Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

  • başlık
    17
  • yorum
    30
  • görüntü
    74.509

GeceKuşu

4.832 görüntü

ELEŞTİREL DÜŞÜNCENİN ÖNEMİ

 

Bir iddiayı meydana getiren akıl yürütme, duygulara ya da toplumsal baskılara göre değil, sağlam temellere dayanan mantığa göre olmalıdır. Çünkü bir iddianın doğruluğu kişisel duygulara ya da belli sosyal guruplarda kabul görmesine göre belirlenmez.

 

***

“Birine bir balık verin, o gün karınları doyar. Birine balık tutmayı öğretin ve bir daha aç kalmazlar.”

 

Bunun gibi atasözleri yeni beceriler öğrenmenin insanı nasıl kendine yeten birine dönüştürdüğünü hatırlatıyor. Bu durum en çok eleştirel düşünce için geçerlidir.

 

Bir problemin çözümünü ezberlerseniz belki o problemi ustalıkla çözebilirsiniz. Eleştirel becerinizi geliştirirseniz birçok yeni probleme etkili çözüm sağlayacak 'zihinsel becerilere' sahip olursunuz. Sorun ve zayıflıkları kabul edip kendi düşüncemizi eleştirebilme yetisi ve isteğine sahip olduğumuz zaman, düşünce süreçlerimiz gelişir ve böylece daha kapsamlı düşünüp değerlendirebildiğimiz gibi, yanlış fikirleri ve ideolojileri daha rahat tanımlayıp, reddedebiliriz.

 

Eleştirel düşünce sadece 'daha fazla' düşünmek değildir. Kişi yanlış bir fikri savunmak için veya yanıt alınmadan önce tekrar formüle edilerek sorulması gereken bir soruyu yanıtlamak için olağanüstü çaba harcayabilir ama eğer kendi yaklaşımlarındaki hatalar ve eğilimleri dikkate almıyorsa eleştirel bir biçimde düşündükleri söylenemez.

 

Kendi düşünce biçimimizdeki yetişme ve kültürden gelen eğilimleri fark edip yok etmek ve kendi inançlarımızı daha iyi bir şekilde düşünmeyi istememiz gereklidir. Eleştirel düşünmeye başladığımızda benimsediğimiz ‘ düşünce, anlayış ve inançlarımız ’ artık ' değişmez ' değildir. Bunun yerine eğer düşünce, anlayış ve inançlarımızın yanlış olduğunu kavradığımızda onları değiştirmemizin en doğru davranış olacağı bilinciyle devam ettirilirler.

 

Eleştirel düşünceler bakış açılarını genişletip bilgilerini arttırmak için bir istek ve eğilim geliştirirler. Bir konu ile ilgili doğru bilgiye sahip olabilmek için öğrenmeye istekli, gözlem yapabilen, araştırmacı ve gerekli çabayı harcamaya kararlı bir kişilik kazanırlar.

 

Bir açıklamanın, kendilerine sunulan varsayımların ciddiye alınabilmesi için gerçekten bir şeyleri açıklaması ve sınanabilir olması gerektiğini, bununla birlikte yasal teorilerin yanlışlanabileceği durumları da tarif ettiklerini bilirler.

 

***

Eleştirel düşünce şüpheciliği benimser. (septisizm) Şüphecilik bazılarının sandığının aksine yeni fikirlerin değerlendirmeden reddedilmesi anlamına gelmez.

 

Şüphecilik kararımızdan kuşku duymamızı ve biz sunulan iddialar hakkındaki kararı geçici olarak askıya almamızı söyler. Böylelikle karşılaştığımız iddiaları irademizin dışında kabul etmemizi engelleyerek iddiaları incelememizi, arka planda yatan mantığı, varsayımları ve eğilimleri görmemizi sağlar.

 

Şüphecilik fikirlerin değerlendirmeden reddedilmesi değil, kararımızdan kuşku duymak ve geçici olarak askıya almaktır.

 

Bir iddiayı meydana getiren akıl yürütme, duygulara ya da toplumsal baskılara göre değil, sağlam temellere dayanan mantığa göre olmalıdır. Çünkü bir iddianın doğruluğu, kişisel varsayım ve duygusal algılara ya da ‘ belli sosyal guruplarda kabul görmesine ’ göre belirlenmez.

 

Bazı insanlar, akıl yürütmenin bir değeri olmadığını (çünkü insan işi olduğunu) söylerler.

Akılcı düşünceye karşı olmak bindiğimiz dalı kesmek gibidir. Çünkü ‘ akıl yürütmenin bir değeri olmadığını ’ söylerken, gerçekte akıl yürüterek onun değersiz olduğunu ileri sürmeye çalışıyorsunuz demektir.

 

Bunun böyle olduğunu söylemek, buna inanmak ya da öyle olduğunu kabullenmek bir insan için akla uygun bir duruş, bir kabul, bir inanç ve düşünce değildir. (Çünkü bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, muhakeme etmek: özetle akıl yürütmek insanın onu diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliğidir.)

 

Akılcı düşünce, anlık ve önemsiz bile olsalar yaşantımızı sürdürürken verdiğimiz karar ve vardığımız yargılarımız için vazgeçilmezdir.

 

***

Eleştirel düşüncenin önündeki engeller.

 

Eğer belli bir akıl yürütme hatalıysa, anlayışımızı nasıl geliştirebiliriz?

 

Akıl yürütmeyi hepten bırakarak mı?

Yoksa hatalarımızı dürüstçe inceleyerek mi?

 

akıl yürütme ve/veya kanıtlara saygı duymamak veya engelleyici başka karakter özellikleri (Düşünsel kibir, dinleme isteksizliği, düşünsel tembellik) o kişinin eleştirel kapasitesini azaltır.

Kendisini ve çevresini tanıma yeteneğini bir kenara bırakmış olan bir insan, bilinci sıklıkla ya “metafizik ve sonsuz bir varlık” veya “ruhsal durum ve beyin hallerine” indirgenebilen bir şey olarak algılar. Bu durum “Eleştirel düşüncenin” önündeki en büyük engellerden biri olan karmaşık olayları siyah-beyaz haricinde görme isteksizliğidir.

 

Oysa yaşamı ve çevremizde var olan gerçekleri daha iyi algılamamızı sağlayacak başka seçenekler de vardır.

 

Eğer kişi başka seçenekler varken sadece iki tanesini görüyorsa bu “yanlış ikileme” sebep olur. Eğer yanlış ikilemlerle düşünürsek yanlış sonuçlara varırız. Örneğin; eğer “Seçenek A” yanlış ise “Seçenek B” doğru olmalı gibi. Aynı şekilde karşımızdaki eğer “X görüşüne” sahip değilse, “Y görüşüne” olmalıdır gibi.

 

Siyah-beyaz düşünce çoğunlukla karmaşıklıktan ve kesin cevapların yokluğundan doğan belirsizliği reddetme veya bununla başa çıkamamanın sonucudur. Bilmeme veya belirsizliği kabul etmediğimizden yanlış sonuçlara ulaşmak gerçek ya da merakla ilgili değil, avunmayla ilgilidir.

 

Eleştirel düşünen kişi belirsizliklerle başa çıkabilir ve bilgisiz olduğu alanların farkında olmak, anlamak ve öğrenmek ister. Bu kişiler geçerli kanıtlar ve geçerli kanıtlara dayalı cevapları bekleyebilirler. Eleştirel düşünce, düşünsel bağımsızlığımızın kilitlerini açmak için olan anahtarları bize sağlar. Böylelikle problemleri kendimiz çözmeye istekli ve yetkin oluruz. Bizi ani kararlardan, olayları gizemli bir hale getirmekten, bize verilmiş olan genel kanıyı, otoriteyi ve geleneği sorgulama korkusu, çekintisi ve isteksizliğinden uzaklaştırır. Bizi düşünsel disipline, fikirlerin açık ifadesine ve kendi düşüncelerimizin sorumluluğunu kabul etmemize yaklaştırır.

 

Tüm alanlarda mümkün olan en iyi bilgiyi edinmeye ve akıl yürütmeye hevesli, aynı zamanda kendi düşünce biçimlerindeki hataları kabul edip düzeltmeye istekli toplumların bireyleri bir arada yaşarken karşılaştığımız sorunlara çok daha etkin çözümler üreten gerekli araçlara da hakimdirler.

 

Eleştirel düşünceyi” öğrendiğimiz zaman, disiplinli bir şekilde bilgiyi ve düşüncelerimizi değerlendirme becerisini kazanarak bireysel olarak güç kazanmış ve içinde yaşadığımız toplumun geleceğine yatırım yapmış oluruz.

1 Yorum


Önerilen Yorumlar

Bir iddiayı meydana getiren akıl yürütme, duygulara ya da toplumsal baskılara göre değil, sağlam temellere dayanan mantığa göre olmalıdır. Çünkü bir iddianın doğruluğu kişisel duygulara ya da belli sosyal guruplarda kabul görmesine göre belirlenmez.

 

"Sağlam temellere dayanan mantık" sözü düşündürdü beni. Daha doğrusu "Sağlam temeller"'in nasıl ve nelere göre kabul gördüğü aklıma takıldı. Akıl yürütmenin sonucunda bu sağlam temellerden hareketle, biraz fikir idmanı yapayım dedim;

-İnsanlar mevcut biokimyasal ve fiziksel kurallar çerçevesinde oluşup yaşayan canlılardır. Bu sebeple metafizik olguların varlığına inanmak sağlam bir mantığa oturmaz.

-İnsanların düşünce yapıları da nöronlar arası fizyoelektrobiokimyasal tepkimelerin bir sonucudur. Benlik ve bilinç bu yaygın nöronal faaliyetin bir ürünü ve bütünüdür. Fizik ötesi bir ruh yoktur.

-Mantığın temeli olan nedensellik ve determinizm, tüm evrensel yasaları da içine aldığı gibi insan denen organizmanın faaliyetlerini de belirler.

-Duygular insan beyninin bir ürünüdür fakat mantığı bulanıklaştırır ve beynin daha ilkel canlılarda görülen alt seviyedeki beyin bölümlerinden doğar.

-Beyin korteksi ve arasındaki bağlantılar bilinçlilikte üst seviyededir ve mantığa en uygun kararlar veren bölümdür.

-Mantıklı düşünmenin beynin ilkel bölümleri etkisini bastırarak, saf kortikal düşünebilme yetisi olduğu ortaya çıkar.

-Mantığınız gerçekliğinizle çeliştiğinde duygularınız devreye girer ve mantığın kısır döngüsünü kırar.

 

Örneğin; mantığınız 'sizin fiziki varlığınızın' olması gereken kimyasal tepkimeler bütününden ibaret olduğuna karar verirse ve bu durumda 'ben' dediğiniz de nöronal faaliyetden başka bir şey değilse, varlığınız yada yokluğunuz arasında anlamsal açıdan fark kalmaz. Yok oluş nöronal faaliyetlerinizin yani sizin sonunuzdur. Yok olma yerine yaşamı tercih etmek, mantıksal değil duygusal bir tercihtir. Mantıksallığın sonunda mantıksızlıktan ibaret olan 'duygusal kökenli yaşama içgüdüsü'ne uygun karar verirsiniz. Eğer bu sonuca varmazsanız, varlığınızın sebebi ortadan kalkar ve varlığınızı yokluğunuzdan farklılık oluşturmadığı mantıksal çıkarımıyla sona erdirebilirsiniz. Zira tüm evrenin sırlarını bulup ölüp yok olmanızla, o an ölüp yok olmanız arasında, ölümünüzle beraber siz ve bilinciniz de yok olacağı ve o an itibarı ile o ana kadar yaşamış olduklarınızın sizin için bir önemi kalmayacağı için anlamlı bir fark yoktur. Yaşama kararınız duygusaldır ve mantığa dayanmayan bir seçilimdir.

 

Sosyal grup meselesine gelince, iki sosyal grubun mantıksal çıkarları çatıştığında, doğrular farklılaşır. Örneğin bir aslan sürüsünün ihtiyacı olan eti karşılamak için antilop sürüsüne saldırması mantıklıdır. Antilop sürüsü ise aslan mantığına göre davranıp aslanlara kendisini kurban vermez ve kendi sosyal grubu olan antiloplar için mantıklı olan kaçma kararını verir. Doğru olan antilobun yakalanması mı, yoksa yakalanmaması mıdır. Burada iki farklı doğru vardır ve sosyal gruba izafidir. Tabi septik vejetaryen aslanlar veya bir an önce aslanın midesine girmeye çalışan septik antiloplar yoksa smile.png

 

Sevgiler...

  • Beğen 1
Yoruma sekme
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.