DEFTERDAR'DA SEMÂ'Î KAHVESİ
Defterdar'da semâ'î kahvesine gittik. Caddeden de-
nize giden büyük meydan, saz ve sesle dolu. Ağaçlardan
al al bayraklar sarkıyor. Semâ'î kahvesi bu muhitin gö-
beğinde. Kahvenin önünde, ağaçlar altında bir masanın
etrafına oturduk. Eski İstanbul'un lehçesinden şetâretine
kadar bütün vâris olan tâbîler sesleriyle ortalığı çınlatıyor
lar; çayı, kahveyi, nargileyi, ağaçlar altında kahve ocağına
sürekli bir nağme ile ısmarlıyorlar, bir tulumbacı çalâkliğiyle
etrafta dönüyorlar. Sekiz on çay kadehini bir tepside iki
parmak üstünde getiriyorlar. Burada eski İstanbul canlı
bir levha gibi.
Klârnet, tiz ve yanık sesiyle bir taksim tutturdu.
Kâğıthane dört yüz senelik hâtırasiyle hava halinde esiyor.
İnsan, dinledikçe maziye karışıyor, ruh bir çocuk sevinciyle
ürperiyor, çifte nâra ve darbuka ile artık Türk şevki içinde
kayboluyor.
Divan okunmağa başladığı zaman vecdimi zabtede-
medim. İki genç arkadaşla kahvenin içine girip, orada
herkesle beraber küçük iskemlelere oturarak dinlemek
hevesine kapıldık, girdik, kapı yanında oturduk.
Külhânbeyi, bıçkın, çapkın, tulumbacı, kabadayı, hâ-
sılı Türk İstanbul'unun bütün bu şen unsuru burada. Kâh-
ve lebâleb dolu. Tavan ve duvarlar donanmış, bayraklar,
bayraklar, bayraklar, binlerce küçük bayraklar, renk renk
fenerler, bir tarafta Türklüğün kahramanı Mustafa Kemâl'in
resmi; bir tarafta Türklüğün cihan pehlivanı Kara Ahmed'in
resmi. Bütün bu kabadayı halk terbiyeli, vakur, sâkit.
Beni ve arkadaşlarımı yabancı hissettiği halde hiç istifini
bozmuyor. Yalnız arada sırada, klârnetle çifte nâranın
kalbimize vardiği şevkin tesirini yüzümüzde gördükçe,
göz ucuyla bakıyor, bizi külhânbeyliğinin mâna ile dolu
sevimli bir bakışiyle süzüyor.
Divandan sonra semâ'îye sıra geldi. "Ayrancı" oku-
yordu. Sesinde bir yanık kokusu olan bu yaşlı şehir çocuğu,
Mekteb-i Hukuk'tan mezunmuş. Mektepten çıktıktan
sonra kendi keyfine göre semâ'î okuyabilmek için semt
olarak Kâğıthane civarını ve sanat olarak ayrancılığı tercih
etmiş. Tanıdığım hukukşinaslar, bu şen adamdan daha
bahtiyar değildiler.
O ağaçlardan, o al bayraklardan, o tâbi, klârnet, çifte
nâra ve semâ'î seslerinden ayrılırken, daima muhafaza
edeceğimi tahmin ettiğim bir hâtırayı iyi seçebilmek için
durdum. Belki son semâ'î söylenen yer olan o kahveye
bir daha dikkatle baktım.
Yahya Kemal
..
0 Yorum
Önerilen Yorumlar
Gösterilecek hiç bir yorum yok