurtarılmasının neredeyse imkansız olduğu düşünülüyor (OHA)
  7. Yanda: Konser sırasında estetik ameliyatlara artık daha fazla dayanamayan derisi çözülünce, 64 yaşındaki Süperstar et ve kemik yığınına dönüşerek hayranları önünde kendini mahçup etti BURSA - Yaptığı sayısız estetik ameliyatların sınırını aşan ve kendine senelerdir "Süperstar" ve "Diva" lakabı yakıştıran pop şarkıcısı Ajda Pekkan, dün gece Sinpaş Bursa Modern'de verdiği konserde ayağı takılınca bir anda derisi çözülüp sahne ortasında et ve kemik yığınına dönüşerek hayranlarını dehşete düşürdü. "Korkunç birşeydi," dedi 28 yaşındaki Songül Orkun. "Ajda 'Kimler Geldi Kimler Geçti' şarkısını söylerken bir ara güneş gözlüklerini çıkardı ve karşımda birden Michael Jackson'un dirilmiş halini gördüğümü sandım, hani hem kırışıksız hem de yaşlı görünen o mumyalanmış yarı ölü surat hali var ya? İşte o anda içime kötü bir his sindi. Beş dakka geçmeden her zamanki 'AAAaAA' nidası esnasında Ajda'nın ayağı takılınca derisi kağıt helva gibi dağılıverdi ve sonunda iki Ugg bot arasında et ve kemik yığınından başka birşey kalmamıştı sahnede." "Ben büyük Ajda hayranıyım, çünkü süperstar olmasına rağmen çok mütevazidir," dedi bir başka genç. "Bende bütün albümleri vardır: Ajda Pekkan 1968, Ajda Pekkan Vol. III, Ajda 90, Ajda 93, Ajda Pekkan 1996, The Best of Ajda, Süperstar I, II, III ve IV, ve tabii Cool Kadın. Ama sahnedeki o manzarayı görünce içim gitti, nasıl olur da bir insan bu hale gelir diye. Ondan sonra da zaten olan oldu ve Diva bir anda bir kova dolusu mezbaha atığı gibi yerlere dökülüverdi. Üstelik sahne önünde olduğum için Ajda'nın parçaları suratıma kadar sıçradı. Önümdeki çocuk süperstarın kulağına basıp yere düştü. Heryer vıcık vıcık olmuştu. Kusmamak için kendimi zor tuttum." Olay yerinde bulunan Ajda Pekkan'ın özel acil plastik cerrah ekibi ise yapabilecekleri birşey olmadığını belirtti. "Her konser öncesi ve sonrası acil Botox iğneleri, deri soyma işlemleri ve buz müdahaleleri uygulamamıza rağmen artık bir yerden sonra ne yapsanız nafile," dedi ekip şefi Hulusi Baygın. "Surat o kadar çekildikten ve vücuda o kadar ameliyat yapıldıktan sonra artık derinin kan dolaşımı azalır ve kolajen seviyesinin düşmesiyle kendini yenileme kabiliyeti kaybolur. Yani açıkçası, dün gece sahnede olanlar eninde sonunda olacaktı." Ajda Pekkan Sinpaş hademeleri tarafından kürekle plastik torbalara konup sahne paspaslandıktan sonra Süperstar'ın kızkardeşi Semiramis Pekkan yatağından kazınıp sahneye sürüldü. Fakat onun da vücudunu bir arada tutan tulum elbisesi çiviye takılıp yırtılınca hademeler bir ikinci et ve kemik yığınını temizlemek zorunda kaldılar. (OHA)
  8. Yanda: Türkiye'de soylu bulunmamasına rağmen prenses sayısının yüz binlerle ifade edilmesi şaşkınlık yarattı İSTANBUL - EAPS Avrupa Nüfus Araştırmaları Enstitüsü'nün yayınladığı son raporunda tarihi boyunca aristokrasi veya kraliyet gibi herhangi bir soylu sınıfı bulunmamasına rağmen Türkiye'nin yüzyıllarca aristokratik sınıfları ve kraliyet aileleri bulunan Avrupa ülkelerinden çok daha fazla prenses'e sahip olduğu ortaya çıktı. "Avrupa kıtasının neredeyse tümü bin yıldan fazladır belirgin bir kraliyet sistemiyle yönetilip toprak ve ünvan sahibi bir aristokratik zümre barındırmıştır," dedi EAPS Konsey Başkanı François Héran. "Oysa Osmanlı zamanında padişah ve vezirlerin bile kul ve devşirme asıllı olduklarını düşünür ve sultan dışında soya bağlı herhangi bir toprak sahibi zümrenin hiçbir zaman oluşmadığını göz önünde bulundurursak, günümüz Türkiye'sinde bu kadar prenses görmemiz gerçekten garip bir durum." Prenseslerin soylu herhangi bir geçmişleri bulunmamasına ve ünvan sahibi olmamalarına rağmen yine de hareket ve davranışlarıyla kendilerini soyluymuş gibi göstermeye çalıştıklarını belirten Héran, mütevazi tarzlarıyla soyluluklarını gizleyen Avrupalıların aksine Türkiye'deki prenseslerin basbayağı prenses gibi ortalarda gezindikleri için gayet rahat bir şekilde tespit edilebildiklerini sözlerine ekledi. "Bir kere prensesler her zaman belli ve değişmez yerlerde bulunurlar ve o yerlere giderseniz onları rahatça görbilirsiniz. Bunlar Abdi İpekçi Caddesi, solaryumlar, Bebek-Lucca, Mars gym, yoga ve pilates merkezleri, isminin sonunda Brasserie diyen yerler, Boğaz'da herhangi bir gece kulübü, Kemer Country ve Kanyon gibi yerlerdir. Tabii mevsimine göre değişiyor, yazın Alaçatı veya Bodrum'a göç ederler, kışın Uludağ veya Courcheval'e." Prenseslerin bulundukları yerler dışında ayrıca belli başlı bazı davranış biçimleri de olduğunu söyleyen Héran, bunlardan bir kaçını sıraladı. "Mesela genelde burunlarından konuşurlar ve solaryum turuncusu garip bir renkleri de olabilir. Gözlerini hiçbir zaman göremezsiniz, her zaman güneş gözlüğü takarlar. Bir de çok fazla makyaj kullanırlar. Ayrıca en önemli ayrıcalıkları kendi tanıdık çevreleri dışında hiçbirşeyi ve hiçbir kimseyi beğenmemeleri ve bildiklerinin dışında hiçbir değişikliğe veya farklılığa açık olmamaları. Kendileriyle aynı sosyal-ekonomik düzeyden olmayanları aşağılarlar, teni beyaz olmayanı küçümserler, ve genelde tüm kainatın kendi eksenleri etrafında döndüğünü sanırlar. İlginç ek bir özellikleri de zenginliği soylulukla karıştırmalarıdır, yani aslında bir nevi plütokrasi prensesidirler." EAPS raporunu inceleyen sosyologlar, aslında yeni bulguların çok da şaşırtıcı olmadığını belirttiler. "Hiç de garip bir durum değil," dedi ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Prof. Dr. Gürdal Büken. "Soylu olmayanlar kendilerini soylu göstermeye en meraklı insandırlar. Hele birde kendilerini başkalarından ayrıştıracak zengin ve gelişmiş kişisel vasıfları da olmazsa, o zaman ancak sahip oldukları şeyleri yüceltip başkalarını mümkün olduğunca aşağılayıp küçümsüyerek kendilerinin soylu olduklarını millete yedirmeye çalışırlar. Aslında Türkiye'de gerçek bir soylu sınıfı olsaydı çok daha az prensesimiz olurdu." EAPS bir sonraki araştırma çalışmasının Avrupa'daki gerçek prenslerle Türkiye'de prens diye gezinenler arasındaki sayısal ve niteliksel karşılaştırma üzerine dayalı olacağını belirtti. (OHA)
  9. Yanda: Shyamalan'ın yönettiği 10 Kasım sahnelerinden biri İSTANBUL - Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Kemal Atatürk'ün 72'nci ölüm yıldönümü olan 10 Kasım 2010'daki iki dakikalık saygı duruşu, "Altıncı His", "Sudaki Kız", "Köy" ve "Mistik Olay" gibi filmleri yapan ünlü Hollywood yönetmeni M. Night Shyamalan tarafından yönetildi. Saat 9.05'de siren sesiyle başlayan iki dakikalık anma süresi, Shyamalan'ın yönetiminde büyülü ve mistik bir boyut kazandı. "Hep bir 10 Kasım yönetmek istemişimdir," dedi Shyamalan. "Atatürk hayranı olmamın yanı sıra, insanların sokak ortasında birden nereden geldiği belirsiz ürkütücü bir siren sesiyle yerlerinde dikilmeleri, arabaların ve otobüslerin yolun ortasında dona kalmaları, ve sanki zaman birden durmuş hissi vermesi çok büyüleyici ve etkileyici birşey, ve ister istemez insanın tüylerini diken diken ediyor... yani filmlerimde yaratmaya çalıştığım ortam ve ambiyansın aynısı var. Bu yüzden 10 Kasım'ı yönetip kendi vizyonumu da bu özel güne katmayı istedim." Shyamalan'ın yönetimindeki 10 Kasım'a farklı tepkiler veren vatandaşlar, bu günde görmeye alışık olmadıkları bazı ek olaylara da şahit oldular. "10 Kasım'da Ulu Önderimizin ahirete göçtüğü anı anma duruşunda her zamanki gibiydi, yalnız bazı farklılıklar ilgimi çekti," dedi 57 yaşındaki emekli lise öğretmeni Nefise Kutluay. "Mesela tam siren çaldığı sırada garip ve gergin bir müzik çalmaya başladı bir yerlerden, ardından etrafta üstü başı yırtık pırtık şok içinde bir adam teker teker sokaktaki herkese gidip kaçık gibi 'Bayraklar yapıyor bunu, bayraklar yapıyor, KAÇIN KAÇIIIIN!' deyip durdu, sonra başını ellerine alıp yerlere yığılarak kataleptik spazmlar geçirmeye başladı. O bana biraz lüzumsuz geldi. Sonra tam o sırada yakışıklı, genç, ama ciddi surat ifadeli bir adam ile hoş bir kız ve yanlarındaki tatlı bir çocuk hepimize onları takip etmemiz gerektiğini ve fazla vaktimizin olmadığını söyleyerek aramızdan koşup gittiler. Bilindik anma günümüzden biraz farklı oldu yani, n'olduğunu pek anlayamadım." Bazı vatandaşlar Shyamalan'ın kullandığı efektleri beğenirken, kimisi gereksiz olduklarını belirtti. "Siren sırasında herşeyi yavaş çekimdeymiş gibi gösteren o yanıp sönen ışıklar sadece midemi bulandırdı," dedi 32 yaşındaki elektrik mühendisi Ersan Örgüç. "Hem zaten o anda hayat zaten durmuş, herşeyi daha ne kadar yavaş gösterebilirsin ki? Ama ışıklar bir yana, Taksim Gezi Parkının oradaki fıskiyeli havuzun içinden çıkıp oradan oraya koşuşturan o garip yaratıklar neydi öyle? Çok saçmaydı abi." "Ben şahsen beğendim," dedi 22 yaşındaki üniversite öğrencisi, Behlül Çimentepe. "Hele en sondaki o Atatürk hologramının diriymiş gibi aramızda yürümesi süperdi. Tamam, Shyamalan burda biraz 'Altıncı His'den esinlenmiş olabilir, ama iyidi genede." 10 Kasım 2011 Atatürk'ü Anma Gününde farklı bir yönetmen kullanılabileceğini belirten yetkililer, adaylar arasında "Matrix" yönetmeni Wachowski kardeşleri, "Yaşayan Ölülerin Gecesi"nin yönetmeni George A. Romero ve "İnception" yönetmeni Christopher Nolan'da var. (OHA) http://oltahaberajans.blogspot.com/2010/11/bu-seneki-10-kasm-ataturku-anma-gununu.html
  10. Yanda: Cehennemde geçireceği katrilyonlarca yıldan bihaber bir şekilde gülümseyip "önemli olan kalbinin temiz olması" diyen saf genç ANKARA - Allah tarafından emredilip her Müslümanın cehennem pahasına yerine getirmekle yükümlü olduğu namaz kılma ve oruç tutma gibi İslam dininin temel sünnetlerini oluşturan ilahi görevleri gözardı eden 37 yaşındaki Aydın Erdoğan, buna rağmen ramazan ayında alkol içmemeye dikkat ediyor. "Her gün beş vakit namaz kılmak veya bir ay boyunca oruç tutmak günümüz çalışma ve yaşam şartlarında biraz zor," dedi Erdoğan, kendi inandığı dine göre kılınmayan her bir namazın cehennemde geçirilecek 3600 Ahiret yılına tekabül ettiğini kafasına takmadan. "Ama ramazan ayında alkol içmem." "Bir namazı vakti çıktıktan sonra kılan kimseyi, Allahü teâlâ seksen hukbe Cehennem’de bırakacaktır" Hadis-i Şerifine göre, hayatı boyunca kılmadığı bütün sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve vitir namazları ve tutmadığı bütün oruçların kendisine cehennemde katrilyonlarca dünya yılına mal olduğunu dert etmeyen Erdoğan, yine de Ramazan'da alkol içmemekle dini yükümlülüğünü yerine getirdiğini düşünüyor. Allahü Teâlâ'yla temasa geçen Olta Haber Ajans muhabirimiz, konu hakkında Yüce Rabbin görüşünü aldı. "Ha tamam, Aydın Erdoğan'dı, dimi? Dur bakiiiiim... ha buldum. Şimdi sevgili peygamberimin Hadis-i Şerifinde dediği gibi, her kaçırılan namaz için bendeniz Allahü teâlâ kendisini seksen hukbe cehennem’de bırakacağım. 1 Hukbe eşittir 80 Ahiret yılı, 1 Ahiret günü eşittir 1000 dünya yılı. Her bir Ahiret yılında 365 gün varsa o zaman tek bir kaçırılan namaz için... 365 Ahiret günü çarpı 1000 dünya yılı eşittir 365 000 dünya yılı. 1 Hukbe 80 ahiret yılı ise o zaman 365 000 dünya yılı çarpı 80 Ahiret yılı eşittir 29 200 000 dünya yılı, yani 1 hukbe 29 200 000 dünya yılına denktir. 1 vakit namaz için 80 hukbe Cehennem azabı verileceğine göre 80 çarpı 29 200 000 eşittir 2 336 000 000 yıl sadece bir vakit namaz için cehennemde kalınacak olan süredir. 5 vakit namazın cezası 80 çarpı 5 eşittir 400 hukbe, 1 hukbe eşittir 29 200 000 dünya yılı, 400 çarpı 29 200 000 eşittir... 11 680 000 000 yıl sadece BİR günlük namaz ibadeti için cehennemde kalınacak olan süredir. Yedi yaşında namaz kılmaya başlamış olması gerekirse ve şimdi 37 yaşındaysa, o zaman 30 senelik kaçırdığı namaz eşittir... 30 çarpı 365 eder 10 950 gün... bunu da 11 680 000 000 ile çarparsak... üfff ben bile zorlanıyorum artık... edeeeeer 127 896 000 000 000. Yani sırf kaçırdığı namazlardan - bak tutmadığı oruçları filan henüz saymadım bile - arkadaşımız cehennemde 127 896 000 000 000 yıl geçirecek. Oha!" Erdoğan'ın ramazan'da içmediği alkolün kendisine ne kadar sevap kazandıracağı sorusuna ise Allah şaşırarak şöyle yanıt verdi. "Kardeşim bırak Ramazan vaktini, alkol zaten tümden yasak. Ramazan dışındaki içtiği bütün o alkolün de hesabını vermek zorunda... iyi peki, bir ay boyunca benim sayemde alkol içmedi diye 16 dakika eksiltirim çocuğun cehennem işkencesinden... ama yine de nereden bakarsan bak, bu herif yarrağı yemiş. Hala ne diye Müslüman diye ortalıkta geziniyor bilmiyorum." Kendisini bekleyen katrilyonlarca yıllık uhrevi acı ve ızdıraptan bihaber olan Aydın Erdoğan ise yine de iyimser bir tavır sergiliyordu. "Önemli olan kalbinin içinden ne geçtiğidir," dedi Erdoğan, Ahiret katındaki Allah'ın alaycı kahkahalarını duyamadan. "Eğer iyi yürekli bir insansanız o zaten bir nevi ibadettir." Bunu duyan Allah'ın kahkahaları daha da artarak gözlerine yaşlar gelip bulutların arasında yuvarlanmaya başladı. "HAHAHAHAHA... 'iyi yürekli insan olursan bu bir nevi ibadettir' dedi herif resmen, HAHAHAHAHA... çok iyi... bravo... nedense benim aklıma hiç gelmemişti, ne de olsa Aydın kardeşimiz işini Allah'tan daha iyi biliyor... gel istersen bir de benim yerimi devral Aydıncım! HAHAHAHA! Önemli olan kalbinden ne geçtiğidir Aydıncım, sen benim emirlerimi takma! HAHAHAHAHAHA! ÇOK İYİDİ BU YAAA!" (OHA) http://oltahaberajans.blogspot.com/2010/05/ramazanda-alkol-icmeyen-adam-cehennemde.html
  11. Yanda: Çanakkale'yi geçip İstanbul'u işgal eden İtilaf Kuvvetlerinin Haydarpaşa'daki resmi geçit töreni ANKARA - Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ali Birinci'nin Hürriyet gazetesi tarih yazarı Murat Bardakçı'yla yaptığı bir röportajda, 90 küsur yıldır bildiğimizin aksine aslında Çanakkale'nin geçildiğini itiraf etti. "Neredeyse bir asırdır 'ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!' nutukları attığımız için birşey demek istemedik, hani kimseyi kırmayalım diye," dedi Birinci. "Ama yani tarih kitaplarında Çanakkale zaferinin ardından üç sene sonra 13 Kasım 1918'de 55 gemili bir İtilaf Kuvvetleri donanmasının İstanbul'u işgal ettiğini okuyoruz. Afedersiniz ama, bunların şimdiye kadar nereden geçtiğini sanıyorduk?" Her sene 18 Mart'taki Çanakkale Deniz Zaferi kutlamalarındaki "Çanakkale Geçilmez!" sloganlarının aslında tarihsel bir yanılgıya dayalı olduğunu söyleyen Birinci, devlet politikasına zıt düşmemek için TTK'nın şimdiye kadar sesini çıkarmadığını sözlerine ekledi. "Devlet tarih kurumu olduğumuz için tabii apaçık ortada olan bir gerçeğin aksini söylemek zorunda kalmamız gerekiyordu. Ama milliyetçi sloganlara bağlı çarpıtılmış tarihimiz artık sınıflarda çelişkiye yol açıyordu. Mesela birçok tarih hocamızın anlattığına göre öğrencilerin 'Hocam, Çanakkale geçilmez ise İstanbul 1918'de nasıl işgal edildi?' sorusuna 'O sayılmaz, o Osmanlılar Mondros Mütarekesini imzalayıp teslim olduktan sonra oldu' diye cevaplamak zorunda kalıyor. Ama aynı öğrencilere 'Türkler asla teslim olmaz!' sloganı da öğretildiği için bir sonraki soru da haliyle 'Türkler niye teslim oldu?' sorusu oluyor, ve böyle bir çelişkiler zincirlemesine yol açıyor. İşte artık bu yüzden gerçek olmasını istediğimiz tarihi değil, gerçek tarihi anlatmak istiyoruz." Birinci ayrıca Çanakkale'nin sadece bir kere değil, bir kaç kere geçildiğini belirtti. "13 Aralık 1914'de İngiliz denizaltısı HMS B11 Çanakkale'yi geçip Marmara Denizi'nde Mesudiye gemisini batırıp çıktı. 25 Nisan 1915'de Avustralya denizaltısı HMAS AE2 Çanakkale'yi geçip bir kruvazer batırdı. 27 Nisan 1915'de Avustralya denizaltısı HMAS E14 Çanakkale'yi geçip üç hafta boyunca Marmara Denizi'nde dolaşıp gemi batırdı. İngiliz denizaltısı E11 Çanakkale'yi geçip Barbaros Hayrettin dahil on bir gemi batırdı. 13 Kasım 1918'de işgal kuvvetlerine ait 55 savaş gemisi Çanakkale'yi geçip İstanbul'u işgal etti. Lafın kısası, Çanakkale bayağı bir geçilmiş." Röportaj sonunda Murat Bardakçı'nın "TTK olarak resmi kutlamalarda kullanılmak üzere 'Çanakkale Geçilmez!' sloganına tarihi gerçeklerle bağdaşan alternatif bir slogan teklif etmeyi düşünüyormusunuz?" sorusunu Birinci biraz düşündükten sonra yanıtladı. "Mesela 'Çanakkale Arada Sırada Geçildi!' diyebiliriz, ama aynı etkiye sahip olur mu bilemem." (OHA)
  12. Yanda: MHP'nin gençlere vaad ettiği modern kahvehane tesislerinden biri ANKARA – Dün MHP Genel Merkezinde verdiği basın toplantısında, Türkiye Ülkü Ocakları Genel Başkanı ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Atilla Kaya, Türk gençlerinin artık ders, okul, spor, hobi ve sanat gibi dejenere sapkınlıklardan kurtarılıp, kahvehane ve bilardo salonlarına yönlendirilmeleri gerektiğini söyledi. ‘Kutsal milli değerlerimiz bazı çevrelerin yabancı destekli sinsi oyunlarıyla teker teker yok ediliyor,’ diye konuştu Başkan Kaya. ‘Türkiye’de milyonlarca genç, tehlikeli ve yabancı kökenli alışkanlıklara yönlendiriliyor. Vatan evlatlarımıza kitap okutuluyor, spor, hobi ve sanat teşvik ediliyor, hatta yabancı dil bile öğretilmeye çalışılıyor, ve bu Türkiye’yi yöneten bazı adını vermeyeceğim çevreler tarafından destekleniyor. Buna artık dur deme vakti geldi. Gençlerimizi bu kültür bataklığından çıkarıp yeniden ülkü sahibi yapalım, yeniden sigara, tesbih, bezik/briç/okey, kağıt oyunu ve bilardo gibi ülkücülükle bağdaşan uğraşlara yönlendirelim.’ Konuşmasında Kaya ayrıca İddaa, kumar, kabadayılık, taşlı/sopalı/satırlı/bıçaklı saldırı, tehditle susturma, tabanca sallama ve küfür savurma gibi uğraşların ülkü sahibi gençlerin gururla sahip çıkması gereken erdemler olduğunu, bunların Ülkücü Türk ulusal değerlerine uygun olduğunu sözlerine ekledi. Ayrıca Kaya, Türkiye’de ‘bazı’ çevreleri ilgilendiren bir komplo olabileceğinin de altını muğlak ifadelerle çizmeye çalıştı. ‘Türkiye’de bazı çevrelerin bazı çevrelerle bazı oyunları bazı yollarla bazı insanlara bazı yöntemlerle bazı şekillerde bazı yayın organları aracılığıyla bazı amaçlara yönelik bazı... şey, ne diyordum? Ha, yani demek istediğim Sevr. Getirmeye çalıştığım yer Sevr. Bu bazıları Sevr’i istiyor, ve Sevr’i hortlatmanın en iyi yolunun eğitilmiş, okumuş, kendini dünya vatandaşı sayan bir Türk gençliği yaratmak olduğunu biliyor. Bunu Ülkücü hareketi adına kınıyorum,’ dedi Başkan Kaya, yumruğunun ucundaki kıvrılmış ifade parmağının ikinci eklemini kürsüye her cümle bitiminde vurgu niteliğinde taklataraktan. Konuşmasını sümüklüböceğe benzer garip bir el ifadesiyle noktalayan Başkan Kaya, sigarasını söndürdükten sonra dışarıdaki mis gibi temiz bahar havasını terk edip, ter kokusu ve tütün dumanına boğulmuş MHP Genel Merkezi binasına girip etrafındakilere ‘esselam-ın aleyküm’ çekip MHP Genel Kurulu yöneticileriyle taze çayını yudumlayıp akşama kadar tavla oynadı. Sağda: Sayın Kaya'nın ya tilki, ya sümüklüböcek, ya da uzaylıyı simgelediği düşünülen garip el işareti (OHA)
  13. Yanda: Şımarık kendini beğenmiş kız çocuğu, ve kızı Alya ADANA - Son beş senedir köşe yazılarında kızı Alya'nın doğumu, büyümesi, yürümesi, giyinmesi, annanesiyle ilişkisi, Dubai'de yaşaması, anaokuluna gidişi gibi konular hakkında makaleler yazan Hürriyet gazetesi köşe yazarı Ayşe Arman, bundan başka yazacak bir konu bulamayınca yeniden hamile kalarak kendine en az beş sene daha sürecek taze materyal yaratmaya karar verdi. "Son beş senedir milyonlarca Hürriyet okuruna her hafta biricik minnoş Alyacığımla olan sevgi, mutluluk ve güzellik dolu anılarımızı tüm Türkiye'ye dayatıyorum," dedi Arman muzip deli dolu bir canlılık ve coşkuyla. "Ama artık beş sene sonunda yazacak başka manalı orijinal bir şey düşünemiyorum... ayrıca belki okurlar da Alya'dan başka birşey okumak isteyebilir... tabii Alya konusundan bıkmış olmaları mevzu bahis bile olamaz, benim küçük prensesimden kim bıkabilir ki? Ama bir değişiklik gerek diye düşündüm. O yüzden bir çocuk daha yapmaya karar verdim. Okurlarım hiç merak etmesin, bu yepyeni çocuğun hayatının tüm ayrıntılı detaylarını da gelecek beş sene boyunca ne yediğini, ne içtiğini, göğüslerimi nasıl küçücük elleriyle kavrayıp meme ucumu o minicik pembe gül gibi ağzına alıp costuk costuk sütümü içmesini her hafta bitmek bilmeyen uzunluktaki yazılarımdan takip edebilirler. Yuppiii!" Artık Alya dışında konu okuyabilecek olmanın Hürriyet okurlarına verdiği heves yüzlerinden okunuyordu. "Hepimiz Ayşe Arman'ın kendisi ve kızı hakkındaki sayfalar boyu süren yazılarını dört gözle bekliyoruz," dedi Ayşe Arman'ın yazılarını beğenen yüzbinlerce orta yaşlı ev hanımından biri. "Ama artık beş sene sonra biz bile Alya konusundan çok çok az da olsa yorulmaya değil de... ne bileyim... hani keşke başka birşeylerden bahsetse diye düşünmedik değiliz. Ve nihayet yeni bir çocuğa hamile olacağı haberini alır almaz 'Oh!' dedim, yepyeni ve bambaşka bir çocuğun altını silerken kafasından geçen düşünceleri bizimle paylaşacak, bezini değiştirirken içinden geçen hisleri bize aktaracak, ve her iki satırda bir çocuğunu ne kadar sevdiğini doya doya her Allah'ın haftası ifade edebilecek. Yaşasın." Ayşe Arman'ın hayranlarından Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de Alya ötesi haberlerin gelecek olmasını beklenmedik bir coşkuyla karşılandı. "Aaaa ne kadar ilginç!!! Evvela Nil Karaibrahimgil'in son yazısında gülücüklerin nasıl aslında insanların gönüllerini birbirine bağlayan birer küçük gökkuşağı olduğunu okur okumaz Ayşe Arman'ın yepyeni bebeğiyle ilgili haberlerini dört gözle bekliyor olacağım!!! TUTMAYIN BENİ!!!" Ayşe Arman'ın yepyeni yazı serisinin ilk makalesinin konusu, hamile kaldığı gece kocasıyla sevişmesini ve sevişirken hissettiklerinin klişeleşmiş duygusal cümlelerle anlatımını kapsıyor. (OHA)
  14. Yanda: Partide birçok cep telefonu ekranı bunun gibi romantik ve eğlenceli anlar yansıttı İSTANBUL - Dün akşam bir grup arkadaşın verdiği partiye gelenlerin nerdeyse hepsi vaktin yarısını cep telefonlarına bakarak geçirdi. "Güzel partiydi valla, bayağı eğlendim," dedi 21 yaşındaki Işıl Tekinalp. "Emaillerime baktım, Facebook'umun status update'ine 'PARTYYY!' yazdım, sonra Twitter mesajlarımı okudum. Zaman uçup geçti." Partide salonun bir köşesinde bulunan ve birbirlerinin varlığından habersiz beş kişi aynı anda iPhone ve Blackberry'leriyle meşgul olarak eğlendi. "Parti süperdi," dedi 23 yaşındaki Yalçın Demiryürek. "YouTube'da en az yirmi video seyrettim, sonra bir ara videolardan biraz sıkılınca online blackjack oynadım, iyidi." Partide bilgisayarının playlistinden müzik çalan ev sahibi Evin Hoşyurt, arkadaşlarının geldiğine sevindiğini belirtti. "Şahaneydi, herkes ordaydı..." dedi Evin. "Gerçi tam olarak kimin orda olduğundan emin değilim çünkü bütün akşam bilgisayarımdan şarkı seçip Limewire ve Vuze'dan filan şarkı indiriyordum, ama bayağı kalabalıktı." Evin'in yakın arkadaşlarından Neslihan Kiremitçi, müziği çok beğendiğini belirtti. "Müzik süperdi. Herkes ne dinliyordu bilmiyorum, ama ben iPhone'umda iTunes'dan Trance playlistine bir daldım, sorma. Deli gibi dans etmekten iki dakkada bir kulaklıklarım kulaklarımdan fırlıyordu." Partide flörtleşen gençler arasında yeni aşkların da doğduğu gelen haberler arasında. "Partide çok hoş bir çocukla konuştum, Serdar diye, beni okuldan tanıyor, ve uzun zamandır beğeniyordum," dedi yüzündeki kocaman gülümsemeyi saklayamayan üniversite öğrencisi Betül Sever. "Dün gece ilk defa Facebook'umda beni poke etti. Bende onu geri poke ettim. Sonra mesaj yazdı 'nbr?' diye, başladık chat etmeye, bir o mesaj yazıyor, bir ben. Sonra Facebook'dan çıkıp doğrudan SMS yollamaya başladık birbirimize... işin kısası, yarın akşam buluşacağız, çok heyecanlıyım!!" Dün gece çok iyi vakit geçirdiğini belirten bir başka genç de Evin'in partisinden gayet memnun ayrıldığını belirtti. "Süper geceydi, uzun zamandır beğendiğim bir kızla konuştum," dedi üniversite öğrencisi Serdar Bilgen. "Dün gece onu ilk defa Facebook'da poke edebilme cesareti buldum. Oda beni geri poke etti. Sonra mesaj yazdım 'nbr?' diye, başladık chat etmeye, bir ben mesaj yazıyorum, bir o. Sonra Facebook'dan çıkıp doğrudan SMS yollamaya başladık birbirimize... işin kısası, yarın akşam buluşacağız, çok heyecanlıyım!!" (OHA)
  15. Yanda: AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış: "Hadi ya, bugün müydü o toplantı?" ANKARA - Başbakanlık binasının kullanılmayan eski bir depo odasında yapılması planlanan Avrupa Birliği-Türkiye Üyelik Müzakereleri Toplantısı, katılımcıların hepsinin toplantıya iştirak etmeyi unutması üzerine ileride belirsiz bir tarihe alındı. "Saat dört olmuştu, sekreterim içeri girdi ve bana saat birdeki AB-Türkiye Üyelik Müzakereleri Toplantısını kaçırdığımı söyledi" dedi AB’nin Ankara Büyükelçisi Mark Pierini. "Tüh... üstelik bana günün başında söylemişti toplantının olacağını ama yine unuttum. Neyse Egemen'i arayım bari, ayıp olmasın." Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış'ı arayan Pierini, toplantıyı kaçırdığı için özür dilemek isterken Bağış'ı şaşırttı. "Haaaa, bugünmüydü o?" dedi Bağış, mahçup bir ses tonuyla. "Üf, afedersin ya, bende unutmuşum... neyse, haftaya yapalım mı? Ha ama dur bi, Stefan'ı da aramak lazım, taa buraya kadar gelip tek başına bir odada oturmuş olmasın şimdi. Hangi otelde kalıyordu o? Neyse Brüksel'deki ofisini bi arayım, sekreteri söyler." Brüksel'de Avrupa Komisyonu'nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından sorumlu üyesi Başkomiser Stefan Füle'nin ofisini arayan Bağış, Füle'nin sekreteriyle görüşme yapıp Füle'nin Ankara'da hangi otelde kaldığını sordu. Sekreter ise Füle'nin hala ofisinde olduğunu ve Ankara'ya gitmediğini belirterek Bağış'ı Füle'ye bağladı. "Selam Egemen, nasılsın? Hayrola?" dedi Füle, sıcak ve samimi bir ses tonuyla. Bağış'ın kendisine toplantıyı unuttuklarını söylemesi üzerine Füle derin bir ah çekti. "Çüş be, tamamen unutmuşum Egemen ya, tüh, kusura bakma burda işler yoğundu... aslında yoğun da değildi, basbayağı unuttum keriz gibi, ama istersen hemen bir konuya girelim telefondan, ne dersin? Veya istersen Skype'dan yapalım, masrafsız, hangisi?" Skype toplantısına evet diyen "eggybeggy" Skype hesaplı Bağış, Füle'nin Skype adresini rica etti. "stefanfüle2007"yi Skype adresine ekleyen Bağış "AB-Türkiye Üyelik Müzakereleri Toplantısı" konusunu açtı. Online chatte "Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi, AB Müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanması, sivil toplum diyalogunun güçlendirilmesi ve bu çerçevede hem AB ülkelerinin kamuoylarına, hemde Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir iletişim stratejisinin yürütülmesi gereklidir, vesaire vesaire... ha bir de Kıbrıs! ))" diye yazan Füle'yle aynı fikirde olduğunu ve bütün bunları istisnasız yerine getireceklerini cümle sonlarındaki gülümseme emotikonlarıyla belirten Egemen Bağış, beş buçuk dakika süren Skype görüşmesi sonunda Füle'yle beraber bir de basın açıklaması yapmaya karar verdi. Brüksel'de ve Ankara'da aynı anda yapılan ve ne Türk ne de Avrupalı basın kuruluşlarının ilgi gösterdiği basın toplantılarında Füle ve Bağış: "Türkiye, her gün hem AB'ye hem de Avrupa ülkelerine daha da yakınlaşıyor... falan filan işte, son toplantı sonunda ne dediysek aynısını yazın" diye konuştular. Bu arada o günkü AB-Türkiye Üyelik Müzakereleri Toplantısına sadece Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun katıldığı, ama büyük olasılıkla başbakanın ofisine giderken o odayı tuvalet sanıp yanlışlıkla girmiş olabileceği de gelen haberler arasında. Bir sonraki AB-Türkiye Üyelik Müzakereleri Toplantısı resmi tarihinin "Aralığa veya seneye" alındığı da basına duyuruldu. (OHA)
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.