Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Misakçı42

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    43
  • Katılım

  • Son Ziyaret

4 Takip eden

Misakçı42 Hakkında

  • Doğum Günü 25-08-1979

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Kadın
  • Yer
    Konya

Misakçı42 - Başarıları

Yazar

Yazar (5/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

2

İçerik İtibarınız

  1. Misakçı42 doğum gününüz kutlu olsun!

  2. Misakçı42 doğum gününüz kutlu olsun!

  3. Madem gerisi boş lafsa o zaman dediğim gibi zazalar ve kürtleşmiş türkleride dahil edip bugün 20 milyon olan bir kürt nüfusundan söz edilmeyecek. Önce Türkiye de Osmanlı zamanında sünnileştirme politikası neticesinde kürt aişretleri arasında kürtleşen türkmen aşiretlerinin bugün tescillenmesi lazım,zira bu aşiretlerden hala kendilerini kürt sanan onlarca aşiret var,bunlardan en barizi Vanda ki Küresinliler,Türkiye nin en büyük aşireti olan Karakeçiler aşireti ve daha niceleri gibi... Yavuz Sultan Selimle özellikle başlayıp devamı gelen bu sünnileştirme politikası neticesinde Anadolu türkmenler,Osmanlı ve Şah İsmailin arasında sıkışıp kalıp, ne Türküz,ne türkmeniz,ne sünniyiz diyebiliyorlardı.Çareyi kürdüz demekte buldular çünkü o dönemde kürtler Osmanlı için mezhepsel anlamda bir tehlike oluşturmuyordu. Bugün Türkiyede milyonlarca kürtleşmiş türk vardır farkında olsalarda,olmasalarda!
  4. Estagfurullah ne rahatsızlığı ,lütfen kimse kendini bu yazıya kaptırıp Türk halkına yani kısacası 70 milyona -içinde kürtlerde dahil- karşı rahatsızlık verdik diye düşünmesin! Önce şu konuda anlaşalaım bugün kürtçü aklı evvelerin kürt nüfusu 20 milyondur demesi tamamen şişirmedir,bu nüfusun içine başta zazalar ve kürtleşmiş türkler katılmaktadır ki bir kürt nüfususndan bahsedeceksek bu nüfus ancak 10 milyondur. 1071 Türklerin anadoluya girişi değildir ki kürtler kucak açmış olsun,zaten anadoluda ki anadoluyuda geçtim istanbul yani o günün kostantinapolinde bile mö ye dayanan bir türk kalıntısı zaten mevcuttur.Anadoluda olan bir türk varlığını 1071 ile başlatmak saçmalıktır. Çanakkale savaşında şehit düşen kürt sayısını tam olarak araştırmış daha doğrusu kürtçüler kadar kurnazlık yapıp bu sayının ardına düşmüşlüğüm olmamasına rağmen bildiğim kadarıyla istatistikler şehit düşen kürt sayısının şehit düşen türk sayısına oranla çok çok az olduğunu göstermektedir.- tabi siz resmi tarihi hiç bir zaman kabul etmediğiniz için bunu görmemezlikten gelmeniz normal-. Hayret hiç bir zaman itilaf kuvvetlerine karşı bir mücadele verildiğini kabul etmeyen aksine emperyalizmle iş birliği içinde olunduğu düşünülen bir mücadele için birlikte savaşılıp bundan dolayı özür dilenmiş bu yazıda,kürtçülerdede ayar ve samimiyet!kalmamış)sanırım sırf özür dilemek için birlikte savaştık denilmiş. Lozana kadar ayrı devlet otoritesi için sürekli devlete baş kaldırmış ,feodal yapısının ince ayarlarına dokunuldukça binlerce insanın kanına girilmesine sebep olmuş bir kesim gül gibi kardeş kardeş geçiniriz demiş tek devlet çatısı altında... Çaldıranda Osmanlının safında derebeylik,ocaklar,kaleler ve bir çok ödül karşılığında alevi türkmenleri karşınıza aldınız.Osmanlının ümmetçilik politikasında binlerce Türk alevinin aranızda eriyip gitmesine dahası şafii kürtlerin alevi türkmen katline bizzat öncülük ettiğini hepimiz biliyoruz. Burda özrünüz bence sizin olmayan bir savaşta yer almanızdan değil aksine Osmanlının ümmetçilik politikası izlerken sırf alevi diye Türk katlini gerçekleştirmesinde sizi kullanış olmasına.... Tabi karşılığını fazlasıyla aldınız,ne vergi veriyordunuz,ne askerlik yapıyordunuz. Cidden bu özür kurtarır mı acaba tarih sürecinden günümüze gelen birliktelikte ki rolünüzü?
  5. Sevgili Politika, Yazınızda da değiniz gibi hepimiz çok iyi biliyoruz, ki PKK nın doğu bölgemizde yani kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bu bölgede ,ölümlere neden olduğu bu ölümlerin sadece Türk kesimini kapsamadığını kendi kanlarından olan masum çocukları bile kurşundan geçirdiklerini. Pkk nın doğuda izlediği politikalardan biri kendilerine destek olmayan kürtleri imha etmek malesef bu gerçeği kimse inkar edemez,köye iniyor destek istiyor verilmediği taktirde fişlenen köylüler PKKlılarca öldürülüyor. Adınada devlet kürte katliam yaptı deniyor. Yazıdada denildiği gibi 5 değil 10 değil 17 bin kişiden bahsedilmekte,17 bin kişiye faili meçhul uygulayan devlet istemiş olsaydı nice 17 bini aynı şekilde imha ederdi buna kim engel olabilirdi ki? Bir diğer sorun kansere uğramış medyamız,mal bulmuş mağribi gibi devlet ve TSK aleyhine olan her konuda bilir kişi kesilip neredeyse uzaman raporu sunan bazen ,adli tıpın bile görevini üstlenen bu yandaşlar,söz konusu ********* tezler çürütüldüğünde gerçekler ortaya çıktığında böyle bir olayı hiç dillendirmemiş gibi oralı olmadan kaldıkları yerden devam etme terbiyesizliğini gösteriyorlar. Bunlar asılsızdır evet,ama ne varki nasıl sinek küçük ve bir o kadar mide bulandırıcı ise bu asılsız haberlerde insanların midesini bulandırıp akıllarına türlü sorularla kurumlara devlete karşı güvensizliğin temelini atmaya yetiyor. Ülkemiz neredeyse hiç bu kadar akıl tutulmasına ve idrak zaptına uğratılmamıştı,yine diyorum ki iktidarın nazarımda ki tek başarısı devlete ,rejime ve TSK yakarşı yürütmüş olduğu bu kara psikolojik harpte amacına neredeyse ulaşmış olmasıdır.
  6. Geçtiğimiz hafta Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmada ; “Dava dosyasına eklenen yeni belgeler hakkında tarafları bilgilendiren mahkeme, Cizre'deki kazılarda ortaya çıkan kemik parçalarıyla ilgili Adli Tıp Kurumunun gönderdiği raporda kemiklerin ''hayvan kemikleri'' olduğunun belirtildiğini kaydetti.” Peki bu karanlık basın şimdi nerede ? Neden bu sonucu da her gün manşet yapmıyorlar ? Neden ana haber bültenlerinde “flaş haber” diye vermiyorlar ? Hatırlamaya çalışın,yaklaşık bir yıl kadar yani şu meşhur açılım başlamadan biraz önce idi ; Özellikle tarikatçı ve cumhuriyet karşıtı basın manşetler atarak, flaş haberler vererek ÖLÜM KUYULARI’nda binlerce ceset var diye terörist yandaşları ile birlikte ortalığı ayağa kaldırmıştı. İnceleme ihtiyacı duymadan ve hukuki bir soruşturmanın sonucunu beklemeden, birkaç teröristin ifadesi üzerinden doğruluğu meçhul bir konuyu iftira kampanyasına dönüştürmenin amacı ne idi ? Amaç, bölücülerle işbirliği içerisinde dahi olsa Silahlı Kuvvetleri yıpratmaktı. Peki,Adli Tıp incelemesine göre ilmi olarak belgelenen sonuç ne ? “Kuyudan çıkarılan kemikler hayvanlara ait” Geçtiğimiz hafta Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmada ; “Dava dosyasına eklenen yeni belgeler hakkında tarafları bilgilendiren mahkeme, Cizre'deki kazılarda ortaya çıkan kemik parçalarıyla ilgili Adli Tıp Kurumunun gönderdiği raporda kemiklerin ''hayvan kemikleri'' olduğunun belirtildiğini kaydetti.” Peki bu karanlık basın şimdi nerede ? Neden bu sonucu da her gün manşet yapmıyorlar ? Neden ana haber bültenlerinde “flaş haber” diye vermiyorlar ? Askerle ilişki kurulabilecek her olayı abartılı,alaycı ve dolaylı bir yaklaşımla ele alarak insanların güvenini sarsmaya ve galeyana getirmeye çalışan Mehmet Altan,Eser Karakaş,Şamil Tayyar,Hasan Cemal,Cengiz Çandar,Şahin Alpay gibi bazı aydınlar şimdi neden ölüm kuyularından hayvan kemikleri çıktı diye tartışıp gerçeğin anlaşılmasına çalışmıyorlar ? Doğruların ortaya çıkması işlerine gelmez de ondan. Gerçeklerin tespiti,onların esas amaçlarına fırsat vermiyor da ondan. Ölüm Kuyuları diye ortalığı ayağa kaldıranların ,Mahkemenin “kemikler hayvanlara aitmiş” açıklaması sonrasındaki bilinçli ve kasıtlı ilgisizliği, bu basının gerçek amaçlarının ve bu Devlet’le nasıl bir hesaplaşma içerisinde olduklarının anlaşılması açısından çok ciddi bir örnektir. Bu gerçeğe rağmen,daha önceki yanlış,yalan ya da hatalarından ders almayan ve utanmayan bir kısım basının maksatlı iftiralarına halen devam ettiği de ne yazık ki açıkça ortadadır.Bu konuda birçok olumsuz örneği kolaylıkla sıralayabiliriz. Ancak demokrasi ve hukuk devletine olan inancımız gereği ,bir hata ya da haksızlık yapmamak adına bizzat mahkemelerin vereceği kararlar ya da açıklamalar üzerinden hareket edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Peki,bu haksız ve mantıksız saldırıları yapanlar ,sadece o malum çamur atan ve etrafı karalamaya çalışan kirli basınla sınırlı mı ? Ne yazık ki hayır. Daha üç,dört gün önce bu ülkenin hukukçu kimliği olan bir Milletvekili basına yaptığı bir açıklama sırasında “Bu ülkede 17.000 faili meçhul cinayet “gibi söylemlerle,kamuoyunda ciddi tereddüt ve şüphe uyandıracak konuşmalar yapabiliyor. Malum sözde basının amacını anladık ve biliyoruz ama,hukukçu bir Milletvekili’nin bu kadar sorumsuz ve yakışıksız konuşmasının amacı nedir? Bir değil,on değil,yüz değil,insaf be 17.000 insanın faili meçhul cinayete kurban gittiği konusunda nasıl olur da inanıyormuş anlamında söylemlerde bulunabilirsiniz ? Siz de hiç mi akıl ve vicdan yok ? Sanırım bu Milletvekili,dağda çatışmada öldürülen teröristleri de faili meçhul diye kabul ediyor.Bu anlayışta hem de iktidar partisi mensubu bir Milletvekili olduğuna göre yakında “neden çatışmaya girdiniz ve teröristleri öldürdünüz” diye hesap soranlar olursa artık şaşmamak gerekir. Anlaşılan bu gidişle açılım adına , terörist ifadelerine bakıp bunun da hesabı sorulacak ama,teröristlerin Şehit ettiği faili meçhul VATANDAŞLARIMIZIN, MEHMETÇİĞİN,POLİSİN ve ÖĞRETMENİN hesabını kim soracak asıl onu merak ediyorum ? Bilmem bunun hesabını sormaya cesaretiniz var mı? Ali İhsan GÜRCİHAN Açık İstihbarat
  7. Misakçı42

    PİŞKİN

    TÜM bu olanlara “demokratikleşme sancısı” diyor pişkin… İnsan utanır… Birincisi: Böyle mi oluyormuş demokratikleşme; sesi çıkanherkesin anasından emdiği sütü burnundan getirerek… İktidara yandaşlık yapmayan medyayı ne yapıp edip ele geçirerek… Ağzını açanı azarlayarak, kovarak, sürdürerek… Yok olmadı; kendileri gibi düşünmüyorlarsa, bilim adamlarına bile birer kulp takıp, eli kanlı teröristlere dahi reva görülmeyen muameleler yaparak ve hapishanelere doldurarak… Ama sıra kendilerinin hesap vermesine gelince, yargıçlarınsavcıların peşine müfettişler takarak, ürküterek, sindirerek… İnsanların özel yaşamlarına girerek, yatak odasını dinleyerek… İkincisi: Bu “demokratikleşme sancısı” ise… Tam yedi senedir iktidara toz kondurmayan “demokrat” kimi yazar-çizer-düşünür vazgeçti “demokratikleşmeden” de, televizyonlarda-gazetelerde “korktuklarını” söylemeye başladılar… Demokratlar korkar mı “demokratikleşme”den?.. Üç: Dinciden (dindar demiyorum) demokrat olmaz… Çünkü din referansı; demokrasinin ta kendisi olan önerme-tartışma ve yaşamı düzenleme hakkına izin vermez. Yasalar, gökten inmiştir bir kez… 1500 sene önce belirlenmiştir beşeri hayatın kuralları, aksini savunan “inkârcı” ve “kâfir”den başkası olamaz, artık ne derseniz deyin… Yine de insanların gözünün içine baka baka “Bu demokratikleşme sancısıdır” diyenin ise iki adı vardır: Ya ahmak, ya pişkin... BEKİR COŞKUN
  8. Akp iktidarıyla ülkemizde bir çok şeyin yozlaştığına hepimiz tanığız,buna bizler tanık olurken önümüze sürülen gerekçeler yada açıklamalar hep herşeyin demokrasi adına olduğu masalıdır,demokrasi adına yapılmaya çalışılan herşeyin aslında nasılda 86 yılı devirmek olduğunuda aleni gözler önüne seriyorlar. Her anlamda olan bu yozlaşmayıda sadece akp iktidarına vurmak hata olur ki ülkemiz 1940 yıllardan beri izlediği teslimiyetçi politikayla yavaş yavaş yozlaşmaya doğru itilmştir.Ama söz konusu mevcut konjoktür olduğu için akp iktidarının ülkeyi yozlaştırması hakkında diyeceğim şey en çokta milli anlamda bir yozluktur. Dini anlamda bir yozluktan ziyade önce kimliksizleştirilmek daha doğrusu Osmanlı gibi etnikleri bir kenara itip ümmetçilik politikası ile ülkede insanları tektipleştirip sadece ümmet kavramında ele almakta olduklarını düşünüyorum. Onlar için kimliklerin bir önemi yok,onlar insanları kurulan Cumhuriyete karşı ,dışarıdan doldurdukları bataryaları sayesinde tepkisizleştirip,bana neci umursamaz,kayıtsız bir toplum yaratmaya çalışıyorlar.Bugün bunun en güzel örneklerinden biride ülkemizde f-tipi kadrolaşmalarla ileride ele geçirmek istedikleri ülke rejimine vermek istedikleri tahribattır. Bugün icazetini ABD den ve Pansilvanyadan alan,kıblesi Washıngton,dini para olmuş bir iktidar var karşımızda ve emperyalist dediğimiz AB-D nin ülkemiz üzerinde en etkin rolü oynadığı maşası,amaç milletimizi din ve kimlikler üzerinden ayrıştırıp yozlaştırmak,tepkisiz yada herşeye düşünmeden tepkiler veren bir toplum yaratıp ülke içinde kaos ortamı yaratmak. Sayelerinde toplumda insanların birbirine sevgiyi geçtim saygısı bile kalmamışken,herkes kendi gibi olmayanı kapı komşusu iken düşman bellerken,sürekli bir paranoya halinde tetikte ,psikolojik saldırılar neticesinde bir korku toplumu yaratılıp,ellerinde ki nüfuzla halkı idrak zaptına uğratıp koca bir millete akıl tutulması yaşatacak kadar başarılı olduklarınıda söylemek isterim. Evet yozlaşıyoruz,yobazlaşıyoruz çünkü kimliğimizden uzaklaşıyoruz,genişliyoruz genişliyoruz! Yakında aklı selimler, çareyi bir zamanlar Osmanlı ve Şah İsmail arasında kalan can korkusu yaşayan,yaşatılan Anadolu Türkleri gibi ne olduklarını unutarak bulacaklar en büyük korkumda bu zaten! Bu ülke son 7 yılda akp iktidarıyla 100 yıl önceki tarihi tekrar etmiştir,ne olaylarda değişiklik olmuş ne olaylar karşısında verilen mücadelede yada yaptırımlarda değişiklik olmuştur. 100 yıl öncede bu ülkeyi satan siyasiler,yazarlar,çizerler,aydıncıklar,halk vardı bugünde var,bir asır öncede Türk Subayları tasiveye ediliyor hatta yabancı askerlere linç için teslim ediliyordu bugünde aynı şey yapılıyor,bir asır öncede Türk hukukçular tasviye ediliyor yerlerine Ermeniler yada azınlıklar atanıyordu bugünde,bir asır öncede yabancılara yaranmak adına Türk memurları meydanlarda asılıyor,harcanıyordu bugünde bu iktidarla Hallaçoğlu gibi,Banu Avar gibi daha nice gerçek Türk Aydını harcanmış ve yerlerine bu toplumu yozlaştıracak,kimliksizleştirecek gerçeklerden bi haber toplum yaratacak kişiler atanmaktadır.
  9. sayin Misakci,mesajinizi bugün okudum ancak cevap verebildim,bana özel mesaj atarsaniz daha ayrintili yazabilirim.

  10. Güzel konu ve ülkemizin emperyalizme karşı nasıl teslim olduğunun,,bir zamanlar kanla aldığımız bizim olanları bugün nasıl maddi çıkarlar doğrultusunda adına küreselleşmek diyipte sunduğumuzun birer kanıtı. Bugün Egede ve Trakya'da türk çiftçisine düşük faizli krediler verilip toprakları ipotek ediliyor ve sonrada kovuldukları toprakları bu sayede hileyle geri alıyorlar.Bu sadece buralarlada sınırlı değil tabi yaşadığım il Konyada bile tarihi yerleşim yeri olan arkeolojik kazıların yapıldığı sahaları allem edip kallem edip yabancılar alıyor,bu sadece toprak satışına ufak bir örnek ki yukarıda ülkemin özelleştirme ayağına teslimiyeti mevcut ve bizim batıya teslimiyetimizde 1940 lı yıllarda başlar sevgili! Menderes ile zirve yapar ve günümüz Akp'si ile bu zirve artık inilmez bir hal alır! Lakin konunuza bayrak milliyetççiliği demeniz sizin üzüm yemekten çok bir ideolojiye dokundurma hatta dövmeye geldiğinizin kanıtıdır. Bir Milliyetçi olan ben aynı zamanda bir anti emperyalistim de çünkü milliyetçi olmak emperyalizme her anlamda mücadele etmektir. Bu sadece özelleştirme,toprak satışı,I MF tepkiyle değil, kültürel emperyalizme karşı,dil emperyalizmine karşı,kimlik emperyalizmine karşı..... O yüzden yeri geldiğinde hak edene, ya sev ya terk et demek ,bir milliyetçinin nasıl antiemperyalist olması gerektiği kanısındaysam bunu da söyleyebileceği kanısındayım! Ha birde bugün tutturulmuş siz PKK ile uğraşacağınıza emperyalizme savaşın diye, evet bizim asıl düşmanımız pkkyı ve ona çanak tutan siyasi kürtçüleri "idrak zaptına tutan" emperyalizmdir bu su götürmez bir gerçektir. Bu evliliğe artık bir son verilecektir muhakkak.
  11. Dj Tokatlı, Bu sözlerin Yavuz Sultan Selimin dilinden ve kaleminden döküldüğüne inanmak çok güçtür.Ki ben asla inanmıyorum zira Osmanlı Devletinin doğuda ki Alevi Türkmenleri bile kürtleştirdiğini,hatta Türkmen katlinde şafii kürtleri kullanıp bunun karşılığında kürtlere derebeylikler verdiği,yine Şah İsmaile karşı kürtlerle birlik olduğu düşünülürse Yavuz Sultan Selim asla böyle bir söz etmiş olamaz. Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selimin Kurt Baba aşiretine İdris-Bitlisinin katkısıyla Baba-Kürdi adını verdi, zamanla o bölgede ki kürt aşiretleriyle kaynaşıp bir Türk aşiretide böylece kürtleşti.Kanunide babasının izinden gidip oda kürtlere kızılbaşlara yani İrana karşı verdikleri mücadelede yanlarında oldukları için dua ediyor ve sizler kızılbaşlarla Allah yolunda cihat ettiniz diyip onları yine toprakla,kalelerle,ocaklarla ödüllendirip derebeyliklerini güçlendiriyor kürtlerin. Kürtle ise Osmanlıya hem Alevi Türkmenlerin katlinde hem Şah İsmaile karşı yardımcı olurken aynı zamanda da buuz ediyorlar ve Osmanlı "Uğursuz devlettir" diyorlar.Kürtlere Osmanlı kimi zaman "kanemici",kimi zaman"namer yada lenetli" diye anılıyor ve buda kürtlerin bir kez daha kullanılmaya ne kadar müsait ve kullanan kişilere karşıda ne kadar nankör olduklarının bir gstergesi olarak önümüze çıkıyor! Bu söz bana göre bilerek Yavuza uyarlanmıştır ki ,bu bir tarihi gerçeği saptırmak amacıyla,Türkmen Alevilerinin kürtlere verilen ödül mahiyetinde ki derebeylikler neticesinde kürtlerce katlini Yavuzdan sıyırmak,bakın Yavuz S Selim bunu demiştir demek içindir gibi geliyor.Tabi benim ki sadece kendimce bir tez.
  12. Çok üzüldüm! ege denizini yunan aklarken kirlettiğimiz için inanın! Sahi neden biz Yunanı denize döktükte,Egemenliğimize ortak etmedik değil mi? Yunanın ne işi varsa artık topraklarımızda? Ermenilere gelince o kadar dürttük mü ya? İyilikten maraz doğarmış nedense,esti aklıma yazayım dedim:) "Bir Ermeni katliamı yoktur, ama Ermeni saldırısı karşısında meydana gelen mukatele (karşılıklı çarpışma sonunda öldürme) vardır." Ermeniler ve kürtler "idrak zaptına uğrayıp" emperyalizmin çikolata içinde sunduğu uyuşturuculu çözümlere inanıp güvendikleri ve buna binayen birlikte yaşadıkları insanları öldürüp,devlete karşı baş kaldırırlarsa, kimsenin eli armut toplamaz sanırım! yoksa siz canınıza kastı olana göz mü yumarsınız? Dağda devlete,millete ve sivil masum insanlara karşı verilen kanlı eylemlerin gerçekliğini ne Uğur Dündardan nede bir başkasından öğrenmediğimiz hatta yeri gelip bizzat şahit olduğumuz gibi,bu çirkinliğide hiç bir gerekçe meşru gösteremez bize! Benimde duam dağlarım bu kirlilikten kurtulsunda ister Tanzanyaya gitsinler ister Amazona hiç fark etmez nasıl olsa bu çirkinliği,bu kanı hiç bir toprak kabul etmeyecek,hiç bir ülke barındırmayacaktır yanan kendi canı olduğunda!
  13. Özgür Billur'un "68'e Kürtçülük Nasıl Bulaştı?" yazısından alıntılar: ...................................................... Yön ve Tip'in Millici Sosyalizmi ................................. 68 gençliği genel olarak Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinden çıkmıştır. DEV-GENÇ'i oluşturan Fikir Kulüpleri Federasyonu üyesi gençliğin çok büyük çoğunluğu TİP üyesidir. Deniz Gezmiş, 1965 yılında daha üniversiteye girmeden TİP'e üye olmuştur. 68 liderleri sosyalizmi TİP'ten ve dönemin en etkin fikir dergisi olan YÖN'den öğrendiler. Doğan Avcıoğlu ve Mehmet Ali Aybar'ın millici-sosyalist fikirleri gençler üzerinde oldukça etkiliydi. Kemalizmle Sosyalizmin yoğrulduğu bir dönemdir 1968. Böyle bir ortamda Kürtçülüğün ortaya çıkması elbette mümkün değildi. Milliyetçi olmak demek, antiemperyalist, hatta antikapitalist olmak demektir YÖN'cülere göre. Sosyalizm, Kemalist devrimler üzerine inşa edilecektir. "Gerçek milliyetçiler sosyalistlerdir" tezi hem YÖN hem de TİP tarafından savunulmaktadır. TİP'in 1964 yılında kabul edilen programında milliyetçilik şöyle tanımlanmıştır: "Türk milliyetçiliği, yüzyıllardır bir yarı sömürge olarak yaşamış halkımızın yabancı boyunduruğuna, sömürgeciliğe ve sömürücülüğe karşı tepkisinin ideolojik planda ifadesidir." TİP programı; "Türk devletine yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk" saymaktadır. Kürtçülüğün K'sine rastlayamazsınız Türk Sosyalistlerinde. 1968 hareketinin üniversite gençliği TİP ve YÖN'den öğrendikleriyle antiemperyalist eylemler gerçekleştirdiler. Ne üniversite işgalleri sırasında, ne işçi yürüyüşlerinde, ne de Zap Suyu'na köprü yapmaya giderken, Devrimci Gençlik'in (DEV-GENÇ) Kürt meselesi diye bir sorunu yoktu. Türk Milleti emperyalizm tarafından sömürülüyordu ve tüm Türkler bu mücadeleye çağrılıyordu. Çünkü devrimci gençler Atatürk milliyetçiliğini benimsemişlerdi. Etnikçilik ya da ırkçılık virüsü henüz bulaşmamıştı. 68'in yarattığı gençlik örgütü DEV-GENÇ, 1970 yılında yaptığı eylemlerle ülkeyi sarsmıştır. Kemalist gençlik kitlesel halde sosyalizmle ve halkla buluşmaktadır. TİP'in Aydınlıkçılar Yüzünden Kapatılması ............................................. 1970 yılı aynı zamanda devrimci gençliğin kendi içinde ayrı örgütlenmelere girdiği yıldır. Pek çok dergi ve broşür yayınlanmaktadır bu örgütlenmeler tarafından. Bunlardan Doğu Perinçek'in başında bulunduğu Proleter Devrimci Aydınlık (PDA), Kürt meselesi ile ilgili daha önce hiçbir sol hareketin yapmadığı tespitlerde bulunmuştur. Kendi ifadeleriyle "Kürt sorununda milliyetçi görüşlere karşı ilk kez tavır alan" PDA'cılar "Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı"nı savunmuşlardır. PDA'cılar, 27 Ekim 1970 tarihinde yapılan TİP kongresinde Kürt meselesiyle ilgili bir önerge verirler. Bu önerge şiddetli tartışmalara yol açar. TİP yönetimi, meseleyi bölgesel bir kalkınma sorunu olarak alırken, PDA'cılar bu yaklaşımın "hakim sınıf iktidarının şoven milliyetçi görüşlerinin ve tutumunun bir uzantısı" olduğu propagandasını yapar. Sonuçta, başında Kemal Burkay'ın bulunduğu Doğulular grubunun desteğiyle PDA'nın Kürt sorunuyla ilgili önerisi kongrede kabul edilir. Bu kararda özetle; "Türkiye'nin doğusunda bir Kürt halkının olduğu, Kürt halkı üzerinde baştan beri hakim sınıfların, faşist iktidarların baskı, terör ve asimilasyon politikası uyguladıkları, Kürt halkının anayasal vatandaşlık hakkını kullanmak ve tüm diğer özlemlerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesini desteklemenin" partinin ödevleri arasında olduğu kabul edilir. TİP, 12 Mart'tan sonra bu karar yüzünden Anayasa Mahkemesi'nce kapatılmıştır. Bu karar TİP yönetimine rağmen alınmıştı. Bu yüzden TİP yöneticileri, mahkemede bu kararın arkasında durmamışlar, ayrılma hakkına karşı olduklarını bildirmişlerdir. Behice Boran imzalı savunmada şunlar yazılıydı: "Türkiye İşçi Partisi hiçbir zaman Kürt asıllı vatandaşlarımız için azınlık hakkı ve statüsü istememiş, yalnızca bu yurttaşlarımıza uygulanan Anayasa dışı baskıların kaldırılmasını talep etmiştir. Kaldı ki, kongre karar tasarısı üyeleri Hüseyin Ergün ve Necati Eral Yazıcıoğlu'nun Başsavcılıkta verdikleri ifadede Kürtlerin azınlık olmaları gerektiği yolundaki bir düşünceyi ileri sürmedikleri, süremeyecekleri açıktır. Her iki karar tasarısı komisyonu üyesi de doğal asimilasyona taraftar olduklarını beyan etmişlerdir. Parti'nin ve kendilerinin değil ayrılma hakkı, azınlık statüsüne bile karşı olduklarını belirtmişlerdir." Boran'ın bu savunması partiyi kurtaramamış ve TİP, 20 Temmuz 1971'de bölücülükten kapatılan ilk Sosyalist parti olmuştur. TİP, Kürtçü bir parti olmamasına rağmen PDA'cıların tuzağına düşmüş ve kapatılmıştır. Ne Mehmet Ali Aybar'ın ne de kapatılmadan 8 ay önce genel başkan seçilen Behice Boran'ın Kürtçülüğe destek olacak açıklamaları vardır. TİP'e Kürtçü lekesini bulaştıran, PDA'nın başındaki Doğu Perinçek olmuştur. Deniz Gezmiş'e Kürtçülük Bulaştırılamaz .............................................. 68 hareketinin simge ismi hiç şüphesiz Deniz Gezmiş'tir. Deniz, eylemciliği, cesareti ve devrimci kararlılığıyla bir efsanedir. Deniz efsanesinden korkan sağ güçler, onu karalamak için çeşitli iftiralar atmışlardır yıllardır. Bu iftiralardan biri de Deniz'in Kürtçü olduğudur. Buna dayanak olarak ise, ölüme gitmeden önce söylediği iddia edilen "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!" sözü gösterilir. Günümüz Kürtçüleri de bu sözü söylenmiş kabul edip Deniz'i sahiplenmeye çalışmaktadırlar. Tarihe bakarken söylentiler değil, gerçekler esas alınır. Bu yüzden bu sözün söylenip söylenmediği üzerinden bir tartışmaya girişmek doğru olmaz. Ortada herhangi bir ses kaydı ya da resmi tutanak yoktur. Kaldı ki, böyle bir söz söylenmiş olsa bile bu Deniz'i Kürtçü yapmaz. Deniz'in eylemlerine bakalım, bir tane Kürtçü hareketi var mı? Peki ya THKO savunmasında Kürtçülerin işine yarayacak bir söz? Hayır! Örgüt savunmaları bilindiği gibi, örgütlerin Türkiye tarihini yorumladıkları ve kendi siyasetlerini özetledikleri belgelerdir. Dönemin örgütlerinin ideolojilerini ve politikalarını en iyi bu belgelerden öğrenebiliriz. Örneğin Perinçek'in TİİKP Savunması'nda 40 sayfadan fazla tutan bir bölüm vardır. Başlığı: "Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Ordusu, Kürt Milletinin Kendi Kaderini Tayin Hakkını Kayıtsız Şartsız Savunuyor." Deniz Gezmiş'lerin Savunma'sının ise son kısmı "Mücadelemizin Yolu" başlığıyladır. Burada önce "ulus"un tarifi yapılmaktadır. Deniz'e göre bir topluma ulus diyebilmek için dil birliği, toprak birliği, iktisadi, iktisadi bütünlük, ortak ruhi şekillenme ve tarihi olarak oluşmuş bir istikrarlı birlik gerekmektedir. Bu tanıma göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayanlar Türk Ulusu'nu oluşturur. Irkın bir önemi yoktur. Yukarıdaki kıstaslara uymayan Kürtlerin ulus olarak kabul edilmesi düşünülemez. THKO Savunma'da Kürt ulusu diye bir ifadeye rastlanmaz. TİİKP savunma ise 4.000 yıllık Kürt ulusu(!)nu öve öve bitiremez. Deniz'lere Kürtçülük yönünde bir suçlama, 12 Mart savcılarının iddianamelerinde bile yapılmamıştır. Çünkü bu yönde en küçük bir olay, yazı vs. yoktur. Şimdilik bu kadar yeterli sanırım:)
  14. Sayın Dominik, Çok pardon ama dağa çıkan kürt gençleri ile dalga geçen ben değilim,aksine onları,sizin mücadelenizin yeri dağdır diye ,dağa çıkan kürt gençleri üzerinden bu devlete karşı otorite yaratmaya çalışanlardır. Madem öyle gençler sizn yeriniz dağ değil,okuyun iyi yerlere gelin ve haklarınızı siyasi arenada birer uzman olarak verin diye beyanat versinler. Sanki kürt gençlerini dağa davet eden benim. Dağ kadrosunun hala ısrarla diyorum bunu hala kürt hakları için orda mücadele verdiklerini savunan varsa kusura bakmayın ama pes artık diyorum,bukalemun kabuk değiştireli çok oldu. Ortada iki taraf var ve taraflardan biri pes edecek ama nasıl olur ben henüz kestiremiyorum,ne siyasi anlamda ne askeri anlamda. İşin TSK boyutuna hiç girmeyeceğim zira 30 yıldır bu anlamda nasıl yanlış uygulamaların olduğunu bildikçe,okudukça ve bizzat şahit oldukça yeterince sinir harbi yaşıyorum! Ve yineliyorum, dağa davet edilen gençler PKK ya kanarak dağa çıkmaya devam ederlerse,onca teslim olmaya,orda yaşatılan insanlık dışı uygulamaya rağmen DAĞIN TADINA BAKARLAR,DAĞA ÇIKMADAN ÖCE YAŞADIKLARI ŞARTLARDA DAHA İNSANCA MUAMELE GÖRDÜKLERİNİ,ANLARLAR ve dediğim gibi ellerine ya kan bulaır ya bulaşmaz çareyi dağdan kaçmakta bulurlar.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.