Vedaya merhaba vakti simdi. Çaresizliklerin hasat mevsimi.
Bildiklerinin içinde bogulmak. Bedenini kaplayan ve gittikçe onu içine çeken kabullenmislik. Nasil bir yasam tarzidir ki bu, etrafinda sürekli bilinçli, bilinçsiz zarar vermeye çalisan insanlar ve onlarin arasinda mutlu görünmeye çalisip, huzuru arayan bir kiz..
Aldatmacalarla yogrulmuş bir yasam. Öyle ki, kandirildigini bildigin halde mutlu olmak adina bilmezden gelmek ve belki de kendi kendini kandirmak aslinda. Böyle mutlu olunmazki, olunamazki.
“Sevmek bir eylemdir” yaziyordu bir yerlerde, evet sevmek eylemdir, direnis gerektirir. Aciyi beraberinde getirir. Süzüp posasini gömebiliyorsan, safligi huzur verir.
Düsün ki kendini adamissin birseylere, göze almissin o adamislik için herseyi. Ama bir taraftan da verilenin gerçek olmadigini biliyorsun, ya da hissediyorsun. Sadece görmek istedigini görüyorsun. İstemediklerini de görmezden geliyorsun.
Nereye kadar?
Suiistimal ediliyor olmanin karsisinda, bunun aliskanlik haline geldigini anlayana kadar olabilir mi? Ya da kabul edilebilirlik sinirlari zorlanana kadar.
Peki nedir kabul edilebilirlik siniri. Aldatilmanin kabul edilebilirlik siniri olur mu, olmali mi. Kendini kandirmanin siniri ile aynidir aldatilmanin dayanilirlik siniri. Üçüncü sahis gerekmez aldatmak için. Gerekmedi de hiç.
Belki de bir dürtü gereklidir, bir anda “noluyoruz yahu, yeter” demek için. İşte o zaman is isten çoktan geçmistir. Vuramazsin yüzüne yaptigini. İçten içe sinsice bir soguma kaplar bedenini.
Geç midir?
Hiç bir sey için, hiçbir zaman geç degildir insan hayatinda. Göreceli de görünse dogru bir tanedir.
Kalk simdi, geç aynanin karsisina, gözlerinin içine bak. Derin derin bak, sessizce seyret kendini önce. Sonra bir tek kelime çiksin dudaklarindan “neden?”. Bak bakalim yüzlesebilecek misin bu soruyla, gözlerini kaçirmadan durabilecek misin karsisinda. Ver o zaman hadi cevabini.
Aldatmadan ama kendini.
Ver cevabini ve birak orada asili kalsin cevap. Hiçbir yere dagilmadan, hiç kimseye ulasmadan. Ama ya sen de kandiriyorsan kendini ve farkinda bile degilsen bunun.
Birak ben böylece kalayim. Hissettiklerime inanmayip, kendimle dalga geçerek. Dolunayda geçen kusun silueti gibi, ne oldugu, ne olacagi belli olmadan. Noktayi koydugum anin içinde nefret olmadan.
Varolmayana inandirmaya çalismak mi daha agir, inanmadigini var kabul etmek mi? Ben yüzlestim kendimle. Neler vermeyi, neye ragmen göze aldigim akti gözlerimden. Dudaklarımın yanina ulastiginda rengi dönmüstü bile kirmiziya. Topraga kadar ulasamayacakti. Kaybolup gidecekti bir çirpida, günesin etkisiyle buharlasan su damlasi gibi.
Dümdüz olmak, degildir elbette düzgün olmakla ayni. Düzgün bir kiz degilim belki de. Belki de hayat düzgünlügümü aldi benden.
Ama...
Dümdüzüm ben.
Sen de olabiliyor musun, kendine dümdüz.
Ya da...
24.10.2005