Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

  • başlık
    17
  • yorum
    30
  • görüntü
    74.508

Dini keşfetmek.


GeceKuşu

1.502 görüntü

***

 

Evrende muazzam bir güzellik olduğunun hepimiz farkındayız. Kozmosta yer alan parlak nebulalardan, süpernovaların yok oluşlarını gösteren muhteşem kalıntılara kadar, yıldızların doğumlarının ve ölümlerinin sergilenişini bu engin uzay ve zaman sahnesinde izleriz.

 

Gökyüzü, trilyonlarca galaksiyle ışıldarlar. bu glaksileri meydana getiren yıldızların sayısı dünyanın tüm sahillerinde bulunan kum tanelerinden bile daha fazladır. Uzayın dipsiz derinliğinde bir yerlerde, evrende öyle pekte göze çarpmayan bir köşecik vardır. Burası 400 milyar güneşten meydana gelen sıradan bir galaksidir. Bu sarmal halindeki göz kamaştırıcı denizin ortasında, evrendeki en olağan üstü güzelliğe sahip gezegene ısı ve enerji sağlayarak onu koruyan bir ışık kaynağı vardır. Bu gezen, bizim evimiz deme ayrıcalığına sahip olduğumuz, "Dünya" dediğimiz yerdir.

 

***

Var oluşumuzun başlangıcından beri, -gece olduğunda- gökyüzü biz insanoğlunu hep büyüledi. Takım yıldızlarını taradık, takvimlerimizi gökyüzünün düzeneğini tam olarak yansıtacak şekilde tasarladık. İnsanoğlu dünyayı gördü ve gördüğü şey gizem doluydu. Bu gizem perdesinin aralanmasını ancak binlerce yıllık araştırmalar sağladı. Astrolojinin yerini astronomi aldı. Numerolojinin yerini Matematik, Simyanın yerini Kimya aldı. Zaman içinde gözlemlerimiz birikerek çoğaldı ve sonunda organize olarak topluca BİLİM adını verdiğimiz farklı çalışma alanları haline geldi.

 

Bilim, Evrenin dilidir. Sorularımızı yöneltirken ve onların yanıtlarını alırken kullandığımız dil evrenin dilidir. Evrenin yaşına ve dünyada yaşamın nasıl ortaya çıkıp değişime uğradığına ilişkin sorular, bilimin evren dilinin uygulanması yoluyla yanıtlanır.

 

İnsanoğlunun bilinmezi keşfetme arzusu onun evrenin dilini kullanarak yaptığı bilimsel keşiflerle bilinmez ve gizemli olan bir çok şeyin yanıtlarını bulmasını sağladı. Ama bu çarpıcı keşiflere rağmen, hiç kimse neden var olduğumuzu veya öldükten sonra neler olacağını kesin olarak söyleyemez. Ama buna karşın konuyla ilgili olası açıklamaların bolluğu konusunda hiç bir sıkıntı yoktur.

 

...ki zaten insanoğlunun bu araştırmacı yapısı ve gördüğümüz herşeye anlam verme isteğimiz olmasaydı, türümüz bu kadar süre hayatta kalamazdı. Ama bir okadar şaşırtıcı olan da, varoluşumuzu açıklamak için ortaya attığımız fikirlerin, birbiri ile bu kadar zıt olabilmesidir. yaşama ve nasıl yaşamamız gerektiğine dair birbiri ile zıt düşen o kadar çok fikir vardır ki, bu fikirler insanlık tarihinin en karanlık dönemlerine sebep olmuştur.

 

Bu zıt fikirlerin tartıması günümüzde halen devam ederek türümüzün varlığını sürdürme başarısını ve evrenin kendisini bilip anlayabilmesi için bize yaşam sunan kırılgan gezegenimizi tehdit etmektedir.

 

***

Dini keşfetmek 1. bölüm Hazır dünya:

 

Bugün yaşayan herkes, hazır bir dünyaya doğmuştur. Gözlemlediğimiz şeylerin hepsi, dünyayı daha rahat yaşanabilir ve güvenli bir yer yapmak için insan aklının ve yaratıcılığının, naesiller süren mücadelesinin bir ürünüdür. Yaşadığımız ortamı şekillendirip değiştirme yeteneğimizin kaynağı, önceki nesillerden birikerek bize ulaşan bilgiler bütünüdür. bunun sonucu olarak da hayatalarımız daha kolay yaşanılır hale gelmiş, yaşam süremiz de bu bilgi ve onun ürünü olan teknolojinin uygulan-abilirliğinin sağlan-masıyla uzamıştır. Doğal yaşama dair bu bilgi hazinesine ek olarak atalarımız da, hayatı nasıl yaşamamız gerektiğine ve davranışlarımızı ne şekilde idare eedeceğimize dair kendi felsefelerini dile getirmişlerdir.

 

Örneğin; dünyada pek çok devlet, vatandaşlarının kendi iradelerini en iyi ve etkili şekilde ifade edeceği yöntem olarak antik yunan felsefesindeki, "Demokrasi" kavramını benimsemiştir.

 

Dünya dinleri de bize ulaşan bu "hazır dünya felsefeleri" listesine dahildir. Düşünsel kurumlar, belli kültürlerin içerisine öylesine kökleşmiştir ki, genellikle ırklardan, hatta ülkelerin kendi yasalarından bile ayırt edilemez hale gelmiştir.

 

Nasıl ki, bir çoğumuz gündelik yaşamımızda, bilimin yaşantılarımızı nasıl etkilediğinin farkına varmadan günümüzü geçiriyorsak, yaygın inanç sistemlerinin hayatımızı ve davranışlarımızı ne şekilde etkilediğni de görmezden geliyoruz.

 

Dünyayı göründüğü gibi kabullenmek, kendi yaşamlarımızın sorunlarına dalmak, medya ve yapay ünlüler tarafından kafamızın karışması ve ihtiyacımız olmayan şeylere vaktimizi ve paramızı harcamak fazlasıyla kolay hale gelmiştir. Ancak rahat olarak algıladığımız bu yaşantımıza rağmen, dünya sakinlerinin bir çoğu aynı olanaklara ve lükse sahip değil. Dünyada iyi olan herşeye karşılık aynı zamanda büyük bir yokluk, keder ve acıda vardır. Büyük zıtlıkların bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz. En çoşkulu neşeyi olduğu kadar, en yürek parçalayıcı acıy da yaşama kabiliyetine sahibiz. Sahip olduğumuz ve sevip değer verdiğimiz insanlarla paylaştığımız harika ve sağlıklı hayatlarımız,-ı-, bir gün eninde sonunda elimizden alınabiliyor. -bir gün eninde sonunda herhangi bir şekilde ve nedenle yitirebiliyoruz-.

 

Bu acımasız evrenin yapısını daha iyi anlama hedefiyle çıktığımız yolculukta, varoluşumuzu açıklamaya yönelik felsefeler arasında pek çok çelişkiye tanık oluyoruz. Hatta gerçeklik dediğimiz şeyin, öylesine farklı algılanma şekilleri var ki, karşıt görüşler sahip olanlar sadece tutucu dindarlar ile radikal ateistler değildir. Aynı dinin mensupları arasında bile belli konularda fikir birliğine varılamamaktadır. Hem Hıristiyanlar, hem de Müslümanlar, evrenin yaratılışının Tevrat'ta anlatıldığı şekilde gerçekleştiğine inanır. Bu anlatılanlar üç dinde de ortak olduğu halde bu dinler, kendi içlerinde bile çeşitli mezheplere ayrıldığı için bu kutsal kabul edilen metinlerin nasıl okunup yorumlanacağı konusunda da bu kadar farklı fikirlerin olması şaşırtıcı değildir.

 

Bazı yaradılışcılar, yazılanları yaradılış kitabında nasıl yazıyorsa o şekilde yorumladığı için, dünyanın 6000 yıl önce yaratıldığına inanıyor. Dolayısıyla genç yaradılışcılar, gerçekte 4,5 milyar yaşında olan bir dünyaya dair kanıtlar sunmakta olan kapsamlı fosil kayıtları ve diğer jeolojik fenomenlerle ilgili kendi inançlarını destekleyen, tatmin edici açıklamalar getirmenin hayati önem taşıdığına inanıyor. Her ne kadar bilimin, yaygın olarak kabul gören gerçeklerini benimseyen, musevi, hıristiyan ve müslümanlar bulunsa da, bu dinlerin her birinin bünyesinde, -"Evrim" kavramına- bilimsel değerlere ve kavramlara karşı çıkan tıutucu kişilerde vardır. Yaradılışçılar en çok karşı durdukları "Evrim" kavramını sanki ateizimle eş anlamlıymış gibi kullanmaya ya da "Evrimi" sanki alternatif bir dinsel kavrammış gibi sunmaya kalkışırlar. Ancak gerçekte bu kişiler Evrim teorisi hakkında o kadar az şey bilirler ki, teori -veya kuram- kelimesinin ne anlama geldiğini bile bilmezler.

 

Evrim, bir tahmin veya sezgisel bir fikir değildir. Bilimsel bir hipotez olarak ortaya atılışından bu yana yapılan bilimsel gözlem ve deneysel sınamalar sonucu çok fazla destekleyici kanıta sahip olan ve bir çok bilim dalında "kuram" olarak kabul edilmiş olan hakim bir temadır. Son 150 yıllık süreçte, bütün bilimsel öğretilerden gelen veriler ve kanıtlar, "Evrim teorisi'ni" çok kuvvetli bir şekilde destekleyerek birikmiştir. Uzun bir zaman sürecinde gerçekleşmiş olan "makro evrimi" tekrar tekrar destekleyen ve insanı şaşırtacak sayıda çok kanıt vardır. Mikroskop altında ise, antibiyotiklere direnç geliştiren bakterilerde ortaya çıkan "mikro evrim" yoluyla da "doğal seçilimi" kendi gözlerimizin önünde gerçekleşirken gözlemleme şansına sahibiz.

 

Evrim geçmişte ne kadar gerçekleştiyse, günümüzde de aynı şekilde o kadar gerçekleşmektedir. Ancak yaradılışcılar, bilimin ve "Evrim" gerçeğinin karşısında bilimsel kanıtları ve tezleri olmadığı için yapabilecekleri tek şey olarak bu gerçekleri inkar etmeye ve hatta çarpıtmaya devem ederler. Böylelikle kendi kişisel inançlarına prim yaptımak için, onca bilim insanının emeğini ve çalışmasını itibarsız hale getirmeye çalışırlar.

 

Ancak bilim ve din arasındaki tarihsel ilişkiyi düşünürsek, buna çok da şaşırmamak gerekir. Hıristiyan Avrupanın tarihi boyunca kiliseler, doğal yaşamı açıklayan ama incil ile çelişen veya evreni açıklayan ama papanın otoritesiyle uyumsuz olan her türlü bilgiyi yayarken yakalanan insanları hapsetmiş, aforoz etmiş ve hatta öldürmiştür. Karanlık çağlarda çok yaygın olan bu bilimsel araştırmaların baskı altında tutulması ve insan haklarının ihlal edilmesi hali, tarih boyunca devam ederek 21. yüzyıla kadar gelmiştir.

 

ABD de dindar gruplar, kök hücrenin kullanımlamsını engellemek ve eşcinsel çiftlerin diğer Amerikan vatandaşları ile aynı insani haklara sahip olmasına engel olmak için kulis yapmaktadır. Dindar gruplar, dinlerin anlayışına uygun olan ahlak anlayışlarını topluma dayatmayı kendilerine görev saymaktadır.

Bu tek gerçek İlahi Tanrı nasıl oluyorsa, bu üç dine, birbirinden tamamen farklı ve birbiriyle çelişen tamamen farklı inanç sistemleri getirmiştir. Ama teistler, eğer bu ahlak kuralları olmazsa, tecavüze, cinayete, yağmalamaya, her türlü ahlaksızlığa ve toplumu kaosa sürüklemeye engel olacak hiç birşey kalmayacağını savunurlar. Dolayısıyla kendileri dışındakilere, "Evrimi", insan haklarını savunanlara ve ateistlere sosyal sapkın gözüyle bakarlar. Tanrının kim veya ne olduğuna bakılmaksızın, herhangi bir tanrıya inanmanın, hiç inanmamaktan daha saygın bir şey olduğunu savunurlar.

 

Fakat "Evrim", bütün insan ve hayvanların birbirine benzer olmasını sağlayan ahlaki bakış açısını ve bunun uygulanma arzusunu de bu sosyal ilkelere oturtan tutarlı ve ilkesel müthiş bir süreçtir.

 

Bu kadar farklı görüş ve kişsel inançlarını böylesine bir baskı ve vahşi bir şekilde dayatarak savunmaya istekli bunca tutucu insan varken, öyle görünüyor ki dünya, hiçbir zaman kalıcı bir barış ortamına kavuşamayacak. Dahası pek çok din için, özellikle Hıristiyanlık ve İslam için ana hedef ahiret günü olarak inandıkları nihai gün gelene kadar, mümkün olduğunca çok yandaş elde etmektir.

 

2000 yıldan uzun bir süredir Hıristiyanlar Mesihin dönmesini ve kendi nesillerinin kıyamet günündan önceki son nesil olduğunu ilan etmesini beklemektedirler. Ama dünyanın sonuna inananlar sadece Hıristiyanlar değildir. Müslümanlar da kendi inançlarındaki kıyamet gününü ve mehdilerini beklemektedirler.

 

Bu tarz bir bakış açısıyla, küresel ısınmanın yıkıcı etkisinin kanıtlarının ciddiye alınmıyor olması da şaşırtıcı değildir. Fanatizmin yükselişe geçmesi ve bilimsel gerçeklerin reddedilmesi artık insana, bütün bunların bir gün doruğa ulaşıp kıyamet kehanetlerinin kandi kandini gerçekleştiren bir kehanete dönüşeceği tehlikesini düşündürüyor.

 

***

Bu başlık altında öne sürülen görüşlerin ve yazarının amacı birilerini kişisel inançlarından veya dinden döndürmek ya da inançlarından kuşku duymalarını sağlamak değildir.

 

Farklı inançlara sahip dindar grupların, yaradılış inancını hangi değişik şekillerde yorumladıklarını, bu yorumların Tanrı'nın/Allah'ın yarattığına inanılan fiziksel gerçekler üzerindeki etkilerini incelemektir.

 

Eğer ki Tanrı, evrenin hem birinci el yazarı hemde kutsal metinlerin ikinci el yazarıysa, umarım ki, her iki durumda da, yaşama farklı bir pencereden bakarak gerçekliğin doğru ve tarafsız bir şekilde anlaşılması için bir çözüm sunar.

 

Bu başlığın amacı; Kişinin manevi ve ruhsal bakış açısından ve dini inancından bağımsız olarak, gerçekten dini ve/veya dinleri keşfetmek amacıyla, entelektüel dürüstlüğü sergilemek, eleştirel düşünce yöntemlerini ve akıl yürütmeyi özendirmektir.

0 Yorum


Önerilen Yorumlar

Gösterilecek hiç bir yorum yok

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.