Hunger (2008)
Hunger 2008
Yön: Steve McQueen
Genç İngiliz yönetmen ilk denemesinde oldukça başarılı ve oldukça sert bir film ortaya koymuş. Kuzey İrlanda nın cumhuriyetçi örgütü İRA nın kanlı eylemlerinin yoğun olduğu yıllar olan 80 başlarında , nerde ne için olduğunu hiçbir zaman anlayamadığımız İngiltere tarafından hapislere tıkılan İRA milislerinin dramlarını ve direnişlerini perdeye yansıtıyor film.
Uzun süredir yıkanamayan ve battaniye, giysi,tuvalet gibi pek çok insani ihtiyaçları karşılanmayan milislerin bir diğer isteği de siyasi suçlu statüsünde muamele edilmesi ve siyasi haklarının her daim ellerinde olması. Bir direniş protestosu ile başlayan filmde hiçbir talepleri karşılanmadığı gibi, İngiliz hükümetinin şöyle bir açıklaması oluyor.’’bizim için siyasi cinayet siyasi bombalama yada siyasi şiddet diye bir şey yoktur, sadece cinayet,bombalama ve şiddet vardır’’.
Filme bir gardiyan eşliğinde başlıyor yönetmen. Mahkum dövmekten elinin tersi yara içinde olan gardiyan, ellerini lavabodaki suya sokarak acıyı dindirmeye çalışıyor, bu arada aynada kendi yüzüne bakmakta zorlanması da gözden kaçmıyor. Gardiyanlar içinde oldukça zor bir dönem olduğunun altı çiziliyor aslında. Filmin başında evinden çıktığında sokakta hiç kimseyi göremeyince gardiyan şüpheleniyor ve arabanın altına bomba olabilir mi diye bakıyor. O dönem İrlanda da ki psikolojik durumu özetleyen güzel bir sahneydi… bir huzur evi cinayeti ile gardiyanın rolüne erkenden son verilmesi de konunun dağılmaması açısından yerinde bir hamleydi..
Milis mahkumlar gerçekten de çok zor şartlar altında yaşamak zorunda bırakılıyor.çok fazla ayrıntıya da girmek istemiyorum ama duvara kendi boklarından yaptıkları helezon ve saç kesim ve yıkama töreni konu hakkında izleyenleri fikir sahibi edecektir..
Filmde ikinci ayaklanmanın da polisler tarafından sert bir şekilde bastırılması içerideki milislerin içeride kendilerini pasif hissetmelerine neden oldu. Bunu ölüm orucunun ilk kurbanı olan Bobby Sands ın bir rahiple yaptığı oldukça uzun diyalogda uzunca açıklaması ile görebiliriz…artık davaya sadece kendi bedenlerini feda ederek faydalı olabileceklerini düşünüyorlar.. bu noktada kendi yorumum inanç ve hümanizma arasında asılı kalsa da bizde çok fazla örneğini gördüğümüz bu insanlara olağanüstü bir saygı ile baktığımı söylemeliyim..
Unutmadan, yine çok etkili ve birbirine kırdırılan İrlanda halkının ne durumda olduğunu çok iyi anlatan bir sahne var. Polisler bir tarafta mahkumları acımasızca döverken duvarın diğer tarafında saklanmış ağlayan bir polis görürüz. Bence filmin en keskin sahnesidir bu..
Açlık grevi kararına İngiliz hükümetinin cevabı şudur:’’şiddet yanlıları ellerindeki son kartı oynadı’’.. tarihte insan hayatını defalarca hiçe sayan İngilizler in bakış açısı budur,bu kararı sadece pazarlık unsuru olarak görürler. Bu acımasız pazarlığı sonunda mahkumlar kazanır , kendini feda eden 10 beden ile beraber..
Filmin sert dili yanına ağır temposunu da ekleyince izlenmesi zor ve emek isteyen bir iş ortaya çıkarmış. Yönetmen bunu bilerek yapmış hissiyatı uyandı bende.zaten zor hazmedilir konu biçimde de zorluklar çıkarılarak sadece ulaşılmak istenilen kesime hitap edilmiş gibi. Film izleyiciye özellikle psikolojik açıdan oldukça sıkıntılı anlar yaşatıyor, sessiz ve durağan devam etmesi ve görselliğe yansıtılması bu psikolojik sıkıntının filmin tamamına yayılması açısından yerinden bir karar olmuş. Kapı önlerine dökülen idrarların bir gardiyan tarafından birkaç dakika boyunca paspas edilmesi sahnesi buna örnek olabilir, yine filmde geçen yaklaşık 20 dakikalık sabit kameralı diyalog sahnesi de öyle. Muhtemelen gereksiz uzatılmış sahneler eleştirisini pek çok sinemaseverden almıştır...
Görsel açıdan da çok başarılı bulduğum filmi sanırım kolay kolay aklımdan çıkaramayacağım..
4 Yorum
Önerilen Yorumlar