Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İSTİHBARAT

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    63
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İSTİHBARAT tarafından postalanan herşey

  1. İSTİHBARAT doğum gününüz kutlu olsun!

  2. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, özel güvenlik güçlerine, Irak'ta Rus diplomatları öldürenlerin yakalanıp öldürülmesi talimatını verdi. Interfaks ajansının Kremlin basın merkezine dayandırdığı haberinde, ''Devlet Başkanı, Rus özel servislerine, Irak'taki diplomatları öldüren katillerin bulunup yok edilmesi için tüm tedbirlerin alınması emrini verdi'' denildi. Irak'ta kendilerine Mücahitler Şurası adını veren bir örgüt, ay başında 4 Rus diplomatı kaçırmıştı. Rusya Dışişleri Bakanlığı, pazartesi günü, diplomatların öldürüldüğünü açıklamıştı. Rehineleri kaçıranlar, Kremlin yönetiminin Çeçenistan'dan askerlerini çekmesini talep etmişti. Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma, bugün, Irak'ta Rus rehinelerin öldürülmesi eylemini kınamış ve Iraklı yetkililerle yabancı güçlerden olayla ilgili kapsamlı bir soruşturma yapılmasını istemişti.
  3. Chicago Tribune gazetesi, Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) mensubu 2600’den fazla kişinin kimlikleriyle, bu servisin 200 gizli çalışma yerine ilişkin bilgilere, internetten kolaylıkla ulaşılabildiğini yazdı. Gazete bugün, çeşitli resmi kayıtları internet üzerinden ücret karşılığı sağlayan firmalar aracılığıyla yaptığı araştırmanın sonuçlarına yer verdi. Gazete, elde ettiği kimliklerle gizli çalışma yerlerinin adlarını ise yayımlamadı. ABD Adalet Bakanlığı’nın, CIA mensubu Valeria Plame’in kimliğinin 2003 yılında basına sızdırılması konusunda geçmişte yaptırdığı soruşturmaya karşın, gizli ajanların kimliklerine internet üzerinden ulaşılabilmesi dikkat çekti. Gazete, kimlikleri elde edilen bazı kişilerin "gizli ajan" olmadığını, ancak elindeki isimlerin bir bölümünün de gizli statüde bulunduğunu, CIA’nin de kabul ettiğini kaydetti. CIA yetkililerinin, gazetenin elde ettiği bu bilgiler karşısında, gizliliğin yüzde 100 başarılı uygulanabilmesinin pek mümkün olmadığını, gizliliğin sürekli kontrol edilmesi gereken, sürekli geliştirilmesi gereken bir durum olduğunu belirttikleri kaydedildi. Gazete, resmi kayıt sağlayan firmalar aracılığıyla ajanlara, internetten girilen telefon rehberi kayıtları, emlak alım-satım kayıtları, mal varlığı vergi kayıtları ve diğer mali ve yasal kayıtlar üzerinden ulaştı. Bu araştırma sırasında CIA’nin gizli olmayan bazı iç hat telefon numaralarıyla gizli bazı elektronik posta adreslerine de ulaşıldı. Gazetenin araştırmasında ayrıca, Chicago, Kuzey Virginia, Florida, Ohio, Pennsylvania, Utah ve Washington’daki bazı CIA merkezleri belirlendi. Bu merkezlerden bazılarının çok sıkı korunduğu, bazılarının ise CIA ile hiçbir ilişkisi yokmuş gibi, özel mülk şeklinde gösterildiği kaydedildi. Bu merkezlerden birinin, CIA tarafından yıllarca kendisine bağlı olduğu reddedilen bir çiftlik olması dikkat çekti. Gazetenin internet üzerinden yaptığı araştırma sonucunda, Virginia’daki bu merkezde çalışan 26 CIA mensubunun kimlikleri ve diğer bilgilerine de ulaşıldı.
  4. Bursa Emniyet Müdürlüğü'nün, İl Jandarma Alay Komutanı Albay Aydın Yeşil ile uzman çavuş Taşkın Akyün'ün de aralarında bulunduğu 16 kişinin tutuklandığı ''Çağrı'' operasyonu üzerinde 7 aydır çalıştığı bildirildi. Bursa Emniyet Müdürlüğü, 7 ay önce gelen bir istihbarat doğrultusunda suç örgütüne yönelik ''Çağrı'' operasyonunu başlattı. Bursa'da, bir otomobil galerisine yapılan ve 3 kişinin ölümüyle sonuçlanan silahlı saldırının ardından operasyona hız veren Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, ilk etapta 2'si kadın 32 kişiyi gözaltına aldı. Bu kişilerden 12'si, sorgulamalarının ardından sevk edildikleri mahkemece tutuklanırken, 20 zanlı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Operasyonda daha sonra, bazı örgüt mensuplarıyla çıkar ilişkisinde bulunduğu öne sürülen İl Jandarma Alay Komutanı Albay Aydın Yeşil ile uzman çavuş Taşkın Akyün de gözaltına alındı. İfadelerinde, örgüt mensuplarından istihbarat amaçlı yararlandıklarını söyledikleri bildirilen Albay Yeşil ve uzman çavuşun tutuklanmasının ardından operasyonu genişleten polis, Hasan B. ve Hasan K. ile bir emniyet amiri ve üç polis memurunu da gözaltına aldı. Hasan B. ve Hasan K, sevk edildikleri mahkemece tutuklanırken, gözaltındaki polis memurlarının bugün adliyeye sevk edilmeleri bekleniyor. Operasyon kapsamında iki kişi hakkında gıyabı tutuklama kararı verildiği, olayın çok yönlü soruşturulduğu bildirildi. Emniyet yetkilileri, 7 ay önce gelen bir istihbaratın değerlendirilmesi sonucu başlanan ''Çağrı'' operasyonunun, devletin ilgili kurumları arasında gerekli koordinasyon sağlanarak gerçekleştirildiğini söylediler. Operasyonun tek amacının suç örgütünün çökertilmesi olduğunu ifade eden yetkililer, ''İlk ciddi bulgular elde edildiğinde, konu ilgili makamlara taşındı. Jandarma Genel Komutanlığı ile Adalet ve İçişleri bakanlıkları bilgilendirildi. Daha sonra operasyon gerçekleştirilerek, suç örgütüne darbe vuruldu'' dediler.
  5. İran’ın Ankara Büyükelçisi Firuz Devletabadi, nükleer zenginleştirme ve nükleer enerji yakıtı geliştirme projelerinin Türk topraklarında yapılması düşüncesini ortaya attı ve bunun İran için daha iyi olacağını iddia etti. Büyükelçi Devletabadi, pazartesi günü Tahran’a görüşmelerde bulunmak üzere hareket etmesinden önce The New Anatolian gazetesinden Ayhan Şimşek’in sorularını yanıtladı. İran’ın nükleer programı hakkında uluslararası toplumda güven oluşturması için ne yapılması gerektiği ve Türkiye’nin bunda rolü olup olmayacağı yönündeki soruya Devletabadi şöyle dedi: “Uluslararası anlaşmaların bir parçasıyız ve sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz. Biz şu anda güven oluşturmak için getirilen bazı önerilerin daha sonra tartışılabileceğini düşünüyoruz. Türkiye’ye daha çok güveniyoruz. Bu önerileri bir paketin parçası olarak tartışabiliriz. Bildiğiniz gibi, tartışma nükleer zenginleştirme, nükleer yakıt geliştirmeyi içeriyor, ancak onunla sınırlı değil. Eğer bunlardan biri Türk topraklarında olursa, o bizim için daha iyi olur. Konunun teknik ve hukuki yönleri var ve ilerde uzmanlar tarafından ayrıntılarıyla tartışılabilir. Ancak biz Türkiye’nin bu sürece dahil olmasını tartışmaya hazırız. Aynı zamanda Türk tarafını ve firmalarını İran’daki nükleer projelerimize girmeye çağırıyoruz.” Müttefiklerinin Türkiye’yi İran’ın nükleer programına “çok yumuşak tavır göstermekle” eleştirdiklerinin anımsatılması üzerine Devletabadi, “Türkiye’nin şu ana değin gösterdiği politika kabul edilebilir niteliktedir” yanıtını verdi.
  6. Irak'taki Amerikan işgal kuvvetlerinin korkulu rüyası oldu. Bugüne dek 143 işgal askerini öldürdüğü söyleniyor. İşgalci zırhını, çelik yeleğini, kaskını çıkartana, başını tankın veya zırhlı taşıyıcının dışına uzatana kadar sabırla bekliyor; yakaldığı anda ise tek bir kurşunla, asla ikinci bir kurşun atmadan, işini hallediyor! Tek amacı öldürmek değil; işgalci askerler arasında korku, dehşet, şaşkınlık, stress yaratmak: Bir tür "Şok ve Dehşet Operasyonu"nu adım adım hayata geçirmek... İşgalciler ona "juba" adını takmışlar. "Juba", Amerika'da güneyde pamuk tarlalarında çalıştırılan siyahların yapageldiği karmaşık figürlerle dolu bir dansın adı imiş. O bir "keskin nişancı", İngilizcesiyle bir "sniper". "Bağdat sniper'ı", "Bağdat keskin nişancısı" olarak da biliniyor. Kurşununun ne zaman, nerden geleceğini ise kimse bilmiyor. İşgalcinin korkulu rüyası, kâbusu. Önemli bir özelliği de işgalciler üzerinde yürüttüğü operasyonu adım adım videoya çekmesi. Irak'taki direnişin müstesna kahramanlarından Juba-sniper'ın "işgalci avı"ndan sahneler içeren bir video dosyası internette dolaşıyor. Geçtğimiz günlerde Almanların ünlü Der Spiegel dergisine de konu olan, internet sitesinde de yayınlanan "av" görüntülerini izlemek için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz. http://informationclearinghouse.info/article11282.htm
  7. Sabah gazetesi bugünkü sayısında, iddianamedeki ifadesiyle Büyükanıt depremi yaratan Diyarbakırlı "her devrin adamı" Mehmet Ali Altındağ'ın gezici imamlıktan trilyonerliğe giden yükseliş öyküsünü yazdı. Mehmet Ali Altındağ 1970'li yıllarda Diyarbakır'da işportacılık, gözlükçülük, çakmakçılık ve gezici imamlıkla hayatını kazanıyordu. Lakabı "Hacı"ydı. Bir ara Nurculuk'tan gözaltına alındı. Çıkınca hayatı bir anda değişti... ASKERİ İHALELER ALDI MİT BİNASI BİLE YAPTI İnşaat işine girdi. Peş peşe devlet ihalesi alıyordu. Kritik askeri tesislerin, polis-adliye binalarının inşaatını üstlendi. MİT'e bile bina yaptı. Yolsuzluk raporlarına rağmen ihale aldı. Medyaya girdi, gazete kurdu. HİZBULLAH'A DESTEK PKK'DAN YARGILANMA Hep ilginç ilişkilerin odağındaydı. Gazetesinde Hizbullah örgütüne destek verdi. Örgüt tasfiye olunca da logoya Atatürk resmi koydu. İki oğluyla birlikte PKK'ya destek vermekten yargılandı, beraat etti. Oğullarını iki ayrı kazada kaybetti. İFADESİYLE GÜNDEMİ SARSTI Resmi ihalelerle büyüyen Mehmet Ali Altındağ şu anda bölgenin en zengin işadamlarından biri... Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Büyükanıt ile Şemdinli sanığı Astsubay Ali Kaya'yı suçladığı ifadeyle bir anda Türkiye'nin gündemine oturdu... Her dönem 'inşaatı' o yapıyor! Şemdinli iddianamesinde verdiği ifade ile gündemi belirleyen işadamı Altındağ, gezici imamlıktan trilyoneliğe devletten aldığı inşaat ihaleleriyle yükselmiş. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın adının Şemdinli iddianamesine girmesini sağlayan ifadeleri veren işadamı Mehmet Ali Altındağ'ın devlet ihalelerinden zengin olduğu ortaya çıktı. Diyarbakırlı işadamı Altındağ 1979'lu yıllarda Diyarbakır'da işportacılık, gözlükçülük, çakmakçılık ve gezici imamlıkla hayatını kazanıyordu. Lakabı "Hacı"ydı. Bir ara Nurculuk'tan gözaltına alındı ve tutuklandı. Hapisten çıkınca müteahhitliğe başladı ve yıldızı yükselişe geçti. Devlet ihaleleri ona verildi. İçişleri Bakanlığı'na ait çeşitli binaların yanı sıra Diyarbakır merkezde polis lojmanları, Adliye Sarayı ve Diyarbakır'daki Sümerbank fabrikasını yaptı. Birçok askeri ihaleyi de aldı. Ceylanpınar- Suriye sınır şeridinin aydınlatması ve yine bu sınırda sınır güvenliği yolunun yapılması, Cizre MİT binası bunlardan birkaçı. İHALE YASAĞI VAR 1996 yılında, Bayındırlık Bakanlığı yapılan bir ihbar sonucu hakkında soruşturma başlattı. Müfettişlerinin hazırladığı raporda Altındağ'ın şirketlerinin ihalelere katılmaktan men edilmesi ve Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulması gerektiği belirtiliyordu. Bakanlık, sahtecilik ve yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle Altındağ'ın şirketlerinin ihalelere girmesini yasakladı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Altındağ hakkında, 5 Aralık 1997 tarihli bir iddianame hazırladı. YASAK ONU ETKİLEMEDİ Altındağ, hakkında raporlar yazılmasına rağmen devlet ihalelerine girmeye devam etti. Bolu'daki deprem konutları ihalesini aldı. Bu konutları 2001'de bitirdi. Dönemin Başbakan Yardımcısı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından törenle açılışı yapılan konutlar sahiplerine verildi. Ancak teslim edilen binalarda eksik malzeme kullanıldığı, binalarda çökmeler olduğu için hakkında yine soruşturma açıldı. Altındağ Güneydoğu'u bölgesi ağırlıklı olmak üzere ülkenin birçok yerinde ihale almaya ve inşaat yapmaya halen devam etti. Ankara Eryaman'da yapılmakta olan 7.Etap 1. Kısım daki konutlar Altındağ İnşaat tarafından yürütülüyor. Toplu Konut İdaresinin Güneydoğu'daki birçok inşaatı da yine Altındağ'ın şirketleri tarafından alınmış durumda. Diyarbakır Ergani'de içinde ilköğretim okulu, ticaret merkezi, caminin de bulunduğu 128 konutluk 25.800.000 YTL tutarındaki inşaat Altındağ İnşaat tarafından yapılıyor.
  8. Terör örgütü PKK, Van'da 9 Mart 2006 Perşembe günü meydana gelen patlamayı üstlendi. PKK'ya yakın bir yayın kuruluşu aracılığı ile gerçekleştirilen açıklamada, canlı bombanın Devrim Solduk olduğu duyuruldu, ancak eylemin örgütten habersiz yapıldığı iddia edildi. Van'da 9 Mart Perşembe günü meydana gelen ve carnlı bomba dahil üç kişinin hayatını kaybettiği, 19 kişinin de yaralandığı saldırıyla ilgili bir açıklama yayınlayan terör örgütü PKK, saldırganın 1977 Şanlıurfa Siverek doğumlu 'Denktav' kod adlı Devrim Solduk olduğunu, Solduk'un 2000 yılında üniversiteyi terk ederek terör örgütü PKK'ya katıldığını belirtti. Terör örgütü PKK, açıklamasında, patlamanın, Devrim Solduk'un, kendi insiyatifiyle gerçekleştirdiği bir eylem olduğunu ve hedefine ulaşamadan bir kaza sonucu patladığını ileri sürdü, 'Van halkından özür diliyoruz" ifadesini kullandı.
  9. Apo hâkimi emekliliğin 3. gününde konuştu: "CHP'den aday olmak istedim. 'Apo'yu yargılayan hâkimi partiye alırsak, Kürt oylarını böleriz' diye beni istemediler. Çok kırıldım". Turgut Okyay anlattı: "Çevremin de etkisiyle siyasete atılmaya karar verdim. Bir arkadaşım vesilesiyle CHP'nin kapısını çaldım, çünkü ben sosyal demokrat bir insanım. 'Kürt oylarını böler' gerekçesi bana Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde söylendi." AKP yükselişini yargıya borçlu "AKP yükselişinin arkasındaki asıl neden yargıdır. Davalar açarak kahramanlaştırdık. İnsan yargılanabilir ama şiir okudu diye hapis yatar mı? Yargı bağımsız değil, başı Adalet Bakanı. O da siyasi bir kişilik. Bu nasıl bağımsızlık?" Herkes ağladı Apo ağlamadı "Apo duruşmasında Yıldız Hemşire bizi çok duygulandırdı. Hepimiz ağladık... Ancak onda (Öcalan) öyle fazla bir duygulanma hissetmedim ben. PKK'nın uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını hiç kabul etmedi... Halbuki delilleriyle sabitti..." Kalem kırdığım sanık asılınca gözlerim doldu Eski DGM Başkanı, Yargıtay üyesi Turgut Okyay ile emekliliğinin üçüncü gününde buluştuk. Okyay, "Hâkimler para pul değil ideal için çalışır, bir insanın hayatına karar vermek kolay değil. Bu yüzden yargı önemli" diyor. Kimi şişmanlıktan korkar/ Özgürce hareket edemez/ Kimi parasızlıktan/Kimi cimriliğinden/ Canına işkence eder/Sonra hepsi de takatsız kalırlar/Artık yaşamdan da zevk almazlar/ Bir de bakarlar suları ısınmış/Canları çekiniyor/Doldurmak üzereler/Bu dünyadaki sayılı günlerini/ Artık göç vakti gelip, çatmış/Yapraklar dökülüyor/ Birden irkilerek doğrulmak isteseler de/Tüm çabaları boşuna/Artık iş işten geçti/ Yaşamak isteseler de yaşayamazlar Hayatı sonuna kadar bütün keyifleriyle yaşayan bir evdeyim bugün. Emekli hakim Turgut Okyay ile eşi Neriman Hanım'ın evindeyim. Turgut Okyay, hani Abdullah Öcalan'- ı yargılayan hakim. DGM eski Başkanı, Yargıtay 10. daire üyesi. Kapılarını çaldığımda, çok değil, üç gün olmuştu Turgut Okyay "Emekliyim" diyeli. Kocaman bir gülümsemeyle karşıladılar beni. Çankaya'da bir lojman katı düşünün. Son derece mütevazi döşenmiş. Salonun yarısı bitkilerle dolu, diğer yarısı da kitapla. Hayatımın en hoş röportaj deneyimlerinden birini yaşadım. Zaman zaman güldük, zaman zaman duygulandık, ağladık. Turgut Okyay şiirlerini okudu, eşi Neriman Hanım içli köfte, nohut çorba sundu. Beraber bir kadeh viski de içecektik ama vakit kalmadı. Röportaj boyunca eşine "Bizim hanım resim hastasıdır siz onu çekin" diye takılmayı da ihmal etmedi." Okyay iddia ediyorum, Türkiye'de parmakla gösterecek kadar az ama tabir-i caizse "Adam gibi adam"lardan. 42 yıllık hizmet hayatından sonra elinde avucunda ne var biliyor musunuz? Hala bitmemiş bir kooperatif dairesi ve şiirleri. Olsun, o dizelerde yazdığı gibilerden değil. O hayatı sonuna kadar sevgi dolu yaşayanlardan. Duygulanınca ağlamaktan çekinmeyen, sözünün arkasında duran ve her şeye rağmen hayata gülümseyerek bakan bir hakim o. Turgut Okyay o. ANNE 'EVİ TERK EDERİM' DEYİNCE Turgut Okyay ilkokulu Adıyaman'ın Tut ilçesinde okumuş. Anne ev hanımı baba çiftçi. Okul bitince babası "Sen artık amca oğlunla her gün oduna gidersin" bırak okulu" deyince bütün dünyası başına yakılmış. "O kadar çok okumak istiyordum ki anneme gittim. Annem beni dinledi, ardından babamın başının etini yemeye başladı. En son tehdit olarak 'Bu çocuğu okutmazsan ben baba ocağına dönerim' deyince babam ikna oldu. Ne varsa kadınlar da var yani. Kadınlara çok büyük önem veriyorum. Toplumun aydınlanıp, kalkınmasında çok önemli rol oynuyorlar." Turgut Okyay annesinin desteğiyle ortaokula yazılmış. Yazılmış yazılmasına ama okul evlerinden yürüyerek 9 saat. Çözüm gecikmemiş. Okyay her yıl başka bir aile tanıdığının yanında kalmış. Her haftasonu ise 9 saat yürüyüp, üstelik bir de çay geçerek evine ulaşmış ve kirli çamaşırlarını yıkaması için annesine getirmiş. "Ortakokuldaki ilk günümde hoca 'Sınav yapacağım' dedi. Tabii ben babam yüzünden 56 gün geç başlamışım. Hayatımda o güne kadar sınav sözcüğünü hiç duymamıştım. Köyde ilkokuldayken bizim hoca 15 gün ava giderdi, sınav mınav görmedik tabii. Boş kağıt verdim, "1" aldım." Turgut Okyay'ın gözleri doluyor, başlıyor ağlamaya. Ne yapacağımı şaşırıyorum. O konuşmaya devam ediyor: "Bugün bile hala gücüme gider. Haksızlık tahammül edebildiğim bir şey değil. Bir hafta sonra çalışıp karşısına çıktım, ancak sözlüden 10 alınca rahat ettim." Ortakokuldan sonra bu sefer lise için babayla bir savaş başlamış. Anne olaya yine el koymuş ve "Yürüyün Ceyhan'a, hep beraber baba ocağına gidiyoruz, ben çocuğumu okutacağım" demiş. Peki ya üniversite? Niye hukuk? Turgut Okyay "Ben galiba zorlukları aşmayı seviyorum" diyor. "Mahallede hukukçu birileri vardı, çok itibar görüyorlardı. Oradan özendim. AnkaraHukuk için de çok zor, kimse bitiremez diye bir söylenti vardı, o yüzden istedim." Okyay'ın başkent günleri hiç de kolay geçmemiş. Bir öğrenci yurdunda kalan Okyay hiç unutamadığı bir sınav anısı anlatırken dalıp gidiyor. "Bir sabah kalktım baktım bütün elbiselerimi, ayakkabılarıma kadar çalmışlar yurtta. Moralim bozuldu. Arkadaştan kıyafet aldım. Ödünç giysilerle sınava girdim. 8 aldım, oysa 10 da alabilirdim. Ödünç kıyafatle mezun oldum yani." Üniversite bittikten sonra Kars'ın Kızılçakçak Köyü'nde (Yeni adı Akyazı) askerlik yapmış. Dağın başındaki karakolları bir bir gezen Okyay ilk şiir denemelerine yine burada başlamış. ÜÇ KURUŞA SATTINIZ VATANI 18 ay askerlikten sonra kaymakam adayı olarak Adana'da çalışan Okyay, bir gün valiye kızıp basmış istifayı. "Çok önemli bir çiftlik soruşturmasında köylülüre haksız çıkarmam için bana baskı yaptı ve sicilin benim elimde diye tehdit etti. O gün işi bırakıp hakim olmaya karar verdim" Önce Adana, ardından Van Gevaş, sonra sırasıyla Bartın, Ödemiş ve Gaziantep'de ağır ceza hakimi olarak çalışan Okyay'ın ismini Türkiye ilk kez çok farklı bir şekilde duymuştu. Okyay Hizbullah sanıkları yargılanırken "Rejimi beğenmiyorsanız, Arabistan'a gidin" diyen hakimdi. Ardından kendini yine tutamamış, "Üç kuruşa memleketi satıyorsunuz" diye eklemişti. Bugün, "Düşünüyorum da büyük hata yapmışım" diyor. "Hayatımda ilk kez sanıklarla diyaloğa girdim. Keşke söylemeseydim çünkü hakim yanlı diye bir tavır oluşabilirdi." Turgut Okyay Ankara 2 nolu DGM'nin de kurucusu. Bugüne kadar yargılamadığı terör örgütü, karşılaşmadığı çete başı neredeyse kalmamış. İdam kararına karşı ama en çok idam kararı veren hakimlerden. "İdam kararı verdiklerimden sadece bir tanesi infaz edildi. Çok gaddar bir insandı. Tire'de 13 yaşında bir kızı zorla kaçırmış. Engellemeye çalışan anne babayı öldürmüş. Ardından kızın ırzına geçmiş. İşte bu adama idam verdik biz. Ama yine de bu adamın idam edildiği gece ağlamaklı oldum. İdam cezasının kesinlikle bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. İdam çözümsüzlük getiriyor. İdam cezası kalkınca sevindim. Önemli olan insanları toplumdan dışlamak değil, onları topluma tekrar kazandırmak." Peki ya af? Turgut Okyay en çok bu konuda dert yanıyor. "Sadece ben değil" diye söze başlıyor. "Bütün yargı mensupları af çıkınca isyan eder. Af yargıda bir yaradır. Hani 'Hakimin çaresiz kaldığı an nedir?' diye sorarsanız, işte budur." Size hiç rüşvet teklif eden oldu mu? Emekli hakim gülümsüyor. "Hayır asla. Bu meslekte böyle olayların yaşandığı doğrudur ama yüzde biri bile geçmez. Etrafta öyle dolandırıcılar var ki insanlara şu kadar para ver hakim adamımız diyorlar. Zaten mahkemeden yalnızca iki sonuç çıkabilir. Yani şans yüzde elli. İnsanları böyle kazıklıyorlar yani. Türkiye'de hakimler para pul için çalışmaz. Çok zor koşullarımız var. Büyük çoğunluğumuz dürüst. İdeallerimiz var bizim. Düşünsenize bir insanın hayatı için karar veriyorsunuz. Yargılanan siz olsanız, para için çalışan birinin mi yoksa idealleri, duruşu olan birinin mi sizin hakkınızda karar vermesini istersiniz? Yanıt sizde. " Turgut Okyay bugünlerde emekliliğinin tadını çıkarmaya başlayacak. Doğa aşığı hakim uzun yürüşlere çıkacak, ailesiyle daha fazla zaman geçirecek. Ya siyaset? CHP deneyiminden öylesine ağzı yanmış ki ürkek cevap veriyor, "Kim bilir?". Vedalaşırken "Aman" diye tembih ediyor. "Aman kızım, yargının bağımsız olması gerektiğini iyi vurgulayın. Ülkenin en önemli yapı taşıdır yargı. Zarar gelmemesi gerekiyor." Ağlıyordum Apo'ya baktım yüzünde duygu ifadesi bile yoktu Mahkemede şehit eşi hemşirenin söyledikleri karşısında gözyaşlarımı tutamadım. Duygulanmamak için ancak insan olmamak lazımdı. * Apo'yu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz? -Hiçbir şey. Yakalandığı zaman zaten biz onun gıyabında yargılıyorduk. Ben çok örgüt elebaşı yargıladım. Bunda biraz heyecanlıydım çünkü problem çıksın istemiyordum. * Ne gibi bir problem? -Yargılama aşamasında olacak bir tatsızlık bütün dünyaya haber olacaktı. Ona gerildim. Stresli geçti benim için. Taraf avukatların konuşma sürelerine bile çok titiz davrandım. Dünyanı gözü üzerimizdeydi. Sıkıntılı bir kamp dönemi gibiydi. * Apo nasıldı? Nasıl davranmasını bekliyordunuz? Saddam gibi mahkemeye hakaret de edebilirdi. -Hiç öyle bir durum beklemiyordum beni yanıltmadı zaten. Saddam gibi değildi. Hep süklüm püklüm bir havası, "Pişmanım" mesajı vardı. Yaptıklarının bilincine varmış, cezasınıne olacağını anlamış gibiydi. * Mahkemede duygulu anlar da yaşadınız. -Eşi şehit olmuş Yıldız Hemşire'nin söyledikleri karşısında duygulanmamak için insan olmamak lazımdı. Ağlamaya başladım. Belli etmemeye çalışıyordum ama nafile. Bütün mahkeme ağlıyordu zaten. O sırada Apo ile gözgöze geldim, duygulanmamıştı bile. Maalesef anlatılanlardan hiç bir şey hissetmediğini fark ettim. İnsan olanın duygulanmaması mümkün değil. * Yabancı basında "Hâkim bütün detayları sormadı" diye eleştiriler çıktı. -Sayısı bir-ikiyi geçmez o eleştirilerin. Sormaz olur muyuz? Bilakis öylesine iyi çalışmıştık ki herşeyi sordum. Birçok konuyu zorlamamıza rağmen Apo söylemedi. Örneğin Yunanistan'daki kampları ve detaylarını öğrenemedik. Konuşsa çok bilgi çıkacaktı. * Sizi şaşırtan bir davranışı var mıydı? -Şaşırtan demeyelim ama ilgimi çeken bir şey oldu. Apo bütün suçlamaları kabul etti. Bir tek PKK-uyuşturucu bağlantısını kabul etmedi. Üstelik deliller ortadaydı. Akıllı bir adam. Eğer o ilişkiyi kabul etseydi örgütün biteceğini biliyordu. * Dava boyunca PKK'dan tehdit aldınız mı? -Hayır onlardan almadım. Kuzey Irak Kürtçü örgütleri beni öldürtmek için 3 terörist tutmuşlar. Hatta bir tanesini yakaladılar. Onlar tehdit etti. * Korkmadınız mı? -Hayır. Niye korkayım? Amaç ülkenin huzurunu bozmak. Üstelik bunu yapan Türk bile değil. Ben öldürülsem yerime başkası gelecek. Apo yine yargılanacak. * İmralı'da 45 gün kaldınız değil mi? -Yaklaşık 50 gün. Asker sağ olsun, bütün ihtiyaçlarımızı yerine getirdi. Garip bir durum tabii. Hepimiz asker kazanından yemek yedik. Apo da bizimle aynı yemeği yedi. Mahkemeden arta kalan zamanda briç oynuyorduk, meyve topluyor, havuza giriyorduk. Bol bol yürüyüş yapıp davayı mütalaa ediyorduk. Yargılama öncesinde tam 320 soru hazırlamıştım, hepsini sordum. * Apo'nun İmralı'dan PKK'yı yönetmeye devam ettiği iddiasına ne diyorsunuz? -Net bilemem ama avukatları aracılığıyla bir takım mesajlar verdiğini düşünüyorum.
  10. Ege Üniversitesi Kampus Kültür Merkezi'nde Emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un katıldığı konferans, sol görüşlü öğrenciler tarafından protesto edildi. 30 kadar protestocu sloganlar atıp pankart açarken, güvenlik barikatını yararak içeri girmek isteyen öğrencilere özel güvenlik birimi elemanları göz yaşartıcı sprey sıktı. Bunun üzerine öğrenciler de parke taşları ve sopalarla saldırıya geçti. Olaylarda 3 güvenlik görevlisi ve bir öğrenci yaralandı. Yaklaşık 15 dakika süren olayların ardından Çevik Kuvvet, güvenlik önlemlerini artırırken, konferans öncesi Hurşit Tolon salona geldi. Tolon'un konuşması sırasında öğrenciler dışarıda halay çektiler. Onur konuğu olarak katıldığı toplantıda Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkındaki iddialara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tolon, olayı "Hukuki olmaktan daha ziyade siyasi olduğuna kesin olarak inandığı bir girişim olarak" gördüğünü söyledi.
  11. Edirne'nin Enez ilçesinde yasadışı yollardan Yunanistan'a geçmek isteyen 34 kaçak yakalandı. Yakalanan kaçaklara kılavuzluk yaptıkları iddiasıyla 3 Türk tutuklandı. Edinilen bilgiye göre, Enez İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, yaptıkları yol kontrollerinde şüphe üzerine 34 ELL 37 plakalı otomobille 34 UB 9359 plakalı minibüsü durdurdu. Otomobil ve minibüste yapılan aramada, yasadışı yollardan Yunanistan'a geçmek isteyen 34 kaçakla, bu kişilere kılavuzluk yaptıkları belirlenen K.Ö, M.E. ve A.S. yakalandı. K.Ö, M.E. ve A.S, ifadelerinin ardından çıkarıldıkları nöbetçi mahkemece tutuklandılar. Yetkililer, insan kaçakçılığında kullanılan otomobil ile 2 cep telefonuna el konulduğunu, 34 UB 9359 plakalı minibüsün ise çalıntı olduğunun belirlendiğini kaydettiler. Kaçaklar, sınır dışı edilmek üzere Edirne Emniyet Müdürlüğü Pasaport ve Yabancılar Şubesi'ne gönderildi.
  12. Afganistan'ın güneyinde düzenlenen saldırılarda 6 kişinin öldürüldüğü bildirildi. Polis, Helmand kentinde, polis aracının geçtiği sırada bir bombanın infilak etmesi sonucu 2 polisin öldüğünü, 5 kişinin yaralandığını belirtti. Bu arada, Helmand'da, önceki gün kaçırılan 2 polisin cesedi bulundu. Polis, cesetlerin başlarının kesilmiş olduğunu söyledi. Sangin bölgesinde de yol kenarına yerleştirilen bir bombanın infilak ettiği, saldırıda 2 askerin öldüğü, 4 kişinin yaralandığı bildirildi. Öte yandan, Taliban militanları, Afganistan'ın güneyinde 4 Arnavut vatandaşını kaçırdıklarını açıkladı. Taliban'ın bir sözcüsü, telefonla yaptığı açıklamada, bir araç içindeki ismini belirtmediği 4 Arnavut vatandaşının Kandahar'da kaçırıldığını söyledi. Sözcü, kaçırılan Arnavutların akıbetine, Taliban lideri ''Molla Ömer'in karar vereceği'' ifadesini kullandı. Afgan hükümeti yetkilileri ise henüz Arnavutların kaçırıldığını doğrulamadı.
  13. Hollanda'nın Lahey kentinde eski Yugoslavya için kurulan BM savaş suçları mahkemesi, savaş suçundan yargılanan eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç'in öldüğünü doğruladı. Mahkemeden yapılan açıklamada, 64 yaşındaki Miloseviç'in hücresinde yaşamını yitirdiği ve ölümüyle ilgili soruşturma başlatılması emrinin verildiği belirtildi. LAHEY'DEKİ MAHKEMENİN AÇIKLAMASI Hollanda'nın Lahey kentindeki eski Yugoslavya için kurulan Savaş Suçları Mahkemesi, Eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç'in ölümüyle ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklamada, ''Bugün, 11 Mart 2006 Cumartesi, Slobodan Miloseviç, BM'nin Scheveningen'deki cezaevinde, hücresindeki yatağında ölü bulundu'' ifadesi yer aldı. Gardiyanın acil olarak yetkililere ve sağlık uzmanlarına haber verdiği, doktorların ölümü doğruladıkları belirtildi. Hollanda polisi ve sorgu yargıcının gerekli incelemeleri başlattığı kaydedilen açıklamada, Miloseviç'in cesedine otopsi ve toksik araştırma yapılacağı bildirildi. Açıklamada, Slobodan Miloseviç'in ailesine de haber verildiği kaydedildi. Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da yayın yapan B-92 radyosu, Miloseviç'in, Hollanda'nın Lahey kentinde eski Yugoslavya için kurulan BM savaş suçları mahkemesindeki hücresinde ölü bulunduğunu duyurmuştu. Sırbistan ve Yugoslavya'nın eski Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç, son üç yıldır süren yüksek tansiyon ve kalp rahatsızlığından ötürü Moskova'da tedavi olması için izin verilmesi isteğini yakın zamanda tekrarlamıştı. ''Kafamın içine beni çok yorgun düşüren sesler üşüşüyor. Bu, günden güne artıyor'' diyen Miloseviç'in talebi, Hollanda'nın Lahey kentindeki eski Yugoslavya savaş suçları mahkemesi tarafından reddedilmişti. Mahkeme kararında, ''çok ciddi suçlarla itham edilen sanığın davasının son aşamalarına gelindiği ve suçlu bulunması halinde ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıya kalabileceği göz önünde bulundurularak, verilen garantilere karşın mahkemenin sanığın serbest bırakılması halinde geri döneceğine ikna olmadığı'' ifade edilmişti. Miloseviç, Lahey'e dönmek koşuluyla Rusya'da tedavi için geçen yıl aralık ayında da mahkemeye başvuru yapmıştı. Miloseviç'in yüksek kan basıncının kalp, böbrek ve merkezi sinir sistemini harap etmesinden endişe ediliyordu. Miloseviç'in son dönemde, ''Savunma, Tarih ve Gelecek İçin Konuşuyor'' adlı bir kitap hazırladığı, kitabında ABD ile Avrupalı müttefiklerini, ortak devletlerini küçük sömürge devletçiklere bölmekle suçladığı belirtilmişti. Kitabın, Independet Publisher Group tarafından Nisan 2006'da çıkarılmasının beklendiği, 180 sayfalık İngilizce kitapta, Miloseviç'in 31 Ağustos ile 1 Eylül 2004 tarihlerindeki savunması ve Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in avukatlarından, ABD'nin eski Adalet Bakanı Ramsey Clark'ın hukuki yorumlarının yer alacağı kaydedilmişti. (AA)
  14. Donanma Komutanlığı Gölcük Tersanesi'nde Türk işçi ve mühendisi tarafından yapılan Burakreis adlı denizaltıya Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu'nun katıldığı törenle bayrak çekildi. Donanma Komutanlığı Gölcük Tersanesi'nde Türk işçi ve mühendisi tarafından yapılan Burakreis adlı denizaltıya Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu'nun katıldığı törenle bayrak çekildi. Gölcük Tersane Komutanlığı denizaltı inşa fabrikasında gerçekleşen törene, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu ve Donanma Komutanı Oramiral Metin Ataç ile çok sayıda subay katıldı. Oramiral Karahanoğlu'nun tören mangasını selamladıktan sonra denizaltı komutanına teslim ettiği bayrak ve flamalar, İstiklal Marşı eşliğinde Burakreis'e çekildi. Daha sonra Karahanoğlu ve Ataç denizaltını gezerek, emeği geçenlere şilt hediye etti. Oramiral Yener Karahanoğlu, "Son teknolojiyle Türk işçi ve mühendisleri tarafından yapılan TCG Burakreis'in bayrak çekme töreni için buradayız. Denizaltımız önümüzdeki hafta seyirlere başlayacak. Türkiye Cumhuriyeti'ne hayırlı olsun" dedi. Yapımına 2001 yılında başlanan Gür Sınıfı denizaltılarda 3. olan TCG 359 Burakreis, Gölcük Tersanesi'nde 2005 yılında tamamlandı. 1 yıldır deneme dalışları yapan denizaltıda 9 subay, 29 astsubay ve erler görev yapacak.
  15. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan davasının savcısı Talat Şalk, Türk Ocakları İl Başkanlığı ve Aydın'da yayın yapan Mercek gazetesinin davetlisi olarak geldiği Aydın'da ilginç açıklamalarda bulundu. Aydın Vali Vekili Nurdoğan Kaya'yı makamında ziyaret eden emekli Cumhuriyet Savcısı Talat Şalk, terörsit başı Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanması talepleri, Filistin'de genel seçimlerden zaferle çıkan Hamas'ın Türkiye ziyareti ve terör örgütü PKK ile ilgili konularda ilginç açıklamalarda bulundu. Abdullah Öcalan'ın sorgusunda ve yargılanması sırasında edindiği bilgiler doğrultusunda değerlendirmeler yapan Talat Şalk, Türkiye'nin terörle mücadele konusunda yalnız bırakıldığını, Hamas ile PKK'nın aynı kategoride değerlendirilemeyeceğini ve PKK'nın son günlerde yeniden başlattığı eylemlerini de bizzat İmralı'da tutuklu bulunan terörist başı Abdullah Öcalan'ın talimatıyla yaptığını söyledi. Şalk, Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanması taleplerine ilişkin soruya verdiği cevapta, "Verilen ceza kararlarının AB Uyum Yasaları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını ihlal ettiği sabit olmuşsa, bu sanık lehine iaden mahkeme sebebi sayılıyor. Fakat orada bir sınır konuyor. Sınır da şu; kanun 4 Şubat 2003'te yürürlüğe girmişti. Kanun diyor ki; 2003 yılının 4 Şubat'ında AİHM kararı kesinleşecek veya AİHM'ye müracaat bu tarihten sonra yapılmış olacak. Şimdi Abdullah Öcalan için bu iki şart da yok. 2003 Şubat'ına kadar kesinleşmedi. Müracaat da çok evvelden oldu. Onun için Abdullah Öcalan'ın şu anda yargılanması bizim yasalarımıza göre mümkün değil. Şöyle bir durum var. Hükümet yasayı değiştirebilir mi? Değiştiremez. Herhalde biraz halktan utanır. Şu anda da Abdullah Öcalan boş durmuyor zaten. Yani terör örgütünün tekrar teröre başlaması başka kimsenin şeyi de değil yani. Abdullah Öcalan'ın talimatıyla oldu" dedi. Savcı Talat Şalk, Filistin'de genel seçimleri kazanan Hamas'ın dün Türkiye ziyaretine ilişkin değerlendirmesinde ise "Hamas da bir terör örgütü de PKK'dan bir farkı var. Benim onların eylemlerini tasvip ettiğim zannedilmesin. Onların eylemleri de masum insanlara yöneliktir. Ama Filistin'in kurtuluşunu o yönde bulmuşlar. O şekilde terörist olarak çalışmışlar. Hamas Türkiye'yi arabulucu olarak görmek istemiş. Ben tam olarak bilmiyorum, gazeteleri de okumadım. Bizimkiler mi çağırdı, onlardan mı talep geldi, onu da bilmiyorum. Ama bugün ben uçakta sadece gazetenin başlığını okudum. 'Batı bastırdı, görüşme olmadı' diye. Aslında görüşülseydi iyi olurdu. Türkiye burada bir öncelik almış olurdu. Silahları bırakacak, terörü bırakacak. Görüşülseydi iyi olurdu diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı. Türkiye'nin her zaman terörle mücadelesinde yalnız kaldığını, terörist başı Öcalan'ın sorgulanması ve yargısı sırasında bunları gördüğünü anlatan Talat Şalk, Türkiye'nin 1970'li yıllardan bugüne kadar yaşadığı terör olaylarını değerlendirdi. Şalk bu konuda "1970'te Türkiye terörle mücadelesinde yalnız bırakıldı. Hiç kimse Türkiye'yi anlamak istemedi. Hatta PKK'nın Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde eğitim büroları vardı. Bu eğitim hem siyasi, hem de silah eğitimi olarak veriliyordu. Mesela Yunanistan'da Abdullah Öcalan, sorgusunda da duruşmada da bunu söyledi, bir Yunan generalinin Suriye'de kendisini ziyaret ettiğini söyledi. Yani Yunanistan ile PKK'nın işbirliği vardı. O dönemde. Suriye zaten komşumuz. Biliyorsunuz senelerce PKK orada üslendi. Türkiye'ye yönelik bütün eylemlerini Abdullah Öcalan oradan yönetti. PKK'lılar Suriye'deki kamplarda eğitildiler. Türkiye sınırını geçip Şemdinli ve Eruh'a baskın yaptılar ve orada hakikaten bizim için iyi olmayan şey, askerlerimizi silahları ile almışlar. Halkı hükümet meydanına toplayıp nutuk da atmışlar. Yani ikisi de devlet. Yunanistan da devlet. Suriye de devlet. Ben PKK ile çok tahkikat yaptım. Şimdi aynı şey Fransa, Almanya ve Rusya'da vardı. Bütün Avrupa ülkelerinde vardı. Hatta şimdi tam olarak hatırlayamıyorum ama, bir Alman üst düzey yetkili Abdullah Öcalan ile Suriye'ye gelip terör konusunu görüşüyordu. Türkiye'yi yalnız bıraktılar. Diyeceksiniz ki; o zaman yalnız bıraktılar da şimdi Türkiye'nin yanındalar mı? Şimdi de Türkiye'nin yanında değiller. En basiti 'En büyük müttefikimiz' diyoruz ABD'ye. PKK militanları Kandil Dağı'nda konuşlanmış. ABD istese onları etkisiz hale getirirdi. Ama şimdi şu da düşünülebilir. ABD şu anda İran'a müdahale etmeyi düşünüyor. İran'la PKK'nın silahlı çatışması vardı. İki taraftan da çok sayıda insan öldürüldüğünü duydum. Bine yakın insan öldürülmüş. Yani muhtemeldir ki, Amerika PKK'yı İran'a karşı kullanıyor. Yani burada devletlerin menfaati ön plana çıkıyor. Şimdi bizim için terör olan onlar için başka türlü oluyor, istifade edeceği bir örgüt oluyor. Biz Amerika'dan ısrarla PKK'yı etkisiz hale getirmesini istedik. Fakat taleplerimize hiçbir cevap vermedi. Diğer Avrupa ülkeleri için de durum bundan farklı değil" dedi.
  16. 19 Mayıs Üniversitesi'ndeki (OMÜ) kadrolaşma iddialarını araştırmak amacıyla kurulan TBMM Araştırma Komisyonu, “üniversitede tespit ettiği bazı usulsüzlükler” hakkında suç duyurusunda bulunacak. Yaklaşık 800 sayfalık raporunu, CHP'li üyelerin muhalefet şerhi ile birlikte geçen hafta TBMM Başkanlığı'na sunan komisyon, raporunda da yer verdiği bazı konularla ilgili olarak Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunma kararı aldı. Komisyon, suç duyurusunda isim belirtmeden, “usulsüzlük tespitinde bulunduğu işler”e yer verdi. Araştırma Komisyonu'nun suç tespitinde bulunduğu bazı konular ana başlıkları ile şöyle: “-OMÜ Vakfı ile üniversite arasındaki mevzuata aykırı ilişkiler. -Öğretim görevlilerini takip ettirme ve telefonlarını dinleme. -Sağlık Kültür ve Spor Dairesi Öğrenci Sosyal Hizmetler Saymanlığı'ndan öğrencilere yönelik olmayan harcamalar yapılması. -Usule uygun olmayan şekilde ek ders ücreti alınması. -Ankara'daki irtibat bürosu ile ilgili usulsüzlükler. -“KARDİYOLOJİ MERKEZİNİN ÇOCUK HASTANESİ'NE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ”- -Öğretim görevlisi ve uzman kadrolarının mevzuata aykırı kullanılması. -2005 yılı temizlik ihalesinin hukuka aykırı feshi. -Et alım ihalesi ile ilgili usulsüzlükler. -Kardiyoloji Merkezi inşaatının DPT'den gerekli yasal izinler alınmadan proje değişikliğine gidilerek Çocuk Hastanesi'ne dönüştürülmesi. -Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nin alüminyum cam ve çerçevelerinin kullanılabilir olduğu halde değiştirilmesi, kullanılabilir durumdaki alüminyum cam ve çerçevelerin de hurda haline getirilmesi suretiyle kamu zararına neden olunması.” Üniversite matbaasında yapılması mümkün olan bazı işlerin üniversite dışındaki matbaalara yaptırılarak kamu zararına neden olunduğu ifade edilen suç duyurusuna konu olacak raporda, üniversitenin yetkisiz sendika ile toplu iş sözleşmesi niteliğinde protokol imzaladığı ve bu sendikanın örgütlenmesine kamu kaynakları ile destek olduğu kaydedildi. Disiplin soruşturmalarının kişisel amaçlara yönelik olarak kullanıldığının iddia edildiği raporda, “bazı öğretim üyeleri hakkındaki iddiaların örtüldüğü”, bazıları hakkında ise gerek olmadığı halde disiplin soruşturmaları açılarak cezalar verildiği ifade edildi. -“YASADIŞI ÖRGÜTLERLE İLİŞKİSİ OLAN ÖĞRENCİ DERNEKLERİ”- Söz konusu raporda, yasadışı örgütlerle ilişkisi olan öğrenci derneklerinin üniversite yönetimi tarafından ayrıcalıklı muameleye tabi tutulduğu, üniversite kaynaklarının öğrenci derneklerine adaletli dağıtılmadığı, bazı öğrenci derneklerinin yardım alamamaları nedeniyle kapandığı, ancak yasadışı örgütlerle ilişkisi bulunan öğrenci derneklerinin taleplerinin kabul edildiği görüşüne de yer verildi. Üniversite rektörüne tanınan görevlendirme yetkisinin keyfi bir şekilde kullanıldığının kaydedildiği raporda, öğretim üyesi atamalarında, kamu hizmetinin gerektirmediği kişiye özel şartlar konularak rekabet ortamının bazı kimselere kişisel yarar ve rektör seçimlerinde oy kullanacak öğretim üyeleri arasında sayısal üstünlük sağlamak amacıyla zedelendiği bildirildi. Komisyonun suç tespit ettiği diğer konular ise şöyle: “-Bazı öğretim üyelerinin görevlerine yasalara aykırı olarak son verilmesi. -Üniversitenin çeşitli birimlerinde SSK bildirimlerinin zamanında ve usulüne uygun olarak düzenlenmemesi nedeniyle kurum aleyhine idari para cezaları düzenlenmesi, bu cezaların kusurlu personele rücu edilmemesi, görevini ihmal eden personel hakkında da hiçbir işlem yapılmaması. -Personel sicillerinin ilgili mevzuatla belirlenen ilkelere uygun olarak düzenlenmemesi, başarılı personelin sadece kişisel nedenlerle sicillerinin olumsuz düzenlenmesi. -“DAVALARIN OMÜ ALEYHİNDE SONUÇLANMASINA ÇALIŞILDI”- -Üniversitede hukuka aykırı uygulamalar aleyhine açılan davalar sonunda verilen kararlar nedeniyle üniversitenin ciddi bir maddi yük altına sokulması, bu kararların, posta gideri dışında ek masraf gerektirmediği halde temyiz edilmemesi, üniversite aleyhinde açılan bazı davalarda karşı tarafın lehine hareket etmek suretiyle davaların üniversite aleyhinde sonuçlanmasına yol açılarak kamu zararına neden olunması.” Komisyon, inşaat işleri, irtibat bürosu, temizlik sözleşmesinin feshi, et alım ihalesi, taşıt kullanımı ve akaryakıt giderleri ile ilgili usulsüzlükler hakkında Sayıştay'a; Kardiyoloji Merkezi'nin DPT'den izin alınmadan Çocuk Hastanesi'ne dönüştürülmesi konusunda Başbakanlık'a; OMÜ Vakfı ile üniversite arasındaki hukuka aykırı ilişkiler nedeniyle de Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne yazılar yazdı. TBMM Araştırma Komisyonu'nun, suç duyurusunu 21 Şubat Salı günü Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapması bekleniyor.
  17. İstanbul’daki intihar saldırılarını organize ettiği iddiasıyla ömür boyu hapsi istenen Suriyeli terörist Luai Sakka, Türk kamyon şoförleri Murat Yüce ve Durmuş Kumdereli’nin Zerkavi’nin emriyle öldürüldüğünü söyledi. - Sakka, 11 Eylül saldırılarına katılan iki kişiyi, Türkiye üzerinden Afganistan’a gönderdiğini de belirtti Resmi olarak ifade vermeyi reddeden Suriyeli terörist Luai Sakka, Terörle Mücadele Şubesi görevlilerine çok önemli bilgiler verdi. Sakka’nın verdiği bilgiler arasında, Türk kamyon şoförleri Murat Yüce ve Durmuş Kumdereli’nin 2004 yılında Irak’ta öldürülmesinin ayrıntıları da var. Sakka’nın ifadesinde şu bilgiler yer alıyor: “Türk kamyon şoförü Murat Yüce’yi Felluce’de boş bir evde üç dört gün boyunca sorguladık. Habip Aktaş ve diğer Türkler de sorguya katıldılar. Murat Yüce, Amerikan askeri üssünde askeri araçların temizlik işlerini yaptığını itiraf etti. Bilgileri Zerkavi’ye yazdım. Ölüm kararını o verdi. Ben, sadece infazı gerçekleştirmesi için İbrahim El Mısri’yi seçtim. Amerikalılara mal getiren Durmuş Kumdereli de öldürülürken ordaydım. Felluce’deki emirliğim sırasında yaklaşık 150 kişi infaz edildi”. Polise 11 eylül saldırılarına katılan iki kişiyi, Türkiye üzerinden Afganistan’a gönderdiğini öne süren Luaı Sakka, daha sonra 3 kişiyi daha Ladin’e gönderdiğini belirtti. Irak’taki faaliyetleri hakkında da bilgi veren Suriyeli terörist, Irak’taki direnişi yöneten El Kaide liderlerinden Zerkavi’yi, İran’da iki kez cezaevinden çıkarttığını da öne sürdü. Zerkavi’nin de daha önce kendisini cezaevinden kurtardığını söyleyen Sakka, Türkiye’de 2 yıldan fazla cezaevinde kalmayacağını, haber vermesinin yeterli olduğunu ancak mahkeme sürecini beklediğini savundu. Amerikan askerlerince operasyon düzenlendiğinde işçi elbiseleri giyerek Felluce’den çıktığını anlatan Sakka, Zerkavi’nin Irak’ta çok sık yer değiştirdiğini ve 3 ayda bir Ladin ile irtibat kurduğunu da söyledi.. Adana’daki İncirlik Üssü’nün her zaman hedefte olduğunu belirten Luaı Sakka, El Kaide’nin üsse Kattuşa roketleriyle eylem yapabileceğini öne sürdü. Sakka, El Kaide’nin bir Balkan ülkesinde eylem yapacağını da iddia etti.
  18. Allah Rasulü Hz.Peygamber (s.a.v) Efendimize hakaret eden Danimarka ve Yahudi halkının mallarını boykot ediyoruz. Boykotumuzu sürdürürsek yaz mevsimine kadar Danimarka ve Yahudi Ekonomisi 36.000€ yani 36 Milyar Euro zarar görecek. Lütfen sizlerde Ümmet bilinci adına bu boykota katılın ve Hz.Peygamber (s.a.v) Efendimize yapılan bu saygısızlığa sessiz kalmayın. Sizden isteğimizi lütfen bu okuduğunuz yazıyı Dostlarınıza ve Arkadaşlarınıza e-mail veya cep telefonlarınızdan yazarak mesaj atmanız. Boykot edilecek ürünler: *Nescafe *Pepsi *Milka *Tamek *Dove *Danone *Pınar *Vivident *First *Maret *Nokia *Elidor *Nivea *İpana *Rejoıce *Fruko *Burger King *Lipton Duyarlılığınız için hepinize şimdiden teşekkürler...
  19. Şeval ve irresistible bu konuyu ben açtım ve sizden daha çok şey bildiğim kesin. Şevval; Bu katil dediğin adamlar sen daha bu dünyada yokken dağlarımızda ASALA'ya karşı fırtına gibi estiler.ASALA'nın ne kadar yeri yurdu var bertaraf ettiler.Bu katil damgası vurduğun adamlar birer vatan sever ve birer kontgerilladır. Ve bu adamları kullanıp bırakan devlettir. Bu insanlar yaşamak için MAFYA oldular. Ve yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu adamlar halen devlet adamıdır. Bunu inkar edemeyiz. Fakat bu vatana bir şey olsa ilk koşacak adamlar bunlardır. Bunları göz ardı edemezsin ŞEVVAL. Daha bilmediğin çok şeyler var ve bunlar açıklanamaz ve bu yaptıklarına katillik diyerek geçmek çok senin için kolay olabilir. Fakat senin ANNEN BABAN DEDELERİN yani AİLEN dün evinde rahat uyuduysa bu adamlar sayesindedir ve bugün sende uyuyorsan gene onların sayesindedir. Ben güneydoğuda olduğum dönemde bir çok sınır ötesi operasyona katıldım ve dağlarda TERÖR ÖRGÜTÜNE karşı operasyonlarda bulundum. Ve kafamın üzerinden kurşunlar geçti. Şimdi bence saygılı ol ve bu adamlara minnettar olduğunu unutma. İRRESİSTİBLE ; Şunu bil ben bu zamana kadar çok nadir yorum yaptım. Ve yorum yapmam bir kenara kimseyle polemiğe girmedim.Şimdi sen benim işimi yapmamı engelliyorsun. Ve bu benim olduğu kadar kimsenin hoşuna gitmiyor. Yaptığın saygısızlığı görmezden geliyorum. Akıllı ve uslu bir ülkücü ol. Ve sadece iyi köyü diye yorumunu yap. Konu ekle ve adabınla çık. Benimle polemiğe girmeye çalışma girmeyeceğim. Amacın benim kim olduğumu öğrenmekse sorarsın öğrenirsin. Ama bana sakın polemiğe girme zarfları atma. Sen sıcacık yorganına sarılmış uyurken ; ben operasyondaydım. Sanırım aramızda artık sorun yok. Çözdük.
  20. MİT'in 'Kurtlar Vadisi' dizisiyle ilgili hazırladığı raporu Milliyet ele geçirdi. Raporda dizinin, gerçek hayattaki mafya dünyasıyla bağlantılarına ilişkin çarpıcı detaylar var. MİT'in, son dönemin en çok konuşulan dizisi "Kurtlar Vadisi"yle ilgili rapor hazırladığı ortaya çıktı. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın da adının geçtiği raporda, dizinin senaristi, yönetmeni, oyuncuları, finansörleri ve bu isimlerin bağlantılarıyla ilgili tartışma yaratacak detaylar yer aldı. Raporda, dizinin senaristi Raci Şaşmaz ile yönetmeni Osman Sınav'ın kullandıkları argümanları jandarma istihbaratının üst düzey yetkilisinden aldıkları, bu 2 isim ile jandarma istihbaratı arasında telefon irtibatları kurulduğu kaydedildi. Telefon numaralarına da yer verilen rapor, diziyle ilgili teknik bir takibin söz konusu olduğunu ortaya koydu. Kozinoğlu hazırladı Organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı'yla bağlantılı olduğu iddiasıyla İstanbul'da yargılanan MİT'çi Kaşif Kozinoğlu'nun, Cumhurbaşkanlığı'ndan MİT'e gelen ihbar mektubunun araştırılması kapsamında 2004'te hazırladığı ve Müsteşar Şenkal Atasagun'a sunulan 2 sayfalık rapordaki saptamalar, 12 maddede toplandı. Kozinoğlu'nun, teşkilat bünyesinde, hakkında yürütülen idari soruşturma kapsamında kendi faaliyetlerine delil olması için MİT başmüfettişine verdiği, ilgili dosyaya giren raporu, - içindeki bazı yanlış ifadelerle birlikte- şöyle: Nuriş, Çakır'ı 'vurdurdu' Dizi, halen cezaevinde bulunan Karagümrük çetesi lideri Nuri Ergin'in (Nuriş) yönlendirmeleri ile senarist Raci Şaşmaz ve yönetmen Osman Sınav tarafından gerçekleştirilmektedir. Dizideki tiplemeler, Ergin tarafından dikte ettirilmektedir. Dizideki Çakır, Ergin'in gerçek hayattaki rakibi Çakıcı'dır. Cerrahpaşa çetesi lideri olarak canlandırılan 'Halit', 'Ergin'dir. Dizide "Çakır", "Halit" tarafından vurulmuştur. Dizinin finansörü olarak görünen Tahir Kıran, armatör Turgut Kıran'ın oğlu, Şadan Kalkavan'ın da ortağıdır. Dizinin esas finansörü iki kardeş Sedat ve Vedat Kasım'dır. Yavuz Ataç ve Korkut Eken'le irtibatlıdırlar. Anılanların arasında Show TV Genel Yayın Yönetmeni Soner Yalçın bulunmaktadır. (Ancak Yalçın hiç bir zaman söz edilen görevde bulunmadı.) Kozinoğlu, idari soruşturma kapsamında başmüfettiş E.D.'ye verdiği ifadede şöyle demişti: "Üst düzey bir makama suikast yapılacağına dair imzasız bir ihbar mektubunun gelmesi üzerine, mektuptaki ihbarların araştırılması görevi bana verilmiştir. Mektupta geçen, Alaattin Çakıcı'nın hayatını anlatan Kurtlar Vadisi dizisinin arkasındaki güç olduğu belirtilen Kadiri tarikatına ilişkin bilgi almak amacıyla Hakkı Süha Şen'den Çakıcı ve çevresinden bilgi derlemesi ricasında bulundum." 'Tarikat bağlantısı var' Dizinin senaristi Raci Şaşmaz, Elazığ'da ikamet eden Kadiri Cemaati lideri ve eski Elazığ Milletvekili Abdülkadir Şaşmaz'ın akrabasıdır. (Raci Şaşmaz, Abdülkadir Şaşmaz'ın bizzat oğludur.) Abdülkadir Şaşmaz, diziyle ilgili Raci Şaşmaz'ı yönlendirmektedir. Polat karakterini canlandıran Necati Şaşmaz, Raci Şaşmaz'ın kardeşidir. Gece hayatı ve mafyayla yakınlığıyla tanınmaktadır. Ağar'ın da Abdülkadir Şaşmaz ile yakın ilişkisi olduğu ifade edilmektedir. Ağar, dizinin yönetmeni ve ülkücü görüşü benimseyen Osman Sınav'la da İstanbul Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemden beri yakinen tanımaktadır. Raci Şaşmaz ile Sınav, dizide yer alan devlet - mafya - güvenlik güçleri arasındaki ilişkilerle ilgili argümanları Jandarma İstihbarat Başkan Yardımcısı Albay H.A.U.'dan almaktadır. U, 9 Ekim 2003'te Jandarma Genel Komutanlığı'nın 0312 278... no'lu telefonundan, Sınav'ın 0532 312.... no'lu cep telefonunu aramıştır. U'ya yakın Jandarma Astsubay Başçavuş T.Ü., Raci Şaşmaz ve Sınav'la irtibat kurmuştur. Diziye yönelik ihbar mektubunu gönderen şahıs, muhtemelen, Çakıcı ile iş irtibatı bulunan, Jandarma Binbaşı M.Ö.'dur. Raporda, görüşme yapılan telefon numaralarının bilgisayar sistemi üzerinden yapılan sorgulama işlemi sırasında mı, mahkeme kararıyla yapılan teknik dinlemede mi saptandığı belirtilmedi. DİKKAT OKUMUŞ OLDUĞUNUZ RAPOR MİT (MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI) TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR.
  21. Abdi ipekçi suikastı ilk defa eski bir ülkücünün kaleminden yazıldı. 10 yılını cezaevinde geçiren M. Metin Kaplan'ın 'Desise: Abdi İpekçi Suikastı' kitabının en dikkat çekici noktası, bugüne kadar adı hiç anılmamış bir ülkücü örgütlenmenin anlatılıyor olması: Antiterör Birliği... Metin Kaplan eski bir ülkücü. Kitaplarıyla, 1970'lerdeki Türkiye hallerini romanlaştırıyor. Kitaplarını roman tarzında yazsa da, yaşanan gerçek olaylarla olan paralelliğini görmek son derece kolay. Kaplan, 'Desise: Abdi İpekçi Suikastı' kitabında da, cinayetin perde arkasını yazıyor. Kitabın tümü incelendiğinde, suikastın arkasında hangi istihbarat örgütlerinin bulunduğu, kimlerin başrolde olduğu görülüyor. Ülkücü camiadan birisinin böyle bir kitap yazması ise, bizzat ülkücüler içinde de tartışılıyor. Kimileri Kaplan'ın yaşananları deşifre ederek davasına ihanet ettiğini söylerken, kimileri de artık unutulması gereken olayları yeniden hatırlatmanın bir anlamı olmadığı görüşünde. M. Metin Kaplan'ın romanının baş karakterlerinin isimleri, gerçek hayattaki isimlere benzetilerek yayımlanmış. Örneğin Abdurrahman Çatal'm, Mahmut Ahmet Ağaç'ın kim olduğunu anlamak hiç de zor değil. Kaplan, bunların dışındaki isimleri açıkça yazamadığını, aksi takdirde öldürülmekten korktuğunu belirtiyor. Kitap, bugün artık kısmen aydınlatılmış olaylara değinse de, içindeki ilginç bir detay, üzerinde durulması gereken bir konu. M. Metin Kaplan, bugüne kadar hiç deşifre olmamış ve Çatlı ile 15 arkadaşının kurduğu 'Antiterör Birliği' adını taşıyan örgütten burada bahsediyor. Kitabın bu bölümünün bir kurgu olmadığını, 1978-1980 tarihleri arasında faaliyetlerini sürdüren örgütün, deşifre olması durumunda 12 Eylül'ü hazırlayan kaos ortamının oluşmama ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Ama birileri Antiterör Birliği'nin deşifre olmasına izin vermedi. Mücadele yöntemi olarak terörü seçen Çatlı ve arkadaşlarıyla olan görüş farklılıklarımız nedeniyle, onlar zaten camiadan uzaklaşmışlardı." Kaplan ile kitabındaki detayları konuştuk. • Kitabı yazarken gerçekle kurgu arasındaki sınırı nasıl çizdiniz? İki kaynaktan yararlandım. Bunlardan ilki İstanbul'daki Atatürk Kütüphanesi. İkinci kaynağım ise kendi şahit olduğum olaylardı. Kitapta anlatılan olaylara karışmış olan insanların birçoğu ile tanışıyorum. Bir kısmıyla aynı cezaevinde yatmmışlığım var. Yaşanan bütün olayları, bir yap boz gibi düşündüm. Parçaları birleşltirdikten sonra ortaya çıkan tabloyu da kibıma aktardım. Romanımın büyük bir bölümü gerçek olaylardan alınmıştır. Sadece roman tarzına sadık kalabilmek adına bazı olayların, insanların kafasında da iyi canlanabilmesi için kurguyu kullandım • Çatlı'yı tanıyor musunuz? Çok yakın bir ilişkimiz olmamakla birlikte, tanışıklığım vardır. Bu konuda iddialı değilim. Kendisini benden çok daha iyi tanıyan insanlar da var elbette. 1976 senesinde tanıştım onunla. • Görüşleriniz de yakın değildi galiba Evet, kesinlikle. Dünya görüşlerimiz birbirine uymuyordu. Kendisi her ne kadar Ülkücü Gençlik Dernekleri'nde başkan yardımcılığına kadar tırmanmış olsa da mücadele metotlarımız örtüşmüyordu. Kendisi terörü bir metot olarak kabul ederek uyguluyordu. Üstelik bunları kendi değil, başkalarının adına yapıyordu. • Kim o başkaları? Sadece CIA demek mümkün değil. İpekçi suikastında CIA ile bir dirsek teması olsa da, sadece CIA için çalıştığını söylemek çok zor. İç ya da dış istihbarat örgütleriyle ilişkisi vardı. Çatlı, MiT'in elemanıydı. Bir şey yapsın ya da yapmasın maaşını alırdı teşkilattan. • Sizin MİT'le bir ilişkiniz oldu mu? Hayır. Onlar kimlerden faydalanacaklarını çok iyi bilirler. Genellikle dara düşmüş insanlardan faydalanırlar. Örneğin Çatlı, Hacettepe önünde yaşanan bir olayda polise silahlı mukavemetten tutuklandı. Ondan sonra da Hiram Abbas, 1977'de, onun MiT'te istihdam edilmesini sağladı. • Mehmet Ali Ağca'yı tanıdınız mı? 1975'te cezaevine girdim. Onlar bizden sonra gelen ekiptir. Ağca'yla tanışmadım. • Ağca'yı nasıl değerlendiriyorsunuz? İddia edildiği gibi piyon muydu? Onun bir piyon olduğunu düşünmüyorum. Böyle adamlar tam anlamıyla, 'kesin inançlıdır'. Bilgi birikimleri çok fazladır. Ancak tek bir kaynaktan beslendikleri için, sorgulamadan ülkülerine inanıyorlar. • Bu kitabı neden yazdınız? Ben ülkücüyüm. Amacım ülkücü hareketin bir özeleştirisini yapmak veya ülkücü hareketi savunmak değil. Türkiye'de ABD emperyalizminin nelere kadir olduğunu göstermek istedim. ABD'nin etkinliklerini bildiğim kadarıyla deşifre edebilmek için yazdım. • Ama anlattıklarınız ülkücü hareketi de deşifre ediyor... Bu kitabın içinde de bilinmezler var. Herkesin istediği şekilde yorumlayacağı bölümler var. Bunlar nedeniyle ülkücü harekete de saldırılar olabilir. Ama benim amacım bunlar değil elbette. • Kitapta, İpekçi suikastından başka eylemleri de anlatıyorsunuz. Bunlar üç üniversite hocasına yapılan silahlı saldırılar. Söz konusu eylemler aydınlatılmış, failleri yakalanmış suikastlar mı? İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji ve Metodoloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Yaşar Doğanay, Antiterör Birliği adı verilen ve Çatlı ile 10-15 arkadaşının kurduğu bir örgüt tarafından öldürüldüler. Bugüne kadar bu örgütün adı hiç geçmedi. Belki bu eylemler nedeniyle birileri yargılandı ve hatta ceza aldı. Ama gerçek suçlular hiçbir zaman bulunamadı. Bu bahsettiğim örgüt hiçbir zaman deşifre olmadı. • Nedir bu Antiterör Birliği? Bu örgütte kimlerin bulunduğunu, nasıl ortaya çıktığını anlatamam. Ama kitaptaki satır aralarından, insanlar bazı bilgilere ulaşabilirler. Sadece İstanbul'da çalışan Antiterör Birliği'nin bu üç profesörü öldürdüğünü biliyorum. Ama ben açık açık isim vererek anlatamam. Can güvenliğimden endişe duyduğum için bunları anlatamıyorum. Bu örgüt 1978 ile 1980 tarihleri arasında faaliyetini sürdürdü. Bu örgütün elemanlarının tamamı istihbarat örgütleri için çalışıyordu. Üyelerin bir kısmı da ülkücü hareket içinden devşirilmişti. • Nasıl oldu da deşifre edilemedi? Bunu tam olarak bilemiyorum. O dönemde bu örgüt çözülebilseydi, belki de 12 Eylül'ün önü kesilebilirdi. Her şeyi bunlar yaptı demiyorum elbette. Ama bu örgütün nasıl ortaya çıktığı, hangi ülkelerin istihbaratları tarafından desteklendikleri açıklığa kavuşsaydı, Ankara ya da başka şehirlerdeki benzer oluşumlar da çözülür ve ülke darbeyi hazırlayan şartlardan kurtulabilirdi. Zaten örgüt, 12 Eylül ile birlikte dağıldı. • Bu örgütün varlığından sizin nasıl haberiniz oldu? Bunu anlatamam. Ama anlattıklarımın tamamının doğruluğunu kanıtlayabilirim. Bunların 12 Eylül'ün taşlarını döşediğini söyleyebilirim. • Bu yazdıklarınız nedeniyle tehdit ediliyor musunuz? Gizli ya da açık tehditler alıyorum. Mesela son olarak gelen bir e-mail'de, "Bunları yazan M. Metin Kaplan, uyuyanlar uyandığında ne yapacak" diye soru yordu. Şunu bu camiada herkes bilir 'uyuyanlar' bir istihbarat terimidir. Onler bazı çalışanlarını, dikkat çekmemek için yıllarca hareketsiz tutarlar. O gün geldiğinde de bu uyuyanlar normal yaşamlarını bırakıp, örgütün emirlerini yerine getirmek üzere harekete geçerler. Bu açıklar yanında, dost gibi yanıma gelen birisi bunları neden yazdığımı soruşturuyor. • İki sene bu kitapla uğraştığınızı söylüyorsunuz. Size göre Abdi İpekçi neden öldürüldü? İpekçi'nin tek bir amaçla öldürüldüğünü söylemek çok zor. Bu suikast, sadece Türkiye'ye bir mesaj vermek için yapılmadı. Yani o dönemde Yunanistan'ın NATO'ya tekrar girmesini veto eden Türkiye ve Ecevit'e bir uyarıdır bu. Ama tek neden de bu değildir. Nitekim, artık ABD'nin etkisiyle gerçekleştiği herkes tarafından kabul edilen darbenin hemen sonrasında bu vetonun, 16 Eylül'de kaldırılmış olması da bunun bir göstergesidir. Bu olay 12 Eylül'ün gelişini de kolaylaştırmıştır. * Kitabın anlaşılabilmesi için önce şifresinin çözülmesi gerekiyor. Neden gerçek isimleri kullanmadınız? Bütün bunlan yazabilmenin başka bir yolunu bulamadım. O yaşananlar başka türlü yazılamazdı. Zaten tamamı hayali isimlerden oluşmuyor. Çoğunlukla gerçek isimlerdir kitaptakiler. • Hangi ismi değiştireceğinize karar verirken neyi kriter olarak aldınız? Bunu yaparken dikkate aldığım tek konu ailemin ve kendimin can güvenliğidir. • Bütün bunları yazmanızdan dolayı, "Davayı satıyorsun" diyerek kızan oluyor mu? Çok kızıyorlar. Şunu açıkça söyleyebilirim ki, beni tamamen camiadan soyutladılar. Çok yakın ülkücü arkadaşlarım, son derece açık bir şekilde eleştirdiler beni. Bunlan deşifre etmemem gerektiğini farklı yollarla anlatmaya çalıştılar.
  22. Savaş pilotlarının özel sektöre geçişi hızlanınca Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cömert pilotlara duygusal bir mektup yazdı: "Her şey para değil... İyi düşünün". Komutandan 'kal' mektubu Savaş pilotlarının özel sektöre geçişi hızlanınca Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cömert pilotlara duygusal bir mektup yazdı: "Her şey para değil... İyi düşünün". Havadaki rekabet Hava Kuvvetleri'ni vurdu... Özel sektörden yüksek ücret teklifi alan savaş pilotları peş peşe istifa ediyor. Son dönemde ordudan ayrılan pilot sayısı 150'yi geçince, Hava Kuvvetleri kritik eşiğe geldi. Bu gelişme üzerine Org. Faruk Cömert pilotlara bir rica mektubu yazdı: "Daha fazla para alacağınız doğru... Ama rica ederim acele etmeyin, bu kutsal yuvadan ayrılmadan önce iyi düşünün!" Hava Kuvvetleri'nde alarm: Pilot kalmadı Sivil havacılıkta artan talep Hava Kuvvetleri'ni vurdu. Geçim derdiyle birlikte savaş pilotları bir bir özel sektöre geçiyor. Son dönemde 150'ye yakın elit pilot, Hava Kuvvetleri'nden ayrıldı. Böylece uçak ve pilot oranında kritik eşiğe gelinmiş oldu. Son dönemde sivil hava taşımacılığında yaşanan dev büyüme Türk Silahlı Kuvvetleri'nin vurucu gücünün en kritik noktasını oluşturan Hava Kuvvetleri'nde alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Yoğun yolcu talebi karşısında her geçen gün sayıları artarak, filolarını büyüten sivil hava yollarının giderek artan tecrübeli pilot ihtiyacı ve teklif edilen yüksek maaşlar, Türk Hava Kuvvetleri'nde tarihin en yüksek sayıda pilot istifasını getirdi. 2006 yılı içinde ayrılmak için verilen resmi sürenin dolmasına çok az bir süre kala, 150'den fazla muharip pilot görevlerinden istifa etti. Karar, 1000'in biraz üzerinde pilotun bulunduğu Türk Hava Kuvvetleri'nde krize yol açtı. Çünkü, dünyanın en iyi eğitimini veren ve en başarılı pilotlarını yetiştiren hava kuvvetlerinde, ayrılanların çok büyük çoğunluğunu binlerce saat uçuş tecrübesine sahip 'elit uçucular' oluşturdu. KRİTİK EŞİĞE GELİNDİ Mecburi hizmetini bitirerek ayrılma hakkına sahip pilotların ayrılması ile geride oldukça genç bir kadro kaldı. Asıl önemlisi ise, harbe hazırlık zafiyetiortaya çıkmamasına rağmen, bu kadar sayıda pilotun ayrılması ile uçak/pilot oranında kritik eşiğe gelindi. Hava Kuvvetleri'nde ayrılanların arasında geleceğin generalleri olarak kabul edilen kurmay subayların bile bulunması endişeyi daha da arttırdı. Bunun üzerine, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert harekete geçti ve tarihte ilk kez pilotlara, ayrılmamalarını isteyen duygusal birer mektup yazdı. Cömert mektubunda, "Daha fazla para alacağınız doğru. Ancak buranın da bir aile olduğunu unutmayın. Ailenizden, bu kutsal yuvadan karar vermeden önce daha iyi düşünmenizi, aceleci olmamanızı rica ediyorum" ifadelerine yer verdi. NE KADAR ALIYORLAR? Bir pilot binbaşı, jet uçağı ile uçuyorsa 2.400 YTL, nakliye uçağı ile uçuyorsa 1.800 YTL alıyor. ABD'deki muadilleri, 5 bin doların üzerinde maaş alıyorlar. Türk sivil havayollarında maaşlar ise 3500 Euro'dan başlıyor, 7-8 bin Euro'ya kadar ulaşabiliyor. Bu rakam kaptan pilot olduklarında, harcırahları ile 22 bin YTL'yi bile buluyor. Başbakan'a bildirildi Hava Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına geçen yıl yaklaşan tehlikenin farkına varmış ve Başbakan Tayyip Erdoğan'a, giderek, "Pilot maaşlarının durumunu düzeltin" ricasında bulunmuştu. Daha önce de, Orgeneral İlker Başbuğ, yaptığı açıklamada maaşlardan yakınarak, "Askerlerin yüzde 96'sı yoksulluk sınırının altında yaşıyor, kredi kartı harcamalarını da takip altına aldık" demişti. İşte ağlatan mektup Çok sayıda başarılı ve gelecek vaat eden pilotun ordudan ayrılması üzerine Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert harekete geçti ve tarihte ilk kez pilotlara, ayrılmamalarını isteyen duygusal birer mektup yazdı. Orgeneral Cömert mektubunda, "Daha fazla para alacağınız doğru. Ancak buranın da bir aile olduğunu unutmayın. Ailenizden, bu kutsal yuvadan karar vermeden önce daha iyi düşünmenizi, aceleci olmamanızı rica ediyorum" dedi...
  23. Kurtlar Vadisi isimli dizide başlangıçta ne kadar ''BU DİZİDEKİ KURUM VE KURULUŞLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR.'' desede Türk Milleti bu dizide anlatılanların hayal olmadığını biliyor. Buna en güvenilir örnek şudur:Kurtlar Vadisi'nin ilk bölümünde ÜNLÜ KUMARHANECİLER KRALI ÖNDER LÜTFİ KOŞAR SİLAHLI SALDIRI SONUCU ÖLDÜRÜLMEKTEDİR.Türk Milleti oradaki ismin ÖMER LÜTFÜ TOPAL olduğunu bilmektedir.Bunun dışında Türkiye'de Çiller'in Başbakan olduğu dönemde Çiller'in MİT'e güvenmeyip yeni bir İSTİHBARAT TEŞKİLATI kurmaya kalkışması ve çok ilginçtir ki;bu kurulacak olup daha sonra vazgeçilen İSTİHBARAT TEŞKİLATININ ADI KGB'dir. Bu Kurtlar Vadisin'de ise;KGT olarak geçmektedir.Bu arada dizide anlatılanlar gerçek olmasa MİT neden KURTLAR VADİSİ hakkında rapor yazsın.Her neyse; bu raporu aşağıda vereceğim.Ama bir gezete aracılığı ile vereceğim. http://www.milliyet.com.tr/2005/05/19/siyaset/asiy.html
  24. Yazar Orhan Pamuk’un, “Türkler 1,5 milyon Ermeni ve 30 bin Kürt’ü kesti” sözlerine PKK ile aktif mücadele eden emekli Tümgeneral Kudret Cengiz’den sert tepki geldi. “Kesildiği söylenen 30 binden bir kısım PKK’lı benim yönettiğim çatışmalarda öldürüldü.” diyen Cengiz Paşa, “Bıraksaydık da masum vatandaşları mı öldürseydi?” diye sordu. Emekli paşa, Pamuk’u “Sözde yazar, barış havarisi, mart kedisi” ifadeleriyle nitelendirdi. 1992-95 yılları arasında 172. Zırhlı Tugay Komutanı olarak Kahramanmaraş, Gaziantep ve Adıyaman’da görev yapan Cengiz Paşa, PKK ile mücadeleyi içeren anılarını ‘Engizek Kartalı’ ismiyle kitaplaştırdı. Emekli Tümgeneral Kurdet Cengiz, kitabında Orhan Pamuk’un, “1,5 milyon Ermeni’yi, 30 bin Kürt’ü kesti.” sözüne atıfta bulundu. Pamuk’un ithamın muhataplarından birinin de kendisi olduğunu söyleyen Cengiz Paşa, şöyle devam etti: “Kesildiği söylenen bu 30 binden bir kısım PKK’lı benim yönettiğim çatışmalarda öldürüldü. Yani sözde bu yazara göre kesenlerden biri de benim. Bıraksaydık, çarpışmasaydık da onlar daha nice günahsız zavallı vatandaşı, güvenlik görevlisini mi öldürseydi? Devletine isyan etmiş, köyleri basan, yolları kesen, elleri silahlı bu eşkıyalar sanki suçsuz, bu işleri onlar başlatmamış, sütten çıkmış ak kaşık gibi apaklar, biz onları kesmişiz... Bu barış havarilerini anlamak mümkün değil. Daima üste çıkıyorlar. Hepsi mart kedisi.” Cengiz Paşa ayrıca, “Yazar sözleriyle görevini yapmaya çalışan güvenlik güçlerini alenen suçlamış olmuyor mu?” diyerek, Pamuk hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Kudret Cengiz Paşa, Kahramanmaraş bölgesindeki Engizek dağlarında geçen anılarını anlattığı kitabında 1992 yılında büyük yankı uyandıran Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ve kuvvet komutanlarının kahvesine zehir konulması olayının bilinmeyen bir boyutunu da anlatıyor. Kahvelere siyanür katan er, daha sonra Engizek dağlarında PKK teröristi olarak Türk ordusunun karşısına çıkıyor. Mart 1993 sonlarında Pazarcık bölgesinde yapılan operasyonda, 24 kişilik bir PKK’lı grubu imha ediliyor. Öldürülenler arasında bulunan Cevdet adlı teröristin gerçek adının Mustafa Akın olduğunu öğrenen Cengiz Paşa, bunun, 4 Kasım 1992’de Güreş ve diğer paşalara siyanürlü suikast düzenleyen firari asker olduğunu anlatıyor. Cengiz Paşa, sonraki yıllarda yazacağı ‘Kışladan Kampüse’ adlı kitabında olayı anlatan GATA komutanı arkadaşı Ömer Şarlak’a teröristin fotoğrafını çekip gönderiyor. Şarlak Paşa da kahveye zehir katan erin öldürülen terörist olduğunu doğruluyor. Güreş ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Muhittin Fisunoğlu, 1’inci Ordu Komutanı Org. İsmail Hakkı Karadayı ve 3’üncü Kolordu Komutanı Korg. Hikmet Köksal’la birlikte İstanbul Hasdal’daki 26. Zırhlı Tugay’ı denetlemeye gittiğinde, mutfak görevlisi askerlerden Mustafa Akın tarafından kahvelerine siyanür konularak zehirlenmek istenmişlerdi. Güreş ve Karadayı, kahveden birer yudum içip tükürmüşlerdi. Komutanlar tedavi altına alınırken, suikastı yapan Mustafa Akın firar edip PKK’ya katılmıştı. --Zaman--
  25. bana maille gelen forward edilmiş bismilde çekilmiş bu fotoyu sizinle paylaşmak istedim. diyarbakır büyükşehir belediyesi tarafından çevre düzenlenmesi yapılan,mermerlerle çevrilen ve ışıklandırılan terörist mezarlarının önünde pkk arması , arka tarafında ise göndere çekilmiş pkk bayrağı var.Soruyoruz : "Bu belediyenin; Türk insanını 'çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden acımasızca katleden teröristleri milletin parasıyla anıtlaştırması'na kim 'dur' diyecek? 90’lı yıllarda 'Cudi Dağı'na ay-yıldızlı bayrağı diktik' diyen komutanlarımız nerede?" yukarıdaki yazılanlar bahsi geçen mailden alıntıdır... insanın kan beynine sıçrıyor ya , terörist cenazesini morgdan alırken gösteri yapıyorlar sanki ekmeiğini yedikleri suyunu içtikleri vatan uğruna ölmüşler **********. bunları görüyorum da ha ***** ölmüş ha kalleş terörist.gerçi bunların ****** kadar değerleri de yok ya... -http://www.turkforum.net/attachment.php?at...86&d=1127594020-
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.