Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İNTERLOCK's Blog

  • başlık
    65
  • yorum
    53
  • görüntü
    129.584

İŞKODRALI PAŞA'NIN HAMAMI..


İNTERLOCK

1.356 görüntü

..

 

*İspanyol asıllı bir İngiliz bayan.

-1800'lü yıllarda İstanbula geliyor.

-Gözlem yapıyor ve yorumluyor, kitaplar yazıyor.

-Türkiye de yayımlanan bir kaç kitabı var.

-Aşağıya bir bölüm aldığım kitabı; 18.yy. İstanbul.

-Kısalttım ama hiç değiştirmedim.

-Fikriniz olsun diye.

-Yorumsuzum.

 

**

 

-Türkiye'de ilk gördüğüm hamam İşkodralı Paşa'nın

hamamı oldu.

 

-Bu hamam, üstü kubbeli, yerleri mermer döşeli,

orta ölçüde sıcak bir yerdi. Hamamın içine, çok güzel

bir soyunma ve giyinme yerinden giriliyordu. Burada

ipek kumaş kaplanmış bir sedir vardı. Üzerinde de

sırma yastıklar yığılıydı.

 

-Buradan, yine yerleri mermer döşeli geniş bir taşlığa

girdik. Burada sütunlar üzerine oturtulan iki sıra

bölme vardı. Alt sıra, yerden doksan santim kadar

yükseklikteydi. Bölmelere ağır seccadeler, ya da

minderler yayılmıştı. Bunların da üzerine çiçekli

basmalar, kıl kumaşlar geçirilmiş ve birçok yastık

yığılmıştı.

 

-Taşlığın ortasında, beyaz mermerden güzel bir

fıskiye vardı. Sularını dört deniz böceği kabuğunun

içine akıtıyordu. Sular buradan en güzel ve en

dinlendirici şıpırtı ile geniş bir havuza aktarılıyordu.

Bu fıskiyenin çevresinde eşit bir kumaşla kaplanmış

dört peyke vardı. Birinin üzerinde genç ve güzel bir

kadın, yastıklara gömülmüş bir durumda uzanmış,

çocuğunu emziriyordu.

 

-Yastıkların üzerine yaslanarak rahat bir durum aldım,

sonra çevreme bakınarak güzel bir zaman geçirdim.

Hiç böyle bir yer görmemiştim. Giriş kapısının sol

yanında, hamamcı kadın oturuyordu. Kırk yaşlarında

kadar, güzel bir kadındı. Başında siyah bir hotoz,

üzerinde çiçekli basma düz bir giysi vardı. Belinde de

kaşmir bir şal sarılıydı. Üzerindeki bürümcük gömleği

pek süslüydü. Altın enfiye kutusu, sedirin üzerinde,

yanında duruyor, amber ağızlıklı çubuğu da bir yastığa

dayalı bulunuyordu. Kendisi bir yandan elindeki abanoz

örekeye ipek sarmakla vakit geçiriyor, bir yandan da

ortalığı yönetiyordu.

 

-Soyunup-giyinme bölmelerinde bazı kadınlar yıkanıp

gelmişler, rahatça sedirlerine uzanmışlardı. Üzerleri

baştan ayağa havlu ile sarılıydı. Halayıklar da onları

büyük bir özenle kuruluyor, kokular sürüyor, saçlarını

tarıyor ve örüyorlardı. Bir kısım kadınlar da hamama

girmeye hazırlanıyorlardı.

 

-Ben de üzerimdeki giysileri çıkararak peştemalıma

sarındım ve saçlarımı çözdüm. Bana yol gösteren bir

Rum hizmetçi kızla birlikte, çıplak ayakla, mermer

taşlığı geçerek, taşlığın sonunda, tam karşımdaki

kapıya yürüdüm. Eşiği geçer geçmez, serinleme

yerine girdim.

 

-Geldiğim bu yer, doğal ki bana göre sıcaktı. Ancak

sonradan buranın serinleme yeri olduğunu anladım.

Ayaklarımı beş altı kez yerde birikmiş sularda

yıkadıktan sonra, yıkanma bölümüne geçtim.

Burası sekiz köşeli bir yapıydı, sekiz kubbesi vardı.

Bu kurnalarda başka halvet bulamayanlar yıkanıyordu.

 

-Şaşırdım kaldım! Az kalsın boğulacak gibi olduğum

ağır, yoğun kükürtlü su buharı; kalfaların her yanı

kaplayan mermerleri yerinden oynatacakmış gibi

çınlayan ve kubbelerde yankılar yapan cırtlak sesleri;

kadınların alçak tonda sessiz gülüşleri ve fısıltıyla

konuşmalarından oluşan mırıltı; üç yüze yakın yarı

çıplak kadın; bunların soyunmasıyla sırılsıklam olmuş

ve bedenlerine yapışmış ince peştemallarından

beden çizgilerinin olduğu gibi gözükmesi; bellerinden

yukarısı açık kalfaların, kolları göğüslerinde birleşmiş,

püsküllü , işlemeli havluları başlarında götürerek, bir

aşağı bir yukarı geçmeleri; kurabiyeler yiyerek, şerbet

ve limonata içerek rahatlayan ve gülüp konuşan kız

çocukları; soluk almamı zorlaştıran ağır havanın

ayrımında bile olmadan birbirleri ile şakalaşmaları.

Ve bütün bunları gölgede bırakacak olan şey de Türk

ezgilerinin en kaba ve en cırtlak sesleriyle söylendiği

şarkıların, birden bire top gibi patlamasıydı.

 

-Bu karmakarışık sesleri yankısı hamamın kubbe ve

duvarlarına dalga dalga çarpıyordu. Bütün bu olup

bitenler, bana bir düş gibi geldi. Bir an gördüğüm

şeylerin gerçek mi, yoksa yalnızca hasta bir beynin

düşleri mi olduğundan kuşku duydum.

 

-Türk hamamında yıkanmak, bıktırıcı, yorucu ve

sıkıcıdır. Rum kızının saçımı yıkaması bir buçuk saat

sürdü.

 

-Kadınlar, yıkanmak için gerekli tüm eşyayı yanında

getirir. Kendisini yıkayacak olan hizmetçiyi de.

Hamam hizmetçilerinden yalnız yoksul olan kadınlar

yararlanırlar. Bu kadınlar da, müşterilerine gerekli

olan her şeyi hamamdan verirler. Bir kaçını

gördüğüm bu natırlar göz önüne getirilebilen en

çirkin yaratıklardır. Sürekli olarak kükürtlü hava

içinde yaşamaktan, derileri tütünrengini almış ve

parşömen kağıdına dönmüştü. Ancak hiçbiri

buruşmamıştı ve donmuş bir elmayı andırı biçimde

yaşlanmışlardı. Deri, kasların üzerine gerilmiş ve

bana kalırsa çok çirkin bir yaşlılık görünüşü vermişti.

 

-Hamamda iki buçuk saat kaldıktan sonra, yoğun

biçimde temiz hava ve dinlenme gereği duydum.

Bunun üzerine, başıma püsküllü bir havlu sardıktan,

bedenimi de havlulara bürüdükten sonra serinleme

odasına hızla ve düşme korkusunu da göze alarak

geçtim.

 

-Burası, ölüyken diriltilmiş de şu anda kefenleri

üzerinde olan ve yaşamak için çırpınan ölülerin

toplandığı bir yeri andırıyordu.

 

-Türk hamamına karşı söylenecek tek şey, verdiği

korkunç yorgunluk ve aldığı çok zamandır.

 

 

Miss Julia PARDOE

Bedriye ŞANDA

18. Yüzyılda İstanbul

İnkılap Kitabevi

..

  • Beğen 1

0 Yorum


Önerilen Yorumlar

Gösterilecek hiç bir yorum yok

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.